diorex
Dedas

Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak - Ziya Gökalp Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kimin eseri? Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabının yazarı kimdir? Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak konusu ve anafikri nedir? Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabı ne anlatıyor? Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabının yazarı Ziya Gökalp kimdir? İşte Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 13.02.2022 10:00
Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak - Ziya Gökalp Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ziya Gökalp

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9786051551975

Sayfa Sayısı: 88

Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ziya Gökalp Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak kitabında, Tanzimat'ın ilanından itibaren Osmanlı Devleti'nde tartışılan üç ayrı fikir akımı üzerinde durmuştur: Türkçülük, İslamcılık ve medeniyetçilik. Gökalp, devletin ve milletin kurtuluşunu bu üç fikrin uzlaşmasında aramış; İslamcılık ve medeniyetçilik dü­şüncelerini, Türkçülük düşüncesini daha da zenginleştire­cek bir vasıta olarak görmüştür. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Ziya Gökalp'ın zengin bilgi birikiminden hareketle bir sistem içerisinde sunduğu düşüncelerinin özeti mahiyetindedir. Kitapta, Türk milletinin ve devletinin XX. yüzyılın ilk çeyre­ğinde yaşadığı sorunlarına dair yazarın ortaya attığı çözüm önerileri yer almaktadır. Benzer sorunların günümüzde daha da şiddetli bir şekilde yaşandığı düşünülürse, Ziya Gö­kalp'ın fikirlerinin ve çözüm önerilerinin bugün için ne kadar değerli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

 

Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak Alıntıları - Sözleri

  • Bugün bizim için muasırlaşmak demek, Avrupalılar gibi zırhlı gemiler, otomobiller, tayyareler yapıp kullanabilmek demektir.Muasırlaşmak, şekilce ve yaşayışça Avrupalılara benzemek değildir.
  • Bir kavmi yutmak için parçalamak lazımdır.Milleti parçalamak için de başlangıçta lisanını parçalamak gerekir.
  • Milliyet hissinin hakim olduğu bir memleketi ancak milliyet zevkini nefsinde duyanlar idare edebilirler.
  • Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!...
  • Kozmogonilerle üsturelerin(öykü), iki rolü vardır: Birisi bazı olayların açıklanması; diğeri okunmasının törenvari bir içeriğe sahip olması.
  • "Ya o halde, bu umumi Türk Milleti'nin vatanı neresidir? Buna cevaben deriz ki: Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!..."
  • Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!..
  • Memleketimizde kuvvetli bir hükümet teessüs edememesi, Türklerin iktisadî sınıflardan mahrumiyeti yüzündendir.
  • Hangi millette hükümet iktisadi sınıflara istinat ederse, orada hükümet gayet kuvvetli olur;
  • Milliyet duygusunun egemen olduğu bir ülkeyi ancak, milliyet zevkini benliklerinde duyanlar yönetebilirler.
  • O halde bizim için tam bir terbiye üç kısımdan mürekkeptir: Türk terbiyesi, İslam terbiyesi ve asır terbiyesi.
  • Bir din, bağlı olduğu toplumun sosyal vicdanını gösterir.
  • Kut dağı, milli duygunun bir sembolünden başka bir şey değildi. Onu Çinlilere feda etmek, gayet büyük bir günahtı. Göç bu günahın bedeli idi.
  • Ulusal bir bilinci,ulusal bir ülküsü olmayan bir kitleden ahlak,ulusal birlik,özveri beklemek,saçmadır.
  • Türklük, kozmopolitikliğe karşı İslamiyet ve Osmanlılığın hakiki dayanağıdır.

Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ülkü Ve Turan: yazar/Ziya-Gokalp , Türk milliyetçiliğinin babası olarak kabul edilen bir yazardır. yazar/Emile-durkheim den etkilendiği yazılarından çok açıktır.Kitapta ondan en az 10 cümle bizlere iletmiştir.Kendisi de yazar/mustafa-kemal-ataturk ü, yazar/omer-seyfettin i ve yazar/huseyin-nihal-atsiz ı yazdıkları ile etkilemiştir.Atatürk onunla ilgili şu ifadeyi kullanmıştır : " Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası yazar/namik-kemal , fikirlerimin babası ise yazar/Ziya-Gokalp tir."Gökalp, Diyarbakır doğumludur.Kürt olmasına rağmen Türkçülük düşüncesini benimsemiş ve Türk olduğuma ben eminim ama bu konu bence önemsiz bir şey demiştir."Padişahım çok yaşa" değil, "Milletim çok yaşa" dedi diye soruşturma geçirmiştir.Düşünceleri o dönemde altyapısını belli etmiştir.Arapça, Farsça ve Tasavvufla ilgilenmiş.Kitapta, Kuranı Kerimden de sık sık örnekler vermiş ve atıfta bulunmuştur.Felsefe ve din eğitimi arasında kaldığı için intihar etmiş ama operasyon sonucu hayata döndürülmüştür.İttihat ve Terakki cilerle takılmış ve 1 yıl ceza evinde kalmıştır.Meşrutiyetten sonra ise Diyarbakır sorumlusu olmuştur bu grubun.İlk sosyolog lardan biridir ülkemizdeki.İstanbul Üniversitesi nde profösörlük yapmıştır. Kültürel olarak Türk, Ahlaki olarak İslamcı olmalıyız der.Halk edebiyatını destekler.Batının pozitif biliminin öneminden ve ayak uydurulması gerektiğinden bahseder. kitap/turklesmek-islamlasmak-muasirlasmak--27570 isimli kitabı ile ilgili olarak; dolma kalem, kravat ve gömlek kitap kapağında yer alır.Öncelikle onu çok beğendim, kitap ismi ile çok uyumlu.11 tane makalenin 1918 senesinde birleştirilip basılması ile bu kitap oluşmuştur. 3 ana unsurdan söz ediyor Gökalp.Türkçülük, İslamcılık ve Medeniyetçilik. Güçlü bir iktidarın önemini vurguluyor.İktisadi sınıflarda yapılacak icraatlere önem verilmeli diyor. Türkçülük aslında çok net öncelikli düşünce biçimidir ve Osmanlıcılık ile İslamiyeti kuvvetlendireceğini bu düşünce biçiminin ifade eder.Arapça, Hilal ve Farsçayı muhafaza edelim der.Turancilik fikrinden bahseder. Avrupalılaşmak, teknolojik yönden olmalı, hayat biçimi olarak olmamalı der.Buna bayıldım gerçekten. Türkçeye önem verilmeli der.Parçalanma tane tane başlar ve öncelik dildir der.Tarihli, ananeli,bilim,fen ile felsefeler yaratarak ilerlemeliyiz der.İslamı ve Türklüğü ortak payda olarak düşünür. Milli birlik ve ülkü kavramları nasıl kazanılır diye bi yorumlar sunar.Zor duruma ülkeler girmeden çıkmaz der. Kitap zor okunan bi kitaptı.Eski Türkçe çoğunlukla.Hepsi günümüz Türkçesi olarak yanında yazıyor ama okunurken bu durum sizi yoruyor.Ayrıca kitapta benzer düşünceler sık tekrara düşmüş.Aynı nokta etrafında dönmüş.Düşünce biçimi kolay anlaşılıyor. Puanım 6. (Emre Bulut)

Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak: Sosyoloji finalim için aldığım bu kitap bende oluşturulan Ziya Gökalp tasvirini tamamiyle yıktı. Türkçülüğün babası olarak öğretilen Ziya Gökalp sade bir Türkçülük değil gücünü İslam'dan ve Çağdaş Dönemden alan bir Türkçülük idealini şu sözlerle dile getiriyor “Çağdaş Bir İslam Türklüğü". Türkçülüğün gayesini de “Muasır Bir İslam Türklüğü" olarak anlatıyor. Düşünceleriyle her satırına hayran bırakan Ziya Gökalp bende başka bir Ziya Gökalp algısı oluşturdu. Ziya Gökalp i gerçek anlamıyla merak edenlere tavsiye ederim. (Bünyamin Güller)

”Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki bu bayrağı vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.” (Mustafa Kemal Atatürk) "İslamiyeti ele alıp Türklüğü inkar etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir." Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi yazarımız bu üç kavramı, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlşamak, irdelemiş ve kitabında 11 başlıkla açıklamaya çalışmış. Ziya Gökalp İslamcılık ve Osmanlıcılık fikirlerine karşıydı, sebebini ise kendisi şu sözlerle açıklamış: “Millet, ne ırkî, ne kavmî, ne coğrafî, ne siyasî ne de iradî bir zümredir. Millet, dilce, dince, ahlâkça ve güzellik duygusu bakımından müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir topluluktur...” Ziya Gökalp, Türkçülüğü savunurken dil, din, ırk ayrımı yapıp kin gütmemiştir. Türkçülüğü savunurken de İslamiyeti dışlamamıştır. Gelenek ve kurallara çok değinen yazarımız "Gelenekler, bir milletin ruhunu, kurallar ise bedenini teşkil eder." demiştir ve "Dayanma noktasını gelenekselci bir millet ruhunda, kuralcı bir millet gövdesinde arar. Birincisi tarihi bir hürriyet, ikincisi coğrafi bir esaret içinden yaşar." vurgusunu yaparak bizim gelenekçi değil de kuralcı oluşumuza değinmiş ve aslında yüceliğin gelenekselcilikte olduğunu söylüyor. Öyle ki Balkanlarda olan yenilgimizin sebebini kuralcı oluşumuza bağlıyor. O sebepten muhafazakarlık ve yenileşme yollarının ikisinin de çıkmaz olduğunu savunarak kendi içimize, kendi geleneklerimize dönmemiz gerektiğini savunuyor. Edebiyatımızın kaynaklarını halkın koşmalarında, masallarında, destanlarında aramalıyız diyerek gelenekselciliğe değiniyor. "Milli veznimiz parmak usulüdür. Milli dilimiz yalnız Türk sarfına tabi olandır. Dilimizdeki yabancı kelimeleri atmalıyız." Dilimizde ve edebiyatımızda Türk geleneklerimizin başlarına dönüp aslımızı bulmamız gerektiğini savunuyor. Töre, yasa, hukuk, mimari, musiki, ressamlık gibi bütün her şeyde Türklüğün özüne, geleneklerine inmemiz gerektiğini söylüyor. Tarih öncesine kadar uzanıp, geleneklerimizi gün yüzüne çıkarıp yaşatmamız gerekiyor. Bunları söylerken bir bütünün ayrılmaz parçası olarak gördüğü islamın da araştırılmasını ve bizim islamiyeti ne zaman seçtiğimizi, ne yollarda, nasıl kabul ettiğimizi, kelamını, tasavvufun, fıkhın tarihlerini bilmemiz gerektiğine de vurgu yapmış. Yani Türk geleneklerini ve islami geleneklerimizi araştırıp, köklerine inmemizi ve Batı'ya değil kendi özümüze yaslanmamız gerektiğine vurgu yapmış. İnsaniyetin, yalnız kültür zümreleri içinde kendini göstereceğine inanıyor. Ziya Gökalp düşüncelerini aktarırken Durkheim' den de etkilenmiş olduğunu vermiş olduğu örneklerle gösteriyor. Milliyet düşüncesinin henüz içimizde olmadığı zamanlarda "Türkler anlayışsız, Kürtler rezil" gibi söylemler vardı. Ve bu düşünce bizi rahatsız etmiyordu. Fakat son asırda milliyet duygusu büyük bir nüfuz kazandıktan sonra Türkün gayrı olan kavimler bu hakaretlere tahammül edememeye başladı. Ziya Gökalp'e göre bir gayenin kuvvetlenmesi için iki hissin yardımına ihtiyaç vardır. Bunlardan birisi milli muhabbettir ki milli övünmelerle halk geleneklerinden doğar. İkincisi milli kindir ki herhangi bir monarşi ve despotluğa karşı öfke ve düşmanlık uyandırmakla hasıl olur. Bazı kesimler Osmanlı kavimlerinin hepsinde milliyet duygusunu yerinde ve haklı gördükleri halde Türkleri istisna ediyorlardı. Sebebi ise Türklerin zaten kendilerine ait yurtta yaşamalarıymış. Yani Türkler kendi mevkiilerinde bulundukları için herhangi bir hak talebinde bulunamazlar. Ziya Gökalp buraya da bir açıklama getiriyor: "Osmanlı Devleti bir Türk devleti demiş olsalardı belki haklı olurlardı. Fakat bu devletin Osmanlı Devleti olduğu belli ve Türk Kanuni Esasisi ile idare edilmediği için Türklerin siyasi olarak diğer kavimlerden hiçbir farkı yoktur. O halde diğer kavimler gibi Türklerin de milli bir vicdana, milli teşkilata muhtaç olduğunu inkar etmemek lazım." Türkçülüğü yanlış anlayanlar, Türkçülüğü İslamcılığa muhalefetle itham ettiler. Oysa Türkçülüğün gayesi çağdaş bir İslam Türklüğüdür. Ziya Gökalp Türkçülüğü İslamiyetten ayırmamış ve " Türkçülerin millet mefkuresi Türklükse, ümmet mefkuresi de İslamlıktır" diyerek Türkçülerin ayrıca bir ümmet programları olması gerektiğini söylemiş ve bunu beş madde ile sıralamış. "Türkçülüğün gayesi bir Türk kültürü yaratmaktır. Türk Almanlaştıkça, Fransızlaştıkça, Ruslaştıkça parçalanır, fakat Türkleştikçe kuvvetlenir." O sebepten Ziya Gökalp İstanbul dilinin milli dil olmasını savunuyor. Dilimizin önemine de sürekli değinen Ziya Gökalp: "Tanzimat ruhu, Meşruiyetle halka kullanmaya hazırlamadığı bir hakimiyeti verdiği halde pekala kullandığı lisanı vermiyordu." diyerek dile vurgu yapmıştır. Kitap dolu dolu ama içindeki yabancı olduğum kelimelerden ötürü hemen bitiremedim. Okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Daha fazla uzatmadan" Kitapla kalın" diyorum ve iyi okumalar diliyorum :) (Talya)

Kitabın Yazarı Ziya Gökalp Kimdir?

Mehmet Ziya Gökalp, yapıtları ve görüşleriyle Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini önemli ölçüde etkileyen Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebusanda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmıştır. "Türk millîyetçiliğinin babası" olarak da anılır.rnrnZiya Gökalp 23 Mart 1876da, yerel bir gazetede çalışan memur Çermikli Tevfik Beyin oğlu olarak Diyarbakır Çermikte dünyaya geldi. Annesi Zeliha Hanım’dır. 16. yüzyıla kadar Araplar ve Farslar egemenliğinde olan Diyabakır sonradan Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların millî çekişmeleri ile şekillenmiştir. Bu kültürel ortamın onun millî benliğine etki ettiği öne sürülmüştür. Sonraları, siyasi düşmanları onun Kürt kökenli olduğunu öne sürdüğünde, Gökalp, babası tarafından Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ama aslında bunun önemsiz olduğunu belirtmiştir. "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır". Bazı tarihçiler buna rağmen onu Kürt asıllı olarak tanımlamışlardır.rnrnEğitimine doğduğu yer olan Diyarbarkır’da başladı. 1886’da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye (Askeri Lise) girdi; özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfında iken babasını kaybetti.1890’da amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bu imkânı bulamayınca 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin(Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu. Son sınıfta öğrenci iken “Padişahım Çok Yaşa” yerine “Milletim Çok Yaşa” diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına yol açtı. O sırada okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine 1894’te okuldan ayrıldı.rnrnLiseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvufla ilgilendi. Fransızca öğrenmeye başladı. Diyarbakır’daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanıştı, fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimine devam etmek için İstanbul’a gidememesi, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenler 18 yaşındaki Mehmet Ziya’yı intihara sürükledi. İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma da gösterilmektedir. Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Diyarbakır’da bulunan genç bir Rus operatördü. İntihar girişiminden sonra kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara çatan pek çok şiir yazdı.rnrn1896da , Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte İstanbula giden Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebine kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. “Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” nedeniyle 1898’de tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı.rnrnSerbest bırakıldıktan sonra 1900de Diyarbakır’a sürgüne gönderildi. Yüksek öğrenimini tamamlayamayan Mehmet Ziya’nın Diyarbakır’daki amcası ölmüş ve kızı Vecihe ile evlenmesini vasiyet etmişti. Amcasının vasiyetini yerine getirmiş ve Vecihe Hanım ile evliliğinden bir oğlu (Sedat), 3 kızı (Seniha, Hürriyet, Türkan) olmuştur.rnrn1908e kadar Diyarbakırda küçük memuriyetler yaptı. Eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından hürriyet çalışmalarını yürüttü. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşanın bulunduğu Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek buradan saraya İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için telgraflar çekmeye başladı.rnrnDoğu ile Batı arasında ki kilit bağlantı noktalarından olan Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işin içine Batılı devletlerinde karışmasına neden oldu. Onlarında saraya yaptığı baskı neticesinde bölgeye bir araştırma heyeti gönderildi. Fakat bir süre için sinen İbrahim Paşa ve adamları daha sonra aynı kanunsuzluklara yeniden başlayınca Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal ettiler. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırılmıştır.rnrn1904- 1908 arasında Diyarbakır Gazetesi’nde şiir ve yazılarını yayımladı. İbrahim Paşa’nın halka yaptığı zulümleri "Şaki İbrahim Destanı" adlı yapıtında anlattı.rnrnII. Meşrutiyetten sonrarnrnII. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakkinin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. "Peyman" gazetesini çıkardı.rnrnMehmet Ziya, 1909da Selanikte toplanan İttihat ve Terakki Kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye seçildi. Selanik’te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu disiplinin okullarımıza girmesini sağladı. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlarla Selanik’te yayımlanan felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı’nı 1911’de Genç Kalemler Dergisi’nde yayımladı.rnrn1912de Derneğin merkezi İstanbul’a taşınınca, Ziya Gökalp de İstanbul’a geldi, Cerrahpaşa semtine yerleşti. Mart ayında Ergani/Maden (Diyar-ı Bekir) mebusu olarak Meclis-i Mebusana seçildi. Meclis dört ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Kurumda onun eğitimle ilgili görüşleri kabul gördü; Darülfünun ve Eğitim Fakültesi’nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırıldı. 1913 ve 1914 yıllarında kendisine önerilen Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmedi, üniversitedeki görevini sürdürdü. 1915’te İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe bölümünde İctiamiyyat müderrisi (Sosyoloji Hocası) olarak atandı. İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk sosyoloji profesörü idi, üniversitelerimize toplumbilim onun sayesinde girdi.rnrnDüşüncelerini Türkçülük etrafında şekillendiren Mehmet Ziya Bey, İstanbul’a gelir gelmez Türk Ocağının kurucuları arasında yer almıştı. Derneğin yayın organı "Türk Yurdu" başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmuada yazılar yazdı. Balkan Savaşı öncesinden I. Dünya Savaşı başlarına kadar Türk Yurdu dergisinin yönetim kurulunda kaldı, derginin her sayısın bir şiir bir de yazı verdi. Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak başlıklı yazı dizisinde önemli konular yer verdi. Sonraki yıllarda Yeni Mecmua’yı çıkardı.rnrnZiya Gökalp, bir yandan da eser vermeyi sürdürüyordu. 1914’te "Kızıl Elma"; 1918’de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adlı eseri ile "Yeni Hayat" isimli şiir kitabını yayımladı.rnSon yıllarırnrnI. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin yenilmesinden sonra tüm görevlerinden alındı. 1919da üniversite içinde İngilizler tarafından tutuklandı; dört ay Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldıktan sonra Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili işgal mahkemesi tarafından yargılandı. Mahkeme sürecinde soykırım iddialarını kesinlikle reddetmiş ve Mukatele(karşılıklı öldürme) tezini savunmuştur. Yargılama sonucu diğer İttihatçılarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, orada arkadaşlarına toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Malta sürgünlüğü dönemde ailesiyle yaptığı mektuplaşmalar daha sonra Limni ve Malta Mektupları adıyla kitaplaştırılmıştır; sözkonusu kitap Malta sürgünlerinin orada geçirdikleri hayat şartlarıyla ilgili elimizdeki tek eserdir.rnrnZiya Gökalp, 2 yıllık sürgün döneminden sonra İstanbul’a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Bir ay kadar Ankara’da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakıra gitti, Ahmet Ağaoğlu’nun desteğiyle Küçük Mecmuayı çıkardı, yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi.rnrn1923te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığına atandı, Ankaraya gitti. Aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli ünlü esrini yayımladı. Ağustos’ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. Ankara’ya yerleşen Ziya Gökalp, kültürel ve düşünsel çalışmalarına hiç ara vermdi;e dünya klasiklerinin dilimize çevrilip yayımlanması ile uğraştı. 1924te kısa süren bir hastalığın ardından dinlenmek için gittiği İstanbulda 25 Eylül 1924 günü hayatını kaybetti. Sultanahmet’teki II. Mahmut Türbesi haziresine defnedildi.rnGörüşlerirnrnOsmanlı Devletinin parçalanma sürecinde yeni bir ulusal kimlik arayışına girdi. Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batıdan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamdı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batının teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi.rnrnToplumsal modeli, Emile Durkheimin teorik temellerini kurduğu "dayanışmacılık" temel

Ziya Gökalp Kitapları - Eserleri

  • Türkçülüğün Esasları
  • Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak
  • Kızılelma
  • Altın Işık
  • Türk Töresi
  • Türk Medeniyeti Tarihi

  • Yeni Hayat
  • Türk Ahlakı
  • Hars ve Medeniyet
  • Çınaraltı Yazıları
  • Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler
  • Türk Terbiyesi
  • Milli Tetebbular

  • Ala Geyik
  • Yeni Hayat Doğru Yol
  • Makaleler 9
  • Eserlerinden Seçmeler
  • Türk Devletinin Tekamülü
  • Yeni Mecmua Yazıları
  • Yeni Türkiye'nin Hedefleri

  • Bütün Eserleri - Kitaplar 1
  • Tüm Masallar
  • Son Şiirler
  • Makaleler -4
  • İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları
  • Hürriyet'e Mektuplar
  • Genç Kalemler ve Türk Yurdu Yazıları

  • Malta Konferansları
  • Makaleler -1
  • Fırka Nedir?
  • Felsefe Dersleri
  • Küçük Mecmua Yazıları
  • Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri
  • Şaki İbrahim Destanı

  • Kuğular
  • Makaleler -3
  • Makaleler -2

Ziya Gökalp Alıntıları - Sözleri

  • Çinliler, çiftçi bir millet oldukları halde; Türkler, çoban bir kavim idiler. Çinlilerde cinsi bir taksîm-i a'mal vukua geldiği halde, Türklerde bilakis her iş, ancak erkekle kadının iştirakiyle tamam olabilirdi. Türklerde kadın, tabu değildi. Dahilden izdivaç, bunun delilidir. (Türk Töresi)
  • Mutlu olmak , duygulu ve neşeli bir hayat yaşamak demektir. (Hürriyet'e Mektuplar)
  • Her yanımda bir uçurum, Sırat'ındır benim yolum, Tut elimden düşüyorum Sırat sensin yüce Tanrı! (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Bir memleketin iyi idare edilebilmesini sağlayacak yasalar, ancak orada yaşayan toplulukların sosyolojik biçimlenmelerinden kaynaklanarak düzenlenebilir. (Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler)
  • "Ya o halde, bu umumi Türk Milleti'nin vatanı neresidir? Buna cevaben deriz ki: Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!..." (Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak)
  • "Mâli, iktisadi, idari istiklalimizi behemehal temin etmek şartıyla sulhun iadesine çalışmaktır. Bu şeraiti temin etmeyen sulh muahedesi kabul olunamaz." (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)

  • İnsanlar özde tembeldir. Nefsinin zevklerine kapılıştır. İnsanların hayatlarını ilmi incelemelere ayırmaya ve çalışmaya vermeleri için hırslı bir inanç ve mefkûre lazımdır. (Hars ve Medeniyet)
  • Doğu Türklerince 9 sayısı kutsal olduğundan, ödüller ve cezalar bu sayıdan yahut bunun katlarından yapılırdı. (Türk Medeniyeti Tarihi)
  • Fırsat, kanatlı bir kuş gibidir, hemen elden kaçabilir ! (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)
  • Biz Türkler sulh çağlarında, Uslu arı kovanıyız. Harbin kanlı dağlarında, Yırtıcı av doğanıyız. (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Gam çekmeyen olur mu hiç sevince şayan. (Altın Işık)
  • Mustafa Kemal Atatürk şöyle der: " Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikrimin babası Ziya Gökalp' tır. " (Türk Terbiyesi)
  • Bir çocuk, hangi kitapları anlar ve zevk alırsa onu okuyabilir. Anlamadığı, hoşlanmadığı kitapları zorla okutursanız, kitaplardan nefret eder. (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)

  • . ''Karacık" dağından, ''Kıpçak" çölünden Gelen atalarım gibi Türk'üm ben. Bana yol gösteren benden olmalı; Olamaz Türk'e baş, Türk'üm demeyen. Osmanlı kalamaz Türk'ü sevmeyen! . (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Diyorlar ,herkesin nasibi varmış, ona rast gelmedim ben bu toprakta. (Altın Işık)
  • Orhun Kitabesi'ne göre Türk Tengrisi ile Yer - Su'dan ibarettir. Türk Tengrisi Sulh Tanrısı demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi il Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han'ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen'in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han'dır. (Türk Töresi)
  • Filhakika, milletlerin hakları olduğu gibi vazifeleri de vardır. (Fırka Nedir?)
  • Gerek ırklara ve milletlere, gerek kadınlara ve erkeklere ayrı kabiliyetler veren uzvi sebepler değil içtimai sebeplerdir. (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)
  • Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur. (Türkçülüğün Esasları)
  • Eski Türklerde ise çocuk; vatandaş olmadığı gibi ailesinin müşterek servetinden hissesini yani mirasını almak için de babasının, anasının ölümünü beklemek mecburiyetinde değildi. Onlar henüz hayatta iken mirasını alarak ayrı eve çıkabilirdi. (Türk Devletinin Tekamülü)

Yorum Yaz