matesis
dedas

28 Şubat'ı unutmayın

28 Şubat'ı unutmayın

Napolyon’a ait olduğu söylenen bir laf vardır, “süngülerle başa gelebilirsiniz ama süngülerin üzerinde oturamazsınız”.

Tam da bu oldu bu ülkede 15 sene önce.

Silah gücüyle hükümeti devirdiler; o silahlardan güç alan yeni bir hükümet kurdular.

Ama Napolyon’un tabiriyle “süngülerin üzerinde oturamadılar”.

Büyük bir yıkıma imza attıktan sonra bir kenara çekildiler.

Bugünlerde bir kanaldan diğerine koşup günah çıkaranları izleyince o günleri tekrar hatırlıyoruz.

Birdenbire büyük şehirlerin sokaklarına salıverilen Aczmendiler, Fadimeler, Kalkancılar, ortalığa saçılan kasetler, adam tutup kendi muhabirini dövdürmeler ve “dinciler kadın muhabiri dövdü” diye atılan manşetler,

Sokaklarda yürütülen tanklar, “demokrasiye çekilen balans ayarları”,

İktidar partisini “vampir, habis ur” diye nitelendiren savcılar, koşa koşa karargahlara gidip esas duruşta brifing alan adalet (!) camiası,

Seçilmiş başbakana “p…..k” diyecek kadar gözü dönmüş generaller, MGK koridorlarında karşılaştıkları aynı başbakana yanlışlıkla (!) omuz atan askerler, yanındakilere “bakın şimdi ne yapacağım” dedikten sonra başbakanı arayıp “maaşlarımıza zam yapın yoksa bir bildiri daha yayınlarız” diyen “çevik” komutanlar,

Şimdilerde kafasına “Balyoz” inmiş isimlerin başkanlığında adeta bir cadı avına çıkmış olan Batı Çalışma Grubu türündeki faşist yapılanmalar,

“Siyasi hayatıma mal olsa da kesintisiz eğitim geçecek” diyen,  imam-hatiplileri "yarasalar" diye nitelendiren “yılmaz” savaşçılar, 

Milletin oylarıyla meclise giren başörtülü vekili görünce gözü dönmüşçesine "bu hanıma haddini bildiren" diye çıldıran "romantik" solcular,

Dinlediği senfoni ile aşka gelip “bu tablo çağdaş Türkiye tablosudur” diyen, “başörtülüler illa eğitim almak istiyorlarsa Arabistan’a gitsinler” diyen demir eller,

Hitler dönemini hatırlatan ikna odaları ile kemaller, nurlar, teziçler,

Askerin istediği manşetleri en güzel hangimiz atacak diye yarışan çekirgeler, mutlular, özkökler,

“Askerlerin istekleri derhal yerine getirilmelidir” diyen hükümet ortağı aktunalar, erezler,

Ve sivil otorite karşısında cephe alan bilumum örgütler; TÜSİAD, TOBB, TESK, DİSK, TÜRK-İŞ ve diğerleri.

Demokrasi tarihinin utanç sayfaları arasında yerlerini aldılar hepsi.

Bakın “28 Şubat’ı planlayan İstanbul sermayesiydi, uygulama görevini de askerlere verdiler” diyen Çiller’in o zamanki danışmanlarından birisi (Hüseyin Kocabıyık) sermayenin neden harekete geçtiğini şöyle özetliyor:

“Türkiye'de o dönem faiz rantı yiyen bir sektör oluşmuştu. Büyük firmalar bile üretimden çok faizden para kazanır hale gelmişlerdi. Artık büyük firmalar gelirlerini faizden kazanıyorlardı. Devlete borç para veriyorlardı ve çok yüksek faiz alıyorlardı. Hükümet havuz sistemi ile bunun önünü kesti. Ondan sonra, bedelsiz ithalat uygulamasıyla yurtdışından daha kaliteli otomobilleri daha ucuza getirmek suretiyle yaklaşık 1 milyar dolarlık bir miktar devlet hazinesine girdi. Onun dışında memura, işçiye, dar gelirliye cumhuriyet tarihinin en büyük zamları verildi ve bütün bunlar denk bütçe anlayışıyla yapıldı. Ekonomi rahatladı. İşte temel sıkıntı da burada başladı. Çünkü bu rant ekonomisiyle beslenen büyük firmalar hükümetin bu uygulamalarından rahatsız oldular”.

Benim tezim şudur ki 28 Şubat'ı askerler planlamadı. 28 Şubat, büyük sermayenin icat ettiği bir organizasyondur. Ve bu organizasyon askerler içindeki Ergenekon yapılanmasına yakın insanları biliyordu ve bunları kullandılar. Tabii askerlerin yanında medya da önemli bir güç olarak rol oynadı. Sermaye asker içinde kolayca tahrik edilecek bir grup olduğunu biliyordu. Ekonomik beka kaygılarını askerin diline tercüme ettiler sadece”.

Hiçbir yoruma gerek bırakmayan sözler.

Ve aradan 15 yıl geçti.

İktidardan uzaklaştırılan hareketin içinden doğan AK Parti 2002’de iktidara geldiği zaman dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu “28 Şubat süreci 1000 yıl sürecektir” demişti.

Ama bugün o kararların sonuncusu olan kesintisiz eğitim de tarihe karışmak üzere.

Yani sürecin 15. yılında 28 Şubat sadece tarihe geçen karanlık bir dönem olarak takvimlerde yerini alacak.

Evet, o dönem inananlar üzerinden tank gibi geçti 28 Şubat.

Ancak bugün gelinen nokta o süreci planlayanların arzu ettiklerinden çok uzakta.

Bugün o aktörlerin hiç biri yok piyasada.

Dönemin Cumhurbaşkanı emeklilik günlerini “hala ortalığı nasıl karıştırırım” diye planlar yapmakla geçiriyor.

Dönemin siyasi isimleri siyasi hayattan tasfiye edildiler.

Dönemin kudretli subaylarının bir kısmı şu anda cezaevinde, bir kısmı da sırasını bekliyor.

Dönemin mağdurlarına gelince, bir kısmı şu an devletin zirvesinde; her girdikleri seçimden zaferle çıkıyorlar.

Ve Erbakan.

Geçen yıl tam da 28 Şubat arefesinde aramızdan ayrıldı.

Cenazesine milyonlar katıldı, dualarla uğurlandı.

Rahmetle anıyoruz bir kez daha “savunan adam”ı.

Yorumlar

Image
meltem
29.02.2012 / 19:31

yazılarınızı zevkle takip ediyorum. içimizden geçnleri yansıtıyorsunuz.

Yorum Yaz