diorex
Dedas

Sosyoloji Dersleri - Emile Durkheim Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sosyoloji Dersleri kimin eseri? Sosyoloji Dersleri kitabının yazarı kimdir? Sosyoloji Dersleri konusu ve anafikri nedir? Sosyoloji Dersleri kitabı ne anlatıyor? Sosyoloji Dersleri PDF indirme linki var mı? Sosyoloji Dersleri kitabının yazarı Emile Durkheim kimdir? İşte Sosyoloji Dersleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 23.04.2022 04:00
Sosyoloji Dersleri - Emile Durkheim Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Emile Durkheim

Çevirmen: Ali Berktay

Orijinal Adı: Leçons de Sociologie

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750504006

Sayfa Sayısı: 288

Sosyoloji Dersleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sosyoloji Dersleri, sosyolojinin kurucusu ünlü Fransız sosyolog Emile Durkheim'ın 1890'dan itibaren Fransa'nın çeşitli üniversitelerinde verdiği derslerin, konferansların notları. Durkheim hayattayken biraraya getirilip yayımlanmayan bu notlar, ölümünden yıllar sonra dönemin İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Hüseyin Nail Kubalı tarafından ilk kez kitap haline getirildi. 

Sosyoloji Dersleri, Durkheim'ın meslek ahlâkı, yurttaşlık ahlâkı, her türlü toplumsal sınıftan ayrı genel ödevler, mülkiyet hakkı, anayasal haklar, sözleşme hukuku, sözleşme ahlâkı gibi önemli sosyolojik konulardaki görüşlerini metodlu ve öğretici bir biçimde ele alıyor. Sözkonusu alanlara özellikle ahlâk incelemesi çerçevesinde yaklaşan ve olguların tanımlanıp, gözlenmesine öncelik veren Durkheim'ın yönteminin temel ilkelerini ve öğretisinin ana hatlarını kabaca ortaya koyduğu çalışma, bir araştırma inceleme kitabından ziyade öğretici olma iddiası taşıyor. Toplumsal bilincin kaynaklarını anlamak için girişilen bu çaba, Durkheim'ın toplumsal olgunun önce yapılanmasına, daha sonra da yorumlanmasına katkısını anlamamızı sağlıyor.

Sosyoloji Dersleri Alıntıları - Sözleri

  • Devlet düşünüp karar aldığında, onun aracılığıyla toplumun düşünüp karar aldığını ileri süremeyiz; doğrusu, devletin toplum için düşünüp karar aldığıdır. Devlet basit bir yönlendirme ve yoğunlaşma aracı değildir. Bir anlamda alt grupların örgütleyici ve düzenleyici merkezidir.
  • Bozulmayan kurum yoktur; ya yeni varoluş koşullarına kendini uydurmak üzere zamanında değişmeyi beceremez ya da bazı özelliklerini dışlayıp tek taraflı bir yönde gelişmesi yüzünden sorumluluğunu üstlendiği hizmetleri veremeyecek bir hale gelir. Ama o zaman yapılması gereken, söz konusu kurumun sonsuza kadar yararsızlaştığını ilan edip ortadan kaldırmak değil, onu ıslah etmeye çalışmaktır.
  • Sınırlı bir toplulukta yaşam koşulları çok değişmez, alışkanlıklar insanların üzerinde rakipsiz bir hâkimiyet kurarlar ve sonunda yeniliklerden korkulmaya başlanı
  • Bireylerin çıkarları ait olduğu grubun çıkarlarıyla aynı değildir, hatta çoğunlukla birinciler ve ikinciler arasında tam bir çatışkı söz konusudur. Birey, dikkate alması gereken bu toplumsal çıkarları ancak belli belirsiz bir biçimde fark eder, hatta bazen fark etmez, çünkü bunlar onun dışında kalan çıkarlardır.
  • Devlet, toplumsal düşünce organıdır. Bu durum, her türlü toplumsal düşüncenin devletten kaynaklandığı anlamına gelmez. Emilie DURKHEIM
  • Kamusal yaşamın duygusal düzeyini yükselten her şey cinayet oranını da yükseltir.
  • Hastalık sağlığın zıttı değilse, ahlâksızlık da ahlâklılığın zıttı değildir; her ikisi aynı halin farklı biçimlerinden, manevi yaşamın ve fiziksel yaşamın iki farklı biçiminden başka bir şey değillerdir.
  • Hükümetin görevi, sadece toplumun ne düşündüğünü ortaya çıkarmak için değil, aynı zamanda toplumdaki en yararlı şeyleri saptamak için tüm bu olanakları kullanmaktır. Neyin yararlı olduğunu kalabalıktan daha iyi saptayabilecek bir konumdadır; dolayısıyla şeylere kalabalıktan farklı bir gözle bakabilmelidir. Kuşkusuz yurttaşların ne düşündüğü konusunda da bilgisi olmalıdır, ama bu onun için konuyu düşünmede, tartıp biçmede yararlanılacak unsurlardan biridir sadece ve madem ki özel bir biçimde düşünmek üzere oluşturulmuştur, o halde kendince düşünmelidir. Onun varlık nedeni budur. Aynı şekilde toplumun geri kalanının da onun ne yaptığını, ne düşündüğünü bilmesi, onu takip edip yargılaması şarttır; toplumsal örgütlenmenin bu iki bölümü arasında olabilecek en kusursuz uyum bulunmalıdır. Ama bu uyum, devletin yurttaşlar tarafından köleleştirilmesini ve onların isteklerinin, iradelerinin yankısı haline indirgenmesini gerektirmez. Böyle bir devlet anlayışı, sözde ilkel demokrasilerin temelinde bulunan anlayışa fazlasıyla yakındır. Tek fark, devletin dışsal örgütlenmesinin daha ustaca ve karmaşık bir nitelik göstermesidir.
  • Monarşi, kolektif güçleri giderek merkezileştirerek, kollarını her yöne uzatarak, toplumsal kitlelere daha yakından nüfuz ederek demokrasinin geleceğini hazırlamış ve kendisi de daha önce var olana göre demokratik bir yönetim halini almıştır. Devlet reisinin o sırada kral unvanını taşıması tamamen ikincil derecededir; asıl dikkate alınması gereken, onun memleketin bütünüyle sürdürdüğü ilişkilerdir; toplumsal fikirlerin açıklığa kavuşturulması işini daha o zamandan memleket fiilen üstlenmişti. Yani demokrasi nehrinin gürül gürül akması sadece son kırk veya elli yılın işi değildir. Sular, tarihin başlangıcından bu yana sürekli kabarmaktadır.
  • Kesinlikle reddedilmesi gereken bir şey varsa, o da devleti ortadan kaldırarak eleştirmenlere çok basit bir itiraz noktası sunan bir anlayışı kabul etmektir. Bu şekilde anlaşılan demokrasi, toplumların başlangıcında gözlemlenen demokrasidir. Eğer herkes yönetiyorsa o zaman ortada bir yönetim yok demektir. Halk topluluklarını yaygın, bulanık ve anlaşılması güç kolektif duygular yönlendiriyor demektir. O halkların yaşamına yön veren hiçbir açık düşünce yoktur. Bu tür toplumlar, davranışları sadece rutinden ve önyargılardan esinlenen bireylere benzer. Yani onları ilerlemenin bir aşaması olarak sunamayız.
  • Ortak çıkarları bulunan insanlar sadece bu çıkarları korumak, onları rakip birliklere karşı genişletmek için birleşmezler; bir araya gelmenin, bir çok kişinin yekvucut olmasının, kendini düşmanların ortasında yitip gitmiş hissetmemenin zevkini yatmayı, bir ruh ortaklığını paylaşmayı, yani sonuç olarak birlikte aynı ahlâkî yaşamı sürdürebilmeyi de amaçlarlar.
  • Demokrasi bizim yüzyılımızın bir keşfi veya bu yüzyılda yaşanmış bir yeniden doğuş değildir.

Sosyoloji Dersleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Sosyoloji Dersleri PDF indirme linki var mı?

Emile Durkheim - Sosyoloji Dersleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sosyoloji Dersleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Emile Durkheim Kimdir?

Émile Durkheim (15 Nisan 1858, Epinal - 15 Kasım 1917, Paris); Fransız sosyolog, sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır.

Sosyoloji adı her ne kadar August Comte tarafından verilmiş olsa da, Fransız Sosyolojisi 19. yüzyılın sonundaki güçlü etkisini ona ve onun kurmuş olduğu L'Année Sociologique isimli yayına borçludur.

Hayatı ve Düşüncesi

15 Nisan 1858 tarihinde Epinal, Loren'de bir Yahudi Hahambaşı'nın oğlu olarak dünyaya geldi. Felsefe öğretmenliği yaptı. 1885 de Almanya'da bulundu. Fransa'ya dönüşte yayımladığı makaleler ilgi topladı. 1887 Bordeaux Üniversitesi'nde ders vermeye başladı. 1902 yılında Sorbonne Edebiyat Fakültesi'nde çalışmalarını sürdürdü. 1906 yılında Buisson'un ölümü üzerine Sorbonne Eğitimbilim Profesörlüğüne getirildi.

Durkheim toplumbilimi kendi olgularını kendi ön dayanaklarıyla işleyen bir bilim durumuna getirdi. Auguste Comte'un fiziği, Herbert Spencer'in biyolojiyi örnek alıp inceledikleri toplumsal olaylar ona göre yalnız kendi türünden olaylarla açıklanabilir, "toplumsal olay" bireye bağlı ve bireyle başlayıp biten bir süreç değildir. Toplumsal olay bireyi aşkındır, birey ona katılır. Her birey için toplumsal olaya katılmak kaçınılmaz bir zorunluktur. Çünkü toplumsal olaylar; genel zorunlu bireyi ve bireyler arası ilişkileri belirleyen din, ekonomi, hukuk, ahlâk, siyaset, bilim ve sanat türünden olaylardır. İnsanın kendine özgü bireyliğini ve topluma özgü toplumsallığını saptar. İnsan genel doğruları hazırca, tartışıp araştırmadan toplumdan alır. Bu doğrular: bireyin, kendisi, başkaları, insanlar arası ilişkiler, doğa, evren olguları üzerine yargılarına temel dayanak olur.

Toplum bir başka yanıyla da insana ilişkin her kurumun temeli olup doğal bir bileşimdir. Kurumlar örneğin din ve Tanrı anlayışı da topluma bağlıdır ve onunla birlikte gelişip evrimleşir.

Durkheim bilgi anlayışında toplumun görüşünü örnek alır. Bilgide en genel kavramlar tek tek şeylerin tümünden bağımsız olmayıp tersine onlara uygulanabilen, topluma ilişkin kavramlar olduklarından en geçerli kavramlardır. Bunların mutlak, öncesiz sonrasızca doğru ve kesin kavramlar oldukları da söylenemez. Bilginin temel taşları olan genel kavramlar toplumla birlikte zaman ve uzam bağlamında değişip gelişen kavramlardır.

Din sosyolojisi ile ciddi olarak ilgilenen Durkheim'in eserlerinin bir kısmı Türkçeye çevrilmiştir. Comte'un takipçisidir. Toplumu, Tanrı yerine koymuştur. Burada kasıt inançlı bir kimse davranışlarda bulunurken Tanrı'sını nasıl gözetirse "birey"inde davranışlarda bulunurken toplumu aynı şekilde gözettiğidir.

15 Kasım 1917'de Paris'te ölmüştür.

Emile Durkheim Kitapları - Eserleri

  • İntihar
  • Sosyolojik Yöntemin Kuralları
  • Sosyoloji ve Felsefe
  • Ensest Yasağı ve Kökenleri
  • Dini Hayatın İlkel Biçimleri
  • Toplumsal İşbölümü
  • Ahlak ve Toplum
  • Eğitim ve Sosyoloji
  • Sosyoloji Dersleri
  • Rousseau ve Toplum Sözleşmesi
  • Ahlak Eğitimi
  • Hobbes Üzerine
  • Felsefe Dersleri
  • Meslek Ahlakı
  • Sosyolojinin Öncüleri: Montesquieu ve Rousseau
  • Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri
  • Sosyalizm Dersleri
  • Montesquieu ve Sosyal Bilimin Gelişimi
  • Pragmacılık ve Toplumbilim
  • Terbiye ve Sosyoloji
  • Eğitim ve Sosyoloji
  • Dini Hayatın İlk Şekilleri
  • Sosyoloji ve Eylem

Emile Durkheim Alıntıları - Sözleri

  • Kendi kendimize yaratmadığımız bir dilde konuşuruz; icat etmediğimiz araç gereçler kullanırız; kendi başımıza tesis etmediğimiz hakları savunuruz; her nesil kendileri bir araya getirmediği bir bilgi hazinesini miras olarak alır ve böylece devam eder... İnsan ancak medenileştiği için insandır. (Dini Hayatın İlkel Biçimleri)
  • Özgürlük, kendi iradesini gerçekleştirmekten ziyade başkasının iradesine boyun eğmemeye dayanır, bir de başkasının iradesini kendi irademize boyun eğdirmemeye. Efendi olan kişi özgür olamaz. (Sosyolojinin Öncüleri: Montesquieu ve Rousseau)
  • Ruhumun yalnızlığı öyle bir kefendi ki insanları değil ,sadece doğayı ve Allah'ı görmek istiyordum. (İntihar)
  • Kendi tanrısına boyun eğen ve bundan dolayı da tanrısının kendisiyle beraber olduğunu düşünen insan, dünyaya güvenle ve artan bir enerji hissiyle yaklaşır. (Dini Hayatın İlkel Biçimleri)
  • bir vicdan ne kadar bilgisizlik karanlığında ise değişime de o denli karşı çıkar .. (Toplumsal İşbölümü)
  • İnsan, medeniyet olmaksızın yalnızca bir hayvandır. (Ahlak Eğitimi)
  • Bugün bir hayli yükseklere çıkardığımız bilim ve eleştirel düşünce, uzun zamandır şüpheyle zapt edilmekteydi. (Eğitim ve Sosyoloji)
  • Kamu duygusunu inciten suçlar, ağırlık derecelerine göre genel tepkiler doğurabilecek güçte olan suçlardır. (Meslek Ahlakı)
  • Ekonomik fonksiyonlar millet kuvvetlerinin büyük bir bölümünü emmektedir. Birçok fertlerin hayatı ticaret ve sanat muhitlerinde geçiyor. Dolayısıyla da, bunların hayatının büyük bir bölümü her türlü ahlak faliyetinin dışında geçiyor. Çünkü bu muhitte ahlakın ancak pek zayıf bir izi vardır. Böyle bir durumun, büyük bir ahlak düşkünlüğü kaynağı olmaması mümkün müdür? (Meslek Ahlakı)
  • İnsan arzu ettiği her şeye sahiptir zira sadece sahip olduklarını arzu eder. (Rousseau ve Toplum Sözleşmesi)
  • Kendimizin icat etmediği bir dili konuşuruz; kendimizin bulmadığı aletleri kullanırız; kendimizin tesis etmediği haklardan söz ederiz. Her nesil, kendisinin biriktirmediği bir bilgi hazinesini miras alır vs. Medeniyetin bu türlü türlü menfaatl erini, topluma borçluyuz (Dini Hayatın İlkel Biçimleri)
  • Ancak din, vardır; o verili bir olgular sistemidir; bir başka ifadeyle, o bir gerçekliktir. (Dini Hayatın İlkel Biçimleri)
  • İnsanlık ilerleme kaydettikçe, fertler arasındaki anlaşmazlık artıyor. Öyleyse bugünden çıkaracağımız ders geçmiştekiyle aynı. Akıl, hakikate ulaşmaya muktedir değil. (Felsefe Dersleri)
  • Din başlarda yerine getirdiği iki işlevden birini ve sadece birini, yani spekülatif işlevi giderek terk etme eğilimindedir. Bilimin dinde karşı çıktığı şey, onun var olma hakkı değil, aksine şeylerin doğasını dogmatikleştirme talebi , insanı ve doğayı açıklayacak özel uzmanlığa sahip olduğu iddiasıdır. (Sosyoloji ve Felsefe)
  • "Kendini başkalarının efendisi sanan kimse onlardan daha fazla köle olmaktan geri kalamaz" (Rousseau ve Toplum Sözleşmesi)
  • Rousseau, Hobbes'un teorisini reddeder; her ne kadar Hobbes'un dehasından övgüyle söz etse de teorisini sıklıkla eleştirir. Savaş durumu hipotezi¹ iki nedenle ona kabul edilemez gelmektedir: 1) Savaşın ortaya çıkış sebebi bile - yani giderilmemiş ihtiyaçlar - mevcut değildir. İnsan kendisine lazım olan şeylere sahipse, neden başkalarına saldırsın? Hobbes kendi sistemine ancak medeni insanın karmaşık hassasiyetini doğa insanına atfederek ulaşmıştı; 2) Hobbes haksız yere ilkel insanın tüm acıma duygusunu yok saymıştır. Böyle bir erdem her türlü düşünceden önce geldiğinden doğa durumunda olmadığını söylemeye hakkımız yoktur. (Sosyolojinin Öncüleri: Montesquieu ve Rousseau)
  • Baskıcılar, düşüncenin denetlenemeyen bir şey olduğunu her fark ettiklerinde, onu yok etmeye çalışırlar. (Felsefe Dersleri)
  • Öyle de kana her türlü doğaüstü özelliği atfettirmiş olan bu kaba batıl inancın insanlığın ahlaki gelişiminin üzerinde muazzam bir etkisi olmuştur. Bu işin süresi boyunca bu etkinin sadece ensest meselesini hissettirmekle kalmadığı bile görülmüştür. Aynı sebebe bağlı olan başka türden fenomenler var: Bunlar genelde cinsiyetlerin ayrımına dair örf ve adetlerdir. Yukarıda aktardığımız olgularla günümüzde gözlerimiz önünde cereyan edenler arasındaki benzerliğe okurun şaşırmaması mümkün değil. Bütün bu benzerlikten hareketle, eğer okullarımızda, gündelik toplantılarımızda cinsiyet arasında bir çeşit engel varsa, eğer her bir cinsiyet adetler hatta yasalarla kendisine dayatılan belirli bir giyim tarzına sahipse, erkeğin kadına yasaklı -kadın bunları yerine getirmeye muktedir olmasına rağmen- rolleri varsa, kadının da erkeğe yasaklı rolleri varsa, kadınlarla ilişkimizde özel bir dil, özel davranışlar benimsemişsek, bunun nedeni kısmen binlerce yıldır babalarımızın genelde kanın, özellikle de regl kanının, yani bahsettiğimiz kan algısının tesiri altında olmalarıdır. Her tür varoluş nedeninden uzun zamandır yoksun, bu eski önyargıları fark etmeden, hala açıklanamaz bir alışkanlıkla itaat etmiyor elbette. Bununla birlikte, bunlar ortadan kaybolmadan önce, kendilerinden sonra ayakta kalan ve bizim de bağlandığımız davranış biçimlerinin doğmasına yol açtılar. (Ensest Yasağı ve Kökenleri)
  • Gerçek iktidar ve özgürlüğün ilk koşulu kendine hâkimiyettir. (Ahlak Eğitimi)
  • ... üzerinde yükseldiği sarsılmaz temeli görebilmek için yapıyı kuşatan tozu ve kumu bertaraf etmek gerekir. (Rousseau ve Toplum Sözleşmesi)

Yorum Yaz