Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar - Arthur W. Wiggins Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kimin eseri? Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kitabının yazarı kimdir? Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar konusu ve anafikri nedir? Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kitabı ne anlatıyor? Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar PDF indirme linki var mı? Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kitabının yazarı Arthur W. Wiggins kimdir? İşte Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Charles M. Wynn
Yazar: Arthur W. Wiggins
Çevirmen: Aykut Kence
Yayın Evi: TÜBİTAK Yayınları
İSBN: 9789754033472
Sayfa Sayısı: 212
Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Gerçek Bilim Nerede Biter ve Sözdebilim Nerede Başlar?
Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar, sözdebilimin bizi götürmeye çalıştığı sonuçların tam tersine, bilimin bize sunduğu gerçeklerle, aldatıcı görüşlerden uzaklaşarak, önce toplumları, sonra da tüm dünyayı saran gericiliğe ve bilim yoksunluğuna karşı, fikirlerin özgürce ifade edilebildiği, sorgulayıcı yaklaşımlarla ortak bilim dilinin kullanıldığı bir dünyanın tanımını yapıyor ve bilimsel gerçeklerin, sözdebilim taraftarlarınca sadece ticari kazanımlar amacıyla yok sayılmasının nelere mal olabileceğini gösteriyor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, bir kez daha bilimi ve bilimsel düşünceyi desteklemek, anlatmak, yaymak için Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar adlı yayınıyla kitaplıklarınıza konuk oluyor.
(Arka Kapak'tan)
Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar Alıntıları - Sözleri
- Olayları oldukları gibi görmeyiz, olduğumuz gibi görürüz.
- Forer Etkisi: Kendileri için geçerli olduğu varsayılan genel ve belirli kişilik özelliklerinin uzun bir listesi verildiğinde insanlar sahip olmak istedikleri özellikleri kabullenme ve diğerlerini göz ardı etme eğilimindedirler.
- Maddelerin özünde tat yoktur. Hangi alıcı hücrelerin uyarıldığına bağlı olarak, beyin tarafından, tatlı ekşi ve tuzlu ya da acı şeklinde yorumlanan bir süreç başlar.
- Termal işlemlerde yönü belirler. Suyun yukarıdan aşağıya akması, ısının sıcaktan soğuğa akması gibi olayların yönünü entropi belirler. Tüm termal işlemlerde entropi ya sıfırdır ya da pozitif. Eğer entropi sıfır ise işlem geri döndürülebilir, eğer pozitif ise işlem geri döndürülemez. Entropi termal süreçte yapılan bir işi ve verilen iç enerjiyi geri döndürmenin imkansız olduğunu göstererek sonsuz bir döngünün mümküm olamayacağını ispatlar. Daha anlaşılır şekliyle; evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. Entropi yasası her şeyin yıprandığını söyleyen yasadır. Canlılar yaşlanır ve ölür, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça entropi de artar. Bu durum da faydalı (iş yapabilir) enerji miktarını azaltır. Faydasız enerjiyi (entropiyi) artırır. Termodinamiğin ikinci yasası doğruluğu deneysel olarak ispatlanmış bir kanundur. Albert Einstein entropiyi şöyle tanımlamıştır :"Bütün bilimlerin birinci kanunu". Felsefede entropi kanununun en güzel tasvirlerinden bir tanesi şudur :"Kainatta her şey, kendini minimum enerji düzeyinden maksimum düzensizliğe çekmek ister". Tanımdaki "maksimum düzensizlik" kavramı "düşük enerji" kavramını ifade eder. ÖR1: Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük enerji düzeyine sahiptir. ÖR2: Demir bir kaba sıkıştırılan gaz kendini dış ortama atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir. ÖR3: Baskı ile kontrol altına alınan toplumlar o baskıyı kırmak isterler. Çünkü baskı onları bir düzene sokmak ister, ancak toplum daha düzensiz olmak ister. Bu kanunun aracılığı ile kainatı bir yaratıcının yönettiği ve idare ettiğini savunan görüşler mevcuttur; Madem kainatta her şey kendini minimum enerji düzeyine çekmek istiyor, öyleyse kainatı dağılmaktan ve düzensizliğe itmekten alıkoyan bir enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerji kainatın her yerinde, mikro alemden makro aleme kadar hükümlerini icra edebilmelidir; kainatın düzenini ve enerji seviyesini devam ettirebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir. Henüz tam anlamıyla bilimin cevaplayamadığı bu yasa yeni buluşlarla açığa çıkarılacaktır.
- Göze giren ışıklar, gözün arka yüzündeki bir sinir hücreleri ağı olan retinaya ulaşır. Bu ışıklar farklı enerjilerde elektromanyetik dalgalardır, hepsi saniyede 300.000 kilometrelik bir hızla yol alırlar Retinadaki ışık alıcıları (çomak ve koni hücreleri) elektromanyetik enerjiyi, optik sinir (algılayıcı sinir hücreleri) tarafından beyne iletilen elektrokimyasal enerjiye dönüştürür. Dalgalar özünde renksizdir. İçtepileri “renk” olarak “yorumlayan” beyindir. Renk, zihinde oluşan bir deneyimdir. Alan, dönüştüren, ileten ve yorumlayan bir sürecin deneyimsel sonucudur.
- Aslında, bu kişiler “görmeseydim inanmazdım” deyişini “inanmasaydım görmezdim”e çeviriler ya da Talmud da yazıldığı gibi: Olayları oldukları gibi görmeyiz, olduğumuz gibi görürüz.
- Yıldızlara baktığımız zaman da, bir bakıma evrenin tarihini görürüz.
- Sorgulayan akıl, yaşamda bir kişinin sahip olabileceği en degerli hazinelerden biridir. Bu nedenle, Aristoteles'in öğüdüne kulak vermek akıllıca olacaktır: “ Bir kişi kendisini eğitmek isterse, ilk olarak kuşku duymalıdır, çünkü kuşku duyarak gerçeği bulacaktır.”
- Tam olarak duyu nedir? Bir duyu, özel bir fiziksel ya da kimyasal uyarıyı almak ve uyarıyı sistemdeki en son öğeye, yani beyne iletmek için elektrokimyasal mesaja bir duyu alıcısını içeren fiziksel bir sistemdir; beyin mesajı alır, yorumlar ve düzenler. En sonunda, dünyanın gerçekleri konusunda bilgileri alan beynimizdir. Bu da demektir ki koku duyusu, burnumuzda değil de beynimizde oluşur. Görme duyusu gözlerimizde değil, beynimizde olur; tüm duyularımız, sonuda aynı şekilde duyu organlarında değil, beynimizde oluşur. Duyumsal bilgiler de insan beyninden kaynaklanabilir.
- ''Bir kişi kendisini eğitmek isterse, ilk olarak kuşku duymalıdır, çünkü kuşku duyarak gerçeği bulacaktır.'' Aristoteles
- Bir başka doğru fakat tuhaf görüş Einstein'in görecelik kuramında görülmektedir. İki olay arasında geçen zaman mutlak değildir; gözlemcilerin bakış açısına bağlıdır. Örneğin, bu iki olay, dünyanın yakınından hızla geçen bir uzay gemisindeki bir saatin birbirini izleyen vuruşları ise, uzay gemisindeki bir gözlemci tik takları saatin bulunduğu yerden gözler. Dünyadaki bir gözlemciye göre ise, içinde saat bulunan uzay gemisinin hareket ediyor olması nedeniyle, gemideki saatin birbirini izleyen tik takları farklı konumlarda gerçekleşecektir. Bunun sonucu olarak dünyadaki gözlemci saatin tik takları arasında daha uzun bir zaman kaydedecektir. Bu " zaman genişlemesi" etkisi dünyadaki bir gözlemciye göre hareket eden saatlerin, dünyadaki saatlerden daha yavaş çalıştığını öngörmektedir. Bu düşünce tuhaf görünse de, deneysel olarak doğrulanmıştır. Eğer iki saat tam tamına aynı zamana ayarlansalar ve biri yeryüzünde kalırken diğeri bir jet uçağına konularak dolaştırılırsa, jet uçağındaki saatin, yeryüzündeki saate göre daha az süre gösterdiği bulunmuştur. Bu etki yalnız çok yüksek hızlarda anlamlı (ölçülebilir) olmaktadır. Günlük yaşamamımızda bu etki fark edilemez ve anlam taşımaz.
- Bütün maddelerin yapısına temel olan bir yapı olduğu (diğer bir deyişle sonsuza kadar bölünemeyeceği) inancı, M.Ö. 420'de ilk kez Yunan filozofu Democritus tarafından dile getirilmiştir. Bileşikler, elementler olarak bilinen basit maddelerin bileşiminden oluşan maddeleri, her zaman kitlesel olarak aynı oranda içeriyorlardı, elementlerin bileşimi sabitti. 1803 yılında İngiliz öğretmen John Dalton bu ilişkiyi açıklamak için Democritus'un atom kavramını kullandı ve elementlerin bu son derece küçük, yok edilemez, bölünemez parçacıklardan oluştuğunu söyledi. 1897 yılında İngiliz fizikçisi Sir J.J.Thomson, Cambridge Cavendish Laboratuvarında çalışırken, tüm atomların, elektron denilen eksi yüklü parçacıklar içerdiğinin ipuçlarını elde etti. Atomların elektriksel olarak nötr oldukları bilindiği için Thomson, elektronların eksi yüklerini dengelemek için atomun içinde artı yüklü parçacıklar bulunmalı diye düşündü. Cavendish Laboratuvarında Thomson'un ardılı Yeni Zelandalı fizikçi Lord Ernest Rutherford, Thomson'un modelinden işe başladı. Thomson'un hipotezinin öncüllerine dayanan tümdengelim düşünce biçimin kullanıp, henüz gözlenmemiş olaylar hakkında öngörüde bulundu. Eğer atomlar artı yüklü, içinde elektronların saçıldığı bir hamurdan oluşuyorsa, bu atomlar, ince bir altın yaprağa doğrudan yöneltilen atomaltı parçacıkların geçişine çok az direnç gösterecekleri şeklinde akıl yürüttü. Bu yeni modelde, artı yüklü çekirdek eklenmiş, atomun küresel biçimi ve aynı zamanda eksi yüklü parçacıkların varlığı korunmuştu. Modelini, güneş sistemini anımsatır biçimde eksi yüklü elektronlar ile artı yüklü çekirdek çevresinde dolanır biçimde betimlemeye karar verdi bu bilgin. Böylece Rutherford'un 'atomun güneş sistemi modeli' doğmuş oldu. Rutherford'un modelinin ve ardılların akıllıca çevrimi, bizi, günümüzdeki 'kuantum mekaniği modeli'ne ulaştırdı. Kuantum mekaniği modeli, en son model mi olacaktır? Bilimsel yöntemin doğası gereği buna asla evet diyemiyoruz.
Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Gerçek Bilim Nerede Biter ve Sözdebilim Nerede Başlar? Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar, sözdebilimin bizi götürmeye çalıştığı sonuçların tam tersine, bilimin bize sunduğu gerçeklerle, aldatıcı görüşlerden uzaklaşarak, önce toplumları, sonra da tüm dünyayı saran gericiliğe ve bilim yoksunluğuna karşı, fikirlerin özgürce ifade edilebildiği, sorgulayıcı yaklaşımlarla ortak bilim dilinin kullanıldığı bir dünyanın tanımını yapıyor ve bilimsel gerçeklerin, sözdebilim taraftarlarınca sadece ticari kazanımlar amacıyla yok sayılmasının nelere mal olabileceğini gösteriyor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, bir kez daha bilimi ve bilimsel düşünceyi desteklemek, anlatmak, yaymak için Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar adlı yayınıyla kitaplıklarınıza konuk oluyor. (Arka Kapak'tan) Kitabın ismini okuyunca ve içeriğine bakınca "Ovv bilime biraz uzağım, daha önce bu tarz bir kitap okumadım bunu nasıl anlayabileceğim" şeklinde önyargım olmuştu ama kitabı okumaya başlayınca aynı zamanda dilinin akıcılığını da farkedince "Bu kitap bir harika" şeklinde düşünmeye başladım. Gerçekten de kitap harikaydı. Kitap önce sözdebilimleri ve bunlara inanan insanların neden inandığı konusu üzerinde durup sonrasında bilimin yaptığı açıklamalarla neden sözdebilime inanılmaması gerektiği hakkında size argümanlar sunuyor. Özellikle bilime yaklaşmak onu anlamaya çalışmak için başlangıç seviyesinde sizi sıkmayacak aynı zamanda da akıcılığını ve sürükleyiciliğini devam ettirecek bir kitap arıyorsanız tam da bu noktada Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kitabının sizi tatmin edeceği düşüncesindeyim. Bir tartışma topluluğunun içerisine katılarak okumaya başladığım bu kitabı bazı zamanlar elimden hiç bırakmadan okudum. Normalde sözdebilim ve bilim farkı çok da ilgimin olduğu bir konu değildi ama günlük hayattan örneklerle bu konu pekiştirilince okumamak elde değildi. Günümüz safsatalarının ayırdına varmak ve aydınlanmak için okunması gereken nadide kitaplardan biri olduğunu söyleyerek okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. (Ebru)
"Sozdebilimsel yöntemer, arasıra işe yarar görünmelerine karşın, gerçekte işe yaramaz. Belirli bir tedavi alan bir kimsenin sonradan kendini iyi hissetmesi, tedavinin iyileşmeyi sağladığı anlamına gelmez... Dahası, sözdebilimsel tekniklere inanma sonucu ulaşılan psikolojik rahatlama, fizyolojik rahatlama şeklinde yanlış yorumlanabilir." Sayfa 161 (Celaletdin Camcı)
Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar PDF indirme linki var mı?
Arthur W. Wiggins - Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Arthur W. Wiggins Kimdir?
Evrenin işleyişleri hep beni büyülemiştir. Notre Dame Havacılık ve Uzay Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra, University of Michigan'da yarı zamanlı yüksek lisans eğitimine devam ederken mühendis olarak çalıştım. Oakland Community College'da fizik öğretmenliği yaptım. Arkadaşım Charles M. Wynn ile birlikte çalışarak, insanların bilimle ilgili olanları "almasına" yardımcı olacak kitaplar yazmaya karar verdim.
Arthur W. Wiggins Kitapları - Eserleri
- Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar
- Bilimde En Büyük Beş Fikir
Arthur W. Wiggins Alıntıları - Sözleri
- Bütün maddelerin yapısına temel olan bir yapı olduğu (diğer bir deyişle sonsuza kadar bölünemeyeceği) inancı, M.Ö. 420'de ilk kez Yunan filozofu Democritus tarafından dile getirilmiştir. Bileşikler, elementler olarak bilinen basit maddelerin bileşiminden oluşan maddeleri, her zaman kitlesel olarak aynı oranda içeriyorlardı, elementlerin bileşimi sabitti. 1803 yılında İngiliz öğretmen John Dalton bu ilişkiyi açıklamak için Democritus'un atom kavramını kullandı ve elementlerin bu son derece küçük, yok edilemez, bölünemez parçacıklardan oluştuğunu söyledi. 1897 yılında İngiliz fizikçisi Sir J.J.Thomson, Cambridge Cavendish Laboratuvarında çalışırken, tüm atomların, elektron denilen eksi yüklü parçacıklar içerdiğinin ipuçlarını elde etti. Atomların elektriksel olarak nötr oldukları bilindiği için Thomson, elektronların eksi yüklerini dengelemek için atomun içinde artı yüklü parçacıklar bulunmalı diye düşündü. Cavendish Laboratuvarında Thomson'un ardılı Yeni Zelandalı fizikçi Lord Ernest Rutherford, Thomson'un modelinden işe başladı. Thomson'un hipotezinin öncüllerine dayanan tümdengelim düşünce biçimin kullanıp, henüz gözlenmemiş olaylar hakkında öngörüde bulundu. Eğer atomlar artı yüklü, içinde elektronların saçıldığı bir hamurdan oluşuyorsa, bu atomlar, ince bir altın yaprağa doğrudan yöneltilen atomaltı parçacıkların geçişine çok az direnç gösterecekleri şeklinde akıl yürüttü. Bu yeni modelde, artı yüklü çekirdek eklenmiş, atomun küresel biçimi ve aynı zamanda eksi yüklü parçacıkların varlığı korunmuştu. Modelini, güneş sistemini anımsatır biçimde eksi yüklü elektronlar ile artı yüklü çekirdek çevresinde dolanır biçimde betimlemeye karar verdi bu bilgin. Böylece Rutherford'un 'atomun güneş sistemi modeli' doğmuş oldu. Rutherford'un modelinin ve ardılların akıllıca çevrimi, bizi, günümüzdeki 'kuantum mekaniği modeli'ne ulaştırdı. Kuantum mekaniği modeli, en son model mi olacaktır? Bilimsel yöntemin doğası gereği buna asla evet diyemiyoruz. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Tam olarak duyu nedir? Bir duyu, özel bir fiziksel ya da kimyasal uyarıyı almak ve uyarıyı sistemdeki en son öğeye, yani beyne iletmek için elektrokimyasal mesaja bir duyu alıcısını içeren fiziksel bir sistemdir; beyin mesajı alır, yorumlar ve düzenler. En sonunda, dünyanın gerçekleri konusunda bilgileri alan beynimizdir. Bu da demektir ki koku duyusu, burnumuzda değil de beynimizde oluşur. Görme duyusu gözlerimizde değil, beynimizde olur; tüm duyularımız, sonuda aynı şekilde duyu organlarında değil, beynimizde oluşur. Duyumsal bilgiler de insan beyninden kaynaklanabilir. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Yașam tarzımızı geliștirme çabalarımız küresel sağlığı tehdit etmeye bașladı. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Bir öngörüde bulunmak ve onu sınamak, hipotezin hatalı olduğunun gösterilmesi tehlikesini göze almaktır. Ancak eğer öngörülerde bulunup onları sınamazsanız, yanlıș fikirlere inanmayı göze alırsınız. Bilim gelișmek için risk almak zorundadır. Öngörü bilimin sürekli gelișmesini sağlayan risktir. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- İnsanlar, Dünya'da yașamın devamını sağlayan kırılgan ekosistemleri geliștirme ya da onlara zarar verme gücüne ve yașamı geliștirme ya da kalitesini düșürme gücüne sahiptir. İnsanlar bu gücü düșleyebilecekleri bir gelecek, gerçekleșebilecek düșler, yaratmak için kullanabilecek tek canlıdır. Bu nedenle geleceğe dair fikirlerimiz herkesi etkileyecek bir "geri tepmeden" kaçınmak için dikkatlice incelenmelidir. Bütün kararlar sadece bu nesli değil gelecek kușakları da etkilyebileceği için bilimsel fikirlerin gücü mümkün olduğunca geniş kullanılmalıdır. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Element yarıșındaki çatıșmalar artık silahlanma savașındaki çatıșmaların yerini almaya bașladı. Buna ilerleme denir! (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Bugün, genetik bilgi genelde DNA'dan RNA'ya aktarılsa da, birçok araștırmacı bir tür RNA'nın ilk planı içeren molekül olduğunu ve bu RNA'nın DNA'nın evrimini mümkün kıldığını düșünüyor. RNA molekülü bir șekilde çorbada bulunan malzemeyi, yeni RNA moleküllerini de içeren, hücre maddeleri olușturacak șekilde yeniden düzenleyebiliyordu. Bir anlamda çorba kendi kendini besliyordu. Bu anlamda yașam "kimyasal sistemlerin belirli bir karmașıklık düzeyi ve düzenine ulaștığında gösterdikleri bir eğilim" olarak tanımlanabilir. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Sorgulayan akıl, yaşamda bir kişinin sahip olabileceği en degerli hazinelerden biridir. Bu nedenle, Aristoteles'in öğüdüne kulak vermek akıllıca olacaktır: “ Bir kişi kendisini eğitmek isterse, ilk olarak kuşku duymalıdır, çünkü kuşku duyarak gerçeği bulacaktır.” (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- ''Bir kişi kendisini eğitmek isterse, ilk olarak kuşku duymalıdır, çünkü kuşku duyarak gerçeği bulacaktır.'' Aristoteles (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Sonunda Bohr'un hipotezinin yerine birkaç on yılda birçok fizikçi tarafından geliștirilen, çok daha karmașık bir hipotez geçti. Bu hipoteze "Atomun Kuantum Mekaniği Modeli" adı verilir. Kuantum, atom seviyesinde bir elektronun kazanabileceği ya da kaybedebileceği en küçük enerji birimidir. Kuantum mekaniği, bir elektronun özelliklerini, elektron parçacık değil, bir dalga ya da dalgalanma olarak kabul edildiğinde matematiksel olarak açıklar. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Olayları oldukları gibi görmeyiz, olduğumuz gibi görürüz. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Bir başka doğru fakat tuhaf görüş Einstein'in görecelik kuramında görülmektedir. İki olay arasında geçen zaman mutlak değildir; gözlemcilerin bakış açısına bağlıdır. Örneğin, bu iki olay, dünyanın yakınından hızla geçen bir uzay gemisindeki bir saatin birbirini izleyen vuruşları ise, uzay gemisindeki bir gözlemci tik takları saatin bulunduğu yerden gözler. Dünyadaki bir gözlemciye göre ise, içinde saat bulunan uzay gemisinin hareket ediyor olması nedeniyle, gemideki saatin birbirini izleyen tik takları farklı konumlarda gerçekleşecektir. Bunun sonucu olarak dünyadaki gözlemci saatin tik takları arasında daha uzun bir zaman kaydedecektir. Bu " zaman genişlemesi" etkisi dünyadaki bir gözlemciye göre hareket eden saatlerin, dünyadaki saatlerden daha yavaş çalıştığını öngörmektedir. Bu düşünce tuhaf görünse de, deneysel olarak doğrulanmıştır. Eğer iki saat tam tamına aynı zamana ayarlansalar ve biri yeryüzünde kalırken diğeri bir jet uçağına konularak dolaştırılırsa, jet uçağındaki saatin, yeryüzündeki saate göre daha az süre gösterdiği bulunmuştur. Bu etki yalnız çok yüksek hızlarda anlamlı (ölçülebilir) olmaktadır. Günlük yaşamamımızda bu etki fark edilemez ve anlam taşımaz. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Aslında, bu kişiler “görmeseydim inanmazdım” deyişini “inanmasaydım görmezdim”e çeviriler ya da Talmud da yazıldığı gibi: Olayları oldukları gibi görmeyiz, olduğumuz gibi görürüz. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- "İlksel ateștopu" adı verilen ilk nesne hayal edilemeyecek kadar sıcak ve oldukça yoğun olmalıydı. İlksel ateștopu o kadar sıcaktı ki, atomlar da atomaltı parçacıklar da bulunamazdı. Bilinemeyen nedenlerden dolayı ilk ateștopu, patladı ve içerdiği maddeyi her yöne saçtı. Genișlemenin sonucu olarak sıcaklığın düșmesi, sıcaklık 0°C'den daha düșük olduğunda suyun donması ve buz olușması gibi, kuarkların proton ve nötronlar oluștaracak șekilde "donmasını" mümkün kıldı. Sıcaklıktan sonra gelen düşüşler önce çekirdeklerin sonra da atomların donmasına izin verdi. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Birisi onu daha ileri gitmek için kullanmadığı takdirde hiçbir kuramın değeri yoktur. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- ... hipotez yalınlık ya da ekonomi için, adını İngiliz filozof William Occam'dan alan, Occam'ın usturasıyla da sınanır. Occam'ın usturası "herhangi bir doğruyu açıklayan en yalın hipotezin kabul edilmesi gerektiğini" savunur. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Yaklașık 200 milyon yıl önce bütün kıtalar, süper kıta Pangea'yı olușturacak șekilde birbirine bağlıydı. Pangea, tamamen deniz anlamına gelen "panthalassa" adı verilen devasa bir okyanusta yüzüyordu. Pangea'nın parçalanmasının ilgi çekici özelliklerinden birisi Hindistan'ı tașıyan levhayla Avrasya'yı tașıyan levhanın çarpıșmasıdır. Bu çarpıșma o kadar kuvvetliydi ki, çarpıșma hattı boyunca levhaları "kırıștırarak" dünyanın en yüksek dağları olan Himalayalar'ı olușturdu. (Bilimde En Büyük Beş Fikir)
- Yıldızlara baktığımız zaman da, bir bakıma evrenin tarihini görürüz. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Göze giren ışıklar, gözün arka yüzündeki bir sinir hücreleri ağı olan retinaya ulaşır. Bu ışıklar farklı enerjilerde elektromanyetik dalgalardır, hepsi saniyede 300.000 kilometrelik bir hızla yol alırlar Retinadaki ışık alıcıları (çomak ve koni hücreleri) elektromanyetik enerjiyi, optik sinir (algılayıcı sinir hücreleri) tarafından beyne iletilen elektrokimyasal enerjiye dönüştürür. Dalgalar özünde renksizdir. İçtepileri “renk” olarak “yorumlayan” beyindir. Renk, zihinde oluşan bir deneyimdir. Alan, dönüştüren, ileten ve yorumlayan bir sürecin deneyimsel sonucudur. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)
- Forer Etkisi: Kendileri için geçerli olduğu varsayılan genel ve belirli kişilik özelliklerinin uzun bir listesi verildiğinde insanlar sahip olmak istedikleri özellikleri kabullenme ve diğerlerini göz ardı etme eğilimindedirler. (Yanlış Yönde Kuantum Sıçramalar)