Uygarlık Toplum ve Din - Sigmund Freud Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Uygarlık Toplum ve Din kimin eseri? Uygarlık Toplum ve Din kitabının yazarı kimdir? Uygarlık Toplum ve Din konusu ve anafikri nedir? Uygarlık Toplum ve Din kitabı ne anlatıyor? Uygarlık Toplum ve Din PDF indirme linki var mı? Uygarlık Toplum ve Din kitabının yazarı Sigmund Freud kimdir? İşte Uygarlık Toplum ve Din kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Sigmund Freud
Çevirmen: Emre Kapkın
Orijinal Adı: Civilization, Society and Religions
Yayın Evi: Payel Yayınları
İSBN: 9789753881463
Sayfa Sayısı: 359
Uygarlık Toplum ve Din Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Uygarlık, Toplum ve Din konusundaki denemeler, Freud'un toplumu ve kurumlarını ruhçözümsel bakışla yorumlama konusuna uzun süredir ilgi duyduğunu gösteriyor.
Bu kitapta bulunan Grup Ruhbilimi ve Ego Çözümlemesi adlı denemede Freud, bireyin zihinsel yaşamı üzerine daha önce yaptığı incelemelerin ötesine de geçmekte ve bireysel ruhbilimi grup ruhbiliminden ayıran özellikleri incelemektedir.
Bir Yanılsamanın Geleceği adlı denemede, Freud Kiliseyi bir grup olarak ele almaktadır. Dinsel ve takıntılı nevroz arasında bir benzerlik bulan Freud, dinsel fikirlerin temelinin yanılsamada olduğunu ve insanlığın kurtuluşunun uygarlık, din ve bilim arasındaki ilişkinin köklü bir şekilde yeniden değerlendirilmesinde yattığını inandırıcı bir şekilde savunmaktadır.
Ölümünden birkaç yıl önce yazılmış olan Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları Freud'un daha önceki temalarını geliştirmektedir; bu deneme, Freud'un insanlığın içinde bulunduğu durumla ilgili kesin görüşü olarak değerlendirilebilir.
(Arka Kapak'tan)
Uygarlık Toplum ve Din Alıntıları - Sözleri
- "Yalnızken bakıldığında herkes oldukça zeki ve ayırt edicidir. Başkalarıylaken aptal olduklarını görürsün.."
- Din doktrinlerinin dizginsiz bir güç uyguladığı dönemlerde insanların genelde daha mutlu oldukları kuşkuludur; daha ahlaklı olmadıkları ise açıktır.
- "İçgüdüsel tutkular mantığa dayalı çıkarlardan daha güçlüdür."
- "Gece yolculuk için kullanılıyor, gündüz iş için.."
- Yasakların kaldırıldığını bir düşünün -dilediğin kadını kendine cinsel nesne olarak alabilirsin, ona duyduğun aşk uğruna rakiplerini veya yoluna çıkan başka herhangi birisini gözünü kırpmadan öldürebilirsin, başkalarının mallarını sormadan alabilirsin: böyle bir yaşamın ne kadar muhteşem, ne kadar doyurucu olacağını bir düşünün! Elbette çok geçmeden ilk zorluğa toslarız: başka herkes de benimle aynı arzuları beslemekte ve bana, benim ona gösterdiğim saygısızlığın aynısını göstermektedir.
- Gerçekten de öyle gözüküyor ki savaşa karşı çıkmamızda en az vahşeti kadar savaşta estetik standartların düşmesi de bir rol oynuyor.
- "Eğer birinin en sevdiği kişi kendisi değilse, hiçbir başka kişi olmamalıdır."
- Bir köy kente, ya da bir çocuk adama dönüştüğü zaman , köy ve çocuk , kentin ve adamın içinde kaybolur.
- *Uygarlığımız içgüdülerin baskılanması üzerine inşa edilmiştir."
- "Sevgi ile kastedilen şeyin çekirdeği,(ki bu yaygın olarak aşk) hedefi cinsel birleşme olan cinsel sevgiden ibarettir."
- "Çok barışçı bir mizacım var. Arzularım şunlardır: Kamış çatılı alçakgönüllü bir kulübem olsun, ama içinde güzel bir yatak, iyi yemekler, taze süt ve tereyağı, penceremde çiçekler, kapımın önünde birkaç güzel ağaç olsun ve eğer tanrı mutluluğumu tam kılmak istiyorsa, düşmanlarımdan altı-yedisinin bu ağaçlardan sallandığını görme zevkini bahşetsin. Ölümleri karşısında derinden etkilenerek yaşamları sırasında bana yaptıkları bütün kötülükleri bağışlayacağım. Doğru, insanın düşmanlarını bağışlaması gerekir, ama asılmadan önce değil. "
- Her gece hedeflediğimiz uyku durumu, ruhsal yaşamın esnekliğine mükemmel bir örnektir. Saçma ve karışık rüyaları bile yorumlamayı öğrendiğimiz için, her uykuya dalışımızda zar zor kazandığımız ahlakı bir gömlek gibi çıkartıp attığımız ve ertesi sabah tekrar giydiğimizi biliyoruz.
Uygarlık Toplum ve Din İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Freud ve onun kitapları hakkında yorum yazmak, cennete gitmek için kendini öldürmeye benzer. Yani psikolojinin babası hakkında yorum yaptığınız zaman bu alanda ilgisi olan herkesin dikkatini çekersiniz. Doğal olarak da yazdığınız satırlar arasında sizi analiz edebilecek her türlü sırrın peşine düşerler. Yazdıklarınız düşüncelerinizdir. Düşünceleriniz de sizsiniz demektir. Konfor alanınızın dışına çıkmışsınızdır ve bu alanda savunmasız bir şekilde gelebilecek olan tüm darbeleri tek başınıza karşılamak zorundasınızdır. Freud de öyle. O da yazılarıyla kendi düşüncelerini insanlara ulaştırır. Freud hakkında hiç yazılmayan bazı şyler vardır. Sizin de şaşıracağınız şeyler. Bunlara yazının ensonunda değineceğim. BUndan önce Freud'ü de yazılarından çıkarabileceğimiz gibi öncelikle onu tanımak da gerekir. Freud bir kere zeki ve oldukça da çalışkan bir çocuktur. Okulunda sürekli sınıf birincisi olur. Doktor olmaya pek hevesli bir çocukluk yaşamamıştır. Kendisi de şöyle diyor; "Çocukluğumda, acı çeken insanlığa yardım etme özlemi duyduğumu hatırlamıyorum... Gençliğimde içinde yaşadığımız dünyanın bilmecelerini anlamaya ve belki de çözümüne katkıda bulunmaya yönelik ezici bir ihtiyaç duyuyordum." Zaten kariyer sürecine baktığımız zaman da bu alana yönelmesi çetrefilli bir süreçten sonra olmuştur. Tıp alanına girer ancak önce biyoloji ve fizyoloji alanlarına yoğunlaşır. Fiziksel bilimlere ilgisi ise Brücke'nin laboratuvarında çalışmaya başlamasıyla birlikte geçecek olan altı yıllık sürecin sonunda olur. 1882 yılında Viyana Genel Hastanesi'nde çalışmaya başlar ve artık burada nöroanatomi ve nöropatoloji üzerine incelemeler yapmaya başlar. Paris'deki Slatepiere'de Charcot yanında çalışmaya başlamısyla da artık bugünkü anlamıyla tanımaya başladığımız Freud oluşur ve fiziksel bilimlerden ruh ve sinir hastalıkları üzerine incelemelere başlar. Freud, insan ruhunun bilimsel incelemesi için ilk yöntemi keşfeden kişidir. İnsan ruhunun bilimsel olarak incelenmesi... Çünkü bu bilimsel alan dışında kalan ve metefizik olarak adlandırılabilecek bir süreçtir. Hiçbir gözlemcinin dışarıdan baktığı zaman göremeyeceği bir alan üzerinde çalışarak, insanın bu yönünü bilinçdışı alan olarak yorumlamıştır. Bu kitabında uygarlık, din ve toplum üzerine düşüncelerini yazmış. Ancak din ve dini algılayış noktasında ben pek bir satır göremedim. Daha çok toplumun yapısı ve gruplar üzerine psikotik incelemeler vardı. Bugün tüm dünya insanlarının toplumsal yaşamına baktığımız zaman internetin sosyal medyaya evrilmesiyle birlikte iş ve politika hayatının tüm telaş ve heyecanı biz normal hayatını yaşayan insanlarında yaşamlarına dahil oldu. Özellikle Twitter üzerinden baktığınızda insanların tüm odak noktası İstanbul BBB seçimleri olduğunu görüyoruz. Ve bu süreç içerisinde şunu çok net bir şekilde görüyorum ki bu atmosferin bizim yaşamlarımıza karbondioksit salgılamasıyla birlikte sinirler gerilmekte ve tükenmekte. İnsanların birbirlerine karşı olan sabırları, kalmamış durumda. Toplum ciddi bir tükeniş içerisinde. Farkında değiliz ama sosyal medyaya yansıyan bu ilişkiler, ahlaki ilkelerimizi ve milli manevi ideallerimizi yozlaştırmaya başlamıştır. Bakın en son İzlanda hava alanında milli takımımıza yapılan ve hiçbir surette açıklanamayacak olan bir davranış şekli nedeniyle, insanlarımız sosyal medya üzerinden bin kat mislini İzlanda milli takımı Türkiye'ye geldiği zaman onlara yapalım noktasında birleşmiş durumda. Ve bunu gayet ahlaki olarak görmekte, angajman kuralları içerisinde saymakta. Halbuki bu bizim ülkemiz ve toplumumuzun Avrupa insanı kadar ve hatta Avrupa insanından daha hoşgörülü olduğunu, tüm dünyaya göstermek için büyük bir fırsattır bu. Ama halk olarak işte bu Freud'ün de vurguladığı gibi siyasi ve toplumsal yapımızdaki meydana gelen sürekli değişmeler, sinir sistemimizde sert bir çöküş meydana getirmiştir. Bakın Freud ne diyor; "Uygarlığımız, içgüdülerin bastırılması üzerine inşa edilmiştir. Her birey, varlığının bir bölümünden -her şeye kadirlik duygusu, saldırganlık, kişiliğindeki intikam eğilimleri- vazgeçmiştir." Şimdi Twitter hesabınız varsa girin ve atılan twitlerin tamanına bakın. Uygarlığımızı meydana getirmek için vazgeçtiğimiz tüm bu insani duyguların, kat be kat fazlasını gösterdiğimizi görecek v eşok olacaksınız. Ne zaman bu kadar kendimizden ve vicdanımızdan vazgeçtik. İnandığımız din bunu mu emrektmekte ya da tarihsel kültürümüzden bize miras kalan bu anlayış mı? Freud'ün şu sözlerine katılmamak elde değil; "Uluslar böylesine farklı koşullarda yaşadığı sürece, bireysel yaşamın değeri bu kadar farklı koşullarda ortaya konduğu ve ulusları bölen düşmanlıklar ruhsal yapıdaki böylesine güçlü güdülenimleri temsil ettiği sürece, savaşların hiçbir zaman ortadan kalkmayacağını söyleriz kendimize." Devam edelim. Toplumu anlatıp da cinsel içgüdüye değinmeden olmazdı zaten. Ki Freud de bu konu üzerinde uzun uzun durmuştur. Mesela eşcinselliği ele almış. Sapıkları ve karşı cinsten uzaklaşan eşcinsellerin durumunu gelişim bozukluğu olarak tanımlamış. Sapıklar diyor, uygarlık evrelerinin ahlaki beklentileriyle çatışma yaratan eğilimleri tamamen bastırmayı başarır. Ama diyor, cinsel içgüdüleri bu şekilde bastırabilmek için başka türlü kültürel etkinliklerde kullanacakları enerjileri kullanmaktadırlar. Baktığınız zaman evet gerçekten de doğru görünüyor. Ama bunun bir de sonuçları var tabi. Çünkü bu sürecin sonunda kişinin kendini tatmin edemediği, cinsel birleşme ile etse bile o tatminkarlığı alamadığı da bir gerçektir. Sürekli bastırma duygusunun da zaten gelişim bozukluğu olan sapık kategorisindeki bu insanların vahşi dürtülerini açığa çıkaracağı da muhakkaktır. Ülkemizde de meydana gelen bu sapıkca suçlara baktığımızda zanlı evli, çocukları var. Ama yine de içerisindeki bu bastıramadığı cinsel dürtüyü, dışarıda suç işleme derecesinde tatmin etme eğiliminde oluyor. Demek ki cinsel birleşim dahi bu duyguları tatmin edemiyor, zamanla bastırma çabaları da onu bir canavara çeviriyor. Freud de bu noktada özetle şöyle diyor, zamanında toplumsal kısıtlamalar nedeniyle bastırılmak zorunda kalınan cinsel içgüdüler, sürecin sonunda nevrotik bir hastalığa dönüşür. O halde toplumsal kısıtlamalar, cinsel yaşamda bir belirlenimlik meydana getiriyor. Bizim toplumsal yapımızda dinsel inanç ve ahlaki ikilemler karşısında evlilik dışı cinsel birleşim günah ve ayıplanan bir davranış olarak görülür. Böyle bir toplumda nasıl olacak da bu nevrotik hastalıkların önüne geçeceğiz. Freud diyor ki; "Cinsel ilişkiyi yasaklamakla ve kadınlık iffetinin korunmasına büyük bir değer vermekle kalmaz, yetişen genç kadını, oynamak zorunda olduğu rolün bütün gerçekleri konusundaki cehaletini sürdürerek ve onda evliliğe yol açmayan hiçbir aşk dürtüsüne hoşgörü göstermeyerek, baştan çıkmasını da önler. Sonuçta kızın ebeveynleri aşık olmasına ansızın izin verdiği zaman genç kız, bunu ruhsal olarak başaramaz ve kendi duygularından emin olmadan evlenir." Şimdi böyle bir kadınla evlenen erkeğin, apaçık ki evliliğinde cinsel açıda tatmin olmamaıs beklenir. Çünkü kızın böyle bir algısı olmayacaktır. Öte yandan her erkek bir kızla cinsel birleşme yaşamak ister ama cinsel birleşme yaşamış bir kızla da evlenmek istemez. Bu da toplumumuz erkeklerinin ahlaki iki yüzlülüğüdür. Hiç kıvırmayın, bana da boş yere saldırmayın. Tam bu nokta Freud'ün de fazlasıyla eleştirildiği noktadır. Freud ahlaksızlıkla ve dini değerleri aşağılamakla itham edilmiştir. Sorun nasıl çözülmelidir peki? Bunun çözüm yolları sosyal bilimcilere ve psikoanalistlere bıraklılmalıdır elbet ama her şeyden önce toplumun normalleşmesini beklemek şarttır. Aksi bir durumda zaten her türlü girişim başarısızılıkla sonuçlanacaktır. Tabi bence işi bu kadar da uzatmanın bir anlamı yok. Kişiler özgürlüklerini kazandıkları andan itibaren istedikleri hayatı yaşamaya başlıyorlar. Çözüm noktası ise kimsenin bir başkasının hayatına karışmadığı zamandır. Uzmanların da üzerinde durması gereken nokta bu olmalıdır. Kitapta birçok konuya değinilmiş ancak toplumumuz açısından da sorun olan hususlara değinmek istedim. Son olarak da grup ve psikolojisi üzerinde konuşalım. Çünkü en nihayetinde cemaatler de birer gruptur ve ülkemizin geçmişte de bugünde de canının yanmasına neden olmuştur. Peki ama bu insanlar nasıl oluyor da aklı tecrit edebiliyorlar? Nasıl oluyor da inandıkları dine aykırı bir şekilde bir şeyhin önünde eğilerek ayaklarına kapanabiliyorlar? Onlara sorduğun zaman bunu bşr saygı göstergesi olduğunu ve Allah'tan başkasına tapmadıklarını söylüyorlar. Bunlar ya Kur'an-ı Kerim'i okumamışlar ya da okumuşlar ama Arapça okumuşlar, bu yüzden de akılla kavrayamamışlar. Hiç kusura bakmayın ama Kur'an bence gönüllerden ziyada akıllara hitap eden bir kitaptır. Kur'an-ı okuduğunuz zaman göreceksiniz ki ölüler için hiçbir şey yoktur. Tamamen yaşayanların hayatını düzenlemeye yönelik bilgiler içermektedir. Ama bu insanlara baktığımızda aralarında doktorlar, polisler, askerler, hakimler, savcılar, öğretmenler ve daha birçok meslekten, farklı kişilikten, farklı yaşam tarzından insanlar olduklarını görürüz. Tek başına olsalar belki böylesine bir dinden sapma söz konusu olmayacaktır ancak grup haline geldikleri zaman şüphesiz ki bireysel olduğundan daha farklı düşünecek ve hareket edeceklerdir. Çünkü grup içerisinde her bir düşünce bir diğerinin düşüncesini etkileyecektir. Zaten dikkat edin aralarına farklı düşünen bireyleri almazlar. Ya kendilerine yakın düşüncedekileri ya da henüz kararsız olan bireyleri, daha çok da fakir aile çocuklarını tercih ederler. Bu sayede üstün düşünce biçimini, bu bireylere enjekte edebileceklerdir. Süreç içerisinde öyle bir şekle sokulur ki birey, bilinçli kişiliğini kaybederek tamamen telkinlere açık hale gelir. Artık kendi eylemlerinin farkında olmayan birey, yaptığının doğruluğuna sorgusuz bir şekilde inanır, yaptığı her şeyin Allah'ın emir ve yasakları gereği yapıldığını düşünmeye başlar. İrade ve ayırt etme yetisi ortadan kalkmıştır. Şiddete yatkınlığa, acımasızlığa ve grup içerisinden aldığı coşkuyla bir kahramana dönüşür. Bu kadar fazlaca insanın bir araya gelerek oluşturduğu bu grup, nasıl olacak da cinayete varacak kadar kin ve nefret tohumlarıya doldurulacaktır; Verilen emirleri sorgulamaksızın yerine getiren kullara dönüştürecektir bireyleri? Bir grup,değişken ve tahrike açıktır. Böylece eleştirel beceriden yoksun olan bu grup için imkansız diye bir şey yoktur. Şüphe duymayan bir yapı haline gelmiş, vereceği her tepki de çok basit olmakla beraber, bir o kadar da abartılıdır. Böylesine bir grubu etkilemek için manipülasyonda bulunacak kişinin söylediklerinin mantıklı ve akla uygun olmasına gerek yoktur. Sözlerini en çarpıcı uslüpla süslemesi ve grubu olulturan bireylerin hassasiyetlerini tahrik etmesi yeterlidir. Çünkü bu ana gelinceye kadar grup, eleştirel akıldan yoksun bırakılmış, sorgulamanın anlamını kendisine karşıt olan her görüş yok edilmelidir olarak görmüştür ve bu andan itibaren de hiçbir gerçeğin peşinden koşmayacaktır. Şimdi yazının başında bahsettiğim Freud için bahsettiğim şu gizli kalan ve yazılmayan konulara. Bu alanla alakalı olarak Soner YALÇIN'ın Saklı Seçilmişler kitabından ilgili yerleri olduğu gibi kopyalayarak aktarıyorum; "Tavistock Enstitüsü... Bedford Dükü Tavistock'un Londra'daki binalarından birinde BirinciDünya Savaşı'ndan kurtulan İngiliz askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921'de kuruldu. Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı o dönemde Londra'ya gelerek Prenses Bonapart'ın verdiği bir malikaneye yerleşen Sigmund Freud'un davranış bilimi doğrultusunda insan davranışlarının kontrolü konusundaki çalışmaları oldu. Enstitünün başkanlığım İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkam Sir John Rawlings-Reese üstlendi. Enstitü Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında psikolojik savaş örgütü olarak çalıştı. Geliştirilen "kalabalıkların kontrol metotları", gizli ve halkın tepkisini çekmeyecek şekilde Amerikan halkı üzerinde denendi ve onların psikolojik tavırları tespit edildi. Tavistock Enstitüsü, Rockefeller Vakfı'nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırıldı. Rockefeller, enstitüye geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri verdi. Enstitü, Kore Savaşı'nda ilk defa denenen kitlesel beyin yıkama tekniklerini geliştirdi. Soğuk Savaş'ın en büyük silahı enstitü oldu. İstenmeyen kişiler karaktersiz bir imgeye dönüştürüldü. Neyin yenileceğine, neyin giyileceğine, neyin okunacağına, seyredileceğine enstitü karar verdi. Davranış bilimleri konusundaki programlar Tavistock Enstitü'yü ABD'nin en etkili kuruluşu yaptı. Öyle ki, 1960 öğrenci hareketinin önüne geçmek için LSD gibi uyuşturucu kullanımını artırdı. Neyin moda olacağına hep onlar karar verdi... Toplumsal davranışları nasıl belirlediklerini bir kişi üzerinden anlatayım: Viyanalı Edward Bernays (1891 -1995), Sigmund Freud'un yeğeniydi. (Annesi Freud'un kızkardeşiydi. Freud'un eşi de halasıydı!.) Bernays ailesi 1890'lı yıllarda Viyana'dan Amerika'ya taşındı. ABD, Birinci Dünya Savaşı'na girdikten sonra Bernays, psikolojik savaş yürüten Kamu Bilgilendirme Komitesi'nde görevlendirildi. Bu halkla ilişkiler işine girmesine neden oldu. Çok başarılı oldu.Örneğin... American Tobacco Company için "özgür ateş" reklamıyla kadınların sigara (Lucky Strike) tüketmesine sebep oldu. İlk strateji, kadınları yemek yerine sigara içmeye ikna etmekti. Sigara içmeye Bernays incecik kadınların özel güzelliğini teşvik etmek için fotoğrafçılar, sanatçılar, gazeteler ve dergiler kullanarak "incelik idealini" geliştirerek başladı. Tıbbi otoritelerin, tatlılar üzerine sigara seçimini teşvik ettiğini söyledi. Ev sahiplerine, sigarayı el altında tutmanın sosyal bir zorunluluk olduğunu anlattı. Kadınlar için sigarayı "özgürlüğün meşalesi" haline dönüştürdü. Lucky Strikes paketi rengini moda yaptı! "Kitlelerin örgütlü alışkanlıklarının ve görüşlerinin bilinçli ve akıllıca manipüle edilmesi demokratik toplumda önemli bir unsurdur." dedi. Kuşkusuz dayısı Freud'un görüşlerinden yararlanıyordu. Bernays, Life dergisi tarafından 20'nci yüzyılın en etkili 100 ABD'lisinden biri seçildi." (Anıl Haznedar)
Uygarlık Toplum ve Din PDF indirme linki var mı?
Sigmund Freud - Uygarlık Toplum ve Din kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Uygarlık Toplum ve Din PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Sigmund Freud Kimdir?
Sigmund Freud ( nüfus kaydında Sigismund Scholomo Freud) (d. 6 Mayıs 1856, Příbor, Moravya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (bugün Çek Cumhuriyeti) - ö. 23 Eylül 1939, Londra, Birleşik Krallık), psikanaliz öğretisini geliştirmiş olan Yahudi kökenli Avusturyalı nörolog. Kişiliğin 5 farklı dönemden geçerek geliştiğini öne süren Psikoanalitik Kuram'ın kurucusudur...
Orta seviye bir Yahudi yün tüccarının, kırk yaşındayken, kendisinden yirmi yaş küçük bir kadınla yaptığı ikinci evliliğinden dünyaya geldi. Ekonomik bunalımdan dolayı ailesi Viyana'ya yerleşmek zorunda kaldıklarında, Freud henüz 4 yaşındaydı. 1938 yılına kadar burada yaşadı.
Lisede Latince, Fransızca ve İngilizce öğrenirken kendi çabalarıyla da İbranice, İspanyolca ve İtalyanca öğrendi. Başarılı bir öğrenciydi. Başlangıçta istemediği halde Goethe'nın yapıtlarından etkilenerek tıp okumaya karar verdi.
Üniversite yıllarında Yahudi düşmanlığıyla karşılaştı, okuldaki arkadaş çevresinden dışlandı. 1876 yılında fizyolojist Brücke'nin laboratuvarına girdi, burada anatomopatoloji ve insan sinir sistemi üzerine araştırmalar yaptı. 1881'de tıp öğrenimini bitirdi. 1883'te dönemin ünlü beyin anatomisi ve nöropatoloji uzmanı Dr. Theodor Meynert'in yönetiminde psikaytri kliniğinde asistan olarak çalışmaya başladı. 1884'de kokain üzerine bir inceleme yapmakla görevlendirildi. 1884'te kokainin analjezik özelliklerini keşfetti, anestezik niteliklerini ise sezinledi. (Yaşamım ve Psikanalız adlı yapıtında kokainin anestezik niteliklerini aslında bildiğini, yalnız tıp çalışmalarını bıraktığından dolayı bunların başkaları tarafından ortaya çıkarıldığını ileri sürer.)
Aldığı bir bursla 1885'te Paris'e gitti, Salpêtriê Hastanesi'nde, Jean Martin Charcot'nun yanında staja başladı. Burada histerinin belirtilerini, hipnotizma ve telkinin etkilerini gözlemledi. Charcot'dan çok etkilendi. (Yaşamım ve Psikanaliz 'de Charcot'ya ne kadar düşkün olduğu görülür) Charcot'nun konferanslarını Almancaya çevirdi ve 1886'da yayımladı.
1886'da Paris'ten ayrılarak Berlin'e gitti. Burada çocuk nöropatolojisiyle ilgilendi. Viyana'ya dönerek özel hekimliğe başladı. 1886 ekim ayında 4 yıldır nişanlı olduğu Martha Bernays ile evlendi. Sinir hastalıkları ve histeri şikayetiyle kendisine başvuranlar üzerinde dönemin ünlü tedavi yöntemlerini, elektroterapi ve hipnotizmayı uyguladı. 1887'de Dr. Bernheim'in Telkin ve Telkinin Tedavideki Uygulamaları Üstüne adlı kitabını çevirdi.
Elizabet von R. adındaki bir kadın hasta kendisini serbest çağrışım yöntemine zorlayınca hipnozdan vazgeçti. 1892 - 1895 yılları arasında Charcot'nun Salı Günü Dersleri adlı kitabının çevirisini, savunma psikonevrozları üzerine bir makaleyi ve saplantılar ve fobiler üzerine başka bir makaleyi Breuer ile ortaklaşa hazırladı. Ancak tıp çevrelerince Histeri Üzerine İncelemeler hoş karşılanmadı. Bu yapıtta psikanalizin temel ilkelerine rastlanır.
1896 yılında babasının ölümü üzerine derin bir bunalıma girdi ve sistematik olarak kendini çözümlemeye başladı. Yine aynı yıl Breuer'le nevrozların cinsel açıdan açıklanması konusunda ters düşerek yollarını ayırdı. Histerinin cinsel etiyolojisi üzerine verdiği bir konferans skandala yol açtı. Bu dönemde W. Fliess'le yazışmaları, özçözümleme süreci, hayatı üzerinde önemli etkiler yarattı. (Bu yazışmaları Freud'un ölümünden sonra eşi ve kızı tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Freud psikanalize özel hayatını karıştırmak istemediğinden, kişisel kayıtlar bırakmamış, birçok yazışma ve mektubunu ölümünden önce yakmıştır.) Hayatının 10 yıl süren bu döneminde, Freud hem yandaş, hem öğrenci bakımından yalnız kaldı. Kendini hastaların tedavisine ve psikanalizin yaratılmasına yoğunlaştırdı. Bu sürecin sonucu olarak 1897'de Oedipus Kompleksi, 1900'de Düşlerin Yorumu (iki cilt) adlı eserler ortaya çıktı.
1908'te Viyana Psikanaliz Derneği kuruldu. Bu olay, Freud için bir dönüm noktasıydı, Yaşamım ve Psikanaliz kitabında buna büyük yer verdi. Ancak bu tarihten önce bile Freud'un çevresinde çözümlemenin giderek kurumlaştığı görülür. 1902'den sonra "Çarşamba Günleri Psikoloji Derneği", adı altında başta P. Federn, O. Rank, W. Stekel ve Alfred Adler olmak üzere, Freud'un ilk yandaşları bir araya toplandılar. 1904'de E. Bleuer'le yazışmaya başladı. 1907'de Bleuer'in asistanı Carl Gustav Jung tarafından ziyaret edilir. Jung aynı yıl Zürih'te Freud Derneği'ni kurdu. Bu Freud için büyük bir başarıydı, zira psikanaliz artık ülke sınırlarının dışına çıkmıştı. Takip eden yıllarda Jung, 1. Psikanaliz Kongresi'ne katıldı ve psikanaliz üzerine konferanslar vermek üzere Freud ile birlikte ABD'ye yolculuk etti. Freud, 1910 - 1920 yıllarında Psikanaliz Üzerine, Bir Paranoya Vakası Özyaşam Öyküsü Üzerine Psikoanalitik Gözlemler: Başkan Screber, Totem ve Tabu, Narsizmin İncelenmesine Giriş, Yas ve Melankoli adlı eserleri yayımladı.
1923'de kendisine üstçene ve damak kanseri tanısı kondu. İzleyen yıllarda 33 kez ameliyat oldu. Sürekli protez takması gerektiğinden dolayı uzun yıllar konuşma ve yemek yeme sıkıntısı çekti. 1938'de Naziler'in Viyana'ya girmesiyle birlikte en küçük çocuğu Anna ile birlikte Avusturya'yı terk etmek zorunda kalarak Londra'ya yerleşti. Ölümüne dek tedavi ve çalışmalarına burada devam etti.
Freud, prensipleri gereği kişisel hiçbir özel belge, anı defteri, mektup bırakmamış, hepsini yakmıştır. Bu nedenle, Freud'a dair ilk ve en kapsamlı bilgiler ilk olarak yakın dostu İngiliz psikaytr Ernest Jones'un 1953'te yayımlanan üç ciltlik Sigmund Freud'un Yaşamı ve Yapıtları adlı kitabıyla ortaya çıkarıldı.
Eserleri [değiştir]
Zur Psychopathologie des Alltagslebens (Günlük Yaşamın Psikopatolojisi)
Die Traumdeutung (Düşlerin Yorumu)
Über Psychoanalyse (Psikanaliz Üzerine Beş Ders)
Totem und Tabu (Totem ve Tabu)
Zur Einführung des Narzissmus (Narsisizmin İncelenmesine Giriş)
Unbehagen in der Kultur (Uygarlığın Huzursuzluğu)
Jenseits des Lustprinzips Das Ich und das Es (Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd)
Der Mann Moses und die monotheistische Religion (Musa ve Tektanrıcılık)
Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme, 1905
Der Witz und seine Beziehung zum Unbewussten, Nükte ve Bilinçdışı'yla İlişkisi, 1905
Psikanalizin Tarihçesi, 1914
Psikanalize Giriş Dersleri, 1917
Yaşamım ve Psikanaliz, 1925
Tutukluk, Semtom ve Korku, 1926
Bir Yanılsamanın Geleceği, 1927
Kültür İçindeki Huzursuzluk, 1930
Psikanaliz ve Uygulama,
Psikanaliz Üzerine,
Olgu öyküleri
Histeri ile Mücadele
Sigmund Freud Kitapları - Eserleri
- Kitle Psikolojisi
- Psikanaliz Üzerine Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış
- Uygarlık Toplum ve Din
- Amatör Psikanalizi
- Sevgi ve Cinsellik Üzerine
- Olgu Öyküleri 1
- Olgu Öyküleri 2
- Totem ve Tabu
- Psikanaliz Üzerine
- Nevrozlar - Psikanalize Giriş 2
- Cinsellik Üzerine
- Rüyaların Yorumu
- Kokain
- Bir Yanılsamanın Geleceği, Neden Savaş
- Grup Psikolojisi ve Ego Analizi
- Haz İlkesinin Ötesinde
- Psikoloji Kanalize Ederek Psikanaliz Kuramı
- Arzu Dürtü ve Çatışmaları Açığa Çıkarma
- Bilinçaltı
- Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları
- Günlük Yaşamın Psikopatolojisi
- Uygarlığın Huzursuzluğu
- Cinsiyet ve Psikanaliz
- Kültürdeki Huzursuzluk
- Niçin Savaş?
- Yaşamım ve Psikanaliz
- Seçme Yazılar
- Terapi
- Endişe
- Rüya Yorumları 1
- Rüya Yorumları 2
- Psikanaliz ve Uygulama
- Psikanalize Giriş Dersleri
- Ket Vurma
- Musa ve Tektanrıcılık
- Psikopatoloji Üzerine
- Kendi Kendine Psikanaliz
- Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası
- Mutluluk Dediğimiz Şey
- Davranış Bozuklukları ve Tedavisi
- Çocukta Fobinin Analizi
- Yanılgılar ve Düşler Üzerine
- Bir Çocukluk Nevrozu Hikayesi
- Bir Genç Kızın Günlüğü
- Freud - Jung Mektuplaşmaları
- Psikanalize Giriş
- Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri
- Dinin Kökenleri
- İsteri Üzerine Araştırmalar
- Psikanalitik Hastalık Öğretisi Hakkında Yazılar
- Metapsikoloji 1
- Metapsikoloji 2
- Metapsikoloji 3
- Metapsikoloji 4
- Psikanalize Giriş
- Psikanalize Giriş
- Cinsel Yasaklar Ve Normaldışı Davranışlar
- Sanat ve Sanatçılar Üzerine Notlar
- Bir Histeri Vakası Analizi
- Psikanalize Yeni Giriş Dersleri
- Psikanaliz Açısından Edebiyat
- Kültürel Cinsel Ahlak ve Modern Sinirlilik
- Sanat ve Edebiyat
- Aşkın Psikolojisi
- Histeri Üzerine Çalışmalar
- Metapsikoloji Haz İlkesinin Ötesinde Ego ve İd ve Diğer Çalışmaları
- Ruh Çözümlemesine Yeni Giriş Konferansları
- Ruh Çözümlemesinin Tarihi
- Freud'un Mektupları
- Psikanaliz Üzerine
- Bakirelik Tabusu
- Otobiyografi
- Psikanaliz Üzerine Vakalar
- Bilinçsizlik ve Psikanaliz
- Siz Deli Misiniz?
- Einstein’a Mektup
- Psikanaliz
- Eşeysellik Kuramı Üzerine Üç Deneme
- Savaş ve Ölüm Üzerine
- Bir Yanılsamanın Geleceği
- Yas ve Melankoli
- Rüya Psikolojisi
- Leonardo da Vinci
- Bastırma ve Bastırılanın Geri Dönüşü
- İçgüdüler ve Baskılama
- Espri Sanatı
- Din
- Takıntı Üzerine
- Bilinçsiz-Olan
- Anksiyete Üzerine
- Psikanalizin Ana Hatlari
- Totem ve Tabu - 2.Cilt
- Kadın Cinselliği Üzerine
- Ego ve Id
- Bilinç Dışı
- Bilinçaltını Keşfetmek
- Sevgi Məktubları
- Her İnsan Gördüğü Rüyanın Tabiridir
- Aforizmalar
- Sanrı ve Düş
- Tutukluk Semptom ve Kaygı
- Ruhsal Kimlik
- Doğuştan Gelen Sapkın Eğilimler
- Dora
- Kendini Koruma İçgüdüsü
- Psikanalitik İlerlemenin Önündeki Engeller
- Psikanaliz ve Telepati
- Cinsel İstismar - Psikoloji Serisi
- Ensest
- Yasaklar ve Normal Dışı İstekler
- Gizemli
- Düşüncelerin Sınırsız Gücü
- Kadın Eşcinselliği
- Totem ve Tabu Barbarlar ile Nevrotik Kişiliklerin Zihinsel Yaşantılarındaki Benzerlikler (Cep Boy)
- Arzular ve Çatışmalar
- Sexualleben
- Введение в психоанализ
- Sanat ve Psikanaliz
- Erkeklerin Cinsel İçgüdüsü
- Ketlenmeler, Belirtiler ve Anksiyete
- Ego ve Kimlik
- Libido ve Narsisizm
- Cinsiyetler Ayrımı
- Mədəniyyətin sancıları
- Totem ve Tabu
- Aşkın Psikolojisi
Sigmund Freud Alıntıları - Sözleri
- Devletlerin, bireyleri kötülükten alıkoymasının, kötülük yapmayı ortadan kaldırmak amacından değil, onu tıpkı tuz ve tütün gibi tekeline almak amacından doğduğu düşüncesine kesin bir biçimde inanılabilir. (Cinsiyet ve Psikanaliz)
- Kadınlar, özellikle de güzelseler, nesne seçimlerinde kendilerine dayatılan toplumsal kısıtlamaların bedeli olan belli bir kendiyle yetinme geliştirirler. Kesin konuşmak gerekirse bu türden kadınların erkeklerin kendilerine yönelik sevgileriyle kıyaslanabilecek yoğunlukta sevdikleri tek şey yalnızca kendileridir. Gereksinimleri de sevme değil ama sevilme doğrultusundadır ve bu koşulu yerine getiren erkek onların onayını kazanan kişi olur. (Metapsikoloji Haz İlkesinin Ötesinde Ego ve İd ve Diğer Çalışmaları)
- Bastırma bireysel çalışır; bastırılmış olanın her bir türevi kendine özgü bir yazgıya sahip olabilir; biçim değişikliğinin fazlası yada azı başarının sonucunu tamamıyla değiştirebilir (Bastırma ve Bastırılanın Geri Dönüşü)
- Biz ölümün yaşamın tek amacı olduğunu iddia etmiyoruz; ölüm kadar yaşamın da olduğu gerçeğini gözardı etmiyoruz. (Ruh Çözümlemesine Yeni Giriş Konferansları)
- Bilinçaltında "hayır" sözcüğü olmadığını, zıtlıkların bir araya geldiğini biliyoruz. Reddetme ancak bastırma sürecinde ortaya çıkıyor. (Bir Çocukluk Nevrozu Hikayesi)
- Psikanaliz bize baba kompleksi ile Tanrı inancı arasında yakın bir ilişkinin bulunduğunu ;bize kişisel bir Tanrı'nın psikolojik yönden yüceltilmiş bir babadan başka bir şey olmadığını göstermiştir ve her geçen gün genç bireylerin babalarının otoritelerinden kurtulduklarında dinsel inançlarını nasıl kaybettiklerine dair yeni kanıtlar sunmaktadır. (...) (Leonardo da Vinci)
- Mutlu kişiler düş kurmaz, bunu ancak yeterince doyuma ulaşmamış kişiler yapar. Doyuma kavuşturulmamış, düşlemlemenin itici güçleridir ve her düş belli bir isteğe doyum sağlama çabası ve böyle bir doyumu ondan esirgeyen gerçek'i değiştirme girişimidir. (Sanat ve Sanatçılar Üzerine Notlar)
- Olgunluk hazzı erteleyebilme kabiliyetidir. (Aforizmalar)
- fakat bekâret bir tabunun, dinsel olarak tarif edilebilecek bir yasağın konusu haline gelmiştir. (Bakirelik Tabusu)
- Temelde kırıcı olan bir düşünce belli bir yoğunluk seviyesine ulaşır ulaşmaz çekişme aktifleşir ve bu kesinlikle bastırmaya yol açar. (Bilinç Dışı)
- Çocukluk çağında hiçbir gereksinimin bir babanın korumasına karşı duyulan gereksinimin kadar güçlü olabileceğini sanmıyorum (Kültürdeki Huzursuzluk)
- Birbirleriyle uzlaşması zor çelişkilere düşüyorsunuz.. (Bir Yanılsamanın Geleceği, Neden Savaş)
- "Efsaneye göre insan denilen varlık, kadın ve erkek olarak iki parçaya bölünmüştür; o zamandan beri aşk yoluyla birleşmeye çalışmaktadır" (Cinsellik Üzerine)
- "Tam da hastalanacak zamanı bulmuştur büyük anne. Hastamız, sevdiğini, böylesine özlemişken..." (Psikanaliz ve Uygulama)
- Ve her zaman öylesine güçsüz kalırdım ki, içimi yakıp kavuran tutkuları dışa vuramazdım. Dolayısıyla hep baskıladım kendimi, sanırım bu da halimden belli oluyor. (Yaşamım ve Psikanaliz)
- İd'de içgüdüye düşen rolü ego da algı oynamaktadır. Ego tutkuları ihtiva eden id'in tersine, mantık ve sağduyu olarak adlandırılabilecek olan şeyi temsil etmektedir. (Ego ve Id)
- herkes kendi hayatı üstünde hak sahibidir...' (Mutluluk Dediğimiz Şey)
- Ama sorarım size, insanlar ellerine geçirdikleri bir şeyi ne zaman karmakarışık, ne zaman eciş bücüş bir duruma sokmamıştır? (Kendi Kendine Psikanaliz)
- Sanki bilinçli olanın direnci, kökensel bastırılmış olandan uzaklaştırılmalarını sağlayan bir işlev görür. (Bastırma ve Bastırılanın Geri Dönüşü)
- "Doğa, göründüğü kadarıyla bizi soğukkanlılıkla, zalimce, amansızca ve olasıdır ki tam da bizim doyum sağlamamıza yol açmış şeyler aracılığıyla yok eder." (Bir Yanılsamanın Geleceği)