matesis
dedas

Açlık Grevleri ve Türkiye’deki Tarihi.

Açlık Grevleri ve Türkiye’deki Tarihi.

          Literatürde, pasif eylemin bir çeşidi olarak geçen; şiddet ön görmeyen bir "Hak talep etme" yöntemi olarak adlandırılmaktadır. Eylem, bazen dönüşümlü, süreli, süresiz biçiminde yapılmakta olup; bu süreç, ölüm oruçlarına da dönüşebilmektedir.

      Herhangi bir tutum, davranış, uygulama veya olayı benimsemediğini göstermek ya da bazı isteklerini yetkili kişi veya makamlara kabul ettirmek için su, tuz, şeker (bazen bal ve B1 Vitamini) dışında vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini almayarak aç kalma esasına dayanan bir protesto yöntemidir.

      Hem Türkiye’de hem Dünyada açlık grevine girenler: Girdikleri mücadele yollarını zaferle taçlandırmış, geniş halk kitlelilerin desteğini kolayca almışlardır. Mazlumluğun ve çaresizlerin son başvuru eylemi olarak görülmektedir. En karşı olanı ve en karşıt görüşlü muhalifleri bile etkileyen bir direniş şeklidir. Buda açlık grevlerini, mesaj iletmenin şiddet içermeyen bir yolu ve protestonun başarıya ulaşmasının bir nedeni olarak görmemize sebep olmuştur.

      Tarih, açlık ve ölüm oruçları grevine girenlerin başarısızlığına daha şahit olmamıştır. En başarısız olduklar eylemlerinde bile; halk, millet ve yabancı medya Kuruluşları nezdinde hep haklı bulunmuşlardır.

Türkiye’de Açlık Grevlerin Geçmişi

       Türkiye’de açlık grevine ilk girenler, Nazım Hikmet Ran ve 27 Mayıs mağdurlarından Celal Bayar’dır.

         Nazım Hikmet Ran, 29 Mart 1938'de askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik suçuyla 15 yıl ağır hapse mahkûm  edildi, aynı yılın Ağustos ayında ise askeri isyana teşvikten 20 yıla mahkûm edilerek toplamda 35 yıl ağır hapis cezası aldı. Çeşitli ceza evlerinde 12 yıl tutuklu kaldıktan sonra, 1946 yılında TBMM'ne bir dilekçeyle başvurarak tahliyesini talep etti. Fakat bu isteği reddedildi. Bu nedenle Nazım Hikmet, Bursa Cezaevinde 8 Nisan 1950'de bir açlık grevine başladı. Avukatı yaptığı çeşitli görüşmelere dayandırarak iki gün sonra 10 Nisan 1950'de ara vermesini istedi.2 Mayıs 1950'de tekrar açlık grevine başladı

      27 Mayıs Darbesin de tutuklanıp Yassı ada’ya gönderilen Celal Bayar, adli tıp raporuna göre 22 Mart 1963'de Kayseri cezaevinden tahliye edildi. Fakat altı gün sonra tekrar gözaltına alınarak aynı cezaevine gönderildi. Bu durumu protesto etmek için 3 günlük bir açlık grevi yaptı.

      Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan idam edilmelerinden hemen önce, Nisan 1972'de Mamak Askeri Cezaevi'nde on iki günlük bir açlık grevi başlatmışlardı.

      1984 yılında Metris Cezaevinde başlayan ve üç kişinin ölümüyle sonuçlanan bir açlık grevi daha yaşandı. 14 Ağustos 1983'de hapishane yönetimi tarafından başlatılan, koğuşlardaki mahkûmlara ait eşyalara el konması ve mahkûmların aranmasının onur kırıcı şekillerde yapıldığı iddia edildi. Devrimci Sol ve TİKB tarafından 11 Nisan 1984'de açlık grevi başlatıldı. 400 mahkûmun katıldığı bu grev 45. günden sonra ölüm orucuna dönüştü.

      Temmuz 1987'de Sağmacılar Cezaevinde 50 mahkûm açlık grevine başladı ve bu grev Anadolu'daki cezaevlerine yayıldı. 13 Ağustos 1987'de TAYAD temsilcileri ile yönetimin yaptığı görüşmeler sonucunda istekler kabul edildi ve açlık grevi durduruldu. 1988'de Diyarbakır Cezaevi'nde Mehmet Emin Yavuz açlık grevi yaparken öldü.

     Tansu Çiller'in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1995 yılında Adalet bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Mayıs sonuna kadar ülkedeki yaklaşık 43 cezaevine yayıldı. Toplam 2174 mahkûm açlık grevi ve 355 mahkûm da ölüm orucuna katıldı. İlk açlık grevi Diyarbakır E tipi cezaevinde PKK davasından tutuklu kişilerce başlatıldı. Bu olay sonucu on kişi hayatını kaybetti.

    Çiller Hükümetinin değişmesi ile yerine yeni gelen Necmettin ERBAKAN Hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, bu genelgeyi derhal iptal etti. İHD, ÎHV, ÇHD, Tabipler Birliği, TMMOB gibi sivil toplum kuruluşları Adalet Bakanıyla çeşitli temaslarda bulundu. Bu açlık grevlerinden Abdullah Öcalan davası için Mayıs 1999'da Ankara DGM tarafından hazırlanan iddianamede PKK faaliyetlerinin bir parçası olarak cezaevi faaliyetleri olarak söz edilmiştir. Bu açlık grevlerini örgütün organize ettiği ve HADEP, TADER ve TAYAD - DER gibi kuruluşların bu grevlere destek verdiği ifade edilmiştir

      20 Ekim 2000 tarihinde birçok cezaevinde kitlesel olarak ve aynı anda başlayan açlık grevi; bir ay sonra ölüm orucuna döndü. F tipi cezaevlerinin kapatılması, Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılması ile ilgili taleplerle 816 mahkûmun başlattığı bu grev: Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerine operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar sırasında otuz mahkûm ve iki jandarma hayatını kaybetti. Açlık grevine son verilmesi için Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Oral Çalışlar ve Can Dündar gibi isimler Bayrampaşa Cezaevi’nde görüşmeler yaptı. Dönemin Adalet Bakanı sol örgütlerin hedefi durumuna geldi.

      Ankara'da TEKEL işçileri tarafından gerçekleştirilen kitlesel açlık grevi eylemi, ulusal ve uluslararası basında yer almış, siyasi platformda tartışma yaratmıştır.

      12 Eylül 2012'de PKK ve PJAK'lı 683 tutuklu ve hükümlü Türkiye genelinde 58 cezaevinde Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve Kürtçenin anadil olarak kamuda kullanılması talepleriyle açlık grevine başladılar. BDP'nin ve Türkiye deki bazı Türk ve Kürd aydınların destek verdiği eyleme, ağırlığı Güneydoğuda olmak üzere birçok ilde destek yürüyüşleri yapılmaktadır. TBMM ‘sinde Milletvekillerin bile açlık grevlerini desteklemek cezaev-inde ile Meclisin içinde ve dışında açlık grevlerine girmişler ve bu grevlerine şuan devam etmektedirler.

Uluslara Arası Antlaşmalar Çerçevesinde Açlık Grevlerin Tanımlanması

       1991 tarihli Malta Bildirgesin de açlık grevi, "zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Açlık grevi eyleminden farklı olarak, ölüm orucu eyleminde hiçbir gıda alınmaz. Genellikle açlık grevi eylemiyle sonuç alınamadığında, daha etkili bir eylem biçimi olduğu düşünülen ölüm orucu eylemine geçilir. Açlık grevleri süreli veya süresiz şekilde olabilir.

        Dünya Tıp Birliği'nin 1975 yılında çıkarttığı Tokyo Bildirgesi'nin 6. maddesinde doktorların belli sınırlar dâhilinde müdahale etmesi ve ikinci bir hekime danışarak hareket etmesi belirtilmiştir:

        "Bir hükümlü beslenmeyi reddettiğinde, eğer hekim, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üzerinde kişinin tam ve doğru bir yargıya varacak yetenekte olduğu kanısında ise, bu kişiyi damardan beslemeyecektir. Hükümlünün böyle bir yargıya varma yeteneği ile ilgili karar, en azından bir başka bağımsız hekimce onaylanmalıdır. Beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçların hekim tarafından hükümlüye anlatılması gerekir."

       Dünya Tıp Birliği son zamanlarda yeniden bir gözden geçirme ve güncelleme yaparak açlık grevleri konusunda Malta Bildirgesi'ni yayınladı. Birçok değişiklikle beraber, 21. maddesinde zorla beslemenin insanlık dışı ve aşağılayıcı bir hareket olduğu belirtilmiştir.

       Destekler durumda olanlar ile karşı duruş pozisyonunda bulunanların, Muktedir olduklar gelgitlerinin rüzgârlarına kapılmadan; onurlu bir vaziyet, İslami, insani ve ahlaki reflekslerin sergilendiği çözüm yollarına geç kalmadan başvurmalıyız.    

       "Mağlup oldum.", "Zafer elde ettim.", "Taviz verdim.", "Yanlış yaptım." ,"Söylediklerimden vazgeçmem." psikolojilerinin dayattığı derin travmalara bulaşmadan yeni şeyler söylemek lazımdır. 

         Vesselam Herkese…

Yorumlar

Image
CUUK
21.11.2012 / 11:34

Gerçek gücü sordum da, "mantık" dedi bilenler<br>En yararlı hazinen, gönlündeki el diyor<br>Bahaneler arama, soğuk durmaya mirim<br>Kederlerden mutluluk, üretmeyi bil diyor.<br><br>Çelişkili bir aklın bulanıkmış yatağı<br>Akıllılar darında, arındırır batağı<br>Güzelliği öğütür, kov cehlinin yutağı<br>Bilgisizlik küreği eğitimsiz dil diyor<br><br>Bülbül sesi çıkar mı, leşe öten kuzgundan<br>Temiz pabuç bekleme, sokaktaki gezginden<br>Benliğini kıranın, şer sıçramaz gürzünden<br>İnsanı insan yapan, erdemle ehil diyor..<br><br>ANLAYANA

Image
kakurt
21.11.2012 / 07:04

Eloğlu binlik bozdurur<br>Ben bozduramam<br><br>Eloğlu başını yastığa kor komaz uyur<br>Ben uyuyamam<br><br>Eloğlu sofrasında dokuz türlü<br>Benim aç yattığım olur bazen<br><br>Benim evim gecekondu<br>Eloğlunda apartıman<br><br>Eloğlunda ince müzik<br>Benimkisi aman aman<br><br>Benim kuru başım bana yeter<br>Eloğlunda karı kızan<br><br>Ben keçileri kaybettim<br>Eloğlunda usta çoban

Image
ZUNNNNNNNNNNNNNNN
20.11.2012 / 12:51

Elveda, elveda çiftliğine, fethettiğin <br>gölgeye, o berrak dala, <br>kutsanmış toprağa, <br>öküze, elveda esirgenen suya, <br>elveda bayırlara, yağmurla gelmeyen <br>müziğe, o kupkuru <br>ve taşlı sabah kızıllığının solgun kemerine. <br><br>Juan Ovalle, sana elimi verdim, susuz eli, <br>taştan eli, duvardan ve kuraklıktan bir eli. <br>Ve dedim ki sana: beddua et o koyu kahverengi kuzuya, <br>o en merhametsiz yıldızlara, kurşun renkli bir diken gibi aya, <br>gelinsi dudakların kırılmış dallarına, <br>fakat dokunma insana, dökme henüz kanını insanın <br>dokunarak damarlarına, boyama henüz kumu kanla, <br>vadiyi yangınlar içinde bırakma düşmüş <br>atardamar dallarının ağaçlarıyla. <br><br>Juan Ovalle, öldürme. Fakat elin <br>yanıtladı beni: “Bu toprak <br>öldürecek, intikam almak <br>isteyecek geceleri, acılığında zehirden <br>bir rüzgârdır o yaşlı kehribar hava, <br>ve gitar benziyor bir suçlunun <br>sopasına, ve bir bıçaktır rüzgâr”.

Yorum Yaz