1434. Hicret Yılı

Sözlükte, "terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek" anlamına gelen hicret "kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması" demektir. Ancak kelime daha çok "bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi" anlamında kullanılır.
Terim olarak genelde gayri Müslim ülkeden İslam ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamberin ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç eden Müslümanlara "Muhacir", Resül-i Ekrem'e ve mühacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da "Ensar" unvanı verilmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi, "hicret" maddesi, c. 17)
Hicret, İslâm Tarihinin en önemli olayıdır. İslâm dini Mekke şehri hudutları dışına hicret vesilesi ile taşmış ve bu güneş dünyaya Medine ufuklarından yayılmıştır. Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Dönemi" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Dönemi" başlamıştır. Hicret, ilk Müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakarlığın doruk noktasıdır. Hiç tereddüt etmeden emre uymanın, Allah’a tevekkül etmenin ifadesidir.
Mekkeli müşriklerin baskı, eziyet ve işkencelerine maruz kalan Müslümanlar, hicret sayesinde güvenli bir ortama ulaşmış, güçlenmiş ve Hz. Peygamberin önderliğinde kendi varlıklarını kabul ettirmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a), Medine’ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı. Bu antlaşma, İslâm dininin Müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla daima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Yine Sevgili Peygamberimiz, Mekke’den gelen göçmenlerle Medineli Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu. Bu kardeşlik esasına göre, Medineli Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir. Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm toplumu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerinde oluşmaya başlamıştır.
Hicret, kötü şartlardan kaçış değil; İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak yeni şartların ve mekanların aranışıdır. Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicreti; bir manada zulüm ve haksızlıklardan, hak ve hürriyete göç etmenin bir sembolüdür. Yoksa her başı sıkıştığında, haksızlığa uğrayan kişinin memleketini terk edip kaçması demek değildir. Hicret; kaçış değil, hasrettir, ümittir, yüce hedefleri gerçekleştirme azmidir. Kendi iklimini bulma arayışıdır. Milli, dini hasletlerini, sahip olduğu kültürünü koruması için mücadele etmesidir. Bu nedenle hicreti bu yönüyle değerlendirip taşıdığı asıl manaya inmek lâzımdır.
Mekke'de zulüm ve haksızlık içinde yaşayan müslümanların hicret ederek bu durumdan kurtulup sükunete ulaştıkları gibi bizler de ruh dünyamızı huzura erdirmek adına kötülüklerden, başkalarına haksızlık etmekten, her türlü fitne ve fesattan, yalandan ve tüm günahlardan uzaklaşmaya çalışmalı, çocuklarımızı hayırlı birer evlat olarak yetiştirmeye, başkalarına iyilik yapmaya, dürüstlüğe, temiz yürekli, ahlaklı ve olgun olmaya doğru hicretimizi başlatmalıyız. Nitekim Peygamber Efendimiz (sa)
“Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk (hicret) eden kimsedir” (Buhari, İman, 9) buyurmuştur.
Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçıp nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek her an hicret halinde olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz.
1434. Hicri yılımızın tüm insanlığa hayır ve bereket getirmesi niyazıyla.
Mardin Müftülüğü Aile İrşad ve Rehberlik Bürosu