Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi - Ahmet Haşim Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi kimin eseri? Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi kitabının yazarı kimdir? Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi konusu ve anafikri nedir? Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi kitabı ne anlatıyor? Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi kitabının yazarı Ahmet Haşim kimdir? İşte Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Haşim
Derleyen: Mehmet Kaplan
Yayın Evi: MEB Gençlik Ve Spor Bakanlığı Yayınları
İSBN:
Sayfa Sayısı: 227
Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Edebiyatımızın bütün klasik değerlerini, okuyucularımızla buluşturmak istiyoruz. Klasik eserler, bir milletin varlık mühürleridir. Silinmesi ya da unutulması, bir vatan toprağının kaybı kadar büyüktür. Kurgan Edebiyat, bu bilinçle hareket etmekte ve Türk edebiyatının definelerini gün yüzüne çıkarmak amacını samimiyetle taşımaktadır.
Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi Alıntıları - Sözleri
- Zekâ-nar,ayva ve portakal gibi-geç renk ve koku kazanan bir sonbahar meyvesidir
- Yakup Kadri sanki başka bir dünyada, varlıklı bir düş sofrasından kalkmış ve bu dünyaya tok ve yorgun gelmiştir. Katıksız ve uyumlu bir Türkçe ile anlattığı bütün o coşkulu yaşayışlar, bir evrenötesi alacakaranlığın süzgün aklında görülmüş düşlere benziyor.
- [...] "Büyük Güneş" isimli bir lokanta, arkadaşımın dikkatini çekti. Durduk ve listeye göz gezdirdik. Tuhaf şey! Bu listede hiçbir et ismi geçmiyordu. Tahayyül ettiğim sebze cennetini nihayet bulmuştum.
- İntiharlar tekrar çoğaldı. İhtiyarları açlık, gençleri aşk ölüme sevkediyor. Gençler içinde kendini öldürenlerin büyük çoğunluğunu erkekler teşkil ediyor. Şu halde: Erkeği, seve seve, ölüme yollayacak derecede cinsî bir üstünlük ve kudrete sahip olan kadının erkeğe, yani kendi esirine, eşit olmak ve benzemek için dişini tırnağına takarak yaptığı gayretlerin sebebi delilikten başka ne olabilir?
- İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. “Saat” den kastımız, zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve an’aneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de “saat” lerimiz ve “gün” lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.
- Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul'un hemen bütün kadın tabakalarını yayıldı. Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin bildiğimiz kürkünü çevirip sırta geçirmek ve kurt veya goril gibi, iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir. ...Tırnaklarını uzatıp sivrilten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan başka bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek?
- Paris'e girerken, otomobilde, birinci seyahatini yapan yol arkadaşıma sordum: -Paris'i nasıl buluyorsun? +Fena! Çirkin! Dönmek kabil olsa şimdi döneceğim. Hiç düşündüğüme benzemiyor! [...] Yol arkadaşım, hayalen, Paris'te olabilecek şeylerin dışında, birçok olmayacak şeyler beklemişti. Mükafatı da, Paris'e ilk defa girenlerin pek iyi bildiği o geçici acılık dakikası olmuştu.
- Bu moda, o kadar yayılmış ki, şimdi kastor mantosu olmayan hanımın, hiç olmazsa kedi veya fare derisinden bir kürkü olması gerekiyor. Tırnaklarını uzatıp sivrilten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan başka bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek?
- Kim diyor ki kadın şimdi, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya boya örtüleri? Bunların altında hakikî çehreyi hiç görmek kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı? — Kadın ne yapardı bilmem... Fakat boyalar olmasa bilmem ki göz nasıl boyanırdı?
- Şu halde: Erkeği, seve seve, ölüme yollayacak derecede cinsi bir üstünlük ve kudrete sahip olan kadının erkeğe, yani kendi esirine, eşit olmak ve benzemek için dişini tırnağına takarak yaptığı gayretlerini sebebi delilikten başka ne olabilir? Altın Gözlerim tılsımını ve mercan dudakların ateşini bir kağıt çantasına, bir mürekkepli kaleme ve bir muşambalı pardösüye değişen modern kadınla beş on dakika, biraz yakından konuşmak, erkekleşme merakının kendisine ne pahalıya oturduğunu anlamaya kafidir: ...
- ... Kim diyor ki kadın şimdi, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya boya örtüleri? Bunların altında hakiki çevreyi hiç görmek kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı? - kadın ne yapardı bilmem... Fakat boyalar olmazsa bilmem ki göz nasıl boyanırdı?
- Gece her çeşit kuruntuların kafatasımızın kovuklarından çıkıp, hakikat çehreleri takınarak, sürü sürü ortaya dağıldıkları, yeri ve göğü tuttukları saattir.
Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bize Göre: İnkılap yayinevine ait kitapta Bize Göre ile Frankfurt Seyehatnamesi'ne ilave olarak Gurabahane_i Laklakan yazılarını da içeriyor. Ahmet Haşim döneminin en önemli şairlerinden. Hayatının ve duruşunun farklılığını hatta cok keskin çizgileri ile karakterini de yazılarına yansıtmış. Şiirlerinin konularında çoğunlukla hüzün, ölüm ve yalnızlık işleniyor. Karakterini ve hayata bakış açısını tanıma açısından düz yazilari daha belirgin ozellikler taşıyor. Çoğunluğu eleştirilerden oluşan kitapta her konuda yazmis , makyajdan güneş ve aya, köşedeki dilenciden , resimlere fotoğraflara ve kuşlara kadar... Yazarin düz yazılarında da bir şiirsellik var sanki. Okudugum bölümlerde bir öfke seziliyor geçmişten gelen ve degismeyen düzene karşı, bununla birlikte yeniliklerin de çoğuna karşı gibi. Yazarin belirgin özelliklerinden geceyi sevmesi ve kadınlara karşı olumsuz düşüncelerinide yazılarında okuyoruz. Degisim sevmesine ve istemesine ragmen hiç siyasete atılmamış hayatinda Ahmet Haşim (1885 Bağdat - 1933 Istanbul) modern Türk şiirinin kurucularından sembolizmin en güçlü temsilcisidir. Fransız sembolist şairlerden çok etkilenmiştir. Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmış ve sözden çok ritme önem vermiştir. Böbrek rahatsızlığı nedeniyle gittiği Frankfurt'la ilgili izlenimlerini "Frankfurt Seyahatnamesi" isimli kitabında anlatmıştır. Gezi kitabinda anılarını ve yapmış oldugu psikolojik tahlilleri ve ic dünyasındaki yolculugunu da anlatir Annesinin erken ölümü ise onu karamsar bir yapıya sürüklemiş ve şiirlerinde bunu fazlasıyla belli etmiştir. (Okuma yolculugu)
Bir arkadaşımın kitapla ilgili aldığı notların birkaçını tesadüfen okuyunca, aklıma almıştım. Cumhuriyet Dönemi'ne ait edebi eserleri hem aşina olmadığım, hem de ön yargılı olduğum için pek okumamıştım, ta ki bu kitaba kadar. Dili çok ağır değil. Birkaç yabancı kelime dışında çoğu yabancı olmadığımız kelimeler. Kadınlarla ilgili, aşkla ilgili, günlük yaşama dair düşüncelerini o kadar güzel dile getirmiş ki, bütün cümlelerini not almak istedim. Kesinlikle okunmalı.. (Hatice Nur)
Üniversite yıllarımda beğenerek okuduğum denemelerinin bir arada toplandığı kitap. "Fransız Edebiyatında Montaigne ne ise Türk Edebiyatında Ahmet Haşim'in denemeleri odur." (Mavi)
Kitabın Yazarı Ahmet Haşim Kimdir?
Ahmed Haşim (1884, Bağdat - 4 Haziran 1933, Kadıköy, İstanbul), sembolizmin öncülerinden Türk şair.
Hayatı
Bağdat'ta doğmuştur. Babası mülkiye kaymakamlarından ve Bağdat'ın eski ve bilinen ailelerinden biri olan Alusizadelere mensup Ahmet Hikmet Bey; annesi ise yine Bağdat'ın ileri gelenlerinden Kahyazadeler'in kızı Sara Hanım'dır. Meşhur tefsir alimi Mahmud el Alusi Ahmet Haşim'in babasının dedesidir. Babasının Arabistan vilâyetlerindeki memuriyetleri sebebiyle düzensiz bir ilkokul tahsili gördü. Aynı sebepten dil olarak da sadeceArapçayı öğrendi. Annesinin ölümü üzerine 12 yaşında babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. 1897'de Galatasaray Sultanisi'ne yatılı olarak verildi. 1907'de mezun olunca Reji İdaresine memur olarak girdi. Bir taraftan da Mekteb-i Hukuk'a devam etti. I. Dünya Savaşı'ndaki askerliği (1914 - 1918) sırasında Çanakkale Cephesinde bulundu. Ayrıca Anadolu'nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu. 1924'te Paris'e, 1932'de de hastalığı sebebiyle Frankfurt'a gitti. Çeşitli yerlerde memur olarak çalışan Ahmet Hâşim, daha çok öğretmenlik yaptı. Sanâyi-i Nefise Mektebi'nde (Güzel Sanatlar Akademisi) mitoloji dersleri hocalığı ve Mülkiye Mektebi'ndeki Fransızca öğretmenliği görevlerine ölünceye kadar devam etti.
Hâşim'in sanat ve edebiyata ilgisi Galatasaray Sultanisi'nde başlar. Bilinen ilk manzumesi "Leyâl-i Aşkım" 1901'de "Mecmua-i Edebiyye"de yayınlandı. Bu dönemde Muallim Naci, Abdülhak Hâmid, Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin'in tesiri altında kaldı. Son sınıfta iken Fransız şiirini ve sembolistleri tanıdı. Bundan sonra kendi şahsiyetini gösterdi ve ilk şiirlerini kitaplarına almadı. 1905 - 1908 yılları arasında yazdığı ve Piyâle kitabına aldığı "Şi'r-i Kamer" serisindeki şiirleri hayal zenginliği, iç ahenkteki kuvvet ve büyük telkin kabiliyeti ile dikkat çekti ve beğenildi. 1909'da kurulan Fecr-i Âti'ye girdi. "Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek" prensibinden hareket eden Fecr-i Âti grubunun yayın organı Servet-i Fünûn dergisinde şiirler yayınladı ve Servet-i Fünûn - Edebiyat-ı Cedide - topluluğuna yapılan hücumlara makaleleriyle katıldı. 1911'de yayınlanan Göl Saatleri adlı şiirleriyle haklı bir şöhret kazandı. Fecr-i Ati dağıldıktan sonra siyasi ve edebi akımların dışında kendisine has bir şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi olarak kaldı.
Dış dünya gözlemlerini kendi prizmasından geçirerek anlatır; sonbahar, akşam kızıllığı ve karamsarlık önemli temalardır. Ahmet Haşim fıkraları, denemeleri ve gezi yazılarıyla da önemli bir yazardır. Düz yazılarında dili sade ve oldukça başarılıdır.
Ahmet Haşim Kitapları - Eserleri
- Bize Göre
- Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları
- Gurebahane-i Laklakan
- Bütün Şiirleri
- Frankfurt Seyahatnamesi
- Piyâle
- Göl Saatleri
- Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi
- Piyale - Göl Saatleri
- Bize Göre - Frankfurt Seyahatnamesi
- Gurabahane-i Laklakan - Diğer Yazıları
- Bütün Yazıları (Cep Boy)
- Paris, Frankfurt... Yahut Hiç!
- Bütün Kitapları
- Eserlerinden Seçmeler
- Savrulmada Gül
- Bize Göre ve İkdam'daki Diğer Yazıları
- Frankfurt Seyahatnamesi - Mektuplar - Mülakatlar
- Bir Seyahatin Notları
- Karanlıkta Beyaz Kuşlar
- En Güzel Aşk Şiirleri
- Şairlerin En Garibi Öldü
Ahmet Haşim Alıntıları - Sözleri
- "Bir giryeli ses, belki kadın, belki de erkek Söyler gecenin şi'rine bir aşk, bir âhenk..." (Piyâle)
- "Acılar gece çözülür." (Frankfurt Seyahatnamesi)
- -Desene: Şu çarkları su ile dönen dünya, eski zaman işi bir degirmenden hâlâ farklı değil! (Bize Göre - Frankfurt Seyahatnamesi)
- Sevimli ev... bugün altında aşkı bekliyorum... (Göl Saatleri)
- Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi. (Bütün Yazıları (Cep Boy))
- HAVUZ Akşam yine toplandı derinde... Cânân gülüyor eski yerinde; Cânân ki gündüzleri gelmez, Akşam görünür havz üzerinde, Mehtâb kemer tâze belinde, Üstünde semâ gizli bir örtü, Yıldızlar onun güldür elinde... *** Cânân: Sevgili Havz: Havuz Mehtâb: Ay ışığı Kemer: Kuşak Tâze: Genç, bozulmamış Semâ: Gök (Savrulmada Gül)
- "Zannedilir ki ufuklarımızın ötesi, bambaşka alemlerin eşiğidir." (Bize Göre)
- Sihrin o kadar nâfiz olur fikr ü hayâle, Her şey değişir titreyerek hüsn-i muhâle. (Piyâle)
- Neşeye hâkim değildik, kederi kendimizden uzaklaştıracak hiçbir kuvvetimiz yoktu. (Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları)
- Almanya "profesör" ve "doktor" denilen acayip bir insan cinsinin vatanıdır. (Frankfurt Seyahatnamesi)
- Karanlık, ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir. (Eserlerinden Seçmeler)
- İnsan her şeyden evvel kendi kendisinin esiridir. (Bize Göre ve İkdam'daki Diğer Yazıları)
- Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul'un hemen bütün kadın tabakalarını yayıldı. Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin bildiğimiz kürkünü çevirip sırta geçirmek ve kurt veya goril gibi, iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir. ...Tırnaklarını uzatıp sivrilten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan başka bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek? (Üç Eser: Bize Göre - Gurabahane-i Laklakan - Frankfurt Seyahatnamesi)
- Bu yol, bu yol, bu derin yol ki dâimâ mümted Bu yol uzun ve benim dizlerim eğildi; gözüm Kapandı. Da'vet-i yeldâyla titriyor rûhum; Bırak ve git beni mevt-i leylâle tevdî et. (Eserlerinden Seçmeler)
- ...hakiki kır, sert toprakla sert insanın boğuştuğu âlemdir. (Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları)
- Yüreğimde daima kanayan bir yara halinde kalacak (Bize Göre)
- Rabbim! Her zevki tatmin edecek ve ismi yine "sanat ve edebiyat" olacak olan hacer-i felsefîyi nasıl bulmalı? (Bize Göre ve İkdam'daki Diğer Yazıları)
- En eski edebiyattan en yenisine değin, her dilde, şiirin konusu eş (zevce) değil, sevgilidir (maşuka). Düşler ve benzetmeler hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. Kahramanı eş ve konusu evlilik olan hikayeden daha tatsız ne olabilir ? (Bize Göre)
- Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Üstümde sema kavs-i mutalsam! Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Bütün Şiirleri)
- Hayat ne güzel! Onu sonsuz bir iştiha ile seviyorum. Fakat hissediyorum ki ileride, hakkım olduğu kadar hayattan zevk almama insanlar mani olacak. İnsanlar, tabiatın serbest akışını değiştirmişler, saadet ve felaketi büyük talih ve keder kanunlarının mecralarından ayırmışlar ve köy sularını istedikleri gibi paylaşan mütegallibe tarzında, zevki ve kederi aralarında keyiflerine göre dağıtmışlar. Tatlı hava, renkli ziya, gök, deniz, ağaç, çimen, ateşli kadın bakışı, yakıcı şiir ve sarhoş edici musiki ile benim aramda yarın karanlık bir kaya gibi dikilecek olan insan beni şimdiden ürkütüyor. Ben onu nasıl yumuşatacağım ve kendi lehime çevirebileceğim? (Frankfurt Seyahatnamesi)