Üç Damla Kan - Sadık Hidayet Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Üç Damla Kan kimin eseri? Üç Damla Kan kitabının yazarı kimdir? Üç Damla Kan konusu ve anafikri nedir? Üç Damla Kan kitabı ne anlatıyor? Üç Damla Kan kitabının yazarı Sadık Hidayet kimdir? İşte Üç Damla Kan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Sadık Hidayet
Çevirmen: Mehmet Kanar
Orijinal Adı: Se Katre Hun
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789753639972
Sayfa Sayısı: 110
Üç Damla Kan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İran edebiyatında modernizmin öncüsü Sadık Hidayet'ten, Kafka'nınki gibi karanlık, karabasanlı öyküler...
Hidayet, 1930'lu yıllarda, ülke için pembe tablolar çizen yönetime, İran halkının yaşantısını keskin bir gerçekçilikle yansıtarak yanıt veriyor. Şiddetin ve tutkunun iç içe geçtiği bu öyküler fakirlik, hastalık, batıl inançlar, cincilik, kumalık "siga" düzeni, ikiyüzlülük, mistik hayata ve inzivaya kaçış, hayal kırıklıkları, kadının mal muamelesi görmesi gibi İran toplumunda kol gezen sorunlara birer ayna tutuyor.
Mehmet Kanar'ın Farsça aslından özenle çevirdiği Üç Damla Kan, Sadık Hidayet'i Kör Baykuş, Diri Gömülen ve Hacı Aga gibi kitaplarıyla tanıyıp seven okurlara yalın ve bunaltılı bir dünya sunuyor.
Üç Damla Kan Alıntıları - Sözleri
- İnsanoğlu kin dünyasıdır.
- ...say ki yoksun. Varmışsın gibi mutlu ol.
- ...çürüğe çıktık kefensizlikten hayattayız.
- Gözlerine baktıkça beni gurbetine çekiyorsun. Oraya girdikçe de sessizliği, alçakgönüllülüğü, tevekkül ve sabrı öğreniyorum.
- Değer bilmeyen hiçbir insanda kalmak için çabalamadım.
- Kime baksan, herkesin bir derdi var.
- "Kime baksan bir mutsuzluğu var."
- Gözlerine baktıkça beni gurbetine çekiyorsun. Oraya girdikçe de sessizliği, alçakgönüllülüğü, tevekkül ve sabrı öğreniyorum.
- Sen benim için başka bir evhamın evhamısın.
- "Yaşam bir zindandır, türlü türlü zindanlar. Ama kimileri zindan duvarına resim çizer ve bununla oyalanırlar. Kimileri kaçmak ister, boşuna ellerini yara bere içinde bırakırlar. Kimileri de yas tutar. Fakat işin aslı, hep kendimizi aldatmalı, hep kendimizi aldatmalıyız. Ama bir zaman gelir, insan kendini aldatmaktan da bıkar..."
- "Herkes kendi tasavvur gücünde bir başkasını sever."
- Değer bilmeyen hiçbir insanda kalmak için çabalamadım.
- Ben artık hiçbir şeyden zevk alamıyorum. Bütün bunlar,şairler,çocuklar ve hayatlarının sonuna kadar çocuk kalan kimseler için güzel.
- Şimdi her şeyi biliyorum ama hiçbir şeyim.
- İnsanoğlu kin dünyasıdır.
Üç Damla Kan İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Üç damla kan, intihar, cinayet, cinayet ve intihar, intihar, intihar, intihar, üç damla kan… Üç Damla Kan okuduğum dördüncü Sadık Hidayet kitabı oldu. Okuduğum diğer kitaplarına inceleme yapmamıştım. Şimdi birkaç cümleyle onlar hakkında da bilgi vermek istiyorum. Kör Baykuş’ta ölüm düşüncesini zaman ve olayların birbirine karıştığı bir anlatımla, Diri Gömülen adlı hikâye kitabında ölüm saplantısını ve hayata dair düşüncelerini karamsar bir üslupla ve Aylak Köpek adlı hikâye kitabında ise İkinci Dünya Savaşı ile yaşam ve dünya görüşünün olumsuz havaya bürünmesini, inziva ve intiharın kurtuluş yolu olarak benimsenmesini dile getiriyor. Sadece bu cümlelere bakarak da Üç Damla Kan kitabında da benzer düşünceler bulunduğunu anlayabilirsiniz. Kitaptaki hikâyelerin temalarını sırasıyla en iyi özetleyecek cümle: Üç damla kan, intihar, cinayet, cinayet ve intihar, intihar, intihar, intihar, üç damla kan. Sadık Hidayet Üç Damla Kan’da gerici ve yoz geleneklerin insanlarda -özellikle kadınlarda ve çocuklarda- meydana getirdiği yıkımları, dokuz on yaşındaki kız çocuklarını yetmişlik dedelerle para ve itibar için evlendiren ya da kuma veren ailelerin saçmalıklarını, kadını mal olarak gören, değer vermeyen, önemsemeyen, kullanan zihniyetleri, sürekli arayış içinde olan insanların acizliğini, boşlukta çırpınan insanları, fakirliği, batıl inançları, şiddeti ve tutkuyu irdeleyip dönemin İran hayatı hakkındaki yansımalarını konu olarak almış. Sırf kadınlar hakkındaki tutumları görmek için okunabilecek bir kitap. Sadık Hidayet, nüfuzlu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 19. yy sonlarında başlamış ve 20. yy boyunca kendini göstermeye devam etmiş bir dilsel kullanım olan bohemliğin; derbederliğini, günübirlik bir yaşam tarzını, sanata ve öğrenmeye verdiği önemi çoğu eserine yansıtmasının yanı sıra kendi kaçışını, intihar düşüncesini, toplumun kalıplaşmış değerlerine olan bağlılığını, Dostoyevski ve Kafka, Ömer Hayyam gibi kişilerin izinde sürdürdüğü araştırma ve incelemelerini de eserlerine yansıtmıştır. Sadık Hidayet okumak isteyenlere ilk okunacak kitap olarak Üç Damla Kan’ı öneriyorum. Bu kitabı okuyunca belki içiniz kararacak, belki bunalacaksınız, belki sinirleneceksiniz, belki de şaşıracaksınız ama okurken kesinlikle keyif alacaksınız. İyi okumalar. (Murat Sezgin)
İran edebiyatının öne çıkan yazarlarından biri Sadık Hidayet. Eserlerindeki etkin tasavvur yönü ve tefahhus gözlemciliği ile okurun edebi yönünü başarılı bir biçimde kendine çekmekte bana göre. Bu eserinde de farklı farklı hikayeleri anlatmış yazar. Güzel bir anlatım ile merakı üst safhada tutmayı başardı sayın Hidayet. Okumanızı tavsiye ederim. Sağlık ve ilim ile kalın inşallah 1000 K camiası. Leyl (Fatma Arslan)
Bazı hikayelerde sinir krizi geçirdiğim, kızıp saydırdığım doğrudur. Bazılarında ise tam da yazardan beklenecek bir son dediğim oldu. Aslında kitabı aldığımda biliyordum ne tarz şeylerle karşılaşacağımı. Yine de Kör Baykuş kitabı kadar etkilendiğim söylenemez. Üç Damla Kan hikayesi bana en çok çekici gelendi. Diğer öykülerdeki çocuk gelin teması ve kadını değersizleştiren şeyler çok ama çok canımı sıktığı için bitsin artık yeter modunda okudum maalesef. (verve)
Kitabın Yazarı Sadık Hidayet Kimdir?
Sadık Hidayet (Farsça: صادق هدایت) (17 Şubat 1903, Tahran - 9 Nisan 1951, Paris), modern İran edebiyatının önde gelen düzyazı ve kısa hikâye yazarı.
17 Şubat 1903 tarihinde Tahran'da dünyaya geldi ve bu kentteki Fransız Lisesi'nde eğitim gördü. 1925 yılında eğitimini sürdürmek amacıyla Avrupa'ya gitti. Bir süre diş hekimliğine ilgi duyduysa da mühendislik okumak için diş hekimliğinden vazgeçti. Fransa ve Belçika'da geçirdiği dört yılın ardından İran'a döndü ve kısa sürelerle çeşitli işlerde çalıştı.
İlk hikâyelerini Paris'teyken yazdı. 1936'da Hindistan'a giderek Sanskritçe öğrendi. Buradayken Budizm'i inceledi ve Buda'nın kimi yazılarını Farsçaya çevirdi.
Sadık Hidayet sonunda tüm hayatını Batı Edebiyatı çalışmalarına ve İran tarihi ile folklorunu araştırmaya adadı. En çok, Guy de Maupassant, Çehov, Rilke, E.A. Poe ve Kafka'nın eserleriyle ilgilendi. Hidayet birçok hikâye, kısa roman, iki tarihi dram, bir oyun, bir seyahatname ile bir dizi yergili komedi ve taslak kaleme aldı. Yazıları arasında ayrıca birçok edebiyat eleştirisi, İran folkloru ile ilgili araştırmalar ve Orta Farsça ile Fransızcadan yapılmış çeviriler yer alır. Sadık Hidayet, İran Dili ve Edebiyatını uluslararası çağdaş edebiyatın bir parçası haline getiren yazar olarak kabul edilir.
Sonraki yıllarda, zamanın sosyo-politik problemlerinin de etkisiyle, İran'ın gerilemesinin sebebi olarak gördüğü monarşiye ve ruhban sınıfına yoğun eleştiriler yöneltmeye başladı. Eserleri aracılığıyla bu iki kurumun su-i istimallerinin İran milletinin sağırlığının ve körlüğünün sebebi olduğunu gösterme çabasına girdi. Çevresine, özellikle de, çağdaşlarına yabancılaşan Hidayet, son eseri Kafka'nın Mesajı'nda ancak ayrımcılık ve baskı sonucunda yaşanabilecek bir melankoli, umutsuzluk ve ölüm halinden bahseder.
Sadık Hidayet'in en tanınmış eseri 1937 yılında Bombay'da yayımlanan Kör Baykuş'tur.
Beethoven ve Çaykovski dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği bilinen Sadık Hidayet, resimle de uğraştı. Günümüze kalabilen resimleri Hassan Qa'emian tarafından bir araya getirildi. Kimileri bu eserlerde sanatsal bir değer bulmazken, kimilerine göre de bunlar geleceğin resimleridir.
Ölümünü yirmi beş yıllık arkadaşı Bozorg Alevi şöyle anlatır: "Paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu."
Yılmaz Güney'in de yattığı Père Lachaise (okunuşu: per laşez) mezarlığında gömülüdür.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Sâdık_Hidâyet
Sadık Hidayet Kitapları - Eserleri
- Kör Baykuş
- Aylak Köpek
- Üç Damla Kan
- Alacakaranlık
- Vejetaryenliğin Yararları
- Hacı Aga
- Diri Gömülen
- Hidayetname
- Hayyam'ın Teraneleri
- Seçme Eserler
- Guldesteyek Ji Çîrokên
- Moğol Gölgesi
Sadık Hidayet Alıntıları - Sözleri
- Pisagor, hayvanları öldürmenin doğal bir şey olduğunu düşünenin, insanları da kolayca öldürebileceği kanısında olacağını biliyormuş. Platon, Devlet adlı diyaloğunda, hayvansal besinin insanlar arasında savaş çıkmasına ve kan dökülmesine neden olduğunu, yırtıcı ve savaşçı olmaları için sadece askerlerin hayvansal besin almalarının uygun olduğunu belirtir. Senek, Plutark ve bütün filozoflar, etoburluğun insan beyninde kötü etki bıraktığı yolunda görüş birliğindedirler. Kant ve Jan Jak Ruso da bu konuda görüş birliğindedirler. Ruso "çok et yiyenler diğer insanlardan daha sert mizaçlı ve vahşi olurlar. Bunun deneyi her yerde ve her zaman yapılmıştır" demiştir. Kendini beğenmişlik daha çok et ve kanla beslenen kişilerin ahlakıdır. Kan dökücü canlılar, parçalamak ve pençe atmak dışında uyanmazlar. Konan Doyl der ki: "Etiyle beslenmesi için bir insanın ahlaksal açıdan bir sığırı kesme ya da bir balığı öldürme izni yoktur. İnsan onlara can vermemiştir. Artık hiçbir çaresinin kalmadığı zaman dışında onları hayattan mahrum bırakmak için Tanrı'dan izin almamıştır." Tolstoy et yemekten kaçınmayı insanın gerçek ilerleyişi yönündeki ilk adım olarak değerlendirmiştir. Nietzsche de vejetaryenliği şu şekilde över: "Sanırım vejetaryenlik, uzak durma ve kendini kısıtlama sayesinde, tüm ahlaksal öğelerden daha çok etkili olmuştur. Bu konuyu abartılı bulmayın. Kuşkusuz gelecekte öğretmenler daha katı kurallar konulmuş bir besin tarzını uygun göreceklerdir." (Vejetaryenliğin Yararları)
- Jiyan li ber çavên min reş bûye... (Guldesteyek Ji Çîrokên)
- "Olmaz olsun! O ölmüş, ben sağ kalmışım, neye yarar?" (Kör Baykuş)
- “Ne güzel olurdu, araba hiç durmayıp hep gitseydi, saatlerce, günlerce, yıllarca bulutların arasında!” (Hidayetname)
- Tırnaklarımızı aslan pençesiyle karıştırmamalıdır. İnsanın eti kemiksiz olarak yemesi, kemiği ayırdıktan sonra yediği kasların doğal bir yiyecek olmadığını gösterir. :)) (Vejetaryenliğin Yararları)
- “Hep gözünüzün önünde duran ölümü unutuyorsunuz.” (Aylak Köpek)
- Şimdi her şeyi biliyorum ama hiçbir şeyim. (Üç Damla Kan)
- İnsanoğlunun uygarlık tarihi yiyecek üstüne kurulmuştur. Kargaşalar, saldırılar, savaşlar, göçler, sınıflararası kin güdüşler, ülkelerde baş gösteren ayaklanmaların temel nedeninde hep besin sorunu yatar. (Vejetaryenliğin Yararları)
- Dünyanın sonu gelmeyecek. Sadece insanlık sonra erecek. O da kendi eliyle. (Alacakaranlık)
- "Lakin tek korkum: Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan." (Kör Baykuş)
- Hayat baştan başa kıssadır, hikâyedir. (Kör Baykuş)
- ...cisim yok olduktan sonra gölgesi kalmaz. (Alacakaranlık)
- Bu insan soyu nasıl bir canavar! (Hidayetname)
- Sözün kısası halk fakirlik ve mutsuzluk içinde yaşıyordu. (Diri Gömülen)
- Gece karanlık, dalgalar korkutucu, girdap ürkütüyor Sahilde yaşayanların nasıl haberi olur halimizden? (Seçme Eserler)
- Karanlıkta kaybolan tüm korkular uyanır ve gerçek hayat o zaman başlar. (Aylak Köpek)
- Âdem Baba: Buradaki hayat koşuşturmalı, vurdulu kırdılı olsa da, cennetteki tekdüze, tatsız tutsuz hayattan iyidir. Ben cennette boğulur gibi oluyordum. Yemek ye, yat; böyle tembelce bir hayat daha çabuk yoruyor. Bu melekler nasıl oldu da cennette kaldı, bilmiyorum. Havva Ana: Bizi cennetten kovulmaları aslında çok iyi oldu. Hiç olmazsa burada nöbetçi yok; başbaşayız, huzur içindeyiz. Âdem Baba: Yaklaştı dudaklarını; yaratılışın amacı bu. (Seçme Eserler)
- "Yaşam bir zindandır, türlü türlü zindanlar. Ama kimileri zindan duvarına resim çizer ve bununla oyalanırlar. Kimileri kaçmak ister, boşuna ellerini yara bere içinde bırakırlar. Kimileri de yas tutar. Fakat işin aslı, hep kendimizi aldatmalı, hep kendimizi aldatmalıyız. Ama bir zaman gelir, insan kendini aldatmaktan da bıkar..." (Üç Damla Kan)
- Ölümümüzden sonra yerde arama türbemizi Bizim mezarımız arif insanların göğüsleri. (Seçme Eserler)
- Kötü eğitiliyoruz biz. Bütün sakatlıklar, daha çocuk yaşta beyinlerimize doldurulan, herkesi öbür dünyaya yönlendiren hurafelerden kaynaklanıyor. Bu dünyayı bırakıp mevhum bir fikre yapışmışız. Öbür dünyadan dönüp de bize haber getiren var mı acaba? Anamızdan doğduk mu, ölene kadar ahiretimiz için ağlıyoruz. Yaşamak mı denir buna? (Alacakaranlık)
Editör: Nasrettin Güneş