diorex
life

Zilif - Oruç Aruoba Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Zilif kimin eseri? Zilif kitabının yazarı kimdir? Zilif konusu ve anafikri nedir? Zilif kitabı ne anlatıyor? Zilif kitabının yazarı Oruç Aruoba kimdir? İşte Zilif kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 15.02.2022 00:00
Zilif - Oruç Aruoba Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Oruç Aruoba

Yayın Evi: Sel Yayıncılık

İSBN: 9789755701547

Sayfa Sayısı: 31

Zilif Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Oruç Aruoba'dan 'mürekkep = kan' denklemine yaklaşan bir mektup-kitap...

Bir sonraki gece olmayabilecekken, bıçak sırtında yazılmış, bıçak gibi bir metin.

Zilif Alıntıları - Sözleri

  • İnsan olan insan pek az.. ..İnsan insan oldu mu, acı çeker.
  • Çok acı çektim, ama başkalarına da çok acı çektirdim
  • Acaba bazı şeyleri başka türlü yapamaz, yaşamımı farklı bir biçimde yaşayamaz mıydım - daha az acı çekip, daha az çektiremez miydim... Bilmiyorum. Belki. Belki de değil. Ama şunu biliyorum: Yaşam tek seferliktir. Bir kişi de kim ise odur. Ben de ancak öyle yaşadığım gibi yaşadım; başka türlü yapamazdım. Başka türlü yapabilmeyi ister miydim... Sanıyorum, hayır. Peki o zaman bütün bunları yeniden yaşamak durumunda kalsaydım, bunu ister miydim... Sanıyorum, evet. Çünkü, başka, olduğumdan farklı bir kişi olmak istemezdim. Bütün yoksunluklarımla, kusurlarımla, bozukluklarımla, ben benim... Yaşamım da böyle olacaktı; zaten de öyle oldu.
  • İnsan insan oldu mu, acı çeker.
  • “Beni tanımalarını en çok istediğim kişiler, Beni en çok yanlış anlayan kişiler oldular.”
  • Sana şimdi o kadar çok şey söylemek is­tiyorum ki, hiçbirini doğru-dürüst söyleyemiyo­rum...
  • Dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum — uyuşamadık. Hepsi bu.
  • İnsan olan insan pek az...
  • “İnsan, insan oldu mu acı çeker.”
  • Bu dünya pek fazla şey vermedi bana
  • Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim, ama başkalarına da çok acı çektirdim — bu da insanın gururlanabileceği birşey değil pek...
  • Olduğumdan farklı bir kişi olmak istemezdim — bütün yoksunluklarımla, kusurlarımla, bozukluklarımla, ben benim... Ya­şamım da böyle olacaktı; zaten de, öyle oldu...
  • "İnsan insan oldu mu, acı çeker. Bunları anlaman, senin insan olacağını gören babanın gururlu üzüntüsü ile üzüntülü gururunu anlamlı kılmıştır sana."
  • Ama beni tanımalarını en çok istediğim kişiler, beni en çok yanlış anlayan kişiler oldular.

Zilif İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Oruç Aruoba’dari ‘mürekkep = kan’ , denklemine yaklaşan bir mektup-kitap: Bir sonraki gece olmayabilecekken, bıçak sırtında yazılmış, bıçak gibi bir metin. Nasıl anlatabilirim hissettiklerimi? Cümleler konuşuyor olsaydım boğazıma takılı kalırdı konuşamazdım. Oysa iyi ki yazabiliyorum iyi ki anlatmak için konuşmak gerekmiyor. İyi ki anlatırken elim titremiyor. Bu kitap kimdi beni en can alıcı sorusuyla yaktı. Gerçekten tanınmak için uğraştı mı insanlar sizi. Oğuz Atay'ın tutunamayanlar listesine bir kişi daha eklendi Oruç Aruoba ile birlikte. O da bir tutunamayan ve bunu o satırların her harfinde görebiliyorsunuz. Anlatmak için kendini ölmeyi bekleyen bir Selim Işık. Bu kitabın her cümlesi bu kısacık mektup binlerce sayfalık anıyı yaşatıyor içinde. Bir çok farklı duygu bir çok farklı hafıza kısacık bir mektubun satırlarında can buluyor. Hani masallarda vardı ya — bütün erikler “Kaf Dağı’nın ardında” olsaydı, o zaman sen de bir “Zümrüd-ü Anka kuşu” bulup, sırtına biner, yola koyulurdun... Oruç Aruoba favori şairlerim arasına bu kısacık öyküsü ile değil kendisi ile yani gerçek kendisi o kimsenin görmediği ama satırlarında yaşayan o ruh ile hayatım boyunca benimle olacak bir anı bir hafıza ile yerinde olacak... (Furkan dolgun)

"ZİLİF" ⚘: Herkese merhabalar. Oruç Aruoba, adını sıkça duyduğum, kalemini merak ettiğim, kitaplarını okumaya niyetlenip bir türlü okuyamadığım yazarların en başında gelir. Geçenlerde bir sahafta rafları kurcalarken '' ZİLİF '' adlı kitap dikkatimi çekti. İncecik 30 sayfa kadar bir şey. Bir de 2001 baskı. Tam 20 yıl kadar öncenin. Açtım, ilk sayfasını okumaya başladım. Gözüme çarpan, yüreğime nakşeden ilk cümle şu oldu: '' BENİM KIZIM İNSAN OLACAK. " Sonrası malûm. :) Öncelikle kitabın ismine değinmek istiyorum. '' ZİLİF '', Oruç Aruoba'nın kızı FİLİZ'in isminin tersten bir şekilde yazılmış hali. Aynı zamanda ZÜLÜF anlamı da taşıyor. İsminden de anlaşılacağı üzere kitabı, daha doğrusu mektubu, kızı Filiz 'e yazmış. İntihar kararını aldıktan hemen sonra kaleme almış bu mektubu. Yazarımız geçen yıl vefat etti, bu da gösteriyor ki intihar girişimi başarısız olmuş. Kitabın içeriği ile ilgili diyebileceğim şey "anlaşılmamak ve çaresizlik" olabilir. Çaresiz bir insanın, çaresiz bir babanın tek çareyi ölümde görmesi, o psikoloji ile anlattıkları gerçekten etkileyici. ⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙ '' İşte, etrafımdakiler de bu kişiyi, bu 'ben' i görsünler, kişiliğimi anlasınlar istedim. Sahici olmak; sahiden anlaşılmak, tanınmaktı istediğim. '' '' Ama beni tanımalarını en çok istediğim kişiler, beni en çok yanlış anlayan kişiler oldular. " '' Benden hep önceden konmuş kalıpların içine girmemi istediler. Benden, ben olarak, belirli bir görevi üstlenmemi isteselerdi, sorun olmazdı. Benim istediğim de zaten buydu. Ama benim o görevin kendisi durumuna girmemi istediler. Benim bambaşka bir kişi olmamı bile değil; sanki kişiliksiz bir şey olmamı, sanki cansız, düşüncesiz bir şey. Bir, alet bir makina... " '' Dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum. Uyuşmadık. Hepsi bu..." ⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙⸙ Alıntılardan da gördüğümüz gibi intihar düşüncesinde olan bir insanın psikolojisini, çaresizliğini, içindekileri gayet net bir şekilde anlayabiliyoruz. Beni etkileyen bir kitap oldu. Anlam denilen kavramın, anlaşılmak denilen eylemin ne kadar önemli olduğunu gösterdi; insanları, davranışları yeniden sorgulattı diyebilirim. Tavsiye ediyorum, okuyun, hissedin, düşünün, sorgulayın. En önemlisi anlayın. :) ⚘ Kitaplarla kalın..⚘ (bûtimâr..)

Edebi yönü hiç tartışabileceğim bir konu değil. Severiz Oruç Aruoba'yı. Yine kalemi muhteşem. Ancaaaak Bu kitabı alacaksanız bir düşünün önce... 30 sayfaya yarımşar sayfadan bir mektup bölüştürülmüş. İlk 9 sayfa boş sayfalar ya da ithaf ya da basım bilgileri şeklinde. Mukavva ve kağıt israfı gibi geliyor böyle kitaplar bana. Acaba böyle güzel ama küçük metinleri toparlayıp derleyip tek bir kitap haline getirmek ve basmak daha doğaya saygılı bir hareket olmaz mı? (Duygu Danacı)

Kitabın Yazarı Oruç Aruoba Kimdir?

Ortaöğrenimini Ankara TED Kolejinde tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesine devam eden Aruoba, psikoloji bölümünden lisans ve yüksek lisansını aldı. Yine aynı üniversitede felsefe bilim uzmanı oldu. 1972 ve 1983 yılları arasında öğretim üyesi olarak görev yapan yazar, felsefe bölümünde doktorasını da tamamladı.

Aruoaba, 1976 yılında başlamak üzere bir yıl süreyle Almanyadaki Tübingen Üniversitesinde felsefe semineri üyeliği yaptı. Ayrıca 1981de Yeni Zelandaya giden yazar, Victoria Üniversitesinde konuk öğrenim üyeliğinde bulundu. 1983 yılında akademisyen olarak çalışmayı bırakıp üniversiteyle ilişiğini kesti. Bu dönemde İstanbul'a yerleşti ve çeşitli basın organlarında yayın yönetmenliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın danışmanlığı yaptı. Ağırlıklı olarak yazı ve çeviri işleriyle uğraşan Aruoba'nın çalışmaları saygın edebiyat dergilerinde yer aldı.

Akademisyen olarak başladığı kariyerine yazar ve çevirmen olarak devam etmiş, edebiyata ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuştur. Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli düşünürlerden biridir. Hume, Rilke, Wittgenstein, Nietzsche, Von Hentig, Başo ve Celanın eserlerini Türkçeye çevirerek literatüre kazandırmıştır. Özgün ve yalın bir stille yazdığı haiku tarzındaki şiirleri yediden yetmişe bir çok okuyucuya ulaşmış ve sevilmiştir. Aruoba, aforizmalara dayalı felsefi metinleri oldukça başarılı bir biçimde kaleme almış ve Türkiye'nin Nietzschesi olarak anılmıştır.

Epistemoloji, etik, Hume, Kant, Kierkegaard, Nietzsche, Marx, Heidegger ve Wittgenstein konuları üzerine çalışmalar gerçekleştiren Aruoba, bu çalışmalarına günümüzde devam etmekteydi. Özellikle şiir sanatına yönelmiş ve Heidegger’in şiire yaklaşımını; “Ona göre insanın temel sözü şiirdir. Çünkü insan yaşayan, dünyanın içinde olan, diğer insanlarla ilişkisini dil aracılığıyla kuran varlıktır. İnsanın bütün etkinliklerinde yer alan, içinde yaşadığı dil ile (tarihsel olarak da) içinde yaşadığı varoluş arasında kurduğu temel anlam ilişkisi, şiirde ortaya çıkar. İnsanın bilinen bütün tarihi boyunca çeşitli biçimlerde görülen “şiir” adı verilen dilsel kuruluşlar, bu temel ilişkiyi ortaya koymaya (dile getirmeye) çalışan insan yöneliminin ürünleridir. Heidegger de buna ulaşmaya, (anlamlandırmaya, yorumlamaya) insanın dünya ile ve diğer insarlarla olan ilişkisini ilk biçimiyle yeniden kavramaya çalışır.” sözleriyle açıklamıştır.

Aruoba, Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein, Rainer Maria Rilke, Von Hentig, Paul Celan ve Matsuo Bashō gibi düşünür, yazar ve şairlerin eserlerini de Türkçeye kazandırmıştır. Bir dönem Açık Radyoda Filozof Dedikoduları isimli programı da hazırlayıp sunan Aruoba, Wittengstein'ın eserlerini Türkçeye ilk çeviren kişi olarak da bilinmektedir. Aynı zamanda Aruoba, Japon edebiyatı kökenli bir şiir türü olan haiku’nun, Türk edebiyatındaki temsilcilerinden de biridir. Yazar, Nietzsche’nin “Antichrist” eserini de Almanca’dan Türkçe’ye kazandırmıştır

Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin her yıl düzenlediği “Assos’ta Felsefe” etkinliklerine konuşmacı olarak katılan yazar, “Felsefenin Hayvanına Ne Oldu?”, “Bilim ve Din” gibi birçok başlıkta sunumlar gerçekleştirmektedir. Ayrıca, Füsun Akatlı Kültür ve Sanat Ödülü etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen sempozyuma da konuşmacı olarak katılmıştır.

Oruç Aruoba, 2006 ve 2011 yıllarında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü yarışmasında Füsun Akatlı, Ahmet Cemâl, Doğan Hızlan, Nüket Esen, Orhan Koçak, Nilüfer Kuyaş ve Emin Özdemir ile birlikte seçici kurulda yer almıştır.

Aruoba’nın şiirlerinde kullandığı üslup ve noktalama işaretlerinin edebiyat kurallarının dışında olmasına rağmen bu durum akademik çevrelerce sanatçının üslubu olarak değerlendirmiştir.

ESERLERİ

Tümceler, Bir Yerlerden Bir Zamanlar, 1990, Metis Yayınları

De ki İşte, 1990, Metis Yayınları

Yürüme, 1992, Metis Yayınları

Hani, 1993, Metis Yayınları

Ol/An, 1994, şiir, Metis Yayınları

Kesik Esin/tiler, 1994, şiir, Metis Yayınları

Geç Gelen Ağıtlar, 1994, şiir, Metis Yayınları

Sayıklamalar, 1994, şiir, Metis Yayınları

Uzak, 1995, Metis Yayınları

Yakın, 1997,Metis Yayınları

Ne Ki Hiç, 1997, haikular, Varlık Yayınları

İle, 1998, Metis Yayınları

Çengelköy Defteri, 2001, Metis Yayınları

Zilif, 2002, Sel Yayınları

Doğançay’ın Çınarları, 2004, şiir, Metis Yayınları

Benlik, 2005, Metis Yayınları

Meşe Fısıltıları 2007, Metis Yayınları

David Hume’un Bilgi Görüşünde Kesinlik, 1974

Nesnenin Bağlantısallığı (Hume – Kant- Wittgenstein), 1979

A Short Note on the Selby-Bigge Hume, Tebliğ, Edinburgh, 1976

The Hume Kant Read, Tebliğ, Marburg, 1988

Oruç Aruoba Kitapları - Eserleri

  • Yürüme
  • De ki İşte
  • Yakın
  • İle
  • Uzak
  • Sayıklamalar

  • Ol / An
  • Hani
  • Benlik
  • Meşe Fısıltıları
  • Kesik Esin/tiler
  • Geç Gelen Ağıtlar
  • Tümceler

  • Çengelköy Defteri
  • Zilif
  • Olmayalı
  • Doğançay'ın Çınarları
  • Ne ki Hiç
  • Ne
  • 101 Soruda Nutuk

Oruç Aruoba Alıntıları - Sözleri

  • - Tersi : ateşini ne kadar kolaylıkla yakmışsan, o kadar geçici olur o da; seni de o kadar az ısıtır ... Şunu bil: ancak zorlukla yakılan ateş, temelden, gerçekten, yanar- ve ısıtır ... Ateşinin kolayına kaçamazsın.. (Yakın)
  • Yorgunuz artık Göremeseniz de Yapraklarımız ağır Dallarımız bezgin (Doğançay'ın Çınarları)
  • "Aşk Ney in göl ge si?" (Geç Gelen Ağıtlar)
  • Yabancı bir ülkenin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir. (101 Soruda Nutuk)
  • O, şimdi uyumuyor mu : uyumuyorsa, beni düşünüyor olsa (Uzak)
  • "Bitirmek istemiyorum; ama, belki, sürdürdüğüm, bitmiş birşeydir" diye düşünmüştüm. (İle)

  • Ben, çünkü, yaşamamam gereken bir yaşam yaşamışım, demek ki. Aykırı yaşamışım. (Benlik)
  • İlişki,bağlılık olmalıdır;bağımlılık değil... (İle)
  • Toprağı sorun bize Karanlığı, acıyı, hiçi İsterseniz ölümü de Hepsini çekinmeyiz Ya da kendinizi sorun. Kimiz biz, neyiz diye Nereden geldik buraya Niye buradayız, diye Yanıt veririz size Niçin, neden, niye Tam bize uygundur Uzun soruya uzun yanıt Yeter ki sorun Ama sormuyorsunuz Susuyoruz biz de Susarız sorulmayınca (Doğançay'ın Çınarları)
  • Yaşamı düğümlemeden çözemezsin. (De ki İşte)
  • Ama içinde iğrenç bir boşluk vardı, artık hiçbir kaygı duymuyordu, hiçbir arzu; varoluşu zorunlu bir yüktü ona. Öylesine yaşayıp gitti. (Uzak)
  • Benim umutsuz yolum bittiği yerde başlar (Sayıklamalar)
  • "Hey koca şehir- uzaktan ne güzelsin; yakındansa,..." (Çengelköy Defteri)

  • Son satır: O yok – onun gelmeyişinde de ne karlar var. (Ne ki Hiç)
  • Her günümüz son günümüzdür. (Yürüme)
  • Sözlerimiz seni aradı ama duvarda bir yazı vardı. Güneşten düştü bir ışın karardı. Bir kapı çarpıldı karanlıkta, kapandı (Geç Gelen Ağıtlar)
  • Yitsinler artık – kafanda boşluklar içinde hiçlikler. (Ne ki Hiç)
  • Sevişerek batırdık Güneş'i – Ay karşıladı bizi. (Ne ki Hiç)
  • YOK UŞTAN İN ERKEN Yavaş inersin yokuştan Kar taneleri irileşirken Kimler bakmış uzaktan Yolunda hızla gelişirken Hep ileri yürürken Gözü kapalı güvenirken Boyuna düştüğün tuzaktan Sürünüp çıkmağa çalışırken Adımların kısalmış Işığını gece almış Zamanın geçişirken Artık anısı kalmış. (Geç Gelen Ağıtlar)
  • İnsan yeryüzünün döküntüsüdür. (Sayıklamalar)

Yorum Yaz