Üç Aliler Divanı - Yılmaz Karakoyunlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Üç Aliler Divanı kimin eseri? Üç Aliler Divanı kitabının yazarı kimdir? Üç Aliler Divanı konusu ve anafikri nedir? Üç Aliler Divanı kitabı ne anlatıyor? Üç Aliler Divanı PDF indirme linki var mı? Üç Aliler Divanı kitabının yazarı Yılmaz Karakoyunlu kimdir? İşte Üç Aliler Divanı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yılmaz Karakoyunlu
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9786051118901
Sayfa Sayısı: 248
Üç Aliler Divanı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Tarihi roman deyince ilk akla gelen isimlerden Yılmaz Karakoyunlu'dan 1991 Türkiye Yazarlar Birliği "En İyi Tarihî Roman" Ödülü kazanmış etkileyici bir roman...
"Yakub Cemil'i, o gece kurşuna dizdiler.
Kağıthane tepelerinde beş silah patladı...
İri gövde, sert gerdan direndi; sonra dizlerinin üzerine çöktü. Bir süre de öyle kaldı... Yakub Cemil, usulca dilini çıkardı; her şeyi çocukça alaya alan bir erişkin usanmışlığıyla yıkıldı. İsteseydi biraz daha direnirdi, güldü, boş verdi... Gözleri hala açık ve uysaldı."
Yılmaz Karakoyunlu Üç Aliler Divanı'nda Atatürk'e yapılan suikastı, Cumhuriyet'in şemsiyesi altında Cumhuriyetçiler ile İttihatçıların hesaplaşmasını ve yeni "cumhuriyet" anlayışını dile getiriyor.
Üç Aliler Divanı Alıntıları - Sözleri
- "Mümin suresini biliyor musun İmam Efendi?" Cevap vermesine fırsat bırakmadan kendisi açıkladı: "Hesap gününe inanmayanların hepsinden Allah'a sığınırım." Bir çığlık duyuldu gecenin sessizliğini yırtar gibi etrafa dağıldı...
- 'Bu millete benliğini kazandıran ilk heyecanı hep İttihatçılar verdi. Onlar olmasaydı ben yolu bu kadar kolay yürüyemezdim."
- "Sende dinmek bilmeyen bir yükselme hırsı var. Bu hırs sonunu getirebilir. Galiba Enver'in dediği doğru. Gözün hiçbir şeyle doymuyor, Mustafa... "
- İnsanlar bilmedikleri zaman kötüdürler. Her tehlike bu cehaletten gelir.
- "Aldatmak, insanlar için zevk verici bir duygudur; delice bir taraf vardır bu zevkte. En tehlikelisi insanın kendini aldatmasıdır. Bu delilik değil; aptallıktır. Yüzlerce deliyi tedavi ettim; ama tek bir aptala tahammül edemedim."
- "Devletin sağlam bir temelde yükselmesi için insanların önce kendilerini, sonra görevlerini bilmeleri gerekir. İnsanlar bilmedikleri zaman kötüdürler. Her tehlike bu cehaletten gelir..."
- Gazi'de, "halkından çekinen" bir ruh haleti başlamıştı. Belki de Halide Edib'in dediği doğruydu. Halide Çavuş, Gazi'ye "Paşam, büyük davaların insanları başarıyla doymazlar; zirveler tükenince zorbalık başlar... Siz mücadeleyi, kazandıktan sonraki hayatınızın felsefesine zaman ayıracak fırsatı bulamadınız. O zaman gelince ne olacağınızı ben de merak ediyorum." demişti.
- Gecenin yarısı her yerde aynıdır... Pisliği, acıyı, kötüyü gizler.
- " Beni hepten kötü, korkak, çaresiz biri gibi görmeyiniz. Burası saray, burada şefkatle tedbir, bir arada adamı şahsiyetsiz yapar. Saraylının bir gözü yiğitse, öbür gözü kaltak olmalıdır. "
- "Herkes, hayatı, kendi yaşadığı şekilden ibaret sayan masumiyet ve saadet içinde görünüyordu."
- "İttihatçılık, ne göklere çıkarılacak kadar muhteşem, ne de yerin dibine batırılacak kadar ayıplı bir harekettir...Şartlar onu yarattı ve şimdi şartlar yok edilmesini istiyor. Bütün kavgaların içinde yer aldı diye korkmaya sebep yoktur. Bir davanın haysiyetini incitmeden suçlularını cezalandırmak haksızlık değildir."
- ... "Paşam! Saraya saygınızı anlayışla karşılarım; bu bir terbiye, hatta meslek işidir; ama, her telkine tabi olmak hükümet etmek değildir."...
- Harbin getirdiği karışıklık, haksızık ve yolsuzluk son noktasına gelmiş ve imparatorluk, ahlakıyla birlikte çöktürülmüştü. Halk artık eski saygısını kaybetmiş; güvensizlik ve hile bir asli unsur gibi her ırktan Osmanlı'nın karakteri olmuştu. İstanbul, sanki hiç fethedilmemiş gibi bir Rum azınlığın taşkınlığıyla düzenini kaybetmişti.
- İstanbul'da gecelerin, tadına doyulmaz bir ağlayışı vardır... Sessizce içini kendine açan sevdalı konak kızları gibi, sadece göz pınarlarında biriken bir iki damla yaşla, bir koca ömrün aşkını gergefe işlercesine dikkatli bir ağlayıştır bu...
- Selanik'in görünen yanı, yaşlı ve sabırlıdır. Görünmeyen yanında her fikrin bereketli tohumlarını besleyen gübre vardır. Güneş çıkınca ilk filizini hızla büyütüp kendi toprağının derinlerinde kökleştirir... Selanik, her yaşta çekici bir kadın gibi hatırlanır.
Üç Aliler Divanı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
NEMRUT MUSTAFA DİVANI'NDAN ÜÇ ALİLER DİVANI’NA BİR İNCELEME: Yakın tarihimizle ilgili pek çok kitap okudum fakat Yılmaz Karakoyunlu’nun bu romanı kadar Cumhuriyet’den-hukuk devletinden tek adam diktatörlüğüne geçişi bu kadar doğru, tarafsız, kısa ve güzel anlatan bir kitap okumadım. İngilizlerin kuklası Damat Ferit Paşa hükümeti 5 Nisan 1920 tarihinde tekrar hükümeti kurmakla görevlendirilince, Divanı Harbi Örfi Mahkemesi’nin yetkilerini artırmış, kadrosunu yenilemişti. Bu çerçevede 1919 yılı içinde üye olarak görev yapan Nemrut Mustafa Paşa’yı mahkemenin başkanlığına getirdi. İşte romanın adı “Üç Aliler Divanı” Nemrut Mustafa Paşa’nın mahkemesine bir göndermedir. Kimdir bu Nemrud Mustafa Mahkemesi’nde idama mahkûm edilenler? Mustafa Kemal Paşa, Kara Vasıf Bey, Ali Fuad Paşa, Alfred Rüstem, Halide Edib ve eşi Dr. Adnan Bey gıyaplarında idama mahkûm edildi. Bu idamlıklara daha sonra aralarında İsmet Paşa, Bekir Sami Paşa, Fahrettin Paşa, Fevzi Paşa ve Rıfat Börekçi’de eklendi. Peki, ülkeyi savunmaktan başka bir kaygısı ve suçu olmayan bu sanıklar neyle suçlanmıştı? “Her türlü sahtekârlıklara başvuruyorlardı ve düşünülen her türlü despotluk metotlarına el uzatıyorlardı. Sürgün ve kan akıtılmasını organize ediyorlardı, bebekleri gaza bulayıp yakıyorlardı, eli ayağı bağlı kadın ve kızlara ebeveynlerin önünde tecavüz ediyorlardı, kızları ana ve babalarından koparıp kaçırıyorlardı. Kişisel mülkiyetlere ve gayrimenkullere el koyuyorlardı, insanları Mezopotamya'ya kadar götürüp ve yolda barbarca muamele ediyorlardı binlerce insanın içinde olduğu gemileri denize sürüp batırıyorlardı. Ermenileri, tarihte hiçbir milletin tanımadığı, uygunsuz koşullara sokuyorlardı.” İşte bu asılsız ve gerçeklerden uzak iddialarla sırf İngilizlere yaranmak için, Nemrut Mustafa Divanı nasıl idam cezaları verdiyse, Üç Aliler Divanı’da Mustafa Kemal’in gözüne girmek için, temyizi de olmayan İstiklal Mahkemeleri’nde bir garabete imza attılar. Evet, M. Kamal’e İzmir’de bir suikast planlanmıştı ama bu gerçekleşmediği için, o güne kadar geçerli kanunlara göre en ağır on yıl hapislik olabilir, hiç kimsenin idam edilmemesi gerekirdi. Buna rağmen, otoritesini ve tek adamlığını pekiştirmek isteyen M. Kemal’in emri ve hukuktan, adaletten nasibini almamış bir cellatlar heyetinin kararıyla: Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Ahmet Şükrü, Arif Bey, İsmail Canbulat, Sarı Efe Edip, Abidin Bey, Halis Turgut, Rüştü Paşa, Hafız Mehmet, Miralay Rasim idam edilmişler, Kara Kemal Bey ise intihar etmişti. Gıyabında idama mahkûm edilen Abdülkadir Bey yurt dışına kaçarken yakalanmış, daha sonra Ankara’da o da idam edilmişti. Ama M. Kemal kendisine rakip olabilecek ve kendisinden daha bilgili, donanımlı, aydın, demokrat, özgürlük ve demokrasiden yana olan bütün eski silah arkadaşlarından kurtulmaya karar vermişti bir kere. Ve Üç Aliler Divanı’ bunun için, Ankara’da tekrar toplanacaktı. İzmir’de olduğu gibi Ankara’daki mahkeme de tamamen göstermelikti ve Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa başta olmak üzere Atatürk’e kayıtsız şartsız biat etmeyen Atatürk’ün bütün silah arkadaşları devlet terörü ile ortadan kaldırılacaktı. Fakat İsmet İnönü olabildiğince direnerek Ankara’da Cavid Bey, Hilmi Bey, Nail Bey ve Doktor Nâzım Bey dışındaki idamları önledi. O dönemde bize “dalkavuk gazeteci derlerdi” diyen günümüzün saray gazetecileri gibi, Atatürk’ün özel gazetecisi olan, onun adına konuşan, yazan Falih Rıfkı Atay bile bu idamları içine sindiremeyecek: “İttihatçıların bir ilerici, demokrat, aydın kesimi vardı bir de gerici, bağnaz ve yobaz kesimi. İşte o gericiler İzmir Suikastını fırsat bilerek ilerici ve aydınları ortadan kaldırdılar.” Diyecektir. Bu romanda idamların tam bir cinayet olduğu vurgulansa da fazla detaya girilmemektedir. Fakat Kurt Kanunu’nda Kemal Tahir idamlar ve arkasından gelen ve günümüze kadar da bir türlü kurtulamadığımız karanlık faşist diktatörlüğe yönelişin başladığını en ince detayına kadar anlatır. Kurt Kanunu gibi bu kitaba da roman denmesinin sebebi elbette Kemalist bağnazlık korkusudur. Yoksa her iki kitap ta Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki havayı en iyi ve doğru yansıtan çok değerli vesikalardır. Ama ne hazindir ki 1000K’da Sineklerin Tanrısı 46 bin okunmuşken, Kurt Kanunu’nu 1. 900, Üç Aliler Divanı ise sadece 35 kişi tarafından okumuş. Sonuç olarak: Vatan için canını ortaya koyan vatanseverler İngilizler ve Handan’ın yanaşması Nemrut Mustafa Divanı’ndan canlarını kurtarmışlar ama M. Kemal’in rakı sofrası müdavimleri olan ve onun tetikçiliğini yapmayı şeref kabul eden Üç Aliler Divanı’ndan kurtulamamışlardı. Okuyarak kalın. (Halil Korkmaz)
Üç Ali'nin Divanı...: Yazar, Mustafa Kemal Atatürk'e yapılan suikast girişiminin perde arkasını ve şüphelilerin hali ruhiyetini aktararak tarihe farklı bir açıdan ayna tutmak istemiş. Birkaç ağır sözcük dışında kitabın dili gayet anlaşılır ve akıcı yazılmış. Tarihi bir olay anlatıldığı için biraz ağır okunuyor yani olayı tam kavramak ve olayın kişilerini ait olduğu özelliklerle eşleştirmek biraz zaman alıyor. Bunalttığı anlar oldu hatta bazı karakterlerden nefret bile ettim ama ona rağmen iyi ki okudum diyorum. Ayrıca kitabın okunma oranını bayağı düşük buldum. Umarım daha fazla okunmasına katkı sağlayabilecek paylaşımlar yapmışımdır. Keyifli okumalar, değerli okurlar... (bikardelen)
Yılmaz Karakoyunlu çok sevdiğim yazarlardan biridir. Bu kitabında cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan İstiklal Mahkemeleri'nden bahsediyor. Yargılananlar Mustafa Kemal Atatürk 'e suikast düzenleyen İttihatçılar. Hepsi Mustafa Kemal'in ve İsmet İnönü'nün dava arkadaşları. Sonra yollar ayrılıyor. Bu kişiler de kendilerini dar ağacında buluyorlar. Mustafa Kemal cumhuriyetin sürekliliği için ittihatçıları ortadan kaldırmak ister. Çünkü ittihatçıların bir kısmı saltanatı bir kısmı ise Amerikan ya da İngiliz mandasını istemektedir. Ama asıl istedikleri ( benim anladığım tabi) devleti perde arkasından yöneten kişiler olmak. İşte bundan dolayı idam edilirler. Onları yargılayanlar ise üç Ali'dir: Necip Ali, Kılıç Ali ve Kel Ali. Bu nedenle kitabın adı Üç Aliler Divanı'dır. Severek okudum, sizlere de tavsiye ederim. (Fatoş Kesici)
Üç Aliler Divanı PDF indirme linki var mı?
Yılmaz Karakoyunlu - Üç Aliler Divanı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Üç Aliler Divanı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yılmaz Karakoyunlu Kimdir?
Yılmaz Karakoyunlu, 1936 yılında İstanbul'da doğdu. Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi ni bitirdi (1955) Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu (1959) Georgia Üniversitesin'den MBA derecesi aldı. Michigan Üniversitesi'nden "Effective Management" Sertifikası sahibidir. Doktorasını İstanbul Üniversitesi'nde tamamlamıştır.
Kısa bir süre müfettişlik yaptıktan sonra Devlet Planlama Teşkilatına girdi. Finansman Şubesi müdürlüğünü üstlendi. İstifa ederek özel sektöre geçti. Yönetim kurulu üyeliği, başkanlığı, genel müdürlük ve genel koordinatörlük görevleri üstlendi. Batışıyla Türkiye'nin bir dönem ekonomisini ve siyasetini temelden sarsan Banker Kastelli şirketlerinin Genel Koordinatörlüğünü yapmıştır.
1995 yılı seçimlerinde Anavatan Partisi'nden İstanbul milletvekili seçildi. 1999 yılı seçimlerinde yeniden parlamentoya girip Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendi. Ecevit Kabinesinde Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü olarak TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Özelliştirme İdaresi Başkanlığında sorumlu olarak görev aldı. Evli 2 çocukludur.
Mesleki ve edebi eserleri ile dikkat çekmiştir. Salkım Hanımın Taneleri romanı ile 1989 Yunus Nadi Roman ödülü birinciliğini kazanmıştır. Üç Aliler Divanı, Güz Sancısı, Çiçekli Mumlar Sokağı, Yorgun Mayıs Kısrakları, Ezan Vakti Bethoveen, Mevsimler Eskidi Biraz isimli romanları Doğan Kitap tarafından yayınlanmıştır. Güz Sancısı romanı 1991 yılında Türk Yazarlar Birliği Roman Ödülü Birinciliğini kazandı. Şiirlerini O Hayal Aynasından ve Rubailer isimli kitapta toplamıştır. 1999 yılında Edebiyat Alanında Mevlana Büyük Ödülüne Layık Görüldü. 2000 Yılında Nokta Dergisi Edebiyat alanında "DORUKTAKİLER" ödülüne layık görüldü. 2005 Yılında yayınlanan "Yorgun Mayıs Kısrakları" isimli romanıyle Türk siyasi tarihinin siyaet ve sanat kadrolarının aşkalrını ve mücadelelerini değerlendirdi. 2010 yılında yayınladığı Serçe Kuşun Sonbaharı isimli romanındaŞeyh Bedrettin'in hayatını ve sosyal tesirlerini romanlaştırdı. 2011 yılında Dogan-Egmont tarafından başlatılan çocuk romanları serisinde yayınlanan "Serin Kızın Gökkuşağı" isimli kitabını yayınladı.
Oyunları arasında Önce İnsan, Zirveden Sonra, Altın Huylu Doruklar, Romenos Diogenes, Ok ve Yay, Mavi Saplı Hayaller, Kuzguncuklu Fazilet sahnelendi.
Güz Sancısı romanı ve Zirveden Sonra oyunu ile Türk Yazarlar Birliğinin birincilik ödülünü aldı. Zirveden Sonra / Sokullu isimli oyunu 1991 yılında Türk Yazarlar Birliği "En İyi Oyun" ödülünü kazandı. Aynı Yıl Kültür Bakanlığı Tiyatro Ödülünü kazandı.
Salkım Hanımın Taneleri Romanı filme çekildi. 1998 Antalya Film Festivalinde 6 dalda birincilik ödülü aldı ve yılın en iyi sinema filmi seçildi. Filmin başrollerini oynayan Zuhal Olcay, Hülya Avşar, Kamran Usluer izleyicilerden çok büyük takdir topladılar.
1991 yılında yazılan Güz Sancısı Romanı, aynı isimle 2008 yılında filme çekildi. Baş rolü oynayan Beren Saat yılın en dikkat çeken sanatçısı oldu. Film 2009 yılı başında Yunanistan'ın Atina kentinde gala gecesi yapılarak seyircilere sunuldu. Bu gece münasebetiyle Güz Sancısı Yunancaya çevrilerek yeniden yayınlandı.
Yılmaz Karakoyunlu sevilen TV dizilerinde senaryo danışmanlığı görevini üstlenmiştir. Hatırla Sevgili, Elveda Rumeli, Karayılan, Her Şeye Rağmen dizileri Yılmaz Karakoyunlu'nun senaryo danışmanlığı ile gerçekleştirilmiştir. Çekime hazır senaryoları Kösem Sultan, Kızıl Kısrak, Karantinalı Despina, Beyaz Mahşer, Hakan (Abdülhamit)yayıma hazırlanmaktadır.
200 e yakın Türk Müziği şarkısı ve saz eserleri TRT Repertuvarındadır.
Yılmaz Karakoyunlu Kitapları - Eserleri
- Serçe Kuşun Sonbaharı
- Salkım Hanımın Taneleri
- Mor Kaftanlı Selanik
- Çiçekli Mumlar Sokağı
- Üç Aliler Divanı
- Yorgun Mayıs Kısrakları
- Perîze Ezan Vakti Beethoven
- Güz Sancısı
- Mevsimler Eskidi Biraz
- Rubâîler
- Ekinler Gece Büyür
- Sahilde Zaman Bitti
- Kısa Kollu Ahtapot
- Mor Çiçekli Natürmort
- Penbe Donlu Köstebek
- Serin Kızın Gökkuşağı
- İstanbul Bonmarşesi
- Türk Ekonomisinde Çağdaşlaşma Süreci
Yılmaz Karakoyunlu Alıntıları - Sözleri
- Kendinde kabahat aramayan insanın ,adil olması mümkün değildir (Serçe Kuşun Sonbaharı)
- Kadere kesik çizgi diyenler yanılıyorlar. O dümdüz bir ovadır. (Yorgun Mayıs Kısrakları)
- Herkes sonsuzluğu aradı. Ölümsüzlüğün iksirini istiyordu. Gördük ki Allah, yolumuzu tıkamıştı. Bütün peygamberlerinin hayatında bir akıbet vardı. Mahşer günü belli ki bu akıbetin çığlığıydı. (Serçe Kuşun Sonbaharı)
- İki tarafın da yalancı olduğu yerde kaybeden, ilk konuşan olur... (Mor Kaftanlı Selanik)
- Sonunda amansız bir amaç gibi yakamıza yapışır … (Salkım Hanımın Taneleri)
- Işıklar da, lambalar da çok umurumda değil artık... Sadece korkuyu al içimden yeter. (Güz Sancısı)
- Ruhta ırk yoktur ; ruhta zaman yoktur. (Mor Kaftanlı Selanik)
- "İnsanlar bazen bir şeyi yarım bırakarak da güçlü olduklarını ortaya çıkarmak isterler." (Mevsimler Eskidi Biraz)
- Katreyiz âlemde lâkin dilde deryâ olmuşuz. (Yorgun Mayıs Kısrakları)
- Sevmek sorumluluktur, özlemek bu sorumluluğu hatırlatan disiplindir. (Yorgun Mayıs Kısrakları)
- “İnsanın kaderini, çiz diye kendine verseler, inan ki, yaşadığının dışında bir şey çizemez. Bizim kaderimiz, zaten bizim elimizde büyümüş. Onu emzirdiğin evlat gibi bağrına basacaksın. Bazen sana kafa tutacak, kahredip kızacaksın. Bazen yüzüne gülecek, sevinçten havalara uçacaksın. Bir öyle, bir böyle yaşanıp gidecek bu hayat...” (Salkım Hanımın Taneleri)
- "Bazen o yaşadığın kalp çarpıntısı hastalık belirtisi değil, vicdan azabıdır." (Salkım Hanımın Taneleri)
- Eğer bir kere gerçeği saptırırsan, bir daha o gerçeğe sadık kalamazsın... (Mor Kaftanlı Selanik)
- Dört duvar arasında, nasıl olur da gerçek hayatın yüzünü görebilirim. (Güz Sancısı)
- Muvaffak olmak zor iştir. Mükâfat ister. Düşünebiliyor musun? Bir insanın bütün emellerini değiştiriyorsun. Hayallerini değiştiriyorsun. Değişmeyen tek şey çareleri... (Mor Kaftanlı Selanik)
- Ölüm bazen dorukta, bazen çukurdadır; ama hep bir adım ötemizde durur. (Güz Sancısı)
- 'Bu millete benliğini kazandıran ilk heyecanı hep İttihatçılar verdi. Onlar olmasaydı ben yolu bu kadar kolay yürüyemezdim." (Üç Aliler Divanı)
- Sıradan insan mutluluğu tanımaz, sadece keyiflenmeyi bilir. Mutluluk, bedel ödenerek yaşanabilen duygudur. (Yorgun Mayıs Kısrakları)
- - ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim, olur ya, kalp durur akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur... (Serçe Kuşun Sonbaharı)
- İki yanlışı birden dengelemek gibi bir başka güçlük yaratıyordu (Salkım Hanımın Taneleri)