diorex
sampiyon

Şeyh-i Ekber - Mahmud Erol Kılıç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Şeyh-i Ekber kimin eseri? Şeyh-i Ekber kitabının yazarı kimdir? Şeyh-i Ekber konusu ve anafikri nedir? Şeyh-i Ekber kitabı ne anlatıyor? Şeyh-i Ekber PDF indirme linki var mı? Şeyh-i Ekber kitabının yazarı Mahmud Erol Kılıç kimdir? İşte Şeyh-i Ekber kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 26.08.2022 03:00
Şeyh-i Ekber - Mahmud Erol Kılıç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mahmud Erol Kılıç

Yayın Evi: Sufi Kitap

İSBN: 9789759161408

Sayfa Sayısı: 368

Şeyh-i Ekber Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Derleyici: Nedim Tan

Kapak: Ravza Kızıltuğ

Şeyh-i Ekber, saygın İbn Arabî uzmanlarından Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın İbn Arabî doktrini üzerine hazırladığı kapsamlı bir çalışma.

Varlık nedir? Yokluk nedir? Bizim ve etrafımızdaki nesnelerin var oluşlarının hakikati nedir? Bunlar gerçekten var mı? Yoksa biz mi onları böyle sanmaktayız? Bizi Yaratan ile bu yaratılış işinden başka irtibatımız yok mu? Peki, âlemin Yaratıcı ile nasıl bir irtibatı var?...

İnsanoğlunun sorduğu böylesi temel sorulara büyük bilge Muhyiddin İbn Arabî’nin verdiği cevapları araştıran bu kitap genel olarak Şeyh-i Ekber’in tefekkür dünyasına özel olarak da onun varlık düşüncesine bir kılavuz niteliği taşıyor.

Şeyh-i Ekber Alıntıları - Sözleri

  • ... ona göre bilmek ancak olmak ile mümkündür. Olmak ise bulmanın neticesidir. Yani vücûd bilgisi; ancak hâzır olunduğunda, huzurda bulunulduğunda sahip olunan bir bilgidir (ilm-i huzûrî). Felsefî dille söylenecek olursa süfîlerin epistemolojileri ontolojilerine bağlıdır çünkü, “Vücüd-ı ayn [olmak] vücüd-ı ilme [bilmek] mukaddemdir.”
  • ... Allah el-Hakîm’dir. Hikmet; el-Hakîm“in bir sıfatıdır ve ancak o el-Hakîm ile bâkî olduktan sonra Abdü’l-Hakîm'in de sıfatı olur. Sıfat mevsûfla kâim olduğu zaman o sıfat o mevsûfa hükmünü zorunlu olarak giydirir. Hüküm kelimeye aittir. Kelime ise ancak Allah’a aittir, ya da Allah’la kendini tahakkuk ettirmiş ricâle aittir. Yani kısaca hakîm (bilge); kendisine bu hikmet sıfatının hükmettiği ve kendisini tasarrufu altına aldığı kimsedir. Yoksa hikmete hükmetmeye, onu yönlendirmeye çalışan kimse değil. (el-Fütühât, IV/257-259)
  • "Ciddi konuşursak müşterek olanın üstüne kurmak gerekir her şeyi... Çünkü tüm beşeri yasalar ilâhi bir yasadan beslenir. Çünkü bu ilâhî yasa dilediği gibi hükmeder. Her şeye yeter ve her şeyden güçlüdür... Canlı ve cansız, uyanık ve uyuyan şeylerde tek ve aynıdır kendini ifşa eden... Görünmeyen uyum görünenden daha güçlüdür... İnsanlar, âlemin ayrılmaya çalışarak onunla uyum sağladığını anlamıyorlar... Kimileri belki görünen ışıktan (güneş) kaçıp gizlenebilir. Ama duyular üstü olandan gizlenmek mümkün değildir. Hiç batıp kaybolmayan bir şeyden insan nasıl gizlenir... Hikmet, sadece her şeyi yine her şey ile sevk ve idare eden anlayışı idrak etmektir... Her şey bir kadere göre gerçekleşir... Çıkış ve iniş, bir ve aynıdır... Aynı ırmağa iki kez girilmez... Aynı ırmağa hem gireriz, hem girmeyiz, hem biziz hem biz değiliz... Bütün ve bütün olmayan, birlikte giden ve ayrılmaya çalışan, uyum ve uyumsuzluk, her şeyden bir ve birden her şey... Şeyler dünyasının aynısıdır bu dünya.. Şeylerde bulunanlar her zaman aynıdırlar: Canlı cansız. genç yaşlı. Biri değişerek öteki, öteki dönüşerek diğeri olur."
  • Vücûd; ... lügatte elde etmek matlûbu bulmak, bir daha fakirliğe düşmemecesine zengin olmak, varlık sahibi olmak, yokken varolmak, bulmak, hissetmek, âşık olmak, arzulamak ve gazablanmak vb. gibi manalara gelir. Sûfî ıstılahâtında ise genel anlamıyla daha çok Hak için kullanılır ve varlık, varolmak, var kılınmak, vecde gelmek ve vicdan manalarında kullanılır. Hususî anlamında ise bir şeyin kendisini yine kendi nefsinde veya aynını nefsinde veya aynını bir mahal ya da mertebede bulması demektir. Hakk’ın zâtını zâtıyla bulması yani zâtının zâtıyla bulunması vücûd demektir.
  • ... Ibn Arabî’nin sisteminin, en aşağı mertebesinden en yukarısına kadar varlığın (vücûd) asıl, ayn, öz İtibariyle bir bütün olduğunu, ama her bir mertebede o mertebenin icab ettirdiği tezahürün farklı zâhirî görünüşlere bürünmesinden dolayı göze sanki farklıymış gibi geldiğini (illusion) söyleyen bir bütüncül (küllî) görüştür denebilir.
  • "Bir gün Meryem(eşi) bana, 'Bu yol'a azimli misin?' diye sordu. Ben, 'evet ama Ona nasıl vâsıl olacağımı bilemiyorum.' dedim. Bana, 'Şu beş şeyle Ona ulaşabilirsin, dedi: Tevekkül, yakîn, sabır, azîmet ve sıdk."
  • "...Şiir; sözü kısa tutma (icmâl), rumuz kullanma (remz), bilmece yapma (lugâz) ve başka mana kastetme (tevriye) yeridir. Yani biz bir şeyi remzederiz, lugâzlaştırırız... ama bizim bundan kastımız bir başka şeydir. Bizim şiirlerimizin hepsi, ister mahbûbeyle bir hasbihal ile başlasın (teşbîb), ister bir medhiye olsun ve isterse de kadın isimleri ve sıfatlarıyla, ırmak, yer , yıldız isimleriyle dolu olsun hepsi de bütün bu suretler altındaki maârif-i ilâhiyyeden ibarettirler..."

Şeyh-i Ekber İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Şeyh-i Ekber PDF indirme linki var mı?

Mahmud Erol Kılıç - Şeyh-i Ekber kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Şeyh-i Ekber PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mahmud Erol Kılıç Kimdir?

Mahmud Erol KILIÇ (Prof. Dr.) İstanbul'da doğdu. Sırasıyla Hırkaişerîf İlkokulu, Vefa Lisesi ve İstanbul Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Ayrıca bazı alimlerden klasik tarzda dersler okudu ve bazı sufi üstadların özel derslerine devam ederek kendini geliştirdi. Yani hem mektepli ve hem de alaylı oldu. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduktan sonra bir müddet yurtdışında araştırmalarda bulundu. Lisans sonrası çalışmalarını genel olarak manevî ilimlerde özel olarak da İslam Tasavvufu alanında yoğunlaştırdı. 1988'de asistan olarak göreve başladığı İslam Felsefesi Anabilim dalında "İslam Kaynakları Işığında Hermes ve Hermetik Düşünce" isimli yüksek lisans tezini hazırladı. Türkiye Üniversitelerinde "Tasavvuf Anabilim Dalı"nın kuruluşunun ardından bu anabilim dalında yapılan ilk doktora tezi sayılan "İbn Arabi'de Varlık ve Mertebeleri" isimli tezini savundu. Türkçe ve yabancı dillerde bir çok ansiklopedi ve dergilerde sahasıyla ilgili makaleleri yayınlandı. Tasavvuf düşüncesi merkezli uluslararası konferanslarda tebliğler sundu, radyo ve televizyon programlarına katıldı. Türkiye Yazarlar Birliği 2004 yılında Sufi ve Şiir isimli kitabını inceleme-araştırma dalında yılın kitabı seçti. Marmara Üniversitesi Tasavvuf Anabilim Dalı Sistematik Tasavvuf Bilim Dalı Başkanlığı ve İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi başkanlığı yaptı. Merkezi Tahran'da bulunan İslam Konferansına Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği (İKÖPAB) Genel Sekreterliğine seçildi (2008). Bunun yanısıra merkezi Oxford’ta bulunan Muhyiddin Ibn Arabi Societynin şeref üyesi, Islamic Manuscript Association(TIMA)'nın da yönetim kurulu başkanıdır. Evli ve iki çocuk babasıdır. İngilizce, Arapça, Farsça ve Fransızca bilmektedir. Yayınlanmış Eserleri; Sufi ve Şiir- İnsan Yayınları, Evvele Yolculuk- Sufi Kitap, Şeyh-i Ekber- Sufi Kitap, Hermesler Hermesi- Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Anadolu'nun Ruhu-Sufi Kitap

Mahmud Erol Kılıç Kitapları - Eserleri

  • Hayatın Satır Araları
  • Tasavvufa Giriş
  • Sufi ve Şiir
  • Anadolu'nun Ruhu
  • Evvele Yolculuk
  • Hermesler Hermesi
  • Mevlana Üzerine Konuşmalar
  • Tasavvuf Düşüncesi
  • İbnü'l Arabi
  • Şeyh-i Ekber
  • Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik
  • Sufi ve Sanat
  • Şafak Yazıları
  • Anadolu Tasavvuf Tarihine Notlar 1
  • Şafak Yazıları II
  • Anadolu Tasavvuf Tarihine Notlar 2

Mahmud Erol Kılıç Alıntıları - Sözleri

  • İbn Arabi’ye göre her surenin bir ruhu vardır ve Mushafta yazılı hale getirilmiş ayetler hep o surelerin ruhlarının açılımıdırlar. (Sufi ve Şiir)
  • Bazı dış politika uzmanlarının, "İran'ın Suriye'yi desteklemesinin tek sebebi vardır, o da mezhep kardeşliğidir." yaklaşımına da katılmıyorum. Zaten Türkiye'nin Orta Doğu politikası bölgeyi iyi tanımayan, Ankara'daki kolej çocuklarının elinde maskara olmuştur. Şunu çok iyi biliyoruz ki Şiiliğin kadim akaid metinlerinde de Nusayriler, sınırları zorlayarak İslam dışına çıkmış akım olarak geçer. Hatta Åyetullah Humeyni'nin Nusayrilerin kafir olduğuna dair fetvası dahi vardır. Eğer olay sadece mezhep olsaydı bu fetvalarla hareket edilirdi. Bu manada çağdaş Şia fıkhının çağdaş Sünni fıkhından daha dinamik, daha açık olduğunu itiraf etmeliyim. Bugünkü bazı Şia otoriteleri, "Evet, geçmişteki akaid kitaplarımızda Nusayriler tekfir edilirdi ama onlar o dönemdeydi, şu an farklı gelişmeler var, onlarla beraber hareket edebiliriz," demektedirler. Sünni alimlerimiz ise bundan bin küsür yıl evvel bir fetva verilmişse orada sabitlenirler. Onu güncelleyelim, gözden geçirelim, deme cesaretini göstermezler. (Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik)
  • Marx'ın alt ve üst yapılar etrafında kurduğu teorinin merkezinde yırtıcı bir insan duruyor. “Sahip olmak”, “üretmek” ve “tüketmek” dışında kaygısı yoktur bu insanın. Sahip olmak için üretir, daha çok üretmek için tüketir. Üretim ve tüketim bandında yabancılaşan, yabancılaşarak yırtıcılaşan bir insan... İnsanın bir tarafı yüce olana açık, diğer tarafı aşağıya... Bu yırtıcı insan yüce tarafına yabancılaşmış, büsbütün ona kapanmıştır; direksiyonunda maddi tarafı, mide ve güdüleri oturmaktadır. Bu tam da, tasavvuf düşüncesinin “yedi katlı insan modeli”nin en alt basamağına, nefs-i emmaredeki insana denk geliyor. Marx'ın vurgu yaptığı yırtıcı insan, nefs-i emmârenin insanıdır. (Hayatın Satır Araları)
  • Tanrı Google’da aranacak bir madde değildir! (Anadolu'nun Ruhu)
  • Toplum, çoğul olan demek; her inançtan, dilden, kültürden insan... Sosyoloji, farklılıkların iç içe geçmesinden neşet ediyor. Dolayısıyla bu bir sözleşmeye işarettir. Hz. Peygamber'in Medine Vesikası bu anlama geliyor. Tek düşünce ve inancın topluma dayatılması değil, toplum neyi içeriyorsa bunun kendine yer bulduğu bir anlaşma Medine Vesikası... (Hayatın Satır Araları)
  • Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? 43 Zümer 39:9 (Evvele Yolculuk)
  • ... Allah el-Hakîm’dir. Hikmet; el-Hakîm“in bir sıfatıdır ve ancak o el-Hakîm ile bâkî olduktan sonra Abdü’l-Hakîm'in de sıfatı olur. Sıfat mevsûfla kâim olduğu zaman o sıfat o mevsûfa hükmünü zorunlu olarak giydirir. Hüküm kelimeye aittir. Kelime ise ancak Allah’a aittir, ya da Allah’la kendini tahakkuk ettirmiş ricâle aittir. Yani kısaca hakîm (bilge); kendisine bu hikmet sıfatının hükmettiği ve kendisini tasarrufu altına aldığı kimsedir. Yoksa hikmete hükmetmeye, onu yönlendirmeye çalışan kimse değil. (el-Fütühât, IV/257-259) (Şeyh-i Ekber)
  • "Ciddi konuşursak müşterek olanın üstüne kurmak gerekir her şeyi... Çünkü tüm beşeri yasalar ilâhi bir yasadan beslenir. Çünkü bu ilâhî yasa dilediği gibi hükmeder. Her şeye yeter ve her şeyden güçlüdür... Canlı ve cansız, uyanık ve uyuyan şeylerde tek ve aynıdır kendini ifşa eden... Görünmeyen uyum görünenden daha güçlüdür... İnsanlar, âlemin ayrılmaya çalışarak onunla uyum sağladığını anlamıyorlar... Kimileri belki görünen ışıktan (güneş) kaçıp gizlenebilir. Ama duyular üstü olandan gizlenmek mümkün değildir. Hiç batıp kaybolmayan bir şeyden insan nasıl gizlenir... Hikmet, sadece her şeyi yine her şey ile sevk ve idare eden anlayışı idrak etmektir... Her şey bir kadere göre gerçekleşir... Çıkış ve iniş, bir ve aynıdır... Aynı ırmağa iki kez girilmez... Aynı ırmağa hem gireriz, hem girmeyiz, hem biziz hem biz değiliz... Bütün ve bütün olmayan, birlikte giden ve ayrılmaya çalışan, uyum ve uyumsuzluk, her şeyden bir ve birden her şey... Şeyler dünyasının aynısıdır bu dünya.. Şeylerde bulunanlar her zaman aynıdırlar: Canlı cansız. genç yaşlı. Biri değişerek öteki, öteki dönüşerek diğeri olur." (Şeyh-i Ekber)
  • Şems'in bana öğrettiği şey, "terk-i terk" makamı... Her türlü etiketi terk etme hali. (Mevlana Üzerine Konuşmalar)
  • "İlk metafizik ve felsefi konularla ilgilenenlerin Mısırlılar olduğu ve bu ilmi onlardan gelip öğrenen Grek düşünürleri tarafından bilahere sistemize edildiği ileri sürülür." (Hermesler Hermesi)
  • Burçları, burçların felsefesini anlatıyoruz. Burçlar, ay altı alem üzerinde tesirlidir, ay üstü alemde değil. Dolayısıyla ay üstünü geçmiş enbiyanın ve evliyanın astrolojik haritası çıkarılamaz. Peygamber Efendimiz nisan ayında doğmuştur. Demek ki koç burcundandı diye yorumlayanlar var. Peygamberler burçtan beridir, Allah dostları da öyle. Kendileri burca bağlıdırlar tabiî ki, o burçta doğarlar, sonra tedavi görürler, elhamdülillah hiçbir burcun tesirinde kalmazlar. Hatta bazıları vardır ki burçlara tesir ederler. Burçlara tesir eder, Ay’ı ikikye ayırabilir. Güneşe gidip oturabilir, İslam tasavvuf geleneğinde. (Sufi ve Sanat)
  • Tasavvuf zevkinden nasipsiz olmak eskilere göre kusurdan sayılırdı. (Sufi ve Şiir)
  • Bazı müellifler, İbnü'l-Arabi'nin diğer eserleri gibi el Fütühât'ın da ancak sülük gördükten ve merâtip tanındıktan sonra anlaşılabileceğini, hatta bunun için müellifle mânevî bir bağın kurulması gerektiğini de söylemişlerdir. Mesnevî ve Fusûsü'l-hikem şârihi Ahmet Avni Konuk'un ihvanından Tahsin Bey'in el-Fütühât'ı birkaç defa hatmettiğini, zaman zaman mânasını anlamakta güçlük çektiği metinleri rüyasında müellifin kendisine açıkladığını ifade etmesi bu görüşü destekler mahiyettedir. (İbnü'l Arabi)
  • İbnü'l-Arabî, bu kitapta yazdıklarının hepsinin ya Kâbe'yi tavaf ederken veya murakabe için Harem-i şerif'te oturduğu esnada Allah'ın kendisine açmış olduğu şeyler olduğunu ve bunların kendisine ilk önce okutulduğunu, ardından "rabbânî ilkâ ve ilâhî imlâ” ile satıra geçirildiğini söyler. (İbnü'l Arabi)
  • 'Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan' Ş.Sivasî (Tasavvuf Düşüncesi)
  • Dışı hoş, içi boş olan kişiler Gece gündüz lüzumsuz öten baykuşa (Yunus Emre) benzetilirmiş (Evvele Yolculuk)
  • Vücûd; ... lügatte elde etmek matlûbu bulmak, bir daha fakirliğe düşmemecesine zengin olmak, varlık sahibi olmak, yokken varolmak, bulmak, hissetmek, âşık olmak, arzulamak ve gazablanmak vb. gibi manalara gelir. Sûfî ıstılahâtında ise genel anlamıyla daha çok Hak için kullanılır ve varlık, varolmak, var kılınmak, vecde gelmek ve vicdan manalarında kullanılır. Hususî anlamında ise bir şeyin kendisini yine kendi nefsinde veya aynını nefsinde veya aynını bir mahal ya da mertebede bulması demektir. Hakk’ın zâtını zâtıyla bulması yani zâtının zâtıyla bulunması vücûd demektir. (Şeyh-i Ekber)
  • Mesela Şiiler aleyhine açılan web sitelerinde, İslam düşmanı ülkelerin istihbaratlarının web sitelerinde İngilizce yer alan raporun aynen Türkçe'ye tercüme edilerek yer alması, insanı kaygılandırıyor. Birilerinin İslam dışı emellerine bazı Müslümanların farkında olarak ya da olmayarak alet olması çok düşündürücüdur. Ya çok saftirikler ya da taşeron. Bazı uluslararası siyasi projelerin ihalelerini bilerek ya da bilmeyerek üstlenmiş Müslümanlar'a Allah iz'an nasip etsin, uyanma nasip etsin. Bu oyuna alet olmamak gerekir. Diğer taraftan, bazı Şii web sitelerinin ve TV kanallarının, Sünnilerin temel inanç figürlerine hiç ağza alınmayacak, seviyesiz saldırılarda bulunduklarını görmekteyiz. Bunlar daha çok Arapça web sitelerinde yer almakta. Şia'nın bazı gruplarının web sitelerinin arkasındaki finansörler dahi ilginçtir. Mesela Körfez'de bulunan bir TV kanalı -ki Şirazi'ler denen bir grup tarafından yönetilmektedir- Sünnilere sabah akşam hakaret etmektedir. Bunların üslubunu bütün Şiiler benimsemezler. İki büyük Şii merci, Hamaney ve Sistani defalarca bu akımı tenkit etmişlerdir. Ben, Şiilerden Sünnilere saldıran web siteleri ile Sünnilerden Şiilere saldıran web sitelerinin hepsinin merkezlerinin aynı olduğu kanaatindeyim. Çoğunun merkezi bir Batı başkentidir. Oradaki patronlar, purolarını keyifle içerek bu durumu yakından izlemektedirler. (Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik)
  • Kurban kesme hadisesinin sırrı yaratılış mertebelerinde üst mertebenin bedelini bir alt mertebenin yüklenmiş olmasındadır. Hayvanlar âlemi kurbanını bitkiler âleminden seçerken kendileri de insanlık âleminin bedeli olurlar. Benzeşme (Kozmik sempatizasyon) yasasına göre Kurban’a yüklenen bedel oluş ile insana gelecek olan bazı negatiflikler o olayla ondan uzaklaştırılır.  (Şafak Yazıları II)
  • "Batıda Ortaçağ' da Kindi, astrolojinin büyük ustalarından biri olarak kabul edilmiş, Rönesansçılar onu insanlık tarihinin en önemli 12 kişisinden biri olarak göstermiştir." (Hermesler Hermesi)

Yorum Yaz