diorex
Dedas

Üç Başlı Ejderha - Leyla Erbil Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Üç Başlı Ejderha kimin eseri? Üç Başlı Ejderha kitabının yazarı kimdir? Üç Başlı Ejderha konusu ve anafikri nedir? Üç Başlı Ejderha kitabı ne anlatıyor? Üç Başlı Ejderha kitabının yazarı Leyla Erbil kimdir? İşte Üç Başlı Ejderha kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 24.02.2022 00:00
Üç Başlı Ejderha - Leyla Erbil Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Leyla Erbil

Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053606093

Sayfa Sayısı: 96

Üç Başlı Ejderha Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Leylâ Erbil acıyı, sevgiyi, inancı, ölümü 'estetize' etmekten kaçınır. Kişilerini trajik kahramanlara dönüştürmemeye özen gösterir. Onlar 'Bizhalk'ın üyesidirler: Hatalı, yalancı, duyarsız, çıkarcı, zayıftırlar. Zaaflarını hoş görmez kişilerinin. Tam tersine onlara vurgu yapar. Erbil'de düzenin yandaşları gibi düzenin karşıtları da aynı acımasız 'eleştirel bilinç' önündedirler. Olumlu kişileri bile kurtulamaz eleştirilmekten.

(...)'Siyasal' bir okumaya son derece açık ve uygun olan Üç Başlı Ejderha, yazarın araya girerek Burmalı Sütun çevresinde yeni bir anlatısal katman oluşturmasıyla, beklenmedik bir kesintiye, bir belirsizleştirilmeye uğratılır. Sorular yanıtsız bırakılmıştır. Geride kalan sadece kötülük ve tarihten devralınmış siyasal cinayetlerdir..."

-Ahmet Oktay-

Üç Başlı Ejderha Alıntıları - Sözleri

  • Kimin acısının daha derin olduğunu bilemiyor ki insan.
  • İnsanın en alçağıyla en iyisi arasında ayrım yapmayı gerilik olarak görenlerdendi.
  • Okuyor olabilir mi insan , insanın içini?
  • Helecan... :))
  • ne bekliyorsun karşındakinden,,, o acıyı gidermesini mi,,, en iyisi susmak,,, susamıyor da insan,,,
  • Adil olmayan her şey doğal sayılmıştır uygarlığımızda.
  • unuttum yaşımı da,,, gençsin der içimden bir ses,,, paylaş birikimlerini,,, fıkırdayıp durur ikinci bellek,,, paylaşma,,, paylaşma bu sürü toplumuyla paylaşma sakın hiçbir şeyi,,,
  • ben ki entelektüel bir deli sayılırım ötekilere göre,,,

Üç Başlı Ejderha İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Abis Metaforu: Eserde her şeyden ve bütün kalabalıklardan uzak, ama kendi içerisinde büyük bir karmaşa yaşayan kadının “dipsiz” bir dünyası vardır. Okur anlatıdaki dünyayı bu yarı meczup kadının dipsiz kuyusundan izler. Eserde geçen abis ise okyanusların 2000 metre altındaki yaşama verilen isimdir. Diğer bir adının dipsiz olduğu bilinir. Karanlıkta yaşayan varlıkların yeridir abis. Metindeki özne de bu karanlıkta yaşayan ve gün yüzüne çıkamayan birisidir. Kadının yaşamıyla abis adeta bir bütünlük kazanır. Yazar, abis sözcüğünü ustaca düşünüp metin içerisinde kullanarak merak uyandırır: Abis, bastırılan, dışlanan, yüzleşmeye cesaret bulunamayan, travmasını bir yere koyamadığımız yaşantıların atıldığı yer anlamında kullanılıyor. Abis, mitolojide tiranların, canavarların, bazı kovulmuş tanrıların Zeus tarafından atıldığı zifiri karanlık bölgedir. Yazara göre, tarih ve ortak bilinçdışımız bir abis alanı, bir unutma bölgesidir. Birbirini doğuran nedenler, sonuçlar; kıyımlar; yas ve kin, keder ve hınç abis bölgesinde kaynaşır. Üç Başlı Ejderha'da “bireyin de aklı” böyledir. Eserde abis, en dibi yaşayan kadının çıkamadığı dünyadır. Özellikle başkişi, çıkamadığı abise gördüklerini ve düşündüklerini de götürmek ister: “karşı kaldırımdaki iriyarı kara kadını da attım içine,,, bana çarpan ve göremeyen beni,,, oğlumu da,,, attım abis’e,,, “abis”i bulur sonunda,,, dibi,,,” (s. 17). * Üç Başlı Ejderha’nın başkişisi, oğlu öldürülen ve sürekli sayıklama halinde olan bir kadındır. Eserin içerisinde karmaşa bir üslup göze çarpar. Özne kişi dışında yer alan sesler: Bilimsel bir dil olan Burmalı Sütün ve halk ağzıyla konuşan Leylan Ünver’dir. Öznenin kullandığı üslup ise “gerçeküstücü” üsluba yakındır. Bu üslup türü, her ne kadar şiirde kullanılsa da, Leylâ Erbil’in anlatıda oluşturduğu cümleleri önemli şairlerden esinlenerek yazılmıştır. O yüzden gerçeküstücü üslubun tanımı ve içeriği, başkişinin üslubuna yakındır. Gerçeküstücü üslup, Sigmund Freud’un düşüncelerinden beslenerek oluşturulur. Freud, bilinçaltında toplum ve geleneğin yasaklarının olduğunu ve kişinin bir takım bastırmış olduğu duygularının yer aldığını söyler. Özellikle kişinin asıl benliğinin, bilinçaltında yatan benliği olduğunu vurgular. * Gerçeküstücü üslup esere âdeta bilinçaltı karmaşası olarak yansır. Başkişi, gazete yer alan Leyla Ünver’in ifadesi de dâhil olmak üzere bütün gördükleriyle bütünleşmeye ve bütünleşirken sürekli kaybettiği oğlunu ve gittikleri mitinglerde acı çekenleri anlatmaya çalışır. Bir bakıma gördüğü şeyler, bilinçaltındaki karmaşayı çıkarmaya zemin hazırlar. Eserde en çok göze çarpan delilik ve sayıklama halidir. Bu durum: Dış etkilerden, törelerden, estetik kaygılardan ve kendi aklının kontrolünden uzak bir şekilde tamamıyla kendi doğal akışı içinde düşünce ve duygularını sayıklama biçiminde ifade etmesi gerçeküstücü üsluptur. Gerçeküstücülükte önemli olan, kurallar, gerçek hayattaki gelenek ve görenekler değil, bilinçaltının istekleridir. Üç Başlı Ejderha’da da bilinçaltının istekleri açık bir şekilde ortaya çıkarılır. Özellikle başkişinin üslubu kapalı, bulanık ve oldukça karmaşık bir ruh haline sahiptir. * Postmodernizmin öncülüğünü yapan Leylâ Erbil eserinde yeni bir tarz ortaya koyarak bilinçli bir şekilde nazım örneklerine yer verir: “Bu parçada esinlendirici dizeler ya da dizecikler Ahmet Haşim, Nazım Hikmet, Sait Faik, İlhan Berk, Ahmet Arif, Mahmut Temizyürekten alınmıştır.” (s. 50). Görüldüğü gibi yazar, açık bir şekilde kurgusunun bazı kısımlarını şairlerin dizeleriyle zenginleştirip şiirsel bir anlatım yapar. Şiir yapısında “giz”in önemli bir yeri vardır. Kısa sözle çok şey anlatma, şiirin en önemli özelliğidir. O yüzden genel anlamda istisnalar dışında şiir söylemlerinde derin ve kapalı anlamlar yatar. Erbil, şiir tekniğini postmodern bir anlatı kalıbıyla kullandığı için okuru zorlama konusunda oldukça yetkindir. * Yapıt, biçim olarak bir baş kaldırı niteliğindedir. Örneğin Erbil, imla kurallarını kendi kurgu dünyasında farklı bir üslupla yeniden oluşturur. Eser içerisinde biçimsel düzenlemelerde başkişinin konuştuğu yerlerde büyük harf kullanılmaz, başkişi hep küçük harflerle konuşturulur. Bunun yanında yine başkişinin olduğu bölümlerde nokta, soru işareti, ünlem gibi sıkça kullanılan noktalama işaretlerinin yerine, üç virgül vardır. Bu durum da Türk edebiyatında bir başka yenilik, bir başka kırılmadır. Bu biçim, olayın sonlanmadığını gösterir. Çünkü okur eserin sonunda kahramanlara ne olduğunu bilmemektedir. O yüzden üç virgül sonsuz bir şekilde yol alıp gider: “eşiğe oturmuş bekliyordu beni,,, zeytin ekmek almıştım,,, çay yaptım,,, ilk kez görmüş gibi yedi yuttu zeytinleri,,, zavallı yavrum,,, Alamayan’da yok mu zeytin,,, kapılara sığmayan koca bir adam oldu şimdi,,, en küçüğümle eşti,,,” (s. 3). * Başkişi küçük Ayasofya sokakta bir evde yalnız başına oturur. Günlerinin büyük bir bölümünü Pera’da en eski apartmanlardan birinin eşiğinde geçirir. Başkişi zaman zaman Sultan Ahmet Meydanı’ndaki Burmalı Sütun’un çevresinde dolaşan, halkın meczup dediği türden, ama asla deli diye tanımlanmaması gereken, belirtisel özellikleri olan bir kadındır. Eserin bazı yerlerinde: “başımda aklım,,, ama bir türlü rahat rahat deliremedim.” (s.26). Sözlerini kullanır. Kadın, oğlunun öldürülüşünü aradan geçen yıllara rağmen unutamamakta ve aynı acıyla yaşamaktadır. Kahramanın kurduğu bazı cümleler, sayıklamadan oluşan birer bozukluktur: “Galatsaray Sultanisi önünde kesişirdik,,, o delirirken ben diderdim,,, ben diderken o delirdi.” (s.39). Onun bu ruh hali tutarsızlık gösterir. Anlatının içerisindeki kadını ziyaret eden kişi, ölen oğlunun arkadaşıdır. O, arkadaşının öldürülmesinden sonra Almanya’ya kaçıp orada büyür. Gittiği yeni ülkede Yunanlı bir kadınla evlenir. Bir zamanlar sevdiği kız ise cezaevinde öldürülür. Öldürülen arkadaşlarının acısıyla hapisten çıktıktan sonra burada yaşayamayacağını anlar. Erbil, eserde acı çeken kadını şiirsel bir dille anlatır. Burmalı Sütun olayını ise tarihsel bir üslup ve biçim olarak şiir şeklinde gösterir. Bir başka gazete haberi olan Leyla Ünver’in ifadesini de halk ağzıyla okura aktarır. Eserde biçim ve içerik karmaşası fazla olsa da, Leylâ Erbil bütün bu karmaşayı tek metinde çok sesli bir dile çevirir. Üç Başlı Ejderha’da üst anlatıcının araya girerek Burmalı Sütun hakkında bilgiler vermesi anlatılmak isteneni bulanıklaştırır. Burmalı Sütun Osmanlı, Bizans, dolayısıyla İslam, Hıristiyan kıyaslamasına vesile olduğu için, öyküsel, anlamsal düzlemde belirsizleşmeye gider. Eserde üst anlatıcının ve başkişinin anlattıkları arasında çok farklılık vardır. Birisi sayıklamalarda ve acının hengâmesindeyken diğeri bilimsel bir anlatımın içerisindedir: “kimin acısının daha derin olduğunu bilemiyor ki insan,,, oyuncaklarını sokak ortasında unutmuş gelmişin sanki,,, yüzüme bakakaldı,,, kalsın,,, o da bazı şeyleri “abis”ine atmayı öğrensin,,, “fetihten sonra Ayasofya’ya at üstünde girerek, yerlerde serili olan cesetleri çiğneyerek mihrabın bulun- duğu yere kadar gelip orada, orada henüz daha kanlı olan elini bir direğe resmetmiştir ve o iz bugün de aynı yerde görünür.” Denilen padişahların torunları bunlar” (syf.23) (Necla Engin)

Acının Derinliklerinde: “Cumhuriyetimiz en radikal yazarlarına fanus geçirdi: Nâzım Hikmet, Oğuz Atay, Leylâ Erbil.” – Enis Batur Leylâ Erbil’i Adam Yayınlarından çıkan “Aşk Öyküleri” seçkisinin arasındaki “Günlükler” öyküsüyle tanımıştım. Dildeki oynamaları, hem düşünsel hem de biçimsel anlamda radikal tavrı etkilemişti ve peşini bırakmadım. Bu da okuduğum ikinci eseri oldu. Erbil’in en yakın arkadaşlarından biri Tezer Özlü (Özlü’nün Erbil’e mektupları YKY tarafından yayımlanmıştı sanırım). Esasında bu bile Erbil’in nasıl bir yazar olduğu hakkında epey bir ipucu veriyor. Erbil nasıl biridir diye düşününce aklıma gelen cevaplar şunlar: karamsar, yalnız, radikal, acıyla yoğrulmuş, intihara tutuk. Yine de bunun hepsini aşan bütün bir karakteri var ki sanırım o hiç tanımlanamaz. Postmodernist yazarların dilin imkanlarını genişlettikleri, noktalama işaretlerine yenilikler getirdikleri bilinegelmiştir. Zannımca bu hususta en radikal yazarlar Oğuz Atay ve Leylâ Erbil. Örneğin bu eserde her durakta “,,,” (üç virgül) işareti var. Yani, yazarın kendine has “Leylâ İşaretleri” var. Yine de eserin akışını bozmuyor bu işaretler; anlaşılabiliyor, ne kadar anlaşılabilirse. Oğuz Atay gibi Leylâ Erbil de bilinç akışına yer veriyor eserlerinde, zaman zaman okuyucu anlatımın dışında kalabiliyor, zaman zaman da yakalıyor fakat daima tutamıyor elinde vs. Bu tür eserleri görünce yazar hakkında ilk izlenimim anlaşılmama kaygısı yaşamadığı ve içinden (akışından mı demeliyim?) geldiği gibi yazdığıdır. Bir kaygı çekiyorlarsa bu kaygı olsa olsa anlaşılma kaygısıdır zannımca. Bir yandan kendilerini anlatıyorlar ama bir yandan da kendilerini anlattıklarının ardına gizliyorlar. Çelişmek pahasına da olsalar düşündüklerini yazmaktan geri durmuyorlar ve böylece bittabi zaman zaman kendileriyle de çelişiyorlar. Edebiyatta çelişmekten korkmayan yazarlara (döneklere mi demeliyim?) ihtiyaç var, bu ihtiyacı karşılayan da halihazırda üç kişi ya da beş kişidir. Eserdeki “abis metaforu”nu anlamanız, eseri anlamanız için kilit nokta. Daha birçok metafor da var fakat zannımca en temel metafor abis. Son olarak, Maraş katliamında ailesinden altı kişiyi kaybeden Leyla Ünver’in tutanaklardaki ifadeleri öyküye öyle serpiştirilmiş ki, sanki Ünver’in o esnada düşledikleri anlatılmış, birinci tekil şahıstan. Çok radikal. (Özkan Eken)

Kitabın Yazarı Leyla Erbil Kimdir?

Orta sınıf ailenin üç kız kardeşten ortancası. İlk, orta ve liseyi İstanbul okullarında okudu. İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Son sınıfta ayrıldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Evlenerek bir süre Ankara ve İzmir'de oturdu. 1961 de İstanbul'a döndü. Evli ve bir kızı var (Fatoş Erbil-Pınar).

Yazarlığa hikâyeyle başladı. İlk yayınlanan hikâyesi Uğraşsız'dır; (Seçilmiş Hikayeler Dergisi, 1956 Ankara) Giderek Dost, Yeni Ufuklar, Yeditepe,Ataç, Papirus, Yelken vb Edebiyat Dergilerinde yazı ve hikâyeleri göründü. Erbil, kendinden önce yerleşmiş olan yazın akımlarına bağlı kalmadı; roman, hikâye ve düz yazı metinlerinde ortodoks Marxçıların karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanilizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak, dinin, ailenin, okulun, toplumsalın ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı 1956'da başlayan mücadelesini dilin oturmuş kelime hazinesi ve söz dizimi kuralarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynakları Marx ve Freud olarak belirtildi.

Leyla Erbil, 1970 Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974 Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularından olup, PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1961'lerde Türkiye İşçi Partisi üyesi olan Erbil, Türkiye İşçi Partisi'in Sanat ve Kültür Bürosu'nda görev almıştır. 1979'da çağrılı olarak gittiği ABD'de kendisine, Iowa Üniversitesi Onur üyeliği verilmiştir. Edebiyat Ödüllerine katılmayan Erbil, 2000- 2001 yılı Ankara Edebiyatçılar Derneği Onur Ödüllerini kabul etmiş, 2002 yılında ise, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterilirken, "Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" vurgulanmıştır. 82 yaşında vefat eden Leyla Erbil,Zincirlikuyu Mezarlığı 'nda defnedildi.

Leyla Erbil Kitapları - Eserleri

  • Cüce
  • Tuhaf Bir Erkek
  • Mektup Aşkları
  • Üç Başlı Ejderha
  • Kalan
  • Tuhaf Bir Kadın

  • Gecede
  • Zihin Kuşları
  • Eski Sevgili
  • Karanlığın Günü
  • Hallaç
  • Cinsel Öyküler
  • Eski Sevgili

Leyla Erbil Alıntıları - Sözleri

  • Mustafa Kemal'e o dönemde, "Bu da bizim Hitler" diyenler çıkmış yarı şaka yarı ciddi. (...) Onu eleştirebilmemiz bile bir damla da olsa geldiğimiz demokratik yer yüzündendir. Hele bugün burun buruna geldiğimiz şeriatın dalavereci, hunhar yüzüne tanıkken! (Zihin Kuşları)
  • …yaşam, genç kızlığının kitap sayfaları arasında saklayıp kuruttuğu, arada bir açıp baktığı, o ince yerlerinden çoktan beri eriyip dökülmüş ak yasemin değildi, kirlenmeyi, pislenmeyi göze alarak, ayıpları, yasakları sevinç ve acıları üstlenerek götürülmesi gerekiyordu yaşamın. (Eski Sevgili)
  • Ah dostum, kitaplar da olmasa ben ne yapardım! Bü­tün gecelerimde onlar var şimdi. Onlar benim dostum ve her şeyim. (Mektup Aşkları)
  • "Haksızlıklara karşı intikam duygusuna kapılmamak bir marifet midir?" (Tuhaf Bir Kadın)
  • Her fırsatta azar işitiyorum densizden (Tuhaf Bir Erkek)
  • (...) konuşulmak, dostlanmak, gülmek gereksinmesindeydim alabildiğine. (Hallaç)

  • Aslında bastırma kaçışla ret arasında bir aşamadır. (Tuhaf Bir Erkek)
  • Bu kapıları bana Atatürk açtı softa herif anladın mı? Atatürk açtı bu kapıları bana, sen kim oluyorsun da yeniden o karanlık deliklere tıkmaya kalkıyorsun Türk kadınını ha? (Tuhaf Bir Kadın)
  • Gelenek bütün şiddetiyle omuzlarına ve bileklerine çökmüş Ortaçağ Türkiyesi'nin! (Kalan)
  • Türk sinemasına can suyu veren Yılmaz Güney 'i "katil" olarak göstermekten öte düşünceşer üretemiyorlarsa yazınımızın işi gerçekten de zor demektir. (Zihin Kuşları)
  • Şimdi ona gitsem sevinir, severim onu, nasıl iğreniyorum ondan... (Gecede)
  • sen hiçbir yere ait değilsin, aitsiz kimliksin sen... (Cüce)
  • «İyi dinle anacığım: öyle güzel şeyler oldu ki, sana haber vermeye geldim; dünyadan para kalktı, biliyor musun? Artık kimse kimseye para vermiyor, istediğini alıyorsun istedi­ğin yere gidiyorsun, her şey bedava! Hastahaneler bedava! Doktor bedava! Yemek içmek bedava! Otobüs bedava! Ver­giler kaldırıldı! Gaz bedava!..» (Karanlığın Günü)

  • Kadın katilliği aldı başını gitti Karısını öldüresiye Dövenler Öldürenler Ve tüm katiller Zengin oldu (Tuhaf Bir Erkek)
  • «Kahve de kalmamış ki sana bir fincan kahve ikram ede­yim! Bari çay koyayım demlensin.» (Karanlığın Günü)
  • “Hem anlamak ya da bilmek açmazlardan kurtulmak demek değildir ki!” (Tuhaf Bir Kadın)
  • " Bugün yaşamın anlamı dediğin şey, yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. Bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba? " (Mektup Aşkları)
  • F. Kafka'nın babası hepimizin babasıdır: sakatlayan, hadım eden, alt edilmek korkusuyla delice geberten baba. (Zihin Kuşları)
  • Sonra ben de televizyonu kapadım, lanet ettim kendime, Amerikalarda onca yıl, "İslam'da hümanizma" anlatmıştım!.. Televizyonu kapadım günlerce açmadım. (Cüce)
  • Devrimciler ölür, devrimler yaşar. (Eski Sevgili)

Yorum Yaz