Tractatus Logico-Philosophicus - Ludwig Wittgenstein Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Tractatus Logico-Philosophicus kimin eseri? Tractatus Logico-Philosophicus kitabının yazarı kimdir? Tractatus Logico-Philosophicus konusu ve anafikri nedir? Tractatus Logico-Philosophicus kitabı ne anlatıyor? Tractatus Logico-Philosophicus PDF indirme linki var mı? Tractatus Logico-Philosophicus kitabının yazarı Ludwig Wittgenstein kimdir? İşte Tractatus Logico-Philosophicus kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ludwig Wittgenstein
Çevirmen: Oruç Aruoba
Yayın Evi: Metis Yayınları
İSBN: 9789753425599
Sayfa Sayısı: 190
Tractatus Logico-Philosophicus Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Bu kitabı belki de bir tek, içinde dilegelen düşünceleri - ya da benzer düşünceleri - kendisi de zaten bir kez düşünmüş birisi anlayacak." Bir öğretici kitap değil, böylece. Anlayarak okuyan tek bir kişiye zevk verebilirse, amacına ulaşmış olacak.Kitap felsefe sorunlarını ele alıyor ve -sanıyorum- gösteriyor ki, bu sorunların soru olarak ortaya çıkmaları, dilimizin mantığının yanlış anlaşılmasına dayanır. Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir : Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir ; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı.Kitap böylece, düşünmeye bir sınır çizmek istiyor, ya da, daha çok - düşünmeye değil, düşüncelerin dilegetirilişine : Çünkü düşünmeye bir sınır çizmek için, bu sınırın iki yanını da düşünebilmemiz gerekirdi (yani düşünülmeye elvermeyeni düşünebilmemiz gerekirdi).Sınır, öyleyse, yalnızca dilin içinde çizilebilecektir, ve sınırın ötesinde kalan da, düpedüz saçma olacaktır." -Ludwig Wittgenstein.Tractatus'un 1933'te son biçimini almış Routledge basımı Almanca metninin tıpkıbasımı ile Oruç Aruoba'nın Türkçe çevirisi yer alıyor kitapta. Bu Metis baskısı kitabın dördüncü basımı. Tractatus'un yanı sıra, bakışımlı, karşılaştırmalı bir okuma sağlayabilmek için Wittgenstein'ın sonraki döneminin ürünü olan Felsefi Soruşturmalar'ı da yeni bir Türkçe çeviriyle yayımlayacağız.
Tractatus Logico-Philosophicus Alıntıları - Sözleri
- Doğru düşüncelerin toplamı, dünyanın bir tasanmıdır.
- Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı.
- Yaşam sorununun çözümü, bu sorunun yok olmasında görülür.
- Dil düşünceyi örter. Öyle ki, örtünün dış biçiminden, örtülen düşüncenin biçimi konusunda sonuç çıkarılamaz, çünkü örtünün dış biçimi, tamamiyle başka amaçlar için kurulmuştur; gövdenin biçimini belli etmek amacıyla değil.
- "Dilegetirilemeyen bir yanıtın sorusu da dilegetirilemez. Gizem yoktur. Bir soru sorulabiliyorsa, yanıtlanabilir de."
- (Sorunlarımız, soyut değildir, tersine, belki de varolan en somut sorunlardır.)
- Düşünülebilir her şey, açık düşünülebilir. Söylenebilir her şey, açık söylenebilir.
- Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir.
- Üzerinde konuşulamayan konuda susmalı.
- Dünya, olduğu gibi olan her şeydir.
- Tasarım, gerçekliğin bir taslağıdır.
- "Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı. Kitap böylece, düşünmeye bir sınır çizmek istiyor, ya da, daha çok—düşünmeye değil, düşüncelerin dilegetirilişine: Çünkü düşünmeye bir sınır çizmek için, bu sınırın iki yanını da düşünebilmemiz gerekirdi (yani düşünülmeye elvermeyeni düşünebilmemiz gerekirdi). Sınır, öyleyse, yalnızca dilin içinde çizilebilecektir, ve sınırın ötesinde kalan da, düpedüz saçma olacaktır.”
- "Ölüm, bir yaşam olayı değildir. Ölüm yaşanmaz."
- "Değer taşıyan bir şey varsa, bütün olup-bitmenin, öyle-olmanın dışında yatsa gerek. Çünkü bütün olup-bitme, öyle-olma, rastlantısaldır."
- Dil düşünceyi örter.
Tractatus Logico-Philosophicus İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Wittgenstein Üzerine: Bu incelemede önermeler üzerinden gitmeyeceğimi başından belirtiyorum. Sadece bu kitaptan anladığım kadarıyla ve başka kaynaklardan okuduğum kadarıyla Wittgenstein'in felsefesini anlatmaya ve yorumlaya çalışacağım. Bunun için sizi tatmin edecek bir inceleme olmayabilir. Uyarıldınız!! ----------------------------- Descartes, kitaplarından birinde şöyle bir ifade kullanır: ''Düşünüyorum öyleyse varım.'' Bu sözü bir miktar incelemek, Tractatus'u anlamak için fazlasıyla yararlı olacaktır. Descartes, burada gerçekliği(varım), yeterli ve gerekli şart olarak ''düşünme''ye bağlıyor. Tabi ki bu sözün anlatmak istediği tek anlam bu değil. Ancak diğer anlamları dışarıda bırakarak devam edeceğim. Descartes, bu cümleyi kullandıktan sonra kendisinden çok daha sonraki dönemlerde bile birçok tepki gördü. Bu tepkiyi gösterenlerin en başında Immanuel Kant geliyor. Kant, bu düşünceyi yerden yere vurdu ve genel kullanımla ''çürüttü''. Tabi ki buna girmek istemiyorum çünkü konudan çok sapacağımı düşünüyorum ve yeterli bilgiye de sahip değilim. Kant, Descartes'in gerçekliğini çürüttükten sonra yeni bir gerçeklik arayışı içine girmiştir. Bunu yaparken de akla yani düşünceye bir sınır çizmeye çalışmıştır. Şimdilik Kant'ı burada bırakarak daha ileri dönemlere geçelim. Descartes'e karşı olan bu tepkiler, 19. yüzyılın başlarında ''tarihi'' gerçeklik olarak kabul eden filozoflar tarafından gelmiştir. Bu konuyu da geçmek zorundayım çünkü incelemem temel olarak Wittgenstein üzerine. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında ayrı bir tepki de dil tarafından gelmiştir. Dili tek gerçeklik olarak kabul eden bir dil felsefesi doğmuştur ve bu felsefenin filozofları arasında Wittgenstein çok kuvvetlidir. Ancak bir açıdan da çoğu filozofun umursamadığı biridir. Çünkü hayata bir kere Wittgenstein'ın gözlerinden bakmak tüm felsefeyi çoğu açıdan reddetmektir. Ve temel olarak Wittgenstein için bir gerçeklik arayışı içinde olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi Wittgenstein üzerine rahatça konuşabiliriz. Wittgenstein, Kant'ın yolundan gitmiştir ve onun yaptığını daha ileri bir boyuta taşımıştır. Düşünceyi ve onun ifade biçimi olan dili sınırlandırmak. Peki, bu sınırlandırılmış olan dil nasıl bir dildir ve bize sunduğu çözüm nedir? Burada, Wittgenstein'in keskin bir zekaya ve ileri derecede bir matematik bilgisine sahip olması göz önünde bulundurulmalıdır. Wittgenstein, dilde bir kesinlik yaratmak istemiştir tıpkı matematikteki ''2+2=4'' gibi kesin ifadelerle ya da mantıksal için doğruluk değeri ''0'' veya ''1'' olan önermelerle dolu bir dil. Yani Wittgenstein bize gri rengi seçme şansı vermez. Ya siyah ya beyaz... Ancak burada şöyle bir problem göze çarpıyor: ''Eğer en başından 2+2=5 kabul edilmiş olsaydı, şu an ne olurdu?'' İşte, Wittgenstein'ı anlamayı zorlaştıran kısım burada sunduğu çözüm. Wittgenstein, kimsenin reddemeyeceği matematiği, dünya-dil ikililiği içinde ele almıştır. ''Dil, dünyanın ifade biçimidir.'' şeklinde kısaltılabilir belki. Daha anlaşılabilir olması için şöyle bir örnek verilebilir: ''Masanın üzerinde bir bardak duruyor.'' Bu cümle, Dünya'daki bir olguyu anlatıyor bize. Herkes farklı bir masanın üzerindeki farklı bir bardağı görebilir. Ancak bu onun temelini (gerçekliğini) değiştirmez. Yani matematik bir kere kabul edildikten sonra kimsenin ''2+2=5'' diyemeyeceği gibi artık farklı bir ifade düşünülemez. Bu Wittgenstein'ın kesinliğidir. Artık elimizde olan şey şu: Dünya'daki olguların ifadesi dildir ve bu olgular kesindir. Wittgenstein, ilginç bir şey daha söyler ve bu durumu kendi felsefesiyle uyumlu olarak çözümler. Bu ifade çoğu kişi tarafından ''resim teorisi'' olarak ifade edilir ve ben de bunu kullanarak ilerleyeceğim. Resim teorisi; sözcüklerin, durumların veya olayların insanın zihninde canlandırılan biçimidir. Yani konuştuğumuz dil, zihnimizde canlandırdığımız resimlere dayanır. Bu da demek oluyor ki yukarıda bahsettiğim kesinlik ''yorumlanırken'' değişebilir. Wittgenstein'a göre bu büyük bir problemdir çünkü herkesin zihninde farklı bir resim canlandırması kimsenin birbirini net olarak anlayamamasına yol açar. Burada çözüm kolaydır ve Wittgenstein'ın felsefesiyle uyumludur, dildeki her şey çözümlenebilir, indirgenebilir ve Dünya'da bir karşılık bulabilir. Matematiksel mantık açısından şöyle demektir: ''En karışık ifadeler bile temelde 'p' şeklindeki bir önermeye karşılık gelir.'' Peki, gerçekten ''her şey'' çözümlenebilir ve Dünya'da karşılık bulabilir mi? '' Tanrı, her şeyi yaratandır.'', ''Hayatımın, en büyük mutluluğunu yaşadım.'' gibi cümleleri basite indirgemeyi deneyebilirsiniz. Ancak bunların Dünya'da herhangi bir karşılığı bulunmaz.Yani bu ifadeler bizim alanımızın dışında kalır. Bu demektir ki: Karşılığı olmayan ifadeler herhangi bir sembol tarafından ifade edilemez yani bir ''p'' önermesine karşılık gelmez. Bu sonuçlar doğrultusunda matematiksel olarak temellendirilmiş dilimizde bu tür ifadeler olamaz. Elimizde son bir sorun kalıyor: ''Dünya'da karşılığı olan ve olmayan şeyler arasındaki sınır nedir?'' Wittgenstein, buna karşı sert bir tutum izler ve metafiziksel(fizikötesi,doğaötesi) kavramların tamamını reddeder. Onun için tanrı, mutluluk, kötülük ve iyilik gibi kavramlar yoktur. Ve aslında bunu Tractatus'ta çok güzel bir şekilde anlatır: anlatmayarak. Tractatus'ta tanrı üzerine, sevgi üzerine veya ahlak üzerine hiçbir kısım yoktur. Çünkü Wittgenstein'a göre bunlar zaten yoktur. ------------------------------ Başta belirttiğim üzere bu inceleme yeterli olmamakla birlikte Wittgenstein'ın erken dönemini hedef alır. Ve Wittgenstein'ı tamamen anladığımı düşündüğüm zaman bu incelemeyi değiştireceğim. Okumayı düşünenelere birkaç öneride bulunmak istiyorum. Mantık üzerine en azından birkaç makale okuyun. Frege ve Russel'ı okuyun. Kitabı sayfa olarak baştan sona ve sondan başa olmak üzere toplamda iki kere okuyun. Ve bu incelemeyi kitabı okumadan önce hiçbir şekilde dikkate almayın. Şunu da hep aklınızda tutun: ''Üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı.'' (Deniz)
Wittgenstein'ın başyapıtı olan eseri uzun zamandan beridir okumak istiyordum. Eserle alakalı bir filmde gördüğüm bir sahne üzerinde kitabı okumaya başladım. Kitap, felsefe alanında 20. yy.'ın en önemli eserlerinden kabul ediliyor. Mantık, tasarım felsefesi ve dilbilim konularında çok ciddi önermeler içeriyor. Oldukça sıradışı bir eser. Wittgenstein'ın, Bertrand Russell gibi matematikçi olduğundan bahsetmeye gerek yok, zaten kitaptaki mantıksal önermelerde matematiksel içeriğe de rastlıyoruz. Kitabın dilbilim ile alakalı olmasından dolayı, orjinal eser dili olan Almanca'ya hakim okurlar kitaptan daha fazla istifade edeceklerdir. Kitabı okumaya karar vermemi sağlayan, eserle alakalı fikir edinmenizi de sağlayacak film sahnesini şu linkten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=Rob3mb0hn5Y İyi okumalar dilerim... (Gökhan)
‘’Gerçeği bilebilir miyiz?’’ Sorusu ile yola çıkan Wittgenstein, Tractatus adlı eserinde mantık, dil ve dünya ilişkisini inceler. Bu gerçeğe ulaşmak için matematiksel bir dil kullanır çünkü kendisi aslında 2 yıllık aldığı mühendislik eğitimini terk ederek felsefeye geçmiş matematik kökenli bir filozoftur. İşin magazinsel boyutlarına değinmişken Wittgenstein’ın döneminin en zengin ailelerinden birinde doğduğundan ve kaliteli eğitimlerden geçtiğinden de söz etmeden geçmeyeceğim. Önsözünde kitabın felsefe problemlerini ele aldığını belirtir ancak felsefeyi öldüren bir filozof olarak Wittgenstein, felsefenin problemlerinin saçmalıktan ibaret olduğunu söyleyecektir ilerleyen kısımlarda. O yüzden ele aldığı şey aslında felsefenin problemleri değil, felsefenin problemlerinin neden anlamsız olduğu ve bu anlamsızlığı bir kenara bırakıp aslında felsefenin ne yapması gerektiğidir. Anladığım kadarıyla geçmiş filozofların yaptığı gibi ‘güzel nedir, iyi nedir, tanrı var mıdır?’ diye kafa patlatmak gerçekliğin anlamlılığından uzak ve bu yüzden konuşunca elimize bir şey geçirmeyen, düşünüldüğünde sınırsızlıklara kapı aralamasından ötürü anlamlı sonuçlara bizleri ulaştıramayan saçmalıklardan başka bir şey değil. Bu yönüyle gerçekten 20. Yy’a dil felsefesiyle damgasını vurmuş iddialı bir abimiz. Dilin yansıttıklarına göre biz felsefe problemlerini öne süreriz ama dil sınırlılıklar içerir ve felsefe problemleri o sınırın ötesini konuştuğu için anlamsızdır. Dilin ötesi hakkında konuşmayı hedefleyen felsefi dil, dilin kötü ve yanlış kullanımını sergiler. Sonucunda dilin yanlış kullanımları ortaya çıkar. Dolayısıyla bu kitabın amacı da felsefi dili takılıp kaldığı bu yanlışlıktan kurtarmak, felsefenin ne yapması gerektiğini ortaya koymaktır. 7 temel önermeyle kendi mantığının temelini oluşturur; 1) Dünya, olduğu gibi olan her şeydir. 2) Olduğu gibi olan, yani olgu, olgu bağlamlarının öyle var olmasıdır. 3)Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir. 4) Düşünce, anlamlı tümcedir. 5) Tümce, temel tümcelerin doğruluk işlevidir. 6) Doğruluk işlevinin genel biçimi şudur: [p, §, O, §] 7) Üzerinde konuşulmayan konusunda susulmalı. Dünya, bilebileceğimiz şeylerin toplamıdır Wittgenstein’a göre, şeylerin değil. Diyebiliriz ki abimiz aynı zamanda Kantçı da biri. Kant’a göre bir şeyi duyusallığın formları ve anlama yetisinin kategorileri ile düşünerek bilebilirim. Şeyin kendi içinde ne olduğunu ise bilemem, yalnızca varsayabilirim. Wittgenstein da aynı Kant’taki gibi dünyanın tözünün şeyler ya da nesneler tarafından oluşturulduğunu iddia eder. Bu şeyleri oluşturan olguları da ancak kendi düşüncelerimizin sınırları içerisinde bilebileceğimizi ortaya koyar. Tüm bu 7 temel önerme işte bunun içindir. -Bundan sonrası biraz kafa yakabilir, boğulup boğulup duvara atılmadan önce derin bir diyafram nefesi almanızı öneririm- Tractatus, dilin resim kuramı olarak anılır. Bu Wittgenstein'ın ilk dönem düşüncesidir. Kuramıyla düşüncelerin dile getirilişine yani dile sınır çizmeyi hedeflemektedir. Çünkü doğruluk da, bir önermenin doğru olup olmaması da onun nesnesine bağlı olup olmamasına bağlı haldedir. Buna da dilin resim kuramı denir. Biz gerçekliği olguları tasarımlayarak biliyoruz, bunun gerçekliği temsil etmesi için onun bununla özdeş olması yani karşılaması lazım ki bu da mantıki biçimdir. Ad yalın bir im, tümce ise bileşik bir imdir. Ad nesneyi temsil eder ve nesnenin tümcedeki yerini alır. Tümceler bir şeyin ne olduğunu değil nasıl olduğunu söyler. Bunu söyleyenler de zaten doğa bilimleridir ve o yüzden anlamlıdırlar. Adın anlamı yoktur. Olgu, bağlamını doğru ifade ediyorsa anlamlıdır ama yanlış ifade etmesi de anlamsız olduğu anlamına gelmez. Olgunun bağlamını yanlış ifade edebilmesi de yine anlamlıdır fakat bu yanlış bir tümcedir. Tümceler anlamlı ya da anlamsız olabilir. Bu noktada kafamızın yanmasını Aristoteles mantığı üzerinden düşünerek biraz hafifletebiliriz. P de P’nin değili de anlamlı olabilir fakat birisi doğru diğeri yanlıştır. Eğer olmayan olgudan bahsediyorsak işte o noktada tümcemiz anlamsız bir tümcedir. Tümce gerçekliğin tasarımıysa ancak doğru ya da yanlıştır. P ya da değil p ise mesela. Yanlışsa da anlamlı. Bir de gerçekliği ifade edemeyen şeyler vardır ki onlar yanlış bile değil saçma, anlamsızdır. Biz düşüncemizi dille ifade edebiliyoruz o yüzden dil düşünceyi örter der Wittgenstein. Dünya konusunda anlamlı ve biçimsel olarak dile getirebileceğimiz şey, mantık açısından standartlaşmış bir dilin sınırları içinde kalmak zorundadır. Dünya içerisinde yani ‘’söylenebilir olanın’’ alanında muamma yoktur. Bir sorunun sorulması mümkünse yanıtlanması da mümkündür. Diğer bütün şeyler dünyaya ait değildir ve bu nedenle de söylenemez. Düşüncemizi belirtirken yanlış da olsa yine olgu bağlamı var ama saçmada yok ve felsefi problemler de işte bundan ötürü saçmadır. Felsefe bir etkinliktir ve tarihinin hepsi de çöptür. Felsefenin görevi anlamlı ve doğru tümceleri çözümlemek açık hale getirmektir. Felsefe doğru kullanımı çözümleme yapmalıdır ki bu da mantığa özdeştir. Felsefedeki önerme ya da sorunların çoğu ise dilimizin mantığını anlayamamamızdır. Nihayetinde son cümlesiyle noktayı koymuştur; üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı. (Esmanur Tohumcu)
Tractatus Logico-Philosophicus PDF indirme linki var mı?
Ludwig Wittgenstein - Tractatus Logico-Philosophicus kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tractatus Logico-Philosophicus PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ludwig Wittgenstein Kimdir?
Josef Johann Ludwig Wittgenstein, 26 Nisan 1889'da Viyana'da doğdu. Avusturyalı bir çelik üreticisinin oğlu, çok yetenekli sekiz kardeşin en küçüğüydü. Berlin'de iki yıl makine mühendisliği öğrenimi gördü. Daha sonra mantığa ve felsefeye yönelen Wittgenstein Birinci Dünya Savaşı'nda Avusturya ordusuna yazıldı, savaş boyunca mantık ve felsefe notları tuttu. 1919'da toplum hayatına döndükten sonra babasından miras kalan serveti dağıttı; aşırı sade ve tutumlu bir yaşam biçimini benimsedi. Öğretmenlik ve bahçıvan yamaklığı yaptı, müzikle ilgilendi. Tractatus ile felsefeye yapabileceği katkıları tükettiğini düşünen Wittgenstein ani bir kararla yeniden felsefeye yöneldi. 1929'da Cambridge Trinity College'de öğretim üyesi oldu. 1939 yılında Cambridge Üniversitesi'nde felsefe kürsüsüne atandı. Hitler'in Avusturya'yı işgal etmesinden sonra İngiliz vatandaşlığına geçti. 1944 sonbaharında kanser olduğu anlaşıldı. 29 Nisan 1951'de Cambridge'de öldü.
Çağımızın en önemli düşünürlerinden biri olan Ludwig Wittgenstein, 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde Anglo-Sakson felsefesini derinden etkilemiş, mantık kuramları ve daha sonra da dil felsefesiyle iki özgün felsefe sistemi oluşturmuştur.
Başlıca yapıtları: Tractatus Logico-Philosophicus (1922), Philosophische Untersuchungen (1953; Felsefi Soruşturmalar),The Blue and Brown Books (1958; Mavi ve Kahverengi Kitaplar), Tagebücher 1914-16 (1961; Günlükler 1914-16), Zettel(1967; Notlar), Philosophische Grammatik (1969; Felsefi Gramer), Über Gewissheit (1970; Kesinlik Üzerine).
Ludwig Wittgenstein Kitapları - Eserleri
- Tractatus Logico-Philosophicus
- Felsefi Soruşturmalar
- Yan Değiniler
- Kesinlik Üzerine + Kültür ve Değer
- Defterler
- Estetik Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine
- Mavi Kitap Kahverengi Kitap
- Wittgenstein'da Din Felsefesi
- Renkler Üzerine Notlar
- Zettel
- Temel Kavram ve Sorunlar
Ludwig Wittgenstein Alıntıları - Sözleri
- 18. Üzerinde konuşmamız gereken sözcük 'takdir' sözcüğü değildir. Takdir etme neleri içerir? 19. Eğer bir kişi, bir terzinin çok sayıdaki modelini deneyip "Hayır. Bu biraz fazla kara. Bu da biraz fazla kaba" v.s. diyorsa, işte bu kişi bizim malzeme eksperi dediğimiz kişidir. Onun malzeme eksperi olması, kullandığı cümlelerle değil, seçme, tercih etme tarzında ortaya çıkar. Benzer biçimde müzikte de: "Bu uyumlu mu? Hayır. Bastonu yeterince tok değil. Burada başka bir ses olsun istiyorum..." İşte bu bizim takdir etme dediğimiz. (Estetik Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine)
- Yaşam sorununun çözümü, bu sorunun yok olmasında görülür. (Tractatus Logico-Philosophicus)
- "Emin olmak mümkün değilse, bir şeye inanmak için sebeplerimizin olması niçin mümkün olsun?" (Kesinlik Üzerine + Kültür ve Değer)
- Biri hangi yolla belli bir sonucu el ettiğini anlattığı zaman: "Sadece o bu sonuca varan süreci biliyor" demeye eğilimliyiz. 15. Bir sebep göstermek bazen "bu sonuca gerçekten vardım" demektir, bazen de "bu yolu da kullanabilirdim" deriz, yani bazen söylediklerimiz, bir gerekçe ve olup biten şeyler hakkında bir açıklama değildir. Örneğin, bir sorunun cevabını hatırlarsam; bu cevabı neden verdiğim sorulduğunda, bu sonuca ulaşmak için kullanmadığım yolu anlatırız.* *daha önce bu sonuca varmamızı sağlayan yolu gösteriyoruz. Şimdi sonucu doğru kılan bir şeyde görmemiz mümkün. - (Estetik Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine)
- "Dilegetirilemeyen bir yanıtın sorusu da dilegetirilemez. Gizem yoktur. Bir soru sorulabiliyorsa, yanıtlanabilir de." (Tractatus Logico-Philosophicus)
- Bir şairin sözcükleri içimize işleyebilir. Bu ise elbette o sözcüklerin hayatımızdaki kullanımıyla nedensel olarak bağlantılıdır. Düşüncelerimizin, sözcüklerin tanıdık ortamında dolaşmasına nasıl izin verdiğimizle de bağlantılıdır. (Zettel)
- Başkasının derinlikleriyle oynama (Yan Değiniler)
- Kuralları öğrenmek aslında sizin yargılarınızı değiştirir. (Estetik Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine)
- Bir inancın gücü bir acının derinliğiyle karşılaştırılamaz. (Estetik Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine)
- . Müziğin hayatımda ne anlama geldiği hakkında kitabımda tek bir kelime söylemem imkansız. O zaman anlaşılmayı nasıl umabilirim? ... (Defterler)
- Kendini aldatmamaktan daha zor bir şey yok. (Yan Değiniler)
- "Felsefede doğru metot, aslında söylenebilir olandan, yani doğa bilimine ait olandan, yani felsefeyle hiçbir ilgisi olmayan bir şeyden başka hiçbir şey söylememek ve sonra her ne zaman başka birisi metafiziksel bir şey söylemeye kalkışırsa, ona, tümcelerindeki belirli imlere hiçbir imlem vermediğini göstermek olacaktır. Bu metot başka kişiye doyurucu gelmeyecektir (ona felsefe öğrettiğimiz duygusuna sahip olmayacaktır), ama tek doğru metot bu olacaktır." (Defterler)
- "Varsayalım ki, insan kendi istencini etkinleştiremedi, ama bu dünyanın tüm ıstırabını çekmek zorunda kaldı, o zaman onu ne mutlu edebilirdi? Bu dünyanın ıstırabını savuşturamıyorsa, insan nasıl mutlu olabilir? Bilgi yaşamı yoluyla. İyi vicdan, bilgi yaşamının koruduğu mutluluktur. " (Defterler)
- "Elbette düşünce bir şeydir; hiçten ibaret değildir." (Mavi Kitap Kahverengi Kitap)
- “Söylediklerimiz anlamını yaptıklarımızın geri kalanından alır.” (Kesinlik Üzerine + Kültür ve Değer)
- Örnek olarak Darwin teorisi hakkında yapılan yaygarayı ele alalım. Teoriyi destekleyen ve "tabii ki!" diyen çevreler vardır; bir de "tabii ki hayır" diyen (karşıt -R) çevreler vardır.* Hangi mantıkla "tabii ki" denilebilir? (Tek hücreli organizmaların zamanla daha karmaşık organizmalara dönüştükleri ve memeli hayvanlardan insanlara kadar geliştikleri düşüncesi savunuluyordu.) Peki bu süreci gözlemleyen biri var mı? Hayır. Peki bu süreci şu anda kimse gözlemliyor mu? Hayır. Yapılan gözlemler bir damla suyun kızgın bir taşa damlatılması gibi. Buna rağmen binlerce kitapta bu teorini akla en yakın çözüm olduğu yazıyor. İnsanlar çok zayıf kanıtlara rağmen bu teorinin doğruluğundan emin. Peki, "Bilmiyorum. Bu ilginç bir hipotez ama daha fazla güçlendirilmesi gerekir" gibi bir tutum savunulamaz mıydı? Bu, nasıl herhangi bir şeye ikna olunabileceğini gösteriyor. Sonunda cevapsız kalan sorular unutuluyor ve kişiler bunun böyle olduğuna kanaat getiriyorlar. (Estetik Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine)
- "Nasıl olur da zaman ölçülebilir?" (Mavi Kitap Kahverengi Kitap)
- Güçlük çözümü bulmakta değil, sanki çözüme hazırlıkmış gibi görünen bir şeyi çözüm olarak tanımaktadır. (Zettel)
- Gerçekte Wittgenstein için mantığın bütünü yalnız pek kaba bir totolojidir, çünkü ona göre, mantık bize daha önce bilmediğimiz hiçbir şeyi öğretmez. Bununla birlikte mantığın verdiği bilgi yararsız değildir. O, göstermeye gücünün yettiği herhangi bir şeyi gösterir. Onun gösterdiği şey de, dilimiz vasıtasıyla temsil edilebilir olduğu ölçüde, gerçekliğin a priori yapısıdır. (Wittgenstein'da Din Felsefesi)
- Derin yön elimizden kolayca sıyrılıverir (Felsefi Soruşturmalar)