diorex
life

Şir-i Kadim - İskender Pala Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Şir-i Kadim kimin eseri? Şir-i Kadim kitabının yazarı kimdir? Şir-i Kadim konusu ve anafikri nedir? Şir-i Kadim kitabı ne anlatıyor? Şir-i Kadim kitabının yazarı İskender Pala kimdir? İşte Şir-i Kadim kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 02:19
Şir-i Kadim - İskender Pala Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İskender Pala

Tasarımcı: Utku Lomlu

Yayın Evi: Kapı Yayınları

İSBN: 9789758950041

Sayfa Sayısı: 155

Şir-i Kadim Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Osmanlı medeniyetinin edebiyatı, hiç şüphesiz o kültürün birinci elden kaynağını teşkil eder. Bugün her ne kadar o edebiyat dünyası ile aramızda uzak mesafeler olduğu var sayılıyor ise de, aslen bizim olan ve hatta biz olan bu edebiyatın genç nesillerce anlaşılmasında sayılamayacak kadar faydalar vardır. Elinizdeki kitap bu maksatla hazırlanmıştır ve altı asırlık bir birikimin geniş kültür yelpazesine ışık tutar. 

Eskiler, 'el-Ma'nâ fî batnı'ş-şair' buyurmuşlardır. Yani 'Mana, Şairin içindedir.' Bu sebeple biz, şairin kastettiğini sandığımız manayı anlatırken objektif olmaya özen gösterdik. Yine de yorumlar bize aittir ve görüşlerimize katılmayanlara saygı duyarız. Çünkü bize göre bütün şiirler, bilgi edinmek için değil hissedilmek içindir. Bu kitapçık da zaten bir hissedişin ürünüdür. 

(Tanıtım Yazısı'ndan Alıntı)

Şir-i Kadim Alıntıları - Sözleri

  • Öğrenmenin temeli sevmektir.
  • Eziyet arttıkça vefa da artmalıdır. Mantık ve akıl, eziyet artınca alakayı kesmeye ve sevgiliden ümit kesmeye hükmeder. Âşıkta ise akıl ve mantık ne arasın?
  • Nâr-ı dilden zâhir etsem bir şerer âlem yanar Dursa bir dem sîne-i sûzânım üzre gam yanar -"Gönlümdeki ateşten (yalnızca) bir tek kıvılcımı açığa vursam, (bütün) âlem yanar. Gam, yanan bağrım içinde bir an kalacak olsa (gam da) yanar." *Hayalî
  • Efsaneye göre Kaknüs, gayet büyük bir kuş olup rüzgar estikçe çok delikli gagalarından çeşit çeşit sesler çıkarmış. Hindistan'da bulunduğuna inanılan bu kuş çeşitli renk ve şekillerle süslü imiş. Gagasındaki 360 delik vasıtasıyla çıkardığı sesler sonucu etrafına toplanan kuşları avlayarak geçinirmiş. Bu sesler o denli yanık ve etkili olurmuş ki, duyanların bağrı yanar ve onu dinlemekten kendilerini alamazlarmış. Kaknüs'ün ömrü yalnızca bir yıl imiş. Yaşının sonuna geldiği zaman çalı çırpı toplayıp üzerine çıkarak ötmeye başlarmış. Ötüşü kendisini de coşturunca kanatlarını çırpmaya başlar, kanıtların çıkardığı kıvılcımlardeian otlar tutuşur ve birlikte parlak bir alevle yanarlarmış. Geride kalan küllerden bir yumurta ortaya çıkar ve bir yavru yaparmış. Bu yavru bir yıl yaşayacak olan yeni Kaknüs kuşu imiş. Eski musiki bilginleri bu kuşun gagasından ve ağzından çıkan seslerden esinlenerek musiki ilmini icat etmişler. Bu nedenle Kaknüs'e "Musikâr" da denilir. Ancak bu kuşun daha çok anıldığı yönü yanmasıdır. Ataî'nin: "Dimâğı duhân ile fânûs-veş Yanar âteşe durma Kâknüs-veş" ve Beliğ'in: "Âteş-i aşkı nasıl söndüreyim dilde aceb Per salıp kendi yakar cismini nâra Kaknûs" beyitlerinde olduğu gibi.
  • Ferhat, Ermeni melikesi Şirin'e âşık bir mimardır. Şirin aşkının ispatı için ondan bir istekte bulunur. Buna göre Ferhat, şehrin dışındaki bir pınardan saraya uzanan bir kanal yapacaktır. Ancak kanalın geçeceği yerde Bîsütûn Dağı vardır. Bu dağın içi tamamen kayadır. Ferhat külüngünü alıp işe koyulur. Uzun meşakkatlerden sonra dağı delme işleminin sonuna erişir. Bu senede sarayda da birçok maceralar yaşanmaktadır. Nihayet Şirin'in öteki aşığı olan Hüsrev'in dadısı gelip ona, "Oğlum, sen burada uğraşıyorsun ama Şirin öldü." der. Ferhat nir ah çekip olanca gücüyle külüngünü başına indirir ve ölür. Divan şiirinde Ferhat, sevgilisine kavuşmak için zorlu, gerçekleşmesi güç işleri göze alan âşığı sembolize eder. Daha çok Bîsütûn, külüng, Şirin ve Hüsrev gibi isimlerle tenasüp ve telmih sanatları içinde ele alınır. Üzerinde durduğumuz beyitte Ferhat'ın vücudu (varlığı) kendisine engel olarak gösterilmektedir. Bunun sebebi Ferhat'ın kendini düşünmesi ve aşkını ön planda tutması, sonuçta dağı delmek üzereyken canına kıymasıdır. Oysa aşk işinde sevgili, sevenden; canan, candan önce gelir. Şirin gerçekten ölmüş dahi olsa Ferhat'ın dağı delme işini bitirmesi gerekirdi. Zira sevgilinin isteği yerine getirilmeden âşıklık iddiasında bulunmak abestir. Ferhat Şirin'in ölüm haberini alınca kendi canına kıymakla aşkının benliğinden kaynaklandığını göstermiş oluyor. Oysa Şirin'i gördüğü andan itibaren kendisini zaten yok bilmesi, egosunu sevgilide eritmesi gerekirdi. Nitekim Leyla çölde Mecnun'u bulduğunda ona kendisinin Leyla olduğunu söyler O ise: "Ger ben ben isem nesin sen ey yar V'er sen sen isen neyim men-i zâr" diyerek onu tanımaz. Gerçekte ise Mecnun, kendisini Leyla'da yok etmiş ve Leyla ile yek-vücut olmuştur. Bir gün birinin çıkıp da "Ben Leyla'yım" demesi, ikilik iddiasıdır. Oysa Mecnun Leyla'yı içinde bilerek bu ikilikten çok çok önceleri kurtulmuştur.
  • Fânîst cihân der-o vefâ nîst Bâkî heme Ost cümle fânîst -"Dünyadaki her şey geçicidir ve hiçbir şeyin de vefası yoktur. Baki olan yalnızca O'dur, gerisi fânidir." *Bakî
  • Öğrenmenin temeli sevmektir.
  • Eziyet arttıkça vefa da artmalıdır. Mantık ve akıl, eziyet artınca alakayı kesmeye ve sevgiliden ümit kesmeye hükmeder. Âşıkta ise akıl ve mantık ne arasın?
  • Eslaf kapıldıkça güzelden güzele Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele Sönmez seher-i haşre kadar şi'r-i kadim Bir meş'aledir devredilir elden ele
  • "Fânîst cihân der-o vefâ nîst Bâkî heme Ost cümle fânîst" (Dünyadaki her şey geçicidir ve hicbir şeyinde vefa yoktur. Baki olan yalnızca O'dur,gerisi fânidir.) ~Bakî
  • Âşık için,sevgilinin gamzesinden daha kıymetli hazine mi olur?!.
  • "Sevgilinin Mahallesinde âşık kavgası hiç eksik olmaz,hatta sevgilinin Mahallesinin köpekleri onların kanları ile beslenir."
  • "Gam çekmeyince kıymeti artar mı aşkın ."
  • "Gel, gel beri ki, orucun ve namazın kazası var; (ama) sensiz geçen günlerin kazası yok. " Nesimi

Şir-i Kadim İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Meğer aşk ; üzüntü ,keder, eziyet ,kanlı gözler ve çok zahmetli bir karanlık Dünyaymış. Aşk yerine göre nimet ,yerine göre mihnet yerine göre de minnetmiş. Genel olarak konusu ilahi aşk, Kemal'e erme ,aşk yolunda yapılması gereken çaba ve önem ön planda . Bu yolda ağlamak aşığın yegâne kaderidir hatta aşk yolunda bedenine yük olacak bir elbiseye dahi ihtiyaç yoktur. Her ne denlū cevrler görse vefalar eylese Her ne denlū gūlseler hâline ol giryân olup ("Aşığın sevgiliden) her ne kadar eziyet görse ona o derece vefa göstermeli; (rakipleri) onun hâline güldükçe o da ağlamayı artırılmalı.") (Ali)

Kitap 11 bölümden oluşan Pala'nın makalelerinin toplandığı bir eser. Her birinde bir divan şairinin bir şiirini ele alıp mümkünce şerh etmeye çalışmış yazar. Divan şiiri olması göz korkutmasın hızlıca akıp gidiyor anlaşılır bir dille yazılmış. Ayrıca yazar çok samimi. Zaten beyitlerin Türkçe çevirileri de mevcut. Divan şiirine ilgi duyuyorsanız bakabileceğiniz, okuyabileceğiniz güzel bir eser. (Aslı)

Kitabın Yazarı İskender Pala Kimdir?

İskender Pala, 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak‘ta Kayaağılı köyünde doğmuştur. Uşak Cumhuriyet ilkokulunda okudu. Kütahya Lisesi’nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Lisans tez çalışması Câmiu’n-Nezâir’dir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde “Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı” konusunda Doktora çalışması yaptı. 1983 yılında Doktorasını tamamladı.

1983 yılında Divan edebiyatı dalında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi‘nde doçent ve 1998 yılında Kültür Üniversitesi‘nde profesör oldu. Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları yazdı. Denemeler, hikayeler, fıkralar ve edebiyat araştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi ve dergilerde bilimsel ve edebi makaleler yayımladı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.

1979-1982 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji seminer kütüphane memurluğu yaptı. Hayatının ilerleyen dönemlerinde çeşitli sebeplerden dolayı askerlik mesleğini tercih eden İskender Pala, öğretmen subay olarak 1982 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığına girdi. 14 yıl 7 ay görev yaptıktan sonra 1996 yılında TSK‘dan ihraç edildi.

1982-1984 yılları arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Lisesi Komutanlığı’nda teğmen, 1984-1986 yılları arasında Üsteğmen olarak görev yaptı.

1986-1987 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi olarak çalıştı.

1987-1994 yılları arasında Yüzbaşı olarak, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri görevinde çalıştı.

1994-1996 yılları arasında Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi görevinde çalıştı.

1996-1997 yılları arasında Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği yaptı.

1997 yılında Öğretim yılında İstanbul Kültür Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda Uşak Üniversitesi öğretim üyesidir.

İskender Pala, 1980 yılında F. Hülya Avcı ile evlendi. Hilye Banu, Elif Dilasa adında iki kızı, Alperen Ahmet adında bir oğlu vardır.

Ödülleri :

1989 – Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

1990 – AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

1996 – Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, (Şairlerin Dilinden)

2001 – Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü,

2001 – YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü,

2003 – “Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” Yılın Romanı Ödülü

2013 – Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü,

Türk Patent Enstitüsü Marka Ödülü

İskender Pala Kitapları - Eserleri

  • Şah ve Sultan
  • Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
  • Od
  • Kitab-ı Aşk
  • Aşkname
  • Aşina Güzeller

  • Ah Mine'l-Aşk
  • ... Ve Gazel Yeniden
  • Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü
  • Atasözleri
  • Ayine
  • Katre-i Matem
  • Boğaziçi'ndeki Mücevher

  • Divan Edebiyatı
  • Divane Güzeller
  • Dört Güzeller - Toprak, Su, Hava, Ateş
  • Düşte Kalan
  • Efsane Güzeller
  • Gözgü
  • Gül Şiirleri

  • Güldeste
  • İki Darbe Arasında
  • Hayriyye
  • İki Dirhem Bir Çekirdek
  • Kadılar Kitabı
  • Kahve Molası
  • Kırk Ambar

  • Kırk Güzeller Çeşmesi
  • Kırkıncı Kapı
  • Kudemanın Kırk Atlısı
  • Leyla ile Mecnun
  • Mir'at
  • Muhteşem Şair Muhibbi
  • Müstesna Güzeller

  • Perişan Gazeller
  • Perî-şan Güzeller
  • Su Kasidesi
  • Şair Fatih: Avni
  • Şairlerin Dilinden
  • Şiirler Şairler Meclisler
  • Şir-i Kadim

  • Tavan Arası
  • Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
  • Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
  • Aşka Dair
  • Mevlana
  • Efsane
  • Hoş Sadâ

  • Kırklar Meclisi
  • Lale Devri
  • Mihmandar
  • İstanbulcunun Sandığı
  • Bülbülün Kırk Şarkısı
  • Şahane Gazeller 1
  • Üstatlar konuşuyor

  • Fetih ve Fatih
  • Nurundandır Bütün Nurlar
  • Mesela
  • İstanbul Bir Rüya
  • Karun ve Anarşist
  • Şahane Gazeller 2
  • Şahane Gazeller 3

  • Uzmanlar Konuşuyor
  • Barbarossa
  • Tarihimiz Konuşuyor
  • Türk Dili ve Kompozisyon
  • Yunus Emre
  • Şahane Gazeller 1- Fuzuli 
  • Nabi

  • Naili
  • Namık Kemal'in Tarihi Biyografileri
  • Necati
  • Nedim
  • Nef'i
  • Şeyh Galip
  • Aşkî

  • Baki
  • Fatih Sultan Mehmet
  • Fatih'in Şiirleri
  • Abum Rabum
  • İtiraf
  • Kalp
  • Akşam Yıldızı

  • Şiirin Sultanları
  • Ortaöğretim için Divan Şiiri
  • Ahmed Paşa
  • Jennifer’ın Düğünü
  • Darbe: Kan ve Sultan
  • Aşk Bir Zamanlar
  • Neyzen Tevfik

  • Vali Hanım
  • Süleyman
  • Leyla ile Mecnun
  • Nizamülmülk
  • Kılıçarslan
  • Kervan
  • Düşte Kalan

  • Güldeste
  • Mevlanâ Celaleddin
  • Ah Mine'l Aşk
  • A-71
  • Şehir ve Kültür İstanbul

İskender Pala Alıntıları - Sözleri

  • Aşk da, âşıklık da en güzel meslektir bize. Ve Sevgili'nin yüzü yoksa eğer gözümüzde, aşk da haramdır bize, âşıklık da. (Mevlana)
  • "Sevgilinin Mahallesinde âşık kavgası hiç eksik olmaz,hatta sevgilinin Mahallesinin köpekleri onların kanları ile beslenir." (Şir-i Kadim)
  • Hak kulundan intikamın yine abdiyle alır Bilmeyen ilm-i ledünni anı kul yaptı sanır (Şiirler Şairler Meclisler)
  • İlk aşk günahı cennette işlenmiş, onun için aşk cennet duygusudur. Aşk cennetten çıkarıldığı için insana bu kadar fedakarlık yaptırır. (Ortaöğretim için Divan Şiiri)
  • Mutluluğun zevki paylaşılarak çıkar küçüğüm, lakin üzüntü tek başına yaşanır. (Abum Rabum)
  • Mezarlık bir ibrethanedir. İnsanı duaya sevk eden esrarlı sessizliklerin en muhteşem mabedidir o. (Tavan Arası)

  • Âşıkın ciğeri yandıkça, gözü yaş (su) döker. (Ah Mine'l Aşk)
  • Göz... Savaşı başlatan haberci. Bakış... Elde olmayan kader; ilahi kaza. Ve Aşk... Kalple göz arasında kutlu bir hadise... (Kitab-ı Aşk)
  • Dilberin eziyeti, rakibin düşmanlığı, ayrılığın ateşi ve gönlün zafiyeti... Meğer Allah beni bunca türlü dert için yaratmış. (Şiirin Sultanları)
  • 21. Derecelenme ve zıtlıklar olmayınca âlem yıkılır. Nitekim cahil de âlimin yerini tutamaz. 22. Su, ateşin yaptığı işi yapamadığı gibi; toprak da rüzgarın görevini yere getiremez. 23. Demirin işini altın beceremez; tuzun tadını ve çeşnisini de mücevher veremez. 24. Elin yaptığını ayak başaramaz; kalem de kılıcın çıktığı makama ulaşamaz. 25. Gözün yaptığını kulak yapamadığı gibi fare, akıl edip de zehiri düşünemez. 26. Çiftçinin yerini kuyumcu tutamaz, dülger de ayakabıcının işinden anlamaz. 27. Efendinin işini nasıl köle bilmezse, sultan da halkın işini bilemez. 28. Sıcak soğuğun yaptığını yapamazken; kuru hiç yaşın sonunu bilebilir mi? 29. Gölge güneşin eserini ne anlasın? İçki de Cemşit'in neşesini anlamaz ki zaten.. 30. İşte her şeyin bir zıddı vardır. Artık yaratılışındaki kabiliyet ölçüsünde bunu anlayıp hisseni al. (Hayriyye)
  • Mihr-ü mah ister cemalinden zekat Failatün Failatün Failat.. (Ey sevgili! Güneş ile ay (bile, sana hayranlıklarından dolayı) güzelliğinin zekatını isterler.) (Hoş Sadâ)
  • Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu NÂ Bî (Nabi)
  • Dahi mecâz u hakîkat ne olduğunu bilmez Hevâ-yı aşk sanır bir dil-i harâbım var |Nailî Benim, aşka tutulduğunu zanneden harabeye dönmüş bir kalbim var ki henüz neyin mecaz, neyin gerçek aşk olduğunu bile bilmiyor. (Şahane Gazeller 2)

  • Kişi kalbinde olanı Allah'tan başkasına bildirmeye mecbur değildir. (Kervan)
  • Geçmiş zamanın puslu hatıralarıdır kimlikler giydiren ruhlarımıza ve geçmiş zamanlar neşeli ve sevinçleriyle, hüzünleri ve acılarıyla en çok tavan arasında saklanırlar. (Tavan Arası)
  • Hamdım, piştim, yandım... (Mevlana)
  • Yıkılıptır şu cihân sanma ki bizde düzele Devleti çerh-i deni verdi kamu mübtezele Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hezele İşimiz kaldı heman merhamet-i Lemyezele İkbali / Cihangir (Şiirin Sultanları)
  • Ölüm... Acı olduğu kadar mecbur, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, aykırı görüldüğü denli doğal ve kovulmak istendiğince kucaklanmış. Hayatla birlikte var; insanla birlikte yok. (Mir'at)
  • gel, yine gel, ne olursan ol yine gel (Mevlanâ Celaleddin)
  • Sevmek, tanımakla başlar. (Müstesna Güzeller)

Yorum Yaz