diorex
Dedas

Son Devrin Din Mazlumları - Necip Fazıl Kısakürek Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Son Devrin Din Mazlumları kimin eseri? Son Devrin Din Mazlumları kitabının yazarı kimdir? Son Devrin Din Mazlumları konusu ve anafikri nedir? Son Devrin Din Mazlumları kitabı ne anlatıyor? Son Devrin Din Mazlumları PDF indirme linki var mı? Son Devrin Din Mazlumları kitabının yazarı Necip Fazıl Kısakürek kimdir? İşte Son Devrin Din Mazlumları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 16.03.2022 02:00
Son Devrin Din Mazlumları - Necip Fazıl Kısakürek Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Necip Fazıl Kısakürek

Yayın Evi: Büyük Doğu Yayınları

İSBN: 9789758180134

Sayfa Sayısı: 323

Son Devrin Din Mazlumları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu eser, "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar"dan sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumi mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi... Bu yakın tarih ve hususi plan, İttihat ve Terakki ile başlayan, Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslam nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zulüm kılıciyle düşürülen masum başların hikayelerini anlatır.

Son Devrin Din Mazlumları Alıntıları - Sözleri

  • Velînin kerameti, bağlı olduğu nebînin mucizesidir.
  • Din sadece edepten ibarettir; ve edep, hududu korumaktan başka bir şey değildir.
  • Müslüman olup da şeriatçı olmamak, Sokrates'in benzetişiyle, flüt çalanlar olduğunu kabul edip de flütü kabul etmemekten farksızdır.
  • Müslüman olup da şeriatçı olmamak, (Sokrates) in benzetişiyle, flüt çalanlar olduğunu kabul edip de flütü kabul etmemekten farksızdır.
  • Müslüman olup da şeriatçı olmamak, Sokrates'in benzetişiyle, flüt çalanlar olduğunu kabul edip de flütü kabul etmemekten farksızdır.
  • Hayret! Örf ve adet ölçüleri dururken kılığı kanunla biçilmiş ve mecburi kılınmış hangi millet var dünyada?
  • “ Müslüman olup da şeriatçı olmamak, (Sokrates) in benzetişiyle, flüt çalanlar olduğunu kabul edip de flütü kabul etmemekten farksızdır.”
  • İstanbul hakkında derlerdi ki, 《- İyiliğin de kötülüğün de en ileri şekli İstanbul'dadır. İyi veya kötü, kim ne olmak dilerse İstanbul'a gelsin.》
  • «Din sadece edepten ibarettir; ve edep, hududu korumaktan başka bir şey değildir!»
  • “Bu memleket müslümandır ve müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir!”
  • “Hepimiz din kardeşiyiz ve bu kardeşlik merkezinde birleşmeliyiz. Benim dâva ve gayem bundan ibarettir.”
  • Said Nursî Hazretlerinin bugüne kadar, kanaatimizce, usta elden bir portresi çizilmemiş, derinliğine ve genişliğine tahlili yapılmamış ve gerçek kıymet ölçüsü belirtilmemiştir.
  • - Sen şapkasız geziyorsun! Şapka giymen lâzım! Gel bizimle karakola! Zulmün bu kadarı olur.
  • “Hem madem, lâik cumhuriyet prensibiyle bitarafane kalır; ve o prensibiyle dinsizlere ilişmez; elbette dindarlara dahi bahaneler ile ilişmemek gerekir.” (Bediüzzaman Said Nursî)
  • “Ben milletimizi yalnız İslamiyet biliyorum; onun için her şeyi de İslamiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum.” Bediüzzaman (r.a)

Son Devrin Din Mazlumları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra şapka kanunu ve saçma sapan dini unutturmaya çalışan sebepler yüzünden, asılan nice güzel insanlardan bahsediyor. Zaman zaman sinirlenip kapağını kapattıracak yerler oluyor! Ruhları şâd, mekanları cennet olsun. Sebep olan dinsizlerin de ateşleri bol olsun. Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin bir sözüyle noktalayacak olursak, “ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!” (Feyzanur)

Selâmun âleyküm, Mevlid-i Şerîfiniz Mübârek olsun. Kitabı şu an hayatta olmayan çok değerli birinin kütüphanesinden almıştım. Kendilerinin okuduğu dönem, bahsi geçen olayların tazeliğini koruduğundan ötürü, benimkine nazaran çok daha elem ve keder hissettirmiştir. Tavsiyeye şayan. Özellikle ve özellikle her müslümanın okuması gerektiğini belirtmek istiyorum. Kitaptan bahsedecek olursak; Üstadın: “Allah’tan, mazlumluğumıza nihayet verecek sabahın nurlu şafağını diliyoruz” cümleleriyle başlıyor, derin bir üzüntü ve kızgınlıkla okumaya devam ediyoruz ve bu son bölümlere kadar sürüyor. Bu bizim tarihimiz mi? Cumhuriyet yanlılarının İslâmsız bir devlet kurmak istemeleri ve şeriat kokusu aldıkları değerli zatları ortadan kaldırmak niyetlerini ve ne yazık ki bu emelde başarılı olduklarını konu ediniyor. 9 bölümden oluşup, özellikle; II. Abdülhamid, Şeyh Said, İskilipli Âtıf Hoca, Şeyh Esad Efendi (Menemen), Doğu Faciası (Dersim), Said Nursî gibi isimler ön plana çıkıyor. Dersim olayları Çin işkencesinden bir kesit, Abdülhamid Han’ın ittihatçilerce iftiraya uğratılması, Said Nursî’nin hasta yatağında memleketten sürülmek istenmesi, Menemen’de olayla bağı olmayan ve bu dâva uğruna savaşan 28 kişinin idam kararı ve İskilipli Âtıf Hoca’nın suçsuz yere zindanlara atılması... Öyle bir canilik ki, bir rivayete göre Âtıf Hoca’nın ölü başına şapka geçirmişlerdir. Said Nursî’ye ayrı bir parantez açmak istiyorum. Diğer isimlere kıyasla hayatı hakkında daha çok bilgi verilmiş, hatta ona ayrılan bölüm tabiri caizse biyografi şeklinde. Çocukluğundan başlayarak, Eski Said ve Yeni Said dönemleri merhale şeklinde kaleme alınmış. Kitap hakkında yalan-yanlış ithamlarda bulunanlara karşın şunu söylemek isterim, Üstadın görüşleri rapor niteliğinde ve bahsi geçen isimlerin mazlumluklarını da kanıtlar biçimde. Şu Âyet-i Kerime’ye sığınıyoruz: “Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara/154) Ünlü yazarın dediği gibi:”Size huzur verdim diyenler bizden ne aldıklarını da söylesinler.” Sevgi ve selametle. (zeynep nur)

O, bugün radikal İslamcıların ve sözde ülkücü bir kesiminin gözünde büyük üstad. Hatta bazılarına göre büyük Müslüman. Şiirlerinde yaşadığı her şeyi yazan, bir söz ustası şair… Necip Fazıl Kısakürek. Hakkında bunları biliyoruz, ancak Menderes döneminde devletten fon aldığını, bazı karşıt yazılar, şiirler paylaşması ve halkı kışkırtması için resmen maaşla çalıştığını bilmiyoruz. Günümüzde birçok ideolojik ve siyasi tartışmalara konu olan Necip Fazıl hayatı boyunca gel gitler yaşayan biridir. Gençliğinde bohem bir hayat yaşamıştır. Öyle ki Fransa’da okuduğu yıllarda alkol ve kumara bağlılığından dolayı kaldığı evin kirasını bile ödeyemeyip sokakta kalmış, yurt dışında sefil bir hayat sürmüştür. Her ne kadar dindar takılsa da, bir anda imana gelmiş gibi görünse de, Necip Fazıl’ın kumara, alkole, kadına düşkünlüğü gençlik yıllarında yazdığı şiirlere de yansımıştır. Kadın bacakları isimli şiirinde kadınlara olan düşkünlüğünü şöyle ifade etmiştir: “Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var, Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden. Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar, Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden. Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü, Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın.” Gençlik yıllarında kadın bacaklarının güzelliğini anlatan Necip Fazıl’ın hayatı kendi anlatımıyla 1934 yılında Abdülhakim Arvasi ile tanışmasıyla değişmiştir. (2) Arvasi ile tanıştıktan sonra Fransa’da kumarhanelerden çıkmayan genç gider, yerine dinine bağlı, şeriatçı bir yazar gelir. Arvasi’nin, hayatını nasıl değiştirdiğini şu mısralarla dile getirmiştir: “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” (3) Aslında Necip Fazıl’ın hayatında Arvasi’nin dönüm noktası olduğu kocaman bir yalandır. Necip fazıl, bir şekilde politik görüşünü, hatta neredeyse dini görüşünü, yaşam tarzını sürekli gizliden gizliye dönemine göre, maddî getirisine göre değiştirip durmuştur. Hayatı incelendiğinde çok farklı karakterler görürsünüz. Aslında bu, günümüzde sırf menfaati için dinci geçinen, üstünde çarşafıyla tenha köşelerde gizlice seks yapan bazı hanımlarımızın yaptığından farksızdır. Şanslıyız ki (veya şanssız mı demeliyim) günümüzde birçok Necip Fazıl görebiliriz. Yarın politika değişse, hükümet değişse hepsi birden bire dinlerinden uzaklaşıp ‘sözde’ birer aydın olacaklar. Necip Fazıl, hayatının sonuna kadar kumara olan bağımlılığını bırakamamış, Demokrat parti döneminde kumar borcundan dolayı Menderes’ten defalarca borç istemiştir. Bu borç ve ayrıca alınan yardım paraları neticesinde de tabiki hükümetin istediğine göre yaşayan, o şekilde yazılar yayımlayan bir işçiye dönüşmüştür. Yassıada duruşmalarında açıklandığına göre 1950–1960 yılları arasında Necip Fazıl’a örtülü ödenekten 147.000 TL ödenmiştir (4) Necip Fazıl’ın özel hayatındaki büyük değişim, siyasi düşüncelerine de yansımıştır. Atatürk döneminde Atatürkçü, İnönü döneminde İnönü düşmanı, Menderes döneminde ‘’kalemimi sizin için kullanmaya hazırım’’ diyecek kadar Menderesçi, 1970 li yıllarda ise İslamcılarla ülkücüler arasında gidip gelen bir siyasi hayatı olmuştur. Necip Fazıl’daki ideolojik değişim, yazıları kronolojik olarak incelendiğinde daha net anlaşılmaktadır. Örneğin Atatürk’ün öldüğü gün Necip Fazıl şu cümleleri yazmıştır: “Son on beş gündür her sabah yatağımızdan kalkıp Dolmabahçe Sarayı’nı yerinde bulduktan sonra, ona varlık ve mana izafe eden unsurun yok olduğuna inanabilmek, yaban bir idrak işkencesi; Atatürk’ten bir parça halinde kalan birçok şey arasında onun yokluğu, merkezi olmayan bir daire tasviri gibi, içinden çıkılmaz bir muhal hissi veriyor. Fındığın kabuğunu kırmadan içini yiyen korkunç bir sihirbaz edasıyla ölüm, Atatürk’ü hüviyeti etrafındaki büyük zarfa el değdirmeksizin aldı götürdü Hiçbir Türk, kendini, devlet reisine, bütün dünyanın bu türlü bir saygı göstereceğini ümit etmezdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun yarı dünyaya sahip olduğu devirlerde bile böyle bir ihtirama sahip olabilmiş hükümdar yoktur. Avrupa’nın, bize en yabancı milletlerine kadar heyetlerle, askeri kıta’larla ve en büyük mümessillerle Ankara’ya koşmuş olması gösteriyor ki garp, Atatürk’ün şahsında Türk ehliyet ve kıymetine artık inanmıştır. Bu inandırışın büyük aksiyonunu yapan milli kahraman’ın ölüsü karşısında da hiçbir protokol kaidesinin olmadığı ve hiçbir garplının bir yabancıya göstermediği bir hürmetle şapkasını çıkarmaktadır.” (5) Atatürk’ün ölümü sonrasında en koyu Kemalist’ten bile daha fazla Atatürk’ü öven Necip Fazıl, İnönü döneminde ise koyu bir İnönü düşmanı olmuştur. Özellikle 1943 sonrası yazılarında İnönü’yü ve CHP yi din düşmanlığıyla suçlayan Necip Fazıl, Cumhuriyet’i ise batı hayranlığıyla itham ederek bir zamanlar eleştirdiği gericilerle aynı dili kullanmıştır. Göründüğü üzere bukalemun gibi sürekli renk değiştiren, hükümetine ve dönemine göre kişiliğe bürünen bu adam, çok da büyütülecek bir adam değildir. Bu gün de dinci geçinen ama yarın Ateist bir hükûmet gelse hemen Ateist olacak birçok insan bulabilirsiniz. “Meşrutiyetten Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’ten ikinci dünya harbine gelinceye kadar süren üç merhale, ufak tefek kemiyet farklarıyla, hesapsız ve kitapsız batıya hayranlık, dünyayı ve nefsini müşahede altına almamak hastalığının yekpareleştiği bir bütündür. Ve işte şimdi bu hengâmenin fikri ve ahlâki buhran hengâmesinin ta merkezindeyiz. Ahlaken iflas buhranlarının en korkuncunu geçirmekteyiz. Türk inkılâbı bir ahlâk telakkisi ve bir ahlâk yasası getirmedi. Ahlâkın kaynağı dindir. Bizim ahlâkımız da Müslümanlık ahlâkıdır ve olması lâzımdır. Zaten topyekûn bütün cemiyeti ana çizgilerini İslam ahlâkının potasında eriyerek almıştır. Dünyanın en tezatsız ahlâkı İslam ahlâkıdır. Ne olmuşsak İslam ahlâkı yüzü suyu hürmetine olduk. Biricik ve olabilecek ahlâk kaynağımız İslam ahlâkıdır.” (6) Ayrıca bir iki gazete göstermek gerekirse: http://www.tibbiyelihikmet.com/wp-content/uploads/2017/05/1-16.jpg http://www.tibbiyelihikmet.com/wp-content/uploads/2017/05/1-17.jpg -Sabah Postası 7 Kasım 1949 Necip Fazıl’ın İnönü düşmanlığı zaman zaman çok çirkin boyutlara ulaşmıştır. Örneğin, Büyük Doğu dergisinin 13 Aralık 1946 tarihli sayısının kapağında İnönü’nün işitme engeliyle alay eden kocaman bir kulak fotoğrafı yayınlanmıştır. Kendisine dindar diyen bir kişinin bir insanın engeliyle alay etmesi ise ayrı bir çelişkidir. http://www.tibbiyelihikmet.com/wp-content/uploads/2017/05/1-14.jpg Necip Fazıl’daki bu ideolojik değişimin nedenini bazıları İnönü dönemindeki icraatlara bağlasa da bu yorum hem zorlamadır hem de tarihi gerçeklerle alakası yoktur. Çünkü Necip Fazıl’ın karşı çıktığı sadece İnönü değildir. Atatürk’e de çok çirkin ithamlarda bulunmuş, tarihi gerçeklerle bağdaşmayan iftiralar atmıştır. Atatürk’e saldırdığı yazılarından biri 1950 yılında Büyük Doğu dergisinde kaleme aldığı yazıdır. Derginin ismi bile neden böyle yayınlar yapıldığına örnek sayılabilir. Ne amaçla, ne kesime hitap ettiğini ve ne tür meyveler verdiğini günümüzde görebilirsiniz. Bahsi geçen yazısında Necip Fazıl, bir zamanlar göklere çıkardığı Atatürk’ü yerden yere vurmuş, din düşmanlığıyla suçlamıştır. İşte Necip Fazıl’a göre Atatürk ve Cumhuriyet’in ilk 15 yılı: ‘’Bütün icraatı, baştanbaşa en keskin din ve şeriat düşmanlığını billûrlaştıran Birinci Cumhur Reisinin bu mevzuda izhar edilmiş (net) ve (ideolojik) sözleri ve görüşleri büyük bir yekûn teşkil etmediği ve bilinmediği için, icraatı sözden daha büyük bir fikir tecellisi diye alacak herhangi bir irfan zümresinin de eksikliği yüzünden, Birinci Cumhur Reisi hakkında «Canım, İslamiyet’e ne yaptı? Allaha ve Peygambere inanmadığı nereden malûm?» gibi bir demagocyaya muhatap bulunabilmektedir. Şimdi bizim yapacağımız, din ve imanı yok etmek için 15 yıllık icraatı dağ gibi yükselen ve bütün bir lisan-ı hal ile her şeyi söyleyen Birinci Cumhur Reisinin bu icraata esas teşkil edici kanaat ve sözlerini, üzerinde münakaşa edilmez şekilde vesikalara bağlamak ve onun bu cephesini artık inhiraf kabul etmez bir vuzuhla tespit etmektir. Böylece, dine en küçük bir temayül ve sevgi içinde, Birinci Cumhur Reisini müdafaaya imkân kalmamalıdır. Müdafaacıları, cephelerini apaçık göstermeğe mahkûm şekilde, Birinci Cumhur Reisi dostluğuyla Allah ve Peygamber düşmanlığını bir arada temsile mecbur tutulmalıdır.” (7) İnönü döneminde Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve İnönü’ye hakaretler eden Necip Fazıl, Menderes döneminde ise Menderes’e köleliğini ilan edecek kadar Menderesçi olmuştur. 1951 yılında Menderes’in Demokrat Parti’nin İzmir İl kongresinde söylediği şu sözler Necip Fazıl’ı derinden etkilemiştir: ‘’Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılâp softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Türkiye bir Müslüman devlettir ve Müslüman kalacaktır, Müslümanlığın bütün icaplarını yerine getirecektir.” (8) Menderes’in dini siyasete alet eden bu sözleri çok hoşuna giden Necip Fazıl, ‘’Benim Gözümden Menderes’’ kitabında Menderes’e köleliğini şu şekilde ifade etmiştir: “ …Böyle bir sözü söyleyecek başbakanın kölesi olduğumuzu söylemekten şeref duyarız. Tekrar ediyoruz.; partimize, siyasi muhitimize, kabinemize, tezatlarımıza ve hatıra gelen gelmeyen her şeyimize rağmen, en saf ve halis tarafından azat kabul etmez köleliğimizi kabul buyurunuz.”(9) Necip Fazıl’ın Demokrat Parti döneminde kendisini Menderes’in kölesi ilan etmesinin nedeni Demokrat partinin dini siyasete alet etmesi değildir. Çünkü ne Menderes hayatı boyunca dindar biri olmuştur ne de Demokrat Parti’nin dinci siyaseti Necip Fazıl’ın çok umurundadır. Asıl neden dönemin ruhunun değişmiş olmasıdır. Necip Fazıl, artık siyasi havanın değiştiğinin farkında olacak kadar zeki bir insandır. İkinci bir neden ise Necip Fazıl’ın borçlarıdır. Kendisini anlatırken ‘’hayatımın en büyük zaafı’’ dediği kumardan ömrü boyunca kurtulamadığı için her zaman borç içinde yaşamış, Demokrat parti döneminde defalarca Menderes’ten borç istemiştir. Menderes’e yazdığı mektuplardan birinde yaşadığı maddi sıkıntıyı ve çaresizliği şöyle anlatmıştır: ‘’Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara ‘nın bu ücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir. (…) Artık Necip hakkında olmak mı olmamak mı kararı sizi de üzüntüden kurtaracak şekilde verilmeli ve bu iş bitirilmelidir. Ben kararlıyım ve her şeye razıyım.” (10) Mektupta da açıkça görüleceği gibi Necip Fazıl, Menderes’ten Demokrat parti yandaşlığının karşılığını istemiştir. İktidara yanaşmak Necip Fazıl için yeni bir şey değildir. Atatürk döneminde Atatürk’ü, Menderes döneminde ise Menderes’i göklere çıkarmıştır. Şimdi akıllara şöyle bir soru gelebilir. Madem Necip Fazıl her dönemde iktidarı övdü o zaman neden İnönücü olmadı? Bu soruya yine Necip Fazıl’dan cevap verelim. İnönü döneminde de 1940 yılında CHP vekilliği için başvuru yapmış fakat reddedilmiştir. O halde şu soruyu sormak gerekir. Eğer Necip Fazıl CHP vekili olsaydı yine İnönü düşmanı olur muydu? http://www.tibbiyelihikmet.com/wp-content/uploads/2017/05/1-15.jpg Necip Fazıl’ın CHP ye vekillik başvurusu Necip Fazıl’daki 1940 sonrası değişimi Mina Urgan şöyle anlatmıştır: “Şimdi şu Urgan soyadını bana kimin önerdiğini duyunca küçük bir şok geçireceksiniz. Necip Fazıl KISAKÜREK! …1930 lu yılların Necip Fazıl’ı ile 1940 lı yılların Necip Fazıl’ı arasında uzaktan yakından en küçük bir benzerlik yoktur. Bunlar iki ayrı kişidir sanki. Birincisini çocukluğumdan beri çok iyi tanırdım. Annemin bir yakın arkadaşına âşık olduğundan, bizim evden çıkmazdı. İkinci ise, hiç görmedim, hiç tanımıyorum. Çünkü bende, bütün arkadaşlarım da 1940’tan sonra onunla selamı sabahı kesmiştik. Süper Mürşit olarak parlak kariyerini, hayretler içinde uzaktan izlerdik ancak. Necip Fazıl, yavaş yavaş değişmedi. Dinle hiç ilgisi yokken ansızın sadece dindar değil dinci oluverdi. O sıralarda duyduğumuza göre, bu şaşırtıcı değişimin nedeni tik sorunuymuş. Necip Fazıl’ın bir yüz tiki vardı. Kaşı gözü acayip oynardı, ikide bir bu biçimsiz tikten kurtulmak için, böyle işlerin uzmanı bir şeyhe gitmesini salık vermişler. Şeyh efendi okumuş, üflemiş ve ancak bir haftalık bir süre için, tikinden kurtarmış onu. İşte ne olduysa o bir hafta içinde olmuş. Bizim bohem şair Necip Fazıl, Süper-Mürşide dönüşmüş ansızın.” (12) Arkadaşı Necip Fazıl’daki değişimi böyle anlatan Mina Urgan, Necip Fazıl’ın içki ve kumar bağımlılığını ise şu cümlelerle anlatmıştır: ‘’Bizim bildiğimiz Necip Fazıl çılgın bir gençti ve çılgınlığını abartmaktan, bunun kalıtımsal kökenleri olduğunu belirtmekten hoşlanırdı. Bunun doğru mu yanlış mı olduğunu bilemem ama bana kendi anlattığına göre babası öyle deliymiş ki gerdeğe girdiği gecenin sabahı ‘’Hanım oğlum nerede’’, neden hala doğmadı’’ diye hesap sorarak annesinin gırtlağına sarılmış. …Necip Fazılın içkisi ölçülüydü ama kumar tutkusu sınır tanımazdı. Eşref Şefik ile arasında geçen olayı, İstanbul’un yazarçizer takımında bilmeyen yoktu. Eşref Şefik, annemin çocukluk arkadaşı olduğu için, onun ağzından da dinlemiştik bunu: Eşref Şefik hastaymış; onu yoklamaya gelen Necip Fazıl’a ilaç alması için, bir miktar para vermiş. Necip Fazıl, ilaçları hemen alacağını söyleyip, evden çıkmış. Eşref Şefik beklemiş beklemiş, ne ilaçlar varmış ortada, ne de Necip Fazıl. Sabaha doğru, bir lâzımlığı çişle doldurmuş; ateşi çok yükseldiği halde, pencerenin önünde pusu kurmuş; lâzımlığı kumarhaneden eli boş dönen Necip Fazıl’ın başından aşağı boca etmiş’’(13) http://www.tibbiyelihikmet.com/wp-content/uploads/2017/05/1-18.jpg Necip Fazıl’ın Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı sadece Büyük doğu dergisinde yazdığı yazılarla sınırlı değildir. Ayrıca tarih alanında hiçbir ilmi eğitimi olmadığı halde kafasına göre tarih kitapları yazmış ve sözde tarih kitaplarında Atatürk ve Cumhuriyet hakkında mesnetsiz iddialar, iftiralar yazmıştır. Bu iftiralarından bazıları şunlardır: ‘Son Devrin Din Mazlumları’ kitabında 1930 yılında yobazların katlettiği Menemen olayı için CHP’nin Müslümanları susturmak için uydurduğu bir tertip iddiasında bulunarak şunları yazmıştır: “1930 yılının Aralık ayının sonlarına doğru Menemen’de cereyan eden hadise, birkaç serseriye yaptırılmış böyle bir tertip içinde başka bir şey değildir ve olanca gayesi büyük ve kuvvetli sandıkları din adamlarını ortadan kaldırmak olmuştur.’’ (14) “Evet, bütün şahsiyetli Müslümanları, bilhassa Nakşibendî tarikatı büyüklerini ortadan kaldırmak için hükümetçe düzenlenen Menemen vakası tertiplerin en vicdansızını teşkil eder“ (15) Oysa aynı Necip Fazıl, Menemen olayının gerçekleştiği günlerde şu ateşli satırları yazmıştır: ‘’İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir….. Menemen hükümet meydanında toplanan ister üç kişi olsun. Üç yaylım ateşle dumanlara karışan vaka ister bir cam kırılışı kadar ufak, ister Nuh Tufanı kadar büyük olsun. Dökülen kan ister bir yüksüğü, ister bir sarnıcı doldursun. Bu hadisenin mana ve derecesi, dışımızdaki hesap ve mikyasların hükmünden çıkıyor. Bu hadisenin şekli ile ruhu arasındaki fark, Kubilay’ın diri ve ehemmiyetsiz başı ile ölü ve ebedi başı arasındaki farka müsavidir. Bu farkı meydana Kubilay’ın kesik başı çıkardı…. Ona icap ettiği kadar yanmak ve ruhuna paye vermek elimizde değil. Fakat bir muallim ve zabitanı yuttuktan sonra sinsi sinsi deliğine çekilen karayılan şöyle ıslık çalıyor: ‘Bana, tabii ömrün ne kadarsa burada bitirip geber, diye bir delik gösterdin. Ben bu delikte duramıyorum. Beni taş’a ezemedikçe, gazla yakamadıkça, külümü yele vermedikçe sana rahat haram olsun…’ Onun bu son isteğini yerine getirmek elimizdedir.” (16) Menemen olayı, Necip Fazıl’ın kitabındaki yalanlardan sadece biridir. Son devrin din mazlumları isimli kitabında Atatürk ve Cumhuriyet ile alakalı aşağı yukarı her konuda belgesiz, dayanaksız iddialar ortaya atmış, deyim yerindeyse tarih katliamı yapmıştır. Bunun gibi sahte tarihçilere günümüzde de rastlamak mümkündür. Hiçbir belge sunmadan cilt cilt tarih kitapları yazan, boş iddialarla halkın kafasını zehirleyen şartlatanlara her zaman ras gelebiliriz. Atatürk döneminde bu tip kişilerden bir başkasına örnek vermek gerekirse, bu da Rıza Nur’dur. O şahıs da apayrı bir yazı konusudur. Hey gidi günler hey… Bu ülke ne kadar çok mikrop görmüş böyle. Yaz yaz bitmiyor. Ayrıca, özetlemek gerekirse; Necip Fazıl’ın son devrin din mazlumları kitabında uydurduğu yalanlar kısaca şunlardır: *31 Mart vakası için İttihatçıların Masonlarla ortak bir tertibi olduğunu iddia etmiştir. (17) *Ayrıca hareket ordusu için ”şuursuz sürüsü” demiştir (18) *Cumhuriyet’e ve devlete karşı ayaklanan Şeyh Said’in İslam’a, peygambere bağlı bir dindar olduğunu, devlete isyanının isyan değil ancak bir dindar Müslüman’ın dinsizlerle mücadelesi olarak kabul edilebileceğini yazmıştır (19) *Şapka devriminin halka zorla dayatıldığını, dindar insanların şapka devrimine karşı çıktığını, şapka giymedikleri için idam edildiğini yazmıştır. Hatta Necip Fazıl’a göre şapka giymeyenlere idam edilmeden önce son kez ”şapka giyiyor musunuz giymiyor musunuz” diye sorulmuş, kabul etmeyince asılmışlardır.(20) *İşgal yıllarında Kuva-yi milliye karşıtı olan İskilipli Atıf’ın vatan haini olmadığını, şapka kanununa karşı çıktığı için idam edilen bir alim olduğunu iddia etmiştir (21) *Cumhuriyet’e karşı Kürtçü ayaklanma olan Dersim isyanının bir Müslüman katliamı olduğunu, kadın, çoluk çocuk demeden 50.000 kişinin öldürüldüğünü yazmıştır (22) *Sultan Abdülhamid’in akıl hastası diyerek tımarhaneye kapattığı, katıksız bir Atatürk düşmanı, İslam tahrifatçısı Said-i Nursi’nin nasıl bir büyük alim olduğunu sayfalarca anlattıktan sonra Cumhuriyet döneminde işkence gördüğünü yazmıştır (23) Baştan sona yalan ve iftira olan, basit bir hikâye kitabından farksız Son Devrin Din Mazlumları kitabında Necip Fazıl’ın yalanları kısaca bunlardır. Hiçbir belge olmadan sadece ”şu kişiden duydum” ”Bu kişi bana anlattı” cümleleriyle iddialarını ispatlamaya çalışan Necip Fazıl, ayrıca Vahdettin’in kurtuluş savaşını başlatması için Mustafa Kemal’e 40.000 altın verdiği yalanını uydurmuştur (24) Sonuç olarak Necip Fazıl hakkında şu yorum yapılabilir: Hayatı boyunca kimlik arayışı içinde olan, gençlik yıllarında bohem bir hayat yaşayan, 1934 yılında Abdülhakim Arvasi ile tanışınca bir anda şeriatçı olan bir kişidir. Siyasi ve ideolojik hayatı da özel hayatı gibi kimlik arayışı içinde geçmiştir. Atatürk döneminde Atatürkçü, Menderes döneminde Menderesçi, ömrünün son yıllarında ise Milliyetçi camia içinde kendine yer bulmuştur. İşte birçok tartışmalara konu olan, ömrünün yarısını Atatürkçü, diğer yarısını Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak yaşayan Necip Fazıl Kısakürek, böyle bir adamdır. Gerçi “adam” demek ağır gelebilir. Yorumu sizlere bırakıyorum. Kendi özel hayatı ile ile, kumar ve kadınları ile ilgili şeylere değinmeyeceğim. Bizi ilgilendiren kısmı, yazdığı, yayımladığı, halkın kafasına soktuğu fitnelerdir. Okuduğunuz için teşekkür ederim. KAYNAKLAR Yazı, büyük ölçüde “Tıbbiyeli Hikmet”den alıntıdır. 1-Türk Dili: Dil ve Edebiyat Dergisi — 29. cilt s.476 2- Bütün yönleriyle Necip Fazıl — Türkiye Yazarlar Birliği, 1994 s.42 3- Mustafa Fırat Gül — Necip Fazıl ve tiyatro Kömen Yayınlariı, 2010 s.39 4- Emine Gürsoy Naskali- Örtülü Ödenek Davası Kitabevi Yayınları, 2005 s.76 5- Son Telgraf 25 Kasım 1938 6- Alaattin Karaca — Necip Fazıl Adnan Menderes ilișkisi: mektuplarla ve belgelerle Lotus Yayınevi, 2009 s.13 7- Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Dergisi, 22 Aralık 1950, Sayı: 40, s. 3 8- Şevket Çizmeli — Menderes: Demokrasi Yıldızı , Arkadaş Yayınevi, 2007 s.204 9- Necip Fazıl Kısakürek, Benim Gözümden Menderes, İstanbul, 1994, s.212 10- Erdal Şen — Belgelerin dilinden: Yassıada’nın karakutusu Zaman Kitap, 2007 s.108 11- Oktay Akbal — Şairlere Ölüm Yok Özgür Yayınları 1994 s.46 12- Mina Urgan — Bir Dinozorun Anıları Yapı Kredi Yayınları 2008 s.97 -98 13- Urgan a.g.e. s.99 14- Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, İstanbul 2012 s.129 15 — Kısakürek a.g.e. s.137 16 — Hakimiyet-i Milliye, 1 Ocak 1931 17- Kısakürek a.g.e. s.15 18- Kısakürek a.g.e. s.21 19 — Kısakürek a.g.e. s.40–44 20- Kısakürek a.g.e. s.81 21- Kısakürek a.g.e. s.85 22- Kısakürek a.g.e. s.167 23- Kısakürek a.g.e. s.237 24- Necip Fazıl Kısakürek. Vatan Haini Değil. Büyük Vatan Dostu Sultan Vahdettin, Büyük Doğu Yayınları 1976 s.204 (Efe Bayraktar)

Son Devrin Din Mazlumları PDF indirme linki var mı?

Necip Fazıl Kısakürek - Son Devrin Din Mazlumları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Son Devrin Din Mazlumları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Necip Fazıl Kısakürek Kimdir?

Ahmet Necip Fazıl Kısakürek, (d. 26 Mayıs 1904, İstanbul - ö. 25 Mayıs 1983, İstanbul) Türk ve İslamcı şair, yazar ve fikir adamıdır.

Necip Fazıl, 21 yaşında yayımladığı Örümcek Ağı adlı şiir kitabının ardından, 24 yaşındayken yayımladığı Kaldırımlar adlı şiir kitabıyla tanınmıştır.[2] 1934 yılına kadar sadece şair olarak tanınmış ve meşhur Bâb-ı Âli'nin önde gelen isimleri arasında yer almıştır. 1934 yılında Abdülhakîm Arvâsî ile tanıştıktan sonra büyük bir değişim yaşamış ve bu değişimi kendisi "...içimi öylesine bir sosyal mücadele ve cemiyeti yorma hamlesi kapladı ki, artık çalışamaz oldum." şeklinde tanımlar.

Bu tarihten sonra Türkiye'nin bir çok şehrinde konferanslar düzenlemiş, düzenlemiş olduğu konferanslarda ki sözlerinden dolayı hakkında dâvâlar açılmış ve bu dâvâlar neticesinde öncülük ettiği Büyük Doğu Hareketi'ne dair yayın yapan Büyük Doğu Dergisi yayın hayatı boyunca 16 kez kapatılmış, Necip Fazıl'ın eserleri toplanmış ve basımı yasaklanmıştır.

Necip Fazıl Kısakürek Kitapları - Eserleri

  • Çile
  • Çöle İnen Nur
  • Bir Adam Yaratmak
  • O ve Ben
  • Reis Bey
  • Aynadaki Yalan
  • İmân ve Aksiyon
  • Son Devrin Din Mazlumları
  • Kafa Kağıdı
  • Hikayelerim
  • Tohum
  • İdeolocya Örgüsü
  • Sabır Taşı
  • Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu
  • Doğru Yolun Sapık Kolları
  • Yunus Emre
  • Cinnet Mustatili
  • Ahşap Konak
  • Mümin - Kâfir
  • Dünya Bir İnkılap Bekliyor
  • Sahte Kahramanlar
  • Hazreti Ali
  • Abdülhamid Han
  • Bâbıâli
  • Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık
  • İbrahim Ethem
  • Ulu Hakan
  • Esselam
  • Peygamber Halkası
  • Para
  • Siyah Pelerinli Adam
  • Tasavvuf Bahçeleri
  • Kanlı Sarık
  • Canım İstanbul
  • Parmaksız Salih
  • Mukaddes Emanet
  • İman ve İslâm Atlası
  • Püf Noktası
  • Hesaplaşma
  • Müdafaalarım
  • Yeniçeri
  • Bediüzzaman Said Nursi
  • Künye
  • Nur Harmanı
  • Tanrı Kulundan Dinlediklerim
  • Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar
  • İstanbula Hasret
  • Vatan Dostu Sultan Vahidüddin
  • Türkiye'nin Manzarası
  • Öfke ve Hiciv
  • Deprem
  • Veliler Ordusundan 333
  • Rabıta-i Şerife
  • At'a Senfoni
  • Ufuk çizgisi
  • Başbuğ Velilerden 33
  • Dininizi Öğreniniz
  • Hac
  • Reşahat
  • İhtilal
  • Benim Gözümde Menderes
  • Moskof
  • Mektubat
  • Hitabeler
  • Konuşmalar
  • Vatan Şairi Namık Kemal
  • Katibim
  • En Kötü Patron
  • Yahudilik - Masonluk - Dönmelik
  • Gönül Nimetleri
  • Edebiyat Mahkemeleri
  • Villa Semer
  • Hücum ve Polemik
  • Rapor 1/2
  • Nasreddin Hoca
  • Çerçeve 1
  • Şiirlerim
  • Namık Kemal
  • Başmakalelerim 1
  • Cinnet Mustatili
  • Tiyatro ve Tesiri
  • Büyük Doğu Cemiyeti
  • Rapor 5/6
  • Çerçeve 2
  • Rapor 3/4
  • Rapor 11/13
  • Rapor 7/8
  • Dil ve Edebiyat
  • Rapor 9/10
  • Çerçeve 3
  • Vesikalar Konuşuyor
  • Hadiselerin Muhasebesi 1
  • Başmakalelerim 2
  • Senaryo Romanlarım (kod38)
  • Büyük Kapı
  • Necip Fazıl Bibliyografyası
  • Savaş Yazıları 1
  • Rapor 7/9
  • Çerçeve 4
  • Başmakalelerim 3
  • Rapor 4/6
  • Savaş Yazıları 2
  • Çerçeve 6
  • Hadiselerin Muhasebesi 3
  • Hadiselerin Muhasebesi 2
  • Rapor 1/3
  • Çerçeve 5
  • Ruh Burkuntularından Hikayeler
  • 101 Hadis
  • Aynadaki Yalan
  • Para
  • İki Hitabe
  • Rapor Aylık Dergi-Kitap Sayı 7
  • Ben ve Ötesi
  • Necip Fazıl Kısakürek
  • Altun Halka
  • Tiyatro Eserleri 1-2-3
  • Yolumuz Halimiz Çaremiz
  • Hikayelerim
  • Tanrı Kulundan Dinlediklerim
  • Büyük Doğu Dergisi Sayı:83
  • Yunus Emre - Kanlı Sarık - Para - Mukaddes Emanet
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Büyük Kapı - Ek -

Necip Fazıl Kısakürek Alıntıları - Sözleri

  • Bir saniyeden fazla yaşamaya hakkı olmayan sevinç!.. (Ruh Burkuntularından Hikayeler)
  • Ölü müyüm, diri miyim diye haber salmışsın İki gözün iki çeşmeymiş Saçına ak düşmüş, Kahırdan elin yüzün buruşmuş, Gözlerin yolda kalmış Şimdilik ne ölüyüm, ne diriyim, Bugün yaşıyanlardanım, Yarın öleceklerden biriyim... (Büyük Doğu Dergisi Sayı:83)
  • Odama kapandım, 7 günlük bir çalışma sonunda "Tohum"u bitirdim. (Konuşmalar)
  • Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor; Mekanı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kainat muşamba dekor Bütün bir insanlık yalana teslim. (İmân ve Aksiyon)
  • Demokrasi dediler, yalnız Allah’a ve Resûlü’ne sımsıkı kapattıkları kapı ve pencereleri başkalarına açık bıraktılar. Giren de girdi! Ve başımızdaki belâ dâsitâni, efsanevî bir başsızlık, sahipsizlik halinde tecelli etti. (Rapor 1/2)
  • İslamî nizamı propaganda ettiğimizi söylüyorlar. Şüphe mi var? Biz yalnız bu işi yapmıyor, bu işi yapmak için yaşıyoruz!.. (Müdafaalarım)
  • Umumiyetle içinin zindanında yaşayan bir insan olduğum için, hiçbir dekor kaygısına düşmeden yazarım. (Konuşmalar)
  • "Eğer bu eseri sahneye vaz ederseniz, Türkiye bütün İslam ülkeleriyle beraber son damla kanına kadar harb ilan edecektir." Ve Fransa demokrasi memleketi, hususi bir tiyatronun perdesini kapatamayacağı halde, kanun çıkartıp kapatmıştır, korkusundan. İşte adam böyle olur, hareket böyle olur. (Tiyatro ve Tesiri)
  • Bazıları "ben Allah'ı severim, ondan korkmam" der. Bilmez ki, korku sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Sevgi korkunçtur; dağın tepesini seven, uçurumdan nasıl korkmaz? (Mümin - Kâfir)
  • İslam, Türkiye'de bozuldu ve her yerde bozuldu; Türkiye'de düzelmelidir ki, her yerde düzelsin!.. (Dünya Bir İnkılap Bekliyor)
  • Hamlet, bence en büyük eseridir; bir melankoli eseri... Ruhu içinde derinleşe derinleşe bütün cemiyet alakalarını kaybeder hale gelen ve ruhunun ısdırap kutbundan en mahrem iklimine geçen bir tipin hikayesi.. (Tiyatro ve Tesiri)
  • İnsanoğluna en çok dokunan sevmediğini sevmeye davet edilmesi değil de, sevdiğini sevmekten vazgeçmeye zorlanmasıdır. (Hazreti Ali)
  • “Japonları zafere eriştiren, ruh, disiplin ve bilgidir.” (Künye)
  • Sizə, universitetli hörmətli xanım, içində yaşadığınız dünya, fikrə fikirlə cavab verməyi öyrətmir, amma birkəlməlik qəlibləri yadda saxladır. Qutudan fiş çıxaran kimi, hər fikrin bircə kəlməlik mənasını çıxarırsınız, vəssəlam... Sonra da "axmaqlıq" yerinə "paradoks" özünüzü xəstəliyi sağaltmış həkim hesab eləyirsiniz. (Seçilmiş Əsərləri)
  • Beyaz perdede hissizlik, aşk ve alaka levhaları neden mi en haşmetli ilim kitaplarından daha fazla müşteri buluyor? (Çerçeve 2)
  • “Hiçbir sahtekarlık, hakikatin yüzünü boyayamaz.” (Para)
  • - Ne o Selma, ağlıyor musun? - Çok basit... Ben her zaman ağlarım...Her şeye ağlarım... (Deprem)
  • Hapishaneleri kaldırmak, kökünden kazımak ve cezalıları devlet emrindeki iş tesislerinde, şu veya bu suretle çalışmağa mahkûm etmek lâzımdır. Meselâ beş sene filân maden ocağında, üç ay falan yük taşıma işinde vesaire vesaire. (Vesikalar Konuşuyor)
  • - Sen şapkasız geziyorsun! Şapka giymen lâzım! Gel bizimle karakola! Zulmün bu kadarı olur. (Son Devrin Din Mazlumları)
  • Bana, temiz bir müminin anlattığına göre, asıldığı günün gecesi, saf ve dünyadan geçmiş bir İslam kadını, rüyada, Allah'ın Resülünü görmüş... Kâinatın Efendisi, kadına sol elini uzatmış... Kadın, acaba niçin Âlemin Fahri bana sağ elini uzatması diye düşünürken cevap gelmiş: Sağ elimde Adnan var!.. Bu bir rüyadır, hiçbir bakımdan şer'î huccet değildir ve yalnız görüldüğüyle hakikattir; öz hakikatiyse Allah'a malum.... Fakat her şeye rağmen, ötelere ve esrar âlemine inananlar için güzel bir ümit vaadı... Eğer Allah, Islâmiyeti koruduğun yalanını, sana, o beyin yırtıcı ve yürek delici yalnızlığın içinde doğrulttuysa, sen bir şehitsin ve Allah Resulü'nün ilyltifatına layıksın... Elveda Adnan Bey! İnşallah yeni yetişeceklere ders olsun!.. Elveda!.. (Benim Gözümde Menderes)

Yorum Yaz