Valla, Kurda Yedirdin Beni - Alev Alatlı Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Valla, Kurda Yedirdin Beni kimin eseri? Valla, Kurda Yedirdin Beni kitabının yazarı kimdir? Valla, Kurda Yedirdin Beni konusu ve anafikri nedir? Valla, Kurda Yedirdin Beni kitabı ne anlatıyor? Valla, Kurda Yedirdin Beni kitabının yazarı Alev Alatlı kimdir? İşte Valla, Kurda Yedirdin Beni kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Alev Alatlı
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9789752894556
Sayfa Sayısı: 598
Valla, Kurda Yedirdin Beni Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Or'da Kimse Var mı?" dörtlüsünün üçüncü kitabı Valla Kurda Yedirdin Beni'de Türk solunun ve Kürt sorununun resmi çiziliyor. "Türküm...kendi insanımın manzaralarını seviyorum... Buna milliyetçilik diyorsan, öyle olsun!" diyor Günay Rodoplu, ve devam ediyor. "Milliyetçi' olduğum içindir ki, Kürtlerin köken arayışlarını empatiyle izliyor, elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. 'Mızıka çalındı, düğün mü sandın?' türküsü içimi titretirken, Şiran'ın 'Hanımağamın, bermaya mın' feryadına kulak vermemem mümkün mü? Kürtlerin varlığına ilişkin tek korkum, tek kavgam, onların yabancılaşması olacaktır. Çünkü bu olursa onu ırkçılık, hatta bir tür Nazizm izler. Ve ben kendi ulusumu tanıdığım kadarıyla, biz Türkler bununla baş edemeyiz. 'Aryan Kürtlerin karşısında, Siyonizm öncesi Yahudileri kadar boynu bükük kalmaz mıyız?.. Unutmayın ki, İsrail öncesi Yahudilerin ruh hali bizimkinden pek farklı değildi. Onlar da kendileri ile barışık değillerdi. Tıpkı bizim gibi, kendilerini sırf kendileri oldukları için, bir insan manzarası olarak sevmiyorlardı. Kendisini sürgit, 'sen adam olmazsın' diye aşağılayan bir ulus, varlığını idame ettirmekte ne kadar başarılı olabilir ki? Türkler, Siyonist olabilecek kadar metodik de değillerdir. Ve yine unutma ki, Siyonistler Batı Avrupa Yahudileriydi, Orta Doğu değil!.."
(Tanıtım Yazısından)
Valla, Kurda Yedirdin Beni Alıntıları - Sözleri
- Millet diye bir şey yoktur. Fukara vardır,zengin vardır,Her milletin fukarası ayrı kaba,zengini ayrı kaba tükürür. Eğer illede millet var dersen dünyada topu topu iki millet vardır; fukaralar milleti, zenginler milleti. Zenginler milleti fukaralar milletini suistimal eder. Sırtından servet yapar sonrada servetini korusun diye eline silah verir cephe cephe süründürür.
- Ama ben düzene boyun eğmeyecek kadar kibirli, onun dışında yaşamayı göze alacak kadar da dikbaşlıydım. Bana öyle geliyordu ki, Büyük Makina'dan bağımsızlık, bana ödeteceği her faturaya değerdi. Parasızlıktan değil, kendi gerçeğimi bulamamaktan korkuyordum.
- sevgi seni yaraladı, oh olsun, diyorlar bana. şimdi, desem ki, vallahi hayır! o beni yaralamadı! kanım onun varlığını hissetti, kendi kendine fırladı damarından. ne yaparlar bana dersin?
- "Biliyor musun,siz solcu aydınlara hiç güvenmiyorum! Askerler dahil,her şeyi kullandığınız gibi,Kürtleri de kullanacak, atacaksınız.Kullanacaksınız, çünkü namevcut işçi sınıfında bulamadığınız potansiyeli Kürtlerde bulacaksınız. Çünkü bugünkü düzene karşı en içten tepki ve nefret onlarda var, işçilerde yada köylülerde değil. Bu nefretten yararlanacak bu nefreti örgütleyeceksiniz. Özde milliyetçi duyguları sömürecek, ve bunları sosyalizm adına yaptığınızı iddia edeceksiniz.
- “Samanyolu galaksisinin güneş sisteminin kokuşan bir gezegeni olan dünyada, insanoğlu insanoğluna kısacık bir süre için teğettir. Sonra herkes kendi meçhulüne yollanır. Bir başına.”
- Mutlak başarı ihtiyacı sadizmle sonuçlanır.
- Ama ben düzene boyun eğmeyecek kadar kibirli, onun dışında yaşamayı göze alacak kadar da dikbaşlıyım.
- «Zulmü kaldırmaksızın, zulmü kaldırmak gereğine inanmak. Bu, insanlara inanmaksızın insanlığa inanmaya benzer ki, soyutlama hastalığıdır. Binali'nin söküğünü dikmeyi devrime ertelemesi gibi, bu insanlarn feryatlarna kulak tıkamak, mevcut düzen içinde çözülmesi mümkünken çözmemek, düpedüz hainlik değilse, bir tür ajan provokatörlük değilse, soyutlama hastalığıdır. Ucuz bir kaçıştır. Muhayyel bir 'gelecek’e kaçıştır. Oysa, kanayanı tedaviyi ‘gelecek'e bırakırsanız, hasta ölecektir.”
- insanın kendisini başkasının yerine koymayı, iğneyi kendisine, çuvaldızı başkasına batırmayı öğrenmesi vakit alıyor. gel gör, başkası gerçekten de başkası olabiliyor ve sen hayatının en önemli aşamasını yaptığını sandığın anda boşa kürek çekmiş olduğunu görebiliyorsun. çünkü yola, başkasının özde senin gibi bir insan olduğunu varsayarak çıkıyorsun. soyut insanlık somut insanla çakışmıyor! ortak paydaları gerçekdışı boyutlara uzatıyoruz, vehmediyoruz, anlıyor musun? kültür farklılıkları, kabullenmek istediğimizden de daha derin ve belirleyici olabiliyor. ve sen en diğerkam olduğunu sandığın anda, başkasının gerçekten de başka olduğunu, kendini onun yerine koyamayacağını, koymaya kalkma çabasının ne denli talihsiz, ne denli kısır olduğunu görüyorsun.
- "Diyeceğim, her şeyin başı tahsil, terbiye, oğlum! Tahsilin olmadı mı, başına tencere geçirmiş adam gibi yaşarsın artık. Burnunun ucunu görmeden..."
- Günay kızım. İnsanları sevmekten korkma .Sevmediğin değil, sevdiğin yanlarını abart.İnsan olmanın kefareti,sevmeyi bilmektir.
- Insan olmanın kefareti sevmeyi bilmektir
- Türkiye' de insanlar iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılırlardı. Gerçek Atatürkçüler ve Atatürk'ü maske olarak kullanıp kişisel çıkarlarının peşinde olanlar.
- İnsanın sorumluluğu iradesiyle sınırlıdır. İnsanları milliyetlerinden dolayı aşağılamak ya da yüceltmek, "sen neden falanın çocuğusun" diye hesaba çekmeye benziyor. Bir o kadar saçma! Bu bakımdan ne senin ulusunu aşağılarım ne de benimkini aşağılamana izin veririm.
- Kendine ve diğer insanlara bir şans tanı. Kendi doğrularını dayatmaya kalkma, çünkü mutlak doğru yok. Mutlak çözümler yok. Becerebilirsen ikna et, ama dayatma. Hele silahla dayatmaya kalkma! Çünkü insan sayısı kadar farklı çözüm vardır. Ve yeryüzündeki tek mutlak ölümdür.
Valla, Kurda Yedirdin Beni İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Valla Kurda Yedirdin Beni: "Valla Kurda Yedirdin Beni" dört kitaptan oluşan "Or'da Kimse Var mı?" serisinin üçüncü kitabı. "Or'da Kimse Var mı?" dörtlüsü, kendi anlatımıyla öz vatanında haymatlos gibi kalan bir kadın aydının, Günay Rodoplu'nun öyküsü. Türkiye'nin yakın tarihinin bir belgesel romanı olarak tanımlayabileceğim dörtlünün bu üçüncü kitabında Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların kültürü incelenmekte ve bu konunun özelinde devrimci kürt hareket irdelenmektedir. Ve şahsen benim bu dörtlüdeki en sevdiğim, en soluksuz okuduğum kitabı oldu açıkçası. Dörtlünün diğer kitaplarında olduğu şekilde; Türkiye toplumunun dinamiklerini farklı bir bakış açısı ile değerlendirmek ve konuya ilgi duyan tüm kitap severlere şiddetle tavsiye ediyorum. (Murat Bayram)
Türk sol tarihinin Kürt hareketi de eklenerek anlatıldığı serinin üçüncü kitabı. Alatlı'nın anlatımını bu kitapta açıkçası biraz acımasız ve üstünkörü buldum. Kitap boyunca bilginin değil malumatın esir aldığı,cahil cesaretiyle iş yapan, okuyan, yaşam kurmaya çalışan insanların eleştirisini okuyoruz. Yazar batılılaşmaya karşı yerel olanı savunurken, kendi rafine zevkini haklı çıkaracak bir yerelliği savunuyor. Bu yerellikte, cangıllara girmiş beyaz adamın, yerli halka medeniyet getirme çabası var ve bu çaba karşılık bulmayınca gelen mağduriyet ve had bildirme durumu çok rahatsız edici geldi bana. Yazarın sol tarihini ve Kürt hareketini heyecanlı birkaç gencin hezeyanları gibi göstermiş olması, en sonunda da Şiran karekterinin seçtiği yaşam şeklinden yola çıkarak "Kürteri de kaybediyoruz" diyerek bağlaması çok üstünkörü ve kibirli bir bakış açısı gibi geldi bana. Yazar kendi yarattığı Günay karekterine adım adım ihanet ediyor sanki. Kitap genel olarak akıcı ve okuyanı bir çok farklı konuya savurarak ilerliyor. Bu anlamda hem zihin egzersizi yaptırıyor hem farklı bir bakış açısı da sağlıyor. (Ebru)
Okumakta zorlandığım bir Alev Alatlı romanı oldu.Çünkü içinde binlerce önemli isim geçiyor ve eğer bu isimler hakkında bilginiz yoksa kitap size yorucu geliyor.Alatlı bu romanında bize Kürt solunu anlatıyor. (gzd)
Kitabın Yazarı Alev Alatlı Kimdir?
Alev Alatlı (d. 1944, İzmir) Türk yazardır. Liseyi babasının askeri ataşe olarak görev yaptığı Tokyo’da okudu. Ekonomi & İstatistik lisansını ODTÜ'den, Ekonomi ve Ekonometri yüksek lisansını "Fulbright" bursu ile gittiği Vanderbilt University'den (Nashville, Tennessee) aldı. Bilâhare felsefe öğrenimine başlayan Alatlı, doktora çalışmalarını New Hampshire'daki Dartmouth College’de sürdürdü. İlahiyat konusunda ve düşünce ve medeniyet tarihi üzerinde yoğunlaştı. 1974’te Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğretim görevlisi, Devlet Planlama Teşkilatı'nda kıdemli ekonomist olarak çalıştı. California Üniversitesi ile ortak psiko-dilbilim çalışmaları yürüttü. Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde Bizim English dergisini çıkaran Alatlı, daha sonra Türk Yazarlar Kooperatifinde (YAZKO) başkan yardımcısı olarak görev aldı.
Filistin davasının tanıtımına yaptığı katkılardan dolayı 1986 yılında Tunus'ta sürgünde bulunan Yaser Arafat tarafından "Özgürlük Madalyası"yla onurlandırılmıştır. Aydınlanma Değil, Merhamet! adlı romanıyla ise 2006 yılında Moskova'da "Mikhail A. Sholokhov 100. Yıl Roman Ödülü"nü kazanmıştır.
Alev Alatlı Kitapları - Eserleri
- Kabus
- Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?
- Fesüphanallah!
- Viva La Muerte! - Yaşasın Ölüm!
- Rüya
- 'Nuke' Türkiye!
- Beyaz Türkler Küstüler
- İşkenceci
- Aydınlanma Değil, Merhamet!
- Valla, Kurda Yedirdin Beni
- O. K Musti Türkiye Tamamdır
- Hayır! Diyebilmeli İnsan
- Hafazanallah!
- Ben Böyle Düşünüyorum! Demekle Olmuyor
- Kadere Karşı Koy A. Ş.
- Aydın Despotizmi
- Safsata Kılavuzu
- Dünya Nöbeti
- Aklın Yolu da Bir Değildir
- Hollywood'u Kapattığım Gün
- Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!
- Hatırla! Geçmişin Geleceğindir
- Şimdi Değilse Ne Zaman?
- Suç Ortağı Hollywood
- Kelebek Etkisi Söyleşileri 1
- Yorumsuz
- İşkenceci
- Bize Yön Veren Metinler Cilt: I - II
- Kelebek Etkisi Söyleşileri - 2
Alev Alatlı Alıntıları - Sözleri
- Ölümlü bir insan, kaç defa beyaz sayfa açabilir ki kısacık hayatında? (Kabus)
- ...yumurta da taşın üstüne düşse, taş da yumutanın; olan yumurtaya olur... ... (kıbrıs rum atasözü) (Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?)
- " İşleyebileceğimiz en büyük günah, birbirimize kayıtsız kalmamızdır. " (Fesüphanallah!)
- Kadim bir Uygur diskuru vardır."Kendinize güvenin!" der. Kendinize güvenin! Akranlarınızın,çağınızın,Gerçeklik'in payınıza düşen kadarıyla da olsa hakkını verin.Dil,din,ırk,cinsiyet ayrımının tuzağına düşmeden,zamanınızın en yetkin bilginleriyle,sanatçı ve filozoflarıyla dostluk kurun.Mahrem düşüncelerinizi aşkın zekâlarla paylaşın.Sizler,anneleri tarafından sakınılmak durumunda olan özürlüler ya da çocuklar değilsiniz.Kavminizin kaderini eline almaktan kaçınan korkaklar değilsiniz.Sizler,mağdurların kefaretini ödeyecek,kâbustan uyandıracak yetişkin erkeklersiniz." (Hatırla! Geçmişin Geleceğindir)
- Günümüz Türkiye'sinde her başarılı kadının arkasında yetiştirilmesi gereken bir çocuk vardır.İstisnalar kaideyi bozmaz (Kadere Karşı Koy A. Ş.)
- ne zaman unuttuk, bir şeye sırf "haksızlık" olduğu için karşı çıkmayı? (Şimdi Değilse Ne Zaman?)
- Alexis zorbanın İngiliz Basile dediği gibi, “neye yarıyor sizin onca lanet kitabınız, zulmü zalimden soyutluyorsa?“ (Hafazanallah!)
- Hicraniyem der ki bakın hâlıma Dağlar dayanmıyor ahu zarıma Elim ermez oldu kisbü kârıma Çünkü Gül yüzlümü elden aldırdım Hacı Taşhan (Beyaz Türkler Küstüler)
- Günay kızım. İnsanları sevmekten korkma .Sevmediğin değil, sevdiğin yanlarını abart.İnsan olmanın kefareti,sevmeyi bilmektir. (Valla, Kurda Yedirdin Beni)
- Kıtlık Tanrı'dan,açlık insanlardan gelir (Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!)
- En muhteşem zaferlerimizden geride, sorumluluğunu bilinmeze yüklediğimiz bir enkaz kaldı. (Dünya Nöbeti)
- Ünlü diplomatları Fyodor Tyutçev'i hatırladım: Rusya, anlaşılamaz, hesaba kitaba da gelmez. Kendisine has bir kimliği vardır, Rusya'ya sadece iman edilir. İç çektim, 'İman etmekten başka çaremiz yok, değil mi Aleksi?..' (Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!)
- Esasen bunların hepsi uydurma.Samanyolu galaksisinin güneş sisteminin kokuşan bir gezegeni olan Dünya'da,insanoğlu insanoğluna kısacık bir süre için teğettir.Sonra,herkes kendi meçhulüne yollanır.Bir başına (O. K Musti Türkiye Tamamdır)
- Tanım: Bir kimsenin görüşlerinin yanlış olduğuna dair delil sunmak yerine, o kimsenin niteliklerine (kişiliğine, karakterine, niyetlerine, vasıflarına vs) saldırarak, reddetmek veya karşı iddiada bulunmak. Örnek 1: Başkan bu konuda haklı olamaz. Çünkü kanının son damlasına kadar liberal. Örnek 3: Onun önerisini kabul edemeyiz. Çünkü o karşı partiden. Örnek 4: Bu bilim adamının teorisinin herhangi bir geçerliliği olduğunu sanmıyorum. Bu teoriyi ödeneğini kaybetmemek ve işini kurtarmak için ortaya atıyor. (Safsata Kılavuzu)
- Mantık "doğru"ların değil, "geçerlilik"lerin bilimidir. (Ben Böyle Düşünüyorum! Demekle Olmuyor)
- ...insan düşündüğünü dürüstçe ifade ettiği sürece ahlaklıdır. ('Nuke' Türkiye!)
- Cevapların hepsini buldum sandı, hayatı karşılamayı unuttu. (Viva La Muerte! - Yaşasın Ölüm!)
- Aile, koca, çocuk, iş derken, kadın kendisine teğet geçmeye mecbur edilir. Bir şey yapması daima müsaadelere bağlıdır. Ailesinin müsaadesine veya teşvikine, dostlarının desteklemesine, yakınlarının "evet" demesine! Bu yüzden, sanat eğitiminin kadına verilmesi daha da önemlidir. (Kadere Karşı Koy A. Ş.)
- Kime kırk gün deli denilse deli olacağı dile getirilmeyen bir gerçekti. Inanç birliği sanıyı gerçeğe dönüştürmeye yeterdi. Bireyin gerçekliğinin bütünün inancı doğrultusunda olması doğaldı. Kaldı ki sülale narsisizminin birincil hasmı devletin bile kabul ettiği işlevleri vardı. (İşkenceci)
- Yumurta da taşın üstünde düşşe, taş da yumurtanın, olan yumurtaya olur. *Kıbrıs Rum Atasözü (Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?)
Editör: Nasrettin Güneş