matesis
dedas

Taşralı - Nurettin Topçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Taşralı kimin eseri? Taşralı kitabının yazarı kimdir? Taşralı konusu ve anafikri nedir? Taşralı kitabı ne anlatıyor? Taşralı kitabının yazarı Nurettin Topçu kimdir? İşte Taşralı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 18.02.2022 02:40
Taşralı - Nurettin Topçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Nurettin Topçu

Yayın Evi: Dergah Yayınları

İSBN: 9789759953911

Sayfa Sayısı: 332

Taşralı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Taşralı, Nurettin Topçu'nun 1952-1958 yılları arasında yazdığı hikayelerden oluşmaktadır. Bu kitap esasen bir fikir adamı olan topçu'nun sanatçı kişiliğini ortaya koyuyor. Fransa'da felsefe doktorası yapan yazar, aynı yıllarda sanat tarihi ile de ilgilenmiş, deneme tarzındaki yazılarını "Var olmak" adlı eserinde toplamıştır.Taşralı'da yer alan metinler yazıldığı yıllarda Anadolu insanının meselelerini, aydın kesimin çıkmazlarını ve Topçu'nun mistik-metafizik dünyasını dile getiriyor. Sanatta bir "Anadolu romantizmi" oluşturmak amacında olan yazat, idealist aydınların hak yolunda verdikleri hizmet mücadelesini öne çıkarıyor. Onun hikayelerini okuyanlar muzdarip bir ruhun çırpınışlarını, merhamet hamlesini ve ötelere uzanan aşkını mutlaka hissedeceklerdir.(Arka Kapak)

Taşralı Alıntıları - Sözleri

  • Doğduğum günden beri dünyanın mihverini değiştirmeye mecburmuşum gibi yaşadım ve bunu yapmadan yaşamak imkansız sandım.
  • Açık yüzlü düşmanlarım yaşasın; bunun ehemmiyeti yok. Fakat dostluğu çalan bu asıl düşmanlarım var oldukça ben yaşayamam artık.
  • Ne ile karşılaşırsa karşılaşsın bugün yıkılmamaya karar verdi.
  • Sen ne zaman başka birisinin felaketini görmeden mesut olabildin? Hangi insanda ya bir zaaf veya çürük bir taraf aramadan rahat yaşayabildin?
  • Kadın değil mi? Cin fikirlidir. İşlerin pundunu bulur. Erkeklerin bu işlere akılları ermez.
  • Bu sözdür,söz dilin yarattığı fitnedir.Ağızdan çıkıp kulaklara dağılan söz gibi bir zehir, bir musibet yeryüzüne gelmemiştir; insanlar bunu bana öğrettiler.
  • Hadi sevda zamanla eridi diyelim, masum bakışları ile ipekten kalbi ne oldu o kızın?
  • Yorgundum; varlıktan sıyrılan bir sonsuzlukta sanki binlerce yıl dinlenmeye muhtacım.
  • - Seviyor musun? -Sevmiyorum. -Seveceksin! -Sevmek elimde olan bir şey değil ki. Sevmiyorsam ne yapayım? - Döveriz seni! Kafanı ezeriz! Leşini yere sereriz!
  • İç dünyası haraptı…
  • Yorgundum; varlıktan sıyrılan bir sonsuzlukta sanki binlerce yıl dinlenmeye muhtacım.
  • Beni hiçbiriniz tanımadınız!
  • Elâ gözlüm karlı dağın ardı var; Mor menekşe boynun bükmüş derdi var; Her yiğidin silası var, yurdu var. Ağam senin yurdun, sılan yok mudur? Göğsünde merhamet, iman yok mudur?
  • "İnsanlar kaderi kendininkine benzeyenlerle pek kolay anlaşırlar."
  • Taşralı olmak bir kötülük müydü? Şerefli insan olmak için nereli olmak lazımdı?

Taşralı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Öncelikle etkinlik için caykitap teşekkür ederim. Taşralı, bir fikir ve mücadele insanı olan Nurettin Topçu'nun, Hareket dergisinde 1950'lı yıllarda yayınlanan hikayelerinden derlenen tek öykü kitabıdır. Yazarın ayrıca Reha isimli bir romanıda bulunmaktadır. Nurettin Topçu hakkında söylenecek çok fazla bilgi ve anektodlar olmasına rağmen biz Taşralı kitabının incelemesine başlayalım. Hikayeler, genel olarak taşrada geçsede şehire gelen taşralıların da hayatlarını anlatıyor. Hikayelerin özünü taşralının taşralıya bazen de şehirlinin taşralıya yaptığı zulümler oluşturuyor. Hayatın acı gerçeklerini hiç umut vermeden anlatıyor hikayeler çünkü hayat masal değil. Ve maalesef kötülerde kazanıyorlar bu dünyada. Aslında hikayeler yazarın düşünce kitaplarındaki fikirlerinin terennümü halinde devam ediyor. Yazar, yalancı hakikat sahipleri ile gerçek hakikat aşıklarının mücadelesini anlatıyor. Bir bakıma savaş açıyor... Tüm güç odaklarına savaş açıyor, riyakarlığa gösterişe savaş açıyor. Hacılarla, hocalarla, zenginlerle ve idarecilerle hatta üniversite hocaları ile savaşıyor. Kim için savaşıyor tüm ezilmişler tüm mazlumlar adına savaşıyor. Bazen Anadolu insanı bazen de Anadolu kadını diyerek ifade ettiği bu mazlumların haklarını korumaya çalısırken her türlü baskı sebebi olacak yozlaşmaların ipliğini pazara çıkarma derdindedir. Sadece zayıfın; namuslu, insaflı, vicdanlı, adaletli ve merhametli olduğu dünya düzenine sistem eleştirisi getiriyor hikayelerinde. Nurettin Topçu'nun, ruhun esintisi olmayan şekilçi her türlü ibadetlere karşı bir duruşu var. Vurguladığı mesajların başında, insanların makamlarına yalan dolan ile elde ettikleri her türlü otoritenin ( bu bazen ağalık bazen muhtarlık bazen de şeyhlik, hocalık olabilir) sizler için söylediklerine değil amellerine bakın ve ona göre itaat edin. Yazar, sakal cübbe gibi İslamın sembolu olan şekillerin kötüye kullanılmasından dolayı hikayelerinde bu tiplemelerin nasıl dini kullanarak insanlara zulüm ettiklerini ve tek dertlerinin kendi menfaatleri olduğunu saf Anadolu insanına göstermeye calışıyor. Hırsızların kullandıkları en iyi maskenin din maskesi olduğunu yıllar öncesinden belirtmiş. Nurettin Topçu'yu kısmen Yunus'un devirdaşları ile olan mücadelesinin benzeri içerisinde gördüm. Dinin ruhuna uygun davranışları sergileyenleri ve maneviyatın hakikatına aşık olanları aydın öğretmenler olarak resmederken, taassup sahibi, bidatlar üzerinden saf halkı kandıranları ise şeyh ve hoca olarak hikayeleştirip aslında tam işin merkezindeki problemi tespit etmiş. Bu açıdan değerlendirildiğinde N. Topçu'nun, Aziz Nesin'in daha ciddi (hatta hiç) esprisiz hali desek abartı olmaz. Aziz Nesin'in mahallenin(!) dışından getirdiği eleştirilere N. Topçu içeriden ızdırapla ve hayal kırıklığı ile getiriyor eleştirilerini hikayelerinde. Ve İslama inanmış ancak onun değerlerini içselleştiremeyip şekilde kalmalarınının (halkın) ötesinde dine ait şiarların kendi menfaatleri doğrultusunda sömürenlerin(her türlü güç odakları) iç dünyalarını tüm açıklığı ile dile getiriyor hikayelerinde. Bu coğrafyanın insanlarının içler acısı durumunu anlatırken muhtemelen içi kan ağlıyordu. Bu açıdan çok fazla kadri kıymeti bilinmiş bir düşünce ve fikir insanı olduğu söylenemez. Hikayelerinde mevcut durumu gösterirken gerçeklikten yana tavrını koyarken hayalperest gibi davranmayıp ucuz umutlar vermiyor ve bu durum okuyucuda bazen rahatsızlık oluştururken karamsarlığa sebebiyet verebiliyor. Nurettin Topçu'nun ahlak felsefesine az çok vakıf olanlar durumun aslında öyle olmadığını ve hakikat aşığı olanların daha bir canla başla mücadele etmelerinin ve hiç pes etmeden inandıklarını yaşama ve anlatmaları gerektiğini ve bu yolun çok çetin olduğunu ve her daim ayağına dikenler batmasının yanında taşa tutulma yalan ve iftiralar ile yolundan döndürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceğini tüm çıplaklığı ile anlatıyor. Ve net olarak şunu ifade ediyor: Bir taraf zulümde haksızlıkta kendi rekorlarını kırıp sahtekarlar şahı olurken diğer tarafın hakikat ehli olmasının sorumluluğu ile zulme meyletmeyi hatta misliyle mukabele etmeyi bırakıp mazlumlar olarak zalimlerinde ellerinden tutarak gerçek hakikate ulaşma gayreti içerisinde olması gerektiğini söylüyor. Hikayeler arasında tema olarak farklı eserlerde bulunuyor hatta hikayelerdeki karamsarlığın bunalttığı sırada kitabın en uzun 2. hikayesinin konusunun aşk olması bir nebze rahatlatıyor. Ancak hikaye hikaye ama... Yıldırım'ın Huzurunda adlı hikayede ilginç eserlerinden birisi. Taşralı okurken kısmen Yabam kısmen Hacı Ağa kısmen de Teneke esintisini yakalayabiliyorsunuz. Kadına karşı yapılan zulme ayrı bir yer ayırmış. Yetimlere karşı yapılan haksızlıklar Maun Suresinden bihaberlerin nasılda dinde önde görünmelerinin ironisini ve buna sebep olan ve yer yer nimetlere karşı nankörlük yapan halkın durumu üzerinden acı gerçeği herkesin yüzüne çarpıyor. Hikayeleri okurken acaba bu kadarda olmuş mudur ki dersen paradigmanı değiştirip etrafına bakarsan halen olduğunu görebilirsin. İşte tam burada bunun farkına varmak isteyen inanmış insanların biz nerede hata yaptık/yapıyoruz demeleri için okunası bir kitap... Gerçekler acıdır ancak farkına ne kadar erkenden varırsan o kadar sana az acı verir. Ders alır mı insanevladı bilemiyorum neden umutsuz olarak hikayelerini bitiriyor kendi ümidi bitmemesine rağmen Nurettin Topçu'nun. (özgür)

Bu kitap...Nasıl anlatsam bilemedim.Hislerimi tepe takla eden bir şeydi.Okunanların insanın içine sirayet edişinin ve orada kendine bir yurt kuruşunun somut hali bu kitap.Okunan kitaba içinde olunan zaman ve mekan da eşlik eder.Bu kitabın zamanı işte tam bu zamanmış dedim.Nasıl darmadağınık iken topladı beni bir bilseniz... İstanbul toz toprak içinde bir şehir hala gözümde.Bir taşralı yaşıyor içimin derinliklerinde...Tarlalara,kuşlara,doğan buzağılara hasret yaşıyorum ben bu beton diplerinde. (Mོ)

İçindeki öyküler çok etkileyeciydi. Karayazı öyküsünde biraz da ağladım. Gündelik gibi görünen olayları, insanların iç duygularını o kadar güzel, edebi bir dille anlatmışki. Fikir adamı olması hasebiyle bu öykülere, o fikirlerini o kadar tatlı yerleştirmişki. Felsefeci Nurettin Topçu’ nun Ahmed Hamdi Tanpınar tadında enfes diliyle öyküler büyüleyiciydi. Okurken kalbime müthiş bir haz geldi. O an birçok eylemden daha fazla zevk aldım öykülerinden. Kesinlikle top 10 kitabımdan biri bu eser. Şiddetle tavsiye ediyorum. (cloudsssd)

Kitabın Yazarı Nurettin Topçu Kimdir?

Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Osman Nuri Topçu’dur. Nurettin Topçu’nun babası Topçuzâde Ahmet Efendi Erzurumlu, annesi Fatma hanım ise Eğinlilidir. (Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı) Topçu ailesi Topçuzâdeler diye tanınmaktadır. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk yapmıştır, bu lâkap da oradan gelmektedir.

Eğitimi

Nurettin Topçu, öğrenim hayatına altı yaşında Bezmiâlem Velide Sultan Mektebi’nin ana kısmında başladı. İlkokulu Büyük Reşid Paşa Numûne Mektebi’nde okudu.İlkokuldan sonra Vefa İdadisi’nde öğrenimini sürdüren Nurettin Topçu, birinci sınıfta iken babasını kaybetmiştir. Lise tahsilini İstanbul Lisesi’nin Edebiyat Bölümü’nde pekiyi derece ile tamamlamıştır. (1927-28) Mehmet Akif’in medeniyet telakkisini kavramış ve ilmini almak için Akif’in oğlu Asım’ı niçin Batı’ya göndermiş olduğunu idrak etmiş olan Nurettin Topçu, daha iyi bir eğitim alabilmek için Avrupa’da tahsil görmek gerektiğinin farkında olarak liseyi bitirdikten sonra kendi imkanlarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa imtihanlarına girmiş ve kazanmıştır. Fransa’nın Türkiye’deki liselerin denkliğini kabul etmemesinden dolayı Topçu buradaki eğitimine Paris’teki Bordeaux Lisesi’nde başlamıştır. İki sene sonra Strazbourg’a giden (1930) Topçu, burada üniversite tahsiline başlamış; psikoloji ve güzel sanatlar, genel felsefe ve mantık, çağdaş sanat tarihi, sosyoloji ve ahlak, ilk zaman sanat ve arkeolojisi dersleri almıştır. Strazbourg’da tamamladığı doktorasını 1934 yılında Sorbonne Ünivesitesi’nde vermiştir. Sorbonne Üniversitesi’nde okuyan ilk Türk öğrenci olmuştur. Çalışması Sorbone Üniversitesi Felsefe Jürisi tarafından yılın en başarılı doktora tezi seçilir. Üniversitenin geleneklerine göre birinci olan öğrenciler mutlaka ödüllendirilir. Bunun üzerine yetkili Profesör, Nurettin Topçu’nun yanına gelerek durumu anlatır ve ödül olarak neyi istediğini sorar:

- Efendim, bir altın saat mi? Amerika veya Kuzey Avrupa’ya bir mavi yolculuk mu?

Hangisini tercih edecekseniz onu alacaksınız veya o ülkeye ziyarete gideceksiniz!

Nurettin Topçu, kararlı ve gayet kendinden emin bir şekilde bu soruya şöyle cevap verir:

- Hiçbiri değil!

- O zaman ne istiyorsunuz?

- Sorbonne Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat ay-yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum!

- Derhal bu isteğiniz yerine getirilecektir!

Nurettin Topçu kendine yapılan teklife verdiği cevabı duyan herkes hayret ve hayranlık içinde kalmıştır. Vatan ve bayrak sevgisinin gurbet illerde okuyan bir öğrencinin yüreğinde böylesine yüceldiği az görülmüştür. Ayrıca bu olay, onun düşünce yapısını, vatan ve millet sevgisi ile hayat felsefesini yansıtan önemli bir ayrıntıdır.

Öğretmenliği

Avrupa’dan döndükten sonra 1935 yılında Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmenliğine başladı. Topçu İzmir’de öğretmenliğinin henüz daha dördüncü yılında, Türk düşünce tarihinde önemli bir yeri olan “Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi”ni yayınlamaya başlar. (1939)

Denizli’den sonra İstanbul’a tayin edilen Topçu, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi, Robert Koleji, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Lisesi’nde öğretmen iken yaş haddinden emekli olmuştur. Nurettin Topçu, Bergson’dan hareketle hazırlamış olduğu Sezgiciliğin Değeri isimli çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde doçent ünvanı almıştır.

Milletimizin son dönemde yetiştirmiş olduğu önemli fikir ve aksiyon adamlarından biri olan Nurettin Topçu’nun hayatını, sık sık idealize ettiği mesuliyet duygusunun yoğun baskısı altında Anadolu’da Türk Milletinin yeniden dirilişinin ilham kaynaklarını arayacak, münevver bir zümre meydana getirmeye çalışmıştır. Bu münevver kadroyla aklın saltanatını yönetimde, eğitimde, sanatta ve bilimde hâkim kılacak bir “Türk Rönesansı”nı gerçekleştirme çabası içerisinde olmuştur. Hayatı, bunun mücadelesi ile geçmiştir. Ahlâk alanında doktora yapmış olan Topçu, imanlı, ahlâklı debdebeden ve gösterişten uzak hayatı, doğru bildiğini söylemekten ve yaşamaktan çekinmeyen tavizsiz karakteri ile örnek bir şahsiyettir. Ömrünü her an büyük mahkemenin huzurundaymış gibi hesap vermeye hazır, hiçbir otoritenin etkisinde kalmaksızın milletinin meseleleriyle ve ahlâk dersi vermekle geçmiştir. Sınıfta, öğretmenler odasında, sokakta, camide, evde, konferans salonunda, kısacası hayatın her alanında ve her aşamasında… Kendisine maddenin ve servetin fethini değil, ruhların fethini gaye ettiği gibi, insanlara da onu hedef olarak göstermiştir. Felsefeden sanata, dinden ekonomiye ve eğitime kadar pek çok sahada kendine has tahlilleri, bakış açıları ve önerileri olan Topçu, hem Batı’yı çok iyi tahlil eden, gözlemleyen ve Batı düşüncesini bilen hem de ailesi ve muhiti dolayısıyla geleneksel yapı ve değerleri tanıyan, bilen ender düşünürlerden biridir. Birçok kaynaktan etkilenmiş olan Topçu’nun eserlerinde bu etkilerin izlerini görmek mümkündür.

Başlıca Eserleri

Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, İradenin Davası, Mehmet Akif, Felsefe, Büyük Fetih, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji

Nurettin Topçu Kitapları - Eserleri

  • Var Olmak
  • Ahlak Nizamı
  • İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
  • İsyan Ahlakı
  • Taşralı
  • Ahlak

  • Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda
  • Bergson
  • Türkiye'nin Maarif Davası
  • Büyük Fetih
  • Mehmet Akif
  • Yarınki Türkiye
  • Kültür ve Medeniyet

  • Millet Mistikleri
  • Felsefe
  • Mantık
  • Psikoloji
  • Sosyoloji
  • Reha
  • İradenin Davası / Devlet ve Demokrasi

  • Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi
  • Milliyetçiliğimizin Esasları
  • Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü
  • Mevlana Ve Tasavvuf
  • Devlet ve Demokrasi

Nurettin Topçu Alıntıları - Sözleri

  • "Kötülük bir bilgisizliktir, hiç kimse bilerek kötülük etmez." (İsyan Ahlakı)
  • Yorgundum; varlıktan sıyrılan bir sonsuzlukta sanki binlerce yıl dinlenmeye muhtacım. (Taşralı)
  • İnsanlık kadar eski olduğu halde, insanların pek azına nasip olan bu nesne aşktır... (Mehmet Akif)
  • Kendi tarihlerini tanımayan ve inkâr eden milletler için, yıkılıp yok olma tehlikesi vardır. (Ahlak)
  • Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? (Mehmet Akif)
  • Herkes bir medenî yaşayışa sahip olduğu halde, herkes kültürlü değildir. (Sosyoloji)

  • kendimden başkasına bağlanmak istemiyorum (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
  • Tarih kronolojiden ibaret değildir; olayları zaman sırasına koyarak nakletmekle yetinmez. Onları doğurmuş olan sebepleri araştırır; tenkit süzgecinden geçirilen olaylar arasında sebep-sonuç bağıntılarını meydana çıkarır. (Mantık)
  • Hamal eşyanızı eve getirdikten sonra çok yorulduğunu söyleyerek pazarlıktan fazlasını koparmak için kapınızda bağırıp çağırmaya koyulur. Ev sahibi hava parası dilenir, kiracı, kirayı ödememek için kırk dereden su getirir. Ve her yerde, her adım başında, meyhanede veya mabed kapısında o klâsik tavırlı, mel’un endamlı profesyonel dilenciler el açıp yalvarırlar: “Allah rizası için!” Allah'ın dilenciliği en çok levm ettiği bir dinin halkı ne kadar da dilencilere düşkün, bunlar ne kadar da hürmetsizce dileniyorlar! (Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda)
  • Milliyet, en kısa ifadesiyle tarih ve toprak şuûrudur. (Mehmet Akif)
  • … Allah bir fikir değildir ki, ispat edilsin.” O kendisine bağlanılarak yaşanan bir varlıktır.” (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
  • “İnsan için bütün bir ömür kendini aramaktan başka bir şey değilse, acaba sonunda aradığımızı buluyor muyuz? (Millet Mistikleri)
  • Anadolu'nun kapısını Malazgirt'te açarak bu ülkeyi altıyüz sene bahtiyar Islâm beldesi yapan kuvvet, Alparslan'ın ruhundaki merhametten taşan âlicenâplik hamlesi idi. Asıl fetih bu kalp ve ruh hamlesinindir. Kılıç onda, şâirin elindeki kalemin yaptığından fazlasını yapmış değildir. Haçlı seferlerinde Kudüs'ü elde eden barbar Ingiliz kralı Arslan Yürekli Rişar'ın bu şehirde yediden yetmişe kadar bütün müslümanları kılıçtan geçirmesine karşılık, büyük İslâm mücahidi Selahaddin-i Eyyübi'nin ertesi sene şehri tekrar aldıktan sonra bir tek hıristiyanın burnunu kanatmayışı, bu olayın insanlık âlemine örnek verdiği merhametten fışkırarak haçlılan bu topraklarda perişan eden kuvvet olmuştur. Onlar yine bu kuvvetlerle perişan edileceklerdir. Büyük fethi ebedi yapan kuvvet kılıçla tankın değil, atomdan daha kuvvetli olan ulu ecdadın ruhundaki adalet kuvveti idi. (İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf)

  • Izdırap dostluğu ne teselli verici şeydir! (Reha)
  • Hocalık mesleği, şüphesiz ki kitap sayfalarındaki bilgileri gençlerin dimağına aktarmaktan ibaret değildir; hocanın şahsiyetinden körpe ruhlara aşı vermesini bilmektir. (Millet Mistikleri)
  • Ruh için en yüksek iyilik ve en büyük erdemlilik, Allah'ın bilinmesidir. (Ahlak)
  • Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim... (Mehmet Akif)
  • “Ben bir insanım “ dediğim zaman bu ifadeye girmiş olan “ben…im” kelimesi varlığı ifade ettiği halde “insan” kelimesi öz ifade etmektedir. Yalnız Allah’ta varlıkla öz birleşmiş bulunur, birbirinden ayrılamaz. (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
  • Bu insanlar arasında kalbim, sık bir ormanda dolaşan kelebek gibi, ne tarafa uçsa ağaçlara çarpıyor. (Var Olmak)
  • İnsanın affedilmez şaşkınlığı, düşmanı kendi dışında aramasıdır. (Var Olmak)

Yorum Yaz