Sıradışı Bir Ödül Töreni - Mustafa Kutlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sıradışı Bir Ödül Töreni kimin eseri? Sıradışı Bir Ödül Töreni kitabının yazarı kimdir? Sıradışı Bir Ödül Töreni konusu ve anafikri nedir? Sıradışı Bir Ödül Töreni kitabı ne anlatıyor? Sıradışı Bir Ödül Töreni kitabının yazarı Mustafa Kutlu kimdir? İşte Sıradışı Bir Ödül Töreni kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mustafa Kutlu
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759954048
Sayfa Sayısı: 153
Sıradışı Bir Ödül Töreni Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Günümüz edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Mustafa Kutlu'nun son hikâye kitabı Sıradışı Bir Ödül Bir Töreni adıyla çıktı. Kitap, Mustafa Kutlu'nun ironik üslubunu canlı bir biçimde yansıtıyor.
Bir kıyı kasabasında bulunan Türkiye Kafadanbacaklılar Derneği, kasabalarının adını duyurmak için şenlik yapacak ve bir ödül töreni düzenleyeceklerdir. Törende, sinemadan edebiyata, tiyatrodan arkeolojiye kadar pek çok alanda ödüller verilecektir. Hiç evlenmeyen, bakanlıkta müsteşarlığa kadar yükselen Aziz Bey. Ödül törenine giden süre içerisinde turizm potansiyelinden faydalanmak isteği, İstanbul moda sektörünün otantik ürünleri dünyaya pazarlama telaşı, marka olmak hırsı, "sihirli sözcük" medya, bürokrasi, göz önünde olmanın anlamından ve zirve yapan alışverişten söz açılırken bir taraftan da sakin bir kasabadan dünyaya seslenen bir kent çıkaran, çalışkan, girişimci Nezaket'in sessizce kendine dönmesi anlatılıyor.
Modern zamanların dönüştürdüğü insan ve coğrafya ilişkisini bu sefer bir ödül töreni etrafında anlatan Mustafa Kutlu, yüz yaşına da gelse insanı bırakmayan bir dünyanın varlığını, kahramanlarını tek tek ödül almaları için sahneye çıkardığındaki hâlleriyle, ironik bir dille anlatıyor.
Sıradışı Bir Ödül Töreni insanın dünyayla olan irtibatını benlik ve nefis üzerinden yeniden okumaya davet ediyor...
(Tanıtım Bülteninden)
Sıradışı Bir Ödül Töreni Alıntıları - Sözleri
- Tarih yeraltı suyu gibidir. Derine inersen suyu bulursun.
- İnsan bir şeyi gönülden isteyecek.
- “... Öyle mi doktor. Sen beklemenin ne olduğunu biliyor musun?”
- İş insanı güzelleştirir İş insanın ilacıdır kendini işine ver herşeyi unut.
- İhtiyarlar önüne bakarak yürür, gençlerin başı havadadır.
- Ne demişler eskiler: Kaderde ne var ise etme merak / Uyma kendi nefsine Hakk'ın emrine bak.
- Ama yapılan tezahürattan memnun idi. İnsanoğlu alkış ister.
- İnsan açlıktan değil kahırdan ölürmüş.
- Tarih yeraltı suyu gibidir. Derine inersen suyu bulursun.
- Biraz iyimser, biraz umutvar olun. Biz üzerimize düşeni yapalım, gerisi Allah'a kalmış.
- İş insanı güzelleştirir. İş insanın ilacıdır. Kendini işine ver herşeyi unut.
- Yenile yenile yenmeyi öğreneceğiz.
- Kitaplarının kıymetini bilmeyecekler diye ödü kopuyor.
- Yenile yenile yenmeyi öğreneceğiz.
Sıradışı Bir Ödül Töreni İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Evet kitap adından da anlaşılacağı üzere sıradışı bir ödül töreninden bahsediyor. Edebiyattan tutun da tiyatro, şiir, heykel vs. gibi sanat dallarından, yerli esnafa kadar birçok kişinin ödül aldığı bir tören. Törende bu kişilerin ödül alma aşamaları son derece ironik bir dille anlatılıyor. Lâkin beni bu kitapta bu ödül töreninden ziyade etkileyen Nezaket Albeni ve onun umudu, azmi ve mücadelesi oldu. 7'den 70'e herkesin hayatına dokunan, yol açan, umut aşılayan Nezaket Albeni ismi gibi albenili bir güzellik... İyi ki okudum iyi ki tanıdım seni. Kitabı okurken Nezaket Albeni'yi bir nevi Mustafa Güzelgöz'e benzettim. İkisinin de mücadelesi kitaplarla öncü olarak başlıyor. Ne güzel insanlar ne güzel işler... Sözün özü çok sevdim okuyalım, okutalım inşallah! (Tuğba Arslan)
Yine bir Mustafa kutlu kitabı akıcı ve sade bir dile sahip olan kitap gerçekten adı gibi sıradışı idi. Şenlikle başlayan bir ödül töreni komedi ve aksiyon karışımı bir hal alıp milleti şekilden şekile sokan hale dönüştü. Maliyeci ,tiyatro ,şiir vs. Bir çok farklı daldan ödül alan insanların sahnedeki halleri hem güldüren hem de olmaz ki ama dediren cinstendi . Okurken mutlu oldum ama bazı şeylerin belirsiz kalması da ayrı bir üzdü diyebilirim.. Kitapla kalın.. (nura)
Sıradışı Bir Ödül Töreni, sıradışı bir eser deneyimi oldu benim için. Mustafa Kutlu"yu okuyanlar tarzını az çok bilirler. Anadolu motifleri ve insanlarıyla bezenmiştir eserleri. Bu eserde de ortak tema Anadolu insanı ve bir Anadolu kasabası. Bu kasabayı tanıtmak adına düzenlenen bir ödül törenini ve bu tören düzenlenene dek yapılan hazırlıkları, yaşanan olayları konu ediniyor kitap. Aslında günümüzdeki ödül kavramı ve bu ödülü hak etme konusuna bir ironi var kitapta. Bir işi hak edene vermek ve dolayısıyla ödülü de hak eden kişinin almasıdır esas olan fakat tanık olduğumuz sıradışı ödül töreninde adaylar ödüllere layık olmayınca hâliyle olaylar karışıyor. Bunların yanı sıra yazarın diğer eserlerinde de gördüğümüz üzre bu eserinde de nev-i şahsına münhasır pek çok şahıs ve bu şahısların yaşamlarına ilişkin bilgilerle karşılaşıyoruz. Kitabi ilk okumaya başladığım esnada yine sıcak ve hoş bir öyküyle karşılaşmış olmanın sevincini yaşadım fakat kitabın son sayfalarına ulaştığımda ise bu sevincin yerini hayal kırıklığı aldı diyebilirim. Zira karakterler ve konunun gidişatı çok güzel iken eser alakasız bir biçimde sonlanıyor. Son kısımda yazar sanki yazmaktan sıkılmış da olayı özentisizce bağlamış havası var. Bu durum hoşuma gitmedi ama buna rağmen kitabın diğer kısımları arada ufak boşluklar olsa da bir o kadar hoştu. Özellikle Nezaket'in hayatı beni fazlasıyla kendine çekti. Çünkü Nezaket isimli karakter üzerinden yoksulluk olgusu ele alınmış ki yazarın çokça vurgu yaptığı bir unsurdur yoksulluk. Yazar; yoksulluk çekerken emeğiyle, azmiyle kendini çok iyi yerlere taşıyan bir insan portresi sunuyor bize. Bir Mavi Kuş değil belki ama eserim içerisinde yer alan ve buram buram Mustafa Kutlu kokan alıntılar için bile okunabilecek bir eser. İyi ki varsın güzel adam! (Şeyma Öztürk)
Kitabın Yazarı Mustafa Kutlu Kimdir?
Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.
Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12 yaşındayken kaybeder.
Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.
Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır.
Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur.
Babasının tayin edildiği bir nahiyede ev bulamadıkları için istasyon yakınlarında bir binada kalırlar. Burası Kemah Beylerinden Sağıroğulları’nın Cebesoy İstasyonu’na yaptırdıkları bir dinlenme evidir. Kısa bir süre de karakol binasında kalmışlardır. Bu günlerin hatıralarını Kupa Maçı [Gİ] ve 5492 [AKY] isimli hikâyelerinde kullanır. Burada dumanlı trenler, istasyonlar, demiryolu çalışanları, ıssız tabiat ve hayvanlarla içli dışlı olur.
Beş altı yaşlarındayken okula giden ablalarının kitaplarından okuma yazmayı öğrenir. Bu kitaplardaki şiirleri ezberler. Okula gitmeden önce ikinci üçüncü sınıf talebesi kadar bir birikime sahip olur.
Babasının ölümü ile birlikte (orta ikinci sınıftadır) zor günler başlar. Annesine yardımcı olmak için birçok iş yapar. Sebze halinde arabadan karpuz indirir, kahvede garsonluk, çadırlarda puantörlük yapar. Yine bu yıllarda uğraştığı iki iş vardır. Biri resim yapmak diğeri futbol oynamak. Mahalli ligde futbol oynar.
Mustafa Kutlu – Tahsili
Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.
İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Mustafa Kutlu on üç dersten bitirme imtihanına girerler. Yazılıyı vermeyeni sözlüye almamaktadırlar. Birçok öğrencinin tek dersten kalıp liseyi bıraktığı bir dönemde mezun olabilen iki öğrenciden biridir. (1963)
Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir.
Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.
Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir sergi açar. Burada 30-40 kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur.
Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28. sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar.
Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. 1968’de okulu bitirir.
Mustafa Kutlu – Memuriyeti
1969’da Erzincan’da görücü usulü ile, hayatımın en güzel tevafuku dediği eşi Sevgi Hanım ile evlenir. (Bu evlilikten bir erkek bir kız çocukları olmuştur. ) Evliliği ile birlikte öğretmenliğe başlar. İlk tayini Tunceli’ye çıkar. Dört yıl Tunceli Lisesi’nde çalışır. 1972 yılında İstanbul’a tayin edilir. Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. 1974 yılında çok sevdiği mesleğinden istifa ederek ayrılır. Hareket Yayınları’nı genişletmek isterler. İstifa gerekçesini şöyle açıklar: “Öğretmenliği çok seviyordum; fakat yine de dergiye ağırlık vermemiz gerektiği için istifa ettim.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Mustafa Kutlu – Yayın Hayatı
Mustafa Kutlu, 1968 yılında İstanbul’da çıkan Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’nde yayımladığı hikâyelerle yayın dünyasına girdi. Adımlar (Erzurum, 1970-72), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı.
“Üniversite yıllarında yazmaya başladım. İlk yazdığım “O” hikâyesinden itibaren bütün yazdıklarımı yayımladım. Bu işi şuurla yürüttüm. Bizim neslin bu sahada ağabey, hoca, arkadaş kabilinden mürebbisi yok sayılır. Kendimi yetiştirdim. Bu açıdan ilk hikâyelerimin yayınlanması, hatta kitap haline gelmesi hem bir şans, hem bir talihsizliktir. Okuyucunun karşısına olgun örneklerle çıkamadım, ancak zamanla kendi hikâyeme doğru yürümeye başladım. İlk iki kitabım hazırlık dönemidir.” (Yaşar Kaplan, “Mustafa Kutlu’yla Bir Söyleşi”, Aylık Dergi, Sayı 63-64-65, 1984, s:44)
Hikâyeleri, desenleri ve diğer yazıları Hareket dergisinde yayımlandı. Adımlar dergisinde şiirleri de vardır. Hikâyelerini bu dönemde kitaplaştırmaya başladı. İlk hikâye kitabı “Ortadaki Adam” (1970) Hareket Yayınları tarafından basıldı. Bunu “Gönül İşi” (1974) takip eder. Bu arada iki inceleme yayımlar. Bunlar Sabahattin Ali ve Sait Faik üzerinedir. Bunların yayımlanması ona göre hem bir şans hem de bir şanssızlıktır. “Talebelik sırasında yapmış olduğum iki çalışma hemen yayımlanma şansı buldu. Bunlar erken yayının bütün acemiliklerini taşıyan kitaplardı; ama benim için büyük bir şanstı.” (Adnan Tekşen, “Mustafa Kutlu ile Mülakat”, Zaman, 16 Temmuz 1987, s. 9.
Mustafa Kutlu , Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin (8 cilt 1976-1998) 2. ciltten itibaren yayın yönetimini üstlenir ve bu ansiklopediye geniş ölçüde madde yazar. 1974-75’ten itibaren 20 yılını verdiği bu ansiklopediyi 1973’te aldığı Smith Corona marka daktilosundan yazarak çıkarır. Ansiklopedi için şimdi profesör olan D. Mehmet Doğan ile çalışır.
Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi 1982’de kapanınca kendi tabiri ile sudan çıkmış balığa dönerler; çünkü dergi ile yaşamaya alışmışlardır.
Mustafa Kutlu, 1980’lerin ortasından sonra sinemaya yönelir ve senaryolar yazmaya başlar. “TRT’de dramatik belgeseller yazdım: Divan-ı Lügati’t Türk’ün bulunuşu ile ilgili ‘Bir Kitabın Hikâyesi’; ‘Müzedeki Şiir’, Divan Edebiyatı Müzesi ile bağlantılı bir belgeseldi. Selim ileri ile beraber Pazartesi Hikâyeleri’ni hazırladık; birçoğu çekildi. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Kurtar Beni’ ile Osman Sınav’ın çektiği ‘Kapıları Açmak’ görünür hale geldi; çünkü her ikisi de ödül aldı. TGRT’de yayınlanan Ufukta Bir Ağaç’ı yazmıştım…” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sini senaryolaştırır. Diyanet İşleri’nin çocuk filmleri yapması ve bu filmlerin TRT’de gösterilmesi için Turgut Özal’ın girişimi ile bir proje hazırlar. Yusufçuk diye 8 bölümlük bir dizi yazar. “İnsanlar Yaşadıkça” isimli dizisi TRT engeline takılır. Son yazdığı senaryolardan birini TRT’ye teklif etmiş, ismi Mavi Kuş olan bu senaryo şu anda sinema filmi olarak düşünülmektedir.”
Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli senaryosunun Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışmada ikincilik derecesi vardır.
Mustafa Kutlu, dergiciliğe uzun bir ara verdikten sonra Dergâh (1990) ile bir dönüş yapar. İlk sayısı Mart ayında yayımlanır. Dergi edebiyat-sanat dergisidir. Dergâh’ın çıkışını Sultan Ahmet’teki Derviş çay bahçesinde İsmail Kara, Mustafa Kutlu ve Ezel Erverdi kararlaştırır.
Mustafa Kutlu derginin yanı sıra Kutlu, hâlen Dergâh Yayınevi’nin yönetimini de sürdürmektedir.
1986 yılından itibaren Zaman gazetesinde “Bir Demet İstanbul” başlığı altında şehir yazıları yayımlanır. Bu yazılar daha sonra Şehir Mektupları (1995) adı altında kitaplaşır. Halen Yeni Şafak’ta kültür-edebiyat yazıları yazmaya devam eden Kutlu, aynı gazetede spor yazıları yazmaktadır.
2012 yılında Osman Sınav’ın yönetmenliğinde ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollüğünde “Uzun Hikâye” isimli eseri beyaz perdeye aktarılmıştır.
Mustafa Kutlu Kitapları - Eserleri
- Uzun Hikâye
- Ya Tahammül Ya Sefer
- Mavi Kuş
- Yoksulluk İçimizde
- Sır
- Beyhude Ömrüm
- Bu Böyledir
- İyiler Ölmez
- Menekşeli Mektup
- Hayat Güzeldir
- Nur
- Hüzün ve Tesadüf
- Tirende Bir Keman
- Rüzgarlı Pazar
- Huzursuz Bacak
- Yokuşa Akan Sular
- Kapıları Açmak
- Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı
- Tarla Kuşunun Sesi
- Sevincini Bulmak
- Hesap Günü
- Chef
- Zafer Yahut Hiç
- İlmihal Yahut Arzuhal
- Vatan Yahut İnternet
- Tufandan Önce
- Sıradışı Bir Ödül Töreni
- Arkakapak Yazıları
- Dem Bu Demdir
- Fırtınayı Kucaklamak
- Anadolu Yakası
- Akasya ve Mandolin
- Kalbin Sesi
- Yoksulluk Kitabı
- Vitrinde Olmak
- Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
- Şehir Mektupları
- Bir Demet İstanbul
- Yıldız Tozu
- Selâm Olsun
- Akıntıya Karşı
- Topkapı’dan Topkapı’ya
- Sabahattin Ali
- Gönül İşi
- Ortadaki Adam
- Sait Faik’in Hikaye Dünyası
- Haliç İle Çepeçevre İstanbul
Mustafa Kutlu Alıntıları - Sözleri
- İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez. Bir akıntıya düşüp tüm ömrünü koşturarak geçiren çoktur. (Hesap Günü)
- “Saçların tarumar gözlerinde nem Ateşe benzerdin küle dönmüşsün.” (Tirende Bir Keman)
- “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.” (Selâm Olsun)
- Aramak vazifedir. “ Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş)
- “–Aslımızı yitirmezsek iyidir. – İyidir ya, mümkün mü?” (Yokuşa Akan Sular)
- Baki olan sadece Cenab- ı Hakk ' tır. (Şehir Mektupları)
- “Kendisini değil, artık hatırasını seviyordu.” (Tirende Bir Keman)
- Tren gider, yol gider. Ömür biter, yol bitmez. (Kapıları Açmak)
- Hayatımızı manevi zenginliklerle donatmak gibi köklü ve insani alışkanlıktan, hayatımızı maddi zenginlikler ile donatmak gibi boyutları belirsiz ve bize ait olmayan bir mutluluk anlayışına kaymamız olup bitenlerin kaynağına işaret eder. (Topkapı’dan Topkapı’ya)
- Ne denilmiş: Sabır, sebat, murat. (Beyhude Ömrüm)
- Ölülere sahip çıkamayanlar, dirilere sahip çıkabilir mi? (Haliç İle Çepeçevre İstanbul)
- Önce zihnimiz kirlendi, sonra kendimizden şüpheye düştük, ardından inançlarımızı sorgulamaya başladık. Bu geleneği ve ahlakı yaraladı. Artık ortada bir 'güven bunalımı' vardı. (Vatan Yahut İnternet)
- Herşey gelip inceliklerde düğümleniyor. (Bu Böyledir)
- "Gönül yarası bu kızım, mutlaka izi kalır." (Zafer Yahut Hiç)
- Eskiye ait ne varsa kıymete bindi. (Vatan Yahut İnternet)
- Velhasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir. (Hesap Günü)
- Mahvıma sebep hilmimdir.. (Sevincini Bulmak)
- Umut bu dağın ardında belki, ama bu dağın ardı meçhul. (Yoksulluk Kitabı)
- “Dua etmeli derim içimden; hem giden, hem bizim gibi geride kalanlar için artık sadece dua etmeli.” (Selâm Olsun)
- Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor. (Selâm Olsun)
Editör: Nasrettin Güneş