Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI - Server Tanilli Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI kimin eseri? Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI kitabının yazarı kimdir? Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI konusu ve anafikri nedir? Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI kitabı ne anlatıyor? Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI PDF indirme linki var mı? Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI kitabının yazarı Server Tanilli kimdir? İşte Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Server Tanilli
Yayın Evi: Adam Yayınları
İSBN: 9789754185805
Sayfa Sayısı: 700
Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
XX. yüzyıl biterken 'bilanço'sunu nasıl çıkarmalı? Olumlu ya da olumsuz, akla ilk gelen şunlar: Bilim ve teknikte hızlı ve çarpıcı ilerlemeler, art arda iki dünya savaşı, faşizm, sosyalizmin kuramdan uygulamaya geçişi ve sonra da derin bunalım, 'Üçüncü Dünya'nın ortaya çıkışı, Avrupa gerilerken Amerika Birleşik Devletleri'nin hegemonyasını kurması, küreselleşme, demokrasi ve insan haklarının öne çıkması.
Bunlara başkalarını da ekleyebilirsiniz.
Tarihin yolu üzerinde bir geçiş noktası olan XX. yüzyılın, insanlığın olumlu mirasına ekledikleri oldu, ekleyemedikleri de. Ama şurası açık: Yeni bir dünyanın arayışı içinde yürüdü sürekli. O aranış, en azından bin yılın şu 'büyük düş'ü adınadır: İnsanın insanca yaşayacağı bir dünya kurmak! Özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin dünyası; savaşssız, sömürüsüz bir dünya!
XX. yüzyıl, çok çaba harcasa da böyle bir dünya kuramadı; ama o büyük düşün karşısındaki düşmanları daha da belirgin olarak gösterdi; kavramların, uygulamaya geçerek içini doldururken, aklın özgürlüğün, insan haklarının ve demokrasinin hasımlarını sergiledi. Bu arada, ufkumuz zenginleştirerek, gözlerimizi geçmişden geleceğe daha çok çevirdi.
Büyük bir yüzyıldır XX. yüzyıl; cesur ve kahraman!
Okuyunuz göreceksiniz..
Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI Alıntıları - Sözleri
- Başta kentler olmak üzere, alım gücünde azalıştan gelen çarpıcı bir fiyat değişikliği görülür. Özellikle tarım ürünü satan ülkelerde, çiftçiler, nüfusun öteki kesimlerinden daha çok duyarlar bunalımın etkisini
- Kendisini kuşatan Müslüman dünya karşısında yapayalnız, ama Amerikan sermayesine de bağımlı olan İsrail, bir tür “Batılı getto”dur ve Asyalıların gözünde ise, -Nehru’nun deyimiyle- “Doğu’da İngiliz-Amerikan sömürgeciliğinin bir köprü başı” gibi görülüyor. O tarihten beri olup bitenlere bakılırsa, bu kanının doğruluğunu gösteren çok şey var.
- Kimdir Yahudi? “Modern kapitalizmin en iğrenç temsilcisi”: Devrimci partilerde yönetici rolünde de o vardır; bütün kötülüklerin kaynağıdır ve topluma karşı karanlık komplolar arkasındadır!
- Ayrımcılığın ırksal; etnik, ulusal, hatta dilsel ya da dinsel gruplara kadar uzanmadığını, bir toplumda, mikrobu taşıyan ya da ailesinin dışına itilen, bizzat bireyin kendisidir artık. Aynı zamanda, özellikle “mikrobu taşıma” ( serpositivite ) kavramının ortaya çıkmasıyla, şu da görülür: Hastalık, tek bir gruba bulaşma şöyle dursun, herkesi pençesine alabilir.
- Almanlardan ve Osmanlılardan kalan ülkeleri de ellerindekine, katma arzusundadırlar. Sistemi değiştirmeye hazırlık olsun diye, “manda” formülü tasarlanır. Böylece, köhnemiş sömürge rejimi değişmeden kaldı; bağımlı ülkeler, egemen devletin kendi arzusu doğrultusunda yaşamını sürdürdü. Kaynaklar, ülkede yaşayan halkın değil, yabancı kapitalizmin çıkarlarına göre gelişti
- “Altın çağ”, geçmişte değil gelecektedir. Ve gelecek uğrunda mücadele ettiğimiz oranda güzelleşecektir. İnsanın gerçekten insanca yaşayacağı dünya, bize gökten, “vaad edilmiş” değildir, onu biz kendi ellerimizle kuracağız.
- Şu yaşadığımız yıllarda, her ulusun kendi yağıyla kavrulması ve belli sınırlar içinde iktisadî milliyetçilik yapması elbette dar görüşlülüktür; insanlar ve sermayeler gibi, ürünler de alabildiğince genişliğine dolaşmalıdır.
- Halkın iaşe sorunu nu da devletin ele alması gerekir. Bütün ülkelerde, tarım üretimi, erkek elemeği ile hayvan ve gübre yokluğundan düşer; öyle olunca da, cephe gerisinin ve sivil halkın ihtiyaçlarını karşılama sorun olup çıkar
- “Asrım sefil, asrım yüz kızartıcı, / asrım cesur, büyük ve kahraman” der; “ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır” diye ekleyip şiirini iyimser dizelerle bitirir. Ne var ki, yüzyıl sona ererken, doğduğu sıralarda olduğundan çok daha büyük sorunlarla yüz yüze: Kazanç hanesinde gerçekten “cesur, büyük ve kahraman” şeyleri barındırırken, zimmet hanesinde “sefil, yüz kızartıcı” şeyler de var ve bu sonuncular, yüzyılın bitiminde yeniden öne geçmiş durumda. Olan bitene bakıp bir “bilanço” çıkarmak önemli.
- Çin 1949 öncesi yıllara oranla, bütün olarak kitlenin yaşam düzeyi yükselir : Erkek-kadın, mavi pamuklu yalın giysisiyle bir örnek giyinir, ama işsizlik diye birşey yoktur ve herkes doğru dürüst giyinir; milyonlarca sefil, hırpani, dilenci ve fahişe kaybolmuştur. Sefalete karşı canla başla savaşılırken, özellikle kadını bağımsızlığa kavuşturmak için, örfleri değiştirmeye çaba gösterilir:
- Madem ki maşinizm kötü bir şeydir ve felaketlere yol açıyor, öyleyse yalnız “zekânın düşmanı” değil, işsizlik ve sefaletten de sorumlu olan bu “yeni Prometheus’u zincire vurmak” gerekmez mi?
- Duygular ve şahsi çıkarlar !sonunda, bütün savaşan ülkelerde ağır bir siyasal ve sosyal bunalıma neden olur.
- Naziler, “Devlette bütün inançlara özgürlük” vaadetmişlerdir; öyle de olsa, devlet, din alanında da egemendir. Öte yandan, bütün fikri etkinlikleri denetlemelidir devlet.
- Milliyetçiliğin göstergeleri pek değişiktir ve başlıcalarından biri de, ırkçılıktır: Aşağı ve istilacı diye görülen insanlara karşı sistemli düşmanlık vardır.
- Maddi egemenlik, tartışmasız bir fikri üstünlüğe de dayanır.
Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Türk insanı olarak, üstün eğitim sistemimiz nedeniyle, kendi ırkımızın/topraklarımızın tarihi konusunda tam donanımlı olmamıza rağmen, dünya tarihi konusundaki bilgilerimiz çoğunlukla yetersizdir. Gerçekten de lise sonlarında bu seriyi okuyana kadar benim de tarih görüşüm, okulda bana verilenler kadardı. Server Tanilli, elbetteki kendi dünya görüşü çerçevesinde, ilk çağlardan yirminci yüzyılın sonlarına kadar, dünya tarihini yönlendiren unsurları detaylı olarak anlatıyor. Açıkcası ben, dünya tarihini, dinlerin/ulusların anlatımından bağımsız bir şekilde dinlediğim için seriden zevk almasını bilmiştim. Ama daha sonra, farklı görüşleri de dikkate almak için bir kaç değişik dünya tarihi daha okudum. Bu açıdan Server Tanilli'nin bu serisinin okuduğum en tarafsız anlatıma sahip olduğunu söyleyemem. Ama her durumda, ufkunu genişletmek isteyen herkese tavsiye ederim. (Erhan)
Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI PDF indirme linki var mı?
Server Tanilli - Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Server Tanilli Kimdir?
Server Tanilli (d. 1931 - ö. 29 Kasım 2011) Türk yazar, anayasa hukuku profesörü.
1980'den önce Türkiye'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ve Devlet tatbiki Güzelsanatlar Yüksekokulu'nda "Uygarlık- tarihi" dersi veriyordu. 7 Nisan 1978 günü terör ortamında silahlı saldırıya uğrayıp, belden aşağısı tutmaz oldu. Fransa'ya gidip uzun yıllar Strazburg Üniversitesi'nde çalıştı. 2000 yılında yurda dönüş yaptı ve Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe yazıları yayınlandı.
1980 sonrasında düşün ortamını ve özellikle de gençliği etkilemiş olan "Uygarlık Tarihi (1973)", "Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş" kitaplarını yazdı. "Uygarlık Tarihi" üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. 2011 yılında Prof. Dr. Server Tanilli evinde yaşamını yitirdi. Karacaahmet Mezarlığı 'na defnedildi.
Server Tanilli Kitapları - Eserleri
- Uygarlık Tarihi
- Yüzyılların Gerçeği ve Mirası I
- Yaratıcı Aklın Sentezi
- Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?
- Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?
- İslam Çağımıza Yanıt Verebilir Mi?
- Yüzyılların Gerçeği ve Mirası 2. Cilt
- Yüzyılların Gerçeği ve Mirası Cilt III
- Değişimin Diyalektiği ve Devrim
- Dünyayı Değiştiren 10 Yıl
- Yüzyılların Gerçeği ve Mirası Cilt IV
- Fransız Devrimi'nden Portreler
- Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası V
- Voltaire ve Aydınlanma
- Devlet ve Demokrasi
- Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI
- Çağdaşımız Victor Hugo
- Türkiye'de Aydınlanma Hareketi
- İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?
- Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar
- Din ve Politika
- Strasbourg Yazıları
- Diderot
Server Tanilli Alıntıları - Sözleri
- Bizans ve Müslüman sanatçıları, süsleme anlayışları bakımındanda birbirlerine yaklaşmaktadırlar. Anıtsal heykel ve süsleme yüksek-kabartma kaybolmuş, çoğu kez ayrıntılı ve aşırı, kimi zaman renkli kimi zaman oyma bir süsleme geçmiştir yerine. Tekrar olacak söyleyeceğimiz: İslâm, canlı varlıkların betimlemesini yasaklıyordu. Aslında bağnaz bir yorumdu bu, dahası sonradan ortaya çıkmıştı; kaldı ki, İranlı sanatçılar hiçbir zaman uymadılar böylesi bir yasağa. Kuşkusuz, dinsel yapılarda, Allahı insan ya da bir hayvan biçiminde betimlemek söz konusu değildi; çünkü Allah, tanımı gereği, somut varlıklara üstün bir cevherdi. Bunun gibi, yaratıkları oldukları gibi canlandırmak da olmuyordu. Ne var ki, Müslüman sanatçı, örneklerini çokça gördüğümüz gibi, sivil yapılarda, bitki, hayvan dünyasının, hâttâ günlük yaşamı içinde, avda ya da savaşta insanların ona esinlen dirdiği her şeyi süslemede kullandı. Aslında, özellikle Yahudi çevrelerde, sanatçı, varlıkları biçimleme eğilimindeydi; Arap dünyasının pek güzel biçimde kullandığı«arabesk» bundan esinlenmiştir. Aynı eğilim, Bizans sanatçılarının da yabancısı değildi. Onlar da, tasvir mücadelesinden sonra, tapmaklarda, kutsal kişileri, hatta Tanrıyı betimlemekte duraksama göstermediler. Ne var ki, Kutsal Kitab’ın öykülerini insanîleştirmeye girişecek. olan Batı sanatçılarının tersine, Bizanslı sanatçılar, dogmatik olarak tanımlanmış ve değişmez, İnsanî olmayan ya da insanüstü biçimlerde soyut bir teolojiye gittiler. (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası 2. Cilt)
- 1789'da, burjuvaziye karşı soyluları, onların düzenini - yani feodaliteyi- tutmak çağdışı idi. Peki, ya bugün, emekçilere karşı burjuvaziyi tutmak? Sosyalizme karşı kapitalizmi, milli bağımsızlığa karşı emperyalizmi, laikliğe karşı ümmetçiliği, demokrasiye karşı diktatörlüğü, giderek faşizmi tutmak? (Uygarlık Tarihi)
- Reklamlar, çağın yeni amentüleri. Markalar, çağın yeni kutsal öğretileri. Alışveriş merkezleri yeni tapınaklar. (Yaratıcı Aklın Sentezi)
- Din ezilmiş insanın iç çekişi, taş yürekli dünyanın ruhu. (İslam Çağımıza Yanıt Verebilir Mi?)
- Milliyetçiliğin göstergeleri pek değişiktir ve başlıcalarından biri de, ırkçılıktır: Aşağı ve istilacı diye görülen insanlara karşı sistemli düşmanlık vardır. (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI)
- Madem ki maşinizm kötü bir şeydir ve felaketlere yol açıyor, öyleyse yalnız “zekânın düşmanı” değil, işsizlik ve sefaletten de sorumlu olan bu “yeni Prometheus’u zincire vurmak” gerekmez mi? (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI)
- Okullarda din derslerinin salt varlığı, çocuk içinde ailesi içinde, inanç ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır. (İslam Çağımıza Yanıt Verebilir Mi?)
- Modern tarihin büyük devrimci yüzyılı XVII. yüzyıldır; XVII. yüzyıldadır ki insan soyunun düşüncesinde köklü bir değişim olmuştur: Galilei, nesnelerin düşüşü kanununu, dinamiğin bu ilk kanununu bulup dile getirdiğinde, gerçekliğin ölçülür, hesaplanır olduğunu gözler önüne serdiğinde, insan aklının önüne yeni bir yol açar; modern bilimi kanatlandırır, giderek yeni bir dünya koyar insanoğlunun karşısına. Evet, gerçekten XVII. yüzyıldır «Büyük Yüzyıl»; Voltaire doğruyu görmüştür. Ne var ki, bunu söylemek, XVIII. yüzyıl insanlarının yaptıklarını hiç de küçültmez ve o devrin önemini azaltmaz. Gerçekten, XVII. yüzyılın başlarında bir dere olan akış, o yüzyılın sonlarında sel haline gelir ve XVIII. yüzyılda bir ırmak olup çıkar. XVIII. yüzyıl, akılcılığa yürekten bağlanışı, deneysel yöntem kaygısı ile, XIV ve XV. yüzyılın büyük nominalistlerinin, Ockham’lı Guilaume’un, Paris Okulu’nun, Jean Buridan’ın, Saxe’li Albert’in başlattığı eseri tamamlamış; Aristoteles’in büyük yorumlarının, XV ve XVI. yüzyılda Padua Okulu’nun, İbni Rüştçülerin ve Pomponazzi’nin akılcı çabalarını bir sonuca erdirmiştir. XVIII. yüzyıl, beş yüzyıl boyunca açılıp serpilen ve XVIII. yüzyılda yepyeni bir ivme kazanan Avrupa düşüncesinin, o dev uğraşın bir çiçeklenişidir. (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası Cilt IV)
- İnsanoğlu, oldum olası sayısız boş inanç ve temelsiz fikir üretmiş. Bunlar arasından bazıları -özellikle dini ve ahlaki inançlar- cahil halk yığınları tarafından benimsenmiştir. (Yaratıcı Aklın Sentezi)
- Kadın öncüler, erkeklesme, her türlü cekiciliklerini kaybetmek, giderek türün üremesini tehlikeye sokmakla suclanirlar. Bir de, kadınlara, çalışacakları görevlerde, kadinlasmak suçlaması da yapılmıştır. (Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar)
- "Din, siyasal iktidarı ne denli kötü olursa olsun destekler; ve iktidar da, ne denli ahmak ve boş olursa olsun dinin yardımcısıdır." (Dünyayı Değiştiren 10 Yıl)
- Düşünce düşüncedir ve içeriği ne olursa olsun, insan etkinliğinin en soylusu olarak saygıya değerdir (Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?)
- Eğitim akılcı, bilime da yanan ve laik içeriğinden soyutlanmış ve yozlaştırılmıştır; yöntemi çağdışıdır ve her kademesi derin sorunlar içindedir. Okulu, üniversitesine kadar her yönüyle çağa, yaşama ve topluma açmak, başta bir devlet görevidir. Gençler, bu görevin yerine getirilmesini istiyorlar ve bekliyorlar. (İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?)
- “...ne monarşi söz konusudur artık, ne demokrasi, ne de despotizm. Bugün, ticaret her şeydir... Kazanç, bütün devletleri yöneten ilke olup çıkmıştır.” (Dünyayı Değiştiren 10 Yıl)
- Cicero, şöyle demişti bir gün: "Ruhsuz hitabet olmaz"; Robespierre, ruhunu alıp olduğu gibi söylevlerine koyar. "Genel kanıyı okşamak için düşünceme ihanet etmeyi bilmiyorum... Halkı, çiçekli yollardan geçirip uçurumun kenarına götürme sanatını da bilmiyorum" der bir gün. (Fransız Devrimi'nden Portreler)
- Var olmayı öğrenmek, büyük bir özerklik ve yargılama yeteneğine bağlıdır. (Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?)
- Tiberius’un ölüm haberi coşkunlukla karşılandı. Halk, gömülmesini bile istemeyip, Tiber ırmağına atılmasını istiyordu cesedinin. Buna karşılık, Germanicus’un oğlu Caius’un iktidara gelişini büyük coşkunlukla karşılandı. Halk, sağlık ve afiyeti için kurbanlar kesiyordu her gün, «Güneş» diyorlardı ona; askerler ise -asker ayakkabısı (kaliga) dan gelen- Kaligula adını takmışlardı. Seferde doğduğunu, askere yakınlığını belirtmek istiyorlardı böylece. (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası I)
- Mutlak monarşi, feodal öğelerin yerel özerkliklerine karşı bir ağırlık olmak üzere, krallık iktidarının güçlenişiydi; her üç zümrenin (ordre) temsilî kurumlarının can sıkıcı iddialarından da yakasını sıyırarak oluyordu bu güçleniş. Ulusal zenginliği elinde tutan birbirine zıt iki sınıf, zayıflayan soylularla yükselen burjuvazi arasında gerçekleşen geçici güçler dengesinden yararlanan krallık otoritesi, bir hakem rolüne soyunarak, onların üstüne yükselebildi. Krallık iktidarındaki bu açık sıyrılış, kendi sosyal temeli karşısında kazandığı bu bağımsızlık, burjuvazinin, siyasal iktidara göz koymak, yani soyluların tekeli için bir tehdit olmak için yeterince güçlendiği andan başlayarak, buharlaşıp kaybolur. Bu anda, krallık bu tekelin savunucusu olarak kendini açıkça ve hiçbir kayıt göstermeden ortaya koyar. Ne var ki, mutlakiyet, hakem rolünü oynamaktan çıkar çıkmaz, çökmeye başlar. Nasıl kapitalist üretim biçiminin doğuşu ve burjuvazinin sınıf olarak ortaya çıkışı, mutlakiyetin gelişinin kaynağında bulunuyorsa, mutlakiyet de -hiç olmazsa başlangıçta- kapitalizmin gelişmesine, olgunlaşmasına -büyük ölçüde- katkıda bulundu. Şaşırtıcı hiçbir yanı da yoktur bunun; çünkü, burjuvazinin devletin kasalarına soktuğu para, feodal monarşinin temel maddi dayanaklarından biri oluyordu. Krallığın, «ulusal» burjuvazi ile ilgili olarak, belli bir süre, koruyucu bir politika izlemesinin nedeni budur. Krallık iktidarı, dışarıdan getirilen sanayi malları ile dışarıya gönderilen ham maddelerin üzerine yüksek vergiler koyarak, ülkede imalâthaneleri destekleyen bir fiyat dengesi yaratır. Dahası, Krallık Hazinesi, çoğu kez yeni imalâthanelerin kurulmasını destekler: Para yardımı ve özençlerde bulunur; ülkede bilinmeyen uzmanlık alanlarında dışardan ustalar getirmeyi iş edinir, ya da onların mesleki sırlarını bulma denemesine kalkar. Yollar ve kanalların yapımı yeni boyutlar kazanır; yolculukların güvenliği sağlamak için önlemler alınır. Dış politikasında da, mutlakıyet, burjuvazinin çıkarlarını desteklemeye yönelir; mutlak monarşi, yeni sömürgeler ele geçirir, tacir gemilerinin yanına savaş gemilerini katar, uluslararası boyutlarda çeşitli ticaret ayrıcalıkları elde eder. (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası Cilt III)
- Yeryüzündeki insanların temel sağlık ve yiyeceğe harcamaları gereken parayı, Birleşik Devletler'le Avrupa Birliği'nde yaşayanlar her yıl parfüme veriyorlar; Beslenmeye şunu da ekleyelim: Beslenme maddeleri, hiç olmadığı kadar bol dünyamızda. Ama her yıl 30 milyon insan açlıktan ölüyor. Kaçınılmaz bir sonuç mu bu? "İklimin, büyük kıtlıklarda rolü sınırlıdır; insanı aç bırakan insandır artık," diyenler yanılıyorlar mı? (İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?)
- Descartes, düşünen insanlara, skolastiğin, yaygın kanının, otoritenin, tek kelimeyle boşinançların ve barbarlığın boyunduruğundan kurtulmayı gösterme yürekliliğinde bulundu en azından; bugün yemişlerini derlediğimiz bu başkaldırı iledir ki o, kendinden sonra gelen mirasçılarının yaptıklarından - belki- çok daha fazla hizmette bulundu felsefeye. Sonunda her şeyi açıkladığına inanmış da olsa, hiç olmazsa her şeyden kuşkulanmakla başladı işe; bugün ona karşı çevirdiğimiz silahlar onun silahları yine de... (Yüzyılların Gerçeği ve Mirası Cilt IV)