diorex

Yağmurcuk Kuşu - Yaşar Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yağmurcuk Kuşu kimin eseri? Yağmurcuk Kuşu kitabının yazarı kimdir? Yağmurcuk Kuşu konusu ve anafikri nedir? Yağmurcuk Kuşu kitabı ne anlatıyor? Yağmurcuk Kuşu kitabının yazarı Yaşar Kemal kimdir? İşte Yağmurcuk Kuşu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 16.02.2022 14:00
Yağmurcuk Kuşu - Yaşar Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yaşar Kemal

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750807305

Sayfa Sayısı: 443

Yağmurcuk Kuşu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kimsecik, "dağları bekleyen" korkunun yıkıcı gücünün, üç kitaplık dev efsanesidir. Korku insanın benliğim parçalarken, bu insanlık durumundan büyük bir trajedi doğar. Ama çocuklar korkuya yenik düşmez, üstüne yürürler.

Üçlünün ilk kitabı Yağmurcuk Kuşu bir cinayetin yarattığı korkuyla şekillenir. Roman katliamların nedenleri ile sonuçları arasındaki ürpertici ilişkiyi açığa çıkarırken, bir yanıyla da bir köy çocuğunun masum ve cesur dünyasının nasıl belirdiğini ortaya koyar.

(Arka Kapak)

Yağmurcuk Kuşu Alıntıları - Sözleri

  • Yuva bozanın da yuvası bozulur. Yuvasından atılmış kuşun yuvasına giren kuş da iflah olmaz.
  • Beter, onulmaz, insanı iflah etmez bir hastalık.
  • Karıncalar balı da severler, hiç gördün mü, milyonlarcası bir kap balın üstüne topaktopak, üst üste, sapsarı yığılırlar, milyonlarca arı bala sırtları yanarak, çakarak üşüşürler.İnsan gözlerine de öyle, milyonlarca üşüşür, gözü oyup yedikten sonra insanın hiç başka yerine dokunmadan çekilir giderler.
  • Ölüm insanoğluna kötü kokarak gelir.
  • "Hasta değilim, keşki hasta olsam, verem olsam, cüzzam olsam" dedi. "Ben mutsuzum."
  • Serin, nemli, azıcık da deniz kokulu bir yeldi bu.
  • İsmail Ağa. "Hasta mısın?" diye sordu ona. Hüseyin Bey: "Hasta değilim, keşki hasta olsam, verem olsam, cüzzam olsam," dedi. "Ben mutsuzum."
  • Gün kavuşurken garbi yeli daha da hızlanır, ortalık az daha serinler, dağın acı kokusu yağan çiyle ıslanır, biraz daha acılaşırdı.
  • Belki aşk dedikleri buydu. Dünyada bir tek şeyden başka gözü hiçbir şeyi görmemek, yalnız bir tek şeyi soluk almak...
  • Ne olduk demeyelim, ne olacağız diyelim.
  • "Hasta mısın?".. ... "Hasta değilim, keşke hasta olsam, verem olsam, cüzzam olsam," dedi. "Ben mutsuzum."
  • "Burada insana benzer insan barınamaz."
  • "Hasta mısın? "diye sordu ona Hüseyin Bey: "Hasta değilim, keşki hasta olsam, verem olsam , cüzzam olsam," dedi. "Ben mutsuzum."
  • Bu dünya böyledir, ne yapalım, inişli çıkışlı dünya.
  • “Hasta mısın?” diye sordu ona. “Hasta değilim, keşki hasta olsam…. “Ben mutsuzum.”

Yağmurcuk Kuşu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?: SPOILER!!!! ( Gerçi otobiyografik bir eserde spoylır mı olur bilmem ama olsun) Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum -Cemal Süreya Sizin hiç babanız gözünüzün önünde yüreğinden hançerlenerek öldürüldü mü? Üstelik kardeşiniz tarafından? İşte ilgili müziğimiz: https://youtu.be/xn2gTJk2fQk Daha önceden de dediğim şeyin sonuna kadar ardındayım. yazar/yasar-kemal kitaplarını okumadan evvel, onun kendisi ve hayatı hakkında bilgiler içeren kitap/yasar-kemal-kendini-anlatiyor--62613 ve kitap/bu-diyar-bastan-basa--99164 serisini okumakta fayda var. Bunları okumadan Yaşar Kemal kitaplarının hazzı yetim kalır. Neden mi? gonderi/29825312 gonderi/25404127 incelemelerinde anlatmaya çalıştıydım evvelden. Yineleyeyim kısaca. Yaşar Kemal aslında bir romancıdan öte bir destancı, aşık, ozan, gezgin, gözlemci. Yani Homerosoğlu. Bunu çokça zikretmiştik zati. O hiç görmediği, yaşamadığı veya işitmediği şeyi yazmaz. Gözlemlerini, bu toprağın insanlarının sorunlarını, aksayan kanayan yaralarımızı ve notlarını kendi kalın camlı kemik çerçevesinden aktarır bizlere. Hemi de tek gözüyle. Burada değinmek istediğim “Kimsecik” serisi, aslında Yaşar Kemal’in ve ailesinin öyküsüdür özünde. Şimdi değineceğim serinin ilk kitabı kitap/yagmurcuk-kusu--13327 . kitap/yasar-kemal-kendini-anlatiyor--62613 kitabından da biliyoruz ki, Yaşar Kemal’in ailesi Van’dan Çukurova dolaylarına göçüyor ve oraya yerleşiyor. Bu göç sırasında yolda bir çocuk bulurlar. Her yeri yara bere, kurtlar kımıl kımıl. Aile bu çocuğu yanına alır ve evlat olarak kabul eder. Yusuf’tur çocuğun adı. Yaşar Kemal’in babası ona çok güvenir, çok sever, koruması yapar. Fakat zaman ilerler ve Yaşar Kemal dünyaya gelir. Ve bir gün Yaşar Kemal küçük bir çocukken gözleri önünde, camide babası öldürülür. Bunu yapan ise Yusuf’tur. Evet, serinin ilk kitabı tam da bu noktaya temas ediyor. Her şey olduğu gibi fakat ilginç noktalar var. Bunları tespit için daha önce dediğim gibi “kitap/yasar-kemal-kendini-anlatiyor--62613” kitabını okumanızda fayda var. Üvey kardeşinin babasını öldürmesi üzerine Yaşar Kemal bu durumu yıllarca düşünmüş. Ona karşı kin gütmemiş bile. Onu anlamaya çalışmış. Kendi röportajında da bunu dile getirir. Yıllarca onu anlamaya çalıştım diyor Usta. Ve bu bağlamda da bu romanı kaleme aldığını düşünüyorum. Kitapta Yusuf, Salman adıyla tanıtılıyor bizlere. Salman babasını öyle çok seviyor öyle tapıyor ki, Tanrıdan daha öte babası. Onun korumalığını üstleniyor, kendisi olmadan bir adım dahi attırmıyor babasına. Babası da onu baş tacı ediyor. Güneşe dua ederken her sabah Salman, babasına da dua ediyor tapıyor adeta. Yusuf’un geçmişiyle ilgili ayrıntılı bilgi yok ama kitapta Yusuf yani Salman bir Ezidi çocuk olarak anlatılıyor. Bilir misiniz Ezidi biri etrafına çizilen çemberin içinden, çizen kişi silene kadar hapsolurmuş. İşte burada da Yaşar Kemal buna benzer bir yapı kurmuş. Salman etrafına çizilen çemberden kurtulmak istiyor. Bu çember ise baskı, zulüm değil, sevgi, aşk, ulvi bir aşk. Zaten sevgi ile öfke kardeş değil midir? Sonunda da babasını öldürüyor, yani çemberi çizdiğini düşündüğü kişiyi. Yaşar Kemal Salman’ı ise korkulan, çocukları öldüren, yiyen biri olarak tasvir ediyor. Aslında çocukları öldürmekten kasıt bir karabasan gibi. Zira kitabın bazı yerlerinde Yaşar Kemal’de alışık olmadığımız hayali ögeler bulunuyor. Gerçekle gerçek dışılık-hayal, bazı noktalarda iç içe geçiyor. Öyle bir korku salıyor ki Salman köyün üzerine, omzuna Alaman filintasını takıyor, fişeklikleri dolu dolu çaprazlamaya bağlıyor ve kurşun olup korku olup kabus olup çöküyor. Kah dağa çıkıp tavukları avlayan kartalları avlıyor kah tepelerden köylülerin evlerine kurşun sıkıyor. Attığını vuran biri Salman. Salman karakteri aslında Yaşar Kemal’in kendini anlatıyor kitabında değindiği, tanıştığı bir Ezidi dilencinin anılarındaki bir karakter. Baldırıçıplak dolaşıp köylere yağmaya inen aç, kimsesiz, yoksul çocuk çetelerindeki, başıboş köpeklere önderlik yapan bir çocuk. Buradan esinlenmiş ve Salman karakterini yaratmış. Fakat bir ayrıntı var. Kitapta çokça yer verilen bir konu. Salman beyaz dişi atı ile sürekli cinsel ilişkiye giriyor. Onu sanki karısı gibi düşünüyor, ona öte yandan sevgi de besliyor. Buna şahit olan köyün çocukları sayesinde bu havadis köye yayılıyor. Ve Anadoluda hala bir yara olarak süregelen bir hadiseye ayna tutuyor: hayvanlarla ilişki-tecavüz. Bu durumda ise köylüler buna şaşırmıyor bile, olağan karşılıyor. Avradı olamayan erkek ne yapar başka, atıyla ilişkiye girmeyen erkek mi olur diye düşünüyor köylüler. Bunu aslında herkes yaparmış da kimse bu konuda konuşmazmış. Herkesin bildiği ama dillendirmediği bir durummuş. Bugün bile bu durumun yaşandığını biliyoruz. Bu konuyu irdeler isek ayrı bir konuya gark etmiş oluruz. Bu yüzden bu kısımı sizlere bırakıyorum. Yaşar Kemal’in Salman’ı neden böyle biri olarak ele aldığını açıkçası çok merak ettim. Hala da düşünüyorum. Seri bitince net bir fikre varacağım sanırım. Salman’ın, babası İsmail Ağa’yı öldürmesinin altında yatan sebepler arasında köydeki söylentiler de var. Herkes Salman’ın annesini İsmail Ağa’nın öldürdüğü ve Salman’dan bunu gizlediği yönünde dedikodular yayıyor. Bu durumda babasına duyduğu sevgi bir yerden sonra öfkeye dönüşüyor. Mustafa’nın yani Yaşar Kemal’in doğumu ve İsmail Ağa’nın onun doğumuna çok sevinmesi de tuz biber ekiyor. Uzun zaman sonra bir erkek evlat olarak dünyaya gelen Mustafa tüm sevgiyi üzerine çekiyor. Zaman ilerledikçe Salman'ın Mustafa’ya olan nefreti büyüyor ve bir çığ gibi Anavarzadan aşağı taşıyor. Pabucu dama atılmış hissediyor. Bu yüzden de büyük bir açmaza giriyor Salman. Sonunda ise İsmail Ağa’yı Kafkas işi kamasıyla böğründen bıçaklıyor. Kitapta pek çok dönemsel konuya değiniyor Yaşar Kemal. En belirgini ise Ermenilerden kalan yerleri, dönemin ileri gelenlerine tahsis edilmesi. Konaklar, tarlalar, mallar… Bu konuda daha önce paylaştığım bir yazıyı iliştiriyorum: http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10256/yasar-kemalin-kaleminden-ermeni-mulkleriyle-cumhuriyetin-sisirdigi-keneler “Annesi İsmail Ağa’ya şöyle öğütler: ‘Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter.” “Ermeniler kuş değil, evleri yuva olamaz” Dediğim gibi, bu seriyi daha iyi anlamak için yukarıda belirttiğim kitapları okumakta fayda vardır efendim. Yaşar Kemal kendi korkularını çekincelerini de işliyor kitapta. Kendini tekrar etme “alametifarikası” ise bu kitapta zirvelerde. Tasvirler yine almış başını Anavarza tepelerinden taşmış. Doğayı dantel misali işlemiş yazılarında. Kuşun kanadını, arının vızıltısını, suyun ve kanın sesini. burada kısa bir video linki bırakıyorum izlemek isterseniz: https://youtu.be/EXXFyi0XCxM İnsan sevdiğini öldürür mü? Peki sevdiği, insanı öldürür mü? Öldüğü için mi sever bir insan bir insanı yoksa sevdiği için mi ölür insan? Yaşar Kemal’in dilinin tutulmasına sebep olan bu olayı ve kendi geçmişini anlamak için yazdığını düşündüğüm bu kitabı okumak isteyen okurlara keyifli okumalar dilerim. Serinin diğer kitaplarında buluşmak üzere esen kalınız. Hepimizin kendi ellerimizle çizdiği bir Ezidi Çemberi yok mu? Kendi kendimize sınırlar koymaz mıyız aslında? Ve bu çemberin bozulmasını başkalarından beklemez miyiz? Şunu dinlemeden de olmaz ki değil mi? “Ben ölürsem, sevdiceğim var olsun canım, var olsun…” https://youtu.be/KXaH7jeVSkA (Li-3)

Yaşar Kemal serüvenim hızla devam ediyor... Yağmurcuk kuşu... Kitabın ismini ilk duyduğumda çok etkilemişti beni. Aramızda bir çekim oluştu diyebilirim.. Çok daha fazlasını bekliyordum bu eserden aslında ama yine de keyifliydi okumak. Kitaba geçmeden önce biraz yazardan bahsetmek istiyorum. Yaşar Kemal, 6 Ekim 1923 tarihinde Osmaniye’nin merkeze bağlı Hemite Köyünde Doğmuştur. Ailesi Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden Van Gölü’ne yakın Ernis ( bugün Ünseli ) Köyünden Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite Köyüne göç etti. Annesi Nigar Hanım, babası ise bir çiftçi olan Sadık Efendi’ydi. Küçük yaşta kaza sonucu bir gözünü kaybetti, babası göç sırasında yolda karşılaşıp yanına aldığı bakıp büyüttüğü üvey oğlu tarafından bıçaklanarak öldürüldü gibi gibi... Bunlar bir çok yerde okuyabileceğiniz genel bilgiler... Ama bundan daha fazlası da var, nerde derseniz romanlarında... Yaşar kemal her romanını hayatından uyarlayarak yaratmış. Anne tarafında eşkıyalar olduğu için annesinden dinlediği hikayelerden esinlenmiş. Çukurova halkının, ağaların beylerin elinden çektiklerini, fakirliği, ezilmişliği çok yakından bildiği için romanları bu kadar etki bırakıyor belki de. Zaten okuyan herkes anlayacaktır bunu. Neyse gelelim kitaba... Evet bu roman da yaşar kemalin hayatı desem yeridir. Öncelikle romanın ilk 50-60 sayfası beni baya sıktı ama sonrası garip bir yolculuk tadında oldu. Her duygu içinde olsada genel olarak hüzünlüydü. Romanda 1. Dünya Savaşı sırasında annesi ve karısı ile vandan adanaya göç etmek zorunda kalan ismail Ağanın hayatı anlatılıyor. İsmail Ağa yolda karşılaştığı, ölmek üzere olan çocuğu (salman) evlat ediniyor. Annesi çocuğu iyileştiriyor, ve oğluna iki nasihat verip ölüyor. Zaten bence adamın başına ne geldiyse bu nasihatten geldi de neyse :) Sonra adanaya geliyorlar annesinin nasihati üzerine ermenilerden kalan Bir yere yerleşmek istemiyor. Onlara bedavaya verilen evi kabul etmediği için yılanlarla dolu, kurak,sıtma ve Başka hastalıkların kaynadığı bir köye yerleştiriliyor. Sonra Mustafa adında bir oğlu oluyor ki roman birçok olay Mustafanın çocuksu gözünden anlatılıyor. Salman Mustafa'yı çok kıskanıyor. Babasını yani İsmail ağayı ondan çaldığını düşünüyor çünkü babasını taparcasına seviyor. Mustafa ve bütün köy salman'dan çok korkuyor. Salman'ın ata yaptıkları gerçekten midemi bulandırdı ve Mustafanın çocuk aklıyla bunu doğru bulması, büyüyünce aynısını yapmayı planlaması da bir çocuğun bakış açısının ne kadar saf olduğunu gözler önüne seriyor.. Köyünde bunu kabullenmesi normal karşılaması toplumumuzun kanayan yarasını gözler önüne sermiş desem yeridir. Dal emine ise köyde yaşayan İsmail ağaya aşık bir kız. Kızın aşkından bütün köy hatta Ağanın karısı bile haberdar. Ağaya o kızla evlenmesini karısı bile söylüyor ama ağa annesinin ikinci vasiyeti yüzünden başkasıyla evlenmiyor. Köyde dedikodular ise maşallah yani sınır tanımıyor.. Gerçekten klasik köy yani... Daha fazla konuyu açıklamak istemiyorum özet tarzı da olmasın çok. Harika bir konusu, akıcı bir hikayesi, ruhu doyurucu bir sonu yoktu romanın ama eleştirel açıdan bakıldığında döneminin bütün sorunlarını hatta bence bu dönemin de sorunlarını gözler önüne seriyor. Yaşar Kemal farkı diyelim. Sözü çok uzattım galiba, keyifli okumalar :):)) (Seda ACAR)

Yaşar kemal 'in diğer tüm eserleri gibi bu eseri de edebi şölen gibiydi benim için.hem konu hem biçim bütünlüğü hayran bıraktı. Toplumu o kadar iyi yansıtıyor ki amcam, babam ,dedem kadar yakın oluyorum kahramanlara. Ve butun bunları sanatsal yanını es geçmeden, özgün bir tarzda yapiyor olmasi takrire şayan. Usta kaleme olan hayranlığım gun geçtikçe artacak gibi. Yaşar Kemale hayranlığımı bir tarafa bırakacak olursak yer yer "Sineklerin Tanrısı 'ni ""okyormuş gibi de hissettim bu eserde;çocukların acımasızlığı ,vahşiliği ... Bunun yanı sıra dün bugün yarın zincirlemesinin olmayışı, yer yer psikolojik tahlillerin yapılıyor olması Toplumcu-gerçekçi anlayışın yani sıra modernizm ve bireyin iç dünyasını esas alınıyor ve butun bunların harmanlanıp bir bütün oluşturuyor olması ustalık olmali. kitap/yagmurcuk-kusu--13327 yazar/yasar-kemal (Güldem incesu)

Kitabın Yazarı Yaşar Kemal Kimdir?

Yaşar Kemal (d. Kemal Sadık Gökçeli,] 1923; Gökçedam, Osmaniye), Kürt asıllı Türk romancı, senaryo ve öykü yazarı. Türk edebiyatının en önde gelen kalemlerinden biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır.

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen ilk Türk yazardır.

Çocukluğu

Yaşar Kemal, Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi'nin oğlu olarak aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü'ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan bir aileden dünyaya geldi. Kendi anlatımına göre bir Türkmen köyünde tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğup büyüyen Yaşar Kemal, evde sadece Kürtçe köyde ise Türkçe konuşurdu. Ailesi, Birinci Dünya Savaşı'ndan dolayı Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşti. Beş yaşındayken, babasının camide öldürülüşüne tanık oldu. Orta okul döneminde çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği'nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele'de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli'nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı.

Sanat hayatı

1978 yılındaki yaptığı bir söyleşide sanat çalışmalarına ilkokula başlamadan önce şiirle işe koyulduğunu ve okula başladığında "yaşlı halk şairleriyle çakıştığını" anımsadığını belirtti. İlkokulun son sınıfındayken arkadaşı Aşık Mecit, çok iyi saz çalarken kendisi annesinden ötürü sazı "berbat" çalmaktaydı. Bunun nedenini şu sözlerle dile getirdi:

"Benim saz çalamamamın sebebi var, anam aşık olacağım da diyar diyar dolaşacağım diye saza, aşıklığa düşman olmuştu. Onun tek çocuğuydum ve gözünden ayırmıyordu beni. Okulda, düğünlerde bayramlarda beni hep Aşık Mecitle çakıştırırlardı. Aşık Mecitle Kadirlide bir kahvede bir gece sabaha kadar çakıştığımı şimdi iyice anımsıyorum."

Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine başladı ve 1940-1941 yılları arasında Çukurovadan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye'yi yayınladı. Bunu, Kayseri'de askerlik yaparken yazmıştı. Bebek, Dükkâncı, Memet ile Memet öyküleri 1950'lerde yayımlandı.

Kemal Sadık Göğceli adı ile çeşitli yayımlarda yazarken Yaşar Kemal adını Cumhuriyet gazetesine girince kullanmaya başladı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü burada tefrika edildi.

1947'de İnce Memed'i yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54’te bitirdi. Romanı yazma nedeni eşkiya olan ve dağda vurulan amcasının oğlunun vurulması olduğunu 1987 yılındaki bir söyleşisinde belirtti. Ayrıca aynı söyleşide, çocukluğunun eşkiyalığın içinde geçtiğini, dayısının "en büyük" eşkiyalardan biri olduğunu, o çevrede 1936'lara kadar beş yüze yakın eşkiya bulunduğunu ve bunlardan birinin de Kurtuluş Savaşı'nda Kadirli'yi ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey olduğunu söyledi. Remzi Bey'in kendisine, ilk İnce Memed hikayesinde "Çakırdikeni" diye yer alan diken hikâyesini anlattı ve Yaşar Kemal'le "eşkıyalığın felsefesini" yaptı.

Yaşar Kemal'in dünyada ilk kez yayımlanan seri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye ve diğer dillere çevrildi.

Siyaset

17 yaşından bu yana sosyalist politikanın içindedir. 1961 Anayasası'ndan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne 1962'de katıldı. Emekçi sınıfının tamamen yönetime gelmesini isteyen Kemal, TİP'te sekiz yıl çalıştı ve yöneticilerden biriydi. 1987'deki bir söyleşisinde Türkiye'de bir Marksist partiye ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Aynı söyleşideki "Nasıl bir sol modelden yanasınız?" sorusuna, şu cevabı vermiştir:

"Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağımsızlığı, ülke bağımsızlığı, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık... Sosyalizmin başka bir anlamı yok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım."

TİP'ten ayrılan yazar, nedenini partinin niteliğini yitirmesine, bürokratların eline geçmesine ve emekçilerden kopmasına bağladı. Sovyetler Birliği çökmesinin, sosyalizmin de çökmesi değil, tam tersine dünya sosyalizminin zaferi olduğunu 1993'teki bir söyleşisinde dile getirmiştir.

Temalar

« Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi... Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. [...] Ben etle kemik nasıl biribirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum. »

Yaşar Kemal'im edebi çalışmalarında halka dönük bir düşünce hakim oldu ve bunu, bir yerde politik düşünce ile birleştirerek yürüttü. Yapıtlarıda halk şiirinde, epopelerde olduğu gibi insan değerlerinden kopmamaya çalıştı. Yaşar Kemal, siyasi görüşü ile sanatının paralel olduğunu, "halk ve doğa"ya inandığını, sanatının proletaryanın çıkarlarının emrinde olduğunu dile getirmiştir.

Yaşar Kemal Kitapları - Eserleri

  • Teneke
  • Çakırcalı Efe
  • İnce Memed 1
  • İnce Memed 2
  • İnce Memed 3
  • İnce Memed 4

  • Ağacın Çürüğü
  • Ağıtlar
  • Ağrıdağı Efsanesi
  • Al Gözüm Seyreyle Salih
  • Yılanı Öldürseler
  • Çıplak Deniz Çıplak Ada
  • Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana

  • Karıncanın Su İçtiği
  • Tanyeri Horozları
  • Demirciler Çarşısı Cinayeti
  • Yusufçuk Yusuf
  • Allahın Askerleri
  • Hüyükteki Nar Ağacı
  • Zulmün Artsın

  • Üç Anadolu Efsanesi
  • Binboğalar Efsanesi
  • Ortadirek
  • Denizler Kurudu
  • Kuşlar da Gitti
  • Deniz Küstü
  • Tek Kanatlı Bir Kuş

  • Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca
  • Yağmurcuk Kuşu
  • Kale Kapısı
  • Kanın Sesi
  • Ölmez Otu
  • Yer Demir Gök Bakır
  • Gökyüzü Mavi Kaldı

  • Sarı Sıcak
  • Yanan Ormanlarda Elli Gün
  • Nuhun Gemisi
  • Peri Bacaları
  • Bir Bulut Kaynıyor
  • Neredesin Arkadaşım
  • Sevmek, Sevinmek, İyi Şeyler Üstüne

  • Baldaki Tuz
  • Bugünlerde Bahar İndi
  • Yolda
  • Yağmurla Gelen
  • Binbir Çiçekli Bahçe
  • Pis Hikaye
  • Kalemler

  • Ustadır Arı
  • Bu Bir Çağrıdır
  • Yüzler
  • Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor
  • Dağın Öte Yüzü
  • Beyaz Pantolon
  • Sarı Defterdekiler

  • Don Quijote ve Roman Sanatı
  • Bu Diyar Baştan Başa
  • Röportaj Yazarlığında 60 Yıl
  • Yeşil Kertenkele
  • İnce Memed
  • Taş Çatlasa
  • Çukurova Yana Yana

  • Teneke, Sarı Sıcak, Pis Hikaye ve Ötekiler
  • Bütün Hikayeler
  • Memed, mein Falke
  • Van

Yaşar Kemal Alıntıları - Sözleri

  • " Keşke zelzelede ölseydik de bu hallere düşmeseydik." (Nuhun Gemisi)
  • İçinden her şeyi bırakıp kaçmak geldi. Yapamadı. (Beyaz Pantolon)
  • Kaçamıyordu kimseden, kendini yitirip gitmişti. (Yılanı Öldürseler)
  • Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini buradan götürür... (Kuşlar da Gitti)
  • Ve sonra Sait Faik… Yeşil, çocuksu gözleri vardı. Onulmaz öfkesi vardı. Hikayeleri kadar da, kendi kişiliğinin tadı vardı. Küfürleri vardı. Ve İstanbul Sait Faiksiz edemezdi. (Peri Bacaları)
  • "Oğlum, diyordu.Sen sen ol görünüşe aldanma. İnsanlar iki yüzlüdür..." (Teneke)

  • Şu insanoğluna akıl ermez. (Ağrıdağı Efsanesi)
  • Yeni yüzler, yeni dünyalar görmek onu kendine çekiyordu. Yeni yeni insanlara, yeni yeni şeyler söylemek. (Üç Anadolu Efsanesi)
  • İnsana ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin, insan umudunu kesmemeli. Yalnız kalmış, umudunu yitirmiş insan yarı ölü bir insandır. Bana kalırsa insan yaratım gücünü hiçbir yerde yitirmemelidir. (Çıplak Deniz Çıplak Ada)
  • Korku, insanın yerleşmiş, büyük duygularından bir tanesi… Bana göre, insanlar korkuyu inkar ettikçe korkuyorlar. (Ağacın Çürüğü)
  • İnsan doğar, büyür ve ölür. Sınıf da doğar, büyür ve ölür. Ama büyük insanlık ölmez. Doğada da böyle bir oluşum var. Doğanın parçaları da doğar, büyür, ölürler. (Binbir Çiçekli Bahçe)
  • Çöplükler, şehirlerin tıpa tıp aynasıdır. (Yolda)
  • insanın katlandığına dağlar katlanmaz. (Bu Bir Çağrıdır)

  • "Benim Ustam," dedi, "benim ustamda böyle yapardı.Emek varsa yemek vardır" (Yağmurla Gelen)
  • “Bir insan ne ka­dar yürekliyse, o kadar korkaktır. Ya da bir insan ne kadar kor­kaksa o kadar yüreklidir. Bunun böyle olduğunu bir insan an­cak seksenine gelince anlar.” (İnce Memed 2)
  • "Bugünlerde öğretmenlik, doğru dürüst vicdanlı öğretmenlik bir kahramanlık değil mi, bu kadar kıyımdan, sürgünden, zulümden sonra… Ve aldıkları para ayın on beşine kadar yetmezken… Baskı, baskı, baskı… Bugünlerde öğretmenlik yapılır mı?" (Baldaki Tuz)
  • Tanışmadan görüşmeden bir insan bir ıssız ada gibidir.. (Tek Kanatlı Bir Kuş)
  • "Susmak sövmektir." (İnce Memed 4)
  • Çok özlem çeken insanlardır çocuklar (Neredesin Arkadaşım)
  • Umutsuzluk,kötülüğe karşı savasma gücünü yokeden, kıran en büyük silahtır. (Taş Çatlasa)

Yorum Yaz