tatlidede

Korkma…!

Korkma…!

         Kurtuluş savaşının devam ettiği yıllar.

         Balkan savaşları, birinci dünya savaşı ve Çanakkale deniz ve kara savaşlarının ardından ülkenin dört tarafında kurtuluş savaşı veriliyordu. Bütün cephelerde bir ölüm kalım savaşı yaşanıyordu.

         Küçük büyük, genç ihtiyar, kadın erkek, köylü şehirli, asker sivil bütün toplum birlikte milli seferberlikler içinde üzerlerine düşeni yapıyorlardı. Eli silah tutan her vatan evladı gözünü kırpmadan savaşa katılıyor, evden cepheye uğurlanan gençler sevdikleriyle helalleşerek ve bir daha dönmeyeceklerini bile bile kurtuluş destanına katılıyorlardı.

         Dört koldan düşman saldırdıkça, asker ve millet vatanı korumak için ellerinden geleni yapıyor, kurşunlar ve süngüler karşısında adeta kendilerini vatana siper ediyorlardı.

         ***

         İşte bu ortamda milli duygu ve düşünceleri güçlendirecek, heyecanı arttıracak, cephe önünde ve gerisinde mücadele veren vatanın her bir ferdinin azmini arttıracak bir şiir/marş olmasının çok faydalı olacağı konusunda bir fikir gelişti.

         O dönemin adıyla Maarif  Vekaleti yani Milli Eğitim Bakanlığı bir yarışma düzenleyip ortak bir vatan şiiri için çalışma başlattı. Yarışmaya katılımı arttırmak için ayrıca para ödülü verilecekti. Bu yarışmaya yüzlerce şair yüzlerce şiirle başvuru yaptı. Yurdun dört bir yanından kişi milli duygu ve düşüncelerini kağıda dökerek şiirler yazmışlardı.  Yarışmaya katılan yüzlerce şiir arasında mücadele şuurunu istenen seviyesinde ve etkide işleyen bir şiir maalesef bulunamamıştı.

         Bu durum üzerine gözler yarışmaya katılmayan Mehmet Akif’e döndü.
İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla, hitapları ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni yapıyordu Mehmet Akif.
          İstanbul’u ve Anadolu’yu belde belde, köy köy dolaşarak bu mücadelenin önemini ve gerekliliğini anlatan Akif, samimi bir şekilde gecesini gündüzüne katmış ve kurtuluş mücadelesinin istikbali için gayret etmiştir. Bu mücadeleci ve vatanperver kişiliğine şairlik ve hitabet yönü de eklenince aranan milli eserin ortaya çıkacağı konusunda kimsenin şüphesi yoktu.

         Ancak o, yarışmada yoktu. 

         Para karşılığı düzenlenen bir yarışmayla ve ödül umularak yazılacak şiirlerin samimi olmaktan uzak olacağını düşünen Akif böylesine bir yarışmada bulunmayı uygun görmemiş ve yarışmaya katılmamıştı.

         O dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Mehmet Akif’le görüşerek yarışmaya katılması gerektiğini, vatanın ve milletin buna ihtiyacı olduğunu, bu yarışmanın ve yazılacak şiirin kurtuluş mücadelesinin bir parçası olduğunu kendisine söyledi. Şiirinin seçilmesi durumunda para ödülünü kabul etmeyeceğini, ödülün kurtuluş savaşında mücadele edenlerin ailelerine ve ihtiyaç sahiplerine verilmesi durumunda yarışmaya katılabileceğini söyleyen Akif, dediğinin kabul edilmesi sonucunda Ankara’da Taceddin Dergahında İstiklal Şiirini kalemiyle değil yüreğiyle yazmaya başladı.

         ***

         Sonsuz bir iman ve kurtuluş mücadelesinin başarıyla sonuçlanacağı konusunda büyük bir ümit içindeydi Mehmet Akif. “Korkma” diye başladı. Kim bilir ne manalar yüklüydü o an Akif’in yüreğinden dökülen bu altı harflik kelimede.

         Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nı yazarken başlangıç kelimesi olan “Korkma” ifadesini Hz. Muhammed'in hicret esnasında Sevr mağarasında yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir'in ümitlerinin tükenmeye başladığı bir anda söylediği “Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir” sözünden ilham alarak yazdığını söylüyor.
         Aldığı bu manevi ilhamla ve milli mücadeleye olan inancıyla şiiri yazmaya devam etti. İstiklal şiiri Mecliste Milli Eğitim Bakanının ağzından defalarca okundu ve büyük bir coşku içinde kabul edildi.

         ***

         İstiklal şiirimizin yazılışının ve kabul edilişinin bu yıldönümü haftasında evlerde anne/babalar çocuklarıyla, okullarda öğretmenler öğrencileriyle istiklal marşını kelime kelime işlemeli, o ruhu ve milli duyguları yeniden birlikte yaşamalı ve yaşatmalıdırlar.
         Çocuklarımıza ve öğrencilerimize istiklal marşımızı yüzeysel olarak ezberletip müzikler eşliğinde okutmanın ötesinde her bir cümlenin altında yatan kahramanlık öykülerini, kurtuluş destanını ve milyonlarca vatan evladının fedakarlıklarını aktarmalı ve yaşatmalıyız.

         ***

         12 Mart 1921 yılında millî marş olarak kabul edilmesinin üzerinden geçen 101 yıl boyunca aynı coşku ve heyecanla okunan, günümüzde anlam ve önemi daha da belirgin hale gelen istiklal marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy ve İstiklâl mücadelemizin bütün kahramanlarını rahmetle anıyorum.

         Dua ile.

Editör: Murat Bağış

Yorum Yaz