Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" kimin eseri? Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" kitabının yazarı kimdir? Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" konusu ve anafikri nedir? Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" kitabı ne anlatıyor? Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Haldun Taner
Yayın Evi: Bilgi Yayınevi
İSBN: 9789754943486
Sayfa Sayısı: 240
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yağmurlu bir günün sabahında, yorgun da olsa görevini yerine getirmeye gayret eden Kalender adlı bir atın öyküsü anlatılır bu kitapta... Çok sık kişneyen, bu yüzden de bazı olaylara sebebiyet veren Kalender, o gün belediyenin meydana koydurduğu aynada kendini gördü ve kişnemedi. Hayaline ters ters bakıp, ağırbaşlılıkla, temkinli ve efendi efendi yoluna devam etti.
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" Alıntıları - Sözleri
- Acıdım oğlana. Acıdım ama sonra kendime kızdım. Birine her acıyışımızda -itiraf edelim veya etmeyelim- az buçuk budalaca bir üstünlük böbürlenişi saklı değil midir?
- İçimde tuhaf bir eziklik duyuyordum. Bir çöküntü, bir boşluk... Koşup koşup da treni kaçırmış olanların utançla karışık o acayip öfkesi.
- İnsan degil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzedigi için severiz.
- Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış.
- Zira dünyada hiçbir şey, karşısındakini kandırdığını sanan bir budalanın sevinci kadar komik değildir.
- Ama ne oldu sonra? Dünya onlara da kalmadı. Kime kalmış bu dünya? Hepsi gidecek, hepsi. Kralı da, milyoneri de. Dünyayı ben yarattım sananlar... Burnu Kafdağı'nda su içenler...
- Acıdım oğlana. Acıdım ama sonra kendime kızdım. Birine her acıyışımızda -itiraf edelim veya etmeyelim- az buçuk budalaca bir üstünlük böbürlenişi saklı değil midir?
- Hâsılı ey kariini kiram! Fenalık her zaman cezasını görür. İyilik, önünde sonunda mutlaka mükâfat bulur.
- "Anladım, dedi . "Türk olduğum içindir. İnsan kendi milletinden birini böyle yüzlerce yabancı içinde, bazan bakışından, yürüyüşünden, ne bileyim ben, adeta havasından anlayıverir işte. . . Bir nevi intuition. . . "
- Çok mu güzeldi.Pek evet diyemeyeceğim.Ama belki de çok güzeldi.Muhakkak olan bir şey var ise kimseye benzemediği idi.
- En kuşkulu insanlar çoğu zaman, en kötü niyetliler arasından çıkıyor. Yüreği temiz olan, başkalarının gıllı gışlı olabileceğini kolay kolay aklına getirmez.
- Peker: "Eee?" dedi. "Sen niye yazmıyorsun?" Yazmama imkân yoktu, çünkü rahmetlinin göbeği sıranın gömme mürekkep hokkasını yarı yarıya kapıyordu. "Düşünüyorum efendim " dedim. " Yazacaklarımı toparlıyorum ." Yüzüme inanmamış gözlerle baktı: " şuna çalışmadım, bilmiyorum desene" dedi. " Çalıştım efendim" dedim. Ama ikinci soru insanı biraz düşündürüyor da..." " iyi ya, hadi düşün bakalım."
- “Her şeyin zamanı ve semanın altında olan her işin vakti var. Doğmanın vakti ve ölmenin vakti.”
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur" İncelemesi - Şahsi Yorumlar
kitap/sishaneye-yagmur-yagiyordu-ayisiginda-caliskur--154205 MEB 100 Temel Eser kapsamında okumuştum. Bir at arabasının başına gelenleri hatırlıyorum. Okuması keyifli bir kitap olmasının yanı sıra hafızam beni yanıltmıyorsa, sembolizmin de etkilerini taşıyordu. (Selim)
Cokk güzel hikayeler var öneririm okuyun derimCokk güzel hikayeler var öneririm okuyun derimCokk güzel hikayeler var öneririm okuyun derimCokk güzel hikayeler var öneririm okuyun derim (Özdemir)
Böyle bir insanın hayatında hiçbir sürpriz olamazdı beyler. Yaşamak, onun için sadece, tahminlerinin doğru çıkışını idrak etmek demekti. " Anlat bakalım küçük adam" der gibiydiler. "Sen bana müfredat programına dair bir şeyler anlatıyorsun ama ben senin sesinden, sözlerinden nasıl bir adam olduğunu, hangi semtte oturduğunu, katip Çelebi yi, turuncu rengi, fasulye pilakisini, nargileyi sevip sevmediğini, kahveyi orta şekerli mi yoksa sade mi içtiğini anlayabilirim. " Evet, çocuk kafamın onun hakkındaki ilk teşhisi işte bu oldu. Burada şöyle bir sual akla gelebilir: peki madem ki Atatürk her baktığı insanin ciğerini dahi okuyordu, nasıl olup da etrafını saran mideci dalkavukların ikiyüzlülüğü nü anlayamıyordu.? Bu sorunun cevabı zihnimi sonraları da bir hayli Kurcalayıp durmuştur. Bana kalırsa, Atatürk, hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildi. Bence, onlara bile bile yüz vermesinin tek sebebi, evet tek sebebi... sadece biraz gülüp eğlenmek ihtiyacından ileri geliyordu. Zira dünyada hiçbir şey, karşısındakini kandırdığını sanan bir budalanın sevinci kadar komik değildir. (Emire Kocak)
Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?
Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.
1915 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].
Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanyaya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.
Yüksek öğrenimini 1950de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümünde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Asistanlığı sırasında yazdığı Günün Adamı oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyanaya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957de Max Reinhardt Tiyatro Akademisinde öğrenim gördü. Viyanadaki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiyeye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesinde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.
1950ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosunda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.
Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973ten itibaren Milliyette sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.
Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.
Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.
Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986da İstanbulda hayatını yitirdi.
Adı, İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kadıköydeki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.
Haldun Taner Kitapları - Eserleri
- Keşanlı Ali Destanı
- Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- On İkiye Bir Var
- Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
- Ayışığında Çalışkur
- Yalıda Sabah
- Küçük Harfli Mutluluklar
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Ayışığında Şamata
- Fazilet Eczanesi
- Vatan Kurtaran Şaban
- Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
- Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek
- Yaşasın Demokrasi
- Çok Güzelsin Gitme Dur
- Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
- Eşeğin Gölgesi
- Tuş
- Günün Adamı - Dışardakiler
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"
- Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
- Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
- Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
- Konçinalar 50 Yaşında
- Çocuklar İçin Mitoloji
- Önce İnsan
- Koyma Akıl Oyma Akıl
- Berlin Mektupları
- Huzur Çıkmazı
- Yaz Boz Tahtası
- Düşsem Yollara Yollara
- Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
- Bütün Hikayeleri 3
- Yaz Boz Tahtası
- Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Devekuşu'na Mektuplar
- Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- Hikayeler 2
- Günün Adamı
Haldun Taner Alıntıları - Sözleri
- Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
- Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
- BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
- Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
- Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
- Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)
- "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
- İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
- Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
- "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
- Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
- kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)
- Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
- Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
- Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
- ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
- Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
- "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)