diorex
Dedas

Yedinci Gün - İhsan Oktay Anar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yedinci Gün kimin eseri? Yedinci Gün kitabının yazarı kimdir? Yedinci Gün konusu ve anafikri nedir? Yedinci Gün kitabı ne anlatıyor? Yedinci Gün kitabının yazarı İhsan Oktay Anar kimdir? İşte Yedinci Gün kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 22.02.2022 20:00
Yedinci Gün - İhsan Oktay Anar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İhsan Oktay Anar

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750510861

Sayfa Sayısı: 240

Yedinci Gün Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.

Yedinci Gün Alıntıları - Sözleri

  • "...Farz et ki Kâinât düşeş gelen iki zar ve yine farz et ki bu zarlar Cenâb-ı Hakk tarafından atıldı; onun şansının ilmi kadar sonsuz olduğunu söyleyebilir misin? Çünkü zarları atmadan önce ne geleceğini biliyordu..."
  • Her bir cümle onu çocuk gibi sevindiriyor, kitap bitmesin diye dua ediyordu.
  • "Eğer şah'ınızı oyundan çıkarırsanız, sizi nasıl mat edebilirim?" "Bunu nasıl başaracağınızı ben de merak ediyorum."
  • Dersaadet'in kalburüstü şeyhlerinin başlarının yakılarak telef edilmeye başlanması, yüzlerce kere hâtim indirip, farzı sünneti terâvihiyle binlerce rekat namaz kılarak, Hakk Teâlâ'nın cemâlini görebilmek uğruna Cennet-i Âlâ'ya göçmek için yanıp tutuşan sofu ahâliyi, helâk sırası kendilerine gelecek diye "dehşete düşürmüştü."
  • Ama ben aşk kadar sabırsız, âşık kadar da sabırlıyım.
  • "Kendini sevmeyen biri, bir başkasını nasıl sevebilirdi?"
  • Eğer şah’ınızı oyundan çıkarırsanız, sizi nasıl mat edebilirim?
  • ...dünyada olup bitenleri bir bir yedi kişiye yazdırdı. Yazdırırken muhterisleri de düşündü ve bu kitâbındaki kusurları, rastlayınca sevinip tatmin olsunlar diye onlara sadaka olarak verdi. Allâh kabûl etsin! O, bütün rızklara kefildir, umulur ki doyarlar.
  • Allâhû Teâlâ'nın Âdem ile Havva'yı cennetten kovmasının neticeleri pek iyi olmamıştı. Çünkü âdemoğullarından bazıları Dünya'yı Cennet bellemiş ve zorbalığa meyletmişlerdi.
  • - "Ben kâinatın şans eseri meydana geldiğine inanırım." - "Kâinat mademki kendi başına meydana gelebilecek kadar şanslı, onun bir parçası olan senin de aynı şansa sahip olman gerekir."
  • Zaten kader, bir memurun sabit geliri gibiydi: Fiyatlar yükselip alçalsa bile maaş, yani kader değişmezdi.
  • Kendini sevmeyen biri, bir başkasını nasıl sevebilirdi?
  • Çünkü dünyanın tahmin edilebilir olmaması ödlerini patlatıyordu.
  • Vatanı uğruna yaşayan birine köpek, yine vatanı uğruna ölene de köpek leşi muamelesi yapmak, galiba bir devlet geleneğiydi.
  • Kendini sevmeyen biri, bir başkasını nasıl sevebilirdi?

Yedinci Gün İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“Als ikh kan!”: Tam bir İhsan Oktay Anar kitabıydı diyebilirim. Eğer ki İhsan Oktay Anar’ın eserleriyle daha önce karşılaşmadıysanız ilk okuyacağınız kitap Yedinci Gün olmamalı. Gerek Osmanlıca kelimeleri oldukça fazla kullanılması, gerekse olay örgüsünün kullanım biçimi ağır gelebilir. Sindirilerek okunması gerekir. Tarih, din, yaratılış felsefe çoğu türü içinde barındıran bir kitap. Baba, Oğul, Hayalet 3 kısımdan oluşuyor. 1870’lerden 1940’lara kadar uzanıyor. Okurken dağınık gelen kitabı sonunda çok güzel bir şekilde bağlıyor. İhsan Sait’e prenses Döjira’ dan gelen mektupla başlıyor. Fakat İhsan Sait’in Döjira’ya ulaşması için geleceğe gitmesi gerekiyor. Olaylar tam da bu noktada başlıyor. Zaman yanılması ve zamanın farklı boyutlarını işliyor. Felsefi derinliği mizahla yediren bir dili var. Kitabı okurken birçok yerde göndermeler yaptığını göreceksiniz. Sende mi Brütüs? Yedi Uyurlar Fransız İhtilali Sarıkamış Eflatun nâm feylesof Size Ölmenizi Emrediyorum Miraç... gibi olaylara gönderme yapılmıştır. Kitabın sonunda “Als ikh kan!” diye bir cümle geçiyor. “Elimden gelenin en iyisi” demekmiş. Bunu kitap bittikten sonra öğrendim.:)) Bu şekilde çook daha güzel bir anlam kazandı. Keyifli okumalar dilerim. (Büşra)

BİR SİNEĞİ KOVALARKEN BAŞLADI HER ŞEY.. Hey Ulu Hakan! Ve İtalyan heykeltıraş Valeriyani 'nin yaptığı, yediyüzellide bir oranında küçültülmüş Dersaadet maketinde, Ayasofya semtinde bir çatı katında, içeride sedirde oturup kitap okuyan bir gencin elindeki kitabın arasındaki Paris' ten postalanmış ihtilal beyannamesini gören gözleri!! :) Uzun bir cümle mi oldu? Aslında ifade ettikleri daha uzun. En azından kitabın ilk bölümünde bahsedilen Abdülhamit dönemini tasvir etmesi açısından önemli ve ironik. Bir sineği kovalarken başladı her şey. Nasıl olduğunun farkına varamadan kafaları simsiyah kömürleşerek öldürülmüş yedi şeyhe uzanıyor mevzu. Olağanüstü durumları ve olayları bu kadar doğalmış gibi anlatırken, yine yer yer fazlaca gülümseten bir kitap okudum. Röntgen cihazına karşı kurşunla zırhlanan feraceler kıvamında bir ifade, yeniliğe direnilen bir zamanda, gösterilen karşı duruşu çok zekice anlatıyor. Kitap üç bölümden oluşmuş. Baba, Oğul ve Hayalet. Belirli bir sıra ve sınır olmayan olaylar, birbirinden bağımsız gibi görünse de okudukça bağlantılar kuruyorsunuz. Yer İstanbul. Ve işin ilginç tarafı böyle tasvirlerin dolu dolu olduğu bir kitabın yazarının İstanbul 'a sadece birkaç defa gittiğini duymak çok şaşırttı beni. Bölümler arasında zaman farkı var. Ana kahraman İhsan Sait Efendi. İllüzyon yapayım derken kaybettiği çocuk sebebiyle düştüğü mapus damında, koğuş ağası her secdeye eğildiğinde, el çabukluğuyla çıkardığı yumurtalar meselesi var ki gülmekten zor okudum. Bir süre sonra ağadan yumurta çıkaramaz olunca, ağanın koğuştakilerden biri tarafından, yumurtadan kesildi diye bıçaklanması koptuğum noktaydı. Yer yer polisiye roman tadında, sürpriz sonlarla dolu, ama özellikle ilk kısımda dili çok ağır olan bir kitaptı. Baba kısmı ile diğer kısımlar arasında çok bariz dil farkı hissettim. Birden Gabri El, Rafa El ve Mikha El 'den Hans El ve Gret El' e geçmeniz çok mümkün. Bazı özel isimleri okunduğu gibi yazması ayrıca dikkatimi çekti. Vilyam ve Rişar gibi. İttihatçilerin fikir ve hayallerini yüksek dozda espri katarak anlatan yazar, hürriyet sevdalılarını ince ince işlemiş Bunu yaparken, nam - ı diğer Barbar Moğol İhsan Sait Efendi üzerinden bol bol eleştiri katmış. Ki ölçülemez dünya nizamını ölçmeye kalkan, göklerin hükümdarı olmayı düşünen, zaman makinesi bir zeplin yapmaya çalışan efsane bir zattır kendisi. Bir şey anlatırken ; "Caart kaba kağıt!" ve benzeri cümlelerle araya girip, "Külahıma anlatsın!" tarzında eklemeler yaparak kurduğu samimi dil, yazarın kendisini hikayenin kahramanlarından biriymiş gibi hissetmenizi sağlıyor. OĞUL Ağırlıklı olarak savaş tasvirlerinden oluşmuş bir kısım. Daha ileri bir tarihte geçiyor, bu kısımda dilde bir sadeleşme ve dolayısıyla bir akıcılık farkediyorsunuz. Bu kısımda beni en çok etkileyen alıntıyı şuraya ekleyerek devam edeyim. gonderi/43235649 VE HAYALET Zeplin geleceğe ulaştı sonunda. Aslan yürekli Richard 'tan Hitler' e, kitlelerin bütünleştiklerinde ortaya çıkan tablolar, etkileyici şekilde anlatılmış. Fikirlerimizi sınırlandıran dünyadır ya da biz dünyayı fikirlerimizle sınırlandırıyoruz diyerek, düşünmenizi sağlıyor. Ve İdrisoloji. :) Bu kadar enteresan tip olur da İdris Amil Hazretleri 'nden bahsetmeden olur mu? kitap/galiz-kahraman--15325 narin ve sanatkar ruhuyla bu cümbüşte yerini alıyor. Sonsuzluğa erişme serüveninden, Tanrılaşma isteğine kadar, iyinin de, kötünün de apaçık ifade edildiği güzel bir eser. Yüzde yüz hakim oldum ya da anladım diyen mübalâğa etmiş olur. Kurguyu çabalarınız sonucunda oturtsanız da, aslında anladığımdan fazlasını anlatıyor hissi yakanızı bırakmayacak. Oysa bir sineği kovalarken başlamıştı her şey.. Keyifli okumalar. :) (Liliyar)

Kitabın Yazarı İhsan Oktay Anar Kimdir?

Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde tamamladıktan sonra, aynı bölümden 2011 yılında öğretim üyesi olarak emekli oldu.

1995 yılında yayımladığı Puslu Kıtalar Atlası isimli ilk romanı, yirmiden fazla dile tercüme edildi ve hem içerik hem biçim olarak pek ilgi görüp beğenildi. Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri adlı romanı da İngiltere'de tiyatro oyunu olarak uyarlandı ve sahnelendi.

Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.

İhsan Oktay Anar, 1960 yılında İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat'ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sait Bey, TEKEL'de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Anar'ın ataları, 1893'te Kazan'dan İstanbul'a gelmiştir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, ilahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi'ne gitmiş ve burada müderrislik yapmıştır. 3 Mart 1924'te, Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması sonucu medreseden ayrılmıştır. İstanbul'a yerleşen Anar'ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile "Anar" soyadını almıştır. İhsan Oktay, bu olayı şöyle anlatır:

"...Anar soyadını amcam bulmuş. Amcam bir Rum kadınına âşık olmuş, ama kadın ona karşılık vermemiş ve 'Seni hiç unutmayacağım, daima anacağım.' adında (anlamında) Anar soyadını seçmişler..."

Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul'da okumuş; lise çağlarında İzmir'e taşınmıştır. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi'ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır ve lise eğitimini Akşam Lisesi'nde tamamlamıştır. Akşam Lisesi'nde eğitim almaya başlayan Anar, gündüzleri tabela boyamaya başlamış; bu işi üniversiteye kadar devam ettirmiş ve üniversiteyi kazandıktan sonra da bırakmıştır.

Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne devam eden Anar, askerlik görevini ertelemek için aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmiştir. 1995 yılında askerliğini teğmen olarak yaptı ve Kuzey Irak Harekâtı'nda görev yaptı.

Yüksek lisans sonrası Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne araştırma görevlisi olarak atandı ve 2011 yılında emekli oldu.

Anar, felsefe bölümü öğrencisi olan Özlem Hanım ile 1999'da evlendi.

Okuldan çok kütüphaneye giden Anar, bu nedenle Karşıyaka Erkek Lisesi'nden atılmıştır. Çalışmalarını roman alanında yoğunlaştırmış ve 2018 itibarıyla toplam yedi romanı yayımlanmıştır. Anar'ın 1991'de yazdığı ve yayımlatmak için dört sene boyunca çeşitli yayınevleriyle görüştüğü Tamu adında yayımlanmamış bir romanı da mevcuttur. Romanları genellikle göndermeler içermektedir. Kabaca birkaç örnek vermek gerekirse; ''Amat'' romanındaki İsrafil adlı çocuğun gemi borazancısı olup diriliş düdüğünü çalışı, kıyamet günü Sûr'a üfleyecek İsrâfil'i; alt ambar ise toprak altını ve kabiri sembolize etmektedir.

Anar'ın ilk hikâyesi, Mor Köpük dergisinde yayımlanan "Kâfirler İçin Apologia"dır. Aynı dergide, 1985 yılında "Rabnûmâ" başlığıyla bir diğer hikâyesi daha neşredildi. "Yavuz Sultan Selim Han Efendimizin Çaldıran Meydan Muharebesi" başlıklı hikâyesi, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından çıkarılan Kitap-lık dergisinde yayımlandı. Yiğit Değer Bengi tarafından hazırlanan 1002. Gece Masalları adlı kitapta "İnşaat İşçisi Rıfkı'nın Dehşet Verici Akıbeti" isimli bir öyküsü yer aldı.

İhsan Oktay Anar Kitapları - Eserleri

  • Yedinci Gün
  • Puslu Kıtalar Atlası
  • Amat
  • Suskunlar
  • Kitab-ül Hiyel
  • Efrasiyab'ın Hikayeleri

  • Galiz Kahraman
  • Puslu Kıtalar Atlası

İhsan Oktay Anar Alıntıları - Sözleri

  • Allâhû Teâlâ'nın Âdem ile Havva'yı cennetten kovmasının neticeleri pek iyi olmamıştı. Çünkü âdemoğullarından bazıları Dünya'yı Cennet bellemiş ve zorbalığa meyletmişlerdi. (Yedinci Gün)
  • “Emdiği hayat, aşılan yaralarından boşalmaya başlamıştı.” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • “Benim dünyada tanıdığım en büyük lezzet, hayat değil insanlık!” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • - "Ben kâinatın şans eseri meydana geldiğine inanırım." - "Kâinat mademki kendi başına meydana gelebilecek kadar şanslı, onun bir parçası olan senin de aynı şansa sahip olman gerekir." (Yedinci Gün)
  • "Yükselmek çok zordu ama diğerleri karalanabilir, yerin dibine batırılabilirlerdi." (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • "Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?" (Kitab-ül Hiyel)

  • “Hatta, üniformalı, silahlı ve fazla düşünmeyen insanlar da, onun gibilerin emrinde oldukları sürece, başedilmesi zor bir kudretti.” (Kitab-ül Hiyel)
  • ‘Beyin göçü’ tâbiri aslında palavraydı. Doğru tâbir, ‘korteks göçü’ idi. Beyin korteksi ancak memleket dışında yaşama imkânı bulurken, limbik sistem sadece burada sefâ sürüyordu. (Galiz Kahraman)
  • "Peygamber Efendimizin ve onun teblig ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle Medine'ye hicretlerinden 1080-1082 yıl, İsa Aleyhisselâmdan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevval ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nâm salmış o Kostantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı." (Amat)
  • "Eğer şah'ınızı oyundan çıkarırsanız, sizi nasıl mat edebilirim?" "Bunu nasıl başaracağınızı ben de merak ediyorum." (Yedinci Gün)
  • Zaten kader, bir memurun sabit geliri gibiydi: Fiyatlar yükselip alçalsa bile maaş, yani kader değişmezdi. (Yedinci Gün)
  • Galiba söylendiği gibi, güzel şeylerin birbirine benzediği ama çirkinliğin muhtelif olduğu doğruydu. (Galiz Kahraman)
  • "Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı." (Suskunlar)

  • "Üçler, yediler, kırklar, evliyalar ve nebiler aşkına! Yâ Hızır! Yâ İlyas! Yetiş! Medet, aman!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • Kavuşunca meşk, kavuşamayınca aşk olduğunu söylerler. Sevgisini kalbinde taşıdığı sürece herkes ona kavuşmuş demektir bana göre. Bu nedenle, sevmenin meşketmek olduğunu düşünüyorum. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • Yaşaması gereken kişiyle öldürdüğü kişi aynıydı. (Amat)
  • “Düşünüyorum. O halde ben varım!.. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun da kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum… Adam da düşündüğü için var olduğu sonucunu çıkarıyor… Ve bu çıkarımı doğru adamın!.. Çünkü o benim düşüm!.. Var olduğunu ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum!… Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor… O gerçek, ben ise bir düş oluyorum!..” (Puslu Kıtalar Atlası)
  • “Bilgi, bilmeyenlere tehlikeli gelir…” (Puslu Kıtalar Atlası)
  • Git oku! Cemiyete faydalı bir fert ol! (Galiz Kahraman)
  • Fakat yaralar iyileşse de onların izi kalmış gibiydi. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)

Yorum Yaz