diorex
sampiyon

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 - Fahir Armaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 kimin eseri? Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 kitabının yazarı kimdir? Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 konusu ve anafikri nedir? Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 kitabı ne anlatıyor? Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 PDF indirme linki var mı? Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 kitabının yazarı Fahir Armaoğlu kimdir? İşte Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 24.07.2022 11:00
Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 - Fahir Armaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Fahir Armaoğlu

Yayın Evi: Kronik Kitap

İSBN: 9789752430259

Sayfa Sayısı: 264

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

YAKIN TARİHTE

TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ…

Siyasî tarih alanında Türk akademi dünyasına emekleriyle damga vurmuş isimlerin başında gelen Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, bu eserinde Türk-Amerikan ilişkilerini özgün belgeler ışığında ele alıyor.

Tarihten bu yana ikili ilişkilerin dinamiklerini belirlemiş olan Sèvres, Lozan, Ermeni sorunu, Kıbrıs meselesi gibi temel konuların yanı sıra, Atatürk-Roosevelt arasındaki yazışmalar, diplomatik anekdotlar, Harbord Misyonu, 27 Mayıs olayı, Ortadoğu ilişkileri gibi daha az bilinen ve tarihin raflarına kalkmış olguların da yer aldığı bu eserin en çarpıcı yanı, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’nun Türkiye-ABD ilişkileri hakkında ileriye dönük öngörüler sunabilmiş olmasıdır.

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997, dikkatle okunduğunda bugün hâlâ büyük ölçüde geçerli olan tespitlerin varlığı ve geleceğe dair yorumlama gücü kazandıran meseleleriyle son derece önemli bir başvuru kaynağı.

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 Alıntıları - Sözleri

  • 1922 yılının, Amerika'nın Türkiye politikası bakımından önemli bir olayı da Büyük Taarruz ve Büyük Zafer üzerine Anadolu'dan kaçarak Izmir'e yığılan Rum halk ile Yunan askerlerinin tahliyesin de Ingiltere'nin, Amerika'ya başvurup, Amerikan savaş gemilerinin de bu tahliyeye yardım istemesi üzerine Amerika'nın gösterdiği tepkidir. İngiltere'nin israrları üzerine nihayet tepesi atan Amerikan Dışişleri Bakanı Hughes, Ingiliz Büyükelçisi'ne şunları söylemiştir: "Birleşik Amerika, Anadolu'nun nüfuz bölgelerine parsellenmesinden hisse istememiştir. İstanbul'da girişilen entrikaların da hiçbirine bulaşmamıştır. Yunan ordularının son bir buçuk yılda (Anadolu'da) uğradığı felaketlerden de sorumlu değildir. Asıl sorumlu olan son bir buçuk yıllık Avrupa diplomasisidir. Şunu da belirtmek isterim ki, Ingiltere'nin Imparatorluk ihtirasları ve karşılaştığı güçlükler ne olursa olsun, Amerikan Hükümeti'nin bu ihtiraslar ve güçlüklerle bir ilgisi yoktur."
  • Amerikan diplomasisinin, Türkiye ile ilgili projesi, en yüksek noktasına, Türkiye'nin 1952'de NATO'ya katılması ile ulaşmıştır. 1949 ile 1952 arasındaki süre, Türkiye ile Amerika arasında bir çıkar anlaşmazlığının ifadesi değil, İngiltere'nin egoist ve emperyalist tasalarının Türkiye'yi ve hatta Amerika'yı kösteklemesinin hikâyesidir.
  • Necip, İngiltere'nin 1926 antlaşması ile Mısır'a modern bir ordu sağlamayı vaat ettiği halde, sağladığı silah kuvvetlerin, ancak cenaze merasimlerinde kullanılabilecek bir kuvvetten ibaret olduğunu ifade etmiştir.
  • Wilson'ın üzerinde çok durduğu Milletler Cemiyeti ve Versay Antlaşması 1919 Kasım'ında Amerikan Senatosu tarafından reddedilmekle beraber, "Bağımsız Ermenistan" konusu, Wilson için, siyasal kaderini bağladığı bir tutku olarak devam etti. Bu tutkuya, Ingiltere'nin, Ermenistan sorununu Amerika'nın sırtına yükleme politikası da eklenince, 1919 yaz aylarından itibaren Amerika ve Wilson, Ermenistan bataklığının içine girmeğe başladı. 1919 Ağustos-Ekim aylarında General Harbord Misyonu'nun Anadolu ve Kafkasya'ya gönderilmesinin sebebi de bu Ermenistan mandası konusuydu.
  • " Türkiye'de 1957 Ekim'inde genel seçimler yapılmıştır. Tartışmalı geçen bu seçimler iki sonuç ortaya çıkarmıştır. Birincisi, muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'nin, bu seçimlerden 1954 Mayıs seçimlerine oranla daha kuvvetli bir şekilde çıkması ve dolayısıyla, Demokrat Parti iktidarı karşısında daha güçlü bir muhalefet haline gelmesidir. Seçimlerin bu sonucu, iktidar ile muhalefet arasındaki çekişmenin daha da sertleşmesine sebep olmuştur. İkinci olarak, Adnan Menderes Hükümeti'nin , plansız ve hesapsız görünen liberal ekonomi politikasının, Türkiye'nin altın ve döviz rezervlerini eriterek, dış borçların ödenmesinde sorunlar ve zorluklar ortaya çıkarmasıdır. Buna ek olarak, 1957 seçimleri bütçe sıkıntılarını daha da artırmıştır. Hükümetin ekonomik sıkıntılarının her gün biraz daha belirgin hale gelmesi ise, muhalefet ile iktidar arasındaki münasebetlerin, daha doğrusu çekişmelerin, daha da sertleşmesine sebep olmuştur. Bu durum 1960 ilkbaharına kadar devam edecektir."
  • Amerikan diplomasisinin, Türkiye ile ilgili projesi, en yüksek noktasına, Türkiye'nin 1952'de NATO'ya katılması ile ulaşmıştır. 1949 ile 1952 arasındaki süre, Türkiye ile Amerika arasında bir çıkar anlaşmazlığının ifadesi değil, İngiltere'nin egoist ve emperyalist tasalarının Türkiye'yi ve hatta Amerika'yı kösteklemesinin hikâyesidir.
  • Azınlik Alt-Komisyonu'nun 6 Ocak 1923 günü yaptığı oturumda, azınlıklarla ilgili maddelerin görüşülmesinin bitmesi üzerine, Başkan Montagna Ermeni meselesi ile ilgili bir bildiri okuyarak ve devlet içinde devlet yaratma arzusunda olmadığını da belirterek, Anadolu'da bir Ermeni yurdu kurulması istedi. Arkasından söz alan Ingiliz delegesi Rumbold da Montagna'yı destekleyince, Türk delegesi Dr. Rıza Nur Bey de söz istedi Bundan sonrasını Dr. Rıza Nur Bey'den dinleyelim: 6 Kanunusani 1923 celseleri sonlarında Montanya Ermeni yurdu meselesine geçti. Dedim ki: "Itilaf Devletleri Ermenilere kendilerine siyasi âlet yapmışlar, ateşe salmışlardır. Kendi devletleri aleyhine isyan ettirmişlerdir. Bunun neticesi, onların te' dibi olmuştur. Te' dip ile, sarî hastalık, açlık ve hicret ile kırılmışlardır. Bunun bütün mesuliyeti bize değil, Itilaf devletlerine aittir. Ermenilere mükâfat lazımsa siz verin! El malı ile dost kazanılmaz. Ermeniler mazlum imiş, onlara yurt, istikbal verilmeliymiş! Biz bunlara kaniiz. Ancak dünyada mazlum millet bir tane değildir. Mısır hürriyeti için bir kaç defadır ve daha dün kan içinde çalkandı. Hindistan, Tunus, Cezayir, Fas, hürriyetini, yurdunu istiyor. Hatta Irlandalılar yurtları, istiklalleri için kaç asırdır, ne kadar kan döktüler. Siz bunlara istiklállerini, yurtlarını verin, biz de Ermenilere derhal verelim. Bütün bu okuduklarınız keenlemyekúndur. Bu dahilinde burada duramayız. Celseyi terk ediyorum" dedim. Ayağa kalktım. Zabıtnameye sözlerimin bu son kısmını da geçmemişler. Zaten zabıtnameler ile istedikleri gibi oynuyor, tağsiş yapıyorlardı... Montanya pürtelaş celseyi terk edemezsin!" diye bar bar bağırmaya başladı. Yırtınıyor... Yürüdük. Montanya hâlâ bağırıyor: "celseyi terk edemezsiniz" diyor, tepiniyor... Biz de çıktık gittik".
  • .... Bitlis ve Muş'un "Ermeni" şehirleri olduğunu söylüyor, fakat bu iddiasını rakamlara ve belgelere dayandırmaktan kaçmıştır. Tarih hocalığı yapan ve 1890'da Princeton Üniversitesi'nden Profesör unvanını alan, yani güya bilim adamı olan bu zat, Ermeni propagandası ağzı ile, Bitlis ve Muş'un "Ermeni" şehirleri olduğunu söyleyip işin içinden sıyrılıveriyor. Herhalde, " milliyetler ilkesi"nin ciddi ve bilimsel uygulaması bu değildir.
  • Durum bu safhada iken, "Bursa Amerikan Kız Koleji" olayı parlak verdi. Bu kolejdeki Türk kızlarından üçü, Amerikalı bir hanm öğretmenin etkisiyle "Hristiyan" olmuşlardır. Bu iş gizli cereyan etmekle beraber, 1927 Aralık ayında bazı öğrencilerin durumu ogrenmeleri ve aileleri vasıtasıyla resmi makamları haberdar etmeleri üzerine olan haberi 1928 Ocak ayında bir gün Türk basınında yer aldi ve kızılca kıyamet koptu. Türkiye, läikliği gerçekleştirmek için çaba harcarken, bir Amerikan okulu genç çocukları Hristiyan yapma faaliyeti içinde bulunuyordu. Buna en fazla tepki gösteren de genç, milliyetçi ve Atatürk inkılaplarına yürekten inanmış, Mil Egitim (Maarif) Bakanı Mustafa Necati Bey oldu. Mustafa Necati Bey okulu derhal kapattırdığı gibi, üç öğretmen de mahkemeye verildi. Çünkü bu okullar, din propagandası yapmamayı taahhüt etmişlerdi. Halbuki durum tamamen aksi idi. Büyükelçi Grew, gayrı-resmilik perdesi altında, Türk Hükümeti üzerinde. bu okullarin açılması için büyük baskıya geçti. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey ile Başbakan Ismet Paşa, Amerika ile bir kriz çıkmaması için uzlaşıcı bir tutum almışlarsa da Mustafa Necati Bey, bütün ağırlığı ile konuya egemen olmuş ve olay onu istediği istikamette gelişerek, bir-iki okulun dışında, kapalı bulunan okullar açılmadığı gibi, Bursa Amerikan Kız Koleji de bir daha açılmamıştır.
  • 1922 yılının, Amerika'nın Türkiye politikası bakımından önemli bir olayı da Büyük Taarruz ve Büyük Zafer üzerine Anadolu'dan kaçarak Izmir'e yığılan Rum halk ile Yunan askerlerinin tahliyesin de Ingiltere'nin, Amerika'ya başvurup, Amerikan savaş gemilerinin de bu tahliyeye yardım istemesi üzerine Amerika'nın gösterdiği tepkidir. İngiltere'nin israrları üzerine nihayet tepesi atan Amerikan Dışişleri Bakanı Hughes, Ingiliz Büyükelçisi'ne şunları söylemiştir: "Birleşik Amerika, Anadolu'nun nüfuz bölgelerine parsellenmesinden hisse istememiştir. İstanbul'da girişilen entrikaların da hiçbirine bulaşmamıştır. Yunan ordularının son bir buçuk yılda (Anadolu'da) uğradığı felaketlerden de sorumlu değildir. Asıl sorumlu olan son bir buçuk yıllık Avrupa diplomasisidir. Şunu da belirtmek isterim ki, Ingiltere'nin Imparatorluk ihtirasları ve karşılaştığı güçlükler ne olursa olsun, Amerikan Hükümeti'nin bu ihtiraslar ve güçlüklerle bir ilgisi yoktur."

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

ABD Arşivlerine göre 20. Yüzyıl Türkiyesi: Fahir Armaoglu'nun bu eseri, daha önce yayınlanmış olan makalelerin, söyleşilerin toplandigi bir eser olup, 20. yüzyıl Turk- Amerikan ilişkilerini anlamak için okunması gereken bir eser niteligi taşımaktadır. Tabi ki ilk başlangıçta giriş mahiyetinde ABD ile Osmanlı arasında 1830 yılında başlayan münasebetlerden, Birinci Dünya Savaşı'nda bağlantiların kopmasına kadar ki süreç olan ilk ilişkiler hakkında da genel hatlanyla bahsedimesi, olayların daha rahat anlaşılabilmesi için verimli olduğu kanaatindeyim. Bu eserin değerini yukselten en önemli olay, eserin kaynakta kullanmış olduğu Amerikan arşivleridir Bu durumun bize kazandirdigi en önemli etken, ABD tarafından, Türkiye'nin nasil gorunduğunü gormuş olmamız ABD, genel anlamda Türkiye'ye bakışı bu katapta da anlaşıldığı üzere, olumsuz bakış açısıdır. Gerek Yunanların etkisi, gerekse de Ermeni lobisinin etkileri ile bu etki oluşması da garipsenecek bir sey değildir. Kurtuluş Savaşı donemi ve akabinde cumhuriyetin kurulmasından 1927 yılına kadar ABD ile işkilerimiz çokta iyi seviyede olduğu söylenemez hatta resmi bir seviye de olduğunun söylenmesi bile güçtür. Çünkü Lozan antlaşmasından çıkan kararlar ABD kamuoyunu ve ozellikle Senato'yu memnun etmediği için, bu sürünceme durumu 1927 yılına kadar süregelmiştir. ABD Kurtuluş Savaşı'nda bir taraf olmamakla birlikte, Lozan'a gözlemci olarak katilip ozellikle kapitulasyonların kaldirilması konusuna hararetle karşı çıkmaya çalışmıştır. İngiltere'nin inatla Anadolu'daki hareketi görmezden gelmeye çaliştigi gibi, ABD idari grubu da karşılarında hala I Dünya Savasinı kaybetmis ve butun teklifleri kabul etmeye hazır Osmanlı yetkilileri olduğunu duşünme cehaletini gostermişlerdir. Kaldi ki, Istanbul hukumeti gerçek anlamda söz sahibi olsaydı o dönem için bu düşüncelerinde ne kadar gerçekleşebilecegini Sevr Antlaşmasında gormüş olduk Itilaf devletlerinin bu görüşü denemelerinin bir orneğini de doğu sınırının ABD başkanı tarafından çizilmesini öngören bir duşuncenin hakim olduğu bir havanın oluştuğu 1920 donemi de vardır. Sovyet Rusya'nın Kafkasya'da hakimiyeti ele geçirmesi, Ermenilerin bir kısmının Kafkasya'ya gitmesi, kalan grubun da Doğu Cephesinde yenilmesi sonucu meydana gelen Gümrü Antlaşmasının duyurulması sonrasi, bu düşünceden vazgeçmişlerdir. (Bu dönemde ABD başkanı haritayı hazırlamış lakin Gümrü Antlaşmasının yapıldığını öğrendikten sonra Ingiltere ile birlikte rezil olmamak için haritayı duyurmamıslardır ) ABD'nin bakış açısı bu iken, ülkemizde ABD'nin mandasına ihtiyacımız var, onlar bizi korur düşüncesinde olup, ABD mandasını savunan bir güruhta vardır. Lozan'dan sonra ATATURK döneminde, ABD ile ilişkiler çokta istenilen seviyede olmamıştır. Bu dönemde ABD de 4 başkan içerisinde ilk üçü ile bağlar zayıf olup. dördüncüsü olan Roosevelt ile de ATATURK arasındaki bireysel iletişim duzeyinde kaldığını söylemek çok da yanlış olmaz. Özellikle ATATURK ten sonra İkinci Dünya Savaşı dönemi ve sonrasında ilişkilerde daha fazla gelişme meydana gelmiştir.Bu durumun meydana gelmesinde de ABD nin dış politikadaki değişimi ve Sovyet baskısından dolayı, Turkiye'nin Avrupa'da denk güç bulamamasından dolayı ABD'ye daha fazla yaklaşması etkili olmuştur Özellikle DP döneminden itibaren, Türkiye, ABD ile ilişkilerine göre dış politikalarını belirlemeye çalışmış ve bunun zararlarni yaşamıştır. Lakin 1974 Kibrıs Harekatına kadar da aynı politikasını devam ettirmeye çalışmıştır. ABD'nin Turkiye ile ilgili politikaları genel de Turkiye'nin zararına olması ve Türkiye'nin de buna alternatif bir goruş geliştirememesi donemin Turkiye açısından ne kadar da sıkıntılı olduğunu gözler önüne sermektedir. 1950'li yıllarda başlayan Kibrıs sorununda da ortaya çıktıgı üzere ABD, bölge hakkında pek de fazla bilgiye sahip değildir. Kibrıs'ta 5 bin tane Türk yaşadığını düşünecek kadar gülünç bir cehalet örneği de bu eserde bahsedilmiştir. #2370119 Kitap ağırlıklı olarak dış ilişkiler konusuna değinmiştir. Lakin kapaktaki 1997 yazısı sizi yanılgıya düsürtmesin, genel anlamıyla konu başlıkları, Lozan, Bağdat Paktı, Kibris Sorunu ve 27 Mayıs dönemi üzerinde durmaktadır. 1970'den sonrası hakkında pek bir bilgi yoktur. Bir bakıma 1919-1966 arasını anlatmış desek çok da yanlış olmaz. Fahir Armaoğlu'nun 19. ve 20. yüzyıl kitapları daha objekftif iken bu kitapta biraz daha subjektif bakış açılarının olması, iki büyük kitabına nazaran daha olumsuz bakmama neden olsa da kendisi bu dönemlerin duayen büyük ismidir ve bu dönemler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen okurların okuması gereken büyük bir isimdir. Dilinin oldukça akıcı olması en sevdiğim özelliklerinin başında gelmektedir. Siyasi tarih alanında eser okumak isteyenlerin okumasını önereceğim bu eser sayesinde ABD arşivlerine göre, ABD'nin bakış açısıyla Turkiye nasıl bir yermiş, bilgi sahibi olabilirsiniz | (Robert Langdon)

Türk ve Amerikan Dış Politikası Tarihine Dair: Türk ve Amerikan Dış Politikası Tarihine Dair ▪▪▪ 1919 ile 1997 yarım yüzyılı kapsayan Türk ve Amerikan İlişkileri nasıl başlayıp, günümüze nasıl gelmiştir, sorularını Fahir Armaoğlu tüm yönleriyle anlatıyor. Siyasî tarih uzmanı Fahir Armaoğlu, bu kitabını M. Kemal döneminden başlayarak Bağdat Paktı, Kıbrıs Sorunu, 27 Mayıs Olayı ve 1997 yılına kadar ki dış siyasetteki Türk ve Amerikan İlişkileri önemli belgelerle anlatır. Armaoğlu, 18. Yüzyılda dünya sahnesine çıkan Amerika’yı son iki yüzyıllık Türk-Amerikan ilişkilerini iki döneme ayırır: a. Osmanlı İmparatorluğu dönemi b. Türkiye Cumhuriyeti dönemi Osmanlı ile Amerika arasında ki ilişkiler Mayıs 1830’da imzalanan “Ticaret ve Seyr-i Sefain Antlaşması” ile başlamıştır. Daha sonra, 1862’de yeni bir “Ticaret ve Seyr-i Sefain Antlaşması” ile 1874’de de “Suçluların İadesi ve Tabiiyet Antlaşmaları” imzalanmıştır. Bu ekonomik nitelikteki antlaşmalar Osmanlı Avrupa’ya karşı Amerika’yı yanına çekmek için kullanmıştır. Mamafih, 1827 Ekim'indeki Navarin felâketi Amerika’yla adım atılan ilişkilerin en büyük sebeplerinden bir tanesi oldu. Ancak Monroe Doktrini’nden dolayı Türk-Amerikan ilişkileri bu dönemde “Uzak İlişkiler” olmaktan öteye gidememiştir. Armaoğlu, 1919-1920'deki Paris Barış Konferansı’nda ki Türk ve Amerika arasında ki ilişkiyi dönemin başkanı Wilson'un Türk düşmanlığı etkili olduğunu yazar. Wilson’un aşırı Yunan hayranlığı ve Ermenistan bağımsızlığının en hararetli destekçisi olduğunu, belirtir. Mamafih, milli mücadele arifesinde uzak ilişkilerden, düşman ilişkilerine dönüştüğü görülüyor. 1919 ile 1947 yılları arasında Armaoğlu Türk- Amerikan ilişkilerini iki kısma ayırır. Birincisi, Milli Mücadele dönemi, ikincisi de Lozan ve sonrası dönemdir. Amerikan – Osmanlı ilişkileri Paris Barış Konferansı ile kapanmış ise de, Cumhuriyet dönemi Türk – Amerikan İlişkileri de Lozan Konferansı ile başlamıştır. Armaoğlu, Türk ve Amerikan dış politikasını 1947 ile 1964 yıllarını “Tam İttifak” dönemi olarak bahseder. Bu yıllar arasında Amerikan’ın dış politikası Türkiye üzerinde iki emelini gerçekleştirmek için yaklaşmıştır. Birincisi jeopolitik diğeri jeostratejik iki temel unsuru kullanmıştır. Buna karşılık bu dönemde Türkiye koyu bir Amerikan politikası izlemesi, ikili ilişkiyi tam ittifak yapısı içine sokmuştur. Armaoğlu’nun ifadesi ile bu politikanın iki olumsuz sonucu olmuştur. Birinci olumsuzluk, Türk dış politikası tam anlamı ile Amerikan ipoteği altına girerek bağımsız niteliğini kaybetmesidir. İkinci olumsuzluk ise, Türkiye’deki bir takım askeri üs ve tesislerin, Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığına aykırı bir şekilde, Amerika’ya teslim edilmesi ve yine bu çerçeve içerisinde, Amerika’ya bir takım adlî kapitülasyon haklarının tanınmasıdır. Mamafih, bu iki olumsuzluk, Türkiye’nin dış politikadaki hareket serbestisini hemen hemen yok etmiştir. Armaoğlu, tam ittifak döneminin sarsılmasını 1964’te başlayıp 1974’e kadar devam ettiğini belirtir. On yıllık ittifaka nitelik kazandıran iki olay olmuştur. Birincisi 1964 Kıbrıs Krizi ve bu kriz içinde yer alan Johnson Mektubu ve diğeri de 1965 Ekiminde yapılan seçimlerle iktidarın el değiştirmesidir. 1974 ile 1991 yılları arasında Türk – Amerikan İlişkileri krizlerle geçmiştir. Bu dönemi Armaoğlu, 1974’te ki Kıbrıs Harekatı ile başladığını yazar. Bu olayın öncesinde haşhaş sorunu da etkili olduğunu yazar. 1974 yılından itibaren Ermeni terörünün Türk diplomatlarını öldürmeleri ve buna rağmen Amerikan Kongresinin Ermeni davasına kucak açması başlı başına bir krize neden oldu. Armaoğlu, 1919 ile 1997 yıllarını kapsayan Türk ve Amerikan dış politikasını anlattığı kitabında Kıbrıs Sorunu hakkında en fazla üstünde durduğu konu olmuştur. Atatürk dönemi dış politikayı anlatması ve SSCB’nin dağılışına kadarki konuları ayrıntılı olaylarla, önemli analizler sunmuştur. Fahir Armaoğlu, Türk Amerikan Ilişkileri, Kronik Kitap. Bu yazı Kitap Haber sitesinde yayınlandı: http://www.kitaphaber.com.tr/turk-ve-amerikan-iliskileri-k3750.html Yunus Özdemir. (Yunus Özdemir)

Eser bir dizi 1980-90 yıllarında yazarın dergi yazıları ve bildirilerinden oluşuyor. Türk-Amerikan ilişkilerinin 1947-1997 arası genel bir değerlendirmesi ile başlayarak, kronolojik olarak Atatürk döneminden başlayarak temel 9 başlıkta ikili ilişkileri konu almıştır. (Burak CAN)

Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 PDF indirme linki var mı?

Fahir Armaoğlu - Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Fahir Armaoğlu Kimdir?

Ülkemizin siyasi tarih alanında en tanınmış isimlerinden biri olan Prof. Dr. Fahir Armaoğlu 1924’te Gelibolu’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Balıkesir’de yaptıktan sonra, 1943’te o zamanki adıyla Siyasal Bilgiler Okulu’na girdi ve 1947’de bu okulun Siyasi Şubesi’nden mezun oldu. 1953’te “Seçim Sistemleri” adlı doktora tezi ile Ankara Hukuk Fakültesi’nden Hukuk Doktoru unvanını aldı.

1953–1954 tarihlerinde ABD’nin Minnesota Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi öğrenimi gördü. 1959–1960’da Harvard Üniversitesi’nin Russian Research Center’ında ve 1960–1961’de de Stanford Üniversitesi’nin Hoover Institution on War, Peace and Revolutions’ında Sovyet Rusya üzerine inceleme ve araştırmalar yaptı. Prof. Armaoğlu, 1963’te Siyasi Tarih Profesörü oldu.

1976 Ekim’inde Ankara Üniversitesi’nden ayrılan Prof. Armaoğlu, Türk Tarih Kurumu Üyeliği ve Atatürk Yüksek Kurumu Üyeliği görevlerinde bulundu. Prof. Armaoğlu İngilizce ve Fransızcanın yanında Rusça da biliyordu. 10 Haziran 1998’de vefat etti.

Fahir Armaoğlu Kitapları - Eserleri

  • 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi
  • Türk Siyasi Tarihi
  • 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914
  • Türk Dış Politikası Tarihi
  • Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997
  • Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları

Fahir Armaoğlu Alıntıları - Sözleri

  • Nasıl bir insan, insan olması dolayısıyla birtakım temel hak ve hürriyetlere sahip bulunuyorsa, bir millet de, bir bütün olarak, hürriyetine, yani bağımsızlığına sahip olma hakkına sahiptir. (20. Yüzyıl Siyasi Tarihi)
  • Atatürk'ün Batı'ya olan bağlılığı ve batılılaşmaya verdiği ehemmiyet, Batı'ya hususi bir alâka ve sempati duyduğu için değil, Batı'nın çağın en ileri medeniyetini temsil etmesindendir. Yani Atatürk için batılılaşma, medenileşme ile aynı manadadır. (Türk Dış Politikası Tarihi)
  • 1954-1959 arasındaki Orta Doğu buhranlarının en mühim neticelerinden biri, hiç şüphesiz, Sovyet Rusyayı Orta Doğu politikasının aktif bir unsuru haline getirmiş olmasıdır. (20. Yüzyıl Siyasi Tarihi)
  • Necip, İngiltere'nin 1926 antlaşması ile Mısır'a modern bir ordu sağlamayı vaat ettiği halde, sağladığı silah kuvvetlerin, ancak cenaze merasimlerinde kullanılabilecek bir kuvvetten ibaret olduğunu ifade etmiştir. (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
  • 1922 yılının, Amerika'nın Türkiye politikası bakımından önemli bir olayı da Büyük Taarruz ve Büyük Zafer üzerine Anadolu'dan kaçarak Izmir'e yığılan Rum halk ile Yunan askerlerinin tahliyesin de Ingiltere'nin, Amerika'ya başvurup, Amerikan savaş gemilerinin de bu tahliyeye yardım istemesi üzerine Amerika'nın gösterdiği tepkidir. İngiltere'nin israrları üzerine nihayet tepesi atan Amerikan Dışişleri Bakanı Hughes, Ingiliz Büyükelçisi'ne şunları söylemiştir: "Birleşik Amerika, Anadolu'nun nüfuz bölgelerine parsellenmesinden hisse istememiştir. İstanbul'da girişilen entrikaların da hiçbirine bulaşmamıştır. Yunan ordularının son bir buçuk yılda (Anadolu'da) uğradığı felaketlerden de sorumlu değildir. Asıl sorumlu olan son bir buçuk yıllık Avrupa diplomasisidir. Şunu da belirtmek isterim ki, Ingiltere'nin Imparatorluk ihtirasları ve karşılaştığı güçlükler ne olursa olsun, Amerikan Hükümeti'nin bu ihtiraslar ve güçlüklerle bir ilgisi yoktur." (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
  • Arap ülkeleri, Hristiyanları - birkaç istisna dışında- Müslüman Türklere karşı desteklemiştir. (Türk Dış Politikası Tarihi)
  • .... Bitlis ve Muş'un "Ermeni" şehirleri olduğunu söylüyor, fakat bu iddiasını rakamlara ve belgelere dayandırmaktan kaçmıştır. Tarih hocalığı yapan ve 1890'da Princeton Üniversitesi'nden Profesör unvanını alan, yani güya bilim adamı olan bu zat, Ermeni propagandası ağzı ile, Bitlis ve Muş'un "Ermeni" şehirleri olduğunu söyleyip işin içinden sıyrılıveriyor. Herhalde, " milliyetler ilkesi"nin ciddi ve bilimsel uygulaması bu değildir. (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
  • Laiklik , insan aklının hür çalışmasını sınırlayan dinsel bağnazlığa karşı, akılcılığın hürriyetini savunmaktır. (Türk Siyasi Tarihi)
  • Zaferin yüz tane babası vardır fakat hezimet yetimdir. (20. Yüzyıl Siyasi Tarihi)
  • Oniki Ada'yı Yunanistan'a verdirmek için her türlü çabayı harcayan Amerika ve İngiltere'nin tutumlarında kendilerine destek yaptıkları en mühim nokta, Oniki Ada'nın halkının çoğunluğunun Türk değil, Rum olmasıdır. Hatta Bevin, sırf bu sebepten Oniki Ada'yı İtalya'nın bir sömürgesi saymamakta yani Yunanistan'ın tabii toprağı telakki etmektedir. Bu bizim için hazin bir durumdur. Çünkü 400 yıl egemenliğimiz altında tuttuğumuz adalarda bir Türk çoğunluğu kuramamışız. Diğer Ege adaları için de aynı şey söz konusudur. Bugün Bulgaristan'ın bir milyondan fazla soydaşımızı ''eritmek'' için giriştiği caniyane teşebbüslere bakınca, Osmanlı Devleti'nin ''uygar'' sömürgeciliğinin isabetli olup olmadığı konusunda insan ciddi tereddüte düşüyor. (Türk Siyasi Tarihi)
  • Gibbons'a göre, Osmanlıların hoşgörüsü ister siyaset ister halis insaniyet, isterse lâkaydi neticesi meydana gelmiş olsun, şu gerçeği itiraz edilemez ki, Osmanlılar yeni çağda milliyetlerini tesis ederken, dinî hürriyet ilkesini temel taşı olarak vazetmiş ilk millettir. (Türk Siyasi Tarihi)
  • Amerikan diplomasisinin, Türkiye ile ilgili projesi, en yüksek noktasına, Türkiye'nin 1952'de NATO'ya katılması ile ulaşmıştır. 1949 ile 1952 arasındaki süre, Türkiye ile Amerika arasında bir çıkar anlaşmazlığının ifadesi değil, İngiltere'nin egoist ve emperyalist tasalarının Türkiye'yi ve hatta Amerika'yı kösteklemesinin hikâyesidir. (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
  • Ali Paşa'nın Avrupa hükümdarları ve devlet adamları nezdinde büyük ünü ve prestiji vardı. III. Napolyon, "Ali Paşa gibi bir Hariciye Nazırı bulabilsem" demiştir. Kont Cavour ise, "Paris Kongresi'nde Ali Paşa çapında başka bir diplomat yoktu" demiştir. III. Napolyon'un Sedan'da esir düşmesi üzerine Bordeaux'da kurulan geçici hükümetin başı Thiers, Bismarck'in barış şartlarını kabul ettiğinde, Fransız Milli Meclisi'nde eleştirilere uğradığı zaman, kendisini savunmak icin, "Bu hususta dost devletlerin ve hatta Ali Paşa'nın dahi fikrini aldım" cevabını vermiştir. Rivayet olunur ki, Ali Paşa'nın ölümünden sonra, Heyet-i Vükela'da (Bakanlar Kurulu), önemli bir konuda yabancı devletlere bir nota yazılacağı zaman, Ali Paşa'nın Hazine-i Evrak'da bulunan nota müsveddeleri incelenip ona göre nota yazdırılmış. (19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914)
  • Atatürk Türk milliyetçiliği için şöyle denmektedir: Bize milliyetçi derler fakat biz öyle milliyetçileriz ki bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir. (Türk Dış Politikası Tarihi)
  • Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa, Süveyş Kanalı'nın açılması fikri kendisine iletilince "Boğazlar, Osmanlı Devleti'nin felaket sebebi oldu. Ben de Mısır'da bir Boğazlar Meselesi yaratmak istemem" demişti. (19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914)
  • Bizim için Musul bir vatan meselesi, sizin için ise bir petrol meselesidir. (Türk Siyasi Tarihi)
  • Arap ülkeleri savaş karşısında Mısır'ı desteklediler. Fakat bu destekleme diplomatik olmaktan öteye gitmedi. Mesela, İsrail'in komşuları Suriye ve Ürdün İsrail'e saldırmaya cesaret edemediler. Bunlar seferberlik ilan etmekle beraber, Suriye ve Suudi Arabistan İngiltere ve Fransa ile, Irak ve Ürdün ise sadece Fransa ile diplomatik münasebetlerini kestiler. (Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları)
  • Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekilmesi, iki bölgede büyük bir boşluk, bir "power vacuum" meydana getirmiştir ve bu boşluğu doldurma mücadelesi, bu iki bölgede devamlı istikrarsızlıklara sebep olmuştur. Bunlardan biri Balkanlar, diğeri de Ortadoğu'dur (Türk Dış Politikası Tarihi)
  • Azınlik Alt-Komisyonu'nun 6 Ocak 1923 günü yaptığı oturumda, azınlıklarla ilgili maddelerin görüşülmesinin bitmesi üzerine, Başkan Montagna Ermeni meselesi ile ilgili bir bildiri okuyarak ve devlet içinde devlet yaratma arzusunda olmadığını da belirterek, Anadolu'da bir Ermeni yurdu kurulması istedi. Arkasından söz alan Ingiliz delegesi Rumbold da Montagna'yı destekleyince, Türk delegesi Dr. Rıza Nur Bey de söz istedi Bundan sonrasını Dr. Rıza Nur Bey'den dinleyelim: 6 Kanunusani 1923 celseleri sonlarında Montanya Ermeni yurdu meselesine geçti. Dedim ki: "Itilaf Devletleri Ermenilere kendilerine siyasi âlet yapmışlar, ateşe salmışlardır. Kendi devletleri aleyhine isyan ettirmişlerdir. Bunun neticesi, onların te' dibi olmuştur. Te' dip ile, sarî hastalık, açlık ve hicret ile kırılmışlardır. Bunun bütün mesuliyeti bize değil, Itilaf devletlerine aittir. Ermenilere mükâfat lazımsa siz verin! El malı ile dost kazanılmaz. Ermeniler mazlum imiş, onlara yurt, istikbal verilmeliymiş! Biz bunlara kaniiz. Ancak dünyada mazlum millet bir tane değildir. Mısır hürriyeti için bir kaç defadır ve daha dün kan içinde çalkandı. Hindistan, Tunus, Cezayir, Fas, hürriyetini, yurdunu istiyor. Hatta Irlandalılar yurtları, istiklalleri için kaç asırdır, ne kadar kan döktüler. Siz bunlara istiklállerini, yurtlarını verin, biz de Ermenilere derhal verelim. Bütün bu okuduklarınız keenlemyekúndur. Bu dahilinde burada duramayız. Celseyi terk ediyorum" dedim. Ayağa kalktım. Zabıtnameye sözlerimin bu son kısmını da geçmemişler. Zaten zabıtnameler ile istedikleri gibi oynuyor, tağsiş yapıyorlardı... Montanya pürtelaş celseyi terk edemezsin!" diye bar bar bağırmaya başladı. Yırtınıyor... Yürüdük. Montanya hâlâ bağırıyor: "celseyi terk edemezsiniz" diyor, tepiniyor... Biz de çıktık gittik". (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
  • İşgalci devletler kendi tasarladıkları barış anlaşmasının karşısında en büyük engel olarak Atatürk ve Milli Mücadele ‘yi görmekteydiler. Ne var ki, bu işgale cevap olarak 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılması ile milli mücadele çok daha güçlenerek ve yeni bir devletin ilk büyük temeli atılacaktır. (Türk Siyasi Tarihi)

Yorum Yaz