diorex
sampiyon

Yalnızlar - Tarık Buğra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yalnızlar kimin eseri? Yalnızlar kitabının yazarı kimdir? Yalnızlar konusu ve anafikri nedir? Yalnızlar kitabı ne anlatıyor? Yalnızlar kitabının yazarı Tarık Buğra kimdir? İşte Yalnızlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.03.2022 08:00
Yalnızlar - Tarık Buğra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Tarık Buğra

Yayın Evi: Ötüken Yayınları

İSBN: 9789754371352

Sayfa Sayısı: 238

Yalnızlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yazarın ilk eserim dediği "Akümülatörlü Radyo adlı tiyatro oyununun romana dönüşmüş halidir. "Altın çağında, gençliğinde çektiği yoklukların bir toplum düşmanlığına dönüşmesini önleyen, ama iyi niyetlerinin tepkilerini sertlikten kurtaramayan Doktor Rıza... Onun ölümle karşı karşıya getirip hayata yeniden kazandırdığı genç kız: tek umudun ayakta tuttuğu Şükriye... Mutluluğun bir ameleliği olduğunu kavrayamayan Hürrem ile Murat! Kalbi sevgi ile dolu ama bütün sevgilerin ve sorumlulukların kaçağı, yenik Hüseyin bey!

Yalnızlar Alıntıları - Sözleri

  • İnsanlar, özellikle de sevdikleri ve sevmeye can attıkları, onu üzmekten hatta aşağılamaktan, aşağı görmekten zevk alıyorlardı. Sanki sırf bu vahşi zevki tatmak için onunla tanışıyor, kendilerini ona sevdiriyor, iğnelerindeki zehiri kalbine boşalttıktan sonra da çekip gidiyorlardı. Onu bir parça daha yalnız bırakıyorlardı..
  • Cennet de cehennem de dünyada başlar.
  • Anlasana kuzum, bu pis dünya para için dertlenmeye değmez.
  • Saadet kitaplardadır.
  • İnsanın içinde bir şey vardır; bir şey. Kopar mı, kırılır mı, zedelenir mi? Bir şey olur işte.. Ondan sonra dünyaları versen de o, o ışığı, o cıvıltıyı bulamazsın artık.
  • Oysa demin babama söylerken benim hiç canım sıkılmaz sanıyordum. Ayıplamıştım hatta can sıkıntısını. Ama, ne olursa olsun insanın canı sıkılmamalıdır.
  • Herkes ne ise, ne olmak istiyorsa o olmalı. Ve ekliyordu: Herkes hakettiğini almalı, lâyık olduğu yerde olmalı.

Yalnızlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitabın ismiyle bağdaştırmayı amaçladığım bir romanı bitirdikten sonra keyifle yazma niyetindeyim. Çünkü hakiki manada yalnızların romanını okuduğuma inanıyorum. Okurken biraz biraz Peyami Safa’nın Yalnızız romanını hissetmekte bana epey keyif verdi. Daha evvelinde Akümülatörlü Radyo ismiyle bir tiyatro olan bu eseri romana çeviren Tarık Buğra, olaylar ve vaka üzerinden anlatımdan ziyade betimlemelere ve psikolojik tahlillere yer vermiştir. Aslında iki ana karakterin çevresinde gelişen olaylar gibi gözükse de ben kitapta dört ana karakterin olduğunu düşünüyorum. Bir tanesi gününü gün etmek için her şeyi bir kenara bırakan müzisyen Murat Kervancı, diğeri zor şartlar altında okuyan ve acıdan haz alan Dr. Rıza Candaş. Ardından da zor olan hayatı daha da zor hale getirmeyi amaçlayan güzeller güzeli Hürrem ve kendinden fedakarlığı iyilik zanneden Şükriye. Sahiden yalnızlar. Kitap yaklaşık 150. sayfadan sonra kendini açmaya ve hızla ilerlemeye başlıyor. Fakat belli bir olay örgüsünde ilerlemediği için bir karakterin bir yerden başka bir yere ilerlemesi biraz sancılı oluyor. Çünkü bekliyorsunuz. Bu bekleyiş sizi kendinizle baş başa bırakıp ruhunuzu dinlemenize, hayatınızı sorgulamanıza vesile oluyor. Tür olarak çok sevdiğim bir alanda olması kitabı sevmeme vesile oldu. Umarım sizde seversiniz. (Merve)

Çok ağır bir dönemimde, beni anlayacak bir insana ihtiyacım varken, hatta bunu yüreğimdeki canhıraş çığlıklarla isterken, kütüphanede direk olarak Tarık Buğra'nın olduğu rafa gittim. Bir yerlerde yine yazmıştım, bu adam benimle ilgili bir şeyler biliyor, deye. Kesinlikle yanılmıyorum, çünkü bana kalırsa bu adam insanların bütünüyle ilgili bir şeyler biliyor; en karanlık taraflarını. Kitabın başından sonuna kadar Murad, Hurrem, Rıza, Şükriye arasında dolandım durdum. Hepsinde bir parçamı buldum. Kendimi bulamadıklarımsa çevremde bulduklarım oldu. Kalbim sıkışa sıkışa okudum. (Aramızda kalsın, bir ara bu kitap benim sebebim olur, bile dedim.) Bana çok acı verdi. Bilmem belki şimdilerde bir La Fontaine masalı okusam o da bana acı gelebilir ama bu kitap benim için bir dönüm noktası olabilir. Çok İyi veya çok kötü yönde. Sanırım herkese hitap etmez bu roman ama birine biraz hitap etmişse onun asla unutamacağı bir eser olur. ( Ne yazdığına dönüp bakmacağım, çok sarsıldım.) (Çiğdem)

Kitabın adı ile konusunu pek bağdaştırmadım doğrusu. Daha Farklı şeylerden bahsediyordu bence. Belkide ben anlayamadım... Kitaptaki en ilgi çekici karakter Doktordu bence. (gonderi/127733961) Bu alıntı nasıl bir insan olduğunu anlatıyor. Çok garip değil mi? Böyle bir insan gerçekten olabilir mi ki? Gerçi zaten bunun tam olarak böyle olmadığını konuşmalarından anlayabilirsiniz. Bu yüzden onu tanımlamak için bu alıntı daha doğru olacak. (gonderi/127733978) Mesela insanların değer yargılarını değiştirmek için, küçümsemek için Farklı değer ölçülerinden yararlanıyor. Onlardan yararlanması bile kendine has bazı değerlerin olduğunu ortaya çıkarıyor. Ve bu karakterimizin bir diğer özelliği de çok güzel insan analizi yapabilmesi. Özü tanımış gibi. Ama çok uçuk fikirleri de var. Ve bu fikirlere de güzel cevaplarlar veremiyor çevresi. Bu yüzden korkarım okuyuculardan bu fikirlerden etkilenecek olanlar vardır. Kitabın asıl konusu bahsettiğim doktor değil aslında. Ama en zevkli kısmı oydu bence. kitap/kardesimin-hikayesi--4922 kitabında da çok farklı bir karakter vardı. Duygusuz insan. Onu hatırlattı. Bu tür karakterler belki gerçek hayatta olamayacaklar ama bize normal bir düzenin içinde kolaylıkla göremediğimiz şeyleri gösteriyorlar. Yazarın değerler konusuna özel bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. kitap/osmancik--1526 kitabının başında da bu konuyla ilgili bir kısım geçiyordu. Oda çok dikkatimi çekmişti. Maalesef kitapta alkol ve sigara çok meşrulaştırılmış. Bunlara karşı biri olarak buna üzüldüm açıkçası. (Meryem Mısırlı)

Yalnızlar PDF indirme linki var mı?

Tarık Buğra - Yalnızlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yalnızlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Tarık Buğra Kimdir?

Süleyman Tarık Buğra (d. 2 Eylül 1918 – ö. 26 Şubat 1994), Türk gazeteci ve roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının tanınmış yazarlarındandır. Çok yönlü bir yazar olan Buğra, özellikle romanlarıyla tanınır. 1991'de devlet sanatçısı unvanı almıştır.

1918'de Akşehir'de doğdu. Babası, Akşehir'de ağır ceza hâkimi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey, annesi Akşehirli Nazike Hanım idi. Çocukluğunun geçtiği Akşehir'i eserlerinin çoğunda mekân olarak tercih etti.

İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Ortaokulda Rıfkı Melül Meriç'in öğrenicisi oldu. 1933'te ortaokulu bitirdikten sonra yatılı öğrenci olarak İstanbul Erkek Lisesi'ne devam etti. İstanbul Lisesi’nde Hakkı Süha Gezgin'in, Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu. Yazar olmaya onuncu sınıfta karar verdi. Tarık Nazım müstear ismiyle hikâye ve şiirler yazmaya başladı. Okulun yatılı kısmı kapanınca Konya Lisesi'ne geçti ve 1936'da mezun oldu.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne geçti. Parasızlık nedeniyle zor bir öğrencilik dönemi geçirdi ve üç yıl sonra mezun olamadan bu okuldan da ayrıldı.

1942-1945 yılları arasındaki üç yıllık askerlik görevi sırasında devlet memurlarının bıyıklarını kesme kuralını ihlal ettiği için on bir sürgün yaşadı. İlk piyeslerini ve ilk romanını askerliği sırasında yazdı. İlk eseri, Akümülatörlü Radyo başlıklı piyesti. Eser, Şehir Tiyatroları tarafından reddedilince, Yalnızlar başlığıyla roman hâline getirdi.

Askerli hizmetini tamamladıktan sonra İstanbul'a döndü ve 1947'de Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan'ın öğrencisi oldu. Bir yandan da Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavinliği görevinde bulundu. 1948'de yazdığı Oğlumuz başlıklı hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görüldü. Bu ödül ona edebiyat ve basın dünyasının kapılarını araladı. 1949'da ilk kitabı olan ve içinde 13 öykü bulunan Oğlumuz'u yayımladı. Çınaraltı dergisini çıkaran Yusuf Ziya Ortaç, kendisine dergiye katılmasını, Sanat Hareketleri başlıklı sütunda her hafta bir öykü yazmasını önerdi. Dergiye gönderdiği ilk hikâye, “Havuçlu Pilav Meselesi” başlıklı hikâyesi oldu. Basın dünyasından da iş teklifleri alan yazar, bu teklifler sayesinde basın hayatına atılmak için cesaret buldu ve Edebiyat Fakültesi’nden mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.

1949-1952 arasında Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte “Nasreddin Hoca” gazetesini çıkardı. 1950'de Jale Baysal ile evlendi, on sekiz yıl sonra boşanma ile sonlanan bu evlilikten 19 Aralık 1951’de kızları Ayşe dünyaya geldi. 1952'de babasını kaybeden Buğra, gazeteyi elden çıkardı ve İstanbul'a döndü. Aynı yıl, ikinci hikâye kitabı “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” yayımlandı.

1952-1956 arasında Milliyet, Vatan, Yeni İstanbul gibi gazetelerde edebiyat tenkitleri ve denemeler yazdı. Gazeteciliğinin bu ilk yıllarında Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma imkanı bulduğu bilinmektedir.[5] Bu arada üçüncü öykü kitabı İki Uyku Arasında'yı (1954)'te yayımlayan Buğra, 1955'te Siyah Kehribar başlıklı bir roman yazdı. Dönemin faşist İtalya'sında geçen romanın pek çok eleştirmen tarafından hoş görülmedi ve yazar bir bekleme dönemine girerek uzun süre başka roman yazmadı.

Gazeteciliğe 1956-1957 yıllarında Vatan ve Yenigün gazetelerinde yayın müdürü olarak devam etti. 1958'de Milliyet gazetesi spor sayfası sorumluluğu yapan Buğra, aynı yıl Tercüman ve Yeni İstanbul gazetelerinde de yazarlık görevini sürdürdü. 1959'da önce Tercüman'ın, ardından Yeni İstanbul'un, ardından da Türkiye Spor isimli günlük spor gazetesinin yayın müdürlüğünü yaptı. 1962 yılında ise Yol adlı haftalık derginin yayın müdürlüğünü yaptı. Bu arada Türk Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Küçük Ağa romanını hazırladı.

Küçük Ağa, 1963 yılında Yeni İstanbul'da tefrika edildi ve 1964'te de kitap olarak yayımlandı. Çok olumlu tepkiler alan roman, Mehmet Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi ve böylece Buğra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden diploma aldı.[8] Küçük Ağa'nın ardından dördüncü öykü kitabı Hikâyeler'i, Küçük Ağa'nın devamı olan Küçük Ağa Ankara'da ve ardından da Komik-i şehir Naşit'in hayatını anlattığı İbiş'in Rüyası'nı tamamladı. İbiş'in Rüyası, 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda başarı ödülüne değer bulundu.

Buğra, 1970-1976 arasında Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı ve sanat sayfaları düzenleme işini sürdürdü. 1976'da Tercüman'dan emekli oldu ve zamanını bütünüyle edebiyata verdi. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı dönem romanlarını yayımladı. Bu romanlarda Cumnuriyet'in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi. Devlet Tiyatroları'nda Edebi Kurul Başkanlığı'nda Edebi Kurul üyeliği yaptı. 8 Eylül 1977'de hikâye yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı.

Yazarın, Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adlarıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları da TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini ise Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Tarık Buğra'nın Sakıp Sabancı'nın hayatını anlattığı Patron başlıklı bir piyesi, Mimar Sinan'ın hayatını anlattığı bir senaryosu ile Mehmed Akif'in hayatını ele alan bir romanı da mevcuttur.

Buğra, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık'la (1985) Millî Kültür Vakfı edebiyat armağanı’nı, “Yağmur Beklerken” romanı ile de 1989 Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü aldı. 1991'de devlet sanatçısı unvanı aldı.

1993'teki ani rahatsızlığının ardından kanser teşhisi konan Buğra, tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 26 Şubat 1994'te hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

1999-2000 öğrenim döneminde İstanbul'un Pendik ilçesinde açılan bir liseye “Tarık Buğra” adı verilmiş; 2002’de Akşehir merkez Ortaokulu’nun adı "Akşehir Tarık Buğra İlköğretim Okulu" olarak değiştirilmiş ve 2004 yılında Akşehir'e bir Tarık Buğra heykeli dikilmiştir. Ayrıca Ankara’da Millî Kütüphane önünde bir heykeli bulunur.

Tarık Buğra, tarihçi Ayşe Buğra'nın babasıdır. Ayşe Buğra, iş adamı Osman Kavala ile evlidir.

Tarık Buğra Kitapları - Eserleri

  • Osmancık
  • Küçük Ağa
  • Gençliğim Eyvah
  • Yağmur Beklerken
  • İbiş'in Rüyası
  • Firavun İmanı
  • Yalnızlar
  • Dönemeçte
  • Yarın Diye Bir Şey Yoktur
  • Siyah Kehribar
  • Ayakta Durmak İstiyorum
  • Oğlumuz: Yarın Diye Bir Şey Yoktur
  • Düşman Kazanmak Sanatı
  • Bu Çağın Adı
  • Politika Dışı
  • Dünyanın En Pis Sokağı
  • Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
  • Bir Ben Vardır Benden İçeri
  • Akümülatörlü Radyo
  • Zafer Gaye Değildir
  • Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak
  • Gençliğim Eyvah
  • Hikayeler
  • Güneş ve Arslan
  • Patron
  • Siyah Kehribar
  • Sıfırdan Doruğa - Patron
  • Yalnızlar
  • Düşman Kazanmak Sanatı
  • Gagaringrad-Moskova Notları
  • Üç Oyun
  • İki Uyku Arasında
  • Gençlik Türküsü
  • Sıfırdan Doruğa
  • Bu Çağın Adı
  • Küçük Ağa Ankara'da
  • Tarık Buğra ile Söyleşi

Tarık Buğra Alıntıları - Sözleri

  • En önemli gerçek ve yaşayan tek gerçek geçen günlerdir. (Osmancık)
  • "Ortada fikir yok fikir hürriyeti diye tepinenler sürüyle." (Dönemeçte)
  • Saadet kitaplardadır. (Yalnızlar)
  • Meşhur hikâyeci kağıtların üzerinde öyle bir insan yaratmak istiyor ki; bu insan bütün insanlığın küçülüşlerine, iğrençliklerine teselli olsun. (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • "Bu memleket gramer okutmayan mektepler gördü. Bırakın grameri, lûgatten ne haber?" (Düşman Kazanmak Sanatı)
  • "Bir felaketin birdenbire söylenmesi ikinci bir felakettir." (Firavun İmanı)

  • Siyasi kudreti elinde toplayanlar eninde sonunda başkalarının çıkarları ve oyunları için çalışmaya başlıyor, kuklalaşıyorlardı. Ali Yusuf işte bunu tespit etmişti, cümlesini de buldu: Diktatörler kukladır. (Firavun İmanı)
  • Bana kalırsa bütün gerçekler ilgi çekicidir. Tabii öğrenildikleri zaman... (Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
  • İnsan hâin bir mahlûktur kızım. Bunu böylece bilesin. (Siyah Kehribar)
  • Yıllar, saatler, saniyeler değil, biz nereye gidiyoruz? (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • ..."Arapça hakikat'ın yerine Türkçe gerçek'i kullansak ne kaybederiz?" Cevap çok kısa idi: "Hakikat'ı kaybederiz". (Düşman Kazanmak Sanatı)
  • Yatcez bâdem şekerim. (Yağmur Beklerken)
  • Yıllar geçiyordu. Ama aynı yıllar, çeşitli insanlar için çeşitli şekilde geçiyordu. (Firavun İmanı)

  • Bunu herkes bilir. Ve.. herkesin bildiklerini söylemektense dans etmek saha iyi olmaz mı? (Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
  • Ölüme giden yollar ve gidişler hep aynı değildir. Ölümün ötesi herkes için aynı değildir ki. (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • ‘İnsan yaşayışı ancak ve sadece mantıkla, akılla başarıya ulaştırabilir ve mutluluk da başarının dışında düşünülemez.’ (Dönemeçte)
  • Gerçekte o şimdi bütün dünyaya ve hatta kendisine de düşmandı. (Siyah Kehribar)
  • Dünya bütünüyle ve insanla ilişkisi olan her şey ve hem de en güzel, en üstün halleriyle benim için dönüyor, ben olduğum için olmuş bulunuyordu. (Dönemeçte)
  • Bitiremediğim o kadar çok başlangıcım vardı ki... (Akümülatörlü Radyo)
  • Bir kıta keşfedilmiştir ama keşfedilen cennet de olsa insan tek başına olduktan sonra neye yarar? (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)

Yorum Yaz