diorex
Dedas

Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti - Rasim Özdenören Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti kimin eseri? Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti kitabının yazarı kimdir? Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti konusu ve anafikri nedir? Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti kitabı ne anlatıyor? Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti PDF indirme linki var mı? Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti kitabının yazarı Rasim Özdenören kimdir? İşte Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.05.2022 20:00
Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti - Rasim Özdenören Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Rasim Özdenören

Yayın Evi: İz Yayıncılık

İSBN: 9789753551878

Sayfa Sayısı: 232

Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Rasim Özdenören, edebi kişiliğinin yanı sıra, Müslümanca düşünmek ve yaşamak meselesi etrafındaki özgün yaklaşımlarıyla da tanınmış bir fikir adamıdır. Elinizdeki kitapta Özdenören demokrasi, küreselleşme, yeni dünya düzeni, liberalizm, insan hakları ve laiklik kavramlarının Müslümanca bir eleştirisini yapıyor. Ülkemizin tartışma gündemini çeşitli dayatmalarla işgal eden bu kavramlar karşısında İslami düşünüş gereken fikri ve ahlaki tavrı ortaya koyan yazar, kitabı boyunca ısrarla yükselen değerlerin sefaletini vurguluyor.

 

Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti Alıntıları - Sözleri

  • -Eş aldatma -Cinsel sapıklık -Nikâhsız beraberlik -Porno yayın -Çıplaklık -Teşhircilik -Alkolizm -Uyuşturucu iptilası -Fuhuş -Akıl ve Ruh hastalıkları -İntihar -Nesepsiz Çocuklar -Çocuk yaşta anneler -Kirlenmiş Çevre -Sefalet ve Sefahat Yeni dünya düzeni ana başlıklar halinde sıralamaya çalıştığım bu "değerler" üzerinde yükseliyor şimdi. Bütün bu değerler yüceltilmiş bir söylemle dile getiriliyor.
  • Demokrasi, egemenliğin kaynağını halkta (insanda) arayan özelliğiyle “profane” (kutsallığından boşandırılmış)bir zihniyete sahip kılınmayı istiyor. Oysa müslümanlar, müslüman olmanın getirdiği doğal hâsıla olarak egemenliğin kaynağını vahye (ilâhî yasaya) dayandırırlar. Bu iki farklı zihniyet örtüşmez. Yani bir Müslüman, kendi tanımı icabı, aynı zamanda demokrat olamaz.
  • Demokrasi, egemenliğin kaynağını halkta(insanda) arayan özelliğiyle "profane" (kutsallığından boşandırılmış) bir zihniyete sahip kılınmayı istiyor. Oysa Müslümanlar, Müslüman olmanın getirdiği doğal hâsıla olarak egemenliğin kaynağını vahye (ilahi yasaya) dayandırırlar. Bu iki farklı zihniyet örtüşmez. Yani bir Müslüman, kendi tanımı icabı, aynı zamanda demokrat olamaz.
  • Egemenliğin kaynağı millet midir, yoksa Müslümanların telâkki tarzına göre Allah mıdır? Bu, metafizik veya teorik bir soru olarak ortaya konulmuyor; Müslümanların yaşadığı bir ülkede İslâm'ı hayata geçirmek isteyen insanların var olduğu gerçeğinden hareket edilerek ortaya konuluyor.
  • Büyük sermayenin az miktardaki kapitalistin elinde toplanması, çalışan sınıfı yıpratıcı, ezici bir şekilde kullanan sömürücü ve sadece kazanç fikri ile hareket eden yeni bir sınıfın doğmasını sağladı.
  • Şaşılacak husus şudur: Dine karşı bu mesafeli (hatta düşmanca) tavır sadece kendisini laik olarak tanımlayanlara münhasır kalmamış, Müslüman kimliğini reddetmek istemeyenler bile, dinin aslına Batı'dan ödünç alınmış kafa yapısıyla (fakat onun da aslına sadık kalamadan) bakmayı benimsemişlerdir. “Ben Müslümanım ama şeriatçı değilim” diyenlerin durumu, bu bağlam içinde açıklanabilir. Olaya böyle bir kafa yapısıyla bakıldığında, isteyenin zekâtını verebildiği, namazını kılabildiği, isterse faizli işlemlerden sakınabildiği vb. bir ortamda, pekâlâ İslâm'ın hükümlerinin yürürlükte bulunduğuna inanmamak için sebep kalmamaktadır.
  • Laiklikle demokrasinin birbirleri için vazgeçilmez kurumlar sayılması ve öyle sanılması, Türkiye'de hâsıl olmuş düşünce garipliklerindendir.
  • İslâm, aslında kendi yönetiminde İslâm'a inanmayanlara da yer veriyor ve onlara hiç bir demokrasinin ulaşamayacağı hakları bahşediyor: kendi hukuklarını seçme ve ona uyma hakkını... Kısaca söylersek İslâm'a inanmadan İslâmî yönetim içinde yaşayan insanlar, demokratik rejimlerde yaşayan Muslumanlardan çok daha geniş haklar içinde ve özgürlüklerine sahip olarak yaşayabilmektedirler.
  • İslâm'ın hükümlerini, onu ilâhî referansından kopararak uygulamak, seküler bir uygulama tarzıdır.
  • Hoşgörü rejimi diye tanımlanan demokrasinin, hoşgörüsüz diye nitelenen İslâm'a bünyesinde yer vermemesi mantıklı ve doğru bulunuyor, ancak hoşgörüsüz olarak algılanmak istenen İslâm'ın kendine aykırı düşebilecek görüşlere kucak açması bekleniyor. Burada uygulanan çifte ölçüyü tartışmaya değer bulmuyorum.
  • ... Burada Batı kültürünün “özgürlükle" ilgili söylemine atıfta bulunmamız gerekecektir. Kendisini demokratik bir hayat ortamı içinde "özgür" hisseden Batılı insanın ortaya çıkardığı profil acaba nasıl bir kimliğin habercisidir? Olayın toplumsal boyutunda, aslında dünya için yeni sayılmayacak, fakat hızla yükselen ve ilerleyen şu "değerlerle" karşılaşacağız: • Eş aldatma, • Cinsel sapıklık, • Nikâhsız beraberlik • Porno yayın • Çıplaklık, • Teşhircilik, • Fuhuş, • Alkolizm, • Uyuşturucu iptilası, • Akıl ve ruh hastalıkları, • İntihar • Nesepsiz çocuklar, • Çocuk yaşta anneler, • Kirlenmiş çevre • Sefalet ve sefahat. Yeni dünya düzeni, ana başlıklar halinde sıralamaya çalıştığım bu "değerler" üzerinde yükseliyor şimdi. Bütün bu değerler, yüceltilmiş bir söylemle dile getiriliyor. Mesela çevre kirlenmesi aslında uygarlığın (!) göstergesidir; nikahsız birliktelik özgürlüğün (!) ifadesidir. Öteki parametrelerin tümü keza özgür (!) hayat ortamının ürünüdür. Her ne kadar söz konusu özgürlük ortamının ürünleriyle mücadele etmek isteyen merciler (hükümet gibi, kilise gibi) varsa da, şeytanın çağrısı daima ağır basıyor ve yeni dünya düzeninin işaret edilen değerleri ümitsiz biçimde ve hızla yaygınlık kazanıyor.
  • İslâm dışı kafa yapısından (zihniyet) maksadımız, doğrudan doğruya Batı kültürünün etkisiyle biçimlenmiş bir düşünce tarzıdır. Bu düşünce tarzının temel özelliği seküler (secular: dünyevî) olmasıdır. Her ne kadar bazıları sekularizm ile laikliği örtüştürüyor, birini ötekinin yerine kullanıyorsa da, ben, bu iki kavramı birbirinden ayırıyorum ve laikliği teknik olarak kilise otoritesi ile devlet otoritesinin ayrışması anlamında; sekülarizmi ise, yasa koyma dâhil, her türlü işte referans noktası olarak ilâhî hükmün değil, fakat beşerî iradenin kabul edilmesi anlamında kullanıyorum.
  • Kabul edelim ki, bugün, İslâm adını taşıyor olsa bile, İslâm'ın hakkını vererek yaşayan bir tek ülke bile göstermek mümkün olmamaktadır.
  • İslâm'da köleler için sahibine “yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek” mükellefiyeti getirilirken, Batı kültüründe kölenin insan sayılmaması gibi bir özellik ortaya çıkmaktadır. Köleliğin kaldırılması için sürdürülen mücadelenin böylesine sıkıntılı süreçlerden geçmesinin sebebi bu kültürün geçmişinde aranmalıdır. Nitekim ABD'de köleci zihniyet halen bile bütün şiddetiyle ve canlılığıyla devam etmektedir.
  • Batı ülkelerinde dinin siyaset hayatının dışına itilmesi, Türkiye'de bazılarının görmek istediği biçimde olmamıştır. Siyaset hayatının dışına itilen din değil, fakat kurum olarak kilise olmuştur. Fakat bu kavramların İslâm'ın yaşandığı yerlerde karşılığı bulunmadığından, burada kiliseyle (dinî kurumla) ilgili her şeyin bizatihi din olduğu sanılmış ve öyle tercüme edilmiştir. Dolayısıyla da ona göre işlem yapılmıştır.

Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Üstadın okuduğum 4. Kitabı ve şu güne dek 1K' da en çok alıntı yaptığım kitap oldu kendisi :) bu eserinde de yine bakış açımı oldukça geliştirdiğini düşünüyorum. Demokrasi - Liberalizm - İnsan Hakları ve Laiklik konularını ' Müslümanca' Düşünerek yorumlamış ve biz muhafazakarların bakış açımızı bu yönde tutmadıkça Batı'nın oyunlarına gelip, istedikleri gibi düşünebilmemizin ne kadar kolay olduğunu farketmemi sağladı. Bu terimlerin ülkemizde ne kadar saçma durduğunu ama yine de onu savunanların, o terimlern membaalarını bilmeden körükörüne onları savunanların bulunduğunu çok güzel gözler önüne seriyor. (Büşraaa)

Makale olmayıp deneme tekniğiyle yazılarak uluslararası siyaseti de ilgilendiren konularla beraber güzel bir "sistem elestirisi" olduğunu söyleyebilirim. Sosyal bilimlere özellikle sosyolojiye ilgili Bir lise öğrencisinin okumasını tavsiye ederim, bu güzel bir giriş olacaktır. (Esad Çetin)

İslam sisteminin ne kadar eşsiz olduğunu, demokrasi ve tüm sistemlerin islam karşısında yetersiz ve eksik kaldıklarını, o sistemlerin de birer din olduğunu, onları kabul eden ve savunanların İslam'dan uzaklaştığını, İslam'ın sadece camide yaşanan bir din olmadığını hayata karışması ve onu düzenlemesi gerektiğini anlatan okunması gereken önemli bir kitap (Osman KAYA)

Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti PDF indirme linki var mı?

Rasim Özdenören - Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Rasim Özdenören Kimdir?

Rasim Özdenören (d. 1940, Maraş), Türk öykü ve deneme yazarı. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı. İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü.Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD'nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971'de iki yıl kadar kaldı. 1975 yılında Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı. 1978'de istifa ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra tekrar döndü. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikayeleri ayrıca TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır.

Rasim Özdenören'in, Türk edebiyatında adını duyurmaya başladığı yıllar, köy romancılığının etkisinin artık azalmaya başladığı, varoluşçu yazarların etkisinin daha fazla hissedildiği yıllardır. O yıllarda roman ve öykü yazarları genel olarak Batı kaynaklı bir anlayışla, sanki dışarıdan bakan bir gözle eserlerini yazmışlardır. Özdenören ise daha çocukluğunda Anadolu'nun birçok ilini gezerek, orada yaşayarak, köyünü, kasabasını, şehrini tanıyarak, kendisine ';ayrıntı avcısı' dedirtecek bir özellik ve güçlü bir tasvir yeteneğiyle, insanın evrensel yanlarını öne çıkararak yazmıştır öykülerini. Yazar, gençliğinin ilk yıllarından itibaren kendine edebiyatı ciddi bir meşale olarak seçen insanlardan oluşan bir arkadaş grubuna dahil olmakla, sonraki yıllarda şekillenecek edebi şahsiyeti için çok önemli bir zemin bulmuştur. Bu arkadaş grubu Özdenören'in anlaşılmasında kilit konumdadır. Çünkü Özdenören'in okumaları, edebi ilgileri büyük oranda bu arkadaş grubunda şekillenmeye başlamış; sonraki yıllarda tanıştığı Sezai Karakoç'un etkisiyle bir bütünlük kazanmıştır. Özdenören'in Amerika'ya gidip orada iki yıla yakın bir süre kalması vesilesiyle çağdaş dünyanın en önemli merkezini tanımasının da eserlerine olumlu yansımaları olmuştur. O, yerli olmak nedir, bu nasıl gerçekleştirilir, sorularının cevabını öyküleriyle vermiş bir yazardır. Hikayelerinin kahramanları, çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz, dokunabileceğimiz kişilerdir.

Rasim Özdenören, gerek denemelerinde gerekse öykülerinde, meselenin anlatmak olduğunu ilk öykülerinden başlayarak kavramış bir yazardır. O, İslami kimliğiyle tanınan bir öykücü olmasına rağmen öykülerinde hiçbir zaman, dönemindeki birçok yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı bozmadan anlatmayı bilmiştir. Anlatırken de dili ustaca kullanmış, yer yer de adeta şiir yazmıştır.

Rasim Özdenören Kitapları - Eserleri

  • Gül Yetiştiren Adam
  • Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler
  • Müslümanca Yaşamak
  • Kafa Karıştıran Kelimeler
  • Çok Sesli Bir Ölüm
  • Yeniden İnanmak
  • Kuyu
  • Ansızın Yola Çıkmak
  • Çözülme
  • Aşkın Diyalektiği
  • Denize Açılan Kapı
  • Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı
  • İpin Ucu
  • Eşikte Duran İnsan
  • Uyumsuzlar
  • Ben ve Hayat ve Ölüm
  • Hastalar ve Işıklar
  • Acemi Yolcu
  • Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti
  • Hışırtı
  • Toz
  • Yaşadığımız Günler
  • Köpekçe Düşünceler
  • Yüzler
  • Çarpılmışlar
  • İmkansız Öyküler
  • Ruhun Malzemeleri
  • Düşünsel Duruş
  • Red Yazıları
  • Çapraz İlişkiler
  • Edebiyat ve Hayat
  • Açık Mektuplar
  • Kent İlişkileri
  • İki Dünya
  • Hadislerin Işığında Hz. Muhammed
  • Yazı, İmge ve Gerçeklik
  • Siyasal İstiareler
  • İmkânsız Öyküler
  • Elli Yılın Öyküsü
  • Çözülme

Rasim Özdenören Alıntıları - Sözleri

  • Çünkü bir sevgi daima, inanılmaz bir durum, ama, daima tahammül edilemez bir şeydir, insanca bir şey.. uzaklıklar, unutmalar.. bunlarla diri kılınabilirdi sevgi.. (Hışırtı)
  • Kısır niyetler, kısır sonuçlar doğurur.Niyete bir aşkınlık yükleyerek, daha doğrusu aşkın niyetlerle yola çıkarak bereket ülkesine ulaşmak mümkünken, kendi nefsanîliğinin dar sınırları içinde kalmak onu eşya ile kendi nefsi arasındaki çorak bir alanda bırakır. (Yeniden İnanmak)
  • "Senden uzak kalan tesellisini hasret yaşlarında bulur; düşünelim, ya seni bulan ne olur?" (İmkansız Öyküler)
  • “Sevginin içinde o alevi söndürecek Tükenmekte olan fitil gibi bir şey vardır.” Shakespeare (İmkânsız Öyküler)
  • "Kalplerimizi dinin üzerine sabit kıl" (İmkansız Öyküler)
  • kentin bu derin uğultusu, bu sürgünlük ve krallık bir gün silinip gidecektir. ne tuhaftır ki, ebedîlik iştiyakı da bu sürgün hayatının ve bu fena olma halinin içinden sökün ediyor. (Kent İlişkileri)
  • Ne zaman elimi ona doğru uzatsam elim boşlukta kalıyor. (Uyumsuzlar)
  • Hakkın hiçbir zuhuratı yoktur ki, mümin için iman tazelemesine yol açmasın. (Müslümanca Yaşamak)
  • Ve şimdi, öyle düşünüyorum ki, tecrübe denilen şey, insanın hayatında yer etmiş olan hayal kırıklıklarının toplamıdır. (İpin Ucu)
  • O sıralarda ben kendim miyim, değil miyim, sorusunu tartışıyordu kafasında. Diyordu ki, ben kendimsem, benim benden ayrılmam, benim benden kaçmam mümkün olmamalı: ama ben kendim değilsem, ben kendimden kaçıp kurtulabilirim. (Elli Yılın Öyküsü)
  • İnsanın, sevgisi ne türden olursa olsun, onun dışına çıkması diye bir şey söz konusu olmaz ki, onu denesin. Ve zaten böyle bir şey denenebilecek bir şey olsa, o deney o sevginin bitirilmiş olduğu yerde başlar. (Aşkın Diyalektiği)
  • Hayatı elde tutmak ölümü ele geçirmekle, mümkün oluyor ve ölümün ele geçirilişi, onu ele geçirenin kendi ölümünü sonuçluyor. (Eşikte Duran İnsan)
  • Durmak her zaman beklemek anlamına gelmez. (Toz)
  • Onun görmesinden nereye kaçacaksın diye fısıldadı kadın... (Çarpılmışlar)
  • Günümüzde kendisine Müslümanım diyenlerin çoğu "çağın gözüyle İslam'a bakma" yaklaşımını benimsemiş durumdadır.. Oysa Müslüman, çağın gözüyle İslam'a bakmaz, İslam'ın gözüyle çağa bakar.. (Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler)
  • Dünya kendi dışında cebinde duran herhangi önemsiz yabancı bir nesne gibiydi. (Çarpılmışlar)
  • İnsan, yeryüzünü kendisi için kötü bir döşek haline getirmiştir. (Red Yazıları)
  • Özgürlüğümü yitirdiğim yalan. (Ansızın Yola Çıkmak)
  • zaman zaman, dön dolaş aynı noktaya gelip takıldığımı, belki daha isabetli bir ifadeyle hiçbir yere kıpırdamamış olduğumu hissediyor; yalnız bunu hissetmekle de kalmıyor, bu hissi de daha önce yaşamış olduğum hissine yakalanıyorum. (Kent İlişkileri)
  • "İslâm diyalektiğinin dışında kalan birine her çeşit izahın yetersiz ve kısır kalacağı aşikârdır. Böyle bir hükmün sırrını ancak bir mümin kavrayabilir." (Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler)

Yorum Yaz