matesis
dedas

Yaşama Sanatı - Alfred Adler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yaşama Sanatı kimin eseri? Yaşama Sanatı kitabının yazarı kimdir? Yaşama Sanatı konusu ve anafikri nedir? Yaşama Sanatı kitabı ne anlatıyor? Yaşama Sanatı PDF indirme linki var mı? Yaşama Sanatı kitabının yazarı Alfred Adler kimdir? İşte Yaşama Sanatı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 21.06.2022 21:00
Yaşama Sanatı - Alfred Adler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Alfred Adler

Çevirmen: Kamuran Şipal

Orijinal Adı: Lebenskenntnis

Yayın Evi: Say Yayınları

İSBN: 2789785877158

Sayfa Sayısı: 240

Yaşama Sanatı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Adler, kurucusu olduğu 'bireysel pisikolojisi'nin temel ilkelerini açık seçik dile getirdiği bu kitabında yaşamın amacı, aşağılık kompleksi, üstünlük eğilimi, yaşam üslubu, sağduyu eksikliği gibi -neredeyse- adıyla özdeş kavramları irdeliyor; çocukların okul eğitmi, evlilik, özgürlük, toplumsal koşullardan kaynaklanan erkek ve kadın farklılığını somut örneklerle inceliyor. Bir irdeleme ve incelemelerin önemi, belki de Gardner Murphy'nin şu tümcesinde yatıyor: "Adler'in pisikolojik sistemi, psikoloji tarihinde ilk defa olarak bugün 'toplumbilim' diye tanımladığımız yöne dönük bir sistem olarak ortaya çıkmıştır."

Yaşama Sanatı Alıntıları - Sözleri

  • Yaşam bize bağışlanmış değil, bir yükümlülük olarak verilmiştir.
  • “ Bir kişinin pes etmiş gibi görünmesi sadece amacına ulaşmak için daha çok çabalayacağını gösterir.”
  • “Dikkatle baktığımızda,bazılarının hayat arkadaşının gerçekte bir kurbandan başka bir şey sayılmayacağını görürüz.”
  • “Bir insanı yıkıma sürükleyen şey,aşağılık kompleksinden kaynaklanan bir cesaret eksikliğidir.”
  • “...çünkü her söz,her eylem,her hareket ve her dışavurum teraziye vurulmaya kalkıldı mı,karşı tarafın sevgisinde bir azalma saptamak kolaydır ya da öyle gözükür.”
  • İntihar bir çeşit öç alma, topluma karşı yöneltilmiş bir çeşit suçlamadır.
  • Gelecek, bizim çabamız ve amacımızla ilişkilidir, geçmiş ise yenmeye çalıştığımız aşağılık ya da yetersizlik duygusuyla.
  • “Evlilik,tarafların her birinin karşısındakine ilgi göstermesini ister,kendini karşısındakinin durumuna koyabilme yeteneğini gerektirir.”
  • “Ne var ki,gözleri kendi kişisel çıkarlarından başka bir şeyi algılamayan insanlar,doğru ve yanlış arasında başkaları kadar iyi bir ayrım yapamazlar.”
  • “Dolayısıyla güçlükleri göğüslemesi gerekmediği sürece bir insan tamamen mutlu görünebilir.”
  • "Bizim -gerçeklerden- değil de, gerçeklerin yorumundan etkilendiğimiz açıktır."
  • Sert annelerce baskı altında tutulan oğlanlar, ilerde kadınlara yer vermeyen yaşam idealleri kurarlar.
  • “Başka insanlar kendisini ilgilendirmediği için kendisinin de başkalarının üzerinde nasıl bir izlenim bıraktığını hiç umursamaz”
  • Eğer bir insan her kelimenin, her davranışın, her eylemin altından bir anlam aramaya başlarsa bulması da kolay olur ya da öyle görünür ve böylece karşı tarafa duyduğu sevgi azalır.
  • Kavgacı ve saldırgan çocuklarda bir aşağılık kompleksi ve bunu yenme özlemi yaşar hep.

Yaşama Sanatı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Alfred Adler, kurucusu olduğu “bireysel psikoloji” nin temel ilkelerini açık bir şekilde dile getirdiği bu kitabında; yaşamın amacı, aşağılık kompleksi, üstünlük kompleksi, yaşam üslubu, sağduyu eksikliği gibi kavramları irdeleyerek somut örneklerle inceliyor. Kitap gayet yalın bir dille ele alınmış, bu da zor olan psikolojik terimlerin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Kitaptan sonra hem kendinizde hem de etrafınızdaki kişilerde anlam veremediğiniz birçok soruya cevap bulacağınızı düşüyorum. Psikolojiye ilgisi olanlar için bir başucu kitabı niteliğinde. Bana öğrettiği en önemli şey , hiçbir şeyi öylesine yapmayız ve bütün hayatımızı 5-6 yaşlarında belirlediğimiz yaşam üslubumuz oluşturur. (Esra)

Kitaba başlamadan önce bir şüphem, tereddütüm vardı: Kitap sıradan okurun anlayabileceği bir anlatım mı sunuyor yoksa psikolojiyle uğraşanlar için yazılmış bir alan kitabı mı? Neyse ki tereddütüm yersiz, şüphem yurtsuzmuş. Yazar bu kitabı herkes için yazmış; yaşamını nitelikli kılmak, gerçekleriyle yüzleşip kabul etmek isteyen herkes için. Kitabı bir roman okurmuş gibi araya başka bir şey sokmadan, bir nefeste okumadım. Belirsiz aralıklarla, bölüm bölüm okuduğum için bütününe dair hatırladıklarım net değil. Yine de Adler bazı şeyleri o kadar vurgulamış ki dikkat kesilmemek elde değil. Adler'in kitapta neredeyse her bölümde değindiği üç şey var: 1- Her insan bir "yaşam üslubu" oluşturur ve buna uygun yaşar. Ancak biz bir insanın yaşam üslubunu her şeyin sütliman olduğu anlarda değil problem durumlarında, çatışma anlarında tespit ederiz. 2- Her insanda farklı yoğunlukta da olsa bir aşağılık duygusu vardır. Eğer birey bu aşağılık duygusunu toplumsallaşma yoluyla olumlayamazsa o zaman bu aşağılık duygusu bir komplekse dönüşür ve hem birey hem toplum için istenmeyen süreçleri başlatır. 3- Bireylerin yaşam üslupları büyük oranda bebeklik ve ilk çocukluk yıllarında oluşur ve kemikleşir. Bu nedenle sağlıklı bir birey ve dolayısıyla sağlıklı bir toplum için aileler bilinçli olmalı, onların yetişemediği yerde de okul ve öğretmenler harekete geçmelidir. Adler bu maddeler dışında hatırlanan ilk anıların, bedensel duruş ve şekillerin, düşlerin bireyin yaşam üslubunu tespitinde önemli olduğunu belirtir. Kitabın son bölümü olan Cinsellik ve Cinsel Sorunlar'da ise Freud'la olan keskin bir uyuşmazlığını yakalayabiliyoruz: Freud kişiliğin büyük oranda cinselliğe ve cinsel dürtülere dayalı oluştuğunu iddia ederken Adler kişiliğin toplumsallaşma, sosyalleşme kaynaklı oluştuğunu, cinselliğin de toplumsallaşmayla paralel şekillendiğini iddia eder. Bireysel psikolojinin temel ilkelerinin anlatıldığı birinci bölümün sonunda yazar şunu söylemeden de edemiyor: "Günümüzde birçok psikoloji ve psikiyatri ekolleri bulunmaktadır. Bir psikolog bu, bir başkası öbür doğrultuyu izliyor, hiçbiri kendi dışındakilerin görüş ve düşüncelerinde haklı olabileceğini aklından geçirmiyor. Bu bakımdan, okuyucunun okuduklarına bütün kalbiyle inanıp bel bağlamaması yerinde sayılır belki. En iyisi okudukları arasında karşılaştırmalar yapmasıdır." (Hüseyin T.)

Adller'in okuduğum ilk kitabıydı. Üslubu gayet akıcı ve örnek verdiği vakalar ile insan psilokojisini daha yakından izleyip, farklı bir pencereden bakmamizi sağlamış. Kişinin çocukluktan itibaren kişilik gelişimine,anne baba rolüne,aşağılık ve üstünlük kompleksi gibi konulara da değinmiş. (Semiha D.)

Yaşama Sanatı PDF indirme linki var mı?

Alfred Adler - Yaşama Sanatı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yaşama Sanatı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Alfred Adler Kimdir?

Alfred Adler (d. 7 Şubat 1870 - ö. 28 Mayıs 1937) Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatrist. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir. (diğerleri: Freud, Jung)

Avusturya Penzing'de doğdu ve Viyana'da büyüdü. Viyana Üniversitesi Tıp Okulunda doktorluk eğitimi aldı ve 1895'te mezun oldu. Pratisyen hekim olarak çalıştığı ilk doktorluk yıllarından başlayarak hastayı çevresiyle ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini vurguladı ve bireyle ilgili sorunlara yönelik insancıl, bütünselci ve organik bir yaklaşım geliştirdi. Bedensel düzensizliklerle ilişkili olarak psikoloji ile ilgilenmeye başladı. 1902'de Sigmund Freud ile tanıştı, öğrencisi oldu ve birlikte Adler'in başkanlığında Viyana Psikanaliz Topluluğu'nu kurdular. Bir süre sonra Freud ile fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Adler'in Organların Yetersizliği kitabından sonra tamamen uzlaşılmaz bir hale geldi ve 1911'de, Adler, izleyicileriyle beraber Freud'u açıkca eleştirerek bireysel psikolojiyi geliştirmeye başladı.

Hans Vaihinger'in ruhsal inşa fikirlerinden etkilendi ve erkek egemen toplumda doğal bir sonuç olarak "Erkeksi Başkaldırı" ile organik aşağılık ve telafiteorisini geliştirdi (bkz. Aşağılık kompleksi). Adler, Freud'un teorileri ile karşı görüşe geldi, fikir ayrılığı 1911'deki Weimar Psikanaliz Kongresi'nde aleni oldu. Adler, Freud'un inandığı seks içgüdüsünün baskınlığı ve ego dürtüsünün libidinal(?) olup olmadığı ile çekişiyordu, Freud'un bilinç altına atma üzerine fikirlerini de eleştirmişti. Adler bilinç altına atma teorisinin, erkeksi başkaldırının aşırı telafisi ve aşağılık hislerinden türetilmiş sinirsel bir durum olan ego -savunma eğilimleri- konsepti ile değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu, Oedipal Kompleksleri önemsizdi. Adler Viyana Topluluğundan ayrıldı ve1912'de Bireysel Psikoloji Topluluğu adını alan, Özgür Analitik Araştırmalar Topluluğu'nu kurdu.

1912'de ana fikirlerini tanımladığı Über den Nervösen Charakter kitabını yazdı. Kişinin bilinçsiz öz ereğinin temel amaçlarının baskıladığı ayrı aşamaların aşağılık hislerini üstünlüğe (veya bilakis yeterliliğe) dönüştürdüğü ifade ederek insan kişiliğinin erek bilimsel açıklanabileceğini iddia etti. Adler'e göre öz erek arzularına, toplumsal ve etnik gereksinimler karşı koyar, düzeltici etkenler umursanmaz ve kişi aşırı telafi ederse aşağılık kompleksi oluşabilir, kişi benmerkezci, güç düşkünü ve saldırgan veya daha kötüsü olabilirdi. Üstünlük çabası ve anne baba baskısı önemli.

I. Dünya Savaşı ile çalışmaları durdu, bu sırada Avusturya Ordusunda doktorluk görevi yaptı. Savaş sonrası 1930'lara olan etkisi adamakıllı arttı, 1921'den itibaren bir takım çocuk rehberliği kliniklerikurdu ve Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sık sık okutman, 1927'de Kolombiya Üniversitesi'nde misafir profesör oldu. Tedavi edici yöntemlerinde sosyal ilgiyi cesaretlendirip ve ödüllendirip fakat şımartma ve ihmalden kaçınarak sorunları çocukta önceden tutup, yetişkin ruha yoğunlaşmaktan kaçındı. Yetişkinlerde tedavi, suçlama veya üstünlük taslama tutumlarının tedavi edilen kimse tarafından dışarıda bırakılmasına dayanmaktaydı, kişisel davranışın farkına varılmasının artışı ile karşı koymanın azaldığını ve reddetmenin terse döndüğünü ifade etti. Yaygın tedavi araçları mizah kullanımı, tarihi anları ve mantığa aykırı emirleri içermekteydi. Adler'in popüleritesi görece optivizmi ve fikirlerinin Freud ve Jung'unkilerle karşılaştırıldığında anlaşılabilir olması ile ilişkiliydi. Adler sıklıkla, Kişinin davranış şablonu analizi, toplumla ilişkili, işi ilişkili ve cinsiyeti ile ilişkilidir, savını vurgulamıştı.

1934'te Avusturya Hükümeti, Yahudi olduğu için Adler'in kliniklerinin çoğunu kapattı. Adler 1935'te Long Island Tıp Kolej'ine Profesör olarak Avusturya'dan ayrıldı. 28 Mayıs 1937'de, İskoçya'nın üniversite kenti Aberdeen'de, yolda giderken ansızın yere yığılıp kalmış, hemen sonrasında da kalp sektesine uğrayarak yaşama gözlerini yummuştur.

Kişilik Gelişiminde Anne ve Baba Etkisi

Adler, çocuğun ileriki yıllarında kişilik sorunu yaşamasına neden olacak iki tür anne baba davranışı belirlemiştir. Bunlardan birincisi çocuklarına özen gösteren ve aşırı koruma sağlayan, sonuç olarak çocukta şımarma tehlikesi yaratan anne baba davranışıdır. Adler'e göre böyle bir anne baba tutumu yanlıştır. Bunun yerine çocuklar hata yapsalar bile kendi sorunlarını çözmelerine ve bazı kararları kendilerinin almalarına izin vermek uzun vadede onların iyiliğine olacaktır.

Alfred Adler Kitapları - Eserleri

  • İnsanı Tanıma Sanatı
  • Yaşama Sanatı
  • Yaşamın Anlam ve Amacı
  • İnsan Doğasını Anlamak
  • İnsan Tabiatını Tanıma
  • Yaşam Bilgisi
  • Ne İçin Yaşıyoruz
  • Bireysel Psikoloji
  • Yaşamla İlgili Sorunlar
  • İnsan Psikolojisi
  • Güç Eğitilebilir Çocuklar
  • Çocukta Yaşamsal Sorunlar
  • Nevroz Sorunları
  • Sorunlu Okul Çocuğu
  • Modern Psikoloji
  • Çocuk Eğitimi
  • İnsan Doğası
  • Psikolojik Aktivite
  • Eşcinsellik Üzerine
  • Çocuk Eğitimi
  • Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği
  • Yaşama Sanatı
  • Bir Yaşamöyküsünü Okuma Sanatı
  • Cinsiyetler Arasında İşbirliği
  • Eğitimi Zor Çocukların Psikolojisi
  • Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme
  • Sosyal İlgi
  • İnsan Cinsiyeti
  • İnsan Çaresizliği
  • Agresif Karakterler
  • İnsan Hafızası

Alfred Adler Alıntıları - Sözleri

  • Sevmek bizi yumuşatır çaresiz, bir başkasına duyacağımız sevgi dolu yakınlık bizi acı dolu ruhsal karmaşalara sürüklenmeye yatkın duruma sokar. (Yaşamın Anlam ve Amacı)
  • Çocuğun yaşamında amaç yönünde seyretmeyen hiçbir devinim yoktur. (Çocuk Eğitimi)
  • İnsanın kaderi ruhunda saklıdır. (İnsan Tabiatını Tanıma)
  • Eğitimde ana amaç, çocukta da toplum idealine varma eğilimini uyandırmaktır. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
  • hayat kötü bir öğretmendir insan için, çünkü hoşgörü nedir bilmez, bizi önceden uyarmaz, bize doğru yolu göstermez, elinin tersiyle geriye iter bizi ve sınıfta bırakır (İnsanı Tanıma Sanatı)
  • İnsan ruhunu anlamanın en iyi yolu insanın onun tutkularını kendi başına yaşamasıdır. (İnsan Doğası)
  • Sert annelerce baskı altında tutulan oğlanlar, ilerde kadınlara yer vermeyen yaşam idealleri kurarlar. (Yaşama Sanatı)
  • "Aşağılık kompleksinin nedenlerini araştırdık mı bunun doğumsal nitelik taşıdığı görüşüyle sık sık karşılaşırız. Ne denli cesur sayılırsa sayılsın her çocuğun bazen korkuya kapılması , böyle bir görüşün yanlışlığını ortaya koyar. Anne ve babası korkak çocuğun kendisi de belki korkak olacaktır ; ancak bunun nedeni , korkaklığı çocuğun kalıtım yoluyla anne ve babasından devralması değil , korkunun kol gezdiği bir çevrede büyümüş olmasıdır. Evdeki atmosferle anne ve babanın karakter özelikleri , çocuğun gelişimi için son derece önemlidir." (Çocuk Eğitimi)
  • Kendi hırslarını, gururlarını tatmin etmek imkanını bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatlarını engellemeye çalışırlar. (Modern Psikoloji)
  • Kızların birbirleriyle konuşma ihtiyacı fazladır. Bunun nedeni, kızların yaşamları boyunca, gerek evde gerekse okulda istedikleri zaman rahat bir şekilde konuşamamaları, daima susma zorunluluğu duymuş olmalarıdır. (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
  • Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
  • Çocuk, toplumun ilk üyesi olarak annesini görür karşısında, ancak annesinin aracılığıyla toplumun öbür üyelerine ilgi duymaya başlar. Bu ilk yaşantı, çocuk için hayli önemlidir; dolayısıyla çocukla anne arasındaki ilişkinin niteliği çok büyük önem taşır. (Sorunlu Okul Çocuğu)
  • Bunu, zihnimizde bazı resimler oluşturarak elde ederiz. O resimlere bağlı bazı duygular bizi kuvvetle etkiler ve belirli bir yöne doğru iter. (Psikolojik Aktivite)
  • Sağır ve dilsiz bir karı kocanın bir oğlu vardı, iyi konuşur ve kulakları iyi işitirdi. Bir yeri incindi mi ağlar ama bunu ses çıkarmadan yapardı. Yaşlar yüzünden aşağı yuvarlanır ama gık demezdi. Bize göre anlaşılmayacak bir yanı yoktu bunun, çünkü çıkaracağı sesin anne ve babasının üzerinde herhangi bir etki yapmayacağını bilmekteydi. Her şeyde çevrenin damgasıyla karşılaştığımızı görüyorsunuz. (Sorunlu Okul Çocuğu)
  • “Ergenliği gerektiği gibi yaşayamayan, başka bir deyişle, ergenlikle ilgili problemleri gerektiği gibi çözemeyen genç kız yetişkinlikte çocukluğunu devam ettirir.” (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
  • Buluğ döneminde kendini açığa vuran belirtiler, çocukta daha önceden varolan şeylerdir yalnız. (Sorunlu Okul Çocuğu)
  • Belirtiler bir yığın çöptür . Sinirce hastası bunları, arkasına saklamak için yığar. Hayali üstünlük, şımartıldığı günlerden kaynaklanmaktadır. Kendini bundan kurtaramaz. Başkalarına karşı kullandığı güç, onların kendisine bakma­sını, kendisiyle ilgilenmesini sağlamak içindir. Bunun da kökü, hayali üstünlüğün bir kavram olarak oluşmadığı zaman­lara dayanmaktadır. Bu nedenle bu konuda bol bol konuş­malıyız ki, durum mantık yoluyla anlaşılabilsin. Hastayı günahlarının arasına sokabilirsiniz. Ona, «Dün­ya paylaşılırken sen neredeydin? diye sorduğunuz za­man, size o önündeki çöp yığınını gösterecek, başarı kazan­masına onların engel olduğunu söyleyecektir . Biz onun ne yapmakta olduğunu açıkça görebilmekteyiz ama, o yine bilmeyerek büyük bir çalışkanlıkla engelleri üstüste yığmak­tadır. Pişkin bir suçlu gibi kendini temize çıkaracak tanık­lar aramaktadır. Ama sinirceli hastayla kriminal tipi bir­ birine karıştırmak benden uzak olsun. Sinircelinin bulduğu tanıklar aşağıdaki gibi olacaktır: «Uyuyamıyorum - bir uyu­yabilsem, en büyük ben olurdum.» «Bütün gün durmadan ellerimi yıkamak zorundayım. «Bu yüzden büyük bir amaca ulaşamıyorum.» O bir noktaya bakarken, biz başka bir nok­taya bakmalıyız. O engellere bakıyordur. Biz ise, onun ha­yali üstünlüğünü nasıl korumaya çalıştığına, ihti r ası n ı nasıl kurtarmaya çalıştığına bakmalıyız. Dipnot: Adler'in pek sık kullandığı bu söz, Schlller'ln «Die Tel l unı r der Erde» adlı şiirinden alınmadır. Tanrı dünyayı insan­ oğluna sunar ve herkes payını alır _ köylü de, soylu da, din adamı da, tüccar da, kral da. Paylaşma bittikten son­ra şair çıkagelir ve geriye hiçbirr şey kalmadığını görür. Tanrı ona, Dünya paylaşılırken sen neredeydin?> diye sorar, şair de, Senin yanındaydım,> der. Gözüm sende, kulağım senin cennetinln ahenglndeydl. Senln ışığınla gö­zü kamaştığı için dünyayı göremeyen kulunu affet.> O za­man Tanrı ona şöyle der, Ne yapalım? Dünyayı verdim gittl. Ama sen de istediğin zaman benimle cennette kala­bilirsin.> (Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme)
  • Acısını kişisel gururunun incinmesine tercih eder. (İnsan Psikolojisi)
  • Genellikle hiçbir çocuk yoktur ki, gerek gözleri ve kulakları, gerek devinim organlarıyla yaşam karşısına çıkarak, edineceği izlenim ve ele geçireceği olanaklardan kendi dünya görüşünü kurmaya çalışmasın. Dolayısıyla, bir insanı anlamak istiyorsak, onun yaşamla ilişkisini en çok hangi organa dayanarak kurduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü ilişkilerin tümü önem taşır bu konuda ve dünya görüşünün oluşumunda, dolayısıyla çocuğun ilerideki gelişiminde rol oynar. (İnsanı Tanıma Sanatı)
  • Transandantalizm, türkçede “deneyüstücülük” anlamına gelen, 19 yüzyılın başlarında Ralph Waldo Emerson öncülüğünde başlayan Amerikan edebi, politik ve felsefe akımıdır. Transandantalizme göre kadın ve erkek eşittir. Dünyada en önemli şey bireyin kendisidir. Transandantal akım, o dönemin düşünce akımına ve insanlarının Tanrı’ya olan körü körüne bağlılığına tepki sonucu ortaya çıkmış ve insanın doğaya yönelmesini anlatan bir düşünce akımıdır. Transandantalistler’e göre “doğa” her şeyden üstündür. İnsan eğer tam anlamıyla doğa ile birlikte hareket ederse inancın, tanrının ya da gerçek kabul ettiği ne var ise onun üstüne çıkabilceğini savunmaktadırlar. Transandantalizm der ki; Şu ana kadar kabul ettiğimiz hiç bir gerçek, gerçek değildir. William Blake bu durumu bir şiirinde şöyle açıklamaktadır; Şöyle demektedir; Dünya’yı bir kum tanesinde, Ve bir cennet yaban çiçeğinde görmek, tutmak sonsuzluğu avucunun içinde, Ve bir saat içindeki sonsuzluğu.. Transandantalizm’in Doğuş Süreci Akımın kurucusu olan Emerson, 1834 yılında Boston’a yakın olan Concord körfez bölgesinde arkadaşına ait bir kulübede doğa ile baş başa kalması ile başlamıştır. Concord, tamamen orman ile çevrili huzur dolu bir kasabaydı. Concord bölgesinin bazı özel durumları vardır. Concord körfez sömürgesindeki denizden uzak bir yerleşkeydi. Concord, Amerikan Devrimi’nin ilk muharebesinin olduğu yerdir. Burası Amerikan materyalizmine hem kültürel hem de manevi bir seçenek öneren ilk yerdir. Transandantal Kulübü 1836’da ciddiyetsiz bir şekilde kuruldu ve değişik zamanlarda Emerson, Thoreau, Fuller, Channing, Bronson Alcott, bir papaz olan Orestes Browson, Theodore Parker (kölelik karşıtı ve papaz) ve diğer bazı üyeleri vardı. Sonrasında yayın hayatı 40 yıl süren The Dial dergisini yayımladır. Edebiyat ile ilgili çalışmalarının yanı sıra Reform ile ilgili de çalışma yapmaktaydılar. Transandantalislerin belli bir kısmı kölelik karşıtıydı ve Brook Çiftliği ya da Fruitlands gibi deneysel ütüpyacı topluluklarını da katıldılar. Transandantalislerin en önemli yanlarından bir tanesi de diğer grupların aksine manifesto çıkarmadılar. Bireyin özgün bakış açısı ve bireysel farklıların üstüne düştüler. Kendilerini çoğu zaman toplumun ve alışılmış kalıpların dışında yalnız kaşifler olarak gördüler. Transandantalizm sayesinde Amerikan edebiyatı günümüzde çok özel eserlere sahiptir. Amerikan kahramanı – Herman Melville’in Kaptan Ahab’ı, ya da Mark Twain’in Huck Finn’i, ya da Edgar Allen Poe’nun Arthur Gordon Pym’i gibi. Ralph Waldo Emerson (1803-1882) Transandantalism akımının kurucu babası olarak da nitelendirilen Emerson, dini duygulara fazlası ile sahip bir papazdı. Döneminde Hristiyanlığı çarpıtmak gibi bazı şeyler ile suçlansada kendini şu cümle ile savunmuştur” İyi bir papaz olmak için kliseyi bırakmak gerekir”. Mezun olduğu Harvard İlahiyat Okulun’da 1838 yılında yaptığı bir konuşmada Emerson şöyle bir cümle kurmuştur “ Klise adeta Tanrı ölmüş gibi davranmaktadır”. Emerson “Romantik” akımının sağlam bir üyesiydi ve bu yüzden entellektüel bir sistem kurmaktan bilinçli olarak kaçınmıştır. (Psikolojik Aktivite)

Yorum Yaz