Üç Muhammed - Mustafa İslamoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Üç Muhammed kimin eseri? Üç Muhammed kitabının yazarı kimdir? Üç Muhammed konusu ve anafikri nedir? Üç Muhammed kitabı ne anlatıyor? Üç Muhammed kitabının yazarı Mustafa İslamoğlu kimdir? İşte Üç Muhammed kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mustafa İslamoğlu
Yayın Evi: Düşün Yayıncılık
İSBN: 9789755501499
Sayfa Sayısı: 446
Üç Muhammed Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
O kimileri için, arkasından göz yaşı dökülen tatlı bir anı olmuştur. Onlar onun hatırasıyla yaşamayı, kendisiyle yaşamaya tercih ederler. Onlar onun arkasından ağlamayı, onu önlerinde görmeye tercih ederler. Onlar onun sakalını ve hırkasını, misyonundan daha fazla severler. Ondan birefsane gibi söz etmeyi, birlikte yaşanılan bir "dost" olmaya yeğ tutarlar. Daha başka kimileri için ise, o tarihin konusudur. O, bir "iletişim aleti" gibi ilahi mesajı iletmiş ve misyonunu tamamlamıştır. O, bugüne taşınamaz. Biz onunla, tarihi bir değer olarak ilişki kurabiliriz. Kur'an içinse o, hayatın aktif, kurucu ve inşa edici bir öznesidir. Misyonu ölümsüz olandır. Kur'an, onu çağa taşımak için çırpınır. Onun tarihe hapsolmasını önlemek için onunla ilgili tarihsel olayları müminin yüreğine, imanına, ibadetine taşır. Kur'an müminin hayatında onu güncel kılmak için ne gerekiyorsa yapar. Kur'an'ın bak dediği yerden bakanlar ise onu "üretmek" için çaba harcarlar. Kur'an'da onu, onda Kur'an'ı görürler. Onu Kur'an'la, Kur'an'ı onunla tanırlar. Kur'an'a onun aynası, ona Kur'an'ın aynası gibi bakarlar. Çünkü onlar, onun risalet mirasına ihanet etmekten korkarlar.
Üç Muhammed Alıntıları - Sözleri
- İnsanlığın evrensel değişmez değerleri temsil eden İslam, Arap- İslami, türk-islamı gibi adlarla bir ırka, bölgeye, kavme, kabileye, kültüre ve geleneğe indirgenemez.
- Insanın "hayat"ın anlamını "dünya hayatına" indirgemeye olan meyli, insanlığın arketipi Âdem'den beri bilinen bir gerçek. Işte bu nedenledir ki, sınırsız rahmetiyle insana tenezzül buyuran Allah'ın insanla olan diyaloğuna verdiği isimlerden biri de zikir (hatırlatma)'dir. Bu hatırlatma, evvel emirde hakikatin bütününü hatırlatmadır. Indirgemekten kaçın anlamını taşıdığı açıktır.
- Tutku tutuklar; sevgi azad eder.
- "Bugün Ümmet-i Muhammed, kendisinden önceki Nuh, Ad, Semud ve Firavun toplumları gibi bir "melek peygamber" isteme imkanından 'mahrum'dur. Fakat bu mahrumiyetin açığını, kendilerine örnek insan olarak gönderilen bir peygamberi (Nebî'yi) "melekleştirerek" kapatmaya çalışmakta, aslında Kur'an'da geçen vahye sırt dönmüş toplumların suçuna ortak olmaktadır. Melek Elçi Beklentisi;17/90 -95, 25/21,14/9 -10 64/6 vb. ... " Mustafa İslamoğlu / Üç Muhammed (İki Tasavvur Bir Gerçek) - Düşün Yayıncılık
- Muhammed beşerdir fakat sanma ki sıradan beşer gibidir. onun değeri ,değersiz taşlar içinde yakuta bedeldir.
- Günümüzde, ahlak denince ilk akla gelenin cinsel ahlak olması, iş ahlakı, ticaret ahlakı ve siyaset ahlakının tümden ihmal edilip görmezden gelinmesi, neyle ve nasıl açıklanabilir? Kur'an'ın övdüğü ve inşa ettiği Hz. peygamberin muhteşem ahlakı aslında onun en büyük "sünneti" olarak görülmeli değil midir?
- "Tek çare, gül ağacını kurutmamak. Onu çağa taşımak, toprağa taşımak, hayata taşımak. Gülün hasretiyle değil, gülün kendisiyle yaşamak, gül olmak ya da gülün altında toprak olmak..."
- 6 Ay-3 yıl arasında sürdüğü rivayet edilen "fetret-i vahiy" aslında gerçek anlamda bir vahiy kesintisi değil, bir risalet hazırlığı dönemidir. Bu dönemin ardından muddesir suresi ile Hz peygamber'e başla komutu verilmiş ve o da aldığı emri bihakkın yerine getirmek için canla başla yola koyulmuştur.
- Semantik ve hermenôtik, bir göstergenin aslî anlamını bulmamıza yardımcı olan dil bilimleridir.
- Sünnet Kur’an’ın beyanıdır.
- Tutku tutuklar; sevgi azad eder.
- "Tüm peygamberlerin gönderiliş amacı, insanın kendini çevresini, hayatı varlığı ve Allah'ı doğru anlamasını sağlamaktır. O yüzden peygamberler, hep anlamın kaybolduğu, ortalığı yanlış anlamanın kapladığı bir zaman ve zeminde gelmişlerdir. Kendisini, çevresini, hayatı, varlığı ve Allah'ı yanlış anlayan, bunun sonucunda da hayatın anlamını kaybeden insanlığa doğru anlamanın en kalıcı yöntemini bizzat yaşayarak göstermişlerdir. Mustafa İslamoğlu /Üç Muhammed, (İki Tasavvur Bir Gerçek) - Düşün Yayıncılık
- Muhammed beşerdir fakat sanma ki sıradan beşer gibidir. onun değeri ,değersiz taşlar içinde yakuta bedeldir.
- parmak ile ayı gösterirken parmağa değil aya bakarsınız, bıraktığı izleri ararsınız izi ararken göğe değil yere bakarsınız çünkü insanlar izlerini yollarda bırakırlar ve izleri arayanlarda yolculuğunun bilincinde olup yürümeye gönlü olanlardır. tüketmek için değil üretmek için takip edersiniz o izi.
- Sen, kabirdekilere işittirecek değilsin. (( Fatır 22 ))
Üç Muhammed İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Öncelikle kitaba başlamadan, yazar hakkında bir takım olumsuz eleştiriler vardı; yok bilmem hadis inkarcısı vs. Kötü ithamlar vardı. Ben de merak ettim acaba öyle mi? Yazarın birkaç videosunu izledim, dedim ki insanlar gerçekten yazarı anlamamis ,ne demek istediğini cozememis ama yine de tatmin olmadım. Sonra baktım Mustafa İslamoğlu hocanın çok meşhur bir kitabı var: 3 Muhammed. Kitabın ismi başlangıçta insanı ürkütüyor, nasıl olur? 3 tane Muhammed'ten kastı ne olabilir, nasıl böyle bir başlığı seçmiş olabilir? Kitaba başladığımda başlangıçtaki düşüncelerimin beni yaniltigina çok sevindim. Gerçekten o kadar güzel ve anlamlı bir başlık ki . yazarın Burada 3 muhammed'ten kastı 1. İndirgemeci Muhammed tasavvuru 2. Yükseltmeci Muhammed tasavvuru 3. Kur'ana göre muhammed tasavvuru . İlk iki Muhammed tasavvuru " anlama problemidir" 3. Tasavvur ise uymamız gereken ve olması gereken bir tasavvur. Burada fazla ayrıntıya girmek istemem, kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. Hz. Peygamberimizi anlamanın ve onun izinden gidecek bir kul olmanın gerekliliğini en iyi anlatan eser. (İbrahim aydın)
Üç Muhammed, iki tasavvur bir gerçek Muhammed. Kitabın ismi ilk başlarda dikkat çekiyor, belki de rahatsız ediyor. Nedir bu Üç Muhammed, üç tane Muhammed mi var? Kaynaklara ve tarihe bakılınca, biraz da düşününce karşımıza üç tane Muhammed çıkıyor. Birisi aşırı yüceltilen, arkasından ağlanılan, sakalından, saç telinden hatta hırkasından bereket, medet beklenen, sakal ve saç telinin olduğu cam fanusu öpülüp göze, yanaklara ve dudaklara sürülen (maalesef pis bir de eylemdir) o parçaların önünde salavatlar getirip bazen tavaflar edilen, yürüdüğünde iz bırakmayan, teri toprağa damladığında topraktan anında gül çıkan, biz ümmetin ona karşı "insan – insan" ilişkisi olması gerekirken aşırı yüceltme sonucu "insan – aşkın" ilişkisi olan, dünya, evren yaratılmamışken O’nun nuru yaratılmış, insan topraktan yaratılırken melek nurdan yaratıldığına göre akıllara insan mı melek mi sorusunu getiren, hâşâ Allah'ın bile ona aşık olduğu ve habibim (sevgilim) dediği, bir yandan açlık çekerken diğer taraftan bir tabak yemeği koca bir orduya yetiren, bir damla sudan çölde susamış askerlerin susuzluğunu gideren, Kur’an kendisine mucize verilmedi derken siyerlerde daha doğar doğmaz ayı parmak ucunda top gibi gezdiren, ayı ikiye bölen, bölünen ay da küçük bir parçaymış gibi bölündükten sonra bir kişinin bahçesine düşen, camilerde Allah’ın anılması gerekirken, Allah’tan şefaat ve af dilenmesi gerekirken maalesef hiç istemediği şekilde aşırı yüceltilip kendisinden af ve şefaat dilenen Muhammed, çok sevilen, aşırı yüceltilen artık aşık olunan Muhammed. Bir başka Muhammed de sadece postacı gibi görünen, hiçbir şekilde bir sözünün, bir hareketinin dini bir kaynak olarak görülmediği, bir aktarım kablosu gibi tüm vahyi iletip aktardıktan sonra biz Müslümanların hayatından usulce geri çekilen, artık sadece ve sadece tarihte kalan bir kişi olan bir peygamber. Misyonu yaşamı ile hatta yaşamından sadece 23 yılı ile sınırlı kalmış, sadece o zamanda sözü olan, misyonu, yaşanması, örnek alınması söz konusu olmayan bir Muhammed. Aşırı yüceltenler peygamberlerini, Hz. İsa’yı yücelttikleri gibi, yarı ilah gibi insan üstü bir varlık haline getirmişken, ikinciler ise peygamberlerine sıradan bir insanmış gibi sadece ufak bir görevli muamelesi yapanlardır. Üçüncüsü ve gerçek olan Muhammed de Kur’an’da yazan, bizlerin örnek alması gereken çünkü melek değil insan olan hatta Kur’an’da yazdığı gibi arkadaşımız olan, insanları kendi şefkati, iyiliği, kişiliği ve Kur’an ahlakı ile donatan, bunlarla örnek olan Hz. Muhammed (sav). İnsan üstü peygamber olmayan üstün insan olan peygamber, sakal ve kıl bırakmayan ümmetine akıl bırakan peygamber. İslamoğlu farklı birçok eseri, kaynağı inceleyerek çalışmasında kullanarak ve bunları da belirterek kaynaksız hiç bir adet bilgi bırakmamış kitapta. Zaman zaman dili ağır gibi geliyor kitabın, bu tarz konulara ilk girenler için bilinmedik ve hiç duyulmadık kavramlar var ama yazar bazılarını açıklasa da açıklanmadıkları da kalmış maalesef. Güzel, sağlam delillere dayanan başarılı bir çalışma. (mithrandir21 / Uğur)
LÂNET ÜSTÜ NEFRET Bayramın ilk günü "Çerçeve”nin yerinde ve bir çerçeve içinde, vasıflarını daha evvel kaydetmiş bulunduğum “Milliyet” gazetesinin, mahkeme kanalıyle gelmiş, tekzip veya tavzih soyundan bir yazısını okudum. Bu yazıyı tepeye oturtan gazetem mazur olduğu bir fiili yerine getirirken, baş tarafına, onun kanun bakımından mecburîliğini belirtici hiçbir kayıt kondurmamış, böylece, bilmeyenler için, öz muharririne rağmen, malûm gazeteye söz vermişçesine yersiz bir anlayışa imkân açmıştı. Her şeyden evvel gazetemin bu hatâsını kaydedip bahse gireyim: Allah Resûlünün mukaddes hâs ismiyle “cüce” sıfatını birleştiren mahut reklâm, aslında, herhangi bir Türk köyünde bu türlü anılan herhangi bir adama aitmiş, onun hikâyesinden ibaretmiş ve kendi son (!) tâbirleriyle “Hazret-i M......d’le alakalı değilmiş. Onun için, gazetenin ilân prensiplerine uygun olarak yayınlanmış ve yine onun için, asıl lânet, işin aslını incelemeden iddia ve ithama kalkışan yazara (Necip Fazıl) yöneltilmeliymiş... Eğer kitabın sahibinde ve reklâmcısında, kasıtlarının bu olduğu ve herkesin görüşünde serbest bulunduğu tavrını takınacak kadar bir haysiyet kırıntısı mevcut olsaydı, lânetimize devam eder, elimizden geldiği kadar onları fikirde tepelemeye çalışır ve daha ilerisini düşünmeyebilirdik. Fakat bu adamlar, kasıtlarına bir de esfel bir tevil yolu aramak ve zift ocağı ruhlarının kapağını kapayıvererek ağızlariyle kalbleririn arasını nâmütenahi açmak suretiyle, küfürden beter olan münafıklığı tercih etmiş bulunduklarına göre, kalblerini, artık lânet değil, lânet üstü nefretten başka bir duygu ifade edemez. Sanki biz böyle bir tevil geleceğini bilmiyor muyduk? Mahsus, sırf ahmak balıkların hemen yakalanıvereceği bir olta yemi diye bu ihtimalî noktayı öne sürüp peşinen karşılamadık; ve bir taktik icabı olarak, kâinatın Efendisine hakareti, hiçbir tevil ihtimaline yer vermezcesine kesin bir vâkıa kabul ettik. Şunun için ki: Mutlak “Bir'in, yâni Allahın, insanlık ehramında son zirve noktası halinde eşsiz ve benzersiz olarak yarattığı Sevgilisi, kimseyle eşitlik, benzerlik ve umumîlik kabul etmez bu vasfını, hâs ismi olan “M.......d” adında belirtir. Öbür isimleri, “Mustafa”, “Ahmed” vesaire, sifat isimleri mesabesindedir ve ilk isimle asla bir değildir. Bu bakımdan şurada veya burada, “Namussuz Mustafa”, “Kaatil Ahmed”ler bulunabilir ve bunlar kendi kendilerinden ibaret kalır. Ammâ ki, bütün insanlar ve Peygamberler arasında, birlik, teklik, eşsizlik, benzersizlik ve hususîliğin ifadecisi, kul ve resûl çapında mutlak “bir”in göstericisi olan "M.......d" hâs ismi, bu ismi aynen taşıyan Arap ülkelerinde bile mücerret bir anlatışla, kötü bir sıfata bağlanamaz. Kaldı ki, Türkiye'de sırf aziz ve mübârek Türk milletine mahsus bir saygı inceliği olarak bu ad peçelenmiş, değiştirilmiş ve onu taşıyan şahıslarda “Mehmed" olmuştur. Türk nüfus kayıtlarında, asırlarca geriye gitmek şartıyle, “M........d” diye okunan tek fert mevcut değildir. Öyleyse nasıl olur da, herhangi bir köyün tipik bir ferdine “Bekri Mustafa” tarzında -bin kere hâşâ- cüce “M......d” ismi verilebilir? Böyle bir iddiadaki şenaat, kasıttaki şenaati bir kat daha arttırır. Muhalfarz, böyle bir isim verilmiş olsa, kitabın yazarı ve reklâmcısı, saydığımız hususiyetler karşısında bunun çekileceği ve korkunç bir iltibasa yol açılacağı üzerinde nasıl kaysiya düşmez? Evet, ancak lânet üstü nefrete lâyık bir münafık olursa bu kaygıya düşmez!... Biz, yeltenecekleri teviller arasında, aynı ismi taşıyanlar bulunması bakımından, hattâ Arap illerindeki bir tipin bile öne sürülebileceğini düşünmüştük de, oradaki ismi bu şekilde Türkiye'de kullanmanın yine küfürden başka bir şey olamayacağı ve böyle bir tevilin de sökmeyeceği hükmüne varmıştık. Aldığımız bir kulis haberine göre, malûm gazete; “niçin kitabı yazana çatılmıyor da reklâmını basana hücum ediliyor?" diye de hayrete düşmüş... Ne ahmak hayret!... Ayol; kendi dar ve âdi muhitinde işi gücü küfürden ibaret bir sefile mi çatılır, yoksa bu sefili omuzlarına çıkarıp cemiyete ilân eden sözüm ona büyük müessese ve sorumlu iş sahiplerine mi? İmanlı Türk hâkimleri, halkı ve gençliği önünde bizi hesaba çekeceğini bildiren malûm ve merkum gazeteye bu müjdesinden ötürü en hararetli şükranlarımızı takdim eder ve o mutlu günü dört gözle bekleriz. Yeni İstanbul Gazetesi 6 Şubat 1965 yazar/necip-fazil-kisakurek / kitap/hucum-ve-polemik--40950 (zaimoğlu mehmet)
Kitabın Yazarı Mustafa İslamoğlu Kimdir?
Mustafa İslamoğlu, (d. 28 Ekim 1960, Develi, Kayseri) Türk ilâhiyatçı, şâir. Edebiyat, İslam hukuku, İslam tarihi, tefsir gibi alanlarda çalışmalar yapmış, çeşitli eserler vermiştir.
Yaşamı
Mustafa İslamoğlu, 28 Ekim 1960 senesinde Kayseri'nin bir ilçesi olan Develi'de dünyaya geldi. İlk ve orta eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Kendisi ilk hocasının babası olduğunu, ilk Arapça ve temel İslami ilimlerini ondan aldığını söyler. Yüksek öğrenimine, ilk önce Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü'nde başlamış, akâbinde İlâhiyat Fakültesi'nde, daha sonra da Kahire'de, El-Ezher Üniversitesi'nde İslam Hukuku Fakültesi'nde sürdürmüştür.
Yazı hayatına edebiyatla başlamış, ilk makalelerini 1980'de Milli Gazete'de, daha sonra 1982-83 yılları arasında Yeni Devir gazetesinde yayınlamıştır. Edebi ürünlerini ise Mavera, Aylık Dergi ve Dergâh gibi yayın organlarında yayımlamış ve üniversiteler arası şiir yarışması birincilik ve ikincilik ödülleri almıştır.
Mustafa İslamoğlu'nun şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, 1987 yılında Aylık Dergi Yayınları tarafından yayınlandı. 1989 yılında ise İslami hareket önderleriyle yaptığı söyleşiler Öncülerle Konuşmalar adı altında kitaplaştırıldı.
Kahire'de eğitim için bulunduğu yıllarda bir yandan İslami araştırmalarda bulunmuş, bir yandan da dersler vermiştir. Burada, 1990 yılında İmamlar ve Sultanlar adlı İslam tarihinin ilk 150 yılını ele alan eleştirel tarih niteliğindeki ve kendisinin ilk araştırma ürünü olan eserini vermiştir. Aynı yıl, Yürek Devleti adıyla İslami Hareket Eleştirisi'ni de içinde barındıran ilk denemesini kaleme aldı ve aynı dönem Mısırlı yazar Safinaz Kazım'ın fi Mez'eleti's-Sufur vel Hicab adlı eserini, Kadının Özgürlüğü adıyla tercüme ederek ilk çevirisini de yayımlamış oldu. İlk cildini Kahire'de diğer ciltlerini Türkiye'de kaleme aldığı Anadolu İslami Hareketleri (şimdiki adıyla:İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi) serisini 1991-93 yılları arasında peşi peşine yayımlamıştır. Bu serinin ilk cildini Hasan Ali el-Beyyumi ile birlikte Arapça'ya çevirmiştir.
1993'de İman adlı eserini ve 1994 yılında geniş kapsamlı bir eleştiri niteliğindeki araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü adlı eserini verdi. Seminer notlarından oluşan Tavsiyeler I ve Tavsiyeler II de bu tarihlerde yayınlandı(1995-1998).
Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirlerini Yasin adlı kitabında 1991 yılında toplamış, 1996 yılında ise tüm şiirlerini Divan adlı eserinde bir araya getirmiştir. Kahire'de verdiği tefsir derslerini bir konulu tefsir örneği olan Adayış Risalesi başlığı altında kitaplaştırmıştır.
1992 yılının Ekim ayından beri başlattığı tefsir dersleri, 15 yıldır devam etmekte ve bu dersler adlı siteden canlı olarak izlenebilmektedir.Tefsir Dersi Yine 1998'de başlayan Tefsiru-l-Kur'an Te'vilu'l-furkan adlı görüntülü ve sesli tefsir projesinde bugüne kadar 170'den fazla ders yayımlamıştır. Proje, Kur'an'ın tamamının görüntülü olarak tefsirini hedeflemiş ve 2008 yılında tamamlanmıştır.
Görüntülü tefsir ile birlikte başlayan Gerekçeli Meal adı verilen Kuran'ın Türkçe tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle eş zamanlı olarak yürütülmüş ve aynı tarihte tamamlanmıştır.
Mustafa İslamoğlu, kimilerinde halen yazmaya devam ettiği Anadolu'da Vakit, Selam, Ribat, Yeni Şafak, Meydan, Aylık Dergi, Özgün Duruş gibi gazete ve dergilerde yayınlanan makaleleriniMakalat, Şafak Yazıları, Dağarcık, Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin Işığında isimleriyle kitaplaştırmıştır. Ayrıca kendisiyle yapılan söyleşiler, Söyleşiler I ve Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla yayımlandı.
Mustafa İslamoğlu, bir gazetede yazdığı makale nedeniyle 1 yıl ve Ankara'da kapalı bir forumda sunduğu Kürt Sorununa Islami Çözüm başlıklı tebliğinden dolayı 1,5 yıl olmak üzere toplam 2,5 yıllık Gölcük Cezaevi'nde başlayan mahkumiyetini, Ankara Yarıaçık Cezaevi'nde tamamlamıştır. Cezaevinde çok zor şartlar altında Macar Oryantalist Ignaz Goldziher'in De Richtungen der İslamichen Koranauslegung adlı eserini, Arapça tercümesinden Türkçeye çevirdi. 1997 yılında Human Rights Watch Helmann-Hammet 1997 ödülünü aldı.
Yazarın bunlardan başka II. Uluslararası Fetih Sempozyumu'nda sunduğu tebliğ, 1997 yılında Yürek Fethi adıyla kitaplaştı. Mekke'de kaleme aldığı Hac Risalesi 1998'de yayımlandı. Aralık 2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses getiren eseri Üç Muhammed'i yayımladı. Amerika/Atlanta'da verdiği seminerler, 2001'de Hayatın Yeniden İnşası İçin adıyla yayımlandı.Bunu 2000 yılında yayımladığı Ne Yapmalı-Nasıl Yapmalı-Kiminle Yapmalı adlı eseri takip etti. Yazar, 1983 yılında kaleme aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını 2002'de yayımladı. Allah: Tanımak-Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış son kitabıdır. Yazar, İslami İlimler Akademisi'nde tefsir usulü dersleri vermekte ve Anadolu'da Vakit gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü eseri bulunmaktadır.
Yazar, evli ve beş çocuk babasıdır.
Mustafa İslamoğlu Kitapları - Eserleri
- Yürek Devleti
- Üç Muhammed
- Pasif İyiden Aktif İyiye
- Adayış Risalesi
- Yürek Fethi
- İmamlar ve Sultanlar
- Yahudileşme Temayülü
- Tavsiyeler - 1
- İslam Nedir?
- Alemlerin Rabbi Allah (cc) -bilmek -tanımak -anlamak
- Yaratılış ve Evrim
- Hasan El-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi
- Nüzul Sırasına Göre Hayat Kitabı Kur’an
- Kur'an Surelerinin Kimliği
- Efendim(s.a.v)
- İman
- Tavsiyeler - 2
- Hayatın Yeniden İnşası İçin Ne Yapmalı Nasıl Yapmalı Kiminle Yapmalı 2
- Hac Risalesi
- Hayatın Yeniden İnşası İçin 1
- İman Bilinci
- Kur'an'ı Anlama Yöntemi
- Divan
- Esma-i Hüsna 1. Cilt
- Özlü Sözler
- Tesettür Yazıları
- Ahlak Yazıları
- Kalemle Öğreten Adına
- Ayetlerin Işığında
- Sözün Gücü mü? Gücün Sözü mü?
- İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi I-II
- İslami Diriliş Hareketleri
- Hayatı İnşa Eden Kur'an Kavramları
- Ramazan Yazıları
- Kelimeler
- Esma-i Hüsna 2. Cilt
- Berceste Ayetler
- Kur'an Peygamberi Hz. Muhammed
- Yokluğunda Düşülmüş Notlar
- Eğitim Yazıları
- Dağarcık
- Bahtımca
- 99 Esma Dua
- Yerliler ve Yersizler
- Yaşayan Yazılar
- Hac ve Umre Yazıları
- Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi
- Savaş Kesmeyen Sözler
- Esma-i Hüsna 3. Cilt
- Şafak Yazıları
- İman Yazıları
- Şahsiyet Yazıları
- Kur'an Yazıları
- Din Yazıları
- Ümmet Yazıları
- Siyaset Yazıları
- Seyrânî
- Fıkıh ve İbadet Yazıları
- Peygamber Yazıları
- Kurban ve Bayram Yazıları
- Vahdet Yazıları
- Serdengeçtiler Hareketi ( 1730 ) Bir Halk Kıyamının Anatomisi
- Hutbeler
- Seyahat Yazıları
- Kur'anî Hayat Yazıları
- Makalat
- Medeniyet Yazıları
- Tenkit Yazıları
- İman Risalesi
- Kur'an'a Göre Esmaul Hüsna
- Toplumu İnşa Eden Kur'an Kavramları
- Kur’an’a Göre Esmai Hüsna
- Söyleşiler 1
- Anadolu Halk İsyanları (1919-1921)
- Tarih Yazıları
- Heyelan
- Ya-Sin
- Öncülerle Konuşmalar
Mustafa İslamoğlu Alıntıları - Sözleri
- Eyvah fukaranın beli büküldü Medet ticaretin gücüne kaldık İyiler alemden göçtü çekildi Bizler zamanenin piçine kaldık Rüşvet ile yarar hakim hücceti Hüccet ile alır kadı rüşveti Halk bilmez oldu sözü sohbeti Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık Zaman gelip insanoğlu azacak İngiliz okuyup frenk yazacak Evlat babasına mezar kazacak İnanın insanın acına kaldık Sene bin iki yüz altmış beş tamam Okunur ezanlar boş bekler imam Seyrani bu nutkun sonu vesselam İnanın dünyanın ucuna kaldık Seyrani bu işin sonu n'olacak Haklılar haksızdan hakkın alacak Herkes ettiğin er geç bulacak Darılman zalimin hıncına kaldık (Seyrânî)
- Din sadece sıralarda öğrenilen, kitaplarda okunan soyut ve teorik bir şey değil ki. Din özü itibariyle pratiktir, hayata mütealliktir. Hayata müteallik olmayan dinin yeri müzelerdir. (Eğitim Yazıları)
- Tamamını bulamadığımız için kitaba alamadığımız bir şiirinde "Mini mini yavrular üzerimde gezecek" der. İlginç bir tevafuktur ki ,mezarının üzerine okul binası yapıldığı için Seyrani uzun yıllar mezarsız kalmıştır. (Seyrânî)
- Nemrud'un ateşe attığı İbrahim değil imandı. Fakat Nemrud ne bilecekti îmanın yanmayacağını... (İman)
- "Adamak, sahip olduğunun bilincinde olmaktır." (Adayış Risalesi)
- Altı ay- üç yıl arasında sürdüğü rivayet edilen “fetret-i vahiy” aslında gerçek anlamda bir vahiy kesintisi değil, bir risalet hazırlığı dönemidir. (Kur'an Peygamberi Hz. Muhammed)
- Fakat fitne nerede? Havada fitne olmaz. Güneşin ışığında, bilginin aydınlığında fitne olmaz. Olsa olsa fitne erkeklerin gözlerinde, kalplerinde, yahut fillerinde bulunur. Ille de tedbir almak gerekiyorsa, erkeklerin gözlerine nikâb, kalplerine âdâb, dillerine ceza lâzım gelir. Musa Carullah (Tesettür Yazıları)
- Allah'ın kulunu anmasının şartı, kulun Allah'ı anmasıdır. (Kur'an'a Göre Esmaul Hüsna)
- Şuursuz Taklit, adamın boynuna geçmiş bir yular gibidir. Onu insan olmaktan çıkarır. İradesini, aklını, fikrini, duygu ve düşüncesini iptal eder. Kişiliksizleştirir, şahsiyetini yok eder. Taklidin bu türü ''içgüdüsel''dir, insanı insanlıktan çıkarıp, hayvanlaştırır. Şuursuz taklit insanın boynuna geçmiş bir ''yular'' gibidir. (Yahudileşme Temayülü)
- “Hanne iyi bilmekteydi gerçek hürriyetin Allah’a tam teslimiyet olduğunu. Kendisinden sonra gelen insanlara gerçek hürriyeti öğretmek için; önce tüm nefsâni, şeytani, bireysel, toplumsal geleneksel kayıt ve zincirlerini kırıp Allah’a teslim olarak hürleşti. Sonra da evladını O’nun terbiyesine, koruyuculuğuna vererek hürleştirdi. O biliyordu ki Allah’tan gayrıya kulluk edenler hür olamazlar. Hür olanlar ise sadece Allah’a kul olurlar.” (Adayış Risalesi)
- Mekke hüzünlenirse, İstanbul ağlar: Siz duymuyor musunuz hıçkırık seslerini? (Savaş Kesmeyen Sözler)
- Tevhîdin inşası, şirkin imhası ile mümkündür. La süpürgesi ile kalbi şirkten temizlemeden, tevhîd sultanı kalbe konuk olmaz. (Kur'an'a Göre Esmaul Hüsna)
- Rey düşmanlığı kötü bir reydir. Bunun akletmeyi ve tedebbürü emreden bir vahyin tebliğcisi olan bir Nebi'nin ağzından yapılması daha da kötüdür. Kötü olan bir şey daha vardır: O da, Kur'an'ın söylemediğini ona söyletmektir. Bunun reyle bir alakası yoktur. Bu olsa olsa kişinin ilahi vahiy yerine heva ve arzusuna uymasıdır. (Kur'an'ı Anlama Yöntemi)
- Saadet-zedelerin morga çevirdiği bir dünyada Bana alevlerden kostümlerle dans etmek düşüyor. (Divan)
- Ümmet, geçmişte yetimlerden âlimler, fatihler, arifler çıkarmış. Peki, biz şimdilerde ne çıkarıyoruz? Tinerciler, köprü altı çocukları, uyuşturucu müptelaları, kapkaççılar, suç makineleri ... Dahası organ mafyasına hammadde beyaz kadın ticaretine sermaye, seks köleliğine katkı. Bu, vebal olarak bize yeter !!! (Kalemle Öğreten Adına)
- "Şapka giymemek için, nesi varsa satıp savarak Suriye'ye hicret edenler oldu... Feci ... Köylü şapkayı hala giymediler. Sinop'ta, şehre bir saatlik köyde bile, adi bezden üç-dört şapka yapmışlar, şehre gelen giyiyor. Dönüşünde misafir odasına asıp fesini ve sarığını başına geçiriyordu." (İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi I-II)
- Bir yanda Rasulullah'a iftira olduğunu bile bile önce uydurulup ardından "din budur" diye sarılınan nakli hurafeler, ötede selim bir kalbin (aklın) ürünü olmayan ve birbirini nakzeden aklî hurafeler. (İmamlar ve Sultanlar)
- “Biz ona benzemekle değil, onu örnek edinmekle emrolunduk.” Gazzalî, Hz. Peygamber’e benzemenin ona saygı göstermekle bir alakası olmadığını ifade etmiş, bir hükümdara saygı göstermenin onun oturup kalktığı gibi oturup kalkmak değil, onun buyruk ve ilkelerine uymak olduğunu söylemiştir. (Kur'an Peygamberi Hz. Muhammed)
- - cemre Gün gelir şairlerin de dili tutulur sözler seçilir sözlerden gerisi unutulur Kitab'ı eline alır bir şair şiirinden utanır zamanın keskin gözleri vardır ölümsüz olanı iyi tanır o dem başaklar kelleye kavuşur kelleler başaklanır kitaba, silaha ve tesbihe üleştirilen insan üç boyutlu bir sıratta buluşur Göz kayar, gönül kayar ve can kayar insan aldandığı kadar insandır böyle bulunur ince ve keskin yollu yâr geçitler servisten. bu bir heyelândir Gün gelir şairlerin de dili tutulur sözler seçilir sözlerden gerisi unutulur 1987 (Heyelan)
- Biliyorlar, 'rabb' bir, 'ilâh' bir olursa imtiyazları ellerinden alınır. Çırpınışları hep bu yüzden. (İmamlar ve Sultanlar)
Editör: Nasrettin Güneş