Yüklük - Ahmet Büke Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yüklük kimin eseri? Yüklük kitabının yazarı kimdir? Yüklük konusu ve anafikri nedir? Yüklük kitabı ne anlatıyor? Yüklük PDF indirme linki var mı? Yüklük kitabının yazarı Ahmet Büke kimdir? İşte Yüklük kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Büke
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750721601
Sayfa Sayısı: 88
Yüklük Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ahmet Büke'nin öykülerinde acı ve ironi bir arada; bu yalın öyküler, şaşırtıcılığını da, sarsıcılığını da ülkemizin tükenmek bilmez acı ve ironi kaynağından topluyor. Böylece bir dil sağanağı çıkıyor ortaya: yoksulun dili, ötekinin dili, zalimin dili ve umut edenin dili hep bir ağızdan öykü söylüyor. Büke, Yüklük'teki öykülerinde artık kangrene dönüşmüş meseleleri anlatırken yer yer sevdiği sanatçılardan da yardım alıyor, edebiyat serüvenindeki köşe taşlarını imliyor. Ahmet Büke, Türkiye'nin yazarı olmakta direniyor.
Biz onlara dedik ki, elbette sizin bilmediğiniz öyküleri biz biliriz. Seni yazdıkların için küçümseyenler bilmiyorlar mı, onların akıllarını açıp yazdıklarını biz koyduk. Zenginlik istediler, verdik. Pahalı kumaşlar ve kervanlar dilediler; bir sabah kapılarının önüne koyduk. Ama yine de senin öykülerine güldüler. İçine yeis dolmasına izin verme. Sabretmekten vazgeçersen onlardan ne farkın kalır. Hem senin neyi becereceğini de biz bilirdik. Onun için çabalasan da, vazgeçsen de fark etmez. Ama vazgeçmemende büyük mükâfatlar olabilir. Olmayabilir de.
(Tanıtım Bülteninden)
Yüklük Alıntıları - Sözleri
- En sevdiğiniz öyküyü usul usul yeniden okuyun. Yazarı sizden gözlerini kaçırmaya uğraşacaktır. Ama nafiledir bu da. Bir sarraf tartısı gibi anlarsınız onun kıymetini.
- Bilmek başka bir görmek haliymiş.
- Hayatta istemez habersiz misafirlik. Ben bilmem mi Vüs’at Abi’yi. Bilirim. Okudum bütün öykülerini.
- Korkarsan deli gibi sarılırsın hayata. Kaybetmemek için daha çok seversin. Sevdikçe için ona geçer. Lehimler seni hayat...
- Peki, üzülmek var mı orada?” diyorum. “Derdimiz acıdan kaçmak değil mi?” diye gülümsedi. “Üzülmüyoruz, acıkmıyoruz, âşık olmuyoruz ama bütün bunların anıları sızıyor. Buna çare bulamamışlar. Ya da böyle olsun istenmiş. Ama yaşamaktan daha zor değil, onu söyleyeyim. Hayal kırıklığı yok mesela burada. Başarısız oldum derdi, işsizim kaygısı... Yani yaşamayı çok da büyütmemek lazım. Ama iyi anılar bırakmak şart bak, bunu sana diyeyim. Mümkün olduğunca iyi izler bırak ardında. Sonra onların esintisi geliyor. Hissedemesen de ferahladığın anları görüyorsun yeniden yeniden.”
- Portakal reçeli zamanı geliyor. Sen de gelsen keşke. İmza: Tina Modotti.
- Geçtiğim bütün sokakları görüyorum şimdi..
- Yazdıkça hatırlar insan.
- Bilmek başka bir görmek haliymiş.
- “Ölümün iyisi, Bir kere öldürür, Bin kere diriltir seni...”
- Çocuklar koşarken çizgi çizgi böldüler zamanı. Kızardı yollar. Elleri tutuştu hepsinin.
- Ölümün iyisi, Bir kere öldürür, Bin kere diriltir seni.
Yüklük İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Öyle Öykü kaçamağı yapmak için okunacak biri degildir, Ahmet Büke... Kitabi adını veren "Yüklük" kelimesini nerden buldu diye düşünürken öyküleri konuşmaya başlıyor ve dolduruyor kitabın ismini,, hatta öyle bir an geliyor elinde olmadan "yüklük" taşıyor, hissediyorsunuz. Kısa öyküleri iki yazarla tanımıştım... Biri Ferid Edgü ve Ahmet Büke... Hep öykülerini yazmaya devam etsin Ahmet Hoca... Kitaba gelince, baslarda dogu kokan -ki manisa da dogmasina rağmen- hikayeler yaziyor gibime gelirdi yıllar önce. Ancak bu kitabi tamamen ters köşe barındıran köşe taşları mevcut... Kitabin baslarinda bilim-kurgu ve yanlis hatirlamiyorsam 3 tane de Distopya tarzi öyküler vardi. Cok da sevdim... Son öykülere yaklaştıkça ise bol bol selam veriyoruz yazarlara... Becket ile Oğuz Atay'i selam veriyoruz, Vus'at O. Bener ile yazarimiz tartışıyor yagmurlu bir izmir sahilinde ya da Sevgi Sosyal karsiliyor bir öyküsünde , tebessüm ederek hemde; yetmiyor Sait Faik Üstad konuşuyor balıkların en cok bulundugu sahilde, misafir oluyoruz. Sonra bir bakiyoruz kitap bitmis... Her tarafimiza öykü bulaşmış, silkelemeye çalışıyoruz çıkmıyor... "Eehh be Ahmet Buke, her tarafimiza/ruhumuza bulaştırdin öyküleri" diyip kapatiyoruz kitabi... Keyifle okudum, sizde keyifle okuyun ve öyküsüz bir günümüz dahi olmasın yaşamımızda... (İbrahim Demiröz)
Yüklük PDF indirme linki var mı?
Ahmet Büke - Yüklük kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yüklük PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Büke Kimdir?
1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünden mezun oldu. Ölümsüz Öyküler Yayımevinin düzenlediği "Xasiork 2002 Kısa Öykü Yarışması"nda “Kayıp Dua Kitabı” isimli hikâyesi birincilik ödülüne layık görüldü. 2008'de "Alnı Mavide" ile Oğuz Atay Öykü Ödülü'nü, 2011'de Kumrunun Gördüğü adlı kitabı ile Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı.Öyküleri, e-edebiyat, AdamÖykü, Özgür Edebiyat ve Patika dergilerinde yayımlandı. Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi ve Derkenar isimli internet dergilerinde kısa öyküler yazmaya devam ediyor.
Ahmet Büke Kitapları - Eserleri
- Varamayan
- Kumrunun Gördüğü
- Yüklük
- Ekmek ve Zeytin
- Alnı Mavide
- İzmir Postası'nın Adamları
- Çiğdem Külahı
- Deli İbram Divanı
- İnsan Kendine De İyi Gelir
- Cazibe İstasyonu
- Kırlangıç Zamanı
- Evde Kimse Yok
- Mevzumuz Derin
- Eyvah, Babam Şiir Yazıyor!
- Gizli Sevenler Cemiyeti
- Neşeli Günler
- Annemle Uzayda
- Gökçe'nin Yolu
- Paspas Tepemde Kapiş Paçamda
- Çayırın En Tuhaf Yuvası
- 100 Tuhaf Kitap
Ahmet Büke Alıntıları - Sözleri
- "...Yalnız adamlar sürüsünü yitirmiş Afrika fillerine benzerler.Zihinlerinde kolektif hatıralar kazılıdır..." (Çiğdem Külahı)
- "İnsan öleceğini bildiği halde neden bu kadar zalim?" (Gizli Sevenler Cemiyeti)
- Uzun uzun geceyi ve ışıkları seyretti. Şimdi ondan uzak sokaklarda, gecenin serinliği ve nefeslerin kirli sıcaklığı birbirine karışıp duruyordu. Uslu bir kedi gibi kıvrılan bu şehir aslında hayatına nasıl da benziyordu. Sakince yatağında akan rutin yaşamı, yani uzun tuvalet anlarında okuduğu gazeteler, gazetelerdeki köşe yazıları, haftada bir çıkan çizgi roman ekleri, akşama doğru yediği kurabiyeler, gece Lamia’nın yarı aydınlık göbeğindeki kelebek dövmesi, kısaca doğum ve ölüm kadar normal olan her şey nasıl da değişivermişti. Artık yarısı çalışmayan vücudu, gidip gelen zihni ve anılarıyla sadece uzaktan aynı insandı. Bilgisayarında yanıp sönen uyarı ışığı yapması gereken işi anımsattı. Puflayıp klavyeyi önüne çekti. Özel şifresiyle ana veri tabanına giriş için gereken ilk adımı attıktan sonra diğer onaylama işlemine gelmişti sıra. Bilgisayarına bağlı optik okuyucunun güç düğmesini çevirip aktif hala getirdi önce. Ardında retina taraması için kızıl zeminli küçük ekranın üzerine eğildi. İnce çizgi göz hattı boyunca dijital sesler çıkararak geçti. Başını geri çekmek üzere davrandığında ensesinden kavrayan bir el, hareketini bitirmesine engel oldu. Çırpınıp kurtuldu ve arkasından baskı yapan bileği kavrayıp yana doğru itti. Sendeleyen gölge yan masaya doğru geriledi. Heyecanla ayağa fırlamıştı ama kısık gülme sesiyle durakladı. Masa lambasının ışığı çevirdiğinde sesin sahibi ortaya çıkıverdi. “Hala tavşan kadar korkaksın be Orkun...” (Evde Kimse Yok)
- Zaman kesindir. Geri döndürülemez, tamir edilemez, her şeyden ve herkesten bağımsız halde sadece kendinde bir akışla dünyaya açar kendini. (Deli İbram Divanı)
- “...ama insanı insana kilitlemek en iyi yol. Birbirlerini bogazlayamazlar, cunku kimse yanında bir cesetle yuruyemez. Yaralamazlar da birbirlerini, aksayan adım birbirini bezdirir hayattan. En iyi yol mahkumu mahkuma baglamaktır. (Ekmek ve Zeytin)
- "Planların ve hedeflerin olmalı." Şimdi kutsal kitaplar yeniden inebilseydi eğer, bu cümleyle başlardı galiba. (Mevzumuz Derin)
- Çocuklar koşarken çizgi çizgi böldüler zamanı. Kızardı yollar. Elleri tutuştu hepsinin. (Yüklük)
- Beni sevmeye mecbur mu? Değil elbette ama düşünmeli. Bir insan bu denli çaresiz bırakılamaz. (Varamayan)
- Ölümün verdiği ağrının giderek azalması ve sonunda kül kadar hafiflemesi için tek ilaç geçmişle barışmaktı. (Alnı Mavide)
- “Atlılar. Siyah örtülerine bürünmüş adamlar. Uzun bir şarkının ağır vuruşlarını andırırcasına yürüyorlardı.” (Evde Kimse Yok)
- Uzaydan koptum geldim. Zımpara gibi havadan geçerken alev aldım kesin. En çok da ayaklarım yanıyor. Çıra kokusu. Kim fırlattı lan, beni? (Kumrunun Gördüğü)
- "Kalbim, boş bir kağıt gibi duruyor önümde." (Gizli Sevenler Cemiyeti)
- Bahçemizde nar vardır. Dallarına karıncalar basar güzün. Bal yapıyor ağlayan gözleri. Bu iyi değil onun için ama çaresini bulamadık. “İlaçlamak olmaz,” dedi babaannem. “Narın ne diyeceğini bilmiyoruz. Belki memnun karıncadan.” (İnsan Kendine De İyi Gelir)
- Bilmek başka bir görmek haliymiş. (Yüklük)
- ‘Hayat, kapıya tek bir umudun gelme ihtimaliyle sürüp gidebiliyor bazen.’ (Gizli Sevenler Cemiyeti)
- "...Romanın arkasına saklanabilir yazarlar.Trençkotla siste yürüyen insanlar gibi.Vücut kıvrımlarını göremezsiniz.Sadece gittiği yönü anlayabilirsiniz yazarın.Ama öykü öyle değil işte.En sevdiğiniz öyküyü usul usul yeniden okuyun.Yazarı sizden gözlerini kaçırmaya uğraşacaktır.Ama nafiledir bu da.Bir sarraf tartısı gibi anlarsınız onun kıymetini..." (Çiğdem Külahı)
- Hayret yani, bu hayatta her şey oluyor. (Kumrunun Gördüğü)
- İnsan dediğin ürperir. Üşür sonra. Üşüdükçe de rüya mı görür? Çölde soğuk rüzgârlar eser üzerine. Güneşe doğru açtıkça yüzünü sırtında soğuk, karlı bir dağ büyür. Dönmek ister, olmaz da olmaz. (Kumrunun Gördüğü)
- "Her şey değişince ölüyor insan." (Cazibe İstasyonu)
- Soru soran bir karınca. Dünyasını çözmeye çalışan bir imalat hatası. (Evde Kimse Yok)