Toplu Oyunlar II - İçerdekiler - Melih Cevdet Anday Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Toplu Oyunlar II - İçerdekiler kimin eseri? Toplu Oyunlar II - İçerdekiler kitabının yazarı kimdir? Toplu Oyunlar II - İçerdekiler konusu ve anafikri nedir? Toplu Oyunlar II - İçerdekiler kitabı ne anlatıyor? Toplu Oyunlar II - İçerdekiler PDF indirme linki var mı? Toplu Oyunlar II - İçerdekiler kitabının yazarı Melih Cevdet Anday kimdir? İşte Toplu Oyunlar II - İçerdekiler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Melih Cevdet Anday
Derleyen: Sevengül Sönmez
Tasarımcı: Beste Doğan
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051417547
Sayfa Sayısı: 280
Toplu Oyunlar II - İçerdekiler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Melih Cevdet Anday şiirsel adaletin izini sürdüğü oyunlarında insan için daha iyi bir dünya yaratmanın imkânlarını sorgulamıştır. Okuru ve izleyeni alışık olduğu konforlu ve rahat dünyanın dışına çıkaran bir gerçeklik arayışıyla günlük yaşamın adil olmadığını göstermiş; birey olmanın buna karşı durmakla mümkün olacağını vurgulamıştır.
Uzun yıllar boyunca izleyiciler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan tiyatro oyunları Melih Cevdet Anday’ın şiirleri, romanları ve denemeleriyle birlikte okunduğunda onun ne denli büyük bir edebiyatçı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Toplu Oyunlar II - İçerdekiler Alıntıları - Sözleri
- Komiser:.. Hem kimse inancından ötürü suçlanamaz ki… Tutuklu: Peki, o beyannameyi yazanı neden arıyorsunuz öyleyse? Öyle düşünmüş, öyle yazmış…
- Tutuklu:.. Çünkü buraya getirildikten iki ay sonra, evet tam iki ay sonra, bir gece karımın yüzünü gözümün önüne getiremez oldum, hayalimde canlandıramadım bir türlü. Kafamı ne kadar yorduysam gelmedi yüzü bir türlü, gelmedi… Ama onu soyabiliyordum, çırılçıplak uzatıyorum yanıma… Başsız bir kadın gibiydi sanki…
- Tutuklu: ...Beni yiyip bitiren bu yatma isteği hep onu getiriyor gözümün önüne… ve başsız. Komiser: (Bir şey anlamadan): Başsız ha? (Başsız bir ceset görmüş gibidir.)
- Komiser(Dolaşır): Demek iki ay sonra bir gece, karının yüzünü bulamaz oldun. O geceden sonra da bu tutku başladı sende... Ha?
- Tutuklu: Demek suçsuz bir insanın, suçsuz insanlar gibi yaşaması için, önce bir suçu üstüne alması gerekiyor, öyle mi? Bir yıl bir odaya kapatılacak, bilmem kaç yıl da mahkemeye gidip gelecek, sonunda temize çıkacak! Suçsuzluğun armağanı bu mu?
- Tutuklu: Beni soğuk sudan sıcak suya, sıcak sudan soğuk suya sokmak için böyle yaptığınızı sandım. Çöktürmek istiyordunuz ruhumu.
- Komiser:..Seni, mahkeme kararı olmadan bir yıldır tutuyoruz burada. Başka ülkelerde öyle değilmiş. Yasa bozuksa bundan benim kadar sen de sorumlusun. Tutuklu: Ben o sorumluluğa katılmak istemiyorum. Komiser: Peki, Katılmak istemiyorsun da ne yapıyorsun? İsyan mı ediyorsun? Tutuklu:(Soğukkanlı) Evet, isyan ediyorum. İsterseniz yazın bu sözümü.
- Komiser: ...Başına bir kaza gelmiş siyasete sokmuşsun burnunu. (Bir cigara yakar.) Sana ne birader! Dünyayı sen mi düzelteceksin? Senden başka yurtsever kalmadı mı? (Durur.)
- On üç yaşındaydım. Ortaokula gidiyordum. Babam öleli iki yıl olmuştu. Yoksul düşmüştük. Annem terzilik yapıyordu, zar zor geçiniyorduk. Büyük bir evin iki odasında oturuyorduk. Kitaplarımın çoğu noksandı, okul çantam bile yoktu. Bayram geldi. Annem ne yaptı etti, bana bir ayakkabı aldı, bir pantolonla bir gömlek dikti. Sabah erkenden kalkıp giyindim. Bir gün önceden sözleşmiştik, iki arkadaşım beni evden alacaklar, birlikte bayram yerine gidecektik. Atlıkarıncaya, kiralık bisikletlere binecektik, tatlıcıda tatlı yiyecektik. Belki sinemaya da gidecektik. Annemden para istedim. "Paramız yok oğlum," dedi. Çılgına dönmüştüm, arkadaşlarım nerdeyse geleceklerdi. Onlara ne diyebilirdim? Parasız olduğumuzu, bu yüzden bayram yerine gidemeyeceğimi söyleyemezdim ya. Hırçınlaştım, üstümdekileri çıkarıp duvarlara atmaya başladım. Beni üzgün üzgün seyreden annem, o zaman dolaptan çantasını çıkardı, para aradı. Bula bula bir lira buldu. Kadıncağızın bir lirası kalmıştı yalnız, bütün parası oydu. O bir lirayı bana uzattı: "Hadi giyin," dedi, “Bir lira yetmez mi?.." Bir lira o zaman büyük paraydı. Oraya buraya attığım elbiselerimi, ayakkabılarımı topladım. Yeniden giyindim, paramı cebime koyup arkadaşlarımı beklemeye başladım. Geldiler. Biraz oturdular. Annem onlara şeker ikram etti, ikisini de okşadı, öptü. Sonra: "Hadi artık gidin!" dedi. "Güzel güzel eğlenin!" Sokağa çıktık. Çok neşeliydim, kabıma sığamıyordum. Fakat köşeyi dönerken evimize baktım, annem pencereden uzanmış, gülümseyerek bana el sallıyordu. O zaman içimden bir ağlamadır geldi, gözlerim dolu dolu oldu. Tıkanıyordum. Ağladığımı belli etmemeye çalışarak arkadaşlarıma: "Ben gelmeyeceğim," dedim. Neden olduğunu anlamadılar. Biri: "Paran yok da ondan gelmiyorsun," dedi, alay ederek. Elimi cebime attım ve bir lirayı çıkarıp gösterdim: "İşte para!" dedim. Beni orada bırakıp gittiler. Sokaklara gelişigüzel dalarak bir süre sersem sersem dolaştım. Kimseye göstermeden doya doya ağladım. Sonra gözlerimi sildim, elimden geldiği kadar neşeli olmaya çalışarak eve döndüm. Annem beni görünce: "Neden döndün?" diye sordu. "Canım istemedi," dedim ve cebimden bir lirayı çıkarıp anneme uzattım. Zavallı kadıncağız, çok şaşırdı, parayı elimden alıp masanın üstüne koydu. Sonra beni kucakladı, göğsüne bastırdı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ben ağlamıyordum artık. Sokakta doya doya ağlamıştım. Annemin yüzünü öptüm, ağlamamasını söyledim. (Susar, dalar, düşünür.) Artık üzüntülü değildim. Bayram yerine gidemediği için üzülmek benim gibi koca bir çocuğa, bir ortaokul öğrencisine yakışmazdı. Olgun bir adam olmuştum birdenbire.
- Düşüncenin gücü zorbalık gibi haysiyet kinci değildir. Çünkü düşünce, bir tek insanın değil, bütün insanlığın malıdır. İnsanlar arasındaki birliğe, ortaklığa düşünce yolundan varılacağına inanmak, bundan örürü hiç de yanlış olmaz. Yeter ki, bu gücü kullanırken bencilliğe düşülmesin, kişisel çıkarlar ardında koşulmasın. Bencillik, kişisel çıkarlar ardında yürütülen düşünceye ben düşünce diyemem. Saf düşüncenin özü, bütün insanlığı kavrayıcıdır.
- Ne oluyor şu esrarlı kadın erkek ilişkileri? Biz fizyolojistler biliriz ne olduğunu onun. Hele gözün anatomisini bir incele bakalım, esrarlı bakış dediğin neymiş! Bütün bunlar romantik çürümeler, küflenmiş beğeniler. Gidip şu böceği incelesek daha iyi ederiz.
- Herkes pamuk ipliğine bağlı, her an ayaklarımızın altında bir uçurum açılabilir. Ama gene de yaşamımızı allak bullak eden çeşitli belaları başımıza açmak için yolumuzdan bir an bile dönmeyiz.
- Şurada kapladığım yercik, benim bulunmadığım, benimle ilgisi olmayan evrenin geri kalan parçası ile karşılaştırılırsa ne küçük! Ve benim yaşam payıma düşen zaman parçası, benden önce geçmiş, benden sonra geçecek zaman ile karşılaştırılırsa hemen hiç gibi bir şey... Ama gene de bu atom içinde, bu matematik noktanın içinde kan dolaşıyor, beyin çalışıyor ve birtakım istekler duyuluyor... Ne korkunç iş! Ne boş şey!
- Ah bu sizin normallik hastalığınız!
Toplu Oyunlar II - İçerdekiler İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Toplu Oyunlar II - İçerdekiler PDF indirme linki var mı?
Melih Cevdet Anday - Toplu Oyunlar II - İçerdekiler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Toplu Oyunlar II - İçerdekiler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Melih Cevdet Anday Kimdir?
Melih Cevdet Anday (13 Mart 1915, İstanbul - 28 Kasım 2002, İstanbul), şair, tiyatro oyunu, roman, deneme, makale yazarı.
Lise arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte ortaya çıkardıkları Garip Akımı ile Türk şiirindeki yenilenmeyi başlatmıştır. Kolları Bağlı Odysseus ile kendine özgü felsefi şiir akımını başlatmış, Garip Akımı`ndan ayrılmıştır. UNESCO'nun Courrier dergisi, 1971 yılında onu Cervantes, Dante, Tolstoy, Unamuno, Seferis ve Kawabata düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.
İstanbul'da doğan Melih Cevdet Anday'ın çocukluğu Kadıköy Bahariye'de geçti. Ortaokula kadar İstanbul'da eğitim gördü. Liseyi ise Ankara'da, Gazi Lisesi'nde tamamladı. Lisede okuduğu sırada, Orhan Veli ve Oktay Rifat ile tanıştı.
Liseyi bitirdikten sonra bir süre Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne kaydoldu. Ancak Devlet Demiryolları'nda memur olarak çalıştığı için öğrenimine devam edemedi. Çalıştığı kuruluş tarafından sosyoloji öğrenimi görmek için Belçika'ya gönderildi.
Ukde isimli şiiri 1936'da Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Bunun ardından şiirleri Ses, Yaprak, Yeditepe, Papirüs, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Soyut, Ataç, Dönem, Yön gibi dergilerde yayınlandı. Orhan Veli ve Oktay Rifat ile birlikte 1941 yılında Garip isimli şiir kitabını çıkardı.
Hasan Âli Yücel'in tavsiyesi ile Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü'ne memur olarak atandı. 1946 seçimleriyle birlikte bakanlığın el değiştirmesi sonrasında önce yeniden askere alındı, sonra Konya'ya atandı. Ancak bu atama daha sonra geri alındı. Anday, bir süre sonra bu görevinden ayrılarak İstanbul'a döndü.
1953-1954 yılları arasında Akşam Gazetesi'nin edebiyat ve sanat sayfasını hazırladı. Fikirleri sebebiyle işten çıkarıldı. Doğan Kardeş Yayınları'na geçti ve çeviriler yaptı. Buradaki görevinden de aynı sebeple ayrılmak zorunda kaldı.
1958'den itibaren Tercüman, Büyük Gazete, Yeni Tanin ve İkdam'da kendi adıyla ve çeşitli takma adlarla denemeler ve makaleler yazdı, tefrika romanlar yayınladı. 1960'ta Nadir Nadi'nin desteğiyle Cumhuriyet'te köşe yazıları yazmaya başladı. Bu gazetedeki yazılarını 1997'ye kadar sürdürdü.
1956'da yayınladığı Yanyana isimli şiir kitabı, 142. maddeye aykırı olduğu gerekçesiyle 1964'te yasaklandı. Anday gerek şiir kitaplarıyla, gerekse daha sonraları yöneldiği roman ve tiyatro alanlarındaki yapıtlarıyla birçok ödül aldı.
Anday, İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde diksiyon, özel bir tiyatro okulunda mitoloji dersleri verdi. 1964-1969 yılları arasında TRT'de yönetim kurulu üyeliği, 1979-1980 yıllarında da Paris'te eğitim müşavirliği görevlerinde bulundu.
Solunum ve böbrek yetmezliği tanısıyla Marmara Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi'ne kaldırılan Melih Cevdet Anday, 28 Kasım 2002'de 87 yaşındayken vefat etti. Büyükada mezarlığında toprağa verildi.
Takma Adları
Anday, eserlerinde kendi adı haricinde şu takma adları da kullanmıştır: Yaşar Tellidede, Niyaz Niyazoğlu, A. Mecdi Velet, M. C. A., H. Mecdi Velet, Yaşar Tellidere, Gani Girgin, Zater, Yaşar Tellioğlu.
Melih Cevdet Anday Kitapları - Eserleri
- İsa'nın Güncesi
- Gökyüzü Haritası
- Balerina'nın Ölümü
- Bakır Çağı
- Akan Zaman Duran Zaman
- Açık Pencere
- Raziye
- Aylaklar
- Gizli Emir
- Bütün Şiirleri - Sözcükler
- Yağmurlu Sokak
- İçerdekiler
- Toplu Oyunlar I - Ölümsüzler
- Toplu Oyunlar II - İçerdekiler
- Tanıdık Dünya
- Yağmurun Altında
- Konuşarak
- Şiir Yaşantısı - Şiir Yazıları
- Mikado'nun Çöpleri
- Seçme Şiirler
- Kalabalığın Şiiri
- Yanyana
- Teknenin Ölümü
- Seçmeler
- Rahatı Kaçan Ağaç
- Yasak
- Bir Gecede Üç Erkek
- Telgrafhane
- Güneşte
- Suçumuz Edebiyat
- Bir Defterden
- Ölümsüzlük Ardında Gılgamış
- Dilimiz Üstüne Konuşmalar
- Aldanma ki...
- Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği
- Açıklığa Doğru
- Birbirimizi Anlayamayız
- Bütün Yüzyılları Yaşadım
- Sovyet Rusya Azerbaycan Özbekistan Bulgaristan Macaristan
- Bir Sis Çanı Gecenin İçinde
- İçerdekiler
- Annabell Lee
- Paris Yazıları
- Gelişen Komedya
- Dünyada Geçirdim Çocukluğumu
- Dakika Atlamadan
- İmge Ormanları
- Kolları Bağlı Odysseus
- Geçmişin Geleceği
- Ölümsüzlük Ardında Gılgamış
- Yeni Tanrılar
- Yeni Tanrılar - Yasak
- Felsefesiz Yaşamak
- Zifaftan Önce
- Çok Sesli Toplum
- Göçebe Denizin Üstünde
- Doğu-Batı
- Anadoluda ve Sosyalist Ülkelerde
- Meryem Gibi
- Geleceği Yaşamak
Melih Cevdet Anday Alıntıları - Sözleri
- Gözlerine bakıyorum Denizden çıkarılmış bir tabaktaki kuş resmi Dağınık köy evleri gibi orda burda Sepetteki sümbül soğanı gibi gölgeli Yüreğimiz öylesine aşmış ki düşüncemizi Yarışı başlatan tabanca sesi gibi geç Duyuyoruz söylediklerimizi (Göçebe Denizin Üstünde)
- Şiir, bilinen sözcüklerle bilinmeyen sözler yazmaktır. (Şiir Yaşantısı - Şiir Yazıları)
- Oktay Akbal: Bizde neden bu kadar çok ozan var. ... Melih Cevdet Anday: Geri kalmış ülke olmamızdan geliyor bu. Bizde düzyazı çok geç oluştu. Tanzimatta bile düşüncelerimizi nazımla anlatıyorduk. Ziya Gökalp ki yabacı dil bilir, şiirle anlatıyordu fikirlerini, ona alışıktı, Türk halkı düzyazıyı kolay anlayamıyor. Oktay Akbal: Şiir olunca anlatıyor mu? Melih Cevdet Anday: Ona alışık, düzyazıyı anlamıyor. Düzyazı için Descartes'tan geçmek lazım. Fikret, şiirin düzyazıdan kolay olduğunu söyler. Oktay Akbal: Hâlâ mı öyle? Melih Cevdet Anday: Bizde yüz bin mi ne şair varmış, geriliğimizden, modern çağa giremediğimizden. Tümceyi kuramıyoruz bir türlü. Oktay Akbal: Dünyada şiirin etkisi azalıyor mu? Melih Cevdet Anday: Azalıyor. Mesela Nermin Hanım İngiltere'den geldi, yeni şairler var mı dedim. İki üç kişi var dedi. (Dünyada Geçirdim Çocukluğumu)
- Bu yolu bulup geçeceğim; Ama ne denli güç olursa olsun Bilerek varmak istiyorum şimdi Sirenlerin ezgilerini dinleyeceğim Dedim ve büyük bir mum peteğini Tunç hançer ucu ile ezdim çabucak Tıkadım kürekçilerin kulaklarını bir bir Orta direğe bağlattım kendimi. (Kolları Bağlı Odysseus)
- Kadınlara haklarını bağışlayacak olanlar erkekler değildir. Kadının toplumsal durumunda yapılacak düzeltmeleri erkeğin insafına bırakmak hiçbir sonuç vermez. Bütün iş, yaşamı kadın için de erkek için de yaşanılır hale getirmektir. (Konuşarak)
- Kimlikler saptanırken komiser, toplantıda başka kimsenin bulunup bulunmadığını sormuş. "Ankara'dan gelen bir arkadaş da vardı," demişler. "Adı ne onun?" "Melih Cevdet Anday." "Necidir bu Melih Cevdet Anday?" "Şair." "Ünlü bir şair mi?" "Hayır." Komiser, ifadeleri makinede yazan polise dönmüş: "Yaz oğlum, "demiş," meşhur olmayan şair Melih Cevdet Anday'ın da bulunduğu bu toplantıda her ne kadar Figaro diye bağrıldıysa da bunun General Figaro olmayıp.." İşte benim ünlü bir ozan olmadığım böylece devlet kayıtlarına geçmiş bulundu. (Akan Zaman Duran Zaman)
- Evlilik bilimle yürümez, anlaşma ister... (İsa'nın Güncesi)
- Halk biraz da eğlenmek istiyor canım. (Gizli Emir)
- PAVEL PETROVİÇ: Nihilistler... Eskiden Hegelciler vardı! Demek şimdi bir de Nihilistler türedi. Bakalım boşlukta, kuralsız bir boşlukta nasıl yaşayacaksınız. (Bazarov görünür) işte Bay nihilist geliyor. (İçerdekiler)
- Hele yarı uygar olan kişi, ilkel insanın yüceliğinden uzağa düşmüştür. Amerika'ya giden ilk beyazlar, orada karşılaştıkları beyazlardan daha mı uyardılar sanki! (Aldanma ki...)
- "İnsanın başına gelen değildir önemli olan, başına gelenlere karşı ne yaptığıdır." (Mikado'nun Çöpleri)
- Turgenyev'in şu güzel sözü: "Gençliğinde genç olabilenlere ne mutlu!" (Gökyüzü Haritası)
- Melih Cevdet ile tanışmam garip olmuştur. 1947'de kendisini dairesinde ziyaret etmiş, Özel El Yazıları Defterime bir şeyler yazmasını rica etmiştim. İlk anda, Melih Cevdet, Defterime yazmak istememiş, istersem bir kağıda yazabileceğini [söylemiş], Defterim'e kendi el yazısı ile yazmak istememişti. Israrım üzerine bir şiir ile -tuhaf olarak- biyografisini yazmıştı. Biyografisi şöyle idi Melih Cevdet Anday'ın: "Peki iki satır daha yazayım. Evliyim, daha çocuğum yok. Ama tabii hep böyle kalınmaz. Elbet bir çocuğum olur. İsterse şair olsun, karşı gelmem. Ama iyi okuturum. Şairliğin en ciddi işler kadar ciddi bir iş olduğunu öğretirim. Konuşmayı severim. Onun için tiyatro eserleri de yazacağım. Bu kadar yetmez mi?" (Dakika Atlamadan)
- Aklımı dinlendirmek istiyorum. İçimden öyle geliyor ki, bundan sonra hiçbir şeyi dert edinmeyeceğim kendime, her işi oluruna bırakacağım. Bedbahtsam, bedbahtlığımı benimseyeceğim. (Birbirimizi Anlayamayız)
- “Kız evlat büyütmek zor…” diye düşünüyordu, “hele bizim gibi cahil insanlar için…” (Balerina'nın Ölümü)
- Ölürken anlarmış insan dünyada mutlu olmanın yolunu. (Mikado'nun Çöpleri)
- (Kalbim yaralı, paramparça) Sevda çırçıplak bir gölgedir Budaklı, çıplak bir ağaçta. (Annabell Lee)
- farkında değiliz. taşın sesi insan sesine benziyor. (Göçebe Denizin Üstünde)
- Yaşamaktan soğumamak için tek çare, daha güzel bir dünya düşünmektir. O dünyayı özlemek ve o dünya için savaşmaktır. (Aylaklar)
- Masamız çıtırtılar içindeydi Ağacın eski yaşamından... (Dakika Atlamadan)