Sorularla Eski Türk Tarihi - Ali Ahmetbeyoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sorularla Eski Türk Tarihi kimin eseri? Sorularla Eski Türk Tarihi kitabının yazarı kimdir? Sorularla Eski Türk Tarihi konusu ve anafikri nedir? Sorularla Eski Türk Tarihi kitabı ne anlatıyor? Sorularla Eski Türk Tarihi PDF indirme linki var mı? Sorularla Eski Türk Tarihi kitabının yazarı Ali Ahmetbeyoğlu kimdir? İşte Sorularla Eski Türk Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ali Ahmetbeyoğlu
Yayın Evi: Yeditepe Yayınevi
İSBN: 6055200411
Sayfa Sayısı: 368
Sorularla Eski Türk Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Türk Milleti tarihin ilk dönemlerinden beri doğuda Çin içlerinden batıda Orta Avrupa'ya, kuzeyde Sibirya'dan güneyde Yemen ve Habeşistan'a kadar uzanan geniş coğrafyaya yayılmış, günümüze kadar gelen bir tarih meydana getirmiştir. Dünya tarihinde hiçbir milletin bu kadar farklı sahayı vatan haline getirerek hükümran olduğu olduğu görülmemiştir. Bu sebeble Türk tarihini bilmek ve anlamak aynı zamanda bir çok milletin tarihi hakkında da az veya çok bilgi sahibi olmak demektir. Bu babda zincirin halkaları gibi Türk tarihinin bütünlüğü içerisinde İslamlaşmadan evvelki devirlerimiz ayrı bir ehemmiyet taşımıştır.
Bu bağlamda, elinizdeki eserde Türk adının ortaya çıkışından, Türklerin dünyanın dört bir tarafına yayılmaları, yurt tuttukları coğrafyalarının özellikleri, eski devir Türk tarihi çalışmalarında karşılaşılan zorluklar, eski Türk devletlerinin siyasi tarihlerinin ana hatları, Türk devlet teşkilatı, Türk toplumunu oluşturan en ufak birim olan aileden, hükümdarlara kadar Türk sosyal hayatı, İslamiyet öncesi Türk edebi eserleri, kahramanları ve destanları gibi konularda en çok merak edilen sorular cevaplandırılmaktadır. Bu eserin tarihçiler yanında, Türk tarihinin eski dönemlerine merak duyan ve atalarını tanımak isteyen, toplumun her meslek ve kesiminden herkes için faydalı olacağı kanaatindeyiz.
(Tanıtım Bülteninden)
Sorularla Eski Türk Tarihi Alıntıları - Sözleri
- (…) Bu sayede Slavlar Tuna, Vistül ve Bohemya ovalarına yerleşirken gelecekteki Slav devletlerinin etnik temeli, Avarlar tarafından atılmış oluyordu. Suriyeli Piskopos Johannes’in tabiri ile “eskiden ormanlardan dışarı çıkamayan Slavlar, Avarlar sayesinde disiplinli savaşa alıştılar ve at sürüsü, gümüş ve altın sahibi oldular.” Kısacası Avarlar tarafından sistemli bir şekilde göç ettirilmeleri neticesinde, bugünkü Hırvatistan, Sırbistan, Çek, Slovakya ve Polonya’nın etnik yönden temeli atılmıştır.
- Ortaya atılan bütün iddialara rağmen, yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılan tarihî, arkeolojik, etnografik, coğrafî, linguistik belge ve delillerle bunların Hiung-nu denilen Asya Hunlarının devamı ve torunları oldukları ortaya konmuştur.
- Türk düşüncesinde ve devlet anlayışında ülke, hükümdarın şahsi tasarrufta bulunabileceği malı değil, bütün milletin ortak toprağı görülmüştür.
- Göktürkler 200 yıllık tarihleri sonunda yok olmamışlardır. Onların bıraktığı kavmî, sosyal, kültürel, idarî ve askerî miras, Göktürkler’den sonra kurulan ilk devlet olan Uygurlar’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar bütün Türk devletleri tarafından kullanılmıştır.
- Göktürk, Uygur, Selçuklu hükümdar aileleri Alp Er Tunga’yı en eski ataları olarak kabul etmişlerdir.
- “Türk tarihini araştırmak için sadece Türkolog olmak yetmez. Aynı zamanda Sinolog, İraniyatçı, Arabiyatçı, Bizantolog olmak gerekir.”
- “Türklerin kadınları erkekleri gibidir. Hayvanları da kendileri gibi Türk hususiyetini taşır… Yalnız saydığımız sebeplerden dolayı Türk’ün vatanına karşı duyduğu iştiyak diğer insanlara göre daha fazla ve şiddetlidir.”
- (…) Diğer taraftan İskitleri Pers olarak kaydeden Fransız tarihçisi René Grousset, “Bugünkü dilciler İskitleri İran halkları arasında olarak düşünüyorlar ise de onların hayat tarzları Türk soyundan Hun ve Göktürkler’le hemen hemen aynı idi” demekten kendini alamamıştır.
- Çin kaynakları, Uygurlar’ın Göktürkler gibi Hunlar’ın neslinden olduğu yolundaki haberlerde hem fikirdirler ve onların da kurttan türediklerini belirtirler. Fakat bunun yanı sıra Uygurların ağaçtan türediklerine dair efsaneler de mevcuttur.
- “Türkistan 1925 yılından beri Sovyet terminolojisinde ‘Orta Asya ve Kazakistan’ olarak geçmektedir. Türkistan’ı, halkların karışabileceğini ispatlamak için bir deney sahası olarak göstermek isteyen Rusya, bu ülkenin ismini reddederek Türkistanlılar arasındaki aynı millete mensup olma şuurunu yok etmek istemekte, Türkistan’ı Rus sömürgeciliğinin temel unsuru yapma gayretleri içinde ‘Türkistan’ isminin kullanılmasına hiçbir şekilde tahammül edememektedir. Hayret verici ve yanlış bir şekilde bazı batılı araştırmacılar da 1950’den bu yana, bir Sovyet tabiri olan Orta Asya’yı kullanmakta, böylelikle batı kamuoyunda ve İslam âleminde ‘Türkistan’ kelimesinin unutulmasını sağlayarak Sovyet görüşüne hizmet etmektedirler. Türkistan, Orta Asya’yı meydana getirmemekte; Orta Asya topraklarının içinde bulunmaktadır…”
- “Vatan sevgisi, bütün insanları ve bütün memleketleri kapsayan bir hususiyet olmakla beraber aralarında benzerlik, uygunluk, vücut benzerliği ve vücutlarındaki terkibin aynı olması dolayısıyla Türklerde diğer milletlerden daha fazla ve daha köklüdür. Türkler, Araplardan başka milletler içinde vatan sevgisine en fazla sahip olan millettir. Çünkü onların vücutlarının terkibinde, tabiatlarının karışımında, başka milletlerin sahip olmadıkları derecede memleketlerine, topraklarına dair hususiyetler, vatanlarının suyuna çekme hassası ve diğer kardeşlerine benzerlik vardır.”
- (…) Birçok Peçenek, Bizans ordusunda hizmet almış ve bilhassa 1048’den sonra sayıları artan bu ücretli askerler Selçuklulara karşı Anadolu’ya gönderilmiştir. Ancak bunlardan İmparator Konstantinos Monomakhos’un emri ile Üsküdar yakasına geçirilen 15 bin Peçenek atlısı, böyle bir vazifeyi kabul etmeyerek -Boğaziçi’ndeki gemiler kasten kaldırıldığı için- Başbuğ Katalın’ın idaresinde atları üstünde Boğazı yüzerek Rumeli sahiline çıkmışlar ve Tuna’ya dönmüşler (1050), daha sonra da 1071 Malazgirt Muharebesi’nde Bizans ordusundaki bir kısım Peçenek kuvvetleri, soydaşları tarafına geçmişlerdir.
- Eski Türk toplumunda zina yapan evlilerin, adam öldürmenin, suçüstü yapılan soygunun, bağlı atı çalmanın, barış zamanında başkasına kılıç çekmenin, ordudan kaçmanın ve vatana ihanet etmenin cezası idamdı.
- İslam öncesi Türk tarihine toplu olarak bakıldığında elliden fazla devlet kurulduğu görülür. Bunların bazısı aynı çağda fakat ayrı coğrafî mekandadır. Bu, hiçbir kavmin gerçekleştiremediği bir durum, hayalinde bile zorlanılacak bir gerçekliktir.
- Bilge Kagan bir süre sonra şehirlerin etrafını kale ve surlarla çevirmek ve bu şehirleri Budist mabet ve tapınaklarıyla donatmak istedi. Ancak bunların gerçekleşmesi Türk törelerine ve geleneklerine uygun değildi. Bu sebeple Tonyukuk devreye girerek, “Olmaz! Türk halkının nüfusu az, Çin’in yüzde biri kadar bile değil, bizim onlara karşı uzun süredir direnebilmemizin sebebi, sadece su ve otları izleyerek yaşamamız, oturduğumuz yerin devamlı olmamasıdır. Güçlü olduğumuzda, askerlerimiz ile istila ve yağma hareketlerine geçmeliyiz; zayıflayınca da dağ ve ormanlara kaçıp gizlenmeliyiz. Eğer kale ve surlar yapıp yerleşir, eski âdetlerimizi değiştirirsek, günü birinde mağlup olur ve T’ang tarafından yutuluruz. Ayrıca, mabet ve tapınaklarda yapılan ibadet ile insanlar, insancıl ve zayıf olarak yetişmektedir; mücadeleci olmanın, savaşmanın ve güçlenmenin yolu bu değildir” dedi ve Bilge Kagan’ı yine ikna etmeyi başardı. (...) Yine bu olaylar Göktürk Devleti’nde istişareye önem verildiğini ve Kagan’ın her istediğini yapamadığını ortaya koymaktadır.
Sorularla Eski Türk Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabı okurken adeta karşında biri varmış havasına kapılıyorsunuz ancak tarihe ilgisi olan arkdaşalara sıkıcı gelebilir öyle bilinmedik şeyler yazmıyor sohbet havası tamamen yani çok beğendim diyemem ama zaman zaman ilgimi çeken yerlerde oldu taibi uzun lafın kısası okumaktan zarar gelmez fakat gerçekten kültürünüze kültür katmak istiyorsanız bu kitabı malesef öneremem (Adem Turan)
Türk Tarihini merak ediyorsanız bu kitabı okumadan geçmeyin. Konular düzenli bir şekilde sıralanmış, sorularla okuyuculara kolay, anlışılabilir, detaylı bir tarih sunulmuş... Karmaşıklıktan uzak bir şekilde kişi, mekan, tarihler işlenmiştir. Tarih öğrencisi iseniz başucu kitabı niteliğinde ... (alpheus)
Kitap, Türklerin Türkistan coğrafyasında yaşadıkları süre boyunca başlarından geçenleri, müslüman olup Anadolu’ya göç edinceye kadarki bütün o uzun tarihî serüveni, kurulan devletleri, liderleri, boyları, altın çağları, kara günleri, yükselişleri, çöküşleri, savaşları, toplumsal yaşamı, kültürel ögeleri, elçilerin seyahatlerini, onlar hakkında başka başka milletlerin neler neler dediğini, kimi zaman yüzeysel kimi zaman da derinlemesine, oldukça başarılı şekilde işlemiş. Öyle bir kitap ki Türk tarihini okumaya başlayacak birine bir kitap önerecek olsam hem ağır gelmeyecek hem de giriş niteliğinde olması dolayısıyla doğrudan bu kitabı önerirdim. Kitabın yazarı Ali Ahmetbeyoğlu’nun ağırlıklı çalışma alanı İslamiyet öncesi Avrupa’daki Türk tarihi üzerine. Bu kitabı okuduktan sonra bu alandaki diğer kitaplarını da hemen alıp okumak istiyorum açıkçası. Çünkü söylemek için söylemiyorum, bu alanda gerçekten çok kaliteli bir kitap yazmış, emeğine sağlık. (MertcanG)
Sorularla Eski Türk Tarihi PDF indirme linki var mı?
Ali Ahmetbeyoğlu - Sorularla Eski Türk Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sorularla Eski Türk Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ali Ahmetbeyoğlu Kimdir?
1964 yılında Kayseri’de dünyaya gelen Ali Ahmetbeyoğlu, 1976 yılında Kayseri Namık Kemal İlkokulu’ndaki, 1979 yılında Kayseri 50. Dedeman Ortaokulu’ndaki, 1982 yılında ise Kayseri Lisesi’ndeki eğitimini tamamlayarak mezun oldu. 1987 yılı Haziran ayında İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirerek, Eylül ayında aynı fakültenin Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans eğitimine başladı. Aynı üniversitede, “Grek Seyyahı Priskos (V.Asır)’a Göre Avrupa Hunları” isimli Yüksek Lisans tezini bitiren Ali Ahmetbeyoğlu 1990 yılında aynı kürsüde doktoraya başladı. Doktora konusu ile alakalı çalışmalarda bulunmak üzere devlet bursu ile 1992-93 yılları arasında Macaristan’da bulunan Ahmetbeyoğlu, 1997 yılında “Avrupa Hun İmparatorluğu” konulu doktora tezini tamamlayarak Doktor unvanını aldı. 1987 Kasım ayında Genel Türk Tarihi kürsüsüne Araştırma Görevlisi olarak atanan Ali Ahmetbeyoğlu, 1999 Ekim ayında ise aynı Anabilim Dalı’na Yrd. Doç. Dr. olarak atandı. Halen bu görevini devam ettirmekte olan Ali Ahmetbeyoğlu’nun çeşitli bilimsel dergilerde yayınlanan çok sayıda makalesi ve yayınlanmış kitapları mevcuttur. Doğu Avrupa, Orta Asya tarihi, kültürü, stratejisi ve Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler üzerine çalışmalarını devam ettirmektedir.
Ali Ahmetbeyoğlu Kitapları - Eserleri
- Sorularla Eski Türk Tarihi
- Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı
- Avrupa Hunları
- Altaylardan Kafkaslara Türk Devletleri
- Avrupa Hun İmparatorluğu
- Grek Seyyahı Priskos'a Göre Avrupa Hunları
- Atlı Şehirliler
- Afganistan Üzerine Araştırmalar
- Türk Tarihi ve Kültürü
- Irak Dosyası (2 Cilt, Takım)
- Ortadoğu : Kaos mu Düzen mi?
- Türkistan Seyahatnamesi
Ali Ahmetbeyoğlu Alıntıları - Sözleri
- İslam öncesi Türk tarihine toplu olarak bakıldığında elliden fazla devlet kurulduğu görülür. Bunların bazısı aynı çağda fakat ayrı coğrafî mekandadır. Bu, hiçbir kavmin gerçekleştiremediği bir durum, hayalinde bile zorlanılacak bir gerçekliktir. (Sorularla Eski Türk Tarihi)
- “Türklerin kadınları erkekleri gibidir. Hayvanları da kendileri gibi Türk hususiyetini taşır… Yalnız saydığımız sebeplerden dolayı Türk’ün vatanına karşı duyduğu iştiyak diğer insanlara göre daha fazla ve şiddetlidir.” (Sorularla Eski Türk Tarihi)
- Peki neden yapılıyordu bu şiddetli savaşlar? İnsanların birbirlerine silâhlarla saldırmalarına sebep olan bu nefret nereden kaynaklanıyordu? İnsanların sadece liderleri için yaşadıkları bilinen bir gerçektir ve bir tek bu liderin sözüyle binlerce insan savaşıyor. Sonuçta yüzyıllar boyunca tabiatın yarattığı güzellikler bir anda yok olup gidiyor. (Avrupa Hunları)
- Bize ve diğer "barbarlara" çok tatlı ve leziz yemekler getirildi. Diğer iskitlere ve bize gümüş tabaklarda, Attila’ya ise tahta tabakta et getirmişlerdi. Her cihette mutedil ve kanaatkar idi. Misafirlere altın ve gümüş kadehler verildiği halde "O"nun kadehi tahtadan idi. Sırtındaki elbiseleri, ayakkabıları, kılıcının kabzası, kılıfı ve atının takımları askerlerininkinden hiç de farklı değildi. (Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı)
- Öyleki iç çamaşırını bilmeyen Romalılar, karşılarında keten gömlekle gördükleri Hunlardan iç çamaşırı ve gömleği alarak kullanmağa başlamışlardı. (Avrupa Hun İmparatorluğu)
- Attila ise sığınağın önüne büyük bir ateş hazırlatmıştı. Böylece, düşmanın gelmesi halinde, onların eline düşmektense ateşe atılıp ölmeyi tercih etmişti. (Avrupa Hun İmparatorluğu)
- Tuna'nın batısında Panrıonia'daki Ostrogotlar ve Tuna'nın doğusuna yerleşmiş olan Gepidler gibi Germen menşeli insanlar hala nüfusun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Ostrogotlar ve Gepidlcr Hun hakimiyetinde bulunmalarına rağmen, kendi krallarını seçmelerine izin verilmişti. Bunlar içişlerinde serbest olmakla birlikte dış ilişkilerde Hunlara tabi idiler." (Avrupa Hun İmparatorluğu)
- İskit memleketlerinde veya başka hiç bir memlekette hüküm sürenlerin arasında onun gibi bir büyük adam çıkmamış, bu kadar kısa zaman içerisinde onun gibi bu iktidara sahip olup, büyük iş başaran kimse olmamıştı. (Grek Seyyahı Priskos'a Göre Avrupa Hunları)
- İçeri girdiğimiz zaman Attila'yı ahşaptan yapılmış bir tahtta otururken bulduk. (Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı)
- (…) Birçok Peçenek, Bizans ordusunda hizmet almış ve bilhassa 1048’den sonra sayıları artan bu ücretli askerler Selçuklulara karşı Anadolu’ya gönderilmiştir. Ancak bunlardan İmparator Konstantinos Monomakhos’un emri ile Üsküdar yakasına geçirilen 15 bin Peçenek atlısı, böyle bir vazifeyi kabul etmeyerek -Boğaziçi’ndeki gemiler kasten kaldırıldığı için- Başbuğ Katalın’ın idaresinde atları üstünde Boğazı yüzerek Rumeli sahiline çıkmışlar ve Tuna’ya dönmüşler (1050), daha sonra da 1071 Malazgirt Muharebesi’nde Bizans ordusundaki bir kısım Peçenek kuvvetleri, soydaşları tarafına geçmişlerdir. (Sorularla Eski Türk Tarihi)
- Gerçekten Romalılar, her şeyde Attila’nın sözünü dinliyorlardı. Onun talimatlarını bir efendinin emirleri telakki ediyorlardı. (Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı)
- Rua'nın kardeşlerinin isimleri Oktar, Aybars ve Muncuk'tur. Attila'nın babası olan Muncuk erken yaşta vefat etmiştir. Aybars ise büyük bir ihtimalle Doğu kanadı komutanıdır. Oktar ise Batı kanadı komutanı olarak Ren Nehri kıyısındaki Burgundlar'la mücadele etmiştir. (Avrupa Hunları)
- Romalılar, her şeyde Attila'nın sözünü dinliyorlardı. Onun talimatlarını bir efendinin emirleri gibi telakki ediyorlardı. (Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı)
- Hunlar, Gotların öncüleriyle uğraşmadılar. Onları dikkatlice farkettirmeden kuşattılar. Ay ışığının aydınlattığı bir gecede, rakiplerinin çok zor geçilir dedikleri nehri geçtiler. (Avrupa Hunları)
- Devletin ve imparatorluğun hazine kaynakları lüzumlu harcamalara, ihtiyaçlara değil fakat saçma gösterilere, boş, faydasız, şan, şöhret dolaşmalarına, sefalarına, ölçüsüz zevklere ve ihsanlara haşredilmişti. (Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı)
- Romalılar, her şeyde Attila'nın sözünü dinliyorlardı. Onun talimatlarını bir efendinin emirleri telakki ediyorlardı. (Grek Seyyahı Priskos'a Göre Avrupa Hunları)
- Uldız, Attila'nın Roma Seferi'ne kadar takip edilecek Hun dış politikasının esaslarını belirlemiştir. (Grek Seyyahı Priskos'a Göre Avrupa Hunları)
- Ortaya atılan bütün iddialara rağmen, yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılan tarihî, arkeolojik, etnografik, coğrafî, linguistik belge ve delillerle bunların Hiung-nu denilen Asya Hunlarının devamı ve torunları oldukları ortaya konmuştur. (Sorularla Eski Türk Tarihi)
- Naissus(Niş)'a gelirken şehri halksız ve sadece kiliselerin harabeleri arasında bir kaç hasta bulduk. Nehirden biraz ilerideki ovada ikamet ettik (çünkü bütün nehrin kenarı savaşta ölmüşlerin kemikleri ile doluydu). (Atilla'nın Sarayı'nda Bir Romalı)
- (…) Bu sayede Slavlar Tuna, Vistül ve Bohemya ovalarına yerleşirken gelecekteki Slav devletlerinin etnik temeli, Avarlar tarafından atılmış oluyordu. Suriyeli Piskopos Johannes’in tabiri ile “eskiden ormanlardan dışarı çıkamayan Slavlar, Avarlar sayesinde disiplinli savaşa alıştılar ve at sürüsü, gümüş ve altın sahibi oldular.” Kısacası Avarlar tarafından sistemli bir şekilde göç ettirilmeleri neticesinde, bugünkü Hırvatistan, Sırbistan, Çek, Slovakya ve Polonya’nın etnik yönden temeli atılmıştır. (Sorularla Eski Türk Tarihi)