tatlidede

Kız Olursa Sultan, Erkek Olursa Şeyhmus

Kız Olursa Sultan, Erkek Olursa Şeyhmus

        Bir şehir, sadece cami, medrese, han, hamam gibi imâretlerden ve bunları imâr eden mimarlardan ibaret değildir. Şehre ruh kazandıran, o şehrin manevi iklimini yeşerten ve görünen varlık âleminin ötesinde o şehri başka bir derinliğe sürükleyen mimarlar da vardır. Bunlara o şehrin manevi mimarlarıdır, dense yeridir. Muhammed Zırrar, Abdullah bin Enes el-Cüheyni, Seyyid Abdürrezzak el-Halelî, Şeyh Halil Bêcirmanî, Yusuf eş-Şeybânî ve nihayet Sultan Şeyhmus gibi nice zat Mardin’in manevi mimarları arasındadır.

        Mardin ve çevresinde halkın “Sultan Şeyhmus” dediği Musa Bin Mahin ez-Zûlî, halk tarafından çok saygı duyulan, türbesi yüzyıllardan beri hürmetle ziyaret edilen bir şahsiyettir. Halk bu zata duyduğu saygıyı ifâde etmek için “sultan” ve “şeyh” gibi sıfatları isminin önünde kullanmayı ihmal etmemiş, böylece zamanla “Şeyh Musa” ismi aslında o güne kadar hiç olmayan “Şeyhmus” ismine dönüşmüş.

        Doğum ve vefat tarihleri tam olarak bilinmeyen Sultan Şeyhmus, Mardin’de yaşamış ve yine Mardin’de vefat etmiştir. Abdülkadir Geylani devrinde yaşayan ve onun büyük takdirini kazanan Sultan Şeyhmus ile ilgili sözlü ve yazılı kaynaklara da geçmiş pek çok olağanüstü olay anlatılmaktadır. Abdülkadir Geylani bir defasında çevresindekilere hitaben, “Ey Bağdat ahalisi! Yakında sizin üzerinize öyle bir Güneş doğacak ki bundan sonra bir daha onun benzeri zuhur etmez. O kişi, Musa Ez-zuli (Sultan Şeyhmus)’dir.” diyerek onun ileride büyük bir şahsiyet olacağını müjdelemiştir. Kaynaklardaki ifâdelere göre; onun duasıyla fakirler zengin olur, berekete kavuşur, ihtiyaç sahiplerinin müşkülleri hallolurdu. Hastaya dua etse sağlığına kavuşurdu. İnsanlar onun himmet ve duaları sayesinde büyük musibetlerden kurtulmuşlardır. İslam âlimlerinin manevi büyüklüğü konusunda ittifak ettiği Sultan Şeyhmus, Irak velilerinin pek çoğuna hocalık yapmış ve onlara icâzet vermiştir.

***

        Günümüzde bir ziyaretgâha dönüşen Sultan Şeyhmus türbesi, Evliya Çelebi Seyahatname’sinde de geçer. Evliya Çelebi, Diyarbakır’dan Mardin’e giderken türbeden “Şeyh Hazret-i Zulî Sultan” diye bahseder. Türbe, Mardin merkeze 20 km. uzaklıkta, Diyarbakır yolu üzerindeki Şeyhan veya Sultanköy mıntıkasındadır. Resmî kurumlarca yakın zamanda çeşitli onarım ve düzenlemelerden geçen türbe, bir külliye görünümüne kavuşturulmuş ve buraya günümüzde ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından yılda yüz bini aşkın insan akın etmektedir. Yüzlerce yıllık ağaçlık bir mecrada piknik alanı olarak da değerlendirilen türbe alanına gelenler, Sultan Şeyhmus’a ihtimamla ziyarette bulunur, dualar eder ve adak hayvanlarını keserler.

        Ramazan aylarında ziyaretçi akınının bollaştığı Sultan Şeyhmus türbesine çeşitli dileklerinin kabulü için gelenler kadar şifa arayanlar da gelir. Şifa bulmak ümidiyle gelen veya getirilenler arasında felçli hastalar, sakatlar, akıl sağlığını yitirenler ve kısmet arayanlar çoğunlukta. Fakat bunlardan da fazla, Sultan Şeyhmus türbesi daha çok çocuğu olmayanlar tarafından ziyaret edilir. Hem geçmişte ve hem de günümüzde güncel tıppın çözüm bulamadığı bu sorun için başvurulan en etkili çözüm yolu türbeyi ziyaret etmek olmuştur. Çocuğu olmayan kadın ve erkekler buraya gelerek türbede dua eder ve adaklarını adarlar. İş bununla bitmez. Türbenin etrafındaki incir ağaçlarından koparılan belli miktardaki incirler koparılarak belli ritüellere uyularak yenir. Böylece evvela Allah’ın izni sonra da Sultan Şeyhmus’un bereketiyle çocuk sahibi olunacağına inanılır.

        Çocuk sahibi olmak isteyenlerin Sultan Şeyhmus türbesinin bahçesindeki incirleri yemesi rastgele bir seçim veya adet olmasa gerek. Bugünkü modern tıp araştırmalarında da incirin doğurganlık üzerinde olumlu etkilerinin olduğu düşünülürse incire durduk yerde müracaat edilmediği anlaşılır. Zaten Kuran’da da bahsedilen ve kutsallık atfedilen meyvelerden olan incir ve nar gibi meyveler taneli ve tohumlu olduklarından öteden beri birçok düşünce sisteminde doğurganlığın simgesi olarak düşünülmüştür. Öte yandan türbe alanındaki incir ağaçlarının da öyle alelâde bir şekilde yetişmediğine inanılır. Anlatılara göre Sultan Şeyhmus, seyr û sülûktaki kırkıncı gününde, elindeki incir ağacından yapılmış âsâsını yere saplar, asa yeşererek incir ağacı filizlenir. Bundan dolayıdır ki çocuğu olmayanların bu incirlerden yemesi çok önemlidir. Eğer bu kurala uyulmazsa çocuk olsa bile o çocuk fazla yaşamayacaktır. Sultan Şeyhmus’tan şifa bulup çocuk sahibi olan bir Diyarbakırlının yerel halk söyleyişine dönüşen “Yedim inciri, doğırdım Şêxmûsî” sözü bu durumu açıklar niteliktedir. Sezai Karakoç da Sultan Şeyhmus’taki inciri şu şekilde dizelerine taşır:

                 Sultan Şeyhmus ve Veysel Karani

                 İncir yaprağıyla sildiler gözümü çocukken

        Sultan Şeyhmus’u ziyaret ettikten sonra çocuğu olan ebeveynler kız çocukları olursa Sultan, erkek çocukları olursa Şeyhmus ismini verirler onlara. Gerçi Sultan isminin hem erkeğe hem de kız çocuklarına verildiği de olur. Ebeveynlerin böyle bir tasarrufta bulunmalarının nedeni, Şeyh hazretlerine duydukları minnet ve şükranı ifâde etmek dışında, eğer bu isimleri vermezlerse çocuğun daha büyümeden ölebileceğine yönelik inanışlarıdır. Yörede Sultan ve Şeyhmus isimlerine çok fazla rastlanmasının sebeplerinden biri budur. Bundan dolayıdır ki dünyanın herhangi bir yerinde “Şeyhmus” ismini duyduğunuzda o kişinin çok büyük ihtimalle Mardin, Diyarbakır veya Urfalı olduğunu anlarsınız; çünkü bu isim başka şehir ahalisinden birinde pek yoktur.

***

        Bölge halkına yüzyıllardır ismini verecek kadar değer gören bu büyük zat ile ilgili Mardin’deki sözlü kültüre yansıyan birçok kerâmet kulaktan kulağa aktarılır. Öte yandan Sultan Şeyhmus, halkın gönül dünyasında o derece bir yer edinmiştir ki onun üzerine yemin etmek de adet olmuş. Bir kişinin muhatabıyla konuştuğunda Sultan Şeyhmus üzerine yemin etmesi karşı tarafın ikna olmasına kâfidir. Yani Sultan Şeyhmus üzerine yemin edilmişse mevzu kapanmıştır. Sultan Şeyhmus’un adını anarak yalan yere yemin edilmesi ise çarpılmaya, maddi ve manevi zarar görmeye yeterli sebeptir. “Bi navê Siltan Şêxmûs, Bi serê Siltan Şêxmûs (Sultan Şeyhmus’un adı üzerine, Sultan Şeyhmus’un başı üzerine), Bi Siltan Şêxmûs (Sultan Şeyhmus üzerine), “Bi tirba Siltan Şêxmûs” (Sultan Şeyhmus’un türbesi üzerine), “Bi Siltanê kullî ewlîya” (Bütün evliyaların sultanı üzerine) ... gibi kalıplaşmış söz öbekleri Sultan Şeyhmus’un manevi kişiliği etrafında üretilmiş yemin etme biçimleridir.

        “Sultan Şeyhmus, vefatında kabre konulduğunda, kabir içinde namaz kılar gibi ayak üzere kıyam etmiş ve kabri genişlemiştir. Bu hâli gören Mardinliler, kendilerinden geçer.” Hem dinî kaynaklarda ve hem de halk arasındaki sözlü anlatılarda Sultan Şeymus’a atfedilen bu türden birçok keramet var. Bunlardan biri de Mardin’de çok büyük bir yangın çıktığı sırada halkın yardım istemesi üzerine Sultan Şeyhmus’un âsâsını göndermesidir. Âsâ yangının en alevli kısmının içine atılır ve halk yangın afetinden halas olur, üstelik âsâya da hiçbir şey olmamıştır. Sultan Şeyhmus’la ilgili dillerde dolaşan bir olay da Şeyhan’daki Çelkanîyan (Kırk Çeşmeler) ile ilgilidir. Buna göre, Abdülkadir Geylani Mardin’e geldiği sırada ezan okunur. Sultan Şeyhmus’un talebeleri abdest için etrafta su olmadığını görünce telaşlanırlar. Sultan Şeyhmus, eline âsâsını alarak yere vurur ve tam kırk yerden su fışkırır. Mardin’deki meşhur Sûkı’l-Bakara (İnekler Çarşısı)’nın isminin ilk çıkışı da Sultan Şeyhmus ile ilgili bir keramete dayandırılır. Sultan Şeyhmus çarşıda gezerken bir kasabın tartıda hile yaptığını fark eder. Bunu kasaba söylediğinde kasabın hakaretine maruz kalır. Bunun üzerine Sultan Şeyhmus’un duasıyla çengelde asılı duran inek canlanır. İşte o günden beri bu çarşının adı Sûkı’l-Bakara olarak anılır olmuş.

 

 

Yorum Yaz