Uçurum İnsanları - Jack London Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Uçurum İnsanları kimin eseri? Uçurum İnsanları kitabının yazarı kimdir? Uçurum İnsanları konusu ve anafikri nedir? Uçurum İnsanları kitabı ne anlatıyor? Uçurum İnsanları kitabının yazarı Jack London kimdir? İşte Uçurum İnsanları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Jack London
Çevirmen: Osman Çakmakçı
Orijinal Adı: The People of the Abyss
Yayın Evi: Alfa Yayınevi
İSBN: 9786051711775
Sayfa Sayısı: 272
Uçurum İnsanları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Londra’nın fakir mahallerinde yaşayan, her türlü haktan yoksun ezilen bir halkın romanı Uçurum İnsanları.
1902 yazında İngiltere’ye ilk seyahatini yapan London, kılık değiştirerek Londra’nın Doğu Yakası’nda iki ay yaşadı. Karınlarının doymasından başka bir şey istemeyen alt sınıftan insanların arasına karıştı, onlarla birlikte yaşayarak, gözlemlerini edebi bir dille aktardı. Toplumsal adaletsizliği tüm yalınlığıyla gözler önüne seren Uçurum İnsanları önemli bir klasik eser olma özelliğini hâlâ koruyor.
“Benim başka hiçbir kitabım genç kalbimi yoksulluğun böylesi kadar burkmadı.”
Uçurum İnsanları Alıntıları - Sözleri
- "Ve bu dünyanın kuralıdır; eğer bir insan diğerini beslerse, o onun efendisi olur."
- İnsanoğlu her zaman hayattan, istediğinin daha azını alır.
- "Yabani topraklarda, çöllerde, mağaralarda ve inlerde yaşamak, makineye esir olup bir Uçurum'un dibinde yaşamaktan çok daha iyidir."
- "Doğu Yakasının tek, ama sadece tek bir güzel manzarası vardır; bu da laternacı sokaktan geçerken dans eden çocuklardır."
- Ve kalbi kırık insanlar yaşayamazlar.
- "Ama biz tüm umutsuzluğa karşılık hala umutlanıyorduk."
- “Bir Asker” dış görünüşü ile yurdunu korumak isteyen kahraman ve yurtsever bir kişi olarak görünse bile, aslında, yoksulluk yüzünden, düzenli yemek içmek ve barınmak için kendisini savaş gücüne yem yapmış zavallı bir talihsizden başka bir şey değildir.
- Merak ediyorum, acaba Tanrı onları işitiyor mu?
- "Bu debdebenin, gösterişin, gösterinin ve anlamsız aptallığın, yıldızların sırrını çözen, doğaya hakim olan akıllı ve makul insanların bir eseri olduğuna inanmaktansa hayal aleminden geldiğine inanmayı tercih ediyorum."
- Hayatımın giysilerimle doğru orantılı olarak ucuzlaşması fikri şimşek gibi üzerime düştü.
- Açıkça maddeci olan ve ruh üzerine değil de mülkiyet üzerine temellenen bir uygarlıkta, mülkiyetin ruh karşısında yüceltilmesi kaçınılmazdır. Bu gibi toplumsal düzenlerde mülkiyete karşı işlenen suçlar insana karşı işlenen suçlardan çok daha ciddiyetle dikkate alınacaktır. Bir insanın karısını pestilini çıkarıncaya kadar dövmesi ve birkaç kaburgasını kırması bir insanın yatacak yere verecek parası olmadığı için çıplak yıldızların altında uyumasıyla kıyaslayınca önemsiz bir suçtur. Zengin bir demiryolu şirketinin vagonlarından birkaç armut çalan bir delikanlı toplum için, yetmişini geçmiş bir yaşlıyı ortada hiçbir neden yokken döven genç bir vahşiden çok daha büyük bir tehdittir. Çalıştığını söyleyerek bir oda kiralayan bir genç kız öylesine büyük bir suç işlemiştir ki, şiddetle cezalandırılmazsa, o ve onun gibilerinin mülkiyet düzenini ayaklar altına alabileceği düşünülür. Aynı kız Piccadilly’de ya da sahilde gece yarısından sonra aylaklık edip kendini satsa, polis ona karışmayacaktır ve kız kazandığı parayla kalacak yerin parasını ödeyebilecektir.
- İnsan artık kendi içgüdülerini eski doğal bağlılıkla izlemiyor. Muhakeme yapabilen bir yaratık haline geldi. Hayat büyük zevk ya da acı vaat ederken entelektüel olarak yaşama sarılabilir ya da onu reddedebilir.
- Kötü olan iyi olanı bozar, her şey birlikte iltihaplanır.
- “Akıllı olduğu halde yenilgi içinde ölen bir adam, işte ben buna trajedi diyorum.”
- °• İnsan her zaman hayattan talep ettiğinin daha azını alır .
Uçurum İnsanları İncelemesi - Şahsi Yorumlar
BİR LOKMA, BİR HIRKADAN ÇOK DAHA FAZLASI: Sene 1902. Jack London Londra’nın doğu yakasının sefalet içinde yaşayan insanlarını gözlemlemek ve dünyanın geri kalanına aktarmak için yola çıkar. Her dört kişiden birinin devletin hayır kurumlarında aç biilaç öldüğü, her 1000 kişiden 939’unun sefalet içinde hayata veda ettiği, 8 milyon kişinin açlık sınırında çırpındığı o “büyük imparatorlukta” aynı onlar gibi sefil bir kılıkta, sefil şartlar altında günler geçirir. Sonra da, her satırında insanı insan olduğuna utandıran bu eseri yazar. İlk sayfalar beni, kilo alırım korkusuyla “Ama ben börek yiyemem ki!” dediğim bir öğrencilik anısına götürdü. Birazcık harçlık için inşaatta çalıştıklarını, para karşılığı cenaze taşıdıklarını sonradan öğrendiğim birkaç arkadaşımın, yüzüme niye öyle tuhaf tuhaf baktıklarını sonradan anladığım o olayı hatırladıkça bugün bile utanırım. Kitabı okurken on defa daha utandım. Zaman zaman sahip olduğunuz “şey”lerden utandığınız olur mu hiç? Barındığınız evden, yediğiniz yemekten, soğuk havada sıcacık tutan giysilerinizden... Ben bunu sık sık hissederdim. Bu kitabı okurken hislerim kat be kat arttı. Dünyadaki eşitsizlik on defa daha ökemi kabarttı. Sosyal ve ekonomik açıdan kendi kaderine terk edilmiş, sokaklarda rastlayınca gözlerine bakmadan geçtiğimiz, yoklarmış gibi davrandığımız nice insan, okuduğum her satırda gelip yakama yapıştı. Ve bu durumun hayatın bir gerçeği oluşu, normalleşmesi, her bir insanı dehşete düşürmemesi bir kez daha kanımı dondurdu. Hayır! Bu normal değil! Tek göz odada bir ailenin yaşaması normal değil. Herkesin o odada yatıp, o odada kalkması, tuvalete gitmesi, çoluk çocuk, anne baba, hepsinin aynı odada tek bir yatakta uyuması, hatta yatağa sığmayanların yerde kıvrılıp yatması normal değil. O daracık odanın gece boyunca ağırlaşmış havasında uyanıp, kahvaltı diye ağıza konulmayacak şeyler yemek, orada çamaşır yıkayıp orada kurutmak, her sofradan doymadan kalkmak normal değil! Daha kötüsü, bu tek göz evi bile bulamamak, yağmurda, çamurda, soğukta sokaklarda sabahlamak, kaldırımlardaki çöplerle beslenmeye çalışmak, hatta sokaklardan bile kovulmak normal değil! Erk sahibi olanlar ve onların bir avuç ortaklarının, sömürüp hakkını yediği insanları sokaklarda dahi görmeye tahammül edememesi normal değil. Toplumun çoğunluğunun henüz beş yaşına gelmeden ölmesi, hele hele ölen çocukların cenazesini kaldıracak parayı bulana kadar cesedi o tek odada muhafaza etmek zorunda kalması normal değil! Gündüz yatakta bekletilen cenazeyi, akşam olunca yatağı kullanabilmek için masaya kaldırmak normal değil! Kadın, erkek, çocuk, hepsinin birden aç ve sefil bir halde, sağlık koşullarından yoksun deliklere tıkılmasının getirdiği ahlakî çöküntü normal değil! Bunlar insanlık ayıbıdır, insanlık suçudur! Bu koşullarda insanca yaşamak hayaldir, namusluca çalışmak hayaldir, umutlarınızın olması hayaldir. Sonuç, açlıkla ve soğukla boğuşurken şartların dayattığı alçalmışlığa uyum sağlamak, intihar etmek ya da vahşi hayvanlar gibi ölmektir. Bunlar normal olarak görülemez; bunlar insanlık suçudur! Ey inananlar, inanmayanlar, her pazar kiliseye gidenler, her cuma camiye gidenler, elde ettiği kazancı bölüşmekten kaçanlar, eşitlikten dem vuranlar, hak yemeyi hak sayanlar, kaynakları bölüşmek istemeyenler, bir babanın çocuklarının açlığına tanıklık etmesine aldırmayanlar, insanı üç kuruşa çalıştırırken milyonlar kazanıp yine de gözü doymayanlar... Hepiniz bu suça ortaksınız. Yüz yıl da geçse, beş yüz yıl da geçse aynısınız! İnsan yaşamı bu denli tekinsiz, bu denli sefil yaşanmayacak kadar değerli. Yardımseverlik iyi de, asıl hedef insanı yardıma muhtaç hâle getirmemek; değil mi? (Neşe)
Jack London: 1900’lerden 2021’lere seslenen bir şaheser! Okuyun! Defalarce Okuyun ve eğer vicdanınız, aklınız, tahammülünüz sağlamsa. Aslında biz bu coğrafyada pek yabancı sayılmayız yaşananlara, okuduklarımla şu yüzyılda şahit olduklarım, ne acı ki çok benzer. Uygarlık mı? Yönetim şekli mi? Zenginlerin doyumsuzluğu mu? Adaletsizlik mi? Akılsızlık mı? Kendi sorgulama ekseninizde sinirlenerek gerilerek üzülürek okuyun! Direnenler örgütlenenler karşı duranlar ölüme mahküm olanlar ya da ölüme terkedilenler! Sadece okuyun! “Ve sen o gün gelince, seçtiğin “Kral” yüzünden haykırmaya başlayacaksın. Ve işte o gün Tanrı senin seslenişine kulak vermeyecektir. Ve geçmiş günlerde söylenenlerin hepsi oldu ve onlar Samuel’in söylediği gibi haykırdılar ve yalvardılar, ona: “ Efendim, Tanrı’na hizmetkârların için dua et ki, ölmeyelim. Çünkü bizler tüm günahlarımızın üzerine bir günah daha katarak kendimize bir kral seçtik.” Ve biz seçimlerimizle var ettik bir çok şeyi ama ömür boyu ona mahküm olmayacağımızı anlatıyor Uçurum insanları, şiirle meydan okuyor; (...) Daha büyük bir ordu vardır Çabayla çeviren etrafımızı Yaşamın bütün kapılarında Bir ordu kurulmuş hep açlardan (...) Umarım ilham ve umut dolu bir gelecek bizi bekliyordur Kitapların ışığı aydınlatsın (fatma)
Bazı yazarlar ,kitaplarıyla insanın farkındalığını arttırmaya çalışır.Fark etmeden bilmediğiniz konulara farklı açılardan bakar ,tanımadığınız yaşamlarla karşılaşırsınız. Jack London ,kitaplarında bunu yapmaya çalışmıştır.Yaşadığı toplumdaki sorunlara gözünü kapayan ,sadece kendi refahını düşünen, parazit insanlardan olmamıştır.Görülmeye tahammül edilmeyen ,insan olarak görülmeyenlerin sesi olmaya çalışmıştır. Ona göre :”Kendiniz için yeterli görmediğiniz bir şey, başka insanlar için de yeterli değildir.”Bu kadar haklı ve insanı bir anlayışla hareket eder,çareler arar ,bilgilenir ,bilgilendirir. Uçurum İnsanları ,London’un 1902 yılında “güçlü”İngiltere İmparatorluğu’nun doğu yakasına yaptığı yolculuğu anlatır.İngiltere’nin batısındaki refaha tezat olarak doğu yakasında yaşanan sefaleti gözler önüne serer. London, oradaki insanlarla beraber yaşar, onlardan biri gibi davranır; kimliğini gizler.Üzerine girdiği paçavralarla yaşamının da ucuzladığını fark eder. London okuyucusunun sosyal devletin önemi,adalet ,hak,eşitlik gibi kavramları sorgulamasını sağlar. Uçurum İnsanları Jack London’u,kitaplarını ,amacını anlamak için okunmalıdır.London,yazıldığından bu kadar yüz yıl sonra size de çok tanıdık gelecek yaşanmışlıklar anlatacak . #alinti Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu olan, insanların alçak sesle konuştukları, kendilerinin ve düşüncelerinin temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum. Kendiniz için yeterli görmediğiniz bir şey, başka insanlar için de yeterli değildir; işte o kadar. (ankakusum)
Kitabın Yazarı Jack London Kimdir?
12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Gerçek adı John Griffith Chaney’dir. Evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya gelen Jack London, soyadını, henüz sekiz aylıkken annesinin evlendiği John London adlı savaş gazisinden aldı. Maddi sıkıntılar nedeniyle küçük yaşta okulu bırakıp gazete satıcılığı, tayfalık, balıkçılık, istiridye korsanlığı, gazetecilik, sahil koruma devriyeliği gibi çeşitli işlerde çalıştı ve Amerikan işçi sınıfını tanıdı. 1894’te serserilik suçlamasıyla otuz gün hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra hayatını değiştirmek arzusuyla liseye kayıt yaptırdı. Lise öğrenimini bir senede tamamlayarak 1896 yılında Kaliforniya Üniversitesi’ne girdi. Bir dönem okuyabildiği üniversiteden maddi zorluklar sebebiyle ayrıldı. 1897’de Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı ama bir yıl sonra yine yoksul ve işsiz olarak geri döndü. Yoğun bir çalışma programı hazırlayarak şansını yazarlıkta denemeye karar verdi. Soneler, baladlar, nükteli fıkralar, anekdotlar, korku ve serüven öyküleri yazmaya başladı. 1909’da yazdığı Martin Eden bu dönemi yansıtması bakımından otobiyografik izler taşır. İlk kitabı Kurt Dölü (1900) büyük ilgiyle karşılandı. Aynı yıl Elisabeth Maddern ile evlendi ve bu evlilikten iki kızı oldu. Ancak bu beraberlik uzun ömürlü olmadı ve 1904’te sona erdi. Charmian Kittredge ile ikinci evliliğin ardından 1916’da Kaliforniaya’daki çiftliğinde hayatını kaybetti. London yazarlık kariyeri boyunca elliye yakın kitap yazdı ve döneminin en çok okunan yazarlarından biri oldu. Yazdıkları, yaşadıkları etrafında şekillenmiş, sosyalizmin de etkisiyle toplumcu bir dünya görüşüne ulaşmıştır. Başlıca eserleri arasında Beyaz Diş, Martin Eden, Uçurum İnsanları, Vahşetin Çağrısı yer alır.
Jack London Kitapları - Eserleri
- Beyaz Diş
- John Barleycorn
- Martin Eden
- Demir Ökçe
- Ay Vadisi
- Demiryolu Serserileri
- Vahşetin Çağrısı
- Deniz Kurdu
- Uçurum İnsanları
- Alın Teri
- Şampiyon
- Dehşet Ülkesi
- Güneşin Oğlu
- Yanan Günışığı
- Kız, Kar ve Kan
- Düş Ülkelerine Yolculuk
- Sevginin Katıksızı
- Tanrılar ve Köpekler
- Suikast Bürosu
- Kurt Dölü
- Denizin Çağrısı
- Midas'ın Müritleri
- Yıldız Gezgini
- Ölüme Boyun Eğmeyen Adam
- Ataların Tanrısı
- Beyaz Sessizlik
- Can Yoldaşı
- Devrim
- Dönek
- Gece Doğan
- Halk Avcısı
- İnsanın Sadakati
- Meksikalı
- San Fransisco'nun Güneyi
- Sınıf Farkı
- Makaloa Hasırı Üzerinde
- Bana Göre Hayatın Anlamı
- Hawaii Öyküleri
- Büyük Serüven
- Kurt Kanı
- Yakalanış
- Öyküler
- Uzak Diyarlarda
- Bir Kuzey Macerası
- Gece Geçen Serseriler
- Gemide İsyan
- Geleceğin Hikayeleri
- Beyaz Cehennem
- Büyük Evin Küçük Hanımefendisi
- Beyaz Diş - Madam Bovary
- Şafak Kızı
- Beyaz Diş - Esrarlı Ada
- Yumruk
- Buzun Çocukları
- Bin Düzine Yumurta
- Adem'den Önce
- Oyun
- Ateş Yakmak
- Acemi Gece
- Vahşetin Çağrısı (Çizgi Roman)
- Kumarbazlar Cenneti
- Vahşetin Çağrısı - Beyaz Diş
- Ateş Yakmak
- Hayatın Kanunu
- Demir Yolu Çocukları
- Kızıl Veba
- Büyük Sorgu
- Mapuhi’nin Evi
- Ölümcül Dalgalar
- Kadın Denen Mucize
- İlk Savaş, İlk Zafer
- İnsanlığın Sürüklenişi
- Kepaze
- Çinago
- Bütün Dünyanın Düşmanı
- Alice Ruhunu Açınca
- Kahekili’nin Kemikleri
- Dağ Adamı
- Bir Dilim Biftek
- Kırmızı
- Tek Özgürlüğüm
- Güneşe Doğru
- Lost Face And Other Stories
- Theft
- Tom Pomplun
- Kaval Kemikleri
Jack London Alıntıları - Sözleri
- “Sanki kendimin dışında durmuş da kuşkuyla kendime bakıyor gibiydim.” (Deniz Kurdu)
- Henüz çıldırmadım ama çıldırmaya başladığım zaman beni görün;))) (Büyük Evin Küçük Hanımefendisi)
- Yaşlılık zamanlarımızda dine ihtiyaç duyarız Alice. Din bizi yumuşatır, diğer insanların zayıflıklarına, özellikle de nerede sabah orada akşam hovardalık ettikleri ve ne yaptıklarını bilmedikleri gençlik zamanlarında gösterdikleri zayıflıklara karşı daha hoşgörülü ve affedici olmamızı sağlar. (Alice Ruhunu Açınca)
- Ömrüm boyunca gövdemle hayvan gibi çalıştım ve ne kadar çok çalıştıysam çukurun dibine o kadar fazla yaklaştım. (Tom Pomplun)
- °• İnsan her zaman hayattan talep ettiğinin daha azını alır . (Uçurum İnsanları)
- Dünyaya egemen olan kanunu iyi biliyordu: zayıflar ezilir, güçlülere itaat edilirdi. (Beyaz Diş)
- “Bana o gözleriyle bir dakika içinde, bin yılda kitaplarda okuyabileceğimden daha çok şey söylüyordu.” (Büyük Sorgu)
- Bundan şu çıkıyordu ki bir kişi dostluğun d'sini bile bilmez ama soylu biri olabilir! (Uzak Diyarlarda)
- İnsanlar neden şarap içer, at biner, aktristleri tutar, papaz ya da kitap kurdu olur? Öyle isterler de ondan. İşte sana cevap. Hepimiz, elimizdeyse, hoşlandığımız şeyleri yapmak isteriz, elde edelim etmeyelim, istediğimiz şeylerin peşinden koşarız. (Sevginin Katıksızı)
- Güneş her sabah doğar. (Makaloa Hasırı Üzerinde)
- Korkak olduğu için, zorbalığı da korkaklığıyla uyumluydu. (Can Yoldaşı)
- Derler ki, bu aşk hayattan bile daha kıymetliymiş, aşık olanlar böyle söyler. Bir kadın ya da erkek, birini dünyadaki herkesten daha fazla severse, o zaman aşık olduğunu anlar. Böyle denir ama kelimelerle açıklamak fazlasıyla zor. Sadece bilirsin işte, o kadar. (Kadın Denen Mucize)
- “Kalbimde sana duyduğum hisler yıldızlar kadar parlak ve çok, bunu ifade edebilecek bir dil yok. Sana nasıl anlatabilirim ki? Oradalar... Görüyor musun?" (Kadın Denen Mucize)
- Tekdüzelikten uzak olması belki de serseri yaşantısının en güzel yanıdır. Topluluklar hâlinde yaşayan serserilerin ülkesinde, yaşamın yüzü sık sık biçim değistirir. (Demir Yolu Çocukları)
- Yaşamaktan mutluyum, kendi akıl ve gücümden mutluyum, işleri yapmaktan mutluyum, kendim için yapmaktan. Bundan başka yaşamak için bir neden olabilir mi? Kendimden ve yaptığım işlerden keyif almayacaksam, neden yaşayayım? (Buzun Çocukları)
- “Aramızda küçük bir tartışma yaşadık ve yapabileceğimiz en iyi şey, bunun bu kadarla kalmasını sağlamak.” (Vahşetin Çağrısı (Çizgi Roman))
- Kötü olan iyi olanı bozar, her şey birlikte iltihaplanır. (Uçurum İnsanları)
- Bugün n'oluyor, ilkokuldan sonra ortaokul, lise, sonra üniversite, sonra ya memur oluyoruz ya doktor moktor, bildiğimiz serüvenleri de sadece kitaplardan öğreniyoruz. (İlk Savaş, İlk Zafer)
- Hayat hayal kırıklıklarıyla dolu ve öyle olmalı zaten. En tatlı et kıtlıktan sonra gelen ve en yumuşak yatak da zor bir avdan sonra yatılandır. (İnsanın Sadakati)
- Kazanılacak bir oyun gibi gördükleri şeyi yıllarca oynayan insanları izledim. Sonunda kaybettiler... (Dönek)