Samizdat - Soner Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Samizdat kimin eseri? Samizdat kitabının yazarı kimdir? Samizdat konusu ve anafikri nedir? Samizdat kitabı ne anlatıyor? Samizdat kitabının yazarı Soner Yalçın kimdir? İşte Samizdat kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Soner Yalçın
Tasarımcı: Yeşim Ercan Aydın
Yayın Evi: Kırmızı Kedi Yayınevi
İSBN: 9786055340339
Sayfa Sayısı: 550
Samizdat Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hakikatlere Dayanacak Gücünüz Var Mı
Benim ülkemde; düşünce hayatın düşmanı, kötülüğün simgesi olarak görülür. Düşünsel değerlere tutkuyla bağlı, soru soran arayan kovalayan zihne sadece düşmanlık edilir. Düşünen insanın korunağı yoktur…
Benim ülkemde; iktidar ve güç uğruna hiçbir şeyden çekinmeyen her zorba güç, yalnızca kendi isteğinin onaylanmasını, gururunun okşanmasını ister…
Benim ülkemde; kafasıyla değil, ağzıyla konuşan yorumcular açıklayıcılar, gerçekleri başka kalıplara sokarak özgürlüğü çürütmenin gönüllü aracılığını yaparlar…
Benim ülkemde; bir gazeteci - yazar hapse atılarak yayınevine, gazetesine baskı yapılarak, sonsuza kadar sessizliğe unutuşa mahkûm edilmeye çalışılır…
Ama benim ülkemde; gerçekler de inatçıdır.
Mutlaka yazılır.
Samizdat gibi…
- Soner Yalçın / Silivri Cezaevi
Samizdat Alıntıları - Sözleri
- Camus ne güzel anlatır Yabancı'da, Hitler'in işgali altındaki Fransa'da insanların çevresine, kendine yabancı düşmüş, akıldışı-mantıkdışı hayatlarını... Ne çok çürümüş Meursault'muz var bizim de. Meursault, saçma kavramından habersiz, saçma duygusu içinde yaşayan bir ölüdür sadece...
- Dilediğini düşünemeyen, yazamayan, söyleyemeyen ülkede insanlar nasıl tasasız yaşayabilir ki? İşte biz, kör bir nefretin mağduru değil miyiz? Bu sadece bize yapılmıyor, bu karamsarlık vebadan tehlikeli yayılmıyor mu; yaşama sevinci nasıl yeşerir bu topraklarda...
- "Bir sürü insan var, fakat yüzler daha da fazla; çünkü her insanın yüzü birkaç tane."
- Bu topraklar düşünüre, muhalife hep düşmanlık yaptı. Aydın kıyımı hiç bitmedi.
- Artık gazete okuyacak gücüm kalmadı; bu pespaye, küstah yalancılara katlanamayacağım.
- "Ergenekon" bir terör örgütü adı değildi, bir intikam aracıydı. AKP'ye, cemaate kim muhalifse zindana atıldı; üstelik doğru dürüst bir kanıt aranmaksızın, delil imal edilerek...
- Volta vururken hiç yalnız değilim... Bazen Reşit Fuat Baraner, bazen Dr. Hikmet Kivılcımlı eşlik ediyor bana. Biraz güneş açınca Nâzim Hikmet gelip oturuyor avlunun bir köşesine; bahtiyar. Ya da, tahta iskemlesini çekmiş altına, Behice Boran'ı görüyorum avlunun bir diğer köşesinde; bacaklarını karnına çekmiş, kitap okuyor. Ruhi Su'nun ise türkü söyleyen sesini duyuyorum. Aziz Nesin, koğuşta beslediği tavuğunu çalıp yemesinler diye, avluya hep tavuğuyla çıkıyor. Hasan İzzettin Dinamo ise kedisi Sarman'ın yarasındaki kurt çukları temizliyor güneşin altında. Sabahattin Ali'nin yüzü hep gökyüzünde; belli denizi düşlüyor. Şiir yazıyor. Rifat Ilgaz bir mahkûma alfabe öğretiyor. Yılmaz Güney cezaevinden yöneteceği filminin senaryosunda son değişiklikleri yapıyor. Can Yücel Adana Cezaevi'nde yazdığı şiirleri okuyor. Kemal Tahir, Orhan Kemal kıdemlilerimiz; ayaklarında tahta takunya var; Bursa Cezaevi hatırası. Atillâ İlhan, Enver Gökçe biraz mahçuplar, işkenceye dayanamadıkları için. Dr. Şefik Hüsnü gelince Cibali'nin komünist tütün işçileri saygıyla ayağa kalkıyor. En saygılı olanlar ise bu büyük maratonun en hızlı yüz metresini koşanlar; Deniz, Hüseyin, Yusuf. En gencimiz Erdal Eren.... Ve unutulabilir mi; ilk voltayı Magosa zindanında atan Namık Kemal... Ne çokuz... 150 yıldır volta atıyoruz bu toprakların cezaevlerin de; adı bazen Magosa zindanı, Bekirağa Bölüğü oluyor, ba zen Sultanahmet, Selimiye ya da Metris, Mamak, Diyarbakır Cezaevi...
- Ergenekon sürecini iyi bildiğimi sanıyorum; insanların başına neler geldi/getirildi, farkındayım. Çoktan oldu; mertlik çemberinin kırılışı. Dört yıl geçti. Herkes seyretti. Bazı "yazarlar" kişisel intikamlar peşinde koştu. Kimi ise umarsızdı, hiç aldırmadı, ne olduğuna kafa bile yormadı.
- Hakikate tutkuyla bağlı, dürüstlüğünden taviz vermeyen gazeteci, bizim ülkemizde ya işsiz bırakılır, ya hapse atılır ya da katledilir. Bu sebeple gerçeğe aşkla bağlı gazeteci, evini Vezüv Yanardağı'nın eteklerine yapmış yalnız kişidir.
- "Her tarih zamanın çocuğudur; dahası tarih yoktur, tarihçi vardır!" Ergenekon'a bakış bunun en tipik örneğidir. Marks'ın de diği gibi, düşünce; sadece doğruları dile getirdiği, gerçeği ifade ettiği için kabul görmez, etkili olmaz. Maddi güç, maddi güçle yıkılır. Maddi güce nüfuz eden de geniş kitlelerdir.
- Gerekçe makul bulunup nice hayatlar bir silindirle ezilir gibi harcanıyor.
- Aydınlanma bir hesaplaşmadır; burjuvazi proletaryadan korktu ve insanı küçülttü; insanın kendine ve insanın gücüne olan güvenini yok etti. Insan yeni'ye yürüdükçe büyür. Ricat ise akıl durmasıdır, bunu da korkuyla-korkutarak yaptılar. Elden düşmüş düşünceler'e bit pazarına nur yağar gibi rağbet bu nedenle oluyor. Ve bu sığlık önce donduruyor sonra yok ediyor... Bunları hiç tartışamıyoruz...
- Bir yanda namuslu vicdanlı gazeteciler vardı ve olayı basın özgürlüğü, demokrasi çerçevesinde ele alıp polis devletine doğru hızla yol alan, otoriterleşen Türkiye hakkındaki kuşkularını korkularını dile getiriyorlardı; diğer "özel yetkili medya" ise insanlar nasıl itibarsızlaştırılır anlayışıyla kalem oynatıyorlardı. Yorucu gerçekten...
- Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul... Boşuna çekilmedi bunca acılar Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniye'nle bekle Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla... Bekle o günler gelsin İstanbul bekle sen bize layıksın…
- Türkiye'de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük tehlikeli sonuçları vardır. Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır.
Samizdat İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Soner Yalçın'ın Ergenekon şüphelisi olarak tutuklu yargılanırken kaleme aldığı, benim gördüğüm kısıtlı imkanlara bağlı kaleme alınmış (ki hapishane şartlarında gerçekten de öyle), bir araştırma-inceleme yazısından çok iddialara -yine çoğu zaman kanıtlara dayanarak- yanıt verdiği bir "cevap" kitabi. Zaten tüm bunları kendisi de kitabında belirtiyor. Bir okuyucu olarak Soner Yalçın'ın gazetecilik anlayışını takdir ediyor ve yazım tarzını da oldukça beğeniyorum. Her konuda gerekli özeni göstermiş, iddianamelerdeki eksik ve yanlışları dahi ortaya koymuş. Tabi bunda kendisinin tutuklanması öncesindeki 4 yıllık Ergenekon davasını inceleme döneminin de faydası olduğunu düşünüyorum. Sağ ya da sol cenah demeden herkesin yazısına yer verdiği gibi her birine de tek tek cevap vermiş. Yalnız bunları yaparken sadece birilerine cevap olsun diye bir anlayışla yola çıkmamış, Ergenekon tutukluları hakkında detaylı analizler ve Ergenekon delilleri ile ilgili realistik kanıtlar ve söylemler de ortaya koyuyor. Kısacası bize Asrın davasının kimlerin tezgahı olduğunu gösteriyor. Sayfa sayısı ortalama bir kitap, gözünüzü korkutmasın derim. Ancak iki üç kitabı birden okuyorsanız ara ara isimler nedeniyle kitaptan kopabilirsiniz, bilginize. Keyifli okumalar... (Asrın Kar)
Tarih: 1 Mart 2003 Yer : TBMM Konu : Abd Irak savaşı öncesi savaş tezkeresi Sonuç: kabul edilmedi Bu olay abd yi cok kızdırdı orta doğu gibi bir bölgede ve strateji konumu cok iyi olan bir müttefikini TÜRKİYE' yi kaybediyordu bunun icin bir yol izlememeliydi bir suçlu arandı ve bulundu TSK ,CHP ,MHP ve sivil toplum kuruluşları.gonderi/46894729 Kısacası ABD'ye karsı mualif olan siyasi partiler ,okul sahipleri iş adamları ,rektörler ,dekanlar, ögretim görevlileri ,asker ,sivil toplum örgütleri susturlmalıydı ve kendini dünyanın Jandarması ilan eden ABD tarafından düğmeye basıldı ve FETÖ denilen terör örgütü operasyona başladı... Nağmı değer gazeteci araştırmacı yazar Soner YALÇIN ünvanını hak eden ender gaeteci ve yazarlarımızdandır.Derin devlet ve onun uzantılarıyla ilgili bir çok basaralı kitaba imza atıp kamu oyunda yankı uyandırmıştır .bu kitapta kendisinin Ergenekon terör örgütüne üye olmak ve sahabi oldugu oda tvnin'de bu örgütün medya yapılanması oldugu evinde ve iş yerinde yapılan aramalar sırasında pc'den alınan hard disk 'de eylem planlarının çıkması ama avukatı aracılığı ile bağımsız denetleme kurumlarında ve Tubitak'ta yaptırılan inceleme sonunda o bilgilerin truva atı denilen bir virüs programı ile yüklenip ve hemen silindiği kanıtlansa'da FETÖ 'nün cemmatçi polis hukuk ve medya yapılanması sayesinsde nasıl örtbas edildiğini ve bu yapılanma sayesinde bir çok üstü düzey asker , akademisyen ,gazeteci ,profesörlerin sahte deliller ve hard disk'lere yerlestirlen bilgiler sayesinde ceza evine atıldıgını TÜRKİYE CUMHURURİYETİNİ KARANLIK ORTA ÇAĞA hapsetmeye çalısan ABD VE FETÖ YAPILANMASINI TÜM DELİLLERİYLE ANLATTIGI BU KİTAP TA ÇOK İLGİNÇ GERÇEKLERLE KARŞILAŞACAKSINIZ (ONUR)
Ergenekon Yalani: Genel olarak okudugum Soner Yalcin kitaplari arasinda en az begendigimdi. Çok fazla tekrara düstügü için sanirim. Sayfa sayisi gereksiz fazla dolayisiyla asiri gereksiz bilgiler var içinde. Konu malum, Ergenekon. Türkiye'de ne kadar kolay insan harcandigini anlatan bir kitap. Kitapta konuyu anlatirken tuvalet kagidi bile yapmayacagim çaptaki gazetelerin, okumaya tenezzül etmedigim hatta yazar olarak bile kabul etmedigim bir yigin yalakanin köse yazisi detayli kullanildigi icin okumak durumunda kaldim malesef. Sanirim bu yüzden kitabi pek sevmedim. Zaten o insanlarin fikrini merak etseydim Soner Yalçin'in kitabini almazdim. Yazarin kitaplarini seviyorum aslinda, ancak bazen çok ufacik seyleri kanit olarak gosteriyor ki arastirmaci gazetecilik bu degil. Örnegin, birinin Abd baglantisini ima etmek icin konsolosluktan 10 yillik vize aldigini yazmasi gibi. (Isinde gücünde her insana 10 yil vize veriyorlar zaten.) Bu vizeyle New York a gitmis 9 gun kalmis ne yaptigi belli degilmis. (Tatil yapmis olamaz mi?) Bu hicbir seyin kaniti sayilmaz bana göre. Adalet 10 -15 sene önce ülkemizi terketmis malesef ve bu kitap beni bu aci gerçekle tekrar yüzlestirdi belki de bu yüzden sevemedim. Dogdugum büyüdügüm ülkem dedigim yerde artik güvende hissetmemek beni huysuzlastirmis o yüzden de bu kitaba hakettiginden daha düsük puan vermis de olabilirim (Din O)
Kitabın Yazarı Soner Yalçın Kimdir?
İlk yılları
Soner Yalçın, Cemile Yalçın ve Mehmet Ali Yalçın'ın oğulları olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da doğdu. Anne tarafı Tercanlı, baba tarafı ise Horasanlıdır. Annesi ev hanımı, babası ise gıda ticareti ile uğraşan bir tüccardır. Üniversite eğitimini Hacettepe Sağlık İdaresi Yüksek okulunda tamamladı. Daha sonra idarî bilimler konusunda yüksek tahsile karar verdi.
Kariyeri
1987'de 2000'e Doğru adlı dergide çalışmaya başladı. Uzun süre Ankara bürosunda muhabirlik yaptı. Burada Adnan Akfırat, Hikmet Çiçek ve Serhan Bolluk’le birlikte çalıştı. 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliğine getirildi.
1993-94 yılları arasında günlük gazete olarak çıkan Aydınlık'ta çalışmaya başladı. 1995'te haber araştırma müdürü iken ayrıldı. Bir ara Doğan Yurdakul'un Siyah – Beyaz gazetesinde çalıştı.
1996 yılında televizyonculuğa giriş yapıp Show TV Ankara bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yıl içerisinde Star TV'ye geçti ve haber müdürlüğüne getirildi. Daha sonra Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı adlı kitaplarını yayımladı. CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'le birlikte 5N1K adlı programı hazırladı. Kurtlar Vadisi adlı dizinin ilk iki yılında konsept danışmanlığını üstlendi. CNN Türk'te yayınlanan Oradaydım adlı politik belgeselin hazırladı. 4 Şubat 2007 tarihinden itibaren Hürriyet gazetesinde, pazar günleri “Not Defteri” adlı köşesinde yazmaya başlamış, Mart 2012'de işine son verilmiştir.
Odatv davası kapsamında 14 Şubat 2011 tarihinde tutuklanan Yalçın, yaklaşık 22 ay sonra 27 Aralık 2012'de tahliye oldu. Hâlen Sözcü gazetesi ve Odatv İnternet sitesinde yazılarına devam etmektedir.
Özel hayatı
Soner Yalçın'ın, avukat Feza Kutanoğlu ile evliliği 10 yıl sürdü ve bu evlilikten Aren Soner (d. 2000) adında oğlu dünyaya geldi.
Kitapları
Binbaşı Ersever'in İtirafları (1994)
Millî Nizam'dan Fazilet'e: Hangi Erbakan? (1994)
Behçet Cantürk'ün Anıları (1996)
Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi (1997, Doğan Yurdakul ile birlikte, Doğan Kitap)
Bay Pipo (1999)
The Özal: Bir Davanın Öyküsü (2001)
Teşkilat'ın İki Silahşoru (2001)
Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı (2004)
Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı (2006)
Siz Kimi Kandırıyorsunuz! (2008)
Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor (2009)
Samizdat (2012)
Erbakan: Eziyet Edilerek Yalnızlığa Yükseltilen İnatçı Bir Siyasal Liderin Portresi (2012)
Silivri Cezaevinde hazırladığı kitapta Necmettin Erbakan'ın hayatını ve mücadelesini anlatan kitap, Erbakan'ın bilinmeyenlerine ışık tutmaktadır.[2]
Kayıp Sicil: Erdoğan'ın Çalınan Dosyası (2014)
Galat-ı Meşhur: Doğru Bildiğiniz Yanlışlar (2016)
Saklı Seçilmişler (2017)
Kara Kutu: Yüzleşme Vakti (2019)
Soner Yalçın Kitapları - Eserleri
- Bay Pipo
- Saklı Seçilmişler
- Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı
- Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi
- Binbaşı Ersever'in İtirafları
- Teşkilatın İki Silahşoru
- Kara Kutu
- Kayıp Sicil
- Siz Kimi Kandırıyorsunuz!
- Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor
- Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı
- Galat-ı Meşhur
- Samizdat
- Behçet Cantürk'ün Anıları
- Erbakan
- Hangi Erbakan?
Soner Yalçın Alıntıları - Sözleri
- Dergâhın devletle her zaman iyi ilişki kurması da mutlaka not edilmesi gereken önemli bir ayrıntı. Gümüşhanevi Dergâhı hiçbir zaman Selefilik gibi bir başkaldırı geleneğine dayanmadı. Belki de bu sayede Turgut Özal'dan Tayyip Erdoğan'a, Necmettin Erbakan'dan Abdullah Gül'e son yılların "yönetenler" i hep bu Nakşibendi dergâhının mensubuydular. Bu nedenle de Osmanlı'da da devlet nezdinde itibar gören bir tarikat oldular... (Erbakan)
- Hayata bir pencereden bakabilirdiniz, ama bu, karşı pencereden bakanlara düşman olacağınız anlamına gelmezdi. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
- Bakın nedir bu meşhur " orta gelir tuzağı " , yazayım. (Galat-ı Meşhur)
- Volta vururken hiç yalnız değilim... Bazen Reşit Fuat Baraner, bazen Dr. Hikmet Kivılcımlı eşlik ediyor bana. Biraz güneş açınca Nâzim Hikmet gelip oturuyor avlunun bir köşesine; bahtiyar. Ya da, tahta iskemlesini çekmiş altına, Behice Boran'ı görüyorum avlunun bir diğer köşesinde; bacaklarını karnına çekmiş, kitap okuyor. Ruhi Su'nun ise türkü söyleyen sesini duyuyorum. Aziz Nesin, koğuşta beslediği tavuğunu çalıp yemesinler diye, avluya hep tavuğuyla çıkıyor. Hasan İzzettin Dinamo ise kedisi Sarman'ın yarasındaki kurt çukları temizliyor güneşin altında. Sabahattin Ali'nin yüzü hep gökyüzünde; belli denizi düşlüyor. Şiir yazıyor. Rifat Ilgaz bir mahkûma alfabe öğretiyor. Yılmaz Güney cezaevinden yöneteceği filminin senaryosunda son değişiklikleri yapıyor. Can Yücel Adana Cezaevi'nde yazdığı şiirleri okuyor. Kemal Tahir, Orhan Kemal kıdemlilerimiz; ayaklarında tahta takunya var; Bursa Cezaevi hatırası. Atillâ İlhan, Enver Gökçe biraz mahçuplar, işkenceye dayanamadıkları için. Dr. Şefik Hüsnü gelince Cibali'nin komünist tütün işçileri saygıyla ayağa kalkıyor. En saygılı olanlar ise bu büyük maratonun en hızlı yüz metresini koşanlar; Deniz, Hüseyin, Yusuf. En gencimiz Erdal Eren.... Ve unutulabilir mi; ilk voltayı Magosa zindanında atan Namık Kemal... Ne çokuz... 150 yıldır volta atıyoruz bu toprakların cezaevlerin de; adı bazen Magosa zindanı, Bekirağa Bölüğü oluyor, ba zen Sultanahmet, Selimiye ya da Metris, Mamak, Diyarbakır Cezaevi... (Samizdat)
- Hepsi bizim toprağımızın insanıydı. (Galat-ı Meşhur)
- O günler kıldan ince, kılıçtan keskin bir dönemdi. Rüzgara karşı yürüyen bir avuç gazeteciydik. İç savaşın ağır baskıcı koşulları yaşanıyordu. Hukuku savunmak bile vatan hainliğiyle damgalanmanıza neden oluyordu. Yılmadık. Dediğim gibi neler olduğunu seziyor ama tam anlamıyorduk. (Behçet Cantürk'ün Anıları)
- İşkence, bazen kişilerin yaşamında çok trajik olaylara neden oluyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
- Yeni okulların açılması, kızların okutulması, kadınların rahatça kendilerini ifade imkânı bulmaları, Osmanlı'nın değişme sürecine girdiğinin göstergesiydi. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
- "Peki ama hangisine inanılacaktı? İkisinden birine mi, ikisine birden mi, yoksa hiçbirine mi?" (Bay Pipo)
- Uzun yıllar Erbakan Hareketi'nde yer alan Süleyman Karagülle o günleri şöyle anlatıyor : "Nurcuları meşrulaştırdılar . İmam Hatip okulları açtılar, Kuran kurslarını serbest bıraktılar, İlahiyat Fakültelerini kurdular. Kadrolarına namaz kılan ve içki içmeyen kişileri aldılar. Burada ortaya koydukları politika şu idi: Müslüman yetişsin, ama şeriatçı Müslüman yetişmesin. Namaz kılsın, ama düzen değişmesin. Bu politikalarını CIA da destekledi. Yani MİT de bunlarla beraber oldu. " (Erbakan)
- "28 Şubat süreciyle Erbakan haksız yere başbakanlıktan uzaklaştırıldı; partisi kapatıldı ve bir daha eski siyasal gücüne kavuşamadı. Hiç ummadığı yerden darbe yedi; yetiştirdiği öğrencileri Erbakan'ı yıktılar." (Erbakan)
- İstanbul Teknik Üniversitesi'nin 1947-1948 mezunlarını tanıtan "Arı" adlı albümde arkadaşları takma ismiyle "Derya Necmettin"i şöyle tanımladı: "Sofudur, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeleri işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarısını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi nükteleri gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği mevzuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine cıvata nedir, diye sorarsanız izaha, demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder." (Erbakan)
- Erdoğan anlamıyor, o dönemler bitti, görmüyor… (Kayıp Sicil)
- En büyük hata; hiçbir hatanın farkına varmamaktır! (Galat-ı Meşhur)
- Türkiye'de partiler değişse de bazı aileler hep iktidardaydı!.. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
- Türkiye'de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük tehlikeli sonuçları vardır. Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır. (Samizdat)
- Küçük şahsiyetler, kişilerle uğraşır; vasat şahsiyetler, olaylarla/şekillerle uğraşır; büyük şahsiyetler, fikirlerle uğraşır. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
- Toplum hızla dönüşüyor, en temel kolektif değerlerden bile uzaklaşılıyordu. Artık bireyin var olmasının nedeni, ekonomik başarıydı! Saygın bir konum edinmenin tek yolu, servet ve şöhret sahibi olmaktan geçiyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
- Artık gazete okuyacak gücüm kalmadı; bu pespaye, küstah yalancılara katlanamayacağım. (Samizdat)
- Bay Mayer bize önce, 'Siz polis misiniz, istihbaratçı mısınız?' diye sordu. Biz kendisine, 'Hem polisiz hem de istihbaratçıyız' yanıtını verdik. O , 'Olmaz' dedi. Nedenini sorunca, 'Siz öyleyse düpedüz Gestaposunuz' dedi. Doğrusu Bay Mayer'in sözü canımızı sıkmıştı. Sonunda izah etti. Kendi polislerinin geniş yetkiye sahip olduğunu söyledi. Ama istihbarat biriminin operasyon yapma yetkisi ve gücü olmadığını belirtti. Sonra da, “Çünkü , aynı örgüt hem istihbarat yapar hem operasyona giderse orada sanık karşısında tarafsız olamaz” dedi. Sonra düşündük ki Bay Mayer'in dediği doğruydu. (Bay Pipo)
Editör: Nasrettin Güneş