Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği - Mehmet Ali Ağaoğulları Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği kimin eseri? Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği kitabının yazarı kimdir? Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği konusu ve anafikri nedir? Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği kitabı ne anlatıyor? Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği PDF indirme linki var mı? Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği kitabının yazarı Mehmet Ali Ağaoğulları kimdir? İşte Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mehmet Ali Ağaoğulları
Yayın Evi: İmge Kitabevi
İSBN: 9789755334776
Sayfa Sayısı: 380
Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Jean-Jacques Rousseau, Thomas Hobbes’ta belirginleşen modern devlet kavramına sağlam bir temel kazandırır: Devleti halktan türetmekle yetinmeyip halkla özdeşleştirir. Egemen olan halktır artık.
Halkın egemenliğiyle bezenmiş devlet, özünde demokrasiyi barındıran ve tam anlamıyla “bir” olan devlettir; ya da halk kavramının yerine ulus kavramının kullanılmasıyla birlikte “ulus-devlet” diye adlandırılan devlettir. Rousseau ile Sieyes’in kuramlaştırdıkları ulus-devlet, Fransız Devrimi ile tarih sahnesine çıkar. Devrim’in belli bir döneminde Jakobenlerin uyguladıkları “özgürlüğün despotizmi” ise, ulus-devlete özgü merkezi iktidarın gidebileceği uç noktaların ilk örneğini oluşturur.
Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği Alıntıları - Sözleri
- Eşitsizliğin ve her türlü bağımlılığın hüküm sürdüğü, zenginleşmenin temel değer olduğu ve sivrilmenin en önemli amaç haline geldiği böyle bir toplumda, bilimler ile sanatların metalaşması kaçınılmazdır. lşte Rousseau, bu olguya karşı çıkmaktadır; bilimler ile sanatların erdemsizliği körüklediğini söylerken, sözünü ettiği basitleştirilip yaygınlaştırılarak birer meta haline getirilmiş olan bilimler ile sanatlardır. Ona göre, bilimler ile sanatları herkesin ulaşabileceği (bir anlamda satın alabileceği) bir biçim altına sokmak ve böylece yaygınlaştırmak, gereksiz ve tehlikelidir. Gereksizdir, çünkü derin bir bilgi ve gerçek bir sanat doğal olarak başkalarına aktarılamaz. Tehlikelidir, çünkü bilim ve sanat adı altında yayınlananlar, aslında bunların basitleştirilmiş ve yozlaştırılmış biçimleridir. Bu tür yozlaşmış bilimler ile sanatlar, sıradan insanların elinde çok tehlikeli bir silah olur; bir başka deyişle, bu insanlar birer "yarı-aydın"a dönüşürler. Demek ki Platon'un dediği gibi "felsefe ile onun öz evlatları uğraşmalı" ,65 kitleler bun un dışında tutulmalıdır.
- "Ya doğayı ya da toplumsal kurumları alt etmek zorunda olduğumuz için, insan ile yurttaş arasında bir seçim yapmamız gerekir; aynı anda hem insanı hem de yurttaşı yaratamazsınız."
- "Ulusun kararının genel iradenin dile getirilişi olduğundan emin olunamaz."
- "Benlik sevgisinin [amour-propre] kölesi ve kurbanı olan herkes yaşamak için değil, fakat başkalarını yaşadığına inandırmak için yaşar."
- Starobinski'nin de dediği gibi, "her şey insanın ellerinin arasında bozulur, ama yüreğinin içinde değil."
- Jean-Jacques Rousseau 28 Haziran 1712’de Cenevre’de doğdu. XVI. yüzyılda Fransa’dan kaçıp İsviçre’ye sığman bir Fransız Protestan ailesinden gelen babası, Rousseau’nun doğumundan önce altı yıl boyunca İstanbul’da saray saat çiliği yapmış olan bir Cenevre yurttaşıydı. Annesini sekiz günlükken kaybeden Rousseau ciddi bir eğitim görmedi; ama babası sayesinde Fransız ve Yunan edebiyatının baş yapıtlarını tanıdı ve daha sonraları bir Protestan papazdan Latince ile Klasikler’i öğrendi. On yaşından sonra babası ile dayısının evi arasında gidip gelen ve on iki yaşındayken çırak olarak çalışmaya başlayan Rousseau, 1728 yılında Cenevre’den kaçıp ömrünün sonuna kadar sürdüreceği “gezginci” yaşamına başladı.
- Fiziksel olarak güçlü olan bir insan bir başkasını öldürebilir, ama onu sürekli bir şekilde kendisine tabi kılamaz. Oysa birilerinin zenginliğe ya da üretim araçlarına sahip olmaları, bundan yoksun olan diğerlerinin yaşamlarını sürdürebilmek için eknomik gücü elinde bulunduran kişilere itaat etmelerine, La Boétie'nin deyişiyle "gönüllü kulluk" içine girmelerine neden olur. Daha açıkçası, "kölelik bağları insanların karşılıklı gereksinimler sonucunda oluştuğu için, bir insanı, daha önce başka bir insandan vazgeçemeyecek bir duruma getirmedikçe kul edip köleleştirmek olanaksızdır." (Rousseau)
- Ölümünden sonra listelenmiş olan kitaplığında bulunan 161 kitabın aşağı yukarı dörtte biri matematik ve diğer bilimsel çalışmalarla ilgili kitaplardır.
- "Bugün, ne denirse densin, Fransızlar, Almanlar, İspanyollar, İngilizler yoktur artık; yalnızca Avrupalılar vardır. Hepsi aynı zevklere, aynı tutkulara, aynı göreneklere sahiptirler... Hepsi aynı koşullarda aynı şekilde davranırlar; çıkarcı olmadıklarını söylerler, ama düzenbazdırlar; kamusal iyilikten söz ederler, ama yalnızca kendilerini düşünürler; ... sadece lüks hırsına ve altın tutkusuna sahiptirler; parayı veren ilk kişiye kendilerini satmaya hazırdırlar" (Considerarions sur legouvernemenrde Pologne. ll. s. 347).
- Rousseau'ya göre toplumsal ilişkiler gerçekte birer aldatmacadan başka bir şey değildir: "Herkes sözlerin güzel cilası sayesinde gerçek amaçlarını gözlerden saklamaya çalışır; ancak hiç kimse gerçek amaçlar hakkında yanılmaz ve başkalarına kanmaz, ama yine de her biri aynı dili konuşur. Herkes mutluluğunu görünüşte arar, hiç kimse gerçeğe aldırmaz bile. Herkes varlığım görünüşün içine yerleştirir: Benlik sevgisinin [ amour-propre] kölesi ve kurban olan herkes yaşamak için değil, fakat başkalarını yaşadığına inandırmak için için yaşar"
Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği PDF indirme linki var mı?
Mehmet Ali Ağaoğulları - Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mehmet Ali Ağaoğulları Kimdir?
Mehmet Ali Ağaoğulları 1950 yılında Edirne'de doğdu. Saint-Joseph Erkek Lisesi'nden sonra Strazburg Institut de l'Etude Politique'i bitirdi (1973). Aynı yıl Paris'teki Sorbonne Üniversitesi'nde yüksek lisans çalışmalarına başladı. 1979'da aynı yerde Doctorat d'Etat (devlet doktorası) derecesini alan Ağaoğulları, siyasal teoriler bilim dalında 1987'de doçent, 1993'te de profesör oldu. 1980 yılından beri Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde "Siyasal Düşünceler Tarihi" dersleri vermektedir.
Mehmet Ali Ağaoğulları Kitapları - Eserleri
- Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler
- İmparatorluktan Tanrı Devletine
- Kent Devletinden İmparatorluğa
- Tanrı Devletinden Kral Devlete
- Kral - Devlet ya da Ölümlü Tanrı
- Kral-Devletten Ulus-Devlete
- Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği
- Fransız Devrimi'nde Siyasal Düşünceler ve Mücadeleler 1789 - 1794
- Fransız Devrimi’nde Siyasal Düşünceler ve Mücadeleler - Cilt 3
- Fransız Devrimi’nde Siyasal Düşünceler ve Mücadeleler - Cilt 2
Mehmet Ali Ağaoğulları Alıntıları - Sözleri
- "Eğer prens kurnaz ve kötüyse, bir tiranlık oluşturur; gaddarsa, devleti bir mezbahaya dönüştürür; cimriyse, uyruklarının derilerini soyar; savurgansa, çevresindeki bir düzine sülüğü doyurmak için uyruklarının kanını emer. Ve eğer aptal ve cahilse, daha da kötüsünü yapar." (Kral - Devlet ya da Ölümlü Tanrı)
- gelecek kaygısıyla önündeki uzaklara bakan insan,her gün ölümün,yoksulluğun ya da bir başka kötülüğün korkusuyla içini kemirip durur;bu yürek sıkıntısı,belki uyku dışında ne son bulur ne de yatışır. (Kral - Devlet ya da Ölümlü Tanrı)
- Prensin kendisine egemenliğin kötü etkilerinden korumasının tek yolu, tanrısal yasalara uygun davranmasıdır. Bir bakıma, din, iyi siyasetin tek güvencesidir. (Kral - Devlet ya da Ölümlü Tanrı)
- Ona göre gönüllü kulluğun yerleştirilip sürdürülmesinde asıl önemli rol, hükmetme gücünden buyurma gücüne dönüşen siyasal iktidar tarafından oynanır. Bu gerçek kavranıldığı zaman, gönüllü kulluğun biri "ideolojik koşullanma", diğeri "güçsüzleşme" diyebileceğimiz iki nedeni belirgin bir biçimde ortaya çıkar. (Tanrı Devletinden Kral Devlete)
- "Devletlerdeki iç savaşların temelinde genellikle eşitsizlik vardır; çünkü insanlar haklı ve eşit olana erişme uğrundaki mücadelelerinde bölünürler. (Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler)
- Jean-Jacques Rousseau 28 Haziran 1712’de Cenevre’de doğdu. XVI. yüzyılda Fransa’dan kaçıp İsviçre’ye sığman bir Fransız Protestan ailesinden gelen babası, Rousseau’nun doğumundan önce altı yıl boyunca İstanbul’da saray saat çiliği yapmış olan bir Cenevre yurttaşıydı. Annesini sekiz günlükken kaybeden Rousseau ciddi bir eğitim görmedi; ama babası sayesinde Fransız ve Yunan edebiyatının baş yapıtlarını tanıdı ve daha sonraları bir Protestan papazdan Latince ile Klasikler’i öğrendi. On yaşından sonra babası ile dayısının evi arasında gidip gelen ve on iki yaşındayken çırak olarak çalışmaya başlayan Rousseau, 1728 yılında Cenevre’den kaçıp ömrünün sonuna kadar sürdüreceği “gezginci” yaşamına başladı. (Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği)
- Daha açıkçası siyasal iktidarın, bir başka deyişle prensin , kralın ya da imparatorun özerk olduğu alan olan iktidarın kullanımına (potestas‘a) ilişkindir. Oysa iktidarın ilkesi (auctoritas) Kilise’nin başı olan papanın elindedir. (Tanrı Devletinden Kral Devlete)
- Fiziksel olarak güçlü olan bir insan bir başkasını öldürebilir, ama onu sürekli bir şekilde kendisine tabi kılamaz. Oysa birilerinin zenginliğe ya da üretim araçlarına sahip olmaları, bundan yoksun olan diğerlerinin yaşamlarını sürdürebilmek için eknomik gücü elinde bulunduran kişilere itaat etmelerine, La Boétie'nin deyişiyle "gönüllü kulluk" içine girmelerine neden olur. Daha açıkçası, "kölelik bağları insanların karşılıklı gereksinimler sonucunda oluştuğu için, bir insanı, daha önce başka bir insandan vazgeçemeyecek bir duruma getirmedikçe kul edip köleleştirmek olanaksızdır." (Rousseau) (Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği)
- Roma artık bir "siyasal toplum" olmaktan çıkmıştır. Çünkü tek bir siyasal özne vardır, o da imparatordur; geri kalan insanların hepsi birer uyruktan başka bir şey değildir. Bundan sonra hukukçu Ulpianus'un getirdiği anlayış bütün imparatorluğa hakim olur: "Prenceps'in iradesi yasadır; çünkü halk bütün imperium ve bütün kıtasını ona devretmiştir." Her şeyin imparatorun iki dudağı arasından çıkan söze bağlı olduğu, kamusal hak ve özgürlüklerin yok edildiği ve insanların her bakımdan yaşam derdinde düştüğü bir ortamda Birgül artık kimsenin olmayan siyaset hakkında düşünmediği açıktır (İmparatorluktan Tanrı Devletine)
- "Bir yandan yasaların horlanması öte yandan başvurulan şiddet hareketleri" demokratik niteliklerin yok olmasına neden olur ve böylece demokrasi oklokrasiye (Plato'nun aşırı yasası demokrasi olarak adlandırdığı ayak takımının yönetimine) dönüşür. (İmparatorluktan Tanrı Devletine)
- Demokrasi, yurttaşların suskunluğu üzerine değil, " çok sesliliği" üzerine kuruludur; siyasal kararlar, farklı görüşlerin ortaya atılıp tartışılmasıyla alınmaktadır (Kent Devletinden İmparatorluğa)
- "Bugün, ne denirse densin, Fransızlar, Almanlar, İspanyollar, İngilizler yoktur artık; yalnızca Avrupalılar vardır. Hepsi aynı zevklere, aynı tutkulara, aynı göreneklere sahiptirler... Hepsi aynı koşullarda aynı şekilde davranırlar; çıkarcı olmadıklarını söylerler, ama düzenbazdırlar; kamusal iyilikten söz ederler, ama yalnızca kendilerini düşünürler; ... sadece lüks hırsına ve altın tutkusuna sahiptirler; parayı veren ilk kişiye kendilerini satmaya hazırdırlar" (Considerarions sur legouvernemenrde Pologne. ll. s. 347). (Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği)
- Erdem, aslında acıdan kaçmamayı göze alabilmektir. Sadece hazza yönelen ve belki de onu iyiye götürecek acılardan kendini uzak kılan insanın erdemli olması zordur. (Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler)
- "Benlik sevgisinin [amour-propre] kölesi ve kurbanı olan herkes yaşamak için değil, fakat başkalarını yaşadığına inandırmak için yaşar." (Ulus - Devlet ya da Halkın Egemenliği)
- Romalılar inançlarını yitiriyorlardı; daha doğrusu geleneksel değerlerin yerini paranın, lüks yaşamın ön plana yerleştirildiği yeni değerler alıyordu. (İmparatorluktan Tanrı Devletine)
- Bilgelik bir şey bilmediğinin bilincinde olmaktır der Sokrates.. (Kent Devletinden İmparatorluğa)
- Bodin, çeşitli toplumsal faktörlerin, örneğin dinsel, düşünsel, sanatsal ya da ekonomik alanlardaki değişikliklerin de ulusal karakterin değişmesine yol açacağını ve böylece devletin bir başka egemenlik biçimine doğru verileceğini kabul eder. (Kral - Devlet ya da Ölümlü Tanrı)
- Aristokratların gözünde halkın yönetimi , çoğunluğun zorbalığından başka bir şey değildi; halk ise, aristokralara kin beslemeyi sürdürüyodu. ......... Artık demokrasi , toplumun çeşitli sınıflarının birlikte yönetime katıldığı bir rejim değil, fakat "demos sınıfı" nın kendi dışındaki soylular sınıfı üzerinde kurduğu egemenlik olarak görülüyordu. Bu anlamda demokrasi, yalnızca belli sosyal kesimlerin çıkarını gözeten bir sınıf iktidarıydı. (Kent Devletinden İmparatorluğa)
- "toplumsal değerlerin yıkılıp yerine yenilerinin konamadığı bir toplum, aşırı bireyci öğretilere yeşerebilecekleri uygun bir ortam sağlıyordu." (Kent Devletinden İmparatorluğa)
- "Doğal olarak bütün insanlar bilmek isterler" Aristoteles (Kent Devletinden İmparatorluğa)