diorex
life

Taş ve Gölge - Burhan Sönmez Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Taş ve Gölge kimin eseri? Taş ve Gölge kitabının yazarı kimdir? Taş ve Gölge konusu ve anafikri nedir? Taş ve Gölge kitabı ne anlatıyor? Taş ve Gölge PDF indirme linki var mı? Taş ve Gölge kitabının yazarı Burhan Sönmez kimdir? İşte Taş ve Gölge kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 29.07.2022 09:00
Taş ve Gölge - Burhan Sönmez Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Burhan Sönmez

Editör: Tanıl Bora

Tasarımcı: Suat Aysu

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750530432

Sayfa Sayısı: 328

Taş ve Gölge Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Gece, sessizlik değil damıtılmış ses demekti. Gündüz bütün sesler birbirine karışıp gürültüye dönerken, gece her ses kendi sadeliğiyle belirirdi. Çocukluğun şarkıları, ruhların iniltileri, baykuşun ötüşü. Gündüzün karmaşasında bunlar anlaşılmazdı. Acılar, özlemler de öyle. İnsan geceleyin kendisiyle yalnız kaldığında hissederdi saf sızıyı... Gündüz o yükleri taşımak kolay, insan gerçekten yalnız olduğuna geceleri inanabilirdi.”

Avdo, hünerli bir mezar taşı ustası. Çocukluğu mu onun, yoksa o mu çocukluğunun peşinden bir ömürdür gidiyor? Bilmiyor... Belki de ölümden daha büyük bir hakikat olmadığı düşüncesiyle, ölümün bağrında konaklıyor. Günü geldiğinde, en uzun ve karanlık gecede, erguvan ağacının altındaki mezarda onu bekleyen kadının, Elif’inin yanına uzanacak...

Burhan Sönmez, varoluşa ve hakikate dair bilinmezlere, asırlardır yanıt aranan sorulara, atmosferiyle büyüleyen, kurgusuyla merak uyandıran güçlü bir anlatıyla ev sahipliği yapıyor.

Taş ve Gölge, evren ve insana, yaşam ve ölüme farklı gözle baktıran derin bir roman.

Taş ve Gölge Alıntıları - Sözleri

  • "Önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir."
  • Sen hakkı yabanda arama sakın. Kalbini pak eyle, Hak sana yakın.
  • Radyoda adları sayılan otuz üç şair, yazar ve türkücü artık Sivas ölüleri olarak bilinecekti. Ömürlerini kitap yazarak veya türkü söyleyerek geçirmiş, ölüme ummadıkları bir günde yakalanmışlardı. Pir Sultan Abdal şenliğine katılmak için gittikleri Sivas'ta, Cuma namazından çıkan on bin kişinin saldırısına uğramışlar, kaldıkları otelin ateşe verilmesiyle can vermişlerdi. Devlet yöneticileri, ellerinde benzin bidonlarıyla oteli kuşatan kalabalıktan ziyade saldırıya uğrayan aydın ve sanatçıları suçlamış, bazı gazeteler yeni yapılan Pir Sultan Abdal heykelinin halkın dini hassasiyetlerini zorladığından söz etmişti. "Yaşasın Şeriat!" sloganları eşliğinde tutuşturulan ateşin ve Sivas'ın sokaklarında sürüklenen heykelin görüntüleri televizyon ve gazetelerde yayınlandığında bütün ülke sarı hummaya tutulmuşçasına ürperdi. #madımak
  • Bazen kötü şeyler de insanları birbirlerine yaklaştırır.
  • Işık ya da karanlık değil, hava ile toprak değil, su ile ekmek hiç değil, hayatın gerçek efendisi ateştir.
  • Gece, sessizlik değil damıtılmış ses demekti.
  • Biliyor musun, benim hayallerimde senden başka bir şey yok.Sabah da hayal kursam,gece de hayal kursam hepsi seninle ilgili.
  • "Bazı şeylerin nedenini bilmeyiz, yalnızca yaşarız."
  • Toprağını yitirmek belleğini yitirmektir.
  • "Kavga tanıdığın insanlarla yapılır,savaşta ise tanımadığın insanları öldürürsün."
  • İnsan doğduğu yeri seçemez,öleceği yeri seçebilirdi.
  • Gece, sessizlik değil damıtılmış ses demekti. Gündüz bütün sesler birbirine karışıp gürültüye dönerken, gece her ses kendi sadeliğiyle belirirdi. Çocukluğun şarkıları, ruhların iniltileri, baykuşun ötüşü. Gündüzün karmaşasında bunlar anlaşılmazdı. Acılar, özlemler de öyle. İnsan geceleyin kendisiyle yalnız kaldığında hissederdi saf sızıyı.
  • Gerçek,sevgi gibiydi,önce hissetmek sonra anlamak gerekirdi...
  • "Toprağını yitirmek belleğini yitirmektir."
  • "Çocukluğunu hatırlamayan, kendisini bilemez."

Taş ve Gölge İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Taş ve Gölge: “Gece, sessizlik değil damıtılmış ses demekti. Gündüz bütün sesler birbirine karışıp gürültüye dönerken, gece her ses kendi sadeliğiyle belirirdi. Çocukluğun şarkıları, ruhların iniltileri, baykuşun ötüşü. Gündüzün karmaşasında bunlar anlaşılmazdı. Acılar, özlemler de öyle. İnsan geceleyin kendisiyle yalnız kaldığında hissederdi saf sızıyı... Gündüz o yükleri taşımak kolay, insan gerçekten yalnız olduğuna geceleri inanabilirdi.” (sayfa 11) Öncelikle şunu söylemeliyim ki kesinlikle Burhan Sönmez kitapları,özellikle Taş ve Gölge daha çok okurla buluşmayı hakeden bir kitap.Okurken bitmesini istemediğim yavaş yavaş okuduğum nadir kitaplardan biri oldu... Avdo; köksüzlüğü, kimliksizliği, kimsesizliği ile yaşama tutunurken arka planda ülkenin yakın tarihini de okuyoruz:Dersim Harekatı, II.Dünya Savaşı, Adnan Menderes Dönemi, Deniz Gezmiş'in idamı, Madımak Katliamı,80 darbesi, Aleviler,Süryaniler, Sünniler, Rumlar, Ermenileri ve tabii ki insanlığın yüzyıllardır vazgeçemediği aşk... Burhan Sönmez, bizi öyle bir gezintiye çıkarıyor, öyle bir bellek tazeletiyor ki, diline hayran kalmamak elde değil. Sadece, yersiz, yurtsuz, anasız, babasız, öksüz Avdo'nun yürek burkan hikâyesini okumadım Taş ve Gölge'de... Okurken diyar diyar gezdim. Farklı mekanlarda, zamanlar arası yolculuk yapmamızı sağlıyor. Çok katmanlı, ustaca bir kurguyla yazılmış bir kitap. çok keyif alarak okudum... Okurunun bol olmasını diliyorum... (Kevser)

Gölgelerde kaybolanlara saygı duruşu: yazar/burhan-sonmez beşinci romanı “Taş ve Gölge”de kahramanı Avdo üzerinden bizleri bu toprakların farklı dönemlerdeki tarihine uzanan kısa gezintilere çıkarırken, önceki romanlarından aşina olduğumuz gibi yine Doğu’nun kadim hikayelerinden, masallardan, söylencelerden ve en çok da Mesnevi’den etkilenen kendi iç dünyasına da davet ediyor. Köksüz, milletsiz, kimliksiz bir mezar taşı ustası olan Avdo’nun çevresinde şekilleniyor hikaye. Biz zamanda ileri-geri gidişlerle öksüz-yetim Avdo’nun çocukluğuna, ustasından mesleği öğrenişine, aşık oluşuna, aşkı uğruna elini kana bulayışına, mezarlıkta kurduğu küçük ama derin dünyasına, işkenceden kaçan Reyhan’ı sahiplenişine şahit olurken; ülkemiz yakın tarihinin hareketli gündemi de arka planı oluşturuyor. Çocuk Avdo Dersim katliamını şahitlerinden dinliyor örneğin. İsa sayesinde uzaklardaki İkinci Dünya Savaşı cehennemini öğreniyor. Eli kanlı bir katil olarak o idam edilmezken hapishanedeki darağacı siyasi suçlular (!) ile hiç boş kalmıyor; İskilipli Atıf Hoca’dan darbeye kalkışan Talat Aydemir’e, Adnan Menderes’ten gencecik Deniz Gezmiş’e, farklı görüşlerden “düşünce suçluları” ipin karşısına kolayca çıkarılıyor. Avdo yaşadıkça; her biri -hem de utanmazca günümüze kadar- “faili meçhul” kalan bombalı paketlerle saldırılara, Sivas Madımak Katliamı’na, 80 darbesine, işkencelere, Alevilere saldırılara, “şehre göç”e, arabesk furyasına; başka bir deyişle ülkemizin 20. yüzyılının son yıllarına şahitlik ediyor. Çok katmanlı ve çok kahramanlı bir zemin kurmuş Burhan Sönmez. Hikayeler, ortak paydaları Avdo üzerinden birbiri içine geçiyor. Avdo’nun ustası Josef ve misafiri Dikran usta sayesinde Ermeni-Rum-Süryani ustalarla bezeli o çok dilli, çok dinli, çok kültürlü eski yılları izliyoruz. Avdo’nun aşkı Elif sayesinde kardeşi assolist Perihan’ı tanıyor; arabeskin yükseldiği, gazinoların parladığı, kabadayıların gün aşırı adam vurduğu 1970-80lerin atmosferine gidiyoruz. Perihan’ın kızı Reyhan bizi 1980lerin üniversite olaylarına, işkence odalarına, Şef Kobra gibi sadist ve faşist devlet görevlilerine götürüyor. Reyhan’ın kaçışını sağlayan İmam Muhittin ve nüfus müdürü sayesinde rüşvetin konuştuğu yıllara geliyoruz; muhalefetten uzak, haksız kazanca yakın duranların küpünü doldurma dönemi başlıyor. Reyhan’ın oğlu Baki ve arkadaşı Miskal ise bizi tek amacı okulunu sorunsuz bitirmek olan, siyasetten uzak günümüz gençliği ile tanıştırıyor. “kitap/kuzey--17747”den beri merakla takip ettiğim bir yazar Burhan Sönmez. Her eserini okudum, her birinden de ayrı ayrı keyif aldım. Her kitabında bambaşka, birbirine benzemez tarz ve üsluplarla çıkıyor karşımıza. “kitap/kuzey--17747”in o mistik havası, “kitap/masumlar--17746”ın tarih kokan hatıraları, “kitap/labirent--123158”in yeni çağ kaygıları, “kitap/istanbul-istanbul--30057”un acı dolu özgürlük özlemi beni etkilemişti. “Taş ve Gölge”nin tarihe saygı duruşu ve varoluşu sorgulamasını da oldukça beğendim. Sadece edebi ve felsefi açıdan değil, bu ülkede son yüzyılda neler yaşandı, kısaca gözden geçirmek isteyenler için de keyifli bir kitap olmuş. Varoluşu sorgulamış Burhan Sönmez. Ölenlerin “Taş” mezarları arasında “Gölge”lerde kalan anıları takip etmiş. Önceki romanlarında farkettiğimiz tasavvufa hakimiyetini, Mesnevi’ye saygısını, çok sevdiği kuyu-zaman-köpek metaforlarını, doğunun unutulmaya yüz tutmuş kadim hikayelerine tutkusunu yine sergilemiş. O “yaşam” ve “ölüm” kavramlarını sorgularken Avdo ustanın hayatı ile birlikte gerçek zamanın da yanıbaşında akıp gitmesine izin vermiş. Günümüzde gölgeler arasında çoğunlukla kaybolan, özgürlük uğruna mücadele eden sayısız isimsiz mezar taşına da bir çok yerde göz kırpmış. Bazı karakter kurguları ile beni kendine hayran bıraktı Burhan Sönmez. Yaşanmışlıklarla giderek bilgeleşen Avdo’yu anne babasını hiç tanımamış, geçmişsiz, kimliksiz resmederek hepimizi toplumsal kimliklerimizden sıyırıp “insan” olma paydasında buluşturmuş. Hafızasını kaybetmiş, acıyla kendi hikayesini arayan “Yedi Adlı Adam” ile Araf’ta kalanlarımızı, geçmişi geride bırakamayanlarımızı resmetmiş. Belki Kudüs’te inanca önderlik etmiş, belki elinde silah masumları vurmuş, belki halkına ihanet etmiştir o “Yedi Adlı Adam”, bilinmez. O bu dünyada kendi cehennemini yaşarken Avdo Usta mezar taşı ile ona ölümden sonrası için bir çıkış mı göstermektedir? “Bu adamın mezar taşı siyah olmalı, dedi kendi kendine, taşın ortasında da yuvarlak bir delik bulunmalı. Deliğin bir yanından bakanlar diğer yandaki boşluğu görmeli. Boşluk, baktıkça büyümeli, derinleşmeli.” Sadist polis şefi, işkenceci Şef Kobra’yı sayfalar arasında usulca kaybedip unutturarak “faili meçhul”ler listesine ekleyivermesi ise büyük ustalık. Nice masum “faili meçhul” adına yapılan bu intikama ve sessiz saygı duruşuna şapka çıkarılır. Bunca güzel hikayenin ve derinliğin arasında Perihan’ın arkadaşı Yüksel, onun sevgilisi Muzaffer, Muzaffer’in hasta annesi, gazino patronu Kalender Bey gibi yan karakterlerin sıradan hikayeleri bana hem gereksiz, hem de keyifsiz geldi. Bu kadar keyifli bir romanın bir anda ağdalı Türk filmi senaryosuna evrilmesi riski tam tadımı kaçıracakken neyse ki çabuk toparlandı. Romanda sevemediğim tek kısım da bu oldu. Her yazdığını merak eder olduğum bu başarılı kalem ile destansı bir seyahate çıkmak isterseniz, buyurun… "Heba etme bir günümü ey canan Bir gün bir ömürlük uzundur Dara atma fer ömrümü ey canan Bir ömür bir günlük uzundur" (AkilliBidik)

"İnsan doğduğu yeri seçemez ama, öleceği yeri seçebilirdi.: Öncelikle şunu söylemeliyim ki kesinlikle Burhan Sönmez kitapları,özellikle Taş ve Gölge daha çok okurla buluşmayı hakeden bir kitap.Okurken bitmesini istemediğim yavaş yavaş okuduğum nadir kitaplardan biri oldu.Kesinlikle herkesin kitaplığında olması gereken bir kitap.Aslında kitap hakkında yazacak o kadar çok şey var ki ben hangisini yazacağımı bilemedim o yüzden kitabın ilk sayfasından bir alıntı yapmak istiyorum,zaten sizler de okuyunca eminim ki merak edip mutlaka kitabın tamamını okumak isteyeceksiniz.Okurken de eminim acaba ben ölürsem nasıl bir mezar taşım olmalı ki diye düşüneceksiniz :)Ayrıca kitabın kapak tasarımı da çok derin anlamlar taşıyan bir tasarım,söylemeden geçemeyeceğim:) "Gayya kuyusu" çok güzel resmedilmiş.Gayya, sözlüklerde "cehennem çukuru" olarak geçen, rivayetlerde ise en tehlikeli ve can alıcı bölüm olarak ifade edilen yerdir. Ancak, bu çukur 'dünya' dahilindedir. Merkez Efendi Mezarlığı İstanbul 1984 "Avdo bugün defnedilen ve yedi ad taşıyan ölüye nasıl bir mezartaşı yapacağını düşündü. Sigarasından bir nefes aldı, çayını yudumladı. Sigara tutan parmaklarını biriyle konuşur gibi öne uzatıp, bu adamın mezartaşı siyah olmalı, dedi kendi kendine, taşın ortasında da yuvarlak bir delik bulunmalı. Deliğin bir yanından bakanlar diğer yandaki boşluğu görmeli. Boşluk, baktıkça büyümeli, derinleşmeli. Ölü, eski bir askerdi." Burhan Sönmez,varoluşa ve hakikate dair bilinmezlere, asırlardır yanıt aranan sorulara,atmosferiyle büyüleyen,kurgusuyla merak uyandıran güçlü bir anlatı içinde yer veriyor. "Taş ve Gölge,evren ve insana,yaşam ve ölüme farklı bir gözle baktıran derin bir roman" (Bedodeniz)

Taş ve Gölge PDF indirme linki var mı?

Burhan Sönmez - Taş ve Gölge kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Taş ve Gölge PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Burhan Sönmez Kimdir?

Masumlar adlı romanı ile 2011 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'ne değer görüldü.

Murathan Mungan'ın hazırladığı Bir Dersim Hikâyesi adlı kitapta Tarih Öncesi Köpekler öyküsüyle yer aldı. (2012)

Burhan Sönmez, Haymana’da doğdu. İstanbul’da Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptı. TAKSAV’ın (Toplumsal Araştırmalar, Kültür ve Sanat için Vakıf) kurucuları arasında yer aldı. ÖDP’nin (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) kurucu üyeliğini ve genel başkan yardımcılığını yaptı.

Politik nedenlerle birkaç kez gözaltına alındı. 1996 yılında polis marifetiyle ağır yaralandı. Uzun yıllar İngiltere’de (İşkence Tedavi Merkezi’nin desteğiyle) tedavi gördü. Şiire ilgi duymasına ve ulusal ölçekli yarışmalarda ödül almasına rağmen, sonradan romana yoğunlaştı. Elektriksiz ücra bir köyde, Kürtçe masallar anlatan bir annenin elinde büyümüş olması ve buna modern edebiyatın gücünü katması, yazarlığının ilhamını ve alt yapısını oluşturur.

Romanları otuz sekiz ülkede yayımlandı. Uluslararası PEN bünyesindeki ‘Writers Circle’ın kurucularındandır. 2016 yılından beri Uluslararası-PEN yönetim kurulunda yer almaktadır. ODTÜ’de Edebiyat Kuramı ve Roman üzerine ders verdi. ABD’de Vaclav Havel Ödülü’ne (2017), Britanya’da EBRD Edebiyat Ödülü’ne (2018) değer görüldü.

Halen İstanbul’da ve Cambridge'te yaşıyor.

Kuzey (2009), Masumlar (2011), İstanbul İstanbul (2015) romanlarını izleyen Labirent (2018), Burhan Sönmez’in dördüncü romanıdır. Masumlar, 2011 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü ve İzmir St. Joseph En İyi Roman Ödülü’nü aldı. Bir Dersim Hikâyesi (Metis, 2012), Bana Adını Söyle (YKY, 2014) ve Gezi (Almanya, Binooki, 2014) öykü derlemelerine katılan Sönmez, BUYAZ’ın verdiği 2015 Öykü Onur Ödülü’nün sahibi oldu. Şair William Blake’in Cennet ile Cehennemin Evliliği kitabını Türkçeye çevirdi (Ayrıntı, 2016).

KUZEY

Burhan Sönmez‘in ilk romanı olan Kuzey, Rinda adlı genç bir avcının serüvenini anlatmaktadır. Daha iki yaşındayken babası onları terk edip gitmiş, ama yirmi yıl sonra köyüne dönerken ölmüştür. Rinda, babasının ölümündeki sırrı çözmek için kuzeye gider ve yeni bir dünyaya tanık olur. Felsefi bir masal edasıyla tasvir edilen kuzey, hem babasını hem de kendini tanımanın macerası olur onun için. Gazali, İbni Rüşd gibi İslam filozofları ile Aristo, Heidegger ve Marks gibi Batılı düşünürlerin fikirleri aracılığıyla, varlık ve aşk üzerine süren arayışlar, romandaki gizemin çözülmesinde anahtar rol oynar.

MASUMLAR (2011 yılı Sedat Simavi Edebiyat Ödülü)

Sır kitabı taşıyan bir kadın, masum şiirlere inanır. Uykusuz bir adam, mezarlıklardan ve ölümün kıyısından geçerek hayata tutunmaya çalışır. Herkesin bir sırrı ve günahı vardır. Adamla kadın, bir gün kaderin kırık köprüsünde karşılaşırlar. Kadın kitap falı bakar, adam kendi kendine bozkır türküleri mırıldanır. Haymana Ovası’nda, Tahran’da ve Cambridge’te geçen hayatlar… Eski zamanların umudunu taşıyan bu romanda Burhan Sönmez, farklı rüzgârların savurduğu çok sayıda kahramanı usta bir incelikle bir araya getiriyor.

Burhan Sönmez Kitapları - Eserleri

  • İstanbul İstanbul
  • Labirent
  • Masumlar
  • Taş ve Gölge
  • Kuzey
  • Hespên Reş Bayên Sorgevez

Burhan Sönmez Alıntıları - Sözleri

  • Beklemeyi bilmek de sanattı. (İstanbul İstanbul)
  • Bu yüzden hep düşünürüm, insanlar kentleri kurdukları için mi yıldızları unuttular, yoksa yıldızları unuttukları için mi kentlere sığındılar? Geceleri göğe bakanlar o kadar azaldı ki, yıldızlar katında umulmadık bir hareketlenme yaşandığını, bunun dünyamıza yeni bir çağ kapısı açmakta olduğunu bile kimse bilmiyor... (Kuzey)
  • “Haklısın, artık kimse doğduğu yerde yaşlanmıyor,” diye karşılık verdi. (Masumlar)
  • Ölüm herkese eşit mesafedeydi. (Masumlar)
  • "Önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir." (Taş ve Gölge)
  • İnsan insanın en iyi sığınağıydı.. (Masumlar)
  • "Aradaki yılların ve mesafelerin önemi yok. Ölüler her zaman, her yerde yeniden ölebilir. Ben de yeniden doğabilirim (doğabilir miyim?)." (Labirent)
  • Savaş yalanlarla başlar, yalanlarla sürer, gerçeklerle biter. Ve daima birileri geride kalır. (Labirent)
  • Dün gece uyuya­madığım için gözlerim yanıyordu… (Masumlar)
  • Bilgelik, kolay düşman kazandıran bir hazineydi; herkesin gözünü alırdı, hem iyilerin, hem kötülerin. (Kuzey)
  • “Kusurlarınızı kabul ettiğiniz görülmemiştir, özür dilemeyi bilmezsiniz. Kendi yakınlarınıza tecavüz eder, sonra namus için adam öldürürsünüz. Tanrının adı daima dilinizdedir. Çok iyi ağlarsınız. Ağıt dinleyip eski günleri hayal edersiniz. Dünya yansa umurunuzda değil, yeter ki evinizin duvarından bir taş eksilmesin. Kötülüğün dışarıdan geldiğine inanırsınız. Kötülüğün kaynağı ya komşunuz ya da köye gelen yabancılardır. Kendi kalbinizde bir yılan taşıdığınızı görmezsiniz.” (İstanbul İstanbul)
  • Deniz ve toprak insandan önce vardı, kent ise insanın yarattığı dünyadır. (İstanbul İstanbul)
  • İnsan kendini ne kadar hazırlarsa hazırlasın, acıyı yaşadığı an zihni tutuluyordu. Acı nedeniyle zamanın akışı kesiliyor, gelecek duygusu yitiyordu. (İstanbul İstanbul)
  • Bir gün ölecektim, bu yüzden her gün yaşamayı öğrendim. (Kuzey)
  • Benim inançsızlığım mutlaktı; malzeme­si insan olan siyaset dünyayı nasıl değiştirebilirdi ki? İyiliğin toplumu kurtaracağını ve mutlu kılacağını iddia edenler, in­sanı tanımıyorlardı. Bencilliği görmezden geliyorlardı, ana­sını satayım. Çıkarcılık, hırs ve rekabet, insanlığın temeliy­di. (İstanbul İstanbul)
  • Çok eskiden Moğol imparatoru Timur'un askerleri Osmanlıları yendikten sonra bu tepede mola vermiş, yaz sıcağında çadırlarını yıldızlar kadar kalabalık yaymışlar. Timur'un yanındaki kızı Mana daha ergenlik çağındaymış ve kimse bilmeden geceleyin bir korkuya sarınarak kendini bu uçurumdan aşağıya bırakmış. Kızına yürekten bağlı olan Timur, bir savaşta yaralanan ve sonraki savaşlarda intikamını fazlasıyla aldığı aksak bacağıyla gelip, uçurumun karanlığına ve gökyüzündeki kudretli yıldızlara bakmış. Yumruklarını göğe doğru sıkıp, "Hey Mana!" diye bağırmış. Onun hıçkırıklarına ilk kez tanık olan savaşçılar burayı Hey-mana Ovası diye anmışlar ve bu isim söylencelere karışıp nice ölümlerden geçerek Kewe'ye kadar ulaşmış. Şairin dediği gibi: Sabahları doğan güneşin yeni ışığına ve yeni rengine aldanma Şu ağacın yemişi dünden yeşillendi adı ise daha eskiden kalma (Masumlar)
  • Hayal kurup kurmadığımın farkında değilim. Bir an düşünüyorum. Yine beyaz bir duvar geliyor gözlerimin önüne. Ufku boydan boya kaplayan bir duvar, uzayıp gidiyor. İnsan karanlığa alışabilir, her yerde karşılaşır onunla, ama sonsuz beyazlık zor. (Labirent)
  • Seven herkes ölüyorsa, seni bundan uzak tutmak isterim. (Masumlar)
  • Şüphe, gerçeği bulmanın anahtarıdır. Sonrasında varılacak yer ne olursa olsun, soru sormaktan, görünenin ardındaki gerçeği aramaktan vazgeçmemeliyiz. İnanmakta güçlük çektiğimiz şeyi bazen kabul edip, hayata oradan bakmak gerekir. Böylece hem kendimizi gözler, hem de hayatla aramızdaki ilişkiyi sınarız. (Kuzey)
  • İstanbul'u ne kadar, acıyı ne kadar biliyorsanız, beni de o kadar biliyorsunuz. Hepsi eksiktir. (İstanbul İstanbul)

Yorum Yaz