Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 - Berna Moran Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 kimin eseri? Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 kitabının yazarı kimdir? Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 konusu ve anafikri nedir? Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 kitabı ne anlatıyor? Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 PDF indirme linki var mı? Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 kitabının yazarı Berna Moran kimdir? İşte Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Berna Moran
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9789754700541
Sayfa Sayısı: 336
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Doğu-Batı sorunsalı çerçevesinde, tarihî gelişimi içinde Türk romanının incelenmesi. Sekiz romancı, Ahmet Mithat, Recaizade Ekrem, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa ve Ahmet Hamdi Tanpınar ele alınıyor.
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 Alıntıları - Sözleri
- İnsan sevmek ister, sevilmek ister.
- Müşahedat'ın roman tarihimizdeki öteki Tanzimat romanlarından ayrı bir yeri vardır, çünkü Batı'da bile görülmemiş yeni bir tekniğin bilinçle denendiği ilk romanımızdır. Batı romanında bu yöntemin özellikleri gerçekten yok mu? Yazarın kendi adıyla romandaki kişiler arasında yer aldığı bir yapıt bildiğim kadarıyla yok, zaten olsa, roman değil açıkça otobiyografi sayılırdı.... Romanın yazılışını konu haline getirme bakımından Müşahedat'takini andıran bir tekniği, 18. yüzyıl İngiliz romancısı Lawrence Sterne Tristram Shandy’de kullanmıştı.
- Söyleme kızım sakın ha. sonra cayır cayır yanarsın. Frenkçe söylediğin lakırdı başına yarın âhirette sana azap olacak
- “Her adamda başka bir adamı aratacak eksiklikler yok mu?”
- Zaten benim dünyada duygularımdan başka bildiğim hiçbir şey yok.
- Gürpınar'ın en güçlü yanı kuşkusuz ki mizahıdır ve güldürü alanında, meddah hikâye ve taklitlerinden, karagöz ve orta oyunundan en çok yararlanan yazarımız olmuştur.
- Yazarın, biraz da kendi olduğu söylenen bu kadın kahramanları, o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil ederler. Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden önce güçlü bir kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiyesi almış ama Batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat kolunda yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır
- Müşahedat'daki tek yenilik, yazarın roman kişileri arasında görülmesi değil, daha ilginci, konunun bir bakıma «roman» olması.
- Romanın en önemli kişisi Bihter, genellikle yanlış anlaşılmış ve gereğinden fazla suçlanmış bir kadındır. Oysa yazar, Bihter'in nereden başlayıp nereye geldiğini, düşüşünün psikolojik nedenlerini iyi açıklamak için çaba gösterir. […] Bihter başta namuslu bir kadındır ve namuslu kalmak için çırpınır; ne var ki içinde bulunduğu koşullar ve yaratılışındaki bir eğilim, onu önüne geçilmez bir zorunlulukla, kocasını aldatan bir kadın yapar. Bu gelişim hep, neden-sonuç ilkesine göre yürütülür ve Uşaklıgil özellikle psikolojik nedenler üzerinde durarak bu kaçınılmazlığı belirtmeye çalışır. Üç aşamadan geçer Bihter: 1) Genç kızlık emellerine kavuşacağı umuduyla zengin Adnan Bey ile evlenen ve görevini yapmaya çalışan Bihter. 2) Hayal kırıklığına uğradığı için mutluluğu yasak bir sevgide bulan Bihter. 3) Bıkıldığını ve terkedildiğini anlayarak kıskançlıkla boğulan ve intikam için her şeyi yıkıp intihar eden Bihter.
- İslam-Osmanlı geleneklerine göre ev kadını olarak yetiştirilmiş, kapalı, basit ve cahil kadın, aydın kesimin gözünde geri kalmış bir uygarlığın simgesi gibiydi. Beri yandan, Batılılaşmış «asrî» kadın da köklerinden kopmuş, değerlerini şaşırmış, serbest davranışları kuşku uyandıran bir kadındi
- İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami ve Samipaşazade Sezai’nin yapıtlarına bakacak olursak görürüz ki yalnız roman türünde değil, şiir ve tiyatro türlerinde de, uygarlaşmamız için gerekli görülen yeni birtakım anlayışların, kavramların, değerlerin, Batı'dan alınarak kendi toplumumuza mal edilmeleri amaçlanmaktadır. Bundan ötürü evlenme usulü, kadına karşı tutum, cariyelik kurumu, ticaret anlayışı gibi toplumsal sorunlar romanlarımızda eleştirilecek konular olarak seçilir.
- Öte yandan faizle para vererek servet yapmış, ama çok zengin olmasına karşın cimriliği yüzünden ne yemeğine ne keyfine, ne rahatına ne çocuklarına para harcayamayan sözde dindar Kasım Efendi ile ailesi de bağnazlıkları, cahillikleri ve cimrilikleriyle alay konusu olurlar
- Özellikle devrim sancılarının çekildiği, ideolojik kavgaların yapıldığı çalkantılı dönemlerde yazarlar bu değer kargaşalığı karşısında, çarpışan ideolojileri tartmak, sorguya çekmek ve kendi tutumlarını ortaya koymak gereğini duyarlar.
- Halk için yazayım derken, romanın sanat yönüne, tekniğine hiç özen göstermemesi Gürpınar'ın usta bir yazar olmasını engellemiş, tek kelimeyle onu basitliğe sürüklemiştir
- Adıvar tragedya öğesini aşk ile ahlak ilkeleri arasındaki çatışmaya dayandırmak isterse de 'acıklı'dan öteye gittiği söylenemez. Denebilir ki romanlarındaki iç çatışma da mutsuz sonuç da kadının üstün özelliklerini, gücünü ve yüksek ahlak anlayışının gerektirdiği soylu davranışını kanıtlamak amacına yöneliktir.
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ahh bu romanların gözü kör olsun!: Ben, bu kitabın ve hatta şimdiye dek yapmış olduğum sayısı fazla olmayan metin incelemelerini pek tabi ki eleştiri yöntemlerini ve edebiyat kuramlarını bilmeden; eleştiride, uzmanlık isteyen teknik konulara bilgimin yetersizliği sebebiyle giremeyen, metin incelemerini tamamen beğeni duygusunu gözönüne alarak doğaçlama yapıyorum. Yazdıklarımın inceleme olduğunu söylemeye bile utanıyorum bu üç ciltlik eseri okurken. Tabi ki; hepimiz eleştirmenler gibi metni teknik ve kuramsal inceleyip açıklayalım, metinle ilgili derin analizler, nitelikli çözümlemeler yapalım diyecek kadar aklımı kaçırmadım. Ama bu eseri okuduktan sonra tövbe haşa bir daha inceleme yapıyorum demeyeceğim. Ben inceleme yapıyorsam Berna Moran ne yapıyor? Adam seviyeyi Everest'e bile değil, Mars'ta ki Olimpos dağına çıkarmış. Cesaretin varsa ulaşmaya çalış hadi. Vallahi ben şahidim, Nietzsche'nin bahsettiği üst-insanlardan biri Berna Moran'dır. Adam'da tarih, sosyoloji, politika, felsefe, antropoloji, magnezyum, potasyum, kalsiyum, a-b-c-d vitamini hepsi var. Edebi eser incelemesi nasıl yapılır diye merak edeniniz varsa, o zaman doğruca Berna Moran'in Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış adlı eserine yönelsin. Dikkat et! Öyle bir ışık tutuyor ki; gözlerimin kamaşmasından ışığa doğru yürüyemedim, tamam voltajı yüksek geldi kabul ediyorum. Derdimi ağlama duvarına yazsam değil bir kimse, Yehova bile ciddiye alıp okumaz. Ahh Berna Moran Ahh vicdanın kurusun emi. Bunca sene okuduğumu sanıyordum, meğer kitaplara öküzün trene baktığı gibi bakmışım haberim yokmuş. Pekâla joker hakkımı kullanıp hayatıma beyaz bir sayfa açıp yeniden başlıyorum. Şimdi benim gibi bir hadsiz kalkıpta, Türk edebiyat tarihinin en büyük edebiyat kuramcısı ve eleştirmenlerinden biri olan Berna Moran'ın, Türk romanı özelinde yaptığı derin analizlerle, ele aldığı romanların güçlü ve zayıf yönlerini değerlendirdiği, edebi eserlere bambaşka bir perspektiften yaklaşan, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış adlı muhteşem eserinin incelemesini yapmaya girişecek değil. Eee ne diye gazel okuyorum türlü türlü makamlarda gezinerek? Mikrofonu aldım elime bir kere, daha verir miyim? Hee nerde kalmıştık evet. Berna Moran'ın, siz sadece roman incelemesi yaptığını yani roman çözümlemesiyle yetindiğini sanıyorsunuz değil mi? Daha ne kötülükler etti bir bilseniz. Yok ağlamıyorum, gözüme bir iki harf kaçtı da... Benim gibi hırbolar roman dünyasını daha iyi anlasın diye gerekli olan toplumsal ve siyasal açıklamaları, dönemin temel özelliklerini gereksiz ayrıntılara girmeden anlatıyor. Hele Tanzimattan günümüze süren Roman geçmişimizi bir anlatışı var, Paşa Zeki Müren'de bizi görecek mi diye sorasın geliyor. Yetmedi üç alana bir bedava kampanyasından yararlanın diye, ( yani üçün biri kampanyası) toplumsal ve siyasal ortam, okur tarafından iyi anlaşılırsa aynı zamanda yazarın dünya görüşünün kavranmasına yardımcı olur diyerek klark çekiyor iyi mi? Özellikle Peyami Safa ve Kemal Tahir'in sanatlarını ideolojilerine harcamış yazarlar olarak tanımlaması ve bu görüşlerinin altını pamukla değil betonla doldurması beni benden aldı namussuzum. Berna Moran diyor ki: Peyami Safa'ya göre Kadın aklı ile değil, içgüdüleri ile davranan bir yaratıktır. Kadın erkekten aşağıdır, onun yeri evidir, görevi de ana ve iyi bir eş olmak. Hoppala, Cami imamı musalla taşında, Peyami Safa'nın naaşının önünde cenaze namazını kıldıracakken, müminlere dönüp meftayı nasıl bilirdiniz diye sorduğu sırada Peyami Safa'nın kadına yönelik bu kabul edilemez tutumunu bilselerdi. Her bir ağızdan ne laflar dökülürdü düşünmek bile istemiyorum. Dahası var Peyami Safa Batı'nın, Batılı adamının başarısını aşağlar. Sebebi ne? Sebebi: Batılı adam maddi olan bu dünyayı önemser. Bu dünya aldatıcı ve değersizdir, kadına cinsel zevkleri icin değer verir. Ne sever ne kıskanır kadını Peyami Safa'ya göre. Dahası var Meselâ Kemal Tahir'in tarihsel gerçekleri nasıl çarpıtarak ideolojisine uygun kurguladığı ve dialoglarla okuyucuyu resmen boğduğu yönündeki saptamalarada hiç girmeyeyim yoksa sabaha kadar anlatmak zorunda kalıp yorulurum. Şimdi diyeceksiniz ki: Bu kitabı okudunda başın göğe mi erdi? Feng Shui mu oldun? Gökten üç elma mı düştü? Ne cızırtı yaptın arkadaş. Cevap vereyim: Benden ne köy olur ne kasaba ama bu efsane kitabı kendine kılavuz eden, edebiyata gönül veren, gözleri parlak ışığa hatta gama ışını patlamasına dayanıklı canları, Mars'a çıkarır yeminle. Biliyorum size şaka geliyor inanması güç, kamera şakası gibi. Sahi kamera nerde? Nereye el sallıyorduk??? (Ferhat Tezcan)
İlk Romanlarımıza Dair: Kendine has hoş bir üslubu ve harika detayları ile bende iz bırakacak olan bu kitabı zevkle okudum. Aklımda kalanları, sevdiğim detayları ve bende bıraktığı etkileri anlatmak istedim bu yüzden. Yazarın üç cilt olarak yayımladığı serinin bu ilk cildinde başlagıcından 1950'li yıllara kadar roman serüvenimiz irdeleniyor. Kendisinin de belirttiği gibi yazar, bir edebiyat tarihi yazmayı düşünmediği için bütün romancıları ele almamış. Çünkü yazara göre romanımızın belli bir gelişim çizgisi var ya da odaklandığı belli bir mesele. Bu meselenin adı bazen Batılılaşma, bazen Eski-Yeni bazen de Doğu-Batı çatışması. Bu yüzden şu sekiz romancının ayrıntıları ile ele alınması tesadüf değil: Ahmet Mithat Efendi Recaizade Mahmut Ekrem Halit Ziya Uşaklıgil Hüseyin Rahmi Gürpınar Halide Edip Adıvar Yakup Kadri Karaosmanoğlu Peyami Safa Ahmet Hamdi Tanpınar Bu romancıların ortak yönü belli bir kalıpla yazmalarıdıydı. Temel soru şu gibiydi sanki: Ne derece Batılılaşmalıyız? Her bir yazar kendine göre bu olguyu işlemisti romanlarında. Ahmet Mithat Efendi, yanlış batılılaşmayı işler daha çok, kahramanları iki kutbu temsil eder ve Doğu'yu temsil eden kahramanları idealize edilir. Yanlış Batılılaşmış, züppe ve boş tipleri kullanır. Recazide Mahmut Ekrem, kitap/araba-sevdasi--122893 'nda Batı'yı yüzeysel anlamış züppe tipini devam ettirir. Hüseyin Rahmi'de geleneklere, dine yerleşmiş sorunlarıyla bir Doğu ve akla, bilime dayanan yönüyle bir Batı karşıtlığı vardır. Züppe tipi devam eder ama onun züppeleri biraz daha okumuş-yazmış kurnaz kişilerdir. Peyami Safa Doğu'nun Batı'ya üstün olduğunu kanıtlamak istediği için buna göre tipler yaratır. Halide Edip'in kahramanları Batı'yı tanıyan ama Doğu'nun da maneviyatını yitirmeyen kişilerdir. Tanpınar, soruna başka bir açıdan yaklaşır. Sorun Doğu-Batı değil gerçeklik-sahtelik sorunudur. Batı yeni bir yol çizmek için örnek alınmalı, Doğu terk edilmemelidir. Yani yeni bir yol çizilmelidir. Hangi yazarın bu sorunları ne derece ele aldığı, anlatımında başarılı olup olmadığı, kendiyle çelişip çelişilmediği detaylıca ele alınıyor. İncelenen on iki roman sadece bu yönüyle değil çok çeşitli açılardan eleştirilmiş sadece odak noktaları ortak. Romanlar o kadar didik didik edilmiş, o kadar detaylı işlenmiş ki hayran olmamak elde değil. Berna Moran'ın kimi karakterleri yazarından bile iyi tanıdığını hissettiğim oldu ara ara. Örneğin: kitap/kiralik-konak--230289'ki Senih'anın kendiyle çelişen bir karakter olduğunu anlattığı kısımda Seniha'nın aynı konu üzerine farklı yerlerde farklı şeyler düşünmesinin anlatıldığı bölümler gerçekten etkileyiciydi. Gerçekten kimi romanların detaylı eleştirileri okumak kendilerini okumak kadar kıymetli ve zevkliydi. kitap/ask-i-memnu--118272 , bu zamana kadar üzerine en çok okuduğum, bilgi sahibi olduğum ama kendisini henüz okumadığım için üzüldüğüm bir eserdir. İyi ki de okumamışım dedim neredeyse çünkü çok farklı bakış açısıları edindim. Bundan sonra eminim daha bilincli bir okuma gerçekleştireceğim. kitap/huzur--194561'u öyle bir anlatışı vardı ki eleştirmenin kitap yanımda olsaydı şuan tekrar okurdum. kitap/huzur--194561'u seven herkes bu deneyimi mutlaka yaşamalı. Ama ben en çok kitap/sipsevdi--125783'nin anlatılışını sevdim. Çünkü hayran olduğum bu eserin aslında ne söylemek istediği ile ilgili güzel detaylar barındırıyordu. Hüseyin'in Rahmi'nin gerçek fikirlerini dönem şartlarında dile getiremediği için dolaylı yoldan dile getirdiklerini okumak çok keyifliydi. Eserin genelinde en çok aklımda kalanlar: Ahmet Mithat Efendi'nin meddahlık geleneği ve Batı'daki romansları birleştirerek yeni bir roman ortaya çıkarması ve bu sayede halka ulaşmada başarılı olması. "Romanın akışını kesip ara girme" meselesi biraz daha yerine bu sayede yerine oturması, Recaizade Mahmut Ekrem'in Bihruz karakteri ile dünya romancılığında ilk kez "iç konuşma tekniği"ni kullanmış olabileceği, Hüseyin Rahmi'nin evlilik kurumuna olan takıntısının, insanı daha çok kötü yönleriyle göstermesinin altında yatan Darwin ve Schopenhauer etkilerinin açıklanması ve böylelikle Hüseyin Rahmi'nin romanlarında hiç "mutlu çift" olmaması ve insanın daha çok kötü yönleriyle ele alınması konusunun yerine oturması, Halide Edip'in Batılı eğitim almış ama geleneksel Doğulu özelliklerini de yitirmemiş kadınlarda hep kendisini yaşattığı, " kitap/yaban--175697, köylüyü tek yönlü mü anlatıyor? Kötü mü gösteriyor?" sorularına cevabın evet olması ve romana karşı sevgim ve ilgim eksilmese de eleştirilerin sağlamlığının dikkat çekiciliği, Peyami Safa'nın kadınlara olan takıntısı, hatta onları yalnız erkek karakterlerle anlamlı görmesi, Doğu kültürünü açıkça savunmasına rağmen roman kadınlarının hep Batılı kültürle yetişmiş olması, Hasan Mellah'ta kitap/monte-cristo-kontu-ciltli--123977, Araba Sevdasi'nda kitap/don-quijote--3220, Aşk-ı Memnu kitap/anna-karenina--233239, Huzur'da kitap/ses-sese-karsi--7124 esintileri olduğunu görmek ... Bunun dışında eleştirmenin ilk romanlarımızdaki kadın tiplerini "kurban tipi" ve "ölümcül kadın tipi" olarak sınıflayıp anlattığı kısım ve romandaki "ikincil karakterler"in asıl işlevlerinin anlatıldığı kısımlar muazzamdı gerçekten. Bu kısımlar neden dikkatimi çekti? Çünkü ben eleştirmenin kurban tipi dediği güzel yüzlü, melek kapli, pasif kadın karakterleri ( Dilaşup- kitap/intibah--232972, Diber- kitap/serguzest--187136 vs.) yıllardır hiç sevemedim. Ve bazen aradan yıllar geçtiğinde bir romandaki başkarakteri unuttuğum oldu ama ikicil, üçüncül karakterler tüm canlılığıyla kafamdaydı. Eleştirmenin ikincil karakterlerin önemini Şıpsevdi'deki unutulmaz karakterlerimden Zerafet Kalfa'nın üzerinden vurgulaması da beni benden aldı ayrıca. Eleştirmenin Genel Tutumu: Akademik ve ciddi ama aynı zamanda kendini okutan samimi bir anlatımı var bana göre. Bu kadar ciddi bir anlatımda ara ara mizahi bir tavır sergilemesi de ayrı bir başarı. Rakım Efendi'nin cimriliğini, her şeyi kuruşu kuruşuna hesaplamasını, Hüseyin Rahmi'nin kahramanlarındaki aldatma takıntısını, Peyami Safa'nın Batılı kültürde yetişmiş ama Doğu'lu gibi düşünen kızlarının neden sürekli öksüz-yetim kalması gerektiğini okurken gülümsemeden edemedim. Satır aralarında, yazarın kimi eserlere olan sevgisi hissediliyordu ama "bu eser çok iyidir, şu eser çok kötüdür, bu yazar iyi bir romancıdır, şu yazar çok kötü bir romancıdır" gibi keskin ifadeler hiç yoktu. Olumsuz gördüğü konuları detaylıca anlatarak bazen diğer eleştirmenlerin görüşleriyle de destekleyerek açıklıyordu. Konunun sınırlarını aşmamaya çalıştığı, edebi bir disiplin ile haraket ettiği her zaman anlaşılıyordu. Temelde ele aldığı sekiz romancı olsa da konunun gidişatına göre zamanın diğer romanlarına da değiniyordu. Benim eksikliğini en çok hissettiğim romancı Reşat Nuri Güntekin oldu. Her ne kadar eleştirmenin belli bir çerceve çıkarmak için belli yazarları seçtiği görülse de Reşat Nuri'siz bir ilk roman serüveni eksik kaldı benim için. Ayrıca, Berna Moran'dan bu kitapla beraber çok sevdiğim kendine has üslubuyla bir Reşat Nuri romanı incemesi okumak isterdim. Mesela Reşat Nuri'nin kadın kahramanları erkeklere göre neden daha kötü sorusunun cevabını dinlemek iyi olurdu. İster daha önce okuduğunuz bir romana göz atmak için ister okumadığınız romanlara ön hazırlık için isterseniz de ilk bir asırlık romanımızın kaynağını ve genel çizgisini görmek için bu kitabı okumanızı öneririm. (Gönül.)
Türk Aydını Ne Yaptı ?: 1950 ye kadar olan romanı incelemekle kalmiyor insanin düsünce sistemine de gidiyoruz. Aydınlarımiza bakıyoruz milleti ne kadar aydinlatmış. Moran'ın dediği gibi sanayileşmeye kalkışan bir toplum sanayileşmeyi kendi kültürüne uyduramadı. Herkes aynı şeyi söylemekte ne batı olduk ne doğu olduk ikisi arasinda sallandık durduk. Belki de bizi biz yapan şeyleri birkaç kişi değilde ülkecek düşünmek gerek. Bizi biz yapan şeyleri bulunca, onların nasıl düzeleceğini tekrardan birkaç kişi değil de ülkecek düsünmek gerek. (İsmail)
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 PDF indirme linki var mı?
Berna Moran - Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Berna Moran Kimdir?
Prof. Dr. Berna Moran (23 Ocak 1921, İstanbul - 31 Ekim 1993, İstanbul)[1] edebiyat kuramcısı, eleştirmen. Türkiye'de modern edebiyat eleştirisi alanının öncülerindendir.
İstanbul’da doğdu. Dedesi Ali Kâmi Akyüz, İsmail Safa ile şair Ahmet Vefa’nın kardeşi, romancı Peyami Safa’nın amcasıdır. Orta öğrenimine İngiliz High School’da başladı, Robert Kolej ve Darüşşafaka Lisesinde okudu, İstanbul Işık Lisesi'ni bitirdi. 1941’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. 1945’te mezun olarak aynı bölümde asistanlığa başladı. 1950-51 yılları arasında Birleşik Krallık'ta Cambridge Üniversitesinde doçentlik çalışması yaptı. 1956’da doçent, 1964’te profesör oldu. 1981’de emekli oldu.
Moran, 1972’de yayımlanan "Edebiyat Kuramları ve Eleştiri" başlıklı yapıtıyla büyük ilgi gördü ve 1973 Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü’nü kazandı. 1983 yılında, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Birikim ve Çağdaş Eleştiri gibi dergilerde yayımladığı inceleme yazılarından hareketle oluşturduğu Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış adlı çalışmasını yayımladı. Türk romanının doğuşunu ve o dönemin toplumsal koşullarını Batılılaşma olgusu içinde inceleyen bu kitap, Türk edebiyatı eleştiri geleneğinin en önemli eserlerinden biri olarak değerlendirilmektedir. 1990 yılında 2. cildi yayımlanan Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış'ın 3. ve son cildi yazarın ölümünden sonra yayımlanmıştır. Moran Shakespeare’nin III. Richard adlı eserini de Kıral III. Richard Faciası adıyla Türkçeye çevirmiştir.
1952 yılında akademisyen Tatyana Moran ile evlenen Berna Moran, 1993’te karaciğer kanserinden hayata veda etti, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.
Eserleri
- Türklerle İlgili İngilizce Yayınlar Bibliyografyası (1964)
Edebiyat Kuramları ve Eleştiri (1972) ISBN 975-470-704-9 (1973 Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü)
- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1: Ahmet Mithat'tan A. H. Tanpınar'a (1983, İletişim Yayınları): Edebiyatımızda romanın I. dönemi olarak ayırdığı ve ana sorunsal olarak Batılılaşmayı içeren eserlerden belli başlılarını incelediği çalışması (ISBN 975-470-054-0) (Yazarlar Birliği Deneme-Tenkit dalında 1985 yılının sanatçısı ödülü)
- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2: Sabahattin Ali'den Yusuf Atılgan'a (1990, İletişim Yayınları): II. dönem romanı olarak adlandırdığı Anadolu romanlarında başkaldırı ögesini incelediği ikinci kitap (ISBN 975-470-055-9)
- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3: Sevgi Soysal'dan Bilge Karasu'ya (1994, İletişim Yayınları - Ölümünden Sonra): 12 Mart romanı diye adlandırılan eserlerle başlayıp 12 Eylül sürecini irdeleyen bazı eserleri değerlendirdiği ve vefatından kısa bir süre önce tamamladığı çalışması. (ISBN 975-470-402-3) Kitap yayına Nazan Aksoy ve Oya Berk tarafından hazırlanmıştır.
- Edebiyat Üzerine (2004): Dergi ve gazetelerde yayınlanmış fakat eserlerine girmemiş makale ve röportajlardan oluşturulmuştur.
Berna Moran Kitapları - Eserleri
- Edebiyat Kuramları ve Eleştiri
- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1
- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2
- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3
- Edebiyat Üzerine Makaleler / Röportajlar
Berna Moran Alıntıları - Sözleri
- İnce Memed yalnız Türk soylu eşkiyalarıyla değil, çeşitli ülkelerin, Robin Hood, Billy the Kid, Jesse James gibi efsaneleşmiş haydutlarıyla akraba sayılır. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2)
- Müşahedat'ın roman tarihimizdeki öteki Tanzimat romanlarından ayrı bir yeri vardır, çünkü Batı'da bile görülmemiş yeni bir tekniğin bilinçle denendiği ilk romanımızdır. Batı romanında bu yöntemin özellikleri gerçekten yok mu? Yazarın kendi adıyla romandaki kişiler arasında yer aldığı bir yapıt bildiğim kadarıyla yok, zaten olsa, roman değil açıkça otobiyografi sayılırdı.... Romanın yazılışını konu haline getirme bakımından Müşahedat'takini andıran bir tekniği, 18. yüzyıl İngiliz romancısı Lawrence Sterne Tristram Shandy’de kullanmıştı. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1)
- Biliriz ki çoğunluğun hoşlandığı şeyler, sanat değeri çok yüksek olan şeyler değildir. (Edebiyat Üzerine Makaleler / Röportajlar)
- Yazarın, biraz da kendi olduğu söylenen bu kadın kahramanları, o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil ederler. Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden önce güçlü bir kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiyesi almış ama Batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat kolunda yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1)
- Kübra’nın anasının dediği gibi, “parası olanın ırzı da tamam, namusu da!” (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2)
- ...yanlış çalan saate inanmak istesen de batan günle doğan günün sırasını tersine çeviremezsin. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)
- "Yalnızlığı göğüslemek herkesin kolay başarabileceği bir iş değil." (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)
- Bir sanatkârda, hisseden, ıstırap çeken ruh ile eseri yaratan kafa birbirinden ne kadar ayrılabilirse sanatkâr o nispette büyük olur. (Edebiyat Üzerine Makaleler / Röportajlar)
- Tolstoy'a göre duygu aktarımını başaran her eser sanat eseridir. (Edebiyat Kuramları ve Eleştiri)
- Durmadan değişen, daima oluş halinde bulunan duyu dünyası hakkında sağlam ve kesin bir bilgiden söz edemeyiz. Gerçek bilgi, değişmeyen ideaların bilgisidir ve bundan ötürü filozof da ancak aklın objesi olabilen idealar dünyasını kendine bilgi konusu olarak seçer (Edebiyat Kuramları ve Eleştiri)
- İstemedikleri adamla evlenmeye zorlanan kızlar bu duruma katlanmamalı, isyan etmeli, birleşmeli ve işbirliği yapmalı. Hatta gerekirse talip olan erkeği öldürmeli. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2)
- Her kadın okurun edebiyat yapıtını bir kadın olarak okuduğu anlamına gelmez, çünkü bu bağlamda kadınlık biyolojik bir cins ayırımına dayanmaz; sonradan, kültürle kazanılan belli bir kadınlık bilincine dayanır. Kadın olarak okumak için dişi olmak yeterli değildir, dişiliğin anlamını bilmek gerekir. (Edebiyat Kuramları ve Eleştiri)
- Anadolu romanında, sömürülen köylünün yerini 12 Mart öncesinde Türkiye halkı ; sömüren toprak ağası yerini de kapitalist burjuva sınıfı alır. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)
- Öte yandan faizle para vererek servet yapmış, ama çok zengin olmasına karşın cimriliği yüzünden ne yemeğine ne keyfine, ne rahatına ne çocuklarına para harcayamayan sözde dindar Kasım Efendi ile ailesi de bağnazlıkları, cahillikleri ve cimrilikleriyle alay konusu olurlar (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1)
- Yaşar Kemal gerçeklikle efsanenin, olağan ile fantastiğin iç içe girdiği bir dünya sunar bize, çünkü ona göre insan, yaşam savaşımını biraz da mitoslar yaratarak ve düşlerden güç alarak sürdürür. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2)
- İşte bizleri zayıfatan bu. İçinden gelmediğimiz bir sınıfa, farketmeden özenmek. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)
- İnce Memet gerçek dünyayı değil, insanların özlemlerine karşılık veren, kötülüklerin cezalandırıldığı, yoksulların bolluğa kavuştuğu ideal bir dünyayı dile getirir. Öyküye şekil veren gerçeklik değil, daha önce yazılmış, sanatsal bir düzenleme sergileyen anlatı formlarıdır. Zaten yazınsal şekil (biçim, form) yaşamda bulunmaz, yazınsal gelenektir onun kaynağı. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)
- (...) romanları postmodernist ögeler taşıyan Oğuz Atay döneminin ilerisinde bir sanatçıydı ve bundan ötürü romanları 1970'lerin gerçekçi ve toplumcu yapıtlar bekleyen, karmaşık biçim oyunlarına kuşkuyla bakan okurunca pek anlaşılmadı. Diyebiliriz ki Oğuz Atay 1980 döneminin habercisiydi. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)
- Toplumcu gerçekçilik sanatın ne olduğu sorusundan çok ne olması gerektiği sorusuna cevap verir. (...) Toplumcu gerçekçiliğe göre sanatın yansıttığı gerçeklik toplumsal gerçekliktir, ama bu gerçeklik devrimci gelişme içinde görülür ve doğru olarak tarihî somutlukla, işçi sınıfının eğitimi gözetilerek yansıtılır. (Edebiyat Kuramları ve Eleştiri)
- Bir Düğün Gecesi 1970'li yıllardaki Türk toplumunun genel bir tablosunu sunan, o dönemi ilerici ve gerici tipleri ile yansıtan ve bundan ötürü bir yönüyle panoramik bir roman. Ama aynı zamanda birkaç aydının birey olarak iç dünyalarında yaşadıkları sarsıntının anlamını irdeleyen ve bundan ötürü başka bir yönüyle de dramatik bir roman. (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3)