Yükselen Bir Deniz - Can Dündar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yükselen Bir Deniz kimin eseri? Yükselen Bir Deniz kitabının yazarı kimdir? Yükselen Bir Deniz konusu ve anafikri nedir? Yükselen Bir Deniz kitabı ne anlatıyor? Yükselen Bir Deniz kitabının yazarı Can Dündar kimdir? İşte Yükselen Bir Deniz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Can Dündar
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750725470
Sayfa Sayısı: 192
Yükselen Bir Deniz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
31 Mart'ta gericilerin üzerine Hareket Ordusu'yla birlikte yürüyen genç yüzbaşı, siyah cilt beziyle kaplı küçük not defterinin kareli sayfalarına sabit kalemle şunları yazdı: "(...) Faziletli din âlimleri başımızın tacıdır. Fakat şahsi çıkarları ve adi menfaatleri için yalandan âlim kılığına bürünen birtakım hafiyeler ve çıkarcılar elbette kanun pençesinden kurtulamayacaklardır."
16 Kasım 1916 gecesi Bitlis'te öksürük nöbetinden uyuyamadığı bir gece Paris Âdetleri adlı bir aşk romanı okudu.Romanın kahramanı Sappho iki aşk arasında sıkışmış özgür bir kadındı. Romanı bitirdikten sonra günlüğüne şu notu düştü: "Kadınlarla bir arada bulunma, erkeklerin ahlakı, düşünceleri, duyguları üzerinde etki yapar."
Yükselen Bir Deniz, farklı bir Cumhuriyet kitabı...
(Tanıtım Bülteninden)
Yükselen Bir Deniz Alıntıları - Sözleri
- Meşrutiyet, yarım kalmış bir cumhuriyetti. Tamamlamak Mustafa Kemal’e kısmet olacaktı.
- Sarık saran hafiyelerin din perdesi altındaki telkinleri, menfaatten başka bir şey değildir. Dinin, şeriatın ve vatanın ulusal onurunun gerçek yararı, Kur’an-ı Kerim’in emirlerin ive onun zorunlu hükümlerinden olan anayasayı korumaktır.
- Anlaşılan ancak ölümden sonra bir istirahat ânı bulabileceğim. -Mustafa Kemal Atatürk
- "... Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükler... Fakat bu ihtiraslar, yüksek yerleri işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddi emellerin tatminiyle ilgili değil. Ben bu ihtirasların gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da liyakatle yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum."
- (3 Aralık 1916) " 'Allah'ı İnkâr Mümkün mü?' eserini bitirdim. Bütün filozofların çeşitli dinlere bağlı olan natüralistlerin, akılcıların, materyalistlerin, hukukçuların, düşünürlerin, tasavvufçuların tümü ruhun var olup olmadığını, ruhun ve maddenin bir ya da ayrı olup olmadığını, ruhun kalıcı olup olmadığını inceliyor. Bu incelemelerde, bilim ve fenne dayananlar kabul edilebilir..."
- "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz; bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adı budur. Ama bu ad kimilerine hoş gelmezmiş... varsın gelmesin!.."
- 1897'de Mustafa Kemal askeri lise öğrencisiyken Türk-Yunan Harbi patladı.Manastır savaş alanına çok yakındı.O yüzden savaşın alevi kısa zamanda askeri lisenin koridorlarında hissedildi.Hocalar politize olmuş, öğrenciler dersleri bırakıp savaşın kaderini tartışmaya koyulmuştu.Mustafa Kemal hayatı boyunca birlikte olacağı bir grup arkadaşıyla,orada,bu atmosferin içinde tanıştı. Salih Bozok, Nuri Conker,Fuat Bulca ve Ömer Naci... ... Mustafa Kemal Ömer Naci'nin teşvikiyle lise sona doğru kendini hepten şiire kaptırınca hocalarının itirazıyla karşılaştı.Güzel yazı hocası,"Şiirle uğraşmak seni askerlikten uzaklaştırır" diyerek edebiyat yasağı koydu. Mustafa Kemal,bu yasağı bir yıl sonra delecekti.Hem de Namık Kemal şiirlerinin elden ele gezdiği bir yerde:Harbiye'de...
- "Anlaşılan ancak ölümden sonra bir istirahat ânı bulabileceğim." (Mustafa Kemal Atatürk)
- Artık her şeyin mahvolduğuna inanmış bir adam gibi, üzgün düşünüyordum. Ancak, mahvolan bu her şeyin tekrar kurtarılabileceğine inanan bir adam gibi de avunuyordum.
- 22 Kasım 1916 "Gece saat 9'a kadar Erkanıharp Reisiyle örtünmenin kaldırılması ve toplumsal yaşamın düzeltilmesi hakkında sohbet; 1) güçlü ve hayatta vakıf anneler yetiştirmek, 2) kadınlara özgürlüklerini vermek, 3) kadınlarla bir arada bulunma, erkeklerin ahlakı, düşünceleri, duyguları üzerinde etki yapar."
- " Meşrutiyet yarım kalmış bir cumhuriyetti. Tamamlamak Mustafa Kemal'e kısmet olacaktı. "
- M. Kemal paşa kürsüden inerken Ruşen Eşref, ilk maddeyi okudu. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Türkiye devletinin hükümet şekli Cumhuriyet'tir.
- Samsun ve çevresinde bozulan asayişi düzeltmek üzere bir komutanın bölgeye gönderilmesi gerekiyordu. Harbiye Nezareti bu işi yapabilecek komutanları sıraladı ve bu liste Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından padişaha sunuldu. Vahdettin, listeyi gözden geçirdikten sonra parmağını "Mustafa Kemal Paşa" isminin üzerine koydu. Ancak ismin karşısında bir istihbarat notu yazılıydı: "Cumhuriyetçidir..." Damat Ferit, bu nota dikkat çektiyse de Vahdettin umursamadı ve görev emrini imzaladı. İmzaladığı belge, aslında yeni bir cumhuriyetin doğuş belgesiydi.
- Oysa vatan demek yasaktı. Çünkü bu kelimeyi sürgündeki bir şair, Namık Kemal sokmuştu dile ve şimdi onunla tanışma sırası Mustafa Kemal'deydi.
- Adını Büyük İskender'in kız kardeşinden alan Selanik, Türk ulusçuluğu için önemli bir merkezdi.
Yükselen Bir Deniz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Köprülü'nün düşmana saldırmadan kendi öz ordusundaki hainleri temizlemesi ve yüzlerce kafa kesmesi gibi, bu mikropları DDT'den geçirmeksizin girişebileceğimiz hiçbir davranış düşünülemez. yazar/necip-fazil-kisakurek / kitap/cerceve-5--51174 / YOL (zaimoğlu mehmet)
"Bir milletin, pratikte demokrasi ilkesini ilan etmesi o millet çoğunluğunun toplumsal kuvvetin bir sonucudur. Millet yeteri derece kuvvetli olunca, kuvvet ve kudreti eline alır. Bu olay bazen ihtilal ile ve bazen de hükümdarla barışçıl bir anlaşma ile ortaya çıkar. Artık bugün, demokrasi düşüncesi sürekli Yükselen Bir Denizi andırmaktadır." (Mustafa Kemal Atatürk) Kısa zaman önce Belgesel Kitaplar kapsamında Can Yayınları tarafından basımı yapılan Nazım'ı çok beğenerek okumuştum. Hatta öyle ki DVD'yi izlemedim hemen bitmesin bu mutluluk diye... Ve sonra güzel bir indirimle diğerlerini de edindim (bazen gözüm dönüyor, yine o anlardan birine denk geldi :D) Yine her kitabın içinden izlemeye kıyamayacağım DVD'ler çıktı. Hepsini yavaş yavaş izleyeceğim. (hemen tüketmeye hayır :D) Cumhuriyet'in 75. yıldönümü vesilesiyle başlamış Yükselen Bir Deniz çalışmaları. Ve bu çalışmalar nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Köşkü Kütüphanesi, Anıtkabir Kitaplığı, Türk Tarih Kurumu, ATASE, Genelkurmay ve daha birçok arşive ulaşmış Can Dündar. Kitabın ve belgeselin oluşumunda yine destek almış birçok dostundan. Bütün kitaplarındaki ince araştırmalarına bir yenisini daha eklemiş anlayacağınız. Mustafa Kemal Atatürk'ün not defterlerini, günlüklerini, okuduğu kitapları araştırmış. Ve her okuduğu kitapta nelerin altını çizdiğine, kitaplara aldığı notlara öylesine özen göstermiş ki... Okursanız daha iyi anlayacaksınız siz de. Kitaptan biraz bahsedersek; 4 bölümden oluşuyor bu güzel eser. Her bölümde anlatılan konulara birer başlık eklemiş Can Dündar. İtiraf etmeliyim başlıkları gerçekten çok sevdim. Birkaç örnek vereceğim başlıklara; *Cumhuriyet... Bir Gün Mutlaka... *Çadırdaki Kütüphane *Yaşasın Hürriyet *Kelimelerle Oynamayalım? Bu Cumhuriyet'tir! Ve daha niceleri ile karşılayacak okurken sizi... Yukarıda bahsettiğim, Atatürk'ün notları da birçok sayfada karşınıza çıkıyor. Not defterine yazdığı notlardan ikisini de eklemek istiyorum buraya; * "Sarık saran hafiyelerin din perdesi altındaki telkinleri, menfaatten başka bir şey değildir..." Bu notu 17 Nisan 1909 günü yazmış Mustafa Kemal. * Gece saat 9'a kadar Erkanıharp Reisiyle örtünmenin kaldırılması toplumsal yaşamın düzeltilmesi hakkında sohbet; 1) güçlü ve hayata vakıf anneler yetiştirmek, 2) kadınlara özgürlüklerini vermek, 3) kadınlarla bir arada bulunma, erkeklerin ahlakı, düşünceleri, duyguları üzerinde etki yapar. 22 Kasım 1916 günlüğüne, hiç eskimeyecek ve her seferinde doğruluğuyla tekrar tekrar hafızamıza yer edinecek bu önemli notu eklemiş Atatürk... Atatürk'ün düşüncelerini, Cumhuriyet'i kurarken yaşadığı anıları, yakınındaki dostları ile yaptığı sohbetlerde bahsettiği fikirleri okuyoruz ve kafasında geliştirdiği geleceğin nasıl inşa edildiğine şahit oluyoruz. (Beni en çok günlüklerine yazdıkları etkiledi. Bunları okumak paha biçilemezdi... ) Kısacası, sadece bir kitap okumuş olmayacaksınız. Fotoğraflarla desteklenmiş harika bir kaynak olacak elinizde. Ve bu kaynak Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili eşsiz bilgiler içeriyor. Daha ne olsun... Okuyunuz, tavsiyemdir... (Belgeseli de Youtube üzerinden aratarak izleyebilirsiniz.) (fazi)
Yaşa cumhuriyet yaşa: yazar/mustafa-kemal-ataturk ile ilgili yüzlerce kitap yazıldı, çizildi. İçlerinde mutlaka çok beğendiğiniz, işte budur diyebileceğiniz kitaplar olmuştur. Örneğin aklıma ilk gelenler, yazar/Lord-Kinross , yazar/andrew-mango , yazar/sevket-sureyya-aydemir ' in yazmış olduğu kitaplardır. Her birinden ayrı ayrı tatlar alırız, yeni birşeyler öğreniriz. Ama, ille de daha önce görmediğimiz fotoğraflar, bilmediğimiz bilgiler ararız. yazar/can-dundar ' in bu kitabı, Atatürk'ün doğumundan cumhuriyetin ilanına kadar geçen süre içindeki küçük küçük anektodlara yer vermiş. Ağırlıklı olarak cumhuriyetin ilanı süreci işlenmiş. O günlere tekrar donuldugunde , şunu görüyoruz ki, bu süreç ve ardından gelen büyük devrimler boyunca yapayalnız bir adam görülüyor maalesef. Tamamen yanında olan bir avuç insanın karşısında neredeyse bir kuşatma altında kalmış Atatürk. Mili mücadele boyunca yanında yer alanlar, Rauf bey, kazım Karabekir, Refet bey, Ali Fuat bey, ( çocukluk arkadaşı) karşısında set oluşturmuşlar. Kurtuluş Savaşı'nı kazandık, e tamam o zaman, gel padişah,otur, devam et zihniyeti çevresini sarmış. Ne anladık o zaman? O kadar savaş niye? Niye verdik bunca insanı toprağa? Padişah sarayında oturuyordu zaten kanlı,canlı. İşgalcilere misafir diyorlardi. İnsan misafiri ile savasirmi. Hayatından gayet memnundu saray ve hukumeti. Bu kafayı anlamak zor gerçekten. 96. Yıla az bir zaman kala güzel bir kitap olarak kitapligimdaki yerini alacak bu kitap. Keyifli okumalar... (Barış)
Kitabın Yazarı Can Dündar Kimdir?
Can Dündar (d. 16 Haziran 1961, Ankara), Türk araştırmacı, gazeteci, televizyoncu ve belgesel yapımcısı.
Türkiye'nin yakın tarihi, politikası ve popüler kültür konularında hazırladığı belgeselleri ile tanınmış bir belgesel yapımcısıdır. Özellikle Sarı Zeybek (1993) belgeseli ilgi görmüştür.
Şubat 2015'te Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni olan Dündar'ın, bu gazetede 29 Mayıs 2015 tarihinde kendi imzasıyla yayınlanan MİT TIRlarındaki silah haberi büyük yankı uyandırmış ve gazeteci bu haber nedeniyle tutuklanıp yargılanmıştır.
Yargılama sonucunda casusluk ve hükûmeti ortadan kaldırma suçlamalarından beraat eden Dündar, devletin gizli belgelerini elde edip yayınlamaktan ceza aldı. Davanın temyiz sürecinde tutuksuzluğu devam eden gazeteci, can güvenliği endişesiyle Almanya'ya gitti. Dündar, Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğinden ayrılmış; aynı gazetede köşe yazarlığına devam edeceğini açıklamıştır. 31 Ekim 2016 tarihinde hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü tarafından açıklanan 2017 Nobel Barış Ödülü adayları arasında üçüncü sırada yer aldı.
Ali Rıza ve Öznur Dündar çiftinin tek çocuğu olarak doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1982'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu.
Üniversite yıllarında gazeteciliğe başladı. 1979'dan itibaren sırasıyla Yankı, Hürriyet, Nokta, Haftaya Bakış, Söz ve Tempo’da çalıştı.
1986'da Birleşik Krallık'ta London School of Journalism'i bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde siyaset bilimi dalında yüksek lisansını aynı senede tamamladı. “Media and democracy, a comparative case study on the press portrayal of the Belgrane and Kocatepe affairs” (Medya ve Demokrasi, Belgrano ve Kocatepe Olayları’nın medya tasviri üzerine karşılaştırmalı bir inceleme) başlıklı yüksek lisans tezinde iki ülkede birer savaş gemisinin yanlışlıkla batırılıp devlet sırrı olarak saklanması konusunu inceledi.
Televizyona 1988'de TRT'de Seynan Levent ile başladı. 1989-1995 arasında 32. Gün program ekibinde çalıştı. 1993-1994 yıllarında Show TV'de Mehmet Ali Birand’la birlikte 'Çapraz Ateş’i hazırladı. Özellikle 1993’te Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ve yazar Aziz Nesin’in konuk olduğu bölüm gündem yarattı ve üzerinden tartışmalara sebep oldu.
Gazetecilik ve belgeselciliğe ağırlık verdiği dönemden sonra 2006'da televizyonculuğa yönelen Dündar, 19 Eylül 2006'da başladığı "Neden?" isimli tartışma programını 9 Haziran 2009 tarihine kadar hazırlayıp sundu. 2009-2010’da NTV kanalında yayımlanan Canlı Gaste’yi hazırlayıp sundu ve aynı kanalda 2010-2011’de canlı ana haber bültenini sundu.
Mehmet Ali Birand ve Bülent Çaplı ile birlikte ‘Demirkırat’ (1991) ve ‘12 Mart’ (1994) adlı belgesel dizilerini hazırladı. Ayrıca Türkiye’nin güzellik kraliçelerini anlatan ‘Cumhuriyet’in Kraliçeleri’ belgesel dizisini ve Atatürk’ün son 300 günün anlatan Sarı Zeybek belgesellerini hazırladı. 1994-1995 yıllarında Türkiye tarihinin gölgede kalmış kahramanlarının öykülerini anlatan ‘Gölgedekiler’ adlı belgesel serisini hazırladı.
Köşe yazarlığı 1994'te Aktüel’de başladı; aynı yıl Yeni Yüzyıl gazetesinde günlük köşe yazıları yazmaya başladı ve bu gazetede beş yıl çalıştı.
Köşe yazarlığı ve belgesel yapımcılığı sürerken ODTÜ’de doktora çalışmalarına da devam eden Dündar, 1996'da “Terör ve medya: Liberal Teori ışığında, terör olaylarının televizyonda işlenişine eleştirel bir yaklaşım” başlıklı tezi ile doktorasını tamamladı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ ve ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü Kültürlerarası Çalışmalar programında yüksek lisans dersi verdi.
1996 ve 1997 yılında Show Tv için hazırladığı 10 bölümlük ‘Aynalar’ belgesel ile politik ve tarihî konuların dışına çıktı; popüler kültür alanında çalışmalara yöneldi.
1996-1998 yıllarında 40 Dakika isimli belgesel-haber programını hazırlayıp sundu. Özellikle 7 Ocak 1997’de yayınlanan programda Susurluk Kazası’ndan yola çıkarak yapılan araştırmalarla ilgili iddialar uzun süre gündemde kaldı.
Atatürk'ün öğrencilik hayatındaki ülke durumunu ve Atatürk'ün beraberliğinde gerçekleşen değişimleri anlatan Yükselen Bir Deniz belgeseli ile 1998'de belgeselciliğe döndü. Türkiye siyasi tarihi ve popüler kültüründeki önemli kişiler ve Köy Enstitüleri, Devlet Tiyatroları, İş Bankası, Mülkiye gibi kurumlara ilişkin çok sayıda belgesel yaptı.
1999 Ocak'ından 2001 Ocak sonuna kadar Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 2001 Ocak ayından itibaren Milliyet gazetesinde, Ada başlıklı köşe yazısı yazdı. 2003-2004 yıllarında Milliyet gazetesi için ‘Popüler Kültür’ ekini çıkardı. Milliyet gazetesiyle yolları 1 Ağustos 2013 tarihinden itibaren ayrılmıştır. Milliyet'ten ayrıldıktan sonra BirGün'de Doğan Tılıç'ın köşesinde bir ay boyunca haftada üç gün yazdı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını anlatan Mustafa adlı filmi yazıp yönetti. 2008 yılında vizyona giren film, Atatürk’ü yargıladığı ya da kötülediği yönünde eleştirilere maruz kaldı.
25 Ekim 2013 tarihinden beri Cumhuriyet gazetesinde yazan Dündar, 8 Şubat 2015'te gazetenin genel yayın yönetmenliği görevine getirildi.
2014 yılında Gezi Parkı protestoları ile ilgili ‘Gözdağı’ adlı belgeseli hazırladı.
MİT TIR'ları davası
Tutuklanması
Suriye'ye gönderilen MİT TIR'ları ile ilgili haberin 29 Mayıs 2015 tarihinde Cumhuriyet'te,‘İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar’ başlığıyla ve Can Dündar imzasıyla duyurulmasının ardından bu haberlere yayın yasağı getirildi. Aynı gün Can Dündar'a ‘devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasî ve askerî casusluk, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, terör örgütünün propagandasını yapma’ suçlarından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı.
Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu haberi yapan kişi, bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu.” demiştir.
Erdoğan'ın savcılığa yaptığı bireysel başvuru ile Can Dündar'a ‘gerçeği yansıtmayan haber, yorum ve görüntüleri yayınlamak suretiyle adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunu’ öne sürerek iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 42 yıl hapis cezası talep edildi. Bu davada 26 Kasım 2015 tarihinde gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül ile birlikte tutuklanmıştır.[19] Erdoğan, 24 Kasım'da ise “O TIR'lar Bayırbucak Türkmenlerine yardım götürüyordu. Şimdi diyecekler ki ‘Başbakan TIR'ların içinde silah yoktu’ diyordu... Varsa ne olacak, yoksa ne olacak.” demiştir.
‘Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme’, ‘devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama’, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs etmek’ ve ‘silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek isteyerek yardım etme’ suçlamalarını içeren iddianame, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 26 Kasım 2015'te tutuklu yargılanmak üzere cezaevine götürüldü.
Tahliyesi
Dündar ve Gül, 6 Aralık 2015'te AYM'ye bireysel başvuruda bulunarak tutuklu yargılanırken haklarının ihlâl edildiğini söylediler. Bu başvurunun ardından 25 Şubat 2016'da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin “Siyasî casusluk yaptıklarına ilişkin somut bilgi yoktur” şeklindeki gerekçeli karar ile tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiler.
AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, kararı sevinçle karşıladıklarını ancak mahkeme kararları üzerinden AK Partinin itham edilmesini doğru bulmadığını söyledi. CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, bu kararı alan Anayasa Mahkemesi üyelerini kutladığını söyledi. MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ve Pervin Buldan kararı sevinçle karşıladıklarını ifade etti.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ve AGİT, kararı memnuniyetle karşıladıklarını ve basın özgürlüğü açısından önemli bulduklarını ifade ettiler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat günü Can Dündar için Anayasa Mahkemesi'nin verdiği tahliye kararını “Mahkeme bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim (...) Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. (...) Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı, bu bireysel başvuru veyahut da AYM'nin vermiş olduğu karar boşa çıkacaktı.” şeklinde yorumladı.
Erdoğan 4 Mart'ta ise "Evet ortada bir Anayasa ihlali vardır. Ama Anayasa’yı ihlal eden değilim. Bu Anayasa Mahkemesi’nin karar merciinde olanlardır. Birinci mahkeme Anayasa Mahkemesi'nin kararına uydu. Ama bu işin bittiği anlamına gelmez. Savcı karara itiraz edebilir. İtiraz durumunda, bir üst mahkeme yeni bir süreci başlatabilir." dedi.
Yargılanması
6 Mayıs 2016'da gerçekleşen dördüncü duruşma sonucunda Dündar ve Gül, hükûmeti ortadan kaldırma suçlamasından beraat etti. İkili hakkındaki casusluk suçlaması da düştü. Devletin gizli belgelerini elde edip yayınlamaktan yedi yıl hapis cezası alan Dündar'ın cezası beş yıl 10 aya indirildi. Davanın temyiz sürecinde tutuksuzluğu devam eden Dündar, can güvenliği endişe ile Almanya’ya gitti. Dündar, Ağustos 2016’da Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğinden ayrılmış; aynı gazetede köşe yazarlığına devam edeceğini açıklamıştır.
24 Ocak 2017'den beri Almanya merkezli Özgürüz adlı haber portalının genel yönetmenliğini sürdürmektedir.
Can Dündar Kitapları - Eserleri
- Abim Deniz
- Kırmızı Bisiklet
- Sarı Zeybek
- Aşka Veda
- Yüzyılın Aşkları
- Lüsyen
- Yârim Haziran
- Savaşta Ne Yaptın Baba?
- Tutuklandık
- Uzaklar
- Yağmurdan Sonra
- Nazım
- Yükselen Bir Deniz
- Nereye?
- Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor
- Köy Enstitüleri
- Ergenekon
- Gölgedekiler
- Mustafa
- Birand/ Bir Ömür Ardına Bakmadan
- Karaoğlan
- Benim Gençliğim
- Büyülü Fener
- Yakamdaki Yüzler
- İsmet Paşa
- Yıldızlar
- Hayata ve Siyasete Dair
- "O" Gün
- Anka Kuşu
- Ben Böyle Veda Etmeliyim İsmail Cem Anlatıyor
- Uzaklar
- Canım Erdalım, Sevgili Babacığım
- Vatan Haini
- Mustafa
- Vehbi Koç & Özel Arşivinden Belgeler ve Anılarıyla
- Ecevit ve Gizli Arşivi
- Benim Gençliğim
- Gölgedekiler
- Sarı Zeybek
- Bir Yaşam İksiri
- Erdoğan
Can Dündar Alıntıları - Sözleri
- '20. Yüzyıl insan denilen vahşi kavmin, yaşadığı gezegene ve birbirine zulmettiği yüzyıl olarak geçecek tarihe' (Nereye?)
- "Neden hep iyiler Tanrım?" isyanı kabardı içimde..."Neden kötülere bir şey olmuyor?" Sonra "dünyevi adalet ile zaten bu kadar başın dertte iken bir de ilahi adalete bulaşma" dedim kendi kendime... (Yakamdaki Yüzler)
- Artık gidiyorum. Beni ugurlayin kardeşlerim... Hepinize eğilerek ayrılıyorum. Yalnız sizin son ve nazik sözlerinizi bekliyorum. Uzun zaman komşuluk ettik ama verebildigimden çok aldım. Şimdi gün ağardı, karanlık köşemi aydınlatan lamba söndü. Bir davet geldi ve ben yol için hazırım. Bu ayrılış gününde bana bol şans dileyin arkadaşlarım! Beraberimde ne götüreceğimi sormayın. Seyahatime boş eller ve ümideden bir kalple çıkıyorum. Gitanjali (Çeviren: Bülent Ecevit) (Karaoğlan)
- Bir kez öfkeye hak verdiniz mi, bir kez linci meşrulaştırdınız mı, yarın o öfkeden payınızı alınca şikayet hakkınız kalmaz. (Yağmurdan Sonra)
- Önce kirazlar tatsızlaştı, sonra günlerimiz... Yaz bitti. Ve hâlâ yorgunuz biz... (Nereye?)
- “O topallama, çocuk ruhunda eziklik hissi yaratıyordu. Bu hisle baş edebilmek, bacağının kusurunu gizleyebilmek, aksamayı dengeleyebilmek için topuğunun altına gazete koymuştu. Mezuniyetinde gazete, baş tacı olarak hayatına girecekti.” (Birand/ Bir Ömür Ardına Bakmadan)
- Uzadıkça uzadı mektubum.. Kendine iyi bak.. Bana hemen cevap ver .. Beni unutma . Bana hemen cevap ver Akıllıdır "Münevver " Nasıl olsa yapar ,ne yapıp eder .. Falan filan kendini avutma. . ...sensiz perişanım Beni unutma .. Kendine iyi bak . Gözlerinden öperim canım. Güzel geceler .. Kendine iyi bak .. Bana hemen cevap ver . "Dertlerimi. ..aklında tutma Unut. ... Beni unutma. " (Nazım)
- TAGORE'dan Fikrin korkusuz olduğu ve başın dik tutulduğu yerde; ...bilginin serbest olduğu ve dünyanın özel duvarlarla dar bölmelere ayrılmadığı yerde; ...sözcüklerin, doğruluğun derinliğinden meydana çıktığı yerde; berrak akıl nehrinin, ölmüş âdetlerin hazin çölünde yolunu kaybetmediği yerde; zekânın sürekli olarak genişleyen fikir ve fiile senin tarafından sevk edildiği yerde... Tanrım sen benim memleketimi işte bu özgürlük cennetinde uyandır. (Çeviren: Bülent Ecevit) (Karaoğlan)
- Öksüzüm. Kimsem yok. (Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor)
- Direksiyon kursunda öğretirler. Gözünüzü önünüzden ayırmamanız gerekir. Ama arada dikiz aynasından arkaya da göz atmak şarttır. Hiç arkaya bakmazsanız, yaklaşan tehlikeyi fark etmezsiniz. Hep arkaya bakarsanız, önünüze çarparsınız. Arada arkaya bakıp ileriye yol almak en doğrusudur. Araçlar için doğru olan, insanlar ve toplumlar için de doğrudur. Hep maziye bakıp iç çekerek yaşayanlar, günle ve gelecekle buluşamazlar. Ama maziyi unutanlar da aynı yanlış yollara sapar, hep aynı kazaları yaparlar. Hatırlamak ders almaktır; ders almak, bir daha aynı tuzaklara düşmemeyi sağlar. ("O" Gün)
- Zamanında ülkenin düşünen gençlerini gömenler, bugün gençlerin düşüncesizliğinden sorumsuzluğundan şikayet ediyor.. (Benim Gençliğim)
- Korku, insani bir duyguydu. Ama mühim olan korkmamak değil, korkuya teslim olmamak, cesaretle üzerine gidebilmekti. Yorulmamak değildi mesele, yıkılmamaktı. Yıkılsan da yeniden ayağa kalkabilmekti. Su yutmak dert değildi, önemli olan suya yutulmamaktı. Kaybetmemek değildi takdir edilmesi gereken; vazgeçmemekti. (Vatan Haini)
- Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir. Ve biz her suçlu gibi sonunda, cinayeti işlediğimiz yere, severken terk etmek zorunda kaldığımız şehre döneriz bir gün... Tıpkı severken vazgeçtiğimiz eski bir sevdalının telefonunu çevirir gibi gece yarısı... (Uzaklar)
- Aşk "sabır"dır belki, ama asla "tahammül" değil... (Nereye?)
- "Bilgi iktidardır." derler ya, işte en büyük gücün bilgi olduğunu anlayan siyasi iktidarlar, istihbaratı resmi kurumlardan alamazlarsa, bunu kendilerine bağlı "özel bürolar" aracılığı ile yapıyorlar ve bu bürolar , hem patronlarına bilgi aktarıyor; hem de muhalefetin telefonlarını dinlemekten, başbakanın damadının kaçırılması gibi "ufak tefek özel işlere" kadar her türlü gizli operasyona bulaşıyorlar. Bunları yapan kadro ise her dönemde aşağı yukarı aynı isimlerden oluşuyor. Büroyu kullanan başbakanlar değişiyor, ama büronun elemanları değişmiyor. (Ergenekon)
- Bu dünyadan bir Nazım geçti... (Nazım)
- Yalnızlık, onun yalnız başına baş edebileceği bir felaket değildi. (Lüsyen)
- Geçenlerde Erol Ağagil anlattı bana; 27 Mayıs'ta teğmenmiş. lhtilal olunca Harp Okulu'nun alay kumandanıyla beraber Mebusevleri'ne, babamın oturduğu eve gelmişler. Babamın yanına çıkmışlar. Alay kumandanı babama selam vermiş, kim olduğunu söylemiş. Onun üzerine babam ona fırsat bırakmadan "Çok kötü bir iş yaptınız," demiş. Albay izah etmeye çalışınca da "Çık dışarı" demiş. Ağagil, "Biz konuşamadan çıktık," diye anlattı. Bunu birçok yerde anlatmış, ama pek inanmamışlar. Dedi ki: "O zaman herkes çok mutluydu, herkes bizi kutluyordu. Bir tek İsmet Paşa 'Çok kötü bir iş yaptınız' dedi bize ... " (Anka Kuşu)
- İlk taksiye bindiğinde taksici ona 'Nereye patron' diye sormuş. Nazım çok bozulmuş, kızmış.Ne patron'u? Bu ülke emekçilerin, çiftçilerin ülkesiyken 'patron' da nereden çıktı"demiş. (Nazım)
- Babalar, çocuklarının doğumuyla büyür; çocuklarsa babalarının ölümüyle... (Kırmızı Bisiklet)