Seyyit Han - Yılmaz Güney Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Seyyit Han kimin eseri? Seyyit Han kitabının yazarı kimdir? Seyyit Han konusu ve anafikri nedir? Seyyit Han kitabı ne anlatıyor? Seyyit Han PDF indirme linki var mı? Seyyit Han kitabının yazarı Yılmaz Güney kimdir? İşte Seyyit Han kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yılmaz Güney
Yayın Evi: İthaki Yayınları
İSBN: 9786053757177
Sayfa Sayısı: 120
Seyyit Han Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Seyyit Han yönetmen olarak bütün sorumluluğunu yüklendiğim ilk çalışmam, unutulmaz anılarımı içeren ilk
gözağrımdır. Sanat hayatımın bir döneminin sonu, yeni bir dönemin ilk adımıdır. Bu yüzden özel bir önem taşır.
Seyyit Han, ünlü bir oyuncumuzun ilk filmlerinden biri oluşuyla da dikkati çekmektedir. Daha ilk adımda, kişisel bir anlatımın olanaklarını deneyen, başkişisini ve konusunu bir mitos katına ulaştırmasını bilen, sade bir film yapabilmek gibi en usta yönetmenlerimizin bile beceremedikleri bir işin üstesinden gelen Yılmaz Güney, Yeşilçam'ın bir türlü durdurulamayan yozlaştırma dişlilerine takılıp ufalanıncaya kadar bize birkaç ilginç yapıt verecek sanıyorum.
Seyyit Han Alıntıları - Sözleri
- Ben sevdiğini bırakıp gidecek adam mıyım Hidayet Emmi?
- Ciğeri parça parça bir adam yaşar mı, yaşamaz..
- Kendi kendine kaldığı anlar Keje'yi düşünürdü...
- Bayramlarda koyunlara acırdın, kesiyorlar diye. Bacını kurban etmeye acımaz mısın?
- Artık gitmiştir Seyit... gecenin içinde, kimbilir nasıl, acı saçandır şimdi.
- Uzun, çalkantılı bir geceden yorgun, küskün ve yenik çıkıyor SeyitHan.
- Var bildiğin gibi yap.
- Benim kanadım kırıktır.
- Düşünüyor yalnız; dünya bir başka olmuş, sözüne güvenilir kimse kalmamıştır.
- Bir şafak vakti, yaralı bir yürek, kırık bir kanat olarak ayrılırken, önünde muhtemel ölümler, kaçınılmaz zorluklar yok muydu?
- İşte uzaklaşıyor kan ağlayan yaralı yürek... aldatılmış, ıssız kalmış yürek... gidiyor.
- Ne çareki geç kalmıştır.
- Yazgıdan başkası olmaz oğul. Yüreğine taş basacaksın çaresiz.
- Senin yapacağın bir iş var oğul, tek yol, geldiğin gibi sessiz sedasız gitmek...
- Onun sıcak gülüşünü, ürkek bakışını hep aklında tuttu.
Seyyit Han İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Seyyit Han(Toprağın Gelini): Seyyit Han (Toprağın Gelini 1968) filmi, hem Türk Sineması’nda, hem de Yılmaz Güney’in filmografisinde önemli bir yere sahiptir. Türk sineması açısından düşünüldüğünde, Seyyit Han, toplumcu sinema açısından bir eşik olduğu gibi, büyük bir sinemacının doğuşunu göstermesi ve dikkatleri üzerine çekmesi açısından üzerinde durulması gereken bir yapımdır. Filmin Yılmaz Güney açısından önemi ise, hem senarist hem de yönetmen olarak imzasının bulunmasıdır. Bu yönüyle Güney’in ilk filmi olma özelliği taşımaktadır. Seyyit Han, Yılmaz Güney’in filmografisinde, klasik Yeşilçam avantürlerinden, toplumcu sinemaya evrilme sürecinde bir geçiş filmi olarak değerlendirilebilir. Dönemin sinema eleştirmenleri, Seyyit Han filmini büyük bir yenilik, farklı bir biçem ve otantikliğiyle öne çıkan oldukça gerçekçi bir film olarak övgüyle karşılamışlar ve üzerine ciddi eleştiri yazıları yazmışlardır. Filmin işleniş biçimi, anlatısı ve filme hâkim olan iki farklı türsel denemenin eklektik bir biçimde kullanılması, geçiş filmi özelliğini tebarüz ettirmektedir. Filmin özellikle iki bölümü, giriş ve hesaplaşmaya dönüşen son bölümü tipik Western filmi özellikleri taşımaktadır. Diğer bölümlerde ise halk kahramanın dramı ve folklorik özellikleriyle öne çıkan geleneksel toplum ile düğün merasiminin işlenmesi göze çarpmaktadır. Seyyit Han için geçiş filmi deyiminin kullanılmasının sebebi ise, Güney’in klasik Yeşilçam sinemasının tipik örneklerinden toplumsal gerçekçi sinemanın mihenk taşı olan Umut(1970) filmine geçişte adeta bir basamak olmasıdır. Seyyit Han, western sinemasına özgü geniş planlardan oluşan çekim özelliklerini kullanarak başlar. Uçsuz bucaksız ovada, at sırtında ilerleyen ve uzaktan kovboyu andıran mitik karakter, uzun mesafeler kat ederek dinlenmek için ‘bar’ ı andıran bir meyhaneye girer. Meyhanede biraz şarap içip dinlenmek istemektedir. Fakat meyhanede kumar oynayan haydutlar, bir iddia sonucu kapıdan ilk giren kişiyi ‘benzetmek’ için bahse girmişlerdir. Seyyit Han haydutlarla uğraşmak niyetinde değildir fakat şarap içmesinin engellenmesi karşısında dayanamaz ve onları deyim yerindeyse ‘hacamat’ eder. Western sinemasının tipik bar kavgalarını andıran bu sahne, filmin bütünü düşünüldüğünde geleneksel özellikleri öne çıkan mitik karakterin ne denli yiğit, korkusuz ve yalnız bir ‘kovboy’ olduğunu vurgulamak için oluşturulmuş gibi gözükmektedir. Buna mukabil Western’e özgü mizansenin kullanılması, filmin giriş kısmının eğreti bir biçimde durmasına sebep olmaktadır. Filmin başlangıcındaki Westerne özgü öğeler, final bölümünde de işlenmektedir. Seyyit Han’ın, ağa ve adamlarıyla silahlı çatışması, uzunluğuyla dikkat çektiği gibi, bir yığın adamla savaştığı halde hiçbir kurşunun isabet etmemesi, mitolojik kahramanın insanüstü nitelikler taşıdığı izlenimi doğurmaktadır. Dolayısıyla Seyyit Han, hem bir kovboy ustalığıyla silahını kullanmakta hem mitik özellikleriyle korunmaktadır. Bahsedilen öğeler filmin işleniş biçimine özgü özellikler olarak öne çıkmaktadır. Filmin başlangıç ve final bölümü dışında bilhassa gelişme bölümü, yerel unsurlarıyla dikkat çekmekte ve otantikliğiyle diğer bölümlerden ayrılmaktadır. Buna mukabil, filmin işleniş biçimin iki farklı türün kullanılması kararsızlık ya da çelişki gibi görülebilir. Hassaten filmin bölümlerine bakıldığında, bir yanda tipik bir kovboydan söz edilmesi mümkün olurken, başka bir açıdan bakıldığında yiğit, otantik ve mitolojik bir kahramanın dramı söz konusudur. Filmin konusu ise şöyledir. Mürşit, Seyyit Han’ın, kardeşi Keje ile evlenebilmesi için düşmanlarıyla hesaplaşmasını şart koşar. Seyyit Han da, uzun yıllar uzak diyarlarda kalarak bütün düşmanlarıyla hesaplaşır ve döner. Fakat o dönmeden önce öldüğü yolunda haberler gelmiştir. Seyyit Han’ın ölüm haberi üzerine, Mürşit kardeşi Keje’yi Haydar Bey’e vermiştir. Seyyit Han’ın köye döndüğü gün Haydar Bey ile Keje’nin düğünü olmaktadır. Seyyit Han, Mürşit’e, söz verdiği gibi takanaksız bir biçimde geri döndüğünü, onun ise yıllar önce verdiği sözde durmadığını ve bu durumu kabul etmeyeceğini bildirir. Keje ile Seyyit Han görüşür ve Mürşit’in telkiniyle ona umut vermez ve Haydar Bey ile verilen söze binaen mecburen evleneceğini ifade eder. Düğün olur. Haydar Bey, Keje’nin halinden, onunla isteği ile evlenmediğini anlar ve hile ile Seyyit Han’ın Keje’yi öldürmesine sebep olur. Seyyit Han intikamını alır ve film biter. Filmin konusu oldukça yalın olduğu halde, işleniş biçimi ve filme hâkim olan şiirsel dil, Seyyit Han’ı sıra dışı ve benzersiz bir film olarak öne çıkarmaktadır. Seyyit Han ile Keje’nin diyalogları özenle seçilmiştir. Filmin dramatik yapısı oldukça etkilidir. Özellikle gelişme bölümünün tümünün temel unsuru düğün merasimidir. Otantik bir köy düğününün nasıl yapıldığı, gelin alma merasimi, davul-zurna ikilisiyle oynanan yerel oyunlar oldukça tipik bir biçimde yansıtılmaktadır. Dolayısıyla tamamen yerli, orijinal ve törelerin şekillendirdiği köy yaşamından devşirilen bir aşk ve kavuşamama hikâyesi ustalıkla anlatılmış, eksiklerine rağmen dönemin etkin sinema yazarları ve eleştirmenleri tarafından övgüyle karşılanmıştır. Diğer yandan, kırsal yaşamda ‘söz’ e verilen değer, aşka atfedilen ve adeta kutsiyet kazanan olağanüstü itibar, türbe ile meşgul olan adamın yalıtılmış hayatının anlamı, Çukurova’nın düzlüğünde insan unsurunun ve yerleşim yeri olarak köyün yalnızlığı gibi işlenmeye muhtaç birçok konu, Seyyit han’ın basitmiş gibi gözüken fakat detaylı düşününce yoruma muhtaç birçok yönünün olduğunu göstermektedir. Filmin karamsar yanı ağır basan özelliğine rağmen, final bölümünün sonunda turnaların geçişi her şeye rağmen umudu simgelemekte ve iyimser yanının olduğunu da göstermektedir. 11.01.2014 (Hasan Hüseyin AKKAŞ)
Seyyit Han PDF indirme linki var mı?
Yılmaz Güney - Seyyit Han kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Seyyit Han PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yılmaz Güney Kimdir?
Babası Siverekli Zaza, annesi ise Vartolu bir Kürt olan Yılmaz Güney, özellikle Çirkin Kral dönemi sonrasında çektiği ve önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmleriyle tanınır.
Yılmaz Güney'in gerçek adı Yılmaz Pütün'dür. Kendi ifadesine göre Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği demektir. 1937 yılında, köylü bir ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Babası Siverek Desman Köyü'nden olup Annesi Muş'un Varto ilçesindendir. Kendisi Adana'da büyümüş ve Adana birçok filmine konu olmuştur. Adana'da bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Üniversite okumak üzere İstanbul'a gitti ve Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu süreçte bir yandan da hikâyeler yazıyordu. Daha sonra Atıf Yılmaz'ın da desteğiyle sinemada çalışmalarına başladı.
Yılmaz Güney, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı "Bu Vatanın Çocukları" ve "Alageyik" isimli filmlerin hem senaryosunu yazar hem de filmlerde rol alır ve oynar. "Karacaoğlan'ın Karasevdası"nda da yönetmen yardımcılığı yapar. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm olur.
İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir "Anadolu çocuğunun" otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde Çirkin Kral lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli filmi Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı "Hudutların Kanunu"dur. Bu dönem boyunca oyunculuğunu geliştiren Yılmaz Güney, abartısız ve yalın oyunculuk anlayışı bu dönemde artık oturtmuştur.
Yılmaz Güney, 1971 yılında Efraim Elrom'un öldürülmesinden sorumlu olan başta Mahir Çayan olmak üzere diğer Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi üyelerini sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkûm edildi. Yılmaz Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlamıştır.
1974'te cezaevinden çıktı. İki yıldan fazla cezaevinde kalan Yılmaz Güney aynı yıl "Arkadaş" filmini çekti. Yine aynı yıl "Endişe" adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden yurtdışına firar etti. Yılmaz Güney'in hapisten kaçışı da filmlerini anımsatmıştır. Hapse girmeden önce çekmiş olduğu "Şeytanın Oğlu" filminde: bir günlük bayram izininde dışarı çıkan ve kayıplara karışan bir adamın hikâyesini anlatmıştır. Filmine benzer bir yaşantı tecrübe etmiştir. Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye kaçmıştır. Daha sonra Fransa'ya geçer ve yaşamının geri kalanını orada geçirir.
Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde senaryolarını yazdığı ve Zeki Ökten tarafından çekilen "Sürü" ile yurt dışında ve yurt içinde büyük ilgi gören ve Şerif Gören tarafından çekilen "Yol" filmleri büyük ses getirdi. Cezaevindeyken GÜNEY adlı bir sanat-kültür dergisi çıkardı. Yol'un kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali'nde ödül aldı. Yurt dışına kaçtıktan sonra Fransa'da "Duvar" filmini çekti. Güney'in, 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı "Duvar" onun son filmi olmuştur.
Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984'te yaşamını yitirdi ve Paris'te toprağa verildi.
Yılmaz Güney Kitapları - Eserleri
- Boynu Bükük Öldüler
- Salpa
- Sanık
- Hücrem
- Arkadaş
- Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz
- Ölüm Beni Çağırıyor
- Selimiye Mektupları
- Gençlik Öyküleri
- Umut
- Yol
- Sürü
- Oğluma Hikayeler
- Ağıt
- Acı
- Baba
- Zavallılar
- Umutsuzlar
- Hudutların Kanunu
- Bir Gün Mutlaka
- Seyyit Han
- Aç Kurtlar
- Endişe
- İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney
- Siyasal Yazılar
- Duvar
- Yunan Bıçağı
- Sonsuz Bekleyiş
- Selimiye Üçlüsü
Yılmaz Güney Alıntıları - Sözleri
- Hayat denilen kavgaya girdik. Çelik adimlarla yürüyoruz.! (Bir Gün Mutlaka)
- Sevgili... Sen de o mahzun yüzünle aklımın mühürüsün... (Selimiye Mektupları)
- 03-09.12.1973 günlü ve 1169 sayılı L'Express'te "Umut" başlığı altında G.J. imzasıyla yayınlanan yazıda şöyle deniliyor: Sinemalarımızda bir Türk filminin oynaması, hemen dikkatimizi çekecek kadar ender rastlanan bir olaydır. Hele yapımcısı, ülkesinde 20 aydır, cezaevlerinde çürüyen bir tutukluysa. Ya UMUT? İyi bir ad. L'Express (Umut)
- İnsanları düşünmeye iten, doğasal ve toplumsal ihtiyaçlardır. İnsanlar canları istedikleri için şöyle ya da böyle düşünemezler. Onları, birbirlerinden farklı düşünmeye iten maddi zorunluluklar vardır. Bu nedenler, insan iradesinden bağımsız, varolan nesnel koşulların ürünüdürler. Bu koşullardan kaynaklanan zorunluluklar da düşünmenin, düşüncenin, tutum ve davranışlarımızın maddi temelidir. (Siyasal Yazılar)
- Kendimize soralım: Biz kimiz, neyiz, sınıflar arası mücadelede siyasal, ideolojik, kültürel anlamda neyi, hangi değerleri temsil ediyoruz? (Siyasal Yazılar)
- Biz önceden küçük şeylerle mutlu olan insanlardık. Sonra aklımıza sevda diye bir şey soktular, toparlanamadık... (Sonsuz Bekleyiş)
- "Sermayenin, gelişen, egemenliğe oynayan en gerici kesimin bugünkü gücü, gelişen halk hareketleri karşısında, uzun vadeli hesaplar yaparak çıkarlarını korumaya yetmiyor, kısa vadede büyük kârlar peşinde koşmak zorundadır o. Bu yüzden kitle hareketleri, grevler, boykotlar, işgaller, halkın uyanışı işine gelmeyecektir. Çünkü kitle hareketleri, artan işsizlik, hayat pahalılığı, kaçınılmaz olarak kapitalist sömürü ile uzlaşamaz sınıf ve tabakaları, devrimin gerekliliğine inandıracaktır. Peki ne yapacaktır sermaye? Baskıya ve zulme başvuracaktır. Kendine en uygun siyasi sisteme başvuracaktır. Bunun adı faşizmdir. "Kahrolsun faşizm!" (Sanık)
- "Yağmur altında bilmediğim sokaklarda, bir ıslıkla delicesine dolaşmak yahut şapkasını rüzgara kaptırmış bir adamın haline gülmek ihtiyacına duyduğum şu anda, sıcak salebimi yudumluyorum." (Gençlik Öyküleri)
- Sen dik dur..! Biz unutursak da, Sosyalistler unutmaz seni... (Hücrem)
- Bazen sevinivermek için öylesine küçük şeyler yetiyor ki insana. Belki sevinmeyi özlemiş olmamızdandır bu. (Selimiye Mektupları)
- Yazgıdan başkası olmaz oğul. Yüreğine taş basacaksın çaresiz. (Seyyit Han)
- Emperyalizmin, çeşitli eğilimlere sahip, uluslararası tekelci burjuvazinin farklı mihraklarına bağlı işbirlikçi yerli tekellerin, toprak kapitalistlerinin, toprak ağalarının, bankacıların, aracıların, büyük tefecilerin - bezirgânların, hacıların, hocaların, şıhların ve her türlü soyguncu sermayenin ve gericiliğin yoğun sömürüsü ve baskısı altında ezilen, yoksul, geri bir ülkenin devrim acemisi çocuklarıyız (Selimiye Üçlüsü)
- Kimin saflarında olacağız? Bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük isteyen; insanın insana kulluğuna son verilmesini isteyen halkların devrimci saflarında mı, yoksa bağımsızlığa ve demokrasiye karşı çıkan, sömürüyü bir tasma gibi halkların boğazına geçirip onları köleleştiren ve düzeni korumak için her türlü baskı ve zülmü "meşru" gören halk düşmanı saflarda mı? (Siyasal Yazılar)
- Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz. Biz insanlar hayvanlardan beteriz. Kendi zevkimiz için onlara acı çektirmeye hakkımız yok. (Arkadaş)
- Canım, Sevdiğim, Yüreğim Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin... Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan... Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır... Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu. Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili... Bir gün akıp gideceğiz hayata... Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin. Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur... Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde. ataç ikon (Sonsuz Bekleyiş)
- Karanlığa saplanmış tüm düşüncelerimi aydınlatacak bir ışığa ihtiyaçım vardı... (Gençlik Öyküleri)
- ...grev yapsak düzelir mi? (Bir Gün Mutlaka)
- Kimsesizin ardından gidenide olmazmış (Boynu Bükük Öldüler)
- "Kavgayı göze almadan barış da olmaz." (Oğluma Hikayeler)
- Onu ilk gördüğü günü hatırlıyordu. Onunla geçen sıcak ve unutulmaz günleri, ürpertiler duyarak... Birbirinden kopuk anılar, düşünüldükçe daha canlılık kazanıyor, birbirini tamamlayan yeni anıları doğuruyordu. (Umutsuzlar)