diorex
life

Tabuları Yıkmak - Yavuz Bülent Bakiler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Tabuları Yıkmak kimin eseri? Tabuları Yıkmak kitabının yazarı kimdir? Tabuları Yıkmak konusu ve anafikri nedir? Tabuları Yıkmak kitabı ne anlatıyor? Tabuları Yıkmak kitabının yazarı Yavuz Bülent Bakiler kimdir? İşte Tabuları Yıkmak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.02.2022 08:00
Tabuları Yıkmak - Yavuz Bülent Bakiler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yavuz Bülent Bakiler

Yayın Evi: Yakın Plan Yayınları

İSBN: 9786055535261

Sayfa Sayısı: 224

Tabuları Yıkmak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Hepimizin bir tabusu var...

Kimimiz için İkinci Abdülhamid bir tabu, kimimiz için Enver Paşa. Bir tarafta Vahdeddin'i tabu yapanlar var, diğer tarafta Mustafa Kemal Atatürk'ü.

Peki ya Alevîler ile Sünniler arasındaki düşmanlıklar? Hazreti Ali hangimizin düşmanı? Alevî'nin mi yoksa Sünni'nin mi? Madımak'ta yaşananlarla Başbağlar'daki arasında sıkışan zihnimiz nasıl bir tabunun kurbanı?

Askere olan hayranlığımız ile ordumuzu eleştirenlerimiz de birer tabu. Peki hangimiz vatansever, hangimiz devlet düşmanı?

Gönlü Türkistan sevdasıyla dolu olan yazar Yavuz Bülent Bâkiler, bu kez bakışlarını "içeriye" çeviriyor ve bizi, Osmanlı'nın son döneminden günümüze kadar uzanan radikal bir hesaplaşmaya davet ediyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Tabuları Yıkmak Alıntıları - Sözleri

  • ...rahmetli kelimesi sadece vefat eden Müslümanlar için kullanılır.Hristiyanlar için, toprağı bol olsun denir.
  • Vatanımızı milli iradeye dayanarak demokrasiyle güzelleştirmeliyiz.
  • Yıldız baskını Darbe çetesi, tahta Beşinci Murad'ı çıkardı. Murad, delinin tekiydi. Çılgınlığı daha çok arttı. Bu defa darbeciler Beşinci Murad'ı tahttan indirip 'Meşrutiyeti ilan etmesi şartıyla' İkinci Abdülhamid'i tahta oturttular. Devletin ve ordunun en üst kademelerine çıkanlar, devletin çivisini yerinden koparmışlardı. Kimse kimseye itimat edemiyordu. Namık Kemal'in ifadesiyle 'Namussuz, şerefsiz, alçak adamın biri olan, İngiliz asıllı bir kadınla evlenen ve İngilizler'le çok içli dışlı yaşayan Ali Süavi, Saray'ı bastı. O da, yanındaki serserilerle birlikte İkinci Abdülhamid'i tahtından indirmeyi, yerine Mason fikriyatlı -ama deli- Beşinci Murad'ı çıkarmayı istiyordu. Ali Süavi baskınında Yıldız Sarayı'nda 23 kişi öldü, 15 kişi yaralandi. İngiltere Haber Alma Teşkilatı'nın adamları İstanbul'da adeta cirit atıyorlardı. Ermeni militanlar Padişah'a korkunç bir suikast düzenlemişlerdi. Dünya Siyonist Teşkilatı, Filistin'den toprak koparmak için çırpınıyordu. Böyle bir durumda kim vehimli olmaz ki? Midhat Paşa israrla Meşrutiyet idaresi istiyordu. İkinci Abdülhamid Han, meşrutiyetin bizim bünyemize katiyyen uymayacağı inancındaydı. Nitekim İngiltere, Rusya, Almanya gibi devletlerde bile yabancı unsurlara seçilme hakkı tanınmamıştı. Midhat Paşa'nın akıl hocası Ermeni asıllı Odyan Efendi'ydi. Meşrutiyet ilan edilip ilk Osmanlı Meclisi açılınca görüldü ki 240 milletvekili içinde ana dilleri Türkçe olanlar yüzde 50 civarinda bile değildir. Rum milletvekilleri bizim meclisimizde Girit Adası'nın ve Teselya'nın Yunanistan'a verilmesini isteyecek kadar ileri gittiler. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 23-24
  • Kurulan 16 büyük Türk İmparatorluğu arasında Devlet- i Aliyye, birinci sırada bulunuyor. Çünkü hem en uzun ömürlü olan, hem de dünyada 322 yıl lider devlet olan olarak hüküm süren sadece Osmanlı devletidir.
  • Ateş yakar, su boğar, yılan sokar. İnsanlar da karakterine göre davranırlar.
  • ''Susmak mecburiyetinde kalıyoruz. Çünkü hoşgörü zemininden mahrumuz.''
  • CHP milletvekili Kemalettin Kamu'ya göre, artık bizim Kabemiz Çankaya olmalıydı: Ne örümcek ne yosun/Ne mucize ne füsun. Kâbe Arab’ın olsun/Çankaya bize yeter... Bir başka müfrid CHP'li olan Behçet Kemal Çağlar, Peygamberimiz için yazılan Süleyman Çelebi mevlidini, baştan sona kadar Atatürk için değiştiriyor, çıktığı kürsülerde yeni mevlidimizi okuyordu: "Ol Zübeyde Mustafa'nın ânesi Doğdu ondan ol güneş dürdanesi. Gün gelip oldu Rıza'dan hamile Vakt erişti hafta vü eyyam ile. Kim dilersiz, bulasız oddan necat Atatürk'e Atatürk'e esselat!" Muhteşem dalkavuklarımızdan Edip Ayel, aynı şiirin içinde, Atatürk'ü hem peygamber hem de Allah olarak gösteriyordu: "Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doğdun, Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun. Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses, İnsanlar ölür; Türklüğe Allah olan ölmez!" İslam'ın Amentüsünde, imanın altı şartı mı açıklanıyordu; kapkara yüzlü, kapkara ruhlu modern yobazlar da, derhal Türk'ün Amentüsü'nü hazırlıyor, onu on binlerce bastırarak Müslüman halka dağıtıyorlardı. O yeni amentüde diyorlardı ki "Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbalini yoktan var eden Mustafa Kamal'a, onun cengaver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahit analarına ve Türkiye için ahiret günü olmayacağına iman ederim!." Beğendiniz mi? Eğer Türkiye'de birtakım çevreler, Atatürk'e uzak duruyorlarsa veya onu sevmiyorlarsa, istemiyorlarsa, sebeplerin başında, bu modern Atatürk yobazlarının, bu ruhsuz, imansız, vicdansız güruhun Atatürk'ü ilahlaştırmak ahmaklığı vardır. Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmak isteyen Atatürk'e, tamamen dinî bir hüviyet kazandırmaya çalışmak "gaflettir, dalalettir ve ihanettir!" Kime? Millete, devlete, Atatürk'e! #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 46-47
  • Sivas'ta avukatlık yazıhanemi, yıllarca 2 resim süsleyip durdu: Ergenekon'dan çıkışımızı temsil eden resimle, Kâzım Karabekir Paşa'nın çerçeveli bir fotoğrafı.
  • Biz, üniversiteye başlayan çocuklarımıza bile, yeniden Türkçe dersleri veriyorsak veya üniversite mezunlarımız 3-5 bin kelimelik kısır bir Türkçe ile okuyor, düşünüyor ve konuşuyorlarsa felaket kapımıza dayanmış demektir.
  • Ben, Atatürk'ün NUTUK isimli eserini dikkatle okudum. Tabii, Kazım Karabekir Paşa'nın İSTİKLÂL HARBİMİZ isimli çok önemli eserini de inceledim. Dün olduğu gibi bugün de, samimiyetle inanıyorum ki, Millî Mücadelemizin iki numaralı kahramanı Kazım Karabekir Paşa'dır. Atatürk'ü, Şişli'de oturduğu evde ziyaret ederek, ona Millî Mücadelenin Doğu Anadolu'dan başlatılması gerektiğini anlatan ve Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya davet eden Karabekir Paşa'dır. Ve İngilizlerin büyük baskısıyla, İstanbul Hükümetinin emirlerine itiraz eden, yani Erzurum'da Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamayan, aksine "15. Kolordumla Emrinizdeyim Paşam!" diyerek ona kolkanat geren Karabekir Paşa'dır. Kazım Karabekir Paşa, Erzurum'da, Mustafa Kemal Paşa'ya tam destek vermeseydi, Millî Mücadelemiz büyük çıkmazlara saplanabilirdi. Fakat Atatürk, Büyük NUTUK'ta, Karabekir Paşa'nın bu desteğinden bahsetmiyor. Niçin? Cumhuriyetimiz 1923 yılında kuruldu. Padişahlık rejiminden ayrılmamıza rağmen, bir tek siyasi partimiz vardı. Olur mu? Ka- rabekir Paşa, 1924 yılında, Millî Mücadelemizin diğer kahramanlarıyla birlikte yeni bir parti kurdu: TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI. Bu partinin kurucuları arasında Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar Eğilmez gibi Millî Mücadele tarihimizin yüz akı kahramanları da var. Terakkiperver Fırka 1925 yılında kapatıldı. Niçin? Birtakım kimseler, 1925 yılında, İzmir'de, Atatürk'e bir suikast hazırladılar. Tevkifler oldu. İçeri alınanlar arasında, Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy.. gibi paşalarımız da vardı. Bunlar, hiçbir suç işlemedikleri halde tevkif edildiler. Aylarca tutuklu kaldılar. İdam talebiyle yargılandılar. Az kalsın, siyasi sebepler yüzünden idam edileceklerdi. 1926 yılında serbest bırakıldılar. Ama Kazım Karabekir Paşa, 1938 yılına kadar yani tam 12 yıl evinde gözaltı hapsinde yaşadı. Kapısından sivil polisler hiç eksik olmadı. Bu süre içinde Karabekir Paşa, çok büyük sıkıntılarla yaşadı. Üç kızının ve eşinin geçiminde çok zorlandı. Eşinin mücevherlerini satmak zorunda kaldı. Sonra, tamamen belgelere dayanarak İSTİKLÂL HARBİMİZ isimli önemli eserini yazdı. Bir gece yarısı evini bastılar. İSTİKLÂL HARBİMİZ isimli kitabının hepsine el koydu- lar. Götürüp onları hamamların külhânlarında yaktılar. Ayrıca, Karabekir Paşa'nın elindeki bütün resmî belgeleri çuvallara doldurarak alıp gittiler. Paşa, ancak Atatürk'ün ölümünden sonra yeniden siyasete atılarak İstanbul Milletvekili seçildi ve TBMM Başkanı oldu. Sizi bilmem fakat bana, bütün bu baskılara rağmen, Karabekir Paşa'nın, Atatürk'e saygılı olmasi imkânsız gibi geliyor. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 34-35
  • Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmak isteyen Atatürk'e, tamamen dini bir hüviyet kazandırmaya çalışmak "gaflettir, delalettir ve ihanettir!" Kime? Millete, devlete, Atatürk'e!
  • Cumhuriyetimizi, Devlet-i Âliyye, yani Büyük Osmanlı Devleti doğurdu. Osmanlı da, Anadolu Selçuklu Devletinden dünyaya geldi. Dünya devletleri arasında 322 yıl, birinci sırada bulunan Devlet-i Âliyye acaba neden durakladı, geriledi ve çöktü? Bunun çeşitli sebepleri var: Önce, Osmanlıda hoşgörülü olmak yâni, “yaradılanı, yaradandan ötürü sevmek" esastı. Bu bakımdan Osmanlı'da, devlet idaresinde, kan birliği kat'iyyen dikkate alınmadı. Esas olan Müslümanlıktı. Çeşitli ırklardan gelen kişiler, eğer Müslüman iseler, onlara devletin en uç noktalarında bile vazifeler veriliyordu. 0 kadar ki, Osmanlı'da, 215 sadrazamlık makamından yarıdan fazlasına, Türk asıllı olmayan kimseler oturdular. Devletimizi, 300 yıl kadar Türk asıllı sadrazamlar, 324 yıl da Türk olmayan sadrazamlar idare ettiler. Meselâ, Ermeni asıllı iki sadrazamımız bile oldu. Birisi, Maraş Ermenilerinden Müslümanlığı seçen Hayrettin Paşa idi. Ötekisi, Malatya Ermenilerinden Süleyman Paşa! Devletimizi, Arnavut asıllı 44 sadrazam idare etti. Fakat bu Müslüman ve Müslüman olmayan topluluklar, zaman zaman devletimize isyan ederek bizi arkamızdan vurdular. Müslüman olmalarına rağmen, İngilizlerle iş birligi yaparak halifemize, yâni devletimize isyan edenler oldu. Bu isyanlardan, ihanetlerden imparatorluğumuz sarsılmaya başladi. Sonra Necip Fazıl Kısakürek merhumun ifadesiyle, birtakım "Kaba softa, ham yobaz kişiler, medreselerimizden, yani dünkü üniversitelerimizden müspet ilimleri kaldırdılar." Kur'an-ı Kerim'de, bizi müsbet ilimlere teşvik eden 750 civarında âyetin önemini dikkate almadılar. Böylece, hem içimizdeki bazı toplulukların ihanetlerine uğrayan hem de ilimden irfandan uzaklaşan koca Osmanlı devleti, yerini genç Cumhuriyetimize biraktı. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 31-32
  • Aziz devletimiz, sadece Atatürk'ün Nutuk isimli eserini basıp yayıyor. Nutuk, bugüne kadar, belki 40 defa basıldı. 140 defa daha basılsın. Ama bizim devletimiz, Millî Mücadele devrimizin başka kahramanlarına da, onların eserlerine de sahip çıkmalı. Bırakın paşalarımızı, Millî Mücadele yıllarında, askerliğini er olarak yapan bir Mehmetçiğimizin yazılı hatıratı varsa, devletimiz o kitaba da kol-kanat germelidir. Ama hayır! Resmî makamlara göre, varsa-yoksa Atatürk! Bu görüş çok geri, çok zararlı bir zihniyetin zakkumudur. Karabekir Paşa'nın tamamen vesikalara dayanarak yazdığı 1165 sayfalık çok, ama çok önemli bir eseri var: İstiklâl Harbimiz. Paşa bu hatıratını 1933 yılında yazmaya başladı. Kitap İstanbul'da Sinan Matbaasında basılırken, Atatürk'ün çok yakın arkadaşlarından Kılıç Ali'nin hışmına uğradı. Kılıç Ali, İstanbul Polis müdürünü de yanına alarak, bir gece yarısı Sinan Matbaasını bastı. İstiklâl Harbimiz'in 3000 adedini kamyonlara doldurarak surların dışında yaktırdı. Kılıç Ali, bu kadarla da kalmadı. O gecenin sabahında, Karabekir Paşa'nın evini bastırdı. Tam 4 çuval tarihî belgeleri de aldırıp yok ettirdi. Olur mu? Olur mu? Olur mu? Bu vahşet, Cumhuriyet devrine yakışır mı? İstiklal Harbimiz isimli eserin yakılması, yok edilmesi dola- yisıyla en namuslu yazılardan birini Akis dergisinde Metin Toker yazdı. Dedi ki: "Karabekir Paşa'nın yazdıkları yanlış ise, siz, belgelere dayanarak doğrularını ortaya koyun. Yazdıkları doğru ise, o kitabı yakarak, yasaklayarak doğruları gizleyemezsiniz! Nitekim doğruları gizleyemediler. Uzun ve çileli bir mücadeler den sonra İstiklâl Harbimiz beraat etti ve yeniden basıldıl. Oku madınızsa gerçekten kayıptasınızdır. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 106
  • En büyük düşmanımız cehalettir. Türkiye, bu cehalet çıkmazından kurtulmadıkça huzura ve refaha ulaşamaz.
  • Saşıracaksınız ama maalesef doğru: Atatürk 1936-1938 yılları arasında, yen bir dil anlayışının heyecanlı takipçisi oldu. Bu veni dil tezini, Atatürk'e Dr. Kıvirgiç isimli bir Avusturyalı telkin etti. Kıvırgiç, Yakup Kadri'nin bana anlattığına göre Atatürk'ün şoven yapısını bildiği için, yeni bir nazariyeyle Türkiye'ye geldi. Dr. Kıvırgiç'ı Atatürk'e Yakup Kadri çıkardı. Kıvirgıç Atatürk'e, kendi görüşlerini şöyle anlattı: - Efendim, ilk insan güneşi gördüğü zaman ağızından ilk defa (A) sesli harfini çıkardı. Sonra çeşitli tabiat hadiseleri karşısında o-ö, u-ü, 1-i ve e sesli harflerini telaffuz etti. Mesela ilk insan merakını gidermek, bir konuyu öğrenmek için "e" dedi, uzaklık duygusunu ifade etmek için uuu sesli harfini çıkardı. Bir canavar gördüğünde "ooo!" dedi. Sonra Türkçe'deki diğer sesli harfleri kullandı. İlk insanın yine ilk hecesi AĞ oldu. AĞ aynı zamanda Güneş demektir. İlk insan Türk'tür. İlk lisan Türkçe'dir. Dünyanın bütün dilleri Türkçe'den doğmuştur! Atatürk bu nazariyeye heyecanla sarıldı. Ve çevresindekilere emir verdi: 'Bütün dünya dillerinin Türkçe'den doğduğuna dair eser yazacaksınız!' dedi. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne Güneş-Dil Teorisine Göre Dil Tetkikleri' dersleri konuldu. Prof. H. Reşit Tankut, Atatürk'ün ölümüne kadar bu dersleri okuttu. Arapça'nın ve İngilizce'nin Türkçe'den doğduğuna dair kitap yazan ilim adamlarımız oldu. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildikten sonra bu yanlış nazariyenin Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde okutulmasını yasakladı (1940). #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 69

Tabuları Yıkmak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Cehaletimizden kaynaklanan tabularımız var. Ve bunu kabul etmeyerek bu tabuları yıkmamak en sık yaptığımız şey. Yazar bu kitabında Osmanlı'nın son döneminden günümüze kadar bazısı unutulmuş bazısı hala devam etmekte olan tabuları, toplumun birbirinden ayrıştırılmasını, bizim yine kendimize, tarihimize, kültürümüze düşman olduğumuzu anlatıyor ve bu tabuların nasıl ortaya çıktığına parmak basıyor, üzerine fikirlerini paylaşıyor. Okunmasını tavsiye edeceğim bir yazar ve kitap. (Said)

Her kitap gibi bu da çok kaliteli yazılmış bir eser. Her sünninin her alevinin her Atatürkçünün okuması bilmesi gereken gerçekler var. Dünyadaki en kötü şeyin cehalet olduğunu anlatan ve sık sık tekrar eden Yavuz Bülent Bakiler, yine mükemmel bir eser yazmış. (Ahmet Alperen Özbek)

Pek de isminin hakkını verdiğini söyleyemem. Ben bu kitabı okumadan önce Yavuz Bülent Bakiler'i daha çok severdim. Bazı yerleri aşırı abartmış. Fikir konusunda çoğu yerde şahsım adıma çelişki tespit ettim. Bunların yanında çok önemli konuları, çok güzel bakış açıları ile sunmuş. Kitap ta biraz derleme olması hasebiyle sık sık tekrar eden cümleler var. Bir cümle aynı şekilde tam 7 defa kitap içinde tekrar edilmiş. Şairin düz yazısının şiir kadar güzel olması kitabın çok rahat ve zevk alınarak okunmasını sağlıyor. Kendi fikir süzgecinden geçirmek şartı ile herkese tavsiye ederim.. (Muallim Naci)

Kitabın Yazarı Yavuz Bülent Bakiler Kimdir?

Aslen Azerbaycan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yavuz Bülent Bakiler, 23 Nisan 1936 günü Sivas’ta dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Sivas, Malatya ve Gaziantep’te tamamladı.

İlk şiirlerini 1953 yılında Türk Sanatı dergisinde yayınladı. Hisar Dergisi Şairleri arasında yeraldı. 1960 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.Kısa bir süre Yeni İstanbul Gazetesinde çalıştı.TRT Ankara Radyosu Merkez Program Dairesinde Raportör olarak çalışırken çeşitli kültür programları sundu.

1969-75 yıllarında Sivas’ta avukatlık yaptı. 1975-76 yıllarında Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığında Hukuk Müşavirliği yaptı. 1976-79 yıllarında Ankara Televizyonunda çalıştı. 1979-1980 yıllarında Kültür ve Turizm Bakanlığında Müsteşar yardımcılığı yaptı.

12 Eylül sonrası müşavir kadrosuna atandı. 1992 yılına dek bakanlıktaki bu hizmetini sürdürdü. İki yılda Başbakanlık Müşaviri görevini yaptıktan sonra 1994 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Şiir kitapları

Yalnızlık, (1962)

Duvak, (1971)

Seninle, (1986)

Harman, (2000)

Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin

Sen Sen Sen

Gezi notları

Üsküp'ten Kosova'ya

Türkistan Türkistan

İncelemeleri:

Şiirimizde Ana

Sivas'a Şiir

Âşık Veysel

Elçibey

Mehmet Akif'te Çağdaş Türkiye İdeali

Sözün Doğrusu 1-2

Sevgi Mektupları

Gidenlerin Ardından

Arif Nihat Asya İhtişamı

Yavuz Bülent Bakiler Kitapları - Eserleri

  • Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır
  • Sözün Doğrusu 1
  • Sözün Doğrusu 2
  • Şiirimizde Ana
  • Yalnızlık
  • Üsküp'ten Kosova'ya

  • Gönlümdekiler ve Ötekiler
  • Unutamadıklarım
  • Harman
  • Türkistan Türkistan
  • Tabuları Yıkmak
  • Gidenlerin Ardından
  • Arif Nihat Asya İhtişamı

  • Muhsin Başkan
  • Aşık Veysel
  • Leyleğin Kanadında
  • Kılıçlar ve Kalemler
  • Elçibey
  • Sorgular Savunmalar
  • Seninle

  • Avrupa’da Türk İzleri
  • Duvak
  • Serdengeçti Geldi Geçti
  • Sivas'a Şiir
  • Mehmet Akif'in Çağdaş Türkiye İdeali
  • Harman
  • Harman

  • HARMAN
  • Vay Başıma Gelenler
  • Dilimizdeki Dikenler

Yavuz Bülent Bakiler Alıntıları - Sözleri

  • Ama bu yalnızlığım beni hep kahredecek (Yalnızlık)
  • Aziz devletimiz, sadece Atatürk'ün Nutuk isimli eserini basıp yayıyor. Nutuk, bugüne kadar, belki 40 defa basıldı. 140 defa daha basılsın. Ama bizim devletimiz, Millî Mücadele devrimizin başka kahramanlarına da, onların eserlerine de sahip çıkmalı. Bırakın paşalarımızı, Millî Mücadele yıllarında, askerliğini er olarak yapan bir Mehmetçiğimizin yazılı hatıratı varsa, devletimiz o kitaba da kol-kanat germelidir. Ama hayır! Resmî makamlara göre, varsa-yoksa Atatürk! Bu görüş çok geri, çok zararlı bir zihniyetin zakkumudur. Karabekir Paşa'nın tamamen vesikalara dayanarak yazdığı 1165 sayfalık çok, ama çok önemli bir eseri var: İstiklâl Harbimiz. Paşa bu hatıratını 1933 yılında yazmaya başladı. Kitap İstanbul'da Sinan Matbaasında basılırken, Atatürk'ün çok yakın arkadaşlarından Kılıç Ali'nin hışmına uğradı. Kılıç Ali, İstanbul Polis müdürünü de yanına alarak, bir gece yarısı Sinan Matbaasını bastı. İstiklâl Harbimiz'in 3000 adedini kamyonlara doldurarak surların dışında yaktırdı. Kılıç Ali, bu kadarla da kalmadı. O gecenin sabahında, Karabekir Paşa'nın evini bastırdı. Tam 4 çuval tarihî belgeleri de aldırıp yok ettirdi. Olur mu? Olur mu? Olur mu? Bu vahşet, Cumhuriyet devrine yakışır mı? İstiklal Harbimiz isimli eserin yakılması, yok edilmesi dola- yisıyla en namuslu yazılardan birini Akis dergisinde Metin Toker yazdı. Dedi ki: "Karabekir Paşa'nın yazdıkları yanlış ise, siz, belgelere dayanarak doğrularını ortaya koyun. Yazdıkları doğru ise, o kitabı yakarak, yasaklayarak doğruları gizleyemezsiniz! Nitekim doğruları gizleyemediler. Uzun ve çileli bir mücadeler den sonra İstiklâl Harbimiz beraat etti ve yeniden basıldıl. Oku madınızsa gerçekten kayıptasınızdır. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 106 (Tabuları Yıkmak)
  • Savcı beğenmese de, bütün dünya hoşlanmasa da ben böyleyim işte.... (Sorgular Savunmalar)
  • O, çağımızın alpereniydi. O, büyük bir mücadele adamıydı. O, bu örnek hayata yakışır bir şekilde yumuşak döşeklerde değil, karlı dağ başlarında, yalçın kayalıklara dolanan şanlı bir bayrak gibi dalgalanarak hayata gözlerini yuman bir dava adamıydı. (Muhsin Başkan)
  • “Devlet arşivlerimiz, batmanı üç kuruş on paradan vagonlar dolusu Bulgaristan’a satıldı.” (Serdengeçti Geldi Geçti)
  • Ve alıp verdiğim soğuk nefes gibi, İçimde yer etti yalnızlık... (Harman)

  • Biliyorum seni türküler yaktı, Türkülü gözlerin ıslak ıslaktı. Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti. Dolaştıran sen misin? (Yalnızlık)
  • “Nereye koştumsa yalnızlık” (Harman)
  • Duymasa da hiç kimse şair gönlümün Sende karar kıldığını Ve içimin şerha şerha yarıldığını Sen bilsen yeter. (Seninle)
  • Sevginin en kutsalı ''Anam'' diyen sestedir ''Çocuğum'' dünyadaki en sevimli bestedirç (Şiirimizde Ana)
  • "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır." (Yahya Kemal) (Sözün Doğrusu 2)
  • Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımızı , millet olarak bilmedikten ve onları en soylu duygularla sevmedikten , kültür kaynaklarını araştırıp incelemedikten sonra, hep aslını yitiren haramzadeler gibi biraz köksüz , biraz yarım kalacağız. (Türkistan Türkistan)
  • Bir millet , kültür ordusuna malik olmadıkça,muharebe meydanlarında,ne kadar parlak zaferler elde ederlerse etsin,o zaferlerin sürekli neticeler vermesi,ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan,birinci ordunun verimli çalışmaları kaybolur." (Gönlümdekiler ve Ötekiler)

  • Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç… Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara Barışta düştü üstüme gölge gölge haç… (Harman)
  • “Türkçe Metinler” adını kalkan edinmiş bir kitaya milletin mekteplerinde milliyete kastetmedim, millete, ihanet yapmadım! Hakk’ı dinledim, yanlışlarımdan dönmesini bildim, ağzımdan çıktı diye mânâsız inat yapmadım! Millete hizmeti şeref bildim... Şahsa kölelik yapmadım. Sadakat namı altında hıyanet de, cinayet de yapmışlığım yoktur! Bol keseden, bol vaitlerde bulunduktan sonra mızıkçılık ve döneklik yapmadım. Belki düzeltilmesine imkân kalmamış hatalarım da oldu... Fakat dünya ve memleket çapında gaflar yapmadım! Elimden geldigi kadar sanat, elimden geldigi kadar muhalefet yaptım! Bir sayılı gün, beni de ortaya atılmış gördüler... Hamdolsun ki sabıkalılarla işbirliği yapmadım! Gündelik sanatla uğraşacak adam değildim... lâkin sanatın da cemiyete ve halka borcu olduğunu düşündüm. Yazdım, konuştum... Belki ileri gittiğim de oldu. Fakat memleketin en yüksek kürsülerinden memleketime hakaret Ve arkadaşlarıma küfretmedim... Ve dil yalancılığı da, kalem yalancılığı da yapmadım! Yumruğa fikirle karşı çıktım. Fikir hürriyetinin ırzına geçmedim; söz hürriyetine sarkıntılık yapmadım!. Belki dalgınlıklarım, ihtiyatsızlıklarım oldu. Çok şükür ki madrabazlık, kurnazlık, düzenbazlık yapmadım! Şerefli bir milletin çocuklarını yetiştirmekte zevk buldum... Lâkin koca bebeklere, büyük şımarıklara güllâbı'cilik yapmadım! “Şunu yapmadın, bunu yapmadın, o hâlde ne yaptın?” diye sorarsanız cezasını, kazasını, ezasını da düŞünerek muhalefet yaptım!” (Arif Nihat Asya İhtişamı)
  • Yıldız baskını Darbe çetesi, tahta Beşinci Murad'ı çıkardı. Murad, delinin tekiydi. Çılgınlığı daha çok arttı. Bu defa darbeciler Beşinci Murad'ı tahttan indirip 'Meşrutiyeti ilan etmesi şartıyla' İkinci Abdülhamid'i tahta oturttular. Devletin ve ordunun en üst kademelerine çıkanlar, devletin çivisini yerinden koparmışlardı. Kimse kimseye itimat edemiyordu. Namık Kemal'in ifadesiyle 'Namussuz, şerefsiz, alçak adamın biri olan, İngiliz asıllı bir kadınla evlenen ve İngilizler'le çok içli dışlı yaşayan Ali Süavi, Saray'ı bastı. O da, yanındaki serserilerle birlikte İkinci Abdülhamid'i tahtından indirmeyi, yerine Mason fikriyatlı -ama deli- Beşinci Murad'ı çıkarmayı istiyordu. Ali Süavi baskınında Yıldız Sarayı'nda 23 kişi öldü, 15 kişi yaralandi. İngiltere Haber Alma Teşkilatı'nın adamları İstanbul'da adeta cirit atıyorlardı. Ermeni militanlar Padişah'a korkunç bir suikast düzenlemişlerdi. Dünya Siyonist Teşkilatı, Filistin'den toprak koparmak için çırpınıyordu. Böyle bir durumda kim vehimli olmaz ki? Midhat Paşa israrla Meşrutiyet idaresi istiyordu. İkinci Abdülhamid Han, meşrutiyetin bizim bünyemize katiyyen uymayacağı inancındaydı. Nitekim İngiltere, Rusya, Almanya gibi devletlerde bile yabancı unsurlara seçilme hakkı tanınmamıştı. Midhat Paşa'nın akıl hocası Ermeni asıllı Odyan Efendi'ydi. Meşrutiyet ilan edilip ilk Osmanlı Meclisi açılınca görüldü ki 240 milletvekili içinde ana dilleri Türkçe olanlar yüzde 50 civarinda bile değildir. Rum milletvekilleri bizim meclisimizde Girit Adası'nın ve Teselya'nın Yunanistan'a verilmesini isteyecek kadar ileri gittiler. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 23-24 (Tabuları Yıkmak)
  • "Hadi baay" veya "babaay" diyorlar. Dünyanın en güzel veda kelimeleri Türkçemizdedir: Güle güle, hoşça kal, sağlıcakla kal, saadetle, devletle, şerefle, yolun açık olsun vs. gibi. Bu güzellikleri "babaay" züppeliğiyle çiğneyenlere davul zurna çalmak bile az gelir. (Sözün Doğrusu 2)
  • Ağlamak istiyorum doyana kadar Bir uzak köşede hıçkırıklarla. (Şiirimizde Ana)
  • Politikacılar, parti programlarıyla ülkenin meselelerini halledeceğine inanırlar, dava adamları ise insanı değiştirmeden hiçbir şeyin çözümlenemeyeceğinin farkındadırlar... Yazıcıoğlu politikacı değil, dava adamı idi. (Muhsin Başkan)
  • Sen misin yan yana gezemediğim?  İnce sitemini sezemediğim  Sırrını bir türlü çözemediğim  İçimdeki çetin sual sen misin? (Yalnızlık)

Yorum Yaz