Sergüzeşt - Samipaşazade Sezai Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sergüzeşt kimin eseri? Sergüzeşt kitabının yazarı kimdir? Sergüzeşt konusu ve anafikri nedir? Sergüzeşt kitabı ne anlatıyor? Sergüzeşt kitabının yazarı Samipaşazade Sezai kimdir? İşte Sergüzeşt kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Samipaşazade Sezai
Yayın Evi: Bilge Kültür Sanat
İSBN: 9789756316405
Sayfa Sayısı: 120
Sergüzeşt Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Sergüzeşt romanında Türk okuyucunun ilgi duyduğu esaret konusu ele alınır. Dilber Kafkasya'dan Türkiye'ye getirilmiş genç bir kızdır. Halayık olarak çalıştığı konaklarda çeşitli zorluklarla karşılaşır. Samipaşazâde Sezai Dilber'in Kafkasya'da başlayıp Mısır'a kadar uzanan hüzün dolu sergüzeştini anlatır. Sevgilisi Celâl Beyin Dilber'e kavuşmak için önüne gelene onu sorması, her ağlayan insanı sevgilisi sanması, Mısır'da kapatıldığı yerden kendisini içten içe seven harem ağası Cevher tarafından kurtarılması insanı etkileyici bir biçimde kaleme alınmıştır.
Türk okuyucusunun ilgisi sebebiyle birçok yayınevi tarafından basılan eser Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğrencilere okutulması tavsiye edilen 100 Temel Eser arasına da girmiştir. Bu neşirde eserle ilgili özgün çalışmalara yer verilmiş ve 100 Temel Eser projesine ışık tutacak türden çalışmalara zemin hazırlanmıştır.
Sergüzeşt Alıntıları - Sözleri
- Bir kalp sevmek, mutlak servete, asalete mi muhtaçtır? Bence en sahih ikbal ruhun gördüğü iki güzel göz, en büyük servet kalbin hissini gösteren gül rengindeki dudaklardan yansıyan tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, Kalp saflığından büyük servet mi olur?
- Korkma bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin.
- Korkma bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin.
- "Şunların hâline bakın!! Ne günlere kaldık dostlar..."
- "Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz birkaç asırdan beri insanlığın altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları,güzel çiçekleri okşamak içindir."
- "Senin bana ne kadar tesir ettiğini biliyor musun? Beni gündüzleri düşündüren gece sabahlara kadar uyutmayan hep sensin!"
- "Senin bana ne kadar tesir ettiğini biliyor musun? Beni gündüzleri düşündüren gece sabahlara kadar uyutmayan hep sensin!"
- Bir kuşun ötüşüyle bir çoçuğun ruhu arasında ilişki vardır.
- "Beni bırakma"
- "Hayatımıza arkadaşlık eden geçmiş,unutuşun denizi içinde yok olur."
- Zavallı hafıza!.. Hüzünlü bir bakışı senelerce muhafaza eder... Bir sözü, bir tebessümü yıllarca saklar...
- Ağlamak uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son gücün çığlığıdır..
- “Birer kor parçasına benzeyen dudakların varken asla gül renkli şaraba boyun eğmem. “
- "Güzellikten büyük asalet, temiz bir kalpten büyük servet mi olur?"
- Bir kuşun ötüşüyle bir çocuğun ruhu arasında ilişki vardır.
Sergüzeşt İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Dilber: Bir esire yapılabilecek en kötü şeylerin sonunda sadece küçük bir umuda tutunmuşken bu zorlukların altında dayanamayıp kendini hürriyetine kavuşmak için derin sulara bırakan masum bir kızın hikayesi... Çok acıklı bir hikaye (sinem incks)
Yazar, dönemin koşullarını birçok açıdan çok net ve insaflıca değerlendirmiş. Türk Edebiyatı’nda önemli bir yere sahip.Uzun, bol betimlemeli, insanı soluksuz bırakan cümlelerin etkisiyle biraz yorsa da alıştıktan sonra sayfalar akıp gidiyor. Türk Edebiyatı’nda Realist-romantik tarzda ilk roman olan bu kitap, insana birçok farklı duyguyu aynı anda yaşatabiliyor. Kitabımız, küçücük bir çocukken Kafkasya’dan alınıp zengin ailelere esir olarak satılan Dilber’in yaşadığı zorlukları anlatan ilk Türk klasiklerinden biridir. Dilber satıldığı ilk ailede çok fazla eziyet görüyor, hor görülüyor. Sonrasında ise bu aile kendi çıkarları doğrultusunda Dilber’i tekrar satıyor ve nihayetinde Dilber Asaf Paşa Konağına geliyor. Bir süre burada nispeten daha rahat bir hayat yaşasa da, zamanla evin iyi eğitim gören ressam oğlu Celal Beyle aşk yaşamaya başlıyor. Sonrasında bunu anlayan evin hanımı kuşak çatışması nedeniyle Dilber'i Mısıra gönderir fakat bu çare değildir. Asaf Paşa Dilberi Mısır'a yollamasından sonra ona aşık olan Celal Bey aklını yitirir. Aynı şekilde Dilberde aşk acısına dayanamıyordur. Mısır'da harem kurulan evden kaçar ve kendini Nil Nehrine atar. Çocuk yaşta aileden koparılmak, esaret altında geçen zorlu yıllar, birinden başka bir efendiye satılması ve nahif masum bir aşkın boğazda kalması yürekte yarım bırakılması. Okumamış iseniz mutlaka bir şans vererek okumalısınız bu kitabı. (Mustafa)
"Bu tarz dünya veya türk klasiği kitaplarını okuyunca şunu sorguluyorum;acaba kitaplarda mı aşk abartılıyordu ,yoksa biz mi hakkını veremiyorduk bazı duyguların.ortada bir şeyler yanlıştı,yazar da farkındaydı okuyucu da ..." (Derya Arslan)
Kitabın Yazarı Samipaşazade Sezai Kimdir?
Sami Paşazade Sezai (Osmanlıca: سامى باشا زاده سزائى), (d. 1859 İstanbul - ö. 26 Nisan 1936 İstanbul) Türk realist öykücü, romancı.rnrnTürk Edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından birisi olma özelliğiyle edebiyat tarihinde büyük önem taşıyan “Sergüzeşt” adlı romanın yazarıdır. Türk edebiyatında modern kısa hikâyenin kurucularındandır.
Yaşamı
1859 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Tanzimat devrinin ileri gelen isimlerinden, Osmanlı Devleti’nin ilk Maarif Nazırı (Eğitim bakanı) Abdurrahman Sami Paşa ile Paşa’nın ikinci eşi olan Dilarayiş Hanım’ın oğludur. Babasının Taşkasap, Taşkasap’taki konağında özel öğrenim gördü. Konaktaki eğitim yıllarında Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca; daha sonra Londra’da görev yaptığı yıllarda İngilizce öğrendi. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti. “Maarif” başlıklı ilk yazısı 1874 yılında “Kamer” adlı gazetede yayımlandı. 3 perdelik bir piyes olan “Şir” isimli ilk eseri 1879’da yayımlandı. 1880'de, ağabeyi Abdüllatif Suphi Paşa’nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektubi Kalemi’ne memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. Orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izledi. 1885’te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiğinde İstanbul'a döndü, İstişare Odası’na memur oldu. Bu dönemde Latife Hanım ile kısa süren bir evlilik yaptı. 1885 - 1901 arasında İstanbul’da yaşadı ve edebi açıdan verimli bir dönem geçirdi. Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem ile yakın dost oldu. 17-18 yaşlarında iken tanıştığı Namık Kemal ile sürekli mektuplaştı. Diğer Tanzimat yazarları gibi çok sayıda eser vermedi; bir roman, iki küçük hikâye kitabı, hatıra ve seyahat yazıları yazdı. 1888’de bir paşazade ile cariyenin aşk öyküsünü anlattığı Sergüzeşt adlı romanı yayımlayarak Şemseddin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi'den sonra Türk edebiyatının ilk romancıları arasına girdi. Alphonse Daudet'den “Jak” romanını Türkçeye çevirdi. 1891’de hikayelerini “Küçük Şeyler” adlı kitapta topladı. 1897'de İkdam Gazetesi'nde makaleler ve hikayeler yazdı. Bazı makale ve hikayelerini “Rumuzü'l-Edeb” (1898) adlı kitapta topladı.rnrnSergüzeşt romanı yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek bundan kurtulmak için 1901’de Paris'e gitti ve 1908'de Meşrutiyet'in ilanına kadar da orada kaldı. Yurtdışına kaçışını Servet-i Fünun Dergisi’nde yayımlanan “1901‘e Ait Bir Hatıra” başlıklı yazısında anlattı. Paris’te Jön Türkler’le tanıştı; İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı ve cemiyet içinde saygın bir yere geldi. Cemiyetin 15 Şubat 1902’de yayın hayatına başlayan "Şüra-ı Ümmet" adlı yayın organında Osmanlı Devleti politikalarını ve rejimini eleştiren yazılar yayımladı. Paris yıllarını “1901’den İtibaren Paris’te Geçen Seneler”, “Paris Hatıratından”, “Paris’te Yedi Sene” adlı yazılarında anlattı.rnrnII. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul'a döndü ve Madrid elçisi olarak görevlendirildi. I. Dünya Savaşı başlayınca Madrid'den İsviçre'ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. İspanya yıllarını “Gırnata ve El-Mescidü’l Camia: Elhamra” adlı iki yazıda, İsviçre’de geçirdiği zamanı “İsviçre Hatıratı” başlıklı yazılarında anlattı.rnrnMütareke devrinde 1921 yılında yaş haddi dolmadan hükümet tarafından emekliye sevkedildi ve İstanbul'a döndü.rnrnSon yıllarını Kadıköy’ün Mühürdar semtindeki evinde geçirdi. Çok sevdiği yeğeni İclal'in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye ile daha bazı nesir ve hatıralarını 1924’te yayımladığı “İclal” isimli kitapta topladı.rnrn1927'de kendisine Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla "Hidamat-ı Vataniyye" tertibinden maaş bağlandı. 26 Nisan 1936 tarihinde İstanbul'da zatürreden öldü. Cenazesi, Göksu’daki aile mezarlığına, yeğeni İclal’in yanına defnedildi.
Edebi Kişiliği
İlk eserini Namık Kemal etkisinde yazdığı “Şir” adlı eseri ile tiyatro oyunu alanında veren sanatçı; roman, hikâye, hatıra, sohbet, makale ve şiir ile üne kavuştu. Tek romanı olan Sergüzeşt, bütünüyle esaret konusunu işleyen ilk roman olarak edebiyatımızda yer aldı; cariyelik ve kölelik siteminin eleştirildiği roman, onun en ünlü eseri oldu. Besim Ömer Paşa tarafından Fransızca’ya çevrildi. Romanının getirdiği ünle hikâyeci yönü gölgede kalmış olsa da hikayecilik yönü çok güçlü bir yazardı. Küçük olayları konu alan hikâyeleri ile kısa hikâye türünü, Türk edebiyatına soktu. Tanzimat döneminin en genç yazarı olan sanatçı, “Küçük Şeyler” adlı kitabı ile Servet-i Fünun yazarlarını etkiledi. Namık Kemal’in etkisiyle bir çok hikayesinin dilini süsledi, uzun cümleler kullandı. Yazılarında romantizm ile realizmi birleştirdi. “Sanat için sanat” anlayışıyla eserler verdi. Konularını her zaman yerli hayattan seçti.
Samipaşazade Sezai Kitapları - Eserleri
- Sergüzeşt
- Küçük Şeyler
- Pandomima
- Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2
- Hatıralar
- İclal
- Sergüzeşt
Samipaşazade Sezai Alıntıları - Sözleri
- "Şu gerçeği itiraf etmeliyiz ki bizler çoğunlukla en uzak bir yerde bulunan bir ailenin özel hayatını bildiğimiz halde oturduğumuz yerin bir saat ötesini bilmeyiz." (Küçük Şeyler)
- İnzivanın kendine mahsus fikirleri, âşinaları vardır. (Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2)
- Ağlamak uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son gücün çığlığıdır.. (Sergüzeşt)
- Hayatında herkesi güldürdüğü halde ölümünde kimseyi ağlatamayan zavallı Paskal'ın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi gerçekti. (Pandomima)
- “Gözünden dökülen yaşlar yüzündeki unları, kırmızı boyaları bozarak kıvılcım taneleri gibi o harap duvarların yıkılmış taşlarına damlıyordu” (Pandomima)
- "Güzellikten büyük asalet, temiz bir kalpten büyük servet mi olur?" (Sergüzeşt)
- Ah ne alçak gönüllerimiz var. Nefrete neden olması gereken olayların sevgiyi öldürememesi ne acıdır! (Küçük Şeyler)
- özel seyit ateş spor lisesi (Pandomima)
- Şüphe yok ki, okumayı bilmek bir marifettir. (Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2)
- Bir kuşun ötüşüyle bir çocuğun ruhu arasında ilişki vardır. (Sergüzeşt)
- Fakat o yaşlarda galeyan-ı şebabetle gözler hakayık-bîn olamaz. Gençlikte zevk insanı ekseriya yanıltır...Heyecanı derecesinde amik olmayan şebabetin, mecnunane hevesâtı, seneler tarafından tashih olununca, birdenbire insan ne görür: Hatalarını, kusurlarını... (Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2)
- Hiç şüphe yok ki o nazar-ı rahim bu küçüğe ilâçtan ziyade bir deva-yı kalb-ı elim idi. (Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2)
- “Hanım! En son cevabını isterim. Ya ben, ya kediler?” “Kediler!” (Küçük Şeyler)
- "Yirmi yaşında olmadığımız halde bizler de mutlu olduğumuz anları gözden geçirsek, bütün kâinatın karşısında titrediği şu kelimeye ulaşmaz mıyız? "Hiç!" (Küçük Şeyler)
- "Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz birkaç asırdan beri insanlığın altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları,güzel çiçekleri okşamak içindir." (Sergüzeşt)
- "Büyük adamların öfkesi de büyük olur. Ne büyüklük! Ne büyüklük!" (Küçük Şeyler)
- Gönül muhabbete karşı daima çocuktur. (Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2)
- "Şairlerin, âlimlerin en büyük eserleri, ümitsiz ve hiddetli zamanlarında yazdıklarıdır." (Küçük Şeyler)
- Korkma, bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin.. (Samipaşazade Sezai Bütün Eserleri 1-2)
- "Biraz hakkı yok mu? Büyük bir küçük olmaktansa, küçük bir büyük olmak daha iyi değil midir?" (Küçük Şeyler)
Editör: Nasrettin Güneş