matesis
dedas

3H(AK)

3H(AK)

Haftasonu 3H’nin “İçimizde Düşman Yok” konferansı için Ankaradaydım. Baskın Oran, Orhan Miroğlu gibi bir kaç kıymetli yazar, bilim adamlarımızı dinleme şerefine nail oldum. Kürt sorunu, Ermeni tehciri hakkında verimli sohbetler yaptılar.

3H bir gençlik hareketi, açılımı Hürriyet, Hukuk, Hoşgörü, yani olması gerken üç hak ( bilimsel bir tartışmaya girmek istemiyorum bunlar hak olur mu olmazmı gibi). Sloganları , “Ne Kürtler bizim düşmanımız, ne Türkler, ne Aleviler, ne Sünniler, ne Yahudiler, ne Ermeniler, ne sosyalistler, ne islamcılar ve ne de libareller”. Yani kısaca bizim sözlüğümüzde “öteki” diye bir kavram yok diyorlar. Bu tür birliktelikleri, oluşumları gördükçe, barışa, özgürlüğe olan inancım artıp umutlu oluyorum. Koca koca adamlar kaset kumkumasında birbirini yerlerken, hürriyeti, hukuku hoşgörü içerisinde tartışan gençlerle birlikte olmak keyifliydi. Orda gördüklerimden bahsetmek istiyorum sizlere. Türk gençleri hala hazmedememiş Kürt sorunun varlığını. Bazıları olaya sıkı bir vatan millet sakarya edebiyatıyla bakmasada, yinede bölünmüşlük korkusunu taşıyor, bazıları sorunu ekonomik olarak görüyor, yani işyerleri açılıp, yatırımlar yapılınca sorunun biteceği düşüncesinde, bazılarıda Kürtlerle kardeşiz biz fakat onlarda çok şey istiyor, diyorlar. Kürt gençleri kızgın, ki bunu konuşmacılara sorular yöneltirkenki sestonlarından rahatlıkla anlıyorsunuz. Bu kızgınlıklarınıda doğal karşılıyorum. Kürt gençler artık bize kardeş edebiyatı yapmayın, sadece bu ülkede var olmamızın, olmazsa olmazı olan dilimizi, kimliğimizi istiyoruz, diyorlar. Sanırım Türk gençler en çok Orhan Miroğlu konuşurken karınlarında kramplar hissettiler. Onları anlıyorum çünkü aynı kırampları Kürt sorunu yeni yeni konuşulmaya başladığında bende hissetmiştim, fakat acıları sahiplendikçe kramp yerini iğrenç bir tiksintiye bırakıtı. İnsanlara yapılan eziyetler, işgenceler, yok saymalar, faili meçhuller, Dersim, Diyabakırcezaevi tranva yarattı ruhumda. Kolay değil eğitim hayatına başladığınız ilk andan itibaren, benim zamanımda anaokulu yoktu, şimdi ana okullarımız var bide, yani beyin yıkama faslına doğduğumuzdan itibaren başlanıyor diye bilirim. Eğitimin üstüne medya haberleri, yazıları da eklenince dört yanımız düşmanla çevrili, herkes bize düşman, bizi bölmek isteyen böceklerin istilasına uğrayacağız korkusuyla millet paranoyaklaştırılıyor. Birbirimize korkutucu, şüpheci, öcü gözlerle bakıp yargılayıp öteliyoruz. Bir tek bize benzeyini dost görüp, tüm diğerlerini düşman ilan ediyoruz. Kimle konuşsam “öteki”nden tedirgin. Senin acın, benim acım kıyaslaması yaptıkça barıştan uzaklaşıyoruz. Gazzedeki çocuklar için dökdüğümüz gözyaşlarını aynı samimiyetle Güneydoğuda öldürdüğümüz çocuklar için neden dökmüyoruz. Serap için farklı, Ceylan, Uğur, Şerzan, Sevag için ayrımı insanlığımız. Vicdanımız yanlımı sızlar. Vicdanın dili, kemiği, dini, imanımı var mı ki kişiye kimliğe toprağa göre değişiyor. Vicdan tatsız, tutsuz, kokusuz, renksiz, kıyafetsiz, çırılçıplak...

Anamın ak sütü gibi helalim olan dilimle okumak, yazmak, konuşmak istiyorum. Anamın diliyle sarılmak istiyorum sevdiğim kıza, o dille koklaşmak istiyorum çocuklarımla diyen Kürt gencine, ozaman çerkesler, lazlarlada ister bunu, buda ülkeyi karmaşaya taşır diyen Türk genci kucaklaşmadıkça, kendi çocuklarımızı öldürür dururuz. Çocukları ölü bir ülkenin nasıl bir geleceği olabilirki...

Mardin dönüşünde Diyarbakır hava alanında şahit olduğum bir anı izaha çalışayım. Yanındakilerden ve duruşundan hastalığı için Ankaraya gittiği anlaşılan yaşlı bir anne, kendisine sorular soran görevlilere boş gözlerle bakıyor, yakınları onun yerine cevap veriyordu. Uçak içinde, gayet şık giyinimli hostesin yolcuların uyması gereken kurallarını sıralarken göz göze geliyoruz Kürt anneyle, canım yanıdı o nasıl bir bakıştı öyle. Sonra aynı bakışı, Türkçe talimatı bitirip, ilkokuldan beri öğretilen muhteşem ingilizcesiyle konuşan hostese fırlatı. O anneye neden bu işgenceyi yapıyoruz anlamıyorum. Ne olacak Diyarbakır uçağında Türkçe talimattan sonra Kürtçe talimatlarda seslendirilse, nedir bu başka ülkelerin vatandaşlarına duyulan aşk, öğrendiğim tarzanca ingilizcemle uçakta uyulması gerekeni anlasam ne olacak anlamasam ne olacak. Kendi vatandaşına bu işgenceyi çektirdikten sonra dünyanın tüm dillerini şakıyan doktorun, mühendisin, yazarın, bilim adamın olsa neye yarar. Aç açabildiğin kadar ingilizce, japonca, rusça eğitim veren mektepler...

İnsanlarını birbiriyle korkutarak “ötekileştiren” devlet demiştim yazımın başında. Kimle konuşsam kendini öteki hissediyor. Neden öyle hissediyorsun sorusunu sorduğumdaysa, ona yapıştırılan damgaları sıralıyor. Başörtülüyü hazmedemiyor laik bir bayan mesela. Üniversitede eğitim almamasını, otobüse binmemesini, sinemaya gitmemesini istiyor başörtülünün, yani onun olduğu hiç bir yerde bir başörtülüye tahammülü yok. Kendini az evvel bir laik bayanın yanında öteki gibi hisseden başörtülüye kürtleri, alevileri sorduğumdaysa, bu sefer o, olmaz diyor kendi dilleride neymiş, yada dinleri,  hem kürtçe yokki diyor, bende ozaman Türkçe de yok dediğimde, düşünün ne güzellemelere dahil olduğumu. Onun da diğerlerine tahammülü yok. Herkes kendine “öteki”. Devlete bravo nasıl bir korku kültürü ekmişki benliklerimize dilimizde “Yaradanı severiz, Yaratılandan ötürü” desekte tek devlet’e, tek millet’e, tek din’e tek dil’e kadar seviyoruz yaratılanı...

Konferansta herkes düşüncesini bağırmadan, saldırmadan saygıyla dinledi, en güzelide buydu. Darısı barışa öncülük etmesi gerkenlere. Komplo teorisiz, kasetsiz, şantajsız, küçük dillerini gösterir şiddette bağırmadan, şiddete başvurmadan herkes için aynı hukuku, hürriyeti, hoşgörüyü savunarak, bu ülkenin insanlarına hak ettikleri gibi bir yaşamı yaşatırlar umarım. Son seçim hamlelerinden sonra umudum gidip gelsede, ülkemin siyasilere değil fakat birbirinin acılarını anlayıp algılayıp dinleyecek halkına inanıyorum.

 

“İçimizde Düşman Yok”, bizi birbirimize düşürüp acılarımızdan primlenen nasipsizler var!

Yorumlar

Image
mazlum yalçın
15.05.2011 / 12:22

herkes düşüncesini bağırmadan, saldırmadan saygıyla dinledi, en güzelide buydu. Darısı barışa öncülük etmesi gerkenlere. bu cümle herşeyi açıklıyor inşallah büyüklerimiz de bunu anlar

Yorum Yaz