diorex
Dedas

Tümceler - Oruç Aruoba Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Tümceler kimin eseri? Tümceler kitabının yazarı kimdir? Tümceler konusu ve anafikri nedir? Tümceler kitabı ne anlatıyor? Tümceler kitabının yazarı Oruç Aruoba kimdir? İşte Tümceler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 15.02.2022 00:00
Tümceler - Oruç Aruoba Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Oruç Aruoba

Yayın Evi: Metis Yayıncılık

İSBN: 9789753420310

Sayfa Sayısı: 168

Tümceler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1990-1992 yılları arasında yayımlanan Yürüme Üçlüsü, yürüme - de ki işte - tümceler adlı ciltlerden oluşuyor.

tümceler, yayımlandıkça bir tür evrim geçiriyor: Eklenen yeni tümcelerle genişliyor, değişiyor... Kitabın şimdi satışta olan 5. basımı 2009 tarihli.

Tümceler Alıntıları - Sözleri

  • İnsanın kullanıp, yıpratıp, tüketip, atıp bıraktığını, anakucağına geri alır Doğa.
  • İnsanları anlamakta bazen bayağı güçlük çekiyorum...
  • Felsefe yapmak, kişinin, gelmeyeceğini bildiği birisini beklemesine benzetilebilir.
  • Deniz kıyısındaki kaldırıma dökülmüş sıcak asfaltın siyah zifti üstüne dolu dolu yağdırdığı incecik lifli bembeyaz dölüyle ak bir örtü örtüyor kara katranın üzerine koca Deli Kavak.
  • Dünya bana doğru dönüyor, ama kimseyi yakınıma getirmiyor sadece güneşi alıp uzağıma götürüyor.
  • Yarımsın — ama tam karşımdasın: Tam karşımdasın — ve yarım'sın.
  • Git güneş; sevgilileri ısıt biraz da. . .
  • Yarımsın - ama tam karşımdasın: Tam karşımdasın - ve yarım'sın--
  • Neyiz ki biz :- Rüzgar çoktan ters taraftan esmeğe başlamışken kıyıya vuran gecikmiş dalgalardan başka...
  • Felsefe yapmak, kişinin gelmeyeceğini bildiği birisini beklemesine benzetilebilir.
  • Şu ta uzaktaki kırmızı bulut noktası - nasil da yalnızdır bütün o grilikler içinde...
  • Yalnızlık idman gerektirir.
  • "Sen ey geç kalmış Bülbül - Yaz'a girmiş Boğaz'ın üstünde gidip gelen serin esintilere aldanıp, Bahar geri mi geldi sandın?"
  • Renkler çekildi denizden Bulutlar ürkek Kayalar örtündü teker teker Martılar tedirgin Son bir kızıllık Uzanıverdi koyu sulara Ürperdi dalgalar Pırıldadı kayalık kara kara Uçuk mavi şimdi deniz Grilere dalmakta Dalgalar hareketli yeniden Karanlık umuduyla.
  • Dünya bana doğru dönüyor, ama kimseyi yakınıma getirmiyor -- sadece güneşi alıp uzağıma götürüyor.

Tümceler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Farklı zamanlarda yazılmış bir kitap, açıkçası çok da wow diyemedim. İçerisinde çok güzel tümceler olmakla birlikte bazen bu ne şimdi deyip geçtiğim yazılar da oldu. (Portakal Yokuşu)

Edebiyat söz konusu olduğunda pek bilgili olduğum söylenemez. Basit bir okuyucuyum sadece... Detaylı inceleme yapabilecek yeterlilikte görmüyorum kendimi. O yüzden bu inceleme, daha çok, kısa bir yorum niteliğinde olacak. Bilgisizliğime rağmen neden yorum yapma ihtiyacı duyduğumsa belirsiz diyebilirim. Tam olarak açıklayamıyorum ama bir şeyler söylemezsem kendimi eksik ya da kötü hissedeceğim sanki... Normalde bana göre şiirin de şiir kitaplarının da kısa olanı makbul, uzun paragrafları ise sıkıcıdır. Bu kitap da uzun paragraflar halinde, dolayısıyla sıkıcı olması gerekirdi. Bir yanım gerçekten de böyle olduğu hissine kapılıyor. Ama neden diğer yanım daha baskın gelip bu kitabın sıkıcılıktan öte harika bir yanı olduğunu söylüyor? Belki de bilgisizliğimdir, hislerimin sebebini açıklayamayışımın nedeni... Ama bu uzun paragraflarda, hatta kimi zaman çoğu satırın da çok ufak değişikliklerle aynı şeyleri söylediği satırlarda başka bir hava var... İşte aynı ve uzun şeyleri okuyup yine de okumaya devam edebilmeme şaştığım için bir şeyler söyleme gereği duydum. Sanırım kitabın büyüleyen tarafı; basit, sade, sıradan denebilecek şeylerden uzun uzun bahsetmesine rağmen, o şeyleri çok güzel bir şekilde betimleyebilmesidir... Hatta satırlarında bahsettiği şeylerden daha fazlasını da bulabiliyorsunuz. Mesela çağın hızlı ilerlemesinin (!) bir güvercinde yarattığı yurtsuzluğu (s. 41); insanın yaratıcılığının ortaya çıkardığı yıkıcılığın karpuz fidelerinde yarattığı umutsuzluğu (s. 45); "o gemi bir gün gelecek" sözünde, gemiyle gelecek olan vardır ya hani... İşte bir vapur betimlemesi üzerinden özlemi, yalnızlığı, beklentilerden duyulan utancı buldurur size (s. 157). Mesela Hasan Ali Toptaş'ı okuduğumda böyle hissetmemiş, dolayısıyla pek etkilenmemiştim. 3 ya da 4 yıldız verecekken, "belki de ben anlamamışımdır, haksızlık olmasın" diyerek 6 yıldız vermiştim... Çünkü ilginç, mistik sözcükler dizilimi olduğunu düşünmüştüm. Yani okuduktan sonra durup şöyle bir geri çekilip düşündüğümde zihnimde neredeyse hiç bir şeyin canlanamadığını düşünmüştüm. Hatta daha sonra denk geldiğim bir yazıda da benzer eleştirileri görünce, sanırım o kadar da haksız değilmişim diye düşündüm ama yine de puanı değiştirmedim. Merak eden, "Mistisizmin ve akıldışılığın yüceltilmesi: Hasan Ali Toptaş" diye aratırsa bu yazıyı bulabilir. (linkini yoruma da bırakacağım). Belki haklıyımdır ya da yine de ben anlamıyorumdur kim bilir? Oysa Toptaş'ın aksine Aruoba'da her şey akıp gidiyor, ister hızlı ister yavaş okuyun, satırlar akıp giderken içinde kaybolmuyor ya da boğulmuyorsunuz... Bence bu da büyük bir başarı. (Sonuçta benim gibi bilgisiz birinde bile "hayranlık" uyandırabilmesi azımsanmayacak bir yetenek gerektirmez mi?). İşte buradaki "hayranlık" konusunda bahsetmek istediğim şeyler var... Bu hayranlık bir coşkunluk hali gibi adeta... Ya uzun paragrafların yanında kısa ve öz satırlara da rastlıyorsunuz; Daha yeni bir paragrafın, şahane bir betimlemesinin ardından son sözüyle sizi coşturuyor sanki... (s. 52) Ya da bir paragrafı bin parçaya bölüp hepsi kocaman bir paragrafmış hissine kapılıyorsunuz... (s. 159, 161). İnanır mısınız; bazı satırlarda, göğsümün helyumla doldurulmuş gibi havaya yükseldiğini ve uçacağımı sandığımı hissettim. Bazı yazarların bazı satırları, bende böyle duygular uyandırırlar bazen... Durup o satırlara bakarak kendi kendime, "çok iyi değil mi?" diye sorarım gülümseyerek... Belki Toptaş gibi belki ondan farklı olarak Aruoba hakkında da yanılıyorumdur, kim bilir? Ama ben hissettiklerimi becerebildiğim kadarıyla anlatmak istedim. Belki siz de böyle hissedersiniz diye, sırf bunun için istedim... Keyifli Okumalar... (Göksel ONAY)

oruç Aruoba'nın şiirsel metinleriyle süslediği cümlelerinden oluşan kitabı. Arada güzel benzetmelere denk gelinse de okurken bir bütünlük sağlamadığı için kopukluk oluşuyor. ama yine de güçlü kalemini okuyucuya hissettiriyor yaptığı benzetmelerle. Gün içinde elime alıp arka arkaya olmasa da aralıklarla keyif alarak okuduğum , okurken de güzel cümlelere denk geldiğim eser. (zeynep tuğba)

Kitabın Yazarı Oruç Aruoba Kimdir?

Ortaöğrenimini Ankara TED Kolejinde tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesine devam eden Aruoba, psikoloji bölümünden lisans ve yüksek lisansını aldı. Yine aynı üniversitede felsefe bilim uzmanı oldu. 1972 ve 1983 yılları arasında öğretim üyesi olarak görev yapan yazar, felsefe bölümünde doktorasını da tamamladı.

Aruoaba, 1976 yılında başlamak üzere bir yıl süreyle Almanyadaki Tübingen Üniversitesinde felsefe semineri üyeliği yaptı. Ayrıca 1981de Yeni Zelandaya giden yazar, Victoria Üniversitesinde konuk öğrenim üyeliğinde bulundu. 1983 yılında akademisyen olarak çalışmayı bırakıp üniversiteyle ilişiğini kesti. Bu dönemde İstanbul'a yerleşti ve çeşitli basın organlarında yayın yönetmenliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın danışmanlığı yaptı. Ağırlıklı olarak yazı ve çeviri işleriyle uğraşan Aruoba'nın çalışmaları saygın edebiyat dergilerinde yer aldı.

Akademisyen olarak başladığı kariyerine yazar ve çevirmen olarak devam etmiş, edebiyata ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuştur. Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli düşünürlerden biridir. Hume, Rilke, Wittgenstein, Nietzsche, Von Hentig, Başo ve Celanın eserlerini Türkçeye çevirerek literatüre kazandırmıştır. Özgün ve yalın bir stille yazdığı haiku tarzındaki şiirleri yediden yetmişe bir çok okuyucuya ulaşmış ve sevilmiştir. Aruoba, aforizmalara dayalı felsefi metinleri oldukça başarılı bir biçimde kaleme almış ve Türkiye'nin Nietzschesi olarak anılmıştır.

Epistemoloji, etik, Hume, Kant, Kierkegaard, Nietzsche, Marx, Heidegger ve Wittgenstein konuları üzerine çalışmalar gerçekleştiren Aruoba, bu çalışmalarına günümüzde devam etmekteydi. Özellikle şiir sanatına yönelmiş ve Heidegger’in şiire yaklaşımını; “Ona göre insanın temel sözü şiirdir. Çünkü insan yaşayan, dünyanın içinde olan, diğer insanlarla ilişkisini dil aracılığıyla kuran varlıktır. İnsanın bütün etkinliklerinde yer alan, içinde yaşadığı dil ile (tarihsel olarak da) içinde yaşadığı varoluş arasında kurduğu temel anlam ilişkisi, şiirde ortaya çıkar. İnsanın bilinen bütün tarihi boyunca çeşitli biçimlerde görülen “şiir” adı verilen dilsel kuruluşlar, bu temel ilişkiyi ortaya koymaya (dile getirmeye) çalışan insan yöneliminin ürünleridir. Heidegger de buna ulaşmaya, (anlamlandırmaya, yorumlamaya) insanın dünya ile ve diğer insarlarla olan ilişkisini ilk biçimiyle yeniden kavramaya çalışır.” sözleriyle açıklamıştır.

Aruoba, Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein, Rainer Maria Rilke, Von Hentig, Paul Celan ve Matsuo Bashō gibi düşünür, yazar ve şairlerin eserlerini de Türkçeye kazandırmıştır. Bir dönem Açık Radyoda Filozof Dedikoduları isimli programı da hazırlayıp sunan Aruoba, Wittengstein'ın eserlerini Türkçeye ilk çeviren kişi olarak da bilinmektedir. Aynı zamanda Aruoba, Japon edebiyatı kökenli bir şiir türü olan haiku’nun, Türk edebiyatındaki temsilcilerinden de biridir. Yazar, Nietzsche’nin “Antichrist” eserini de Almanca’dan Türkçe’ye kazandırmıştır

Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin her yıl düzenlediği “Assos’ta Felsefe” etkinliklerine konuşmacı olarak katılan yazar, “Felsefenin Hayvanına Ne Oldu?”, “Bilim ve Din” gibi birçok başlıkta sunumlar gerçekleştirmektedir. Ayrıca, Füsun Akatlı Kültür ve Sanat Ödülü etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen sempozyuma da konuşmacı olarak katılmıştır.

Oruç Aruoba, 2006 ve 2011 yıllarında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü yarışmasında Füsun Akatlı, Ahmet Cemâl, Doğan Hızlan, Nüket Esen, Orhan Koçak, Nilüfer Kuyaş ve Emin Özdemir ile birlikte seçici kurulda yer almıştır.

Aruoba’nın şiirlerinde kullandığı üslup ve noktalama işaretlerinin edebiyat kurallarının dışında olmasına rağmen bu durum akademik çevrelerce sanatçının üslubu olarak değerlendirmiştir.

ESERLERİ

Tümceler, Bir Yerlerden Bir Zamanlar, 1990, Metis Yayınları

De ki İşte, 1990, Metis Yayınları

Yürüme, 1992, Metis Yayınları

Hani, 1993, Metis Yayınları

Ol/An, 1994, şiir, Metis Yayınları

Kesik Esin/tiler, 1994, şiir, Metis Yayınları

Geç Gelen Ağıtlar, 1994, şiir, Metis Yayınları

Sayıklamalar, 1994, şiir, Metis Yayınları

Uzak, 1995, Metis Yayınları

Yakın, 1997,Metis Yayınları

Ne Ki Hiç, 1997, haikular, Varlık Yayınları

İle, 1998, Metis Yayınları

Çengelköy Defteri, 2001, Metis Yayınları

Zilif, 2002, Sel Yayınları

Doğançay’ın Çınarları, 2004, şiir, Metis Yayınları

Benlik, 2005, Metis Yayınları

Meşe Fısıltıları 2007, Metis Yayınları

David Hume’un Bilgi Görüşünde Kesinlik, 1974

Nesnenin Bağlantısallığı (Hume – Kant- Wittgenstein), 1979

A Short Note on the Selby-Bigge Hume, Tebliğ, Edinburgh, 1976

The Hume Kant Read, Tebliğ, Marburg, 1988

Oruç Aruoba Kitapları - Eserleri

  • Yürüme
  • De ki İşte
  • Yakın
  • İle
  • Uzak
  • Sayıklamalar

  • Ol / An
  • Hani
  • Benlik
  • Meşe Fısıltıları
  • Kesik Esin/tiler
  • Geç Gelen Ağıtlar
  • Tümceler

  • Çengelköy Defteri
  • Zilif
  • Olmayalı
  • Doğançay'ın Çınarları
  • Ne ki Hiç
  • Ne
  • 101 Soruda Nutuk

Oruç Aruoba Alıntıları - Sözleri

  • - Tersi : ateşini ne kadar kolaylıkla yakmışsan, o kadar geçici olur o da; seni de o kadar az ısıtır ... Şunu bil: ancak zorlukla yakılan ateş, temelden, gerçekten, yanar- ve ısıtır ... Ateşinin kolayına kaçamazsın.. (Yakın)
  • Yorgunuz artık Göremeseniz de Yapraklarımız ağır Dallarımız bezgin (Doğançay'ın Çınarları)
  • "Aşk Ney in göl ge si?" (Geç Gelen Ağıtlar)
  • Yabancı bir ülkenin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir. (101 Soruda Nutuk)
  • O, şimdi uyumuyor mu : uyumuyorsa, beni düşünüyor olsa (Uzak)
  • "Bitirmek istemiyorum; ama, belki, sürdürdüğüm, bitmiş birşeydir" diye düşünmüştüm. (İle)

  • Ben, çünkü, yaşamamam gereken bir yaşam yaşamışım, demek ki. Aykırı yaşamışım. (Benlik)
  • İlişki,bağlılık olmalıdır;bağımlılık değil... (İle)
  • Toprağı sorun bize Karanlığı, acıyı, hiçi İsterseniz ölümü de Hepsini çekinmeyiz Ya da kendinizi sorun. Kimiz biz, neyiz diye Nereden geldik buraya Niye buradayız, diye Yanıt veririz size Niçin, neden, niye Tam bize uygundur Uzun soruya uzun yanıt Yeter ki sorun Ama sormuyorsunuz Susuyoruz biz de Susarız sorulmayınca (Doğançay'ın Çınarları)
  • Yaşamı düğümlemeden çözemezsin. (De ki İşte)
  • Ama içinde iğrenç bir boşluk vardı, artık hiçbir kaygı duymuyordu, hiçbir arzu; varoluşu zorunlu bir yüktü ona. Öylesine yaşayıp gitti. (Uzak)
  • Benim umutsuz yolum bittiği yerde başlar (Sayıklamalar)
  • "Hey koca şehir- uzaktan ne güzelsin; yakındansa,..." (Çengelköy Defteri)

  • Son satır: O yok – onun gelmeyişinde de ne karlar var. (Ne ki Hiç)
  • Her günümüz son günümüzdür. (Yürüme)
  • Sözlerimiz seni aradı ama duvarda bir yazı vardı. Güneşten düştü bir ışın karardı. Bir kapı çarpıldı karanlıkta, kapandı (Geç Gelen Ağıtlar)
  • Yitsinler artık – kafanda boşluklar içinde hiçlikler. (Ne ki Hiç)
  • Sevişerek batırdık Güneş'i – Ay karşıladı bizi. (Ne ki Hiç)
  • YOK UŞTAN İN ERKEN Yavaş inersin yokuştan Kar taneleri irileşirken Kimler bakmış uzaktan Yolunda hızla gelişirken Hep ileri yürürken Gözü kapalı güvenirken Boyuna düştüğün tuzaktan Sürünüp çıkmağa çalışırken Adımların kısalmış Işığını gece almış Zamanın geçişirken Artık anısı kalmış. (Geç Gelen Ağıtlar)
  • İnsan yeryüzünün döküntüsüdür. (Sayıklamalar)

Yorum Yaz