diorex
Dedas

Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap - Doğan Avcıoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap kimin eseri? Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap kitabının yazarı kimdir? Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap konusu ve anafikri nedir? Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap kitabı ne anlatıyor? Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap PDF indirme linki var mı? Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap kitabının yazarı Doğan Avcıoğlu kimdir? İşte Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 09.07.2022 02:00
Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap - Doğan Avcıoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Doğan Avcıoğlu

Yayın Evi: Tekin Yayınevi

İSBN: 9789754780734

Sayfa Sayısı: 607

Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Doğan Avcıoğlu, bu yapıtıyla, birkaç yüzyıl önce yeryüzünün en ileri ülkesi olan Türkiye'nin, geri kalmış ülkeler arasına düşüşünün nedenlerini araştırmaktadır: Japonya, Ondokuzuncu Yüzyılın ilk yarısında ortaçağ karanlıkları içinde yaşarken bir silkinişte kalkınabilmiştir de, Türkiye, yüzelli yıllık kalkınma ve Batılılaşma çabalarına karşın, neden hala geri kalmış bir ülkedir?..

(Arka Kapak)

Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap Alıntıları - Sözleri

  • Yakup Kadri, Anadolu'da henüz bir Türk milletinin var olmadığını görmektedir: "-Biliyorum beyim, sen de onlardansın emme. - Onlar kim? - Aha, Kemal Paşa'dan yana olanlar ... - İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz? - Biz Türk değiliz ki, beyim. - Va nesiniz? - Biz islamız elhamdülillah... O senin dediklerin Haymana'da yaşarlar ... Eğer bize zafer nasip olursa bile kurtaracağımız şey, yalnız bu ıssız toprakla, bu yalçın tepelerdir. Millet nere­de? O henüz ortada yoktur ve onu bu Bekir Çavuşlar, bu Salih Ağalar, bu Zeynep kadınlar, bu İsmail'ler, Süleyman'larla yeni baştan yapmak gerekecektir."
  • Büyük şehirler, buğday ihtiyacını dışardan karşılar­ken, kötü ürün yıllarında Anadolu köylüsü, açlıktan öl­müştür. Mesela 1874, Ankara, Kırşehir, Yozgat, Çankırı ve Sivas yöresinde kıtlık yılıdır. Resmi kayıtlardan öğren­diğimize göre, Ankara'nın Keskin kazasına bağlı 160 ka­dar köyün 1873 yılında toplam nüfusu 52 bin kişidir. Kıt­lıkta 20 bin kişi ölmüş, 7 bin kişi ise göç etmiştir. Bu 160 köyün 1875 yılı nüfusu 25 bin kişiden ibarettir. Diğer bir köy­ler grubunun nüfusu 1873'te 16.900'dür. Kıtlıkta 4.797 kişi ölmüş, 2.643 kişi göç etmiştir. 1875 nüfusu 9.261'dir.
  • Ne var ki, bu avantajlarına rağmen. yarı sömürge düzeni şartlarında, yabancı şirketlerin Türkiye'de demiryolu inşaatı tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. Avrupa ülkeleri için, demiryolu inşaatı, her şeyden önce, inşaat ve işletme malzemesinin tamamen Avrupa'dan ithal edildiği hesaba katılmasa bile, rizikosuz ve karlı bir yatırım olmuştur. Kilometre garantisi denen bir usul ile, Osmanlı Devleti, demiryolu inşaat ve işletmesinin mutlaka kar sağlamasını teminat altına almıştır. Mesela Bağdat hattı için, 12 bini inşaat ve 4500'ü işletme için olmak üzere kilometre başına 16.500 Frank tutarında bir teminat sağlanmıştır. Böylece demiryolu inşaat ve işletmesine girişen yabancı şirketler icin, teşebbüsün mutlaka karlı olması, devlet kesesinden sağlanmaktadır.
  • Do­ğu'da uzun yıllar doktorluk eden Fransız yazarı François Bernier (1625 - 1688) Türkiye, İran ve Hindistan'da özel toprak mülkiyetinin olmadığını söylüyordu. Bunu okuyan Marx 2 Haziran 1853'te Engels'e «İşte Doğu cennetinin gerçek anahtarı» diye yazıyordu.
  • 1478 sayımında, 97.956 kişiyi barındıran İstanbul, 1520'lerde 400 bin nüfusa ulaş­mıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul nüfusu 800 bine yaklaşmıştır.
  • XVII. yüzyıl ba­şında İstanbul, dünyanın en büyük şehridir. Londra ve Pa­ris'in nüfusları İstanbul'un ancak yarısı kadardır.
  • İlk fab­rikaların enerji kaynağı su idi.1800 yılında İngiltere'de, nehir kenarlarında yüzlerce dokuma fabrikası vardı.Da­ha sonra yavaş yavaş buhar enerjisi, suyun yerini aldı.
  • Türkiye'de ilk önemli reform hareketine girişen ll. Mahmut'un ele aldığı ilk işlerden biri de dere­beyliğin ortadan kaldırılmasına çalışmak olmuştur.
  • Batı tipi ilk okul, «Hendesehane» (Geometri Okulu) 1734 yılında Üsküdar'da açılmıştı. Batı kitapları dilimize çevril­mekteydi.
  • SULTAN'IN SIYONISTLERLE PAZARLIGI Görüldüğü gibi, Abdülhamit, yalnız Sultan ve Halife değil aynı zamanda bir işadamı ve milyarderdir. Siyonıst lider Dr. Herzle ile giriştiği pazarlık, başarısızlıkla sonuclanmış bile olsa. onun işadamlığı hakkında bir fikir verecek niteliktedir. Dr. Herzle, hatıralarında, olayı uzun uzun yazmıştır• Buna göre Herzle, Yahudilere Filistin'de bir yurt edinme çabasındadır. Fakat Abdülhamit'! ikna etmek gereklidir. Herzle, tehdit, rüşvet ve sermaye getirme silahlarını kullanır. İmparatorluğun mali Işlerini yöneten Osmanlı Bankası'nı toptan satın almak ve bu yoldan Sultan Hamit üzerinde baskı yapmak tehdidini, inandırıcı biçimde sahneye koyar. Osmanlı Bankası idarecilerine verilecek 50 milyonluk bir garanti ile, Türkiye'ye akan musluklar kesilecektir. Tehdit etkili olur. Bunun yanı sıra. Herzle, Abdülhamit'in yakınlarını rüşvetle elde etmeye koyulur. Hariciye Nezaretl Katibi Nuri Bey'in hizmetleri sağ!anır. Nuri Bey. yirmi bin frank ücreti az bulmuştur. Sultan'la konuşabilmek icin herhangibir banker, bana sizin verdiğinizin en az iki katını verir.
  • Bu sömürge düzeni nasıl ortaya çıktı? Avrupalı yazarlardan çoğuna sorarsanız, suçlu ya islamiyettir ya da Türklerin göçebeliği ve barbarlığıdır. Asya Üretim Tar­zı taraftarlarının bir kısmı da, tezlerini çok daha ince tah­lillerle destekleseler bile, bu kafileye katılmaktadırlar. Onlar da, kendi iç evrimi ile daha ileri toplum biçimlerine geçemeyeceğini ileri sürdükleri "Asya Tipi" toplumsal dü­zeni, geri kalışımızdan suçlu tutmaktadırlar. Halbuki gör­dük ki, tarih açısından çok kısa sayılabilecek bir süre ön­ce, Türk toplumu, zamanına göre en ileri bir gelişme dü­zeyinde bulunmaktaydı. Batı toplumlarından daha önce, sınai kapitalizm yoluna girmesi olanaksız değildi. Bu gerçekleşmediyse, bunun nedeni, ne Batı'nın doğal üstünlü­ğü, ne Türk'ün göçebeliği ve Müslümanlığı, ne de "Asya Tipi" toplum düzenidir. Bizim dışımızdaki birtakım tarih­sel olaylar dizisidir ki, Batı'nın prekapitalist düzenden ka­pitalist düzene geçişte, ön almasını sağlamıştır. Bu tarih­sel olaylar dizisi şöyle sıralanabilir: Okyanuslara açık coğrafi mevkii ve onu Doğu'nun zenginliklerine muhtaç kılan fakirliği, Batı Avrupa'yı denizaşırı keşiflere zorlamış­tır. Bu keşifleri izleyen sömürge talanı, tüccar elinde önemli sermayenin toplanmasına yol açarak, sermaye bi­rikimini hızlandırmıştır. Bu hızlı birikim ve bu birikimi ger­çekleştiren sınıfın itici gücüyledir ki, prekapitalist düzen giderek çözülmüş ve bu düzen içinde gelişen ticari kapi­talizm, sınai kapitalizme dönüşmüş ve Batı toplumları yeni bir düzene geçmişlerdir. Bu gelişme süresi içinde, Doğu ve Batı toplumları arasındaki kuvvet ilişkileri bozulmaya yüz tutmuş, Doğu üstünlüğünün yerini Batı üstünlüğü almaya başlamıştır. Rollerdeki bu değişiklik, Doğu ve Batı erasında köprü du­rumunda bulunan Türkiye'yi ilk planda etkilemiş, Anado­lu'dan geçen milletlerarası ticaretin sönüşü, fetihlerin karlı bir iş olmaktan çıkışı, Batı'daki fiyat yükselmelerinin ya­rattığı sarsıntı ve Avrupa ile yeni tip ticari ilişkilerin teşek­külü vb. gibi nedenlerle başgösteren bunalım, toplumun normal gelişmesini engellemiştir. Batı etkisiyle çıkan bir bunalımdan Batı kapitalizmi­nin ön almasına rağmen çeşitli bocalamalardan sonra kurtulmak ve sınai kapitalizme geçmek mümkündü. Yal­nız bunun vazgeçilmez ön şartı bağımsız bır kalkınma yo­lu izleyebilmekti. Ne var ki, daha XVI. yüzyılda Batı baskı­sıyla tökezleyen Türk toplumu, emperyalist aşamaya doğ­ru yol alan Batı kapitalizmi karşısında bağımsız gelişme olanağı elde edemedi. Ülkenin mevkii ve zenginliği, Batı kapitalizminin iştahlarını üstüne çekmekteydi. Bunun so­nucu çoktan bozulmuş olan atalarımızdan kalma düzen çöktü ve başta Saray, egemen sınıflarıyla Avrupa emper­yalizmine bağlı yarı-sömürge düzeni doğdu. Demek ki, Türkiye, geri kalmış değil, emperyalizmin geri bıraktığı bir ülkedir.
  • Nü­fuzlu "Times" gazetesi, "yabancıların arazi satın alması icin mevcut bütün engellerin kaldırılması ve sağlam bir mali sistemle yollara ve limanlara yatırılan sermayenin temini için karşılık tesisi büyük sonuçları en seri yoldan sağlayan siyasi faaliyetlerdir. Önümüzde zengin ve işlen­memiş bir memleket var. Batı sermayesi bunu elde edebilir" buyuruyordu.
  • Gerek Selçuk, gerek Osmanlı Devleti, çağına göre ileri bir toplum düzenine dayanmaktaydı. O tarihlerde biz Batı'ya değil, Batı bize el açmaktaydı. Fransa Kralı François I, Osmanlı Devleti'nden 2 milyon düka altın borç ile cephane, at ve savaş gemisi istemekteydi. Akdeniz Adaları ve İtalya, açlıktan ölmemek için Türk buğdayına muhtaçtı. Kraliçe Elizabeth, Türklerin yün boyama tekniğini çalmak ve İngiltere'ye Türk işçileri kaçırmak amacıyla İstanbul'a ajanlar gönderiyordu. Fransız yazar Braudel'e inanmak gerekirse, Kral Henry VIII, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Türk Hukuk Sistemi'ni incelemek üzere İstanbul'a heyet yolluyordu.
  • Ticaretin büyük önemini kavrayan Türk devletleri, çağına göre mükemmel bir ticaret örgütü kurmuşlardı. Derbent örgütü, yol ve köprülerin iyi halde bulundurulması kadar, tüccarın can ve mal güvenliğini de sağlamaktaydı. "Derbentçiler, bulundukları yerlerde hiç kimsenin canına ve malına zarar gelmeyeceğini, aksi halde zararı tazmin edeceklerini taahhüt ediyorlardı. Her 30-40 kilometrede bir kervansaray, ayrıca hanlar vardı. Vergiden muaf tutulan birçok köy, derbentçilik yapmaktaydı. Bunlar büyük ve zengin köylerdi. Mesela Konya'nın Karapınar adlı Derbent köyünde, cami, imaret, han, hamam ile iki değirmen ve 39 tane dükkan vardı. derbent: Selçuklu ve Osmanlı Devletinde koruma ve iskan için yapılan karakol ve üsler. derbentçi: kale veya hudut muhafızı.

Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap İncelemesi - Şahsi Yorumlar

görmediğimiz, dokunamadığımız bir otokontrol sisteminin ta ortasında duruyoruz. sanal bir zeka bu. bakıyor görüyor denetliyor yargılıyor suçluyor asıyor kesiyor. linç ediyor. provake ediyor gerektiğinde. işine gelince ortadan kaybolmuş gibi yapıyor. birileri azcık aydınlanınca daraltıyor kendini. birsürü devlet kanalı kullanıyor. kamu kurumlarında yetişiyor büyüyor. özel sektörde ek mesai yapıyor. evimizde akşam bizle sofrada hazır bulunuyor. her alanda her daim yanımızda. solugu duyuluyor (en azından ben duyuyorum) sanal bir otokontrol mekanizması. biraz değişince sistemin bir dosyası, hemen karşı saldırı. ya ege de 1. km toprak için uçaklar uçuşuyor ya da din elden gidiliyor denilip sistemin açıgı kapatması için insanların ilgisi başka yöne cekiliyor. sincanda gösteri yapılıyor, bir belediye başkanı bir açıklama yapıyor ki gündem değişsin. o esnada sistem ciddi bir hatadan dönderiliyor. asker zırt pırt bir söylemde bulunuyor. din elden gidiyor fazla abartılınca devreye bu sefer laik yanlıları giriyor. laikliğin l si hakkında bilgisi olmayan bu arkadaşlar, laiklik elden gitmesin diye bazı önlemler alıyorlar. birine tecavüz ediliyor, mahalleli hep bir elden linçte. ama aynı birliktelik, pkk lılar şehri yağmalarken gösterilmiyor. her kürt pkk lı, her türk milliyetçi, her inanç sahibi irticacı, her demokrat komunist, her doğa sever darwinci, biraz okuyan anarşist oluyor. denge(!) getirme amaçlı bu gidiş gelişler her zaman mükemmel işlemiyor elbet. düzen bizi yeme amaçlı kurulmuş. uyanabilen gözünü tabutta açıyor. (Tezâhürât)

Tarihi, ekonomik gerçeklikler ışığında ele alarak hem Türkiye açısından hem de dünya ülkelerinin gelişimi açısından geçmişten bugüne çok güzel bir anlatımla sunan bir kitap. "Siyasi kimliği ne olursa olsun, istenirse, bir yazar, tarihe ve toplumsal olaylara tam bir bilimsel gerçeklikle bakabilir..." yargısını bende uyandıran, bir kaç kitaptan biri diyebilirim... Özellikle Osmanlı'nın Ortaçağ dönemini ve sonrasında gelen gerileme dönemini ele alırken ortaya konulan dünyadaki siyasi ve ekonomik yapısal durum ve bunlara bağlı devlet düzeni ve toplum düzeni ile ilgili tespitlere, çok az eserde rastladığımı söyleyebilirim. Toplumsal düzenin, tamamen ekonomik şartlara ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak şekil aldığını kendi tarihimizi yeniden irdeleyerek anlıyoruz. Türkiye'nin Batı karşısında nereden nereye geldiğini ve bunun etkenlerini merak ediyorsanız, şiddetle tavsiye ederim... Batılılaşma, modernlik, çağdaş gelişme diye bize satılan her şeyin aslında birilerinin ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet etmek demek olduğunu ve ne pahasına olursa olsun, "Milli Ekonomi" ve " Milli Politika" ile ancak bağımsız ve güçlü bir ülke olunabileceğini, bizim siyasetçilerimizin de öğrenecektir... (Hayata 1 Yorum)

Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap PDF indirme linki var mı?

Doğan Avcıoğlu - Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Doğan Avcıoğlu Kimdir?

Doğan Avcıoğlu (d. 1926, Bursa - ö. 4 Kasım 1983, İstanbul) Türk gazeteci, yazar, düşünür ve siyaset adamı.

Yaşamı

1926'da Bursa'da doğdu. Fransa'da iktisat ve siyasal bilimler öğrenimi gördükten sonra 1955'te Türkiye'ye döndü ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde asistan oldu. 1956'dan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) araştırma bürosunda çalıştı ve partinin yayın organı Ulus gazetesinde yazılar yazdı. Ulus dışında haftalık Akis ve Kim dergilerinde de yazılar yazdı; muhalefet-iktidar ilişkilerinin iyice sertleştiği günlerde Akis dergisini yönetti. 27 Mayıs Darbesinden sonra CHP'den Temsilciler Meclisi'ne üye seçilen Avcıoğlu, 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına da katkıda bulundu. 1960-61'de Vatan ve Ulus gazetelerinde yazarlık, Ankara Radyosu'nda dış haber yorumculuğu yaptı.

Avcıoğlu 1961'de Mümtaz Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu'yla birlikte kurduğu ve yayımını 1967'ye değin sürdürdüğü Yön dergisiyle 1960 sonrası siyasal düşünce ortamında etkin bir rol oynadı. Yön dergisinde yayımlanan yazılarında bir tür "Kemalist Sosyalizm" anlayışını savundu. Kemalist Devrim'in kazanımlarını savunan ve bunu bir ileriye, sosyalizme taşımayı savunan görüşleri o dönemde geniş taraftar topladı. 1960 sonrasının sol düşünce ve eylemin biçimlenmesinde derin etkileri olan bu dergi, 1930'lardaki Kadro hareketinin görüşleriyle önemli benzerlikler taşıyordu. Yön'deki yazılarıyla özellikle ırkçılığa ve Turancılığa karşı da mücadele verdi.

Avcıoğlu'na göre üstyapı alanında başarılı olan Kemalist devrim altyapıda dışa bağımlı sermayeyle toprak ağalarının etkisini kıramamıştı. Dolayısıyla Kemalist devrimin altyapıda sürdürülmesi, radikal bir toprak reformu, devletçi sanayileşmenin ve ekonomik alanda tam bağımsızlığın gerçekleştirilmesi halen Türkiye'nin gündemindeydi. Doğan Avcıoğlu, 1968'de yayımladığı Türkiye'nin Düzeni adlı kitabında Türkiye'nin geri kalmışlığının nedenlerini araştırıyor, yukarıdaki öğeleri içeren "milli devrimci kalkınma modeli" adını verdiği bir tür devletçi-sosyalist bir ekonomi modeli öneriyordu. Topladığı ilgi kadar eleştiriye de uğrayan Türkiye'nin Düzeni adlı yapıt siyasi etkisinin yanı sıra Türkiye'nin sosyoekonomik yapısı ve tarihi üzerine araştırmaların yaygınlaşmasında çığır açıcı bir rol oynamıştır.

1963-1965 arasında Türk-İş Araştırma Merkezi müdürlüğü, 1968-1969 yıllarında ise CHP Yüksek Danışma Kurulu üyeliği yaptı. Sosyalist Kültür Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Avcıoğlu "kapitalizme" ve "emperyalizme" karşı ekonomik bağımsızlığı savundu.

1969'da, Yön'deki görüşlerini siyasi bakımdan daha net bir biçimde dile getirdiği haftalık Devrim gazetesini çıkarmaya başladı. 12 Mart 1971 Muhtırası'na kadar çıkardığı haftalık Devrim gazetesinde yayımlanan yazılarında "devrim"in Kemalist aydınların yol göstericiliğinde ve Kemalist "genç subay"ların öncülüğünde geniş bir cephe tarafından Milli Demokratik Devrim olarak gerçekleştirilebileceğini öne sürdü. 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesini yapan Milli Birlik Komitesi'nin gerçek lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Milli Demokratik Devrimciler", o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek "ulusçu-devrimci yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. Bu dönemde Devrim gazetesi içinde, Türk Ordusunu tahrik ederek sol-sosyalist, bir çeşit Baasçı yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği çok ciddi faaliyetler olduğu iddia edildi; Devrim gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Cemal çok sonraları anılarını anlattığı Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) adlı kitabında o zamanki maksatlarının "ulusalcı" subayları ikna ederek onlarla birlikte bir "Milli Demokratik Devrim" yapmak olduğunu yazdı

12 Mart 1971 muhtırasından sonra 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünde "orduyu başkaldırmaya teşvik" iddiasıyla Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu ile birlikte yargılanan ve beraat eden Avcıoğlu 1973'te siyasal yaşamdan çekildi.

4 Kasım 1983'te mide kanseri tedavisi gördüğü İstanbul'da öldü. Vasiyeti üzerine Büyükada'da toprağa verildi.

İki kez evlnenen Doğan Avcıoğlu, Sevil Yurdakul ile olan evliliğinden iki erkek çocuk babasıdır.

Eserleri

Türkiye'nin Düzeni (1968) 1969 Yunus Nadi Armağanı

31 Mart'ta Yabancı Parmağı (1969)

Devrim Üzerine (1971)

Milli Kurtuluş Tarihi (4 cilt, 1974-1975)

Türklerin Tarihi (beş kitap, 1978-1982, 6. kitap (2013))

Devrim ve "Demokrasi" Üzerine (1980)

Kayıp kitabı

2012 yılında, ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra Doğan Avcıoğlu'nun hiç bilinmeyen, yayımlanmamış bir eseri daha ortaya çıkarıldı. Aynı zamanda Avcıoğlu'nun eşi Sevil Yurdakul'un kardeşi olan yazar Doğan Yurdakul, kızkardeşinin ölümünden sonra miras yoluyla kendisine kalan döküman arşivini incelerken bulduğu bir el yazması eserin, yazarın beş ciltlik kült eseri "Türklerin Tarihi"nin 6. cildi olduğunu anlamıştır.[2] Ekim 2013'te, Avcıoğlu’nun “Türklerin Tarihi” dizisinin 6’ncı kitabı “Osmanlı’nın Düzeni” Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlandı. Kitap yazarın ölümünden sonra yayımlanmış ilk kitabı oldu ve külliyatını tamamladı

Doğan Avcıoğlu Kitapları - Eserleri

  • Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap
  • Türklerin Tarihi 1
  • Milli Kurtuluş Tarihi 1
  • Türkiye'nin Düzeni
  • Milli Kurtuluş Tarihi 2
  • Milli Kurtuluş Tarihi 3
  • Türkiye'nin Düzeni 2
  • Milli Kurtuluş Tarihi 4
  • Türklerin Tarihi 2
  • Türklerin Tarihi 3
  • 31 Mart'ta Yabancı Parmağı
  • Rejim ve Devrim
  • Türklerin Tarihi 4
  • Türklerin Tarihi 5
  • Osmanlı'nın Düzeni
  • Devrim ve Demokrasi Üzerine
  • Atatürkçülük, Milliyetçilik, Sosyalizm
  • Devrim Üzerine

Doğan Avcıoğlu Alıntıları - Sözleri

  • Cengiz Han, suya saygıyı yasallaştırır ve suya saygı Anadolu Türk boylarında da sürer. İslâm Tahtacılar da suyu kirletiyor diye abdest almaya karşıdırlar. Suya işemek ve tükürmek, Tahtacılarsa en büyük günahlardan biridir. (Türklerin Tarihi 1)
  • Hırsızlık , yolsuzluk söylentileri almış yürümüştür. Menderes dahi, “Çalıyorlar, birader, çalıyorlar. Ne diyeyim, Allah belasını versin! Ama ben napayım? Ben Başvekilim, müfettiş değilim ki!” sözleriyle kendi uyguladığı politikanın sonuçlarından şikayetçi olmuştur. (Türkiye'nin Düzeni 2)
  • Feodal kalıntılardan hâlâ kurtulamamış ve az sayıdaki işçisi dahi bölgesel bağlılıkların etkisi altında bulunan bir toplumda parlamentoculuk, geri unsurların egemenliğini sağlamaktadır. (Rejim ve Devrim)
  • Abdülhamit, Mithat Paşa'nın İngilizlere yakın oğluna "Almanya'ya karşı takip ettiğim fikir de ne kadar aldandığı mı bugün itiraf ediyorum . Siyasetimi değiştirdim" demiştir. Yeni İngiliz Elçisi Sir Gerard Lowther, İstanbul'a vardığında çılgınca sayılabilecek bir sevinç ve sevgi gösterisiyle karşılanmış, Elçiliğe kadar arabasını, atlar yerine halk çekmiştir. (31 Mart'ta Yabancı Parmağı)
  • İttihatçıların pek haklı ekonomiyi millileştirme politikaları, ister istemez, harp zengini türediler yaratmıştı. (...) Himayelerinde milyonerler yetişen bu ittihatçı şefleri, namuslu idiler. Talât Paşa, Nişantaşı'ndaki Sadrazamlık Konağı'na taşınmamış, "Sonra çıkması güç olur" demişti. Levazım Reisi İsmail Hakkı Paşa'nın yolladığı hususi beyaz ekmeği geri yollayarak "Biz herkesle beraber, fırından nafakamızı alıyoruz" demişti. Bu, çamur gibi, ne idüğü belirsiz bir hamur parçası idi. Türkiye'nin Düzeni/Birinci Kitap, Doğan Avcıoğlu (Türkiye'nin Düzeni)
  • Türkiye aleyhindeki açık politika sına rağmen, İngiltere, İstanbul'da daima İngilizci bir kukla hükümet görmeyi arzulamıştır. Kapitülasyonları kaldırmak isteyen milliyetçi eğilimli ittihat ve Terakki yerine, Kapitülasyonlara dokunmayı reddeden işbirlikçi Hürriyet ve İtilafı desteklemiştir. (31 Mart'ta Yabancı Parmağı)
  • İstanbul'da ki İngiliz Sefareti ise Kamil Paşa'yı tekrar iktidara getirmek için tertiplere girişmiştir. Bu işleri yürüten Baş tercüman Fitz Maurice'dir. İngilizlerin bir zamanlar CIA kadar ünlü gizli örgütü Intelligence Service'in ileri gelen bir adamı olan Fitz Maurice, Celal Bayar'ın deyimiyle "Türkiye'nin istikrarını bozmak isteyen şahıs ve guruplarla devamlı tem as halindeydi. Meşrutiyet'in ilanını sağlayan ve onun bekçiliğini yapmak isteyen ittihat ve Terakki Cemiyet'i'ni yıkmakla meşguldü." ----------------------------------------------------------------------- Not: Gerald Henry Fiztmaurice 15 Temmuz 1865 tarihinde İrlanda'nın Dublin-Howth kasabasında doğdu. Ailesi Katolik'ti. Anne tarafı zengindi. Hiç evlenmedi. Fransız Koleji'nde okudu. Kraliyet Üniversitesi'ni bitirdi. Latince, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca öğrendi. (31 Mart'ta Yabancı Parmağı)
  • Nitekim Cumhuriyet'e karşı ilk büyük tehdit "Şeriat" adına yapılan ve İngilizlerce körüklenen Şeyh Sait isyanıyla gelmiştir. Şeriatçı Şeyh Sait isyanı, üçüncü bir 31 Mart denemesi sayılabilir. Büyük ölçüde, bu nedenle Atatürk. vatandaşın dinine ve ibadet hürriyetine saygılı kalmakla birlikte, din istismarcılığına ve şeriatçı akımlara şiddetle karşı çıkmıştır. Tarikatçılığı yasaklamıştır. (31 Mart'ta Yabancı Parmağı)
  • Yasa, birbirini sevmeyi, zina işlememeyi calmamayi, hain olmamayı, yalan yere taniklikta bulunmamayi buyurur. Aykırı eylemler ölümle cezalandırılır. (Türklerin Tarihi 2)
  • İrtica olayını inceleyen sıkıyönetim mahkemesinin hükümete verdiği raporda, Abdülhamit, ayaklanmanın müşevvik ve muharriki sayılmaktadır. ----------------------------------------------------------------------- Müşevvik: Ayartan, kışkırtan, önayak olan. Muharrik: Kışkırtıcı. (31 Mart'ta Yabancı Parmağı)
  • Köy hayatında mal ve can güvenliğinin ortadan kalkmasıyla birlikte, halkın dini dünya görüşünde köklü değişiklikler vuku bulmuştur. 1580-1600 yılları arasında İstanbul ve Anadolu’da kıyamet gününün yaklaştığı ve Mehdi'nin geleceği inancı yayılmıştır. Yeryüzünde iyiye gidiş umudunu yitiren halk kütleleri, kurtuluşu başka dünyalarda aramaya koyulmuştur. Kadercilik, İslamiyet’in değil, bu ekonomik çöküntünün sonucudur. (Türkiye'nin Düzeni)
  • Kapitalizm, şartlar elverdiğinde, prekapitalist düzenin önüne diktiği bütün engelleri yıkarak tarıma girmektedir. (Türkiye'nin Düzeni 2)
  • Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra söylediği şu sözler, tarihten ders almak isteyenlerin kulağına küpe olmalıdır: "Devrimin kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız devrim bir an bile durmayacaktır. Bizim devrimizden sonra da bu böyle olacaktır." (Rejim ve Devrim)
  • Kemalist tez “bağımsızlık içinde toplumsal devrimler yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşmak” biçiminde özetlenebilir. (Türkiye'nin Düzeni 2)
  • Atatürk, emperyalizme karşı savaşı, emperyalizmle her an için uzlaşmaya ve onu dost görmeye hazır kadrolarla yapmıştır. İngilizlere karşı bir teslimiyet ve bir uzlaşıcılık, Kurtuluş Savaşı'nın ön plandaki kadrolarında derece derece gözükmektedir. (Milli Kurtuluş Tarihi 1)
  • Ticaretin büyük önemini kavrayan Türk devletleri, çağına göre mükemmel bir ticaret örgütü kurmuşlardı. Derbent örgütü, yol ve köprülerin iyi halde bulundurulması kadar, tüccarın can ve mal güvenliğini de sağlamaktaydı. "Derbentçiler, bulundukları yerlerde hiç kimsenin canına ve malına zarar gelmeyeceğini, aksi halde zararı tazmin edeceklerini taahhüt ediyorlardı. Her 30-40 kilometrede bir kervansaray, ayrıca hanlar vardı. Vergiden muaf tutulan birçok köy, derbentçilik yapmaktaydı. Bunlar büyük ve zengin köylerdi. Mesela Konya'nın Karapınar adlı Derbent köyünde, cami, imaret, han, hamam ile iki değirmen ve 39 tane dükkan vardı. derbent: Selçuklu ve Osmanlı Devletinde koruma ve iskan için yapılan karakol ve üsler. derbentçi: kale veya hudut muhafızı. (Türkiye'nin Düzeni / Dün-Bugün-Yarın / Birinci Kitap)
  • Acaba Meşrutiyet'in ilanı üzerine "Memleketin selametini İngilizler ile hareket etmekte görüyorum " diyen Abdülhamit'in, 31 Mart'ta bir parmağı olmuş mudur? (31 Mart'ta Yabancı Parmağı)
  • Sakarya Savaşı'nın bütün hızıyla sürdüğü günlerde, 5 Eylül 1921 günü, Enver Paşa Batum'da İttihat ve Terakki Kongresi'ni toplar. Kongre, 9 Eylül günü, partinin Türkiye'de kurulmasını Büyük Millet Meclisi'nden ister. (Milli Kurtuluş Tarihi 2)
  • Kemalist yürütme organının yaratılmasında Anadolu’da modern sayılabilecek bir devlet mekanizması kurmuş olan Jön Türklerden kalan mirastan yararlanıldı. (Milli Kurtuluş Tarihi 3)
  • Atatürk, tarımın dışında sanayi alanında ilk yerli bira fabrikasıyla çeşitli fabrikalar kurduğu gibi, sanayinin finansmanında da önemli bir rol oynaması beklenen İş Bankası'nın da temellerini atmıştır. Atatürk, önce Osmanlı Bankası ile ortaklık kurarak, bu Bankayı da az çok kontrol altına almak istemiştir. Osmanlı Bankası' nın olumsuz tutumu üzerinedir ki, bir millî banka kurmanın zorunluğuna kanaat getirmiştir. Falih Rıfkı'ya göre, yabancı bankalardan biri, "Acaba sizdeki yüzbin liramızla bankanıza ortak olabilir miyiz?' sualine, Türklerin bu işlerle uğraşması yersiz olduğu gibi bir cevap verince, Mustafa Kemal, yüzbin lirayı hemen bankadan çeker, çuval içinde Kasaboğlu çarşısında bir dükkâna koyar ve önüne bir de nöbetçi diker. Şimdi sermayeleri yüz milyonları aşan resmî ve hususî bankaların temeli budur." (Türkiye'nin Düzeni)

Yorum Yaz