Söylemin Düzeni - Michel Foucault Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Söylemin Düzeni kimin eseri? Söylemin Düzeni kitabının yazarı kimdir? Söylemin Düzeni konusu ve anafikri nedir? Söylemin Düzeni kitabı ne anlatıyor? Söylemin Düzeni PDF indirme linki var mı? Söylemin Düzeni kitabının yazarı Michel Foucault kimdir? İşte Söylemin Düzeni kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Michel Foucault
Çevirmen: Turhan Ilgaz
Yayın Evi: Hil Yayın
İSBN:
Sayfa Sayısı: 68
Söylemin Düzeni Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Felsefesini, sorunsallaştırma üzerinden kurgulayan ve bunu bir sistemin söylemi
haline gelmeden yapmaya çalışan Foucault için önemli olan, söylem ve söylemi
meydana getiren birliklerin anlaşılmasıdır. Süreksiz olmasına rağmen, süreklilik
gösteren bir süreç gibi algılanan söylem yasak, akıllılık - delilik, doğru-yanlış
karşıtlığı gibi dışlama usulleri üzerinden anlaşılmalıdır. Bu noktada bir
entelektüelin rolü de, söylem ve söylem birliklerine ilişkin reçeteler sunmak değil,
sadece zihinlerde alışkanlığa dönüşen bir takım düşünme tarzlarını yerle bir edip,
genel kabulleri kuşkulu hale getirerek onları sorunsallaştırmak ve değerlendirmek
olmalıdır.
Çalışma iki başlıktan oluşmaktadır, ilk bölüm söylem ve söylemin doğasına,
ikinci bölüm ise söylemin iktidar ile olan ilişkisine ayrılmıştır. Çalışmaya
Foucault’nun Collège de France’ta yaptığı açılış konuşmasındaki söylemin
dışında kalma arzusu ve bunu gerçekleştiremeyecek olmanın kaygısı kaynaklık
etmiştir
Söylemin Düzeni Alıntıları - Sözleri
- ...herşey sanki düşüncenin ve dilin oyunları arasından fışkırışının işaretlerine varıncaya dek, her şeyi silmek istemişlercesine cereyan ediyor...
- ...Söze başlamaktansa, sözün beni sarıp sarmalamasını ve beni, her türlü olası başlangıcın çok ötelerine taşımasını isterdim. Konuşacağım sırada, kimliği bulunmayan 1sesin benden epey önce söze başlamış olduğunu farkedivermek ne hoş olurdu...
- ...Klasik edebiyatta, dostluk karşılıklı tanışmanın ortamıdır. Geleneksel olarak en yüce erdem düzeyinde görülmez ama, Aristoteles'i de Çiçeron'u da okuduğumuzda, onun gerçekte en yüce erdem olduğu izlenimini ediniriz; zira çıkar gözetmez ve süreklidir, kolayca satın alınmaz, bu dünyanın yararını ve zevkini yadsımaz ve yine de başka 1şeyler arar...
- ...Düşündüğüm, her- şeyin kötü olduğunu söylemek değil ama her yerde kötülük tehlikesi olduğunu söylemek; bu ikisi de aynı şeyler değil. Eğer herşey tehlikeliyse, o halde herzaman yapmamız gereken 1şeyler vardır. Böylece benim tavrım rehavete değil, kötümserliği dışlamayan 1eylemliliğe götürüyor...
- ... En apaçık, aynı zamanda da en tanıdık olanı, yasak'tır. Hep bilindiği gibi, her şeyi söyleme hakkı yoktur, her şeyden her koşulda sözedilmez, nihayet, herkes her şeyi konuşamaz...
- ...1Borges türü yorumlama oyunu; aynı şekilde, varolmayan 1yapıttan sonsuza dek sözedebilecek 1eleştirinin oyunu...
- Kendi kendimizi oluşturmalıyız, tıpkı bir sanat eseri gibi imal etmeli, düzenlemeliyiz. Baudelaire ya da Flaubert çözümlemelerinde, Sartre’ın yaratma çabasında 'kendiyle' ilişkiye bağladığını gözlemek ilginçtir.
- Her eğitim sistemi, yapısında taşıdıkları bilme düzeyi ve güçleriyle beraber, iktidar söylemlerinin benimsenişinin, kalıcılaştırmanın veya değiştirmenin politik bir yolunu oluşturur.
- Sürdürmek gerek, ben sürdüremiyorum, sürdürmek gerek, sözcükler olduğu sürece onları söylemek gerek, beni buluncaya, beni söyleyinceye dek, onları söylemek gerek...
Söylemin Düzeni İncelemesi - Şahsi Yorumlar
‘Bilgi iktidardır’ ya da ‘İktidar Bilgidir’ tezlerini okuduğumda bana maledildiğini bilmiyordum. Çünkü benim sorunum tamamıyla bunlar arasındaki ilişkinin incelenmesiydi. Eğer bilgi ve iktidar özdeş olsalardı, onları incelemezdim. der Foucault. Söylemin düzenini de iktidar olgusunun bilgi yönetimini, neyi verip neyi vermeyeceğini, haliyle ortaya çıkarılacak olan söylemin içeriği, yapısı ve kapsamı bu bağlamda değerlendirmek mümkündür. Söylemin düzeni mi, düzenin söylemi mi? ikiliği üstüne düşünen Foucault, herhangi bir bilme ve bilgi edinme pratiğinin, söylem ve iktidar alanları dışında düşünülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Gerçeklik olgusu böylelikle iktidara göre değişkenlik gösteren hatta onu besleyen bir yapıya dönüşmüştür. Bu kitapta özne merkezlik bir felsefi hareket noktası görmek mümkün. Metafizik tezatların ürettiği özne sorunu yerine toplumsal ilişkilerin ortaya çıkardığı özneyi merkeze almaktadır. Dolayısıyla Foucault iktidarı da dinamik ve özensiz bir süreç olarak tanımlar. İlk anladığımız anlamıyla değil. İktidarın varlığı tamamen bilgi-düzen endeksine bağlı olduğu için metafizik olarak sunulanın iktidarlık sürecin devamlılığını sağlamak adına ortaya koyulduğunu tespit etmiştir. Kitap her yönüyle dopdolu bir eser. Hoş, Foucault'nun yazıp da bu kötü diyebileceğimiz bir eser yok. İlgilisine şimdiden keyifli okumalar. (Uğur De Molinari)
Foucault'un bu eseri Jean Hyppolite'nin yerine, Collège de France'a profesör olarak atanırken yaptığı konuşmanın metnidir. Collège de France'a girecek olan hocaların bir konuş yapması gerekmektedir ve Foucault'da 'Söylemin Düzeni' isimli bir konuşma yapmıştır. Öncelikle bu kitap kesinlikle kolaylık ile okunacak bir kitap değil çünkü Foucault'un bu metni diğer eserlerine giriş niteliğinde bir eser. Bu kitap Foucault'un tüm eserlerinden önce okunmalıdır -özellikle 'Cinselliğin Doğuşu' ve 'Kelimeler ve Şeyler'den önce. Çünkü bu eserinde hem kullanacağı terminolojiyi, hem nasıl iş göreceğini hem de biz felsefe öğrencilerin dilinde 'filozofun derdi' dediğimiz şeyin ne olduğunu anlatıyor. Eserin içerisinde de 'Söylemin Yasaklanması', 'Delilik ve 'delilerin sözlerinin' hiçsizleştirilmesi, 'doğruluk istenci', 'yorum', 'yazar', 'söylem cemaatleri, 'söylemin (kişileri/düşünceleri) kullaştırması', 'disiplin' gibi konular tartışılmaktadır. Foucault ve onun felsefesi hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkese tavsiye edeceğim bu kitabın D&R, İdefix, Kitapyurdu gibi sitelerde satışı olmaması rağmen halen nadirkitap'tan 20TL gibi bir fiyata erişilebilmektedir. (—A—)
“İktidar” ın, bizim de katılmamızla, suç ortaklığımızla düzenlediği “ söylem” lerle, ‘çağdaşlık’ adına, yaşam alanlarımızda bizi nasıl aldattığı, kurulmasına katıldığımız “ düzen” içinde bizi nasıl biçimlendirdiği, hizaya soktuğu, istediği itaat noktasına getirdiği... Oluşturduğu “ hastalık”, “ delilik”, “ suçluluk”, “ cinsellik” alanlarıyla, insanca özgürlüğümüzü nasıl ‘düzenlediği’, bedenimizi nasıl ‘terbiye’ ettiği, ‘zihni’mizi nasıl 'sağlıklı’ kıldığı, ‘eğilimlerimizi’ nasıl ‘yönlendirdiği’ —bizi nasıl “ iyileştirdiği... Bu “ iyilik” bizi bugün huzursuz edebiliyorsa; ‘çağdaş’ toplumun artık ‘gönül rahatlığı’yla geriye çekebildiği, ama her an yeniden kurulabilecek bir baskıya hazır tuttuğu iktidar mekanizmaları içinde, rahat etmenin rahatsızlığını duyuyorsak; Batılı insanın refah içinde vicdan azabı çekişine yakınlaşıyorsak, bu,—garip ya işte— çağdaşlaştığımızdandır. Foucault da, çağdaşlığın gereklerinden biridir —ya da, biriydi, mi demeli, artık... (Karalama defteri)
Söylemin Düzeni PDF indirme linki var mı?
Michel Foucault - Söylemin Düzeni kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Söylemin Düzeni PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Michel Foucault Kimdir?
Michel Foucault Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog ve sosyolog. 15 Ekim 1926’da Poitiers'de doğdu. Babası, oğlunun kendi kariyerini takip etmesini isteyen bir cerrahtı. Foucault, Saint-Stanislas Okulunu bitirdikten sonra, saygın bir okul olan Paris’teki 4. Henry Lisesi’ne girdi. 1946’da, daha önce sınavlarında başarısız olduğu École Normale Supérieure’e kabul edilen dördüncü öğrenciydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Poitiers, Alman ordularının işgali altında kaldı.
Maurice Merleau-Ponty ile felsefe çalıştı. 1948’de felsefe diplomasını, 1950’de psikoloji diplomasını aldı ve 1952’de psikopatoloji diplomasıyla ödüllendirildi. 1950-1953 yılları arasında Fransa Komünist Partisi'nde yer almıştır. Partiye girişi Louis Althusser aracılığıyla olmuştur. Ancak Stalin'in Sovyetler Birliği'nde izlediği politikalar onu partiden soğutmuş ve bir süre sonra partiden ayrılmıştır.
1954’ten itibaren dört yıl İsveç’te Uppsala Üniversitesi’nde doktora tezini yazdı. Zamanın Uppsala Üniversitesinin pozitivist damarı Foucault'un tezini bilimsel bulmayıp kabul etmedi. Birer yıl da Varşova ve Hamburg Üniversitelerinde Fransızca öğretti. 1960’da Fransaya Clermont-Ferrand Üniversitesine felsefe bölüm başkanı olarak döndü. "Delilik ve Medeniyet" (Folie et déraison. Histoire de la folie à l'âge classique) kitabındaki teziyle doktorayla ödüllendirildi. Aynı yıl Foucault, kendinden on yaş küçük olan felsefe öğrencisi Daniel Defert’la tanıştı. Defert’ın politik aktivizmi çalışmalarında ona yol gösterdi. Foucault, Defert’la aralarındaki ilişki için çok sonraları bunun zaman zaman da aşka benzeyen uzun soluklu bir tutku ilişkisi olduğunu söyledi.
Foucault’nun ikinci önemli eseri "Kelimeler ve Şeyler" (Les mots et les choses) 1966’da yayımlanan karşılaştırmalı bir ekonomi, doğa ve dil bilimleri çalışmasıydı. Çok satan bu kitap Foucault’nun adının tanınmasında büyük rol oynadı.
1966-1968 arasında Defert’la birlikte Tunus’a gitti ve birlikte tekrar Paris’e döndüler. Foucault, Vicennes’deki Paris-VIII Üniversitesi’nde Felsefe bölüm başkanı oldu, Defert da sosyoloji bölümünde ders vermeye başladı. 1968 öğrenci hareketinden oldukça etkilendiler. Aynı yıl Foucault başka aydınlarla beraber Hapishane Bilgilendirme Grubu’nu (Groupe d'information sur les prisons) kurdu.
1969’da "Bilginin Arkeolojisi"’ni (Archéologie du savoir) yayımladı. 1970’de en önemli araştırma enstitülerinden biri olan Fransa Koleji’ne Düşünce Sistemleri Tarihi profesörü olarak seçildi. 1975’te belki de en etkili kitabı olan "Hapishanenin Doğuşu"’nu (La naissance de la prison) yayımladı.
Ömrünün kalan yıllarında kendini "Cinselliğin Tarihi" (Histoire de la sexualité) çalışmasına adadı. 1976’da ilk cildini yayımladı, çalışmasını tam bitirememiş olsa da ikinci ve üçüncü ciltler 1984’teki ölümünden hemen sonra yayımlandı.
1978'li yıllarda İran'da Şah karşıtı gösteriler ayyuka çıktığında Foucault, Corriere della Sera ve Le Nouvel Observateur dergilerine muhabirlik yapmış, İran'ı ziyaret etmiştir. Paris'te Ayetullah Humeyni ile görüşmüş, İran'daki muhalefet liderleri ve gösteriye katılan insanlarla mülakatlar gerçekleştirmiştir. İran'a ilişkin "Ruhsuz dünyanın ruhu" gibi yazdığı makaleler ve kullandığı "siyasi ruhanilik" kavramı ilginçtir. Bu makaleler İngilizceye çok sonradan tercüme edilmiş, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından ilgi görmüş; siyasal İslam, İran-Batı ilişkileri bağlamında incelenen metinler olmuştur.
Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir filozoftu. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx ve Sigmund Freud’un fikirleriyle mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne kurdu. Öte yandan Gerard Raul'a verdiği röportajda post-modernist yahut post-yapısalcı olarak tasnif edilmeyi reddettiğini söylemiştir.
25 Haziran 1984'te Paris'te yakalandığı AIDS hastalığı nedeniyle vefat etmiştir.
Foucault' un felsefi yönünün anlaşılması, bir sosyal bilimler öğrencisi için aşılması ayrıcalık getirecek bir eşiktir. Foucault toplumdaki daimi doğruların oluşum sürecini modernist bir bakış açısı olarak görür ve kökten reddeder. Postmodernite kendini genel geçer doğruların aksine hareket eden bireylerde ve düşünüşlerde bulur. Bu nedenledir ki Foucault deliler üzerinde araştırmalar yapmıştır. Deliler ona göre toplumun daimi doğrularına uygun hareket edemeyen bireylerdir. Toplumun genelini bir oda içerisinde gören Faucault bütün düşüncelerin, hareketlerin bu daimi doğrular çerçevesinde yahut kıskacı altında ortaya çıktığını iddia eder. Gay, lezbiyen, transseksüel, biseksüel oryantasyonlar daimi doğrulardan ayrı doğrular çerçevesinde oluştukları için postmodernitenin varoluşunu ve moderniteden çıkıldığını gösterir (modernite bu kavramları asla kabul edemezdi). Foucault kendi çalışmalarının bile genel geçer daimi doğrulardan olmaması gerektiğine inanır ve çalışmalarının kullanıldıktan sonra atılmasını öğütler.
Michel Foucault Kitapları - Eserleri
- Bu Bir Pipo Değildir
- Hapishanenin Doğuşu
- Deliliğin Tarihi
- Cinselliğin Tarihi
- Doğruyu Söylemek
- Kelimeler ve Şeyler
- Akıl Hastalığı ve Psikoloji
- Bir Aile Cinayeti
- Güzel Tehlike
- Büyük Yabancı
- Bilginin Arkeolojisi
- Özne ve İktidar
- İktidarın Gözü
- Toplumu Savunmak Gerekir
- Entelektüelin Siyasi İşlevi
- Büyük Kapatılma
- Hermenötiğin Kökeni
- Kliniğin Doğuşu
- Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık
- Rezil İnsanların Yaşamı
- Söylemin Düzeni
- Eleştiri Nedir? - Kendilik Kültürü
- Psikoloji ve Ruhsal Hastalık
- Deliliğin Tarihine Giriş
- Sonsuza Giden Dil
- Felsefe Sahnesi
- Raymond Roussel: Ölüm ve Labirent
- Biyopolitikanın Doğuşu
- Güvenlik, Toprak, Nüfus
- Yedinci Meleğe Dair Yedi Bahis
- Manet
- Kliniğin Doğuşu
- Marx'tan Sonra
- Ders Özetleri
- Öznenin Yorumbilgisi
- Bilme İstenci Üzerine Dersler
- Öznellik ve Hakikat
- Dostluğa Dair
- Nietzsche, Freud, Marx
- Of Other Spaces, Heterotopias
- Özgürlük ve Bilgi
- Hakikat Cesareti Kendinin ve Başkalarının Yönetimi 2
- Kliniğin Doğuşu
- Söylem ve Hakikat
- Religion and Culture
- Language, Madness, and Desire
- Kelimeler ve Şeyler İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi
- İqtidar. Nəzarət. Cəmiyyət
- Dream and Existence
- The Order of Things
Michel Foucault Alıntıları - Sözleri
- ''[...] Psikanalizin size öğretebileceği tek şey, sizin bir efendi aradığınızdır.'' (Felsefe Sahnesi)
- Geleneksel biçimi içinde tarih,geçmişin anıtlarını "belleğine yerleştirmek",onları doküman haline dönüştürmek ve çoğunlukla kendiliğinden sözlü olmayan ya da sessizce söylediği,söylediklerinden başka olan bu izleri konuşturmak girişiminde bulunuyordu;tarih,günümüzde dokümanları anıtlar haline dönüştürürken,insanlar tarafından bırakılmış izlerin çözüldüğü ve bulundukları oyukta tanınmaya çalışıldıkları yerde,ayırımın,gruplandırmanın,anlamlı kılmanın,ilişkiye sokmanın,birlikler oluşturmanın söz konusu olduğu bir öğeler yığınını gösterir. Tarih,dilsiz anıtların,cansız izlerin,bağlantısız nesnelerin ve geçmişe terk edilmiş şeylerin disiplinli olarak,arkeolojinin tarihe yöneldiği ve ancak tarihsel bir söylemin yeniden kurulmasıyla anlam kazandığı bir zamandı;kelimeler üzerinde biraz oynamak suretiyle denilebilir ki günümüzde,tarih arkeolojiye,anıtın esas tanımına yönelir. (Bilginin Arkeolojisi)
- Hastalık, doğanın karşısında değildir, tersine çevrilmiş bir süreçte, doğanın ta kendisidir. (Akıl Hastalığı ve Psikoloji)
- Sıradan olanı oluşturan her şey, önemsiz detaylar, siliklikler, görkemsiz günler, o bildik yaşam anlatılabilirdir ve anlatılmalıdır, hatta daha iyisi, yazıya geçirilmelidir. (Rezil İnsanların Yaşamı)
- bilgi faydaya karşıttır,zira onaylamaya ve itiraza yer verilmesi gereken bir oyundur. (Bilme İstenci Üzerine Dersler)
- "Birbirimizi yorumlamaktan başka bir şey yapmıyoruz" (Kelimeler ve Şeyler)
- Yaşamın ta kendisinin siyasi stratejilerde ortaya sürülmesi Foucault’ya göre bir toplumun “modernliğe girme eşiği”dir. “İnsan, binlerce yıl boyunca Aristoteles için neyse o olmuştur, yani yaşayan ve buna ek olarak siyasal bir varlık olma yeteneğine sahip olan bir hayvan; modem insan, bir canlı varlık olarak yaşamını kendi siyaseti dahilinde söz konusu eden bir hayvandır." (Özne ve İktidar)
- ''Tırtıklanmış bir söylemin göbeğinde yaşıyoruz.'' (Felsefe Sahnesi)
- Düşüncelerin tarihi,... başlangıçların ve bitimlerin disiplini, belirsiz sürekliliklerin ve geri dönüşlerin betimlenmesi, tarihin çizgisel biçiminin içindeki gelişmelerin yeniden kuruluşudur. Fakat düşüncelerin tarihi aynı zamanda her alandaki bütün karşılıklı ilişkiler ve aracılar oyununu betimleyebilir: o bilimsel bilginin nasıl yayıldığını, felsefî kavramlara nasıl yer verdiğini, ve muhtemelen edebî eserlerde nasıl biçim kazandığını gösterir; problemlerin, kavramların, temaların dile getirildikleri felsefî alandan bilimsel ya da siyasal söyleme doğru nasıl yer değiştirebildiklerini gösterir; eserleri kuramlarla, alışkanlıklarla ya da sosyal davranışlarla, tekniklerle, ihtiyaçlarla ve sessiz pratiklerle ilişkiye sokar; söylemin en çok özümsenmiş biçimlerini, somut görünüm içinde, onların doğuşunu görmüş olan büyüme ve gelişme ortamında, yeniden canlandırmaya çalışır. Bu durumda düşüncelerin tarihi birbirinin içine girmelerin disiplini, eserleri çevreleyen, onları belirginleştiren, yeniden birbirlerine bağlayan ve kendileri olmayan her şeyin içine onları yerleştiren aynı merkezli dairelerin betimlenmesi olmaktadır. (Bilginin Arkeolojisi)
- “Dünya özü itibarıyla her noktada farklıdır; tüm noktalar üzerinde ağırlığa sahiptir, tüm noktalar direnç gösterir ve sonuç olarak ortaya çıkanlar her durumda birbirleriyle mükemmel bir uyumsuzluk halindedir.” (Bilme İstenci Üzerine Dersler)
- Nihayetinde eleştiri ,kendinden başka bir şeyle ilişki içinde var olur ancak .Bilmeyeceği ve olmayacağı bir gelecek ya da hakikat için bir araç bir vasıtadır polislik yapmak istediği ama yasa yapma kudretinin olmadığı bir alanda gözetmenliktir. (Eleştiri Nedir? - Kendilik Kültürü)
- Sağlık, ahiret mutluluğunun yerini alıyor, diyordu Guardia. (Kliniğin Doğuşu)
- ... hakikate erişmek üzere işleme konan bilgi biçimleri gibi, ortaya çıkan bilgi içerikleri ve özneleşme etkileri de her çağda farklıdır. Demek ki genel ve evrensel bir özne tarihi yapılamaz: Kişinin kendisiyle ve hakikatle kurduğu ilişkinin biçimine bağlı olarak, ortaya çıkacak özne de değişecektir. (Öznellik ve Hakikat)
- Mutluluk, hayatta insanın kendisini ne kadar güzel oyalabildiği ile doğru orantılıdır. Mutlu hissediyorsanız siz bu işi güzel yapıyorsunuz demektir. (Deliliğin Tarihi)
- Ölmek için acele ediyorum (Bir Aile Cinayeti)
- Günümüzün dünyası şizofreniyi mümkün kılmaktadır, bu dünyanın, olayları yoluyla insani olmayan ve soyut olmasından dolayı değil, aksine kültürümüzün bu dünyayı, onun içinde insanın artık bizzat kendisini tanıyamaması şeklinde okumasından dolayıdır. (Psikoloji ve Ruhsal Hastalık)
- “Ben iktidar mekanizmasını düşündüğümde, iktidarın bireylerin tohumuna kadar ulaştığı, bedenlerine eriştiği, hâl ve tavırlarına, söylemlerine, öğrenimlerine, gündelik yaşamlarına sindiği kılcal var olma biçimini düşünüyorum.” (İktidarın Gözü)
- Akıl bilgiyi defalarca ve defalarca ikiye ayırdı. (Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık)
- Kopuk olayların ortaya çıktığı alanı saflığı içinde göstermek, onu hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceği bir yalnızlığın içine yeniden yerleştirmeye girişmek değildir. Bu onu yeniden kendi üzerine kapatmak değildir; bu kendisinde ve kendisindeki ilişki oyunlarını betimlemek için kendini serbest bırakmaktır. (Bilginin Arkeolojisi)
- Bir fikrin kendi kendine bir iktidara sahip olmadığının doğal olduğunu düşünmüyor musunuz? (Hermenötiğin Kökeni)