Yolculuklar - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yolculuklar kimin eseri? Yolculuklar kitabının yazarı kimdir? Yolculuklar konusu ve anafikri nedir? Yolculuklar kitabı ne anlatıyor? Yolculuklar kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Yolculuklar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Ahmet Arpad
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051851112
Sayfa Sayısı: 318
Yolculuklar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Peki ya yolculuklar? Yolculuk etmesini unuttunuz mu yoksa? Ben unutmadım, gerçekten, ruhum öylesine huzursuz ki, her an bir yerlere gidebilirim. Her şeyi görmeli, her şeyin tadını çıkarmalıyım! Yaşlanmaktan korkuyorum, günün birinde yorulacağımdan, tembelleşeceğimden ve yolculuk edemeyeceğimden çok korkuyorum.”
Zweig’ın Yolculuklar’ı, yazarın 1902-1940 yılları arasında gerçekleştirdiği, başlangıçta gönüllü, sonrasında giderek kararan bir kıtadan sürgüne kaçışla sonlanacak zorunlu yolculukların izlenimleriyle, büyük bir tutkuyla bağlı olduğu 2. Dünya Savaşı öncesi Avrupa’sının zengin ve dokunaklı bir portresini sunuyor.
Yaşamının büyük bir bölümünü Avrupa ülkeleri arasında mekik dokuyarak geçiren Zweig, hem kültürel eğitim hem de uzun süre bir yere bağımlı yaşamaktan kaynaklanan depresyonun tedavisi olarak gördüğü yolculuklarında, tatmin edilemez merak duygusuyla Londra, Oxford, Viyana, Paris, Avignon, Anvers, Floransa, Sevilla, Zürih, Salzburg gibi şehirlerin yanı sıra Amerika (New York, Boston, Detroit), Rusya (Moskova) ve Hindistan’ı da (Gwalior) geziyor.
40 yıl içinde hem yaşamının hem de faşizm rüzgârıyla karanlıklar içinde kalan Avrupa’nın nasıl değiştiğini birbirinden zengin izlenimlerle dile getiren Zweig, uğradığı her yerin kendine özgü mekân duygusunu çok iyi yansıtıyor, şehirlerin biricik kişiliğini, kültürel çeşitliliğini, gezginin bir an için bir başkası olma arzusunu, evsiz barksızlığı, rastlantının büyüleyici gücünü, güvensizliğin çekiciliğini ortaya çıkartıyor.
Yolculuklar Alıntıları - Sözleri
- “Kentler de insanlar gibidir, hüzünlü ve yaşlı,keyifli ve genç,ince uzun boylu ve yumuşak,öfkeli ve bitkin sanki başka bir yerde görmüş gibisiniz.”
- Fakat her şeye karşın burada yaşadıklarım mükemmel bir tiyatro oyunu gibi. Her yer çeşit çeşit renkle, şamatayla ve çocuk kahkahalarıyla dolu. Burada her şeyde bir saflık, her yerde bir gürültü patırtı var. İnsan, kendini özveriyle neşe dolu bir düşüncesizliğin içine atanları kıskanmadan edemiyor.
- “Kentler de insanlar gibidir, hüzünlü ve yaşlı, keyifli ve genç, ince uzun boylu ve yumuşak, öfkeli ve bitkin. Ve o şehri bir yerden tanıyor gibisinizdir.”
- İnsan hep özgür yaşamalı ve bu yaşamı hep korumalıdır...
- Boston'da kış akşamı renksizdi, havada gri tonları hakimdi. Amerikanın endüstri kentlerinde insan günün nasıl bittiğinin farkına bile varmıyor. Binlerce bacayla buharlı gemilerden yükselen dumanlar koyu renkli bulutlar oluşturuyor. O bulutlar kentin üzerine iyice iniyor, hava gittikçe koyulaşıyor, insanlar nefes alamıyor. Sonra bir anda bütün reklamların ışıkları yanıyor, harfler, kelimeler inanılmaz bir hızla binaların sonsuza yükselen dış duvarlarını çıkıyor, düşer gibi tekrar iniyor ve yine yukarılara tırmanıyor. Artık insanlar akşam olduğunu anlıyorlar. Avennue'larda* sokak lambaları ışıktan kolyeler oluşturuyor, kaldırımlarda kaynayan insan yığınları kurşun gibi ağır, boğucu ve kirli havanın içinde kayboluyor. Böyle kentlerde kışın üzerinde hep puslu bir giysi var. * (ing.) Cadde. (y.n.)
- Cezayir'in Arapları artık hastalıkların kemirdiği, kültürlerini yitirmiş, kahve köşelerinde tembel tembel oturan ya da beyaz pelerinlerine sarılmış güneşin vurduğu bir duvar altında kediler gibi kıvrılıp öylece uyuklayan basit insanlar. Onlar artık çocukluğumuzun macera kitaplarından hâlâ anımsadığımız, gözümüzün önünde canlandırdığımız çöl savaşçıları değil. Kıvrak atlarına binmiş, çöllerde rüzgar gibi esen bronz heykel görünümlü, atılgan yiğitler, öykülerdeki azametli eşkıyalar da değiller. Bütün bunlar artık kitaplarda kalmış anılar...
- Genç insanları karşıma alıp onlarla konuşmak olanağına sahip olsaydım yapacağım ilk şey, dünya görüşlerini ve düşün özgürlüklerini genişletmek için ellerinden geleni yapmaları konusunda onları yüreklendirmek olurdu. Kararlı olan her gencin yine de böyle şeyleri başarması mümkündür. Yeter ki o istesin; örneğin her gün altmış kronunu sigaraya yatırıp dumanını havaya üfleyeceğine, aynı parayla yılda bir ayını bütün ömrünü zenginleştirecek ve kurtaracak etkinliklere harcayabilir. Geniş bir dünya görüşüne ve karar verirken kıyaslama yeteneğine sahip olmadan insanın yaşamında düşünsel başarılara erişmesi çok güçtür.
- Yönetenlerin işleyebileceği en ağır suç, insanlarının eğitilmesini engellemesidir.
- Peki, ya yolculuklar? Yolculuk etmesini unuttunuz mu yoksa? Ben unutmadım, gerçekten, ruhum öylesine huzursuz ki, her an bir yerlere gidebilirim. Her şeyi görmeli, her şeyin tadını çıkarmalıyım!
- Yanılmıyorsam, kaçıp bir şeylerden kurtulma eğilimi benim yaşımdayken sizde de vardı. Ve bu çok olağan bir şey, insan yaşamının parçası olan bir koşu... Yapabildiğim sürece bu koşuya katılacağım, nereye gittiğimi sormayacağım. Biliyorum, çok çılgın dönen bir topaç bile bir an gelir ki, durur ve devrilir.
- Vitrinlerde sergilenenler arasında beni en çok iki şey etkiledi: Bunlardan ilki, kalın bir sicim ile yanında duran bir mektup. Bunları Tolstoy'a hiç tanımadığı bir kadın yollamış: Kitaplarındaki karamsarlığa ve sürekli şikayete dayanamayan bu okur, mektubunda Tolstoy'a, insanlığı aralıksız hoşnutsuzluğu ve öfkesiyle daha çok rahatsız edeceğine yolladığı sicimle yaşamına son vermesini söylemiş.
- Ölüm üzücü bir şey, yaşam ise en isteksizi bile sevgi duymaya zorlayan sonsuz bir güç...
- Özgür bir yaşam zevkine varan insanların zor ve tehlikeli durumlarda en yürekli kişiler olduğunu deneyimlerim bana çok kez kanıtlamıştır. En başarılı savaşçıların da, militarizm uğruna savaşan halklar ve insanların değil, savaşmaya zorlananlar olduğunu da yaşayarak gördüm.
- “Belki İspanya’nın simgesi değil Sevilla, fakat İspanya’nın gülücüğü o...”
- Yerin altından yeryüzüne çıkmak isteyen ve güneş ile toprağın gücüyle kutsanmış tohumları hiçbir şey engelleyemez.
Yolculuklar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Çok severek okuduğum yazarın, yolculuklar üzerine yazmış olduğu kitabını da okurken büyük keyif aldım çünkü yüzyıl öncesinin ülkelerini ve bu ülkelere yaptığı seyahatlerdeki izlenimlerini anlatışını çok beğendim. Nedeni de sadece gezdiği gördüğü yerleri değil oranın ruhunu da anlatabilmesi ve özellikle doğasından bahsederken kullandığı ifadeler. Bunun yanı sıra, iki dünya savaşını da görmüş bir yazar- sanat adamı olarak, toplumların ve sanatın bundan ne şekilde etkilendiğini de gözlemlemiş ve kitabına konu etmiş. Günümüzde yani yaşadığı dönemden yüz yıl sonra aynı seyahatleri yapmış olsa, acaba bu ülkerdeki değişimleri nasıl yorumlardı diye merak ederek okuduğum bir kitap oldu. Keyifli okumalar. (Selma Mertel)
Stefan Zwieg'ın daha önce okumaya nail olduğum eserleri şunlar: Satranç, Amok Koşucusu, Clarissa, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy, Dünün Dünyası Bir Avrupalının Anıları, Joseph Fouche (Bir Politikacının Portresi) Yazar, bu son okuduğum kitabında hem gezmiş, hem okumuş, hem yazmış engin gözlem ve deneyimlerini bu kitabında yansıtmıştır. Kitaplarını okumaya devam ediyorum. Açıklamak gerekirse: Zweig okurken her satırını okumaktan keyif alırsınız, çünkü sanat bilgini oluşuyla öne çıkardığı tarihsel şahsiyetler ve kişisel anılarını sunarken kendiliğinden yerini bulan anlatımındaki ustalık, derin bir kültürel birikimle buluşunca, zihnimizde göz kamaştırıcı tablolar aniden ortaya çıkıverir. Zweig'ı Zweig yapan özelliktir bu kanımca. Aynı zamanda Dostoyevski'yi, Camus’a aynı zincirin halkaları gibi bağlayan oradan Kazancakis'e, Oğuz Atay'a uzanarak devam eden bir bağ bu: Gerçekçilik, sanat tutkusu. Zwieg onlarca ölümsüz yapıta imza atmış zengin bir düşünsel üretimin sahibi. Zweig düşünce namusu adına objektif kalmayı tercih ettiği için eşsiz, büyüleyici, şaşırtıcı ve büyüktür. Düşündüklerini gördüklerini gerçek olduğunu düşündüklerini ve doğru bulduklarını yazmış ve söylemiştir. O yüzden ortalama değildir, unutulmazlar arasına girmiştir. Farklı tarihlerde çeşitli ülkelere yaptığı yolculukları konu edinmesiyle diğer yapıtları arasında farklı bir öneme sahip olan bu eseri her düzeydeki okuyucuya tavsiye ederim. Kitap çeşitli zamanlarda yaptığı gezilerdeki izlenimlerinden oluşmuşsa da öykü kitabı gibi okunabilir. Kitaba önsöz benzeri tanıtıcı bir yazıyla katkıda bulunan, Ahmet Arpad'ın çevirisi ise eksiksiz. Okumadıysanız, tavsiye ederim. (Selim)
Daha çok novellaları ve biyografi eserleriyle kitaplığımızı, edebi dünyamızı şenlendiren Zweig, bu sefer çok farklı bir yazım türünde karşımıza çıkıyor. Gerek kişisel zevkleri gerek siyasi zorbalıklardan dolayı sık sık seyahat halinde bulunan Stefan Zweig gidip gördüğü bu yabancı toprakları kendine has üslubuyla yazıya aktarıyor. Moskova’dan Detroit’e, Brugge’den Salzburg’a kadar birçok şehirde görülmesi gereken yerleri, onların tarihçelerini insanda seyahate çıkma hevesi uyandıracak şekilde güzel tasvir ediyor. Savaş karşıtı görüşleriyle tanıdığımız yazarın, özellikle muharebe yıllarında Avrupa’nın o dönemki durumundan dolayı içine düştüğü karamsar ruh halini kitapta açıklıkla görebiliyoruz. (Taha E. İnceoğlu)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)