diorex
Dedas

Selâm Olsun - Mustafa Kutlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Selâm Olsun kimin eseri? Selâm Olsun kitabının yazarı kimdir? Selâm Olsun konusu ve anafikri nedir? Selâm Olsun kitabı ne anlatıyor? Selâm Olsun kitabının yazarı Mustafa Kutlu kimdir? İşte Selâm Olsun kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.03.2022 12:00
Selâm Olsun - Mustafa Kutlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mustafa Kutlu

Yayın Evi: Dergah Yayınları

İSBN: 9786257660334

Sayfa Sayısı: 78

Selâm Olsun Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Biz dünyadan gider olduk

Kalanlara selâm olsun

Bizim için hayır dua

Kılanlara selâm olsun

Ecel büke belimizi

Söyletmeye dilimizi

Hasta iken hâlimizi

Soranlara selâm olsun”

Mustafa Kutlu, deneme serisinden, bu sefer anı yüklü bir eser ile karşımızda. Bir kısım dostlarından bahsettiği bu eserde, dolu dolu yaşanmış yıllarına değiniyor.

Bir fotoğraf ve kısa metinler ile Kutlu, bir dostluğun nasıl kurulacağını, nerelere gelebileceğini bizlere anlatıyor.

Bu bir dostluk ve aynı zamanda yaşanmışlıklar kitabıdır.

Selâm Olsun Alıntıları - Sözleri

  • Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.
  • “Dua etmeli derim içimden; hem giden, hem bizim gibi geride kalanlar için artık sadece dua etmeli.”
  • “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.”
  • Dokunsan ağlayacak kadar hassas; ama bir kaya gibi diktir. Ee, ne de olsa "Erzurumlu". Kolay değil.
  • “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.”
  • “Bütün yolar Roma’ya onunki camiye çıkar.”
  • “Dokunsan ağlayacak kadar hassas; ama bir kaya gibi diktir.”
  • “Bir dostu kaybetmek bence bir insanın bir kolunu kaybetmesi gibidir.”
  • “Akmayan bir çeşme kadar insanı ne hüzünlendirebilir.”
  • Hep denedin, hep yenildin. Olsun, yine dene yine yenil. Daha iyi yenil.
  • “Asalet ahlaktan ibarettir.”
  • “Gülü tarif için söylenmedik bir söz arıyorum.”
  • Asalet ahlâktan ibarettir.
  • “Her ölüm erken ölümdür.”
  • Bir avuç genç idik. "Ya tahammül Ya sefer" dedik. Yaradanın yardım dileği dışında kimseye minnet etmedik.. . .

Selâm Olsun İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selâm olsun Bizim için hayır dua Kılanlara selâm olsun" İncelemeye bu satırlarla başlamak istedim çünkü Mustafa Kutlu da kitabında bu satırlara yer vererek dostlarından, anılarından, gençlik yıllarından bahsediyor, Kalanlara ve gidenlere "Selâm Olsun".. diyerek okuyucularını kısa ama samimi bir yolculuğa çıkarıyor. Evet, Mustafa Kutlu'nun en son çıkan kitabı yani geçtiğimiz Haziran ayında çıkan kitabı...Biran evvel alıp okumak nasip oldu. Deneme türünde yazılmış bir eser olup sadece 78 sayfalık kısa ama samimi bir eser olmuş. Bazı sayfalarda dostlarına ait fotoğraflara yer veriyor. Kitap da bir yerde "Giden gidiyor geriye solgun fotoğraflar kalıyor" diyerek yaşanmış yıllarına değiniyor, anılarını tazeliyor. Şiirlerle, türkülerle anılarını destekliyor ve ortaya güzel bir atmosfer çıkıyor. Peki bu dostları kimler?.. Yüce Dağ başından kopup gelen bir türkü gibi "NURETTİN ALBAYRAK" "ABDULKADİR ARAL" nam-ı diğer Kadir Ağa 'Bir tebessüm' başlığıyla SITKI ARAS Acılı, mahcup bir tebessüm... "Bu ülkede bugün için Türkçeyi en iyi kullanan 2 yazar vardır İkisi de Sivaslıdır" dediği.. "BEŞİR  AYVAZOĞLU"  (diğeri de Ahmet Turan Alkan'dır) Çok Mehmet Doğan var ama onun adı D. Mehmet Doğan. Nedir bu "D"  deli mi, dâhi mi, derin mi, dost mu? Saçmalamayın, kendisine sorun. Bana sorarsanız "El-Muzaffer daima" derim, dediği " D. MEHMET DOĞAN " Dayı lakabı ile anılan Mekke-Medine bir de Erzincan diyen, memleket sevdalısı "MUAMMER EKTİ" "Bence o bir  'Saklı bahçe' veya 'harcanmış kabiliyet'tir, Keşfedilmemiş ve Kadri bilinmemiş, Dokunsan ağlayacak kadar hassas; ama bir kaya gibi diktir, Ne de olsa Erzurumlu dediği  "EBUBEKİR  ERDEM" Mahcup lider dediği, bir Dadaş onuru ve dayanıklılığı ve inadı...herkesi dinleyip ancak kendi bildiğinden şaşmayan dostu "EZEL" 'Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır' dediği Erzurumlu, Nakkaş, İsmail Usta lakaplı "İSMAİL GÜRCAN" Gönül kırmaz, hatır yıkmaz, ısrara dayanamaz, 'kendisi bir Tekke' dediği dostu "MUSTAFA KARA" Biraz şair, bitpazarı antikalarına tutkun, naz çeken, gözyaşı silen, dert dinleyen dostu "SEYFETTİN MANİSALIGİL" Yaşadığı çağdan muzdarip,eski günlere takılıp kalmış, Gümüş sakal, "NUSRET ÖZCAN" Kurmuş olduğu Çocuk Vakfı ile harika işlere imza atan, yürüdüğü yolda kendisine yardımcı olacak kimsesi olmadığı için 'tek başına bir Ordu' dediği "MUSTAFA RUHİ ŞİRİN" Çeşmelere bakamayan, önünden geçmemek için yolunu değiştiren, susuz İstanbul'da su aramakla geçen günler...Suyun, kâinattaki hareketin, temizliğin saflığın en önemlisi sonsuzluğu arayışın remzi olduğunu ifade eden, "NURETTİN TOPÇU" Sözün özü Mustafa Kutlu nasıl dost olunacağını, nasıl dostluk kurulacağını bizlere samini bir sekilde aktarıyor. Bu vesileyle ölenlere rahmet, kalanlara selâmet dileyelim... ❝  Bilmeyen ne bilsin bizi     Bilenlere selâm olsun.  ❞ Es-selâm (Şeyma)

Mustafa Kutlu bilindiği üzere imza günü yapmıyor, okurlarıyla buluşma gerçekleştirmiyor, konferans vermiyor. Bu kitap biraz da o yüzden benim için çok değerli. Sanki çaylarımızı almışız da elimize Mustafa Kutlu bizimle sohbet ede de dostlarından, hatıralarından bahsediyor . Dili öyle samimi, öyle sohbet havasında… kitapta geçen her karakteri tanımıyordum Mustafa Kutlu sayesinde tanıdım bazılarını, buna rağmen okurken hiç sıkılmadım. Mustafa Kutlu’nun “ya tahammül ya sefer” diye yola çıktığı yol arkadaşlarını, onun kendi dilinden ve bakışından tanımak isterseniz tavsiye edeceğim bir kitap. (Tuba Ş.)

Selâm Olsun - Mustafa KUTLU: "Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor." Mavi Kuş ve Uzun Hikaye kitapları ile başlamıştı Mustafa Kutlu yolculuğum. O kadar sevdim ki sonrasında da devam etti Kutlu okumalarım. Selam olsun Mustafa Kutlu'dan okuduğum 10. kitap oldu. Ve kuşkusuz devamı da gelecek. "Deneme" türünde bir eser Selam Olsun. 2021 Haziran ayında yapmış ilk baskısını. Sıcağı sıcağına okuma şansım oldu. Mustafa Kutlu hayatından geçmiş ve hala geçmekte olan değerli insanlarla ilgili duygu ve düşüncelerini kaleme almış. Bu duygulara o insanlarla olan fotoğrafları eşlik edince duygu yüklü bir eser ortaya çıkmış. Tıpkı incelemeye başlarken paylaştığım gibi: Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor. Kimlerden bahis yok ki eserde: Benim de tanıma şansı bulduğum Mustafa Ruhi Şirin, Beşir Ayvazoğlu, Nurettin Albayrak, Muammer Ekti ve daha niceleri... Eserde türküler, başka yazarların sözleri anlatıma zenginlik katmış. Samimi bir üslubu var yazarın. Kendi adıma yaşayan en iyi Türk hikayecisi olduğunu düşünüyorum Mustafa Kutlu'nun. Eserin beğenmediğim tek yönü fazla tekrarlara düşülmüş olması. Benzer cümlelere üç farklı bölümde de denk geldim. Bunun dışında kuşkusuz okunmalı diye düşünüyorum. Yunus'un şiiriyle basmış eser: "Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selam olduk Bizim için hayır dua Kılanlara selam olsun" Okuduktan sonra en büyük dileğim ölümümden sonra arkamdan bu şekilde bahsedecek birinin olması oldu. Ama pek düşünmek istemiyorum geçmiş ve geleceği. O gün gelene dek: Dem bu demdir. (Mikail Balcı)

Kitabın Yazarı Mustafa Kutlu Kimdir?

Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.

Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12 yaşındayken kaybeder.

Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.

Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır.

Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur.

Babasının tayin edildiği bir nahiyede ev bulamadıkları için istasyon yakınlarında bir binada kalırlar. Burası Kemah Beylerinden Sağıroğulları’nın Cebesoy İstasyonu’na yaptırdıkları bir dinlenme evidir. Kısa bir süre de karakol binasında kalmışlardır. Bu günlerin hatıralarını Kupa Maçı [Gİ] ve 5492 [AKY] isimli hikâyelerinde kullanır. Burada dumanlı trenler, istasyonlar, demiryolu çalışanları, ıssız tabiat ve hayvanlarla içli dışlı olur.

Beş altı yaşlarındayken okula giden ablalarının kitaplarından okuma yazmayı öğrenir. Bu kitaplardaki şiirleri ezberler. Okula gitmeden önce ikinci üçüncü sınıf talebesi kadar bir birikime sahip olur.

Babasının ölümü ile birlikte (orta ikinci sınıftadır) zor günler başlar. Annesine yardımcı olmak için birçok iş yapar. Sebze halinde arabadan karpuz indirir, kahvede garsonluk, çadırlarda puantörlük yapar. Yine bu yıllarda uğraştığı iki iş vardır. Biri resim yapmak diğeri futbol oynamak. Mahalli ligde futbol oynar.

Mustafa Kutlu – Tahsili

Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.

İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)

Mustafa Kutlu on üç dersten bitirme imtihanına girerler. Yazılıyı vermeyeni sözlüye almamaktadırlar. Birçok öğrencinin tek dersten kalıp liseyi bıraktığı bir dönemde mezun olabilen iki öğrenciden biridir. (1963)

Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir.

Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.

Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir sergi açar. Burada 30-40 kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur.

Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28. sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar.

Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. 1968’de okulu bitirir.

Mustafa Kutlu – Memuriyeti

1969’da Erzincan’da görücü usulü ile, hayatımın en güzel tevafuku dediği eşi Sevgi Hanım ile evlenir. (Bu evlilikten bir erkek bir kız çocukları olmuştur. ) Evliliği ile birlikte öğretmenliğe başlar. İlk tayini Tunceli’ye çıkar. Dört yıl Tunceli Lisesi’nde çalışır. 1972 yılında İstanbul’a tayin edilir. Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. 1974 yılında çok sevdiği mesleğinden istifa ederek ayrılır. Hareket Yayınları’nı genişletmek isterler. İstifa gerekçesini şöyle açıklar: “Öğretmenliği çok seviyordum; fakat yine de dergiye ağırlık vermemiz gerektiği için istifa ettim.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)

Mustafa Kutlu – Yayın Hayatı

Mustafa Kutlu, 1968 yılında İstanbul’da çıkan Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’nde yayımladığı hikâyelerle yayın dünyasına girdi. Adımlar (Erzurum, 1970-72), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı.

“Üniversite yıllarında yazmaya başladım. İlk yazdığım “O” hikâyesinden itibaren bütün yazdıklarımı yayımladım. Bu işi şuurla yürüttüm. Bizim neslin bu sahada ağabey, hoca, arkadaş kabilinden mürebbisi yok sayılır. Kendimi yetiştirdim. Bu açıdan ilk hikâyelerimin yayınlanması, hatta kitap haline gelmesi hem bir şans, hem bir talihsizliktir. Okuyucunun karşısına olgun örneklerle çıkamadım, ancak zamanla kendi hikâyeme doğru yürümeye başladım. İlk iki kitabım hazırlık dönemidir.” (Yaşar Kaplan, “Mustafa Kutlu’yla Bir Söyleşi”, Aylık Dergi, Sayı 63-64-65, 1984, s:44)

Hikâyeleri, desenleri ve diğer yazıları Hareket dergisinde yayımlandı. Adımlar dergisinde şiirleri de vardır. Hikâyelerini bu dönemde kitaplaştırmaya başladı. İlk hikâye kitabı “Ortadaki Adam” (1970) Hareket Yayınları tarafından basıldı. Bunu “Gönül İşi” (1974) takip eder. Bu arada iki inceleme yayımlar. Bunlar Sabahattin Ali ve Sait Faik üzerinedir. Bunların yayımlanması ona göre hem bir şans hem de bir şanssızlıktır. “Talebelik sırasında yapmış olduğum iki çalışma hemen yayımlanma şansı buldu. Bunlar erken yayının bütün acemiliklerini taşıyan kitaplardı; ama benim için büyük bir şanstı.” (Adnan Tekşen, “Mustafa Kutlu ile Mülakat”, Zaman, 16 Temmuz 1987, s. 9.

Mustafa Kutlu , Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin (8 cilt 1976-1998) 2. ciltten itibaren yayın yönetimini üstlenir ve bu ansiklopediye geniş ölçüde madde yazar. 1974-75’ten itibaren 20 yılını verdiği bu ansiklopediyi 1973’te aldığı Smith Corona marka daktilosundan yazarak çıkarır. Ansiklopedi için şimdi profesör olan D. Mehmet Doğan ile çalışır.

Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi 1982’de kapanınca kendi tabiri ile sudan çıkmış balığa dönerler; çünkü dergi ile yaşamaya alışmışlardır.

Mustafa Kutlu, 1980’lerin ortasından sonra sinemaya yönelir ve senaryolar yazmaya başlar. “TRT’de dramatik belgeseller yazdım: Divan-ı Lügati’t Türk’ün bulunuşu ile ilgili ‘Bir Kitabın Hikâyesi’; ‘Müzedeki Şiir’, Divan Edebiyatı Müzesi ile bağlantılı bir belgeseldi. Selim ileri ile beraber Pazartesi Hikâyeleri’ni hazırladık; birçoğu çekildi. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Kurtar Beni’ ile Osman Sınav’ın çektiği ‘Kapıları Açmak’ görünür hale geldi; çünkü her ikisi de ödül aldı. TGRT’de yayınlanan Ufukta Bir Ağaç’ı yazmıştım…” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)

Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sini senaryolaştırır. Diyanet İşleri’nin çocuk filmleri yapması ve bu filmlerin TRT’de gösterilmesi için Turgut Özal’ın girişimi ile bir proje hazırlar. Yusufçuk diye 8 bölümlük bir dizi yazar. “İnsanlar Yaşadıkça” isimli dizisi TRT engeline takılır. Son yazdığı senaryolardan birini TRT’ye teklif etmiş, ismi Mavi Kuş olan bu senaryo şu anda sinema filmi olarak düşünülmektedir.”

Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli senaryosunun Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışmada ikincilik derecesi vardır.

Mustafa Kutlu, dergiciliğe uzun bir ara verdikten sonra Dergâh (1990) ile bir dönüş yapar. İlk sayısı Mart ayında yayımlanır. Dergi edebiyat-sanat dergisidir. Dergâh’ın çıkışını Sultan Ahmet’teki Derviş çay bahçesinde İsmail Kara, Mustafa Kutlu ve Ezel Erverdi kararlaştırır.

Mustafa Kutlu derginin yanı sıra Kutlu, hâlen Dergâh Yayınevi’nin yönetimini de sürdürmektedir.

1986 yılından itibaren Zaman gazetesinde “Bir Demet İstanbul” başlığı altında şehir yazıları yayımlanır. Bu yazılar daha sonra Şehir Mektupları (1995) adı altında kitaplaşır. Halen Yeni Şafak’ta kültür-edebiyat yazıları yazmaya devam eden Kutlu, aynı gazetede spor yazıları yazmaktadır.

2012 yılında Osman Sınav’ın yönetmenliğinde ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollüğünde “Uzun Hikâye” isimli eseri beyaz perdeye aktarılmıştır.

Mustafa Kutlu Kitapları - Eserleri

  • Uzun Hikâye
  • Ya Tahammül Ya Sefer
  • Mavi Kuş
  • Yoksulluk İçimizde
  • Sır
  • Beyhude Ömrüm

  • Bu Böyledir
  • İyiler Ölmez
  • Menekşeli Mektup
  • Hayat Güzeldir
  • Nur
  • Hüzün ve Tesadüf
  • Tirende Bir Keman

  • Rüzgarlı Pazar
  • Huzursuz Bacak
  • Yokuşa Akan Sular
  • Kapıları Açmak
  • Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı
  • Tarla Kuşunun Sesi
  • Sevincini Bulmak

  • Hesap Günü
  • Chef
  • Zafer Yahut Hiç
  • İlmihal Yahut Arzuhal
  • Vatan Yahut İnternet
  • Tufandan Önce
  • Sıradışı Bir Ödül Töreni

  • Arkakapak Yazıları
  • Dem Bu Demdir
  • Fırtınayı Kucaklamak
  • Anadolu Yakası
  • Akasya ve Mandolin
  • Kalbin Sesi
  • Yoksulluk Kitabı

  • Vitrinde Olmak
  • Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
  • Şehir Mektupları
  • Bir Demet İstanbul
  • Yıldız Tozu
  • Selâm Olsun
  • Akıntıya Karşı

  • Topkapı’dan Topkapı’ya
  • Sabahattin Ali
  • Gönül İşi
  • Ortadaki Adam
  • Sait Faik’in Hikaye Dünyası
  • Haliç İle Çepeçevre İstanbul

Mustafa Kutlu Alıntıları - Sözleri

  • İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez. Bir akıntıya düşüp tüm ömrünü koşturarak geçiren çoktur. (Hesap Günü)
  • “Saçların tarumar gözlerinde nem Ateşe benzerdin küle dönmüşsün.” (Tirende Bir Keman)
  • “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.” (Selâm Olsun)
  • Aramak vazifedir. “ Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş)
  • “–Aslımızı yitirmezsek iyidir. – İyidir ya, mümkün mü?” (Yokuşa Akan Sular)
  • Baki olan sadece Cenab- ı Hakk ' tır. (Şehir Mektupları)

  • “Kendisini değil, artık hatırasını seviyordu.” (Tirende Bir Keman)
  • Tren gider, yol gider. Ömür biter, yol bitmez. (Kapıları Açmak)
  • Hayatımızı manevi zenginliklerle donatmak gibi köklü ve insani alışkanlıktan, hayatımızı maddi zenginlikler ile donatmak gibi boyutları belirsiz ve bize ait olmayan bir mutluluk anlayışına kaymamız olup bitenlerin kaynağına işaret eder. (Topkapı’dan Topkapı’ya)
  • Ne denilmiş: Sabır, sebat, murat. (Beyhude Ömrüm)
  • Ölülere sahip çıkamayanlar, dirilere sahip çıkabilir mi? (Haliç İle Çepeçevre İstanbul)
  • Önce zihnimiz kirlendi, sonra kendimizden şüpheye düştük, ardından inançlarımızı sorgulamaya başladık. Bu geleneği ve ahlakı yaraladı. Artık ortada bir 'güven bunalımı' vardı. (Vatan Yahut İnternet)
  • Herşey gelip inceliklerde düğümleniyor. (Bu Böyledir)

  • "Gönül yarası bu kızım, mutlaka izi kalır." (Zafer Yahut Hiç)
  • Eskiye ait ne varsa kıymete bindi. (Vatan Yahut İnternet)
  • Velhasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir. (Hesap Günü)
  • Mahvıma sebep hilmimdir.. (Sevincini Bulmak)
  • Umut bu dağın ardında belki, ama bu dağın ardı meçhul. (Yoksulluk Kitabı)
  • “Dua etmeli derim içimden; hem giden, hem bizim gibi geride kalanlar için artık sadece dua etmeli.” (Selâm Olsun)
  • Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor. (Selâm Olsun)

Yorum Yaz