diorex
sampiyon

Yalan - Tahsin Yücel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yalan kimin eseri? Yalan kitabının yazarı kimdir? Yalan konusu ve anafikri nedir? Yalan kitabı ne anlatıyor? Yalan kitabının yazarı Tahsin Yücel kimdir? İşte Yalan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.03.2022 02:00
Yalan - Tahsin Yücel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Tahsin Yücel

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750701542

Sayfa Sayısı: 672

Yalan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Gülünç ile acıklının iç içe geçtiği anlatımı, yaşadığımız dönemin çelişkilerine tanıklık eden ilginç kişileriyle Yalan günümüz toplumunun hastalıklı yanlarından birine parmak basıyor. Romanın odak kişisi, şaşırtıcı bilgisini ansiklopedilere ve olağanüstü belleğine borçlu olan, yapayalnız, silik, beceriksiz ama benzerine güç rastlanır bir adam: Yusuf Aksu. Saçma bir aşk yüzünden on yedi yaşında kendini öldüren bir sınıf arkadaşının anısı, Yusuf’un yaşamına bambaşka bir yön verir. Arkadaşının kuramı kendisine mal edilince de çok geniş bir hayran kitlesinin gözdesi olur. Çevresinin kendisine yüklediği kimliği üstlenir. Ancak mutsuz bir aşkın ardından, yalnızca yanıldığını görmekle kalmaz, başta kendi kimliği olmak üzere, her şeyin yalan üzerine kurulduğunu anlar.

Yalan, edebiyatımızın usta yazarı Tahsin Yücel’in en çok ses getiren, en çok tartışılan romanlarından biri. Günümüz toplumunu anlamamıza yardımcı olacak unutulmaz bir yapıt.

Yalan Alıntıları - Sözleri

  • İnsanlar kafamı çok karıştırdı: yeryüzünde işim ne, bilemiyorum, şu yaşadığımız yaşama bir anlam veremiyorum, insanların çoğu davranışlarına akıl erdirmekte güçlük çekiyorum.
  • Deliyi tımarhaneye koymuşlar da dünya varmış demiş.
  • Doğruyu söylemek doğru olmaya yetmiyor, doğru olmak da doğruyu söylemeye.
  • Bu ülkenin insanları belki hiçbir zaman böylesine umutsuz olmamışlardı. Umut bağlayacakları hiçbir şey yok, ne bir insan, ne bir öğreti...
  • Sayın hocam, romanlarda ve filmlerde neden hep zengin adamlar yoksul ve bilgisiz kızlara vurulur?
  • Saçma, saçma, her şey saçma!
  • Ama sen de herkes gibisin: üstesinden geliyorsun da altından kalkamıyorsun, tıpkı benim gibi.
  • Başbakan konuşur, halk susar; kayınbirader karşılıksız kredi, işçi emek karşılığı hava alır; profesör kürsüde sabah akşam kapitalizmi över, kimseden çıt çıkmaz; ama kırk yılda bir bir Yusuf Aksu çıkıp da kralın çıplak olduğunu söyleyince, yaka paça kürsüden indirilir.
  • Bilirsiniz, hocam, gazeteler yalnızca üç şeyi yazar: olması gerekeni, olmaması gerekeni, bir de hiç olmayanı. Ben bir gazetenin hiçbir şeyi olduğu gibi yazdığını görmedim.
  • Buramıza geldi artık, her şeyimizi bozuyor, yozlaştırıyor, elde kalanını da satıyorlar, ulusça esir pazarına çıkarılmadığımız kaldı.
  • Düşüncede doğan yaralar bedenin derinlerindeki yaralardan çok daha sızılı, çok daha ölümcül olabiliyordu.

Yalan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ya Farklı Olan Da Toplumu Dışlamışsa?: Kitap, Yusuf Aksu adlı karakterin çocukluğundan ölümüne kadar olan süreci anlatıyor. Ansiklopedilere tutkun, hayatı oradan öğrenen, babası evi genç yaşta terk etmiş olan ve belki de bu boşluğu ansiklopedilerle dolduran birisi Yusuf Aksu. Ama aslında anlatılan Yusuf Aksu'nun değil toplumun yaşantısı. Tepeden aşağı uzanan bir eleştiri yazmak görece kolaydır. ''Balık baştan kokar'' gibi sıkça duyduğumuz cümleden bahsediyorum. Yani üst mevkide yer alanlar bile yanlışa çanak tutuyorsa, kanunsuz davranıyorsa diğerleri ne yapsın diye düşünülür. Aslında sorumluluk bir nevi yukarıya yüklenir. Fakat Tahsin Yücel daha zor bir şeye imza atmış. Eleştiriyi aşağıdan yukarıya yapmış. İnsan kaliten neyse yönetici kaliten de odur. Balık baştan kokuyorsa sebebi balığın kokmasına göz yumanlardır. Şimdi ''Sen ne anlatıyon emmioğlu?'' demeden toparlamaya çalışayım. Bu kitapta anlatılan insanlar sensin, benim, o, iş arkadaşın vs. yakın çevren. Yusuf Aksu ilkokulda birisiyle tanışıyor: Yunus Aksu. Bu vatandaş kekeme. Bu sebeple çok kez dışlanıyor. Çevresine uyum sağlayamıyor. İnsanlar öteki olana ne de güzel yüz çeviriyorlar değil mi? Onun, belki de bu yüzden dile dair fikirleri ve ilgisi var. Yunus Aksu, dilin yazıdan sonra geldiğini, insanların dildeki sözcükler aracılığıyla kendini sınırladığını, en özgür olanların kuşlar olduğunu, insanların ise binlerce dil olması sebebiyle anlaşamadığını iddia ediyor. Duygular ve düşünceler, kelimeler olmadan önce çok daha iyi ifade edilebilirken artık edilemiyor. Çünkü insan duygularını saklamak için kelimeleri icat ediyor. Bunu derste hocasına karşıt fikir olarak sunuyor. Şimdi derste bunu söylüyorsanız insanlar sizi radikal görür. Çünkü otorite konumundaki öğretmene karşı geldiğinizde insanlar yanınızda saf tutmaz. İnsanlar kendileri gibi olmayanı sevmezler. Bunlar hep sıklıkça karşılaşacağınız şeyler. Yunus Aksu ölünce Yusuf Aksu bu bayrağı devralıyor. Bahsedilen fikri savunuyor. Bir zaman sonra herkes hayranlık duyuyor. Yusuf Aksu zengin, parası çok. Alanında otorite sayılıyor. İnsanlar paralı ve yetkin olarak düşündüklerinin yanında toplanıyor. Oysa 30 sene önceki fikirlerin taklidinden başka bir şey yoktur ortada. İnsanlar aslında teorinin içeriğine bile hakim değildir. Amaç bu geniş çevreden pay kapmak, bir mutluluk halesi yaratmak oluyor. Yusuf Aksu adeta ilahlaştırılıyor. Hadi ama! Bu topraklarda elini sallasan dernek başkanına, müdüre, şefe denk geliyorsun ve ağızlarından çıkan sözcüklere karşı fikir beyan etmek çok zor oluyor. Bizi anlatmıyor diyebilir misin? Ağzını açtığı anda pohpohlanıyor Yusuf Aksu. ''Bilmiyorum'' dese bile hayra yoruluyor, keramet atfediliyor. Saçma sapan açıklama yapsa bile müritleri tarafından şakşaklanan din adamları, siyasiler, tarikat şeyhleri ne kadar tanıdık değil mi? Olayın bana göre ikinci sebebi ''bilmiyorum'' kelimesinin tevazu değil ayıp karşılanması. Yahu bu memlekette bu kelimeyi kullanmıyoruz. https://www.youtube.com/watch?v=Ef53-pi66QY vakti zamanında Cem Yılmaz bu durumu benden daha iyi ifade etmiş. Yusuf Aksu ne konuşsa siyasi yelpazeye çekiliyor. Kimileri onu sağcı ilan ederken kimileri solcu ilan ediyor. Hatta kitapta bir gazeteci var. Adam köşesinde Yusuf Aksu tarafından söylenen dil teorisine bir yazı ayırıyorsa Yusuf'un sağcı veya solcu olduğuna dair beş yazı yazıyor. Amacı magazin, şakşakçılık. Uğur Mumcu öldükten sonra bu tarz gazetecilere çok mu aşinayız? Bence de öyle. Kitap neden ''Yalan'' ismini almış derseniz Yusuf Aksu'nun yıllar önce ölen arkadaşının teorisini kendisine mal etmesi, aralarındaki soyadı benzerliğinin arkadaştan ötesini gösterebileceğine dair işaretler bulması sebepler sayılabilir. Tüm toplumun aslında çıkarcıyken bunu gizlemesi de bir yalan. Gerçekten olduğu gibi davranan tek kişi ise bana göre Cemile karakteri. Paraya mı düşkün, bana bilezik al diyor. Karnı mı aç, hadi yemek yiyelim diyor. Ama o doktoru, gazetecisi, avukatı bu kadar dürüst değil. Paraya, şana, şöhrete mi ihtiyacı var, Yusuf Aksu'nun evindeki toplantılara davet edilmek için kırk takla atıyorlar. O toplantılara bir zaman sonra ünlü bankacılar, para babaları da iştirak ediyor. Siyasiler de katılıyor. Bilgiyi bile metalaştırıp ağzının suyu akan sermayedarlar ve oy kokusu alan politikacılar daha ne kadar iyi eleştirilebilirdi? Baş karakter Yusuf Aksu'nun ansiklopedilere bakarken hayatı ıskalaması, kitapları tanırken insanları tanıyamaması da iyi bir aydın eleştirisi. İyi okumalar. (Yorgun demokrat)

Çok beğendiğim, beni şaşırtan ve sindirmek için zamana ihtiyaç duyduğum kitaplardan nasıl bahsedeceğimi pek bilemem. Fakat öyle çok sevdim ki Yalan'ı bir iki kelam etmeden geçemeyeceğim. Sözün yazıdan önce var olduğu bilinen bir gerçektir. Peki birisi çıkıp bunu tersinin de geçerli olabileceğini söylese inanır mısınız? Peki bu sav, ne kadar tutarlı gerekçelerle savunulabilir? Tahsin Yücel, dil hakkında hiç düşünmediğim yerlere götürüyor beni. Dilin felsefesi bir kurgu içinde, anlaşılır bir biçimde, üstüne üstlük güzel bir edebiyat şöleniyle işlenebilir mi? Pek de güzel işlenmiş. Bir ülkenin aydın diye adlandırılan insanları neye göre belirlenir? Kocaman bir topluluk kocaman bir yalana bile isteye inanabilir mi? Yalan, dil felsefesinin yanında çok iyi bir toplum eleştirisi kitabıdır bana göre. Tahsin Yücel, insanların bilinçsizce nasıl hareket edebildiğini ve bunu pek güvendikleri akıllarını dayanak alarak yaptıklarını gösterdikçe, zihnimde Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde çizdiği resim belirdi ve buna benzer bir tat aldım. Ah canım kitap. Bununla da kalmıyor, aynı zamanda çok gerçek karakterler oluşturarak okuyucuyu kurguya hapsediyor. Bireysel varoluş karmaşasının yarattığı eylemsizlik halinden tutun da bir Anadolu insanın davranışlarına kadar her ince detayı düşünülmüş, ilmek ilmek işlenmiş. Ana karakterin (Yusuf Aksu) haricinde öyle bir karakter var ki, unutamayacağım roman kahramanlarından biri olacağına eminim: Erkek Cemile. Bana göre İnce Memed'in Hürü Anası ne ise, Yusuf Aksu'nun Erkek Cemile'si odur. Birebir aynı minvalde olmasa dahi, keskin tavırları doğrultusunda yarattığı değişimler birbirine çok paraleldir. Yaptığım göndermelerden anlaşılmıştır belki, Yalan'da Türk Edebiyatı'nın pek güzide eserlerinin harmanlanışını ve bunu yazarın kendine has kalemiyle ortaya koyuşunu okudum. Bundan sebep pek sevdim. İyi okumalar. (Merve)

Yalan: Şu koskoca platformda hakkında yalnızca yirmi altı adet inceleme yazılmış bir kitap hakkında iki kelam edeceğim : "Yalan" Bu istatistiksel verilere göz atarken kıymetli üstadımız, değerli yazarımız, biricik dil ustamız Sevgili Şeyma Şubaşımızın nadide kitabı hakkında da tam yirmi altı adet inceleme girildiğini tespit ettim. İyi veya kötü, reklam reklamdır mantığını gözününde bulundurarak "Vah benim güzel ülkem, vah benim güzel ülkemin güzel okuyucusu !" demekten de haliyle geri duramadım. Okunulan bir kitaptan geriye kalanlar, genellikle okurun beğenileri ile paralellik gösterir. Lakin öyle kitaplar çıkar ki bazen karşınıza, konusunu, örgüsünü, işleyişini bertaraf ederek, yazarın ustalığı karşısında şapka çıkarmaktan başka şansınız kalmaz. Kitap türü zevki, kişiden kişiye farklılıklar arzeden bir olgu iken edebiyat stabildir efendim. Neden bunları söylediğime gelirsek, Tahsin Yücel kelimenin tam manası ile bir dil emekçisidir. Ve bu emekçiliğini de hem içerik hem teknik olarak Yalan adlı bu eserinde başköşeye yerleştirmiş. Dolayısıyla eser, dolaylı yoldan da olsa, dilbilim ve göstergebilim alanlarında hatrı sayılı konuları ele alıyor. Demem o ki, dil ve edebiyat ile ilgili kuramsal kavramlara uzak bir okuyucu iseniz, Yalan'ın size biraz zorlu, biraz da sıkıcı bir okuma süreci sunması kaçınılmaz olabilir. Bu noktada Yücel'in şu sözlerini gözardı edemeyiz: "Edebiyatı anlamadıkça ne yapsak boşuna, edebiyatın ne olduğunu bilmeden düşünmeden edebiyat yapılmaz. Kısır ve kapalı bilgilerle dolu kafamız; bilgilerimiz nicelik bakımından yükseliyor, nitelik bakımından olduğu yerde duruyor çoğu zaman.” Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde başlayan, (kendi tabiri ile Ötegeçe) babasız ve oldukça yoksul geçen bir çocukluğun ardından, parasız yatılı olarak Galatasaray Lisesi’ne yerleşen Tahsin Yücel, dilbilim kuramının ve edebiyatçılığının ana temellerini burada atar. Necmi Seren, Ahmet Kutsi Tecer, Orhan Şaik Gökyay, Esat Mahmut Karakurt'dan dersler alan Yücel, Sait Faik ve Yaşar Nabi Nayır'ın da destekleriyle ilk kitabını yayımlar. Gerek Galatasaray Lisesinde aldığı eğitimin ve öğretmenlerinin yönlendirmelerinin, gerekse Elbistan topraklarının yöresel dil özelliklerinin etkisiyle Anadolu ağızlarına ve deyimlerine ayrı bir sevgi, ayrı bir güven duyar Tahsin Yücel. Anadolu dilinin saflığını, yeterliliğini ve yetkinliğini her fırsatta dile getirir. Gerçekten de şimdiye kadar okuduğum, kendi kaleminden çıkmış tüm eser ve çevirilerinde, bu dil arılığını olanca hakimiyetiyle farkettim. Şüphesiz ki Tahsin Yücel, yazın evreni bir hayli geniş bir üstad... Gelelim Yalan'a... Yalan, henüz doğmadan, babasının evi terketmesi sebebiyle, ilkokul öğretmeni annesi Refika Hanım ile birlikte yaşamak zorunda Yusuf Elbasan'ın takribi altmış yıllık ömrüne bir bakış mahiyetinde. Yusuf, emsallerinden oldukça farklı bir çocuk. Annesinin aşılamasıyla, hayatı ansiklopedilerden öğrenen, ev-okul-mezarlık arası güzergahtan başkasını bilmeyen, tek başına sokağa adım bile atmayan, İstanbul’un göbeğinde yaşamasına rağmen henüz denizle tanışmayan , dış dünyadan tamamıyla yalıtılmış, çevreden bağımsız bir hayat idame ettiren garip bir çocuk... "Refika Hanım ne çok konuşmaktan hoşlanırdı, ne çok konuşanlardan. Bu nedenle, oğlunun okuyup yazmayı iyice sökmesinden sonra, nerdeyse her soru soruşunda, ona ansiklopediyi gösteriyor, izlenebilecek en doğru tutumun her konuda ansiklopediye bakmak ve ansiklopedide yazılana uymak olduğunu söylüyordu.” Annesinin nezaretinde tamamladığı ilkokul eğitiminin ardından Amerikan Koleji'ne başlaması ve burada Yunus Aksu ile tanışması, Yusuf'un hayatı için bir dönüm noktası olur. Yunus, yaşına göre birçok konularda yetkin, fikir sahibi bir çocuktur,tek eksikliği ya da engeli kekeme oluşudur. Yusuf'un gün geçtikçe Yunus'a olan hayranlığının artması ve onu kendine bir rol model olarak benimsemesi sonucu, dostlukları iyice pekişir. Okuldaki bir ders esnasında, yazının dilden sonra meydana geldiğini anlatan tarih öğretmeni ile zıtlaşan Yunus, dersten atılmak pahasına da olsa antitezinden vazgeçmez ve yazının, dilden çok daha öncelerden var olduğunu haykırır. Ve bu cümle işte bu romanı şekillendirir... Yunus tarafından öne sürülmüş olan bu dil kuramını, arkadaşı Yusuf, bir emanet gibi sahiplenecek ve kalan hayatı boyunca bir mihenk taşı gibi boynunda taşıyacaktır. Çok sevdiği ve değer verdiği dostu Yunus'un ardından, sırf onunla özdeşleşmek adına kendinden tamamıyla vazgeçen Yusuf, zaman içerisinde üniversite tahsilini yarım bırakarak kabuğuna çekilir. Bu kabuğu kırmaya çalışan bir akademisyen vasıtasıyla, rica minnet katıldığı bir sempozyumda karşılaştığı tepkiler üzerine kabuğuna geri dönen Yusuf, günden güne iyice kapanır içine. Zira onun için, ev ve ansiklopediler kutsal, sokaklar ve insanlar kurgusaldır... "“Ama her geçen yıl biraz daha içine kapalı, biraz daha yalnız, biraz daha yaşlı bir adam olmakta, bulanık ününden tümüyle bağımsız bir yaşam sürmekteydi. Yalnızlıktan haz duyuyordu sanki. Maçka'daki daireler boşaldıkça, sırf yeni insanlarla karşılaşmak korkusuyla, kapıyı kapatıp, anahtarını masasının dolabına atıyor, bunları bir daha kiraya vermediği gibi arada bir şöyle dolaşıp bakmayı bile düşünmüyordu.” Bu ahval ve şerait içinde iken tanıştığı Bayram Beyaz, yeni bir dönüm noktası olmaya aday olur Yusuf'un hayatında. Bayram ve çevredeki bazı şakşakçılar için, Yusuf insandan öte bir ilah haline dönüşür. Hiç hal etmediği halde Türk dil ve düşünce dünyasında-profesör-ünvanını göğüsler. Yunus'un dil kuramının Yusuf'a mal edilmesi ve bu durumu düzeltmek için Yusuf'un bir girişimde bulunmaması ya da girişimlerinin engellenmesi neticesinde başlamış oluyor yalanlar silsilesi. Tabi çok daha öncesi de var bunun lakin buzdağının görünen kısmı şimdilik bu. "Biz de bir köşesine sebze mebze ekiyoruz, yani ben komşu kapıcının karısı Cemile’ye ektiriyorum: salatalık, domates, biber, patlıcan, yaz kış maydanoz.Cemile patrona da salatalık, domates götürüyor. Yusuf bey Cemile’nin salatalıklarını çok sever.” Bayram Beyaz birden irkiliverdi, hemşerisine şaşkınlıkla baktı. “Sahi mi, Müslüm abi?” diye sordu, bir bilim adamının salatalık sevmesini usuna sığdıramamışa benziyordu. “Elbette sahi, hemşerim. Niye sevmesin ki?" Bireysel tecrit ile başlayıp, toplumsal tecrit halini alan Yusuf'un yaşamı gerçekten ibretlik bir yaşam. "Maçka Çarşambaları'' adını verdikleri toplantıların içeriği ayrı bir şahanelik arzediyor. Yusuf'un içe kapanıklılığı, kendini soyutlayışı ve nesnelere yabancılığı gerçekten çok güzel aktarılmış. " Yusuf Aksu omzundaki el fazla ağırmış gibi geriye çekildi, sonra, gözleri dallarda, iki Ayvazovski tablosuyla birden karşılaşmış iriyarı ressam gibi şaşkınlık içinde, elini dallara doğru uzattı. -"Bu meyveler," diye kekeledi, "bu meyveler... bu ağaçlarda..." -"Yani?..." "Bilmiyorum, bilemiyorum." diye kekeledi Yusuf Aksu. "Bu meyveler, hele bu elmalar çok güzel, gerçekten çok güzel. Bunu hiç düşünmemiştim. Bu elmalar böyle dallarda... Ansiklopedilerde resimlerini çok gördüm, ama gerçeğini ilk kez görüyorum, gözlerime inanamıyorum." Sözün özü Tahsin Yücel ciddi bir toplum eleştirisi sunuyor bize, biraz mizahi, biraz ironik... Aydın geçinen akademisyenlerin, politikacıların, gazetecilerin, yazarların ve sanatçıların maskelerinin ardını görmemize olanak sağlıyor. Çünkü kendini aydın sanan ve Yusuf'u tanıyamayan, bilemeyen onlarca kişiye karşın, gariban, cahil temizlikçi Sivaslı Cemile çözdü Yusuf'u. Cahil dememe aldanmayın, sözümona cahil... Yusuf'un gerçek kimliğini ortaya çıkarıp, yüzüne vuran da Cemile, dil kuramının yanlış olduğunu ortaya çıkaran da.. Cemile nasıl bir karakter derseniz... Anlatılmaz, yaşanır Bakınız Tahsin Yücel nasıl anlatıyor bize Cemile’yi: “Gerek Yalan’ın Erkek Cemile’si, gerek Bıyık Söylencesi’nin Bedriye Abla’sı hem duyarlı, hem gerçekçi, hem de belirli bir bilgeliğe ulaşmış kadınlardır. Bu niteliklerini bir yandan konuştukları zengin dile, bir yandan kalıtçısı oldukları, ama dediğiniz gibi, bugün hızla silindiğine, hatta çiğnendiğine tanık olduğumuz zengin ve köklü halk kültürüne borçludurlar. ‘Bu dili ve bu kültürü neden öncelikle kadınlar üstleniyor?’ diyorsanız, ‘Belki bu kültürü öncelikle annemden aldığım, belki de annem bu kültürün canlı bir örneği olduğu için,’ diye yanıtlayacağım.” Kısırdır Cemile, kısır bırakılmıştır daha doğrusu. Bu nedenle olsa gerek lakabı Sivaslı Erkek Cemile'dir. Ve bana göre kesinlikle bu romanın sözde ana karakteri Yusuf Aksu sundan çok daha önplanda olan başrol oyuncusudur. Ne mutlu ki Tahsin Yücel de benimle hemfikir: “Sivaslı Erkek Cemile, tüm kısırlığına karşın, kocaman kolları ve kocaman bedeniyle, Anadolulu bir ana tanrıçadır." Romanın 2013 yılı Ömer Asım Aksoy ve Yunus Nadi Roman Ödülleri sahibi olduğunu da hatırlatmadan geçmeyeyim. Bir önöykü, üç bölüm ve bir ekyazıdan oluşan eser, bireyin iç dünyasını okura olabildiğince gerçekçi yansıtmak adına gereken tüm teknikleri bünyesine almış. Tasvir, geriye dönüş, leitmotiv, iç çözümleme, iç monolog, diyalog ve bolca montaj tekniği kullanılan Yalan, Türk dilinin yetkinliğini, ömrünün sonuna dek savunan Tahsin Yücel için bir nevi ayna konumunda. Yusuf Elbasan'ın Yusuf Aksu'ya dönüşümü, Yunus'un benliği ile yaşamını sürdürme çabası benim için çok özel ve çok güzeldi. Münzevi Yusuf ve canım Cemile ile tanışmak için tüm dostlar lütfen elinizi çabuk tutun... Kitabın başında alıntı yapılan Yunus Emre dizelerini de şuraya bırakmayı borç bilirim. Yattığın yer incitmesin Tahsin Yücel... İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendin bilmezsin Ya nice okumaktır. Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmektir Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru ekmektir. Okudum bildim deme Çok taat kıldım deme Eğer Hak bilmez isen Abes yere gelmektir. Dört kitabın mânâsı Bellidir bir elifte Sen elifi bilmezsin Bu nice okumaktır. Yiğirmi dokuz hece Okursun uçtan uca Sen elif dersin hoca Mânâsı ne demektir. Yunus Emre der hoca Gerekse bin var hacca Hepisinden iyice Bir gönüle girmektir... (Seda Bera)

Yalan PDF indirme linki var mı?

Tahsin Yücel - Yalan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yalan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Tahsin Yücel Kimdir?

Hayatı Kunduracı olan Ahment Yücel'le Nuriye Münevver Hanım'ın oğludur. İlköğrenimini Elbistan Gazi Paşa İlkokulu'nda tamamladıktan sonra 1945'te İstanbul'a gelmiştir. 1953'te Galatasaray Lisesi'ni, 1960'da da İÜEF Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.

Fakülteyi bitirdikten sonra, İstanbul'da kalmayı tercih etti ve 1969'da doktorluk, 1972'de doçentlik, 1978'de de profesörlük ünvanlarını aldı. 2000 yılında emekliliğe ayrıldı.

Tahsin Yücel, çalışmalarına öykücülükle başladı. İlk öyküsü olan ¨Dert Çok, Hemdert Yok!¨, bir derlemede (Yeni Hikâyeler 1950) yayımlandı. Daha sonraları Varlık, Seçilmiş Hikâyeler, Yeryüzü, Beraber ve Mavi gibi dergilerde öyküleri yayımlanmaya devam etti. Bu dönemlerde; kullandığı yalın dil, kullandığı modern sözcükler, Anadolu insanına yaklaşımındaki tutarlılık ve anlatımındaki ustalık dikkat çekti. Behçet Necatigil gibi isimlerden yorumlar aldı.

Uçan Daireler, Haney Yaşamalı ve Düşlerin Ölümü adlı öykü kitaplarını yayımlayarak kariyerine devam eden Yücel, bu kitaplarda kendi geçmişinden bazı öğeler kullandı. Bunları ele alırken oldukça karamsardı; ancak daha sonraları bunu dönemin akımlarından etkilenerek yaptığını belirtmiştir. Bu kitaplarla daha çok tanınmaya başladı.

1970'li yıllara gelindiğinde, öncelikle "Yaşadıktan Sonra" ve "Dönüşüm" kitaplarıyla, daha sonra da "Vatandaş ve Ben" ve "Öteki" kitaplarıyla tarzında bir değişiklik gözlemlendi; daha derin kişilikler yaratıp, ¨çevreyle¨ daha az ilgilenmeye başladı. Bu kitaplarıyla karışık yorumlar alan Yücel, kariyerine Komşular adlı kitabıyla devam etti. Bu kitabın konusu, diğerlerinden farklı olarak, insanların politika hakkındaki görüşlerinin eleştirisiydi Fethi Naci, bu kitabındaki bir öyküsünü bir başyapıt olarak değerlendirdi.

Tahsin Yücel aynı zamanda bir romancıdır. Romanları (Peygamberin Son Beş Günü, Mutfak Çıkmazı, Bıyık Söylencesi) genel anlamda, halka karşı ironik eleştiriler barındırır. Bunlardan Peygamberin Son Beş Günü fazla solcu bulunduğundan dolayı politik anlamda da eleştiriler almıştır. Öykü ve roman dışındaki eserlerine bakıldığında, Yazın, Gene Yazın ve Tartışmalar adlarında iki deneme kitabı görülür. Bunlardan ilki, genellikle kendi hayatından alıntılar içerirken, ikincisi, dilsel konuları alan polemikleri konu alır. Aynı zamanda, Türkiye'ye göstergebilimi tanıttığı çalışmaları da vardır. Yurtiçi ve yurtdışında ses getiren yazınsal incelemelerinin yanı sıra, hatrı sayılır çevirileri de vardır. Öykülerinden bazıları, İsveççe ve Fransızca'ya çevrilmiştir.

Tahsin Yücel Kitapları - Eserleri

  • Kumru ile Kumru
  • Gökdelen
  • Peygamberin Son Beş Günü
  • Yalan
  • Mutfak Çıkmazı
  • Bıyık Söylencesi
  • Sonuncu
  • Vatandaş
  • Komşular
  • Golyan Devrimi
  • La Fontaine Masalları
  • Haney Yaşamalı
  • Salaklık Üstüne Deneme
  • Aykırı Öyküler
  • Gün Ne Günü?
  • Kimim Ben?
  • Anadolu Masalları
  • Dil Devrimi ve Sonuçları
  • Yazın, Gene Yazın
  • Yazın ve Yaşam
  • Kendine Doğru Yolculuk
  • Yüz ve Söz
  • Ben ve Öteki
  • Yapısalcılık
  • Göstergeler
  • Eleştiri Kuramları
  • Alıntılar
  • Yazının Sınırları
  • Tartışmalar
  • Dönüşüm
  • Türkçenin Kurtuluş Savaşı
  • Ayna
  • Görünmez Adam - Tahsin Yücel Kitabı
  • Anlatı Yerlemleri
  • İnsan Yazdığı Şeydir
  • Uçan Daireler
  • Söylemlerin İçinden
  • Anadolu Masalları
  • Peygamberin Son Beş Günü
  • Düşlerin Ölümü
  • Meyvecilik Bilgisi
  • İnsanlık Güldürüsü'de Yüzler ve Bildiriler
  • Yapısalcılık

Tahsin Yücel Alıntıları - Sözleri

  • “ İnsanların insanlara sonradan taktıkları adların kağıt üstündeki adlardan çok daha güçlü ve çok daha uzun ömürlü olduğunu anlattı ona. Kağıt üstündeki ad kağıt üstündedir diye daha güçlü ve kapsamlı sanılırdı, ama yasal bir addı yalnızca, insanların taktığı ya da benimsediği adsa kişinin tüm yaşamıyla özdeşleşirdi. “ (Bıyık Söylencesi)
  • Gül bakalım, gül gülebildiğince! Hiç çekinme, bu gülmeler ne kızdırır, ne de şaşırtır beni. Bilirim, başka türlüsü beklenmez sizlerden: her zaman, her yerde böylesiniz: olduğu gibi görmek istemezsiniz hiçbir şeyi, kendi küçük dünyanıza sığmadı mı her şeyi gülünç bulursunuz. (Vatandaş)
  • “Birim dolar, kural serbest pazar olduktan sonra, İzmir’e pasaportla gitsek kıyamet mi kopardı?” denilebilir. Yakındır, ağızdan dolma dâhilerimiz oraya da gelirler. Fikir Adamı 23.8.1994 (Alıntılar)
  • Yoksullukta çok yaşamıştı Divitoğlu, ama bu boşlukta yaşayamıyordu. (Mutfak Çıkmazı)
  • "Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti," dedi: "Her şeyini satabilir, donunu bile." (Gökdelen)
  • “Su, ne tadın, ne rengin, ne kokun var, anlatılamazsın, tadılırsın yalnız, anlaşılamazsın. Yaşam için zorunlu değilsin, yaşamsın. Duyularla açıklanması olanaksız bir hazla işlersin içimize. Tüm güçler de seninle birlikte varlığımıza dolar. Senin yüceliğin sonucu, yüreğimizin tüm kurumuş pınarları yeniden gürülder içimizde.” (Kimim Ben?)

  • Şu gökyüzünün altında hiçbir şey yeni olmadığına göre, en iyisi okurlara "güzel ve anlamlı alıntı demetleri" sunmaktı. (Golyan Devrimi)
  • “.., bir yandan, bilgi ve ölçüyü yadsımak pahasına, herkes ülke tarihini kendi paşa gönlüne göre yazmaya kalkıyor, bir yandan da belleksiz bir toplum olduğumuz söyleniyor. Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır?” (Salaklık Üstüne Deneme)
  • İnsanlar kafamı çok karıştırdı: yeryüzünde işim ne, bilemiyorum, şu yaşadığımız yaşama bir anlam veremiyorum, insanların çoğu davranışlarına akıl erdirmekte güçlük çekiyorum. (Yalan)
  • Hep dönmüş kendi çevresinde, yaşamı boyunca yaptığı gibi (Peygamberin Son Beş Günü)
  • “Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti,” dedi: “Her şeyini satabilir, donunu bile.” (Gökdelen)
  • "Uçmak için kuş olmak gerekmiyor Küçük sevinçler olsun yeter" (Alıntılar)
  • Hz. Ali ne güzel söylemiş ; "Kalbiniz üç şeyin evi olsun, İmanın, ümidin, aşkın... (Alıntılar)

  • dilimde ve düşüncemde çağıma tutsak etme beni, ama ondan çok da uzak düşürme. (Yazın, Gene Yazın)
  • Hiçbir yeni sözcük öyle bir çırpıda,TDK önerdi ya da ünlü bir yazar yazılarında kullandı diye benimsenmemiştir.Her birey kendi gereksinimlerini,kendi yönelimlerini izler bu konuda. (Dil Devrimi ve Sonuçları)
  • -Neden kitap okuyorsun? -Olduğum yerden başka yerde olmak için. (Kumru ile Kumru)
  • "Dünyaya gelen çocuk sayılmaz bir kalabalıktır, yaşam erkenden tek bir bireye, ortaya çıkan ve ölen kişiye indirger onu." (Mutfak Çıkmazı)
  • Adına yaraşır bir romanı, bir öyküyü ya da bir şiiri bitirdiğimizde düş ve düşünce dağarcığımıza bir şeyler eklenir ister istemez, kendimize ve dünyaya ilişkin duygu ve bilgilerimize yeni öğeler eklenir. (Kimim Ben?)
  • Kesintisiz bir borç benimki: Yalnızca ödenir, hiçbir zaman tükenmez. (Görünmez Adam - Tahsin Yücel Kitabı)
  • Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır ? (Salaklık Üstüne Deneme)

Yorum Yaz