tatlidede

2015'in Kıyısında Eski ve Yeni Türkiye'nin Savaşı

2015'in Kıyısında Eski ve Yeni Türkiye'nin Savaşı
Benim çocukluğumda, yani siyah-beyaz zamanların olduğu 60'lı yılların tam ortasında, bizim evimizde Kürtçe ve Arapça dilleri konuşulurdu.Annem Fahriya Hasan Beg, kendi annesi Xanıme (Omeryan ağalarından Ahmede İsmaile Muhammed Ciziri'nin kızı)'den Kürtçe, Babası ünlü Mıhallemi Mir'i Hasan Beg'den de hem Kürtçe hemde Arapça öğrenmişti.
Eskilerin anlattığına göre dedem Hasan Bey; Kürtçe, Arapça, farsça,Osmanlıca ve Süryanice olmak üzere tam beş dil bilir, akıcı bir şekilde de konuşurmuş. Onun büyük dedesi Muhammed Beg ve karısı Bezare(meşhur Omeryan ağası Etman ağanın kızı)'de beş dil konuşabilir ve bu sayede de İstanbul dahil, O dönem için uzak sayılan bir çok yere aylar süren seyahatler gerçekleştirirlermiş. Ben, halam Zekiye Midyat (midyat eski belediye reisi)'ın beş dil konuşabildiğine bizzat şahit oldum, işin mizahi kısmı (Hükümet Kadın) bir yana oldukça kültürlü ve birikimli bir kadındı kendisi.
Eyyubi Emirlerinin soyundan gelen Mıhallemi Mir'leri,Turabdin bölgesinde Derizbin beyliğini de kurmuş,oldukça zengin bir kültüre sahip bu toprakların kültürünü özümsemiş,ona göre yaşamış ve bunun kıymetini bilen insanlardı.Ne yazık ki,bir çoğu erken dönem cumhuriyet tarihine kurban gittiler. Dönemin değişen koşulları,giderek insanların sadece kendi etnik kültürü ve diline sahip çıkmasını,aksi takdirde zamanla bununda kaybolacağı hissini uyandırdı.
Kültürel zenginlik, yerini kimlik kavramına bıraktı ve kendi dışındakini ötekileştirmek bir bakıma ait olduğu toplumun kimliğini,bir diğeri karşısında üstün kılma yarışı da böylelikle başlamış oldu.Bu öyle bir hal aldı ki,bazen yok sayarak,bazen de baskı ve sindirme sıklıkla kullanılan rutin yöntemler haline geldi.
Bu zengin toprakların çocukları kendi kabuklarına çekilerek önce birbirlerine karşı yabancılaştılar.Uzunca bir süre kültürlerini,dillerini ve inançlarını sanki bir kusurmuş gibi yaşadılar.En temel hakları kendilerinden esirgenerek,hiç anlam veremedikleri kırmızı çizgilerin içine hapsoldular. Dil yasağı, başörtüsü yasağı, ifade ve düşünce özgürlüğü yasağı,siyasal yasaklar gibi daha sayabileceğimiz pek çok yasak,toplumun ihtiyaçlarına oldukça uzak olan sistemin bekası için teminat olarak görülerek,özenle seçilmiş anayasal maddelerle de desteklendi.Bir zaman geldi,bunlarda yetmeyince topluma nizamat verilmesi için darbeler bile yapıldı.Eskiden zenginlik olarak kabul gören ne varsa reddedildi,ülke kısır bir döngü ve garip bir fakirliğe mahkum edildi.Türkiye'nin 2000'li yılların başına kadar ki Dönemi'yle ilgili ciltler dolusu kitap yazılsa,yaşanılanları anlatmaya yetmez sanırım.Bir cinnet dönemi Yada kaos dönemi denebilir herhalde.
> Fakat 2002 yılı Türkiye'sinden başlayarak,taa 2015'in kıyısına geldiğimiz dönem için ayrı bir parantez açmak gerekir kanımca.Büyük buhranlardan geçmiş Türkiye,2002 yılında daha öncekilere hiç benzemeyen,daha özgürlükçü ve demokrasi yanlısı bir yapıya sahip olan AK Parti ve onun kadrolarıyla tanıştı.
Durmak yok,yola devam sloganıyla topluma ileriyi(Geleceği) işaret eden bir başbakan ve umut vadeden parti programları,insanlar için oldukça dikkat çekiciydi.Kimse,daha önce özgürlükleri ve demokrasiyi bıkmadan savunan Sn.Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider görmemişti.Kendisine siyasi ömür biçenlerden tutunda,zaman vererek onun statükoya mahkum olacağı tarihi açıklayanlar bile oldu.Bugün artık Reis-i Cumhur olan Erdoğan'ın eski Türkiye ile olan savaşı hiç bitmedi.
Bu coğrafya'da yaşayan tüm halkları tek tek farklı platformlarda zikrederek,geçmişte yaşanılan acılar için bir kısmına özürlerini sundu,bir kısmına taziye dileklerini iletti ve bir kısmının uğradıkları haksızlıkları dile getirerek,söylenemeyenleri söyledi,dokunulamaz denilene dokundu,demokratikleşme Paketleriyle de devam eden haksızlıkların önüne geçmeye çalıştı.Bir çok siyasiye ve devlet adamına,geçmişle yüzleşmenin korkulacak birşey olmadığını,aksine bu yüzleşmeler yapılmadan geleceğin inşaa edilemeyeceğini de böylelikle öğretmiş oldu.Köhneleşmiş inkar politikalarını kenara iterek,yaşadığı toplumun zengin kültürünü kabul etmeyi tercih etti.
Zaman oldu,Buda yetmedi Ortadoğu'nun savaş mağduru halklarına hiçbir karşılık beklemeden ülke kapılarını açarak her daim ezilenlerin yanında olduğunu gösterip,bu konuda Dünya liderlerine de okkalı bir ders verdi.Birlikte çalışmış olduğu AK Parti kadroları o kadar dinamikti ki,kendisinden sonra gelen Başbakan Prof.Ahmet Davutoğlu'da çok sevildi,bilgi birikimi ve yönetim anlayışıyla topluma oldukça güven verdi.Bu gözü pek yönetim kadrolarıyla gelinen noktada,Türkiye kendi topraklarının zenginliğini reddedemeyen bir ülke artık.
Unutmayalım ki,bugünlere oldukça zor zamanlardan geçilerek gelindi ve etrafta öyle Gül bahçeleri falanda yoktu.Toplum olarak elde etmiş olduğumuz kazanımlar;dik duruşun,sabrın ve özverinin birer ürünü.Tüm bunlarda,oldukça emeği olanları bir kez olsun yazmadan ve bu vesileyle anmadan olmazdı.Sırf birileri istedi diye kimsenin,ne bulunduğu yeri terketmeye nede ülkenin bugün gelmiş olduğu noktadan bir adım bile dahi olsa geriye gitmeye hiç mi hiç niyeti yok.2015'in kıyısında eski ve Yeni Türkiye'nin savaşı giderek şiddetlenirken,Demokrasiden taraf olan toplumun tüm bileşenleri de buna seyirci kalarak bi taraf olmamalı ve Yeni Türkiye'ye geleceğimiz adına destek olmalılar. 
Not:Ak Parti İl Başkanlığı İçin Aday Gösterilen kıymetli meslektaşımız Sn.Avukat Bahattin Uncu Beyin Başkanlığını kutlar,Mardin'imiz için Hayırlı olmasını dilerim.

Yorumlar

Image
sear
15.03.2015 / 17:38

012

Image
adil
28.12.2014 / 18:19

her biji keça şexmuse bedrettin ağa

Yorum Yaz